17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Aruların birinci bölümü, aziz hocamızın, "Geldiğin yeri sakm unutma!.." başlığı altında Hessen eyaletinin "Friedberg" kasabasında geçen çocukluk ve öğrencilik yıllarını, ikinci bölümü ise "Çalışan kazanır!.." başlığı altında Frankfurt'ta özel bir bankası olan amcasının yanında ve onun bankasında kendi deyimi ile "çırak" olarak hem çalışıp ve hem de hukuk fakültesinde okuduğu günleri ve daha sonra da "devlet hukuk sınavı" ile "doktora" ve "doçentlik" sınavlarmı ve yine Frankfurt'ta geçirdiği hâkimlik hayatını içermektedir. Bu bölümün daha sonraki kısımlarında ise aziz hocamız, hem "Frankfurt am Main Yüksek Eyalet Mahkemesi"nde hâkim ve hem de aynı yer hukuk fakültesinde "Ticaret Hukuku" ve "Devletler Özel Hukuku" dersleri öğretim üyesi olarak görev yaparken, 30 Ocak 1933 tarihinde, Hitler'in iktidan ele geçirmesinden sonra, kendisi gibi Yahudi asıllı resmi görevlilerin ve öbürlerinin o Almanya'da çalışmalarının nasıl olanaksızlaştığını ve "Nasyonal Sosyalist Parti" militanları için işyeri sağlamak amacıyla, hem hocahktan ve hem de hâkimler için asla azledüemezlik yasal güvencesi olmasına karşın, hâkimlik görevinden nasıl uzaklaştmldığını acı acı anlatmakta ve daha sonra da hemen kendiliğinden Almanya'yı terk ederek Amsterdam Hukuk Fakültesi'nde, tam hocahğa başlayacağı bir sırada, Atatürk Türkiyesi'nden gelen hocalık teklifini kabul ederek, İsviçre'nin Cenevre şehrinde, Türk hükümeti adına aylarca tstanbul Darülfünu'nda inceleme yapıp bu yüsekokulun tasfıye edilmesi gerektiği yolunda geniş bir rapor hazırlayanProf. Dr. Malche'nin de huzurunda, Türkiye adına, Büyükelçi Cemal Hüsnü Bey'le, 4 Ekim 1933 tarihinde "sözleşme" imzalayarak, trenle, Viyana üzerinden Edirne yoluyla İstanbul'a nasıl geldiğini anlatmaktadır. ÜNtVERSİTEMİZE HİZMETİ Bilindiği üzere, 19321933 yılları Atatürk yönetiminin memleketimizi Batılı anlamında tstanbul'da bir üniversiteye kavuşturma çabalannın en çok yoğunlaştığı yıllardır. O yıllann devrimci Milli Eğitim Bakanı rahmetli Dr. Reşit Galip Bey'in zamanında, büyük önder Atatürk'ün emriyle, Türk hükümeti adına "Istanbul Darülfünunu"nda incelemede bulunmak ve bu inceleme sonunda da bir rapor hazırlamak üzere îsviçreli Malche Türkiye'ye davet edilmiş ve onun hazırladığı "tasfiye raporuna" dayanılarak da "İstanbul Darülfünunu"nun "lağv'ı" yoluna gidilerek, Batı ölçüleri içinde şimdiki "istanbul Üniversitesi" kurulmuştur. O zamanki TüTkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Hitler rejimi nedeniyle yurt dışına kaçan ve çoğu dünya çapında birer şöhret olan bilim adamlarmdan, İstanbul Üniversitesi'nin kuruluşu vesilesiyle geniş çapta faydalanma olanağını en ustaca kullanmış, yukanda da değindiğimiz üzere, İsviçre'deki büyükelçiliğimiz aracılığı ile ve Cenevreli Profesör Malche'nin de yardımıyla, bu Alman bilim adamlanyla ilişki kurularak, hukuk fakültesine, başta, aziz hocamız Hirş olmak üzere, Schwarz, Honig, Neumark, iktisat fakültesine Röpke, Kessler, tıp fakültesine Frank, Niessen, fen fakültesine Brosch, Helibron ve dişçilik fakültesine de Kantorovitsch'in "sözleşmeli profesör" olarak getirilip çalışmalan sağlanmıştır. TÜRKÇEYt KISA SÜREDE ÖĞRENMİŞTÎ Bu bilim adamlanyla yapılan sözleşmelerde, kendilerinin, ilk yıllarda tercüman, asistan, doçent ya da Almanca'yı iyi bilen dışardan biri yardımıyla (fakat üç yıl sonra ise öğrencilere, Türkçe olarak) ders vermeye başlamaları "ön şartı" da yer almış idi. İstanbul Üniversitesi'ne gelen bu bilim adamları içerisinde en erken Türkçeyi öğrenen ve öğrencilere ilk Türkçe olarak ders vermeye başlayan bilim adamı, Hirş'tir. Kendisi anılannda bu hususta şöyle diyor: "Türk hükümeti ile imzaladığım sözleşmeye göre 15 Ekim 1933 tarihinde İstanbul'da göreve başlamış olmam gerekiyordu. Viyana'da trene binmeden önce "Almanlar İçin Türkçe Dersleri" adlı bir kitap satın aldım. Yataklı kompartmanı, Avusturyah olan ve Türkçe bilen bir tüccarla paylaşıyordum. O, benim bu kitap aracılığıyla Türkçe öğrenme çabalanma bakarak bana güldü ve hiçbir yabancının doğru dürüst Türkçe öğrenemeyeceğini ve hatta İstanbul'da doğmabüyüme azınlığın bile düzgun Türkçe konuşamadığını söyledi" dedikten sonra, üniversiteye gidip gelirken bindiği Kadıköy Köprü vapur seferleri sırasında ve o boş zamanlarında bile nasıl Türkçe öğrenmeye gayret ettiğini ve kimlerden yararlandığını uzun uzun anlatıyor. Aziz hocamız Hirş'in, Türkçe öğrenmesi ile ilgili olarak, kendisi ile birlikte Almanya'dan Türkiye'ye gelen bilim adamlanndan Profesör Neumark, "Boğaziçi'ne Sığınma" adlı anı kitabında bakınız ne diyor: "İstanbul Hukuk Fakültesi'nde görev yapan Profesör Hirş, aramızda en gencimizdi. Çok usta bir hocaydı ve çok kısa süre içinde Türkçeyi başlangıçta yalnız sınavlarda cevapları anlayacak, ama hemen sonra da kitaplarmı bile bu dilde yazabilecek kadar öğrenen ender kişilerdendi. Daha sonra özel nedenlerden dolayı Ankara Üniversitesi'ne nakil oldu ve burada yayınlarının dışında Türk hükümeti hesabına da birçok raporlar hazırladı. Savaştan sonra Hirş, Berlin Üniversitesi'nde iki dönem rektörlük yaptı. Türkiye'den ayrıldıktan sonra da çok şey borçlu olduğu bu ülkeyle ilişkileri bugüne dek sürdü" (2). Aziz hocamız Hirş, anılannın daha sonraki bölümlerinde İstanbul ve Ankara Hukuk Fakülteleri'nde geçen 20 yıllık hocalık hayatı ile " T ü r k Ticaret Kanunu" ve "Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"nu nasıl hazırladığını ve hangi nedenlerden dolayı "Türk" uyruğunda olmasına karşın, "Berlin Üniversitesi "nde görev kabul etmek zorunluğu ile karşı karşıya kaldığını, anlatmaktadır. Hocamızı rahmetle anar, ölümsüz anısı önün^e saygıyla eğiliriz. (İJ Millıyet Gazetesi, 1015 Kasım 1982 (Sezer Dunı imzalı yaZtlar). (2) Hürriyet Gazetesi, 28 Kasım 1980. Atatürk*ün tJlkesinde Bir Alıtıan Hukuk Hocası Batılı anlamda üniversitemizin kuruluşu yıllarında büyük hizmeti geçen Alman hocalardan biri de E. Hirş'tir. Amlarını "Kayzer Imparatorluğu Zamanından Weimar Cumhuriyeti Yoluyla Atatürk'ün Ülkesine" adıyla yayımlayan Hirş'in 29 martta öldüğünü derin üzüntüyle öğrendik. PENCERE 11 NÎSAN 1985 Düş ve Gerçek... Çepeçevre güz. Renkler altınla bakır karışımı. Salkımsöğütlere benzeyen ağaçlar. Fildişinden yaprakiar. Ahşap bir konak. Oymalı trabzanlar. Geniş balkondan salona geçiliyor; bahçeye iniliyor. Kalabalık. Masalarda bembeyaz örtüler. Seçkin konuklar. Yaşlı bir yazar sana bakıyor. Açık mavi gözlü. Öneriyor: Bahçeye inelim. izliyorsun. Adsız bitkilerin.çiçeklerin arasında dolanıyor. Ne istiyor? Hem bu yazar artık yazmıyor ki... Kulağına eğilip fısıldıyor: Beni neden dışladınız? Gözlerini kaçırıyorsun. Yanda küçük bir havuz. Suda ölü yaprakiar yüzüyor. Yazarın yüzüne bakıyorsun. Bembeyaz yüzde masmavi gözler. Karşındakinin ölü olduğunu anlıyorsun. Ölü sana bakıyor. Dudakları kımıldıyor. Ürperiyorsun. Ve birdenbire anlıyorsun ki, bu düşten kurtulmalısın. Bu rüyadan çıkamazsan yaşadığını kanıtlayamazsın. Çevrene bakıyorsun. Her şey öylesine gerçek ki... Çevre, gerçekten daha gerçek olunca, gerçekliğini yitiriyor. Uyan artık! Çık bu dünyadan. Uyanırda kendini yatağında bulursan yaşadığını anlayacaksın. İnsan kımıldamadan yer değiştirebilir mi? Hiç devinmeden başka bir mekâna geçtiğini duyumsuyorsun. Ama uyandığın yatak senin yatağın değil. Neresi burası? Alacakaranlık. Köşede yusyuvarlak bir ay; portakal rengi ışığını sızdırtyor. Korkuyorsun. Çünkü hayata dönemedin. Gerçek dünyana ulaşamadın. Biraz daha çaba. Başucunda zil var. Çalıyorsun. Beyazlı bir kadın giriyor içeri. Burası hastane mi, otel mi? Odanın boyutları küçük. Daha büyük boyutlara çıkmalısın. Düşten gerçeğe geçecek yerde, düşten düşe geçiyorsun. Çık buradan! Yine bir rüya içindesin. Yatakta hiç kımıldamadan duruyorsun. Kadın seni izliyor. Salt bir iç devinmeyle mekânın değişeceğini duyumsuyorsun. Bilincin ışımaya başlıyor. Uyanıyorsun. Karanlık. Düğmeye dokunuyorsun. Elektrik yanıyor. Yatağındasın. Gerçekle koyun koyuna yatıyorsun sıcacık yatağında. Herkes düş görür. İnsan tatlı, acı, güzel, korkunç düşlerle bırlikte yaşar. Yemeği fazla kaçırdın mı, karabasan uykunda boğazına sarılır. Cinsel açlığının dürtüsü bedeninde dolanıp düşüne yansıyabilir. Kimi zaman gördüğün rüya öylesine güzeldir ki benliğinde bir sızı başlar; kaygılanırsın: Ah, uyanmasam... Mahpushane ranzasında uyurken ilkyazın yeşilinde koşar, kıriarda çıçek toplar, baharlanmış ağaçtan küçük bir dal kopanrsın. Dışardaysan, güneşli bir günün gecesınde kendini cezaevi hücresinde bulursun. Topalsan, düşünde koşabilir; körsen, görebilirsin. Yüzmesini bilmesen de dalgalan kulaçlarsın. Uçarsın kuş gibi, istediğin yere konarsın. Dirilerini ölmüş görüp ağlar; sevgili ölülerinle kucaklaşır, btrlikte yaşarsın. Kimi zaman rüyadan rüyaya geçerek bitmeyecek sandığır. bir gece yolculuguna çıkarsın. • Gerçek yaşam düşe benzer. 2[aman ve mekân içinde hayatın gerçekliğini yadsıyorsan, açık gözlerle düş görüyorsun. Bir süre sonra uyanacaksın... Kendini nerede bulacaksın? Oturduğun koltukta mı? Dört duvar arasında mı? Zengin misin gerçekten? Güçlü müsün? Ya düşkün ve yoksul uyanırsan? Düşünde ölüyle konuşurken ölünün yaşadığını sanıyorsun. Yaşamda konuştuğun kişiler sakın ölü olmasınlar? Kimbilir belki senin de defterin dürülmüştür, yazgın biçilmiştir; seni soymuşlar, bedenini sıcak suyla yıkamışlardır; üzerinde taşıdığın şık giysi belki de kefendir. Rüya görüyor olmayasın? • Gerçekliği yadsıyan kişi, zamaniar ve mekânlar içinde düş görmektedir. Onu uyandırmak için dürtmek gerek. Bu öyle bir dürtü olacak ki, herkesi kendine getirecek, toplumu olduğu yerde devindirip insanın gözünü açacak. İSMAİL DOĞANAY Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Eski Başkanı Diktatör Hitler'in bilmeden bize yaptığı en büyük iyilik, ülkesinden kovduğu bılim adamlannın çoğunun, Türkiye'ye sığınmalan olmuştur. Bizim kuşağın gayet yakından bildiği üzere üniversitelerimiz Hitler döneminde " a l t ı n " yıllannı yaşadı. Hitler rejiminden kaçan çok değerli bilim adamlarmdan 4050 kadarı yurdumuza sığındılar. İlk zamanlarda onları el üstünde tutup "baş tacı" yaptık ve onlara geleneksel Türk konukseverliğini gösterdik. Onlar da bunun kadrini bildiler. BUtün bilim dağarcıklannı ve yetkin çalışma yöntemlerini cömertçe genç Türk kuşaklanna aktardılar. Hukuk, lıp, fen, edebiyat, dişçilik, tanm fakültelerimizi bir Batı üniversitesi düzeyine çıkardılar. Çok değerli asistan ve doçentler yetiştiler ve onların yetiştirdikleri asistan ve doçentler bugün üniversitelerimizde profesörlük yapmakta ve o bilim yuvalannı onlar ve onların yetiştirdikleri daha genç bilim adamlarımtz ayakta tutmaktadırlar. Bu Alman hocalar, Türkiye'de kaldıkları uzun süre içinde Türk bilim hayatına, yazdıkları ders kitaplan, makaleler, konferanslar ve hatta Türk hükümeti adına hazırladıkları kanun tasanları ile pek büyük ve asla unutulması mümkün olmayan genış kapsamlı bilimsel hizmetlerde bulunmuşlardır. Bence, bizim yönümüzden en önemli olan husus, kendi yer ve kürsiilerine, • en ufak bir kıskançlık hissine kapdmadan gerçekten çok degerli "Türk bilim adamları" yetiştirmiş olmalan halidir. O Alman hocalar yıllar boyu Türk öğrencileri eğitip onlara bilimsel yöntem ve araştırma şevkini aşıladılar. Türk toplum hayatına aLşıp bizlerle iyice kaynaştılar ve hatta bizleri, o sıkıntılı günlerinde kendilerine kucak açan "kara gün dostu" saydılar. Türkiye'yi ikinci bir anayurt edindiler. Bu nedenle de büyük bir kısmı Türk vatandaşlığına girdi. İkinci Dünya Savaşı Hitler rejimini tasfıye ettikten ve her şey düzelip " b a n ş " geldikten sonra o zamanki bir kısım üniversite yöneücilerinin onlara karşı takındıkları olumsuz tutumun da tesiri ile anayurtlanna dönünce de yine bize karşı "vefalı" çıktılar ve bu vefalarını konuşmalarında ve yayımladıklan anılannda minnetle belirttiler. işte o Alman hocalarından bir tanesi de, önce tstanbul ve daha sonra Ankara Hukuk Fakülteleri'nde Ticaret Hukuku, Hukuk Felsefesi, Hukuk Sosyolojisi, Fikri Haklar ve Pratik Hukukta Metot derslerini okutan ve aynca halen yürürlükte bulunan "Türk Ticaret Kanunu" ile "Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu "nu Türk hükümeti adına tek baştna hazırlayan ve öğrencilerine "hukukçu düşünüş ve muhakeme kabiliyeti" fıkrini aşılayan ve kendi yurduna döndükten hemen sonra da "Hür Beılin Üniversitesi" rektörlüğüne seçilip iki dönem rektörlük yapan ve şu günlerde Batı Almanya'nın "Königsfeld Schwarzwald" kasabasındaki evinde, geçirdiği bir ameliyat nedeniyle hasta yatağında yatan Ord. Prof. Dr. Jur. H.C. Ernst. E. Hirş'tir. (Bu yazı dizilip yayına hazırlandığı sırada dün, 29 martta ölmüş olduğunu derin üzüntüyle öğrendik.) Profesör E. Hirş, Turkiye'de geçirdiği 20 yıllık hukuk hocalığına ilişkin anılanru 1982 yılında Münih'te Almanca olarak, "Kayser lmparatorluğu Zamanından VVeimar Cumhuriyeti Yoluvla Atatürk'ün Ülkesine" adı altında yayımladığı 354 sayfahk bir kitapta toplamıştı. Hatırlanacağı üzere, bu amlann Türkiye'ye ait bir bölümü günlük bir gazetede (1) bir süre önce yayımJanmıştı. Şimdi ise, aziz hocamız profesör Hirş'in söz konusu anılan, onun, gerek Türk gençliğine ve gerekse Türk hukuk kültürüne yaptığı sayısız hizmetlere karşı "bir şükran nisanesi" olmak üzere, eski öğrencisi ve daha sonra asistanı olan Sayın Prof. Dr. Yaşar Karayalçın'ın çaba ve himmetleri ile bir başkasma tercüme ettirilerek "Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü" adına kitap halinde yayımlanmış bulunmaktadır. ANILARINDA TÜRKİYE Ben, kendisinin son derece hareketli ve tamamen bilimsel yönteme dayalı ve öğrencinin "muhakeme kabiliyetini geliştirme"ye yönelik derslerini Türkçe olarak dinleyip ondan feyzalmak bahtiyarhğma kavuşan binlerce öğrencisinden sadece biriyim. Rahmetli sayın hocamızın, gerek (halen dahi elden ele dolaşan) kitaplarından ve gerekse, anılannda da belirttiği üzere, lütfedip bana gönderdiği mektuplanndan çok kuvvetli bir kaleme sahip olduğunu yakından biliyordum. Fakat, yukarıda söz konusu ettiğim amlarını içeren bu son kitabının çevirisini (hem de kitabın basılması sırasında, matbaa müsvettelerinden) okuduktan sonra, ondaki akıcı ve sürükleyici usluba ve her sözcüğü yerli yerine koyuşuna hayran kaldığım gibi, bu çaptaki bir kitabı, öyle, benim diyen, bir edebiyatçının dahi kolay kolay yazamayacağı kanısına vardım. EVET/HAYIR OKTflY AKBAL OKURLARDAN T.C. Bayındırtık ve İskân Bakanlığı 'mn 209 sayılı kanun hükmündeki kararnameyle yeniden örgütlenme şemalannda taşra teşkilatı olan ll Bayındırlık ve İskân Müdürlüklerinde yapılan yönetim ve örgütlenme şemalannda 657 sayılı Devlet Memurlan Kanununa tabi çalışan G.l.H. sınıfı memurları Türkiye çapında 67 tl Bayındırlık İskân Müdürlüklerinde mağdur edilmişlerdir. Taşra personel yönetim şemalannda yer alan 234 dereceli unvanlı devlet memuru kadrolarına 1475 Sayılı Iş Kanununa tabi sendikah işçi personeller atanmışlardır. tl Bayındırlık ve İskân Müdürlüklerinde memurlar için ihdas edilen 2. dereceli İdari İşleri Şubesi Müdürlüklerine sendika üyes'i tahsili ve hizmeti yetersiz Bu yanlışhk düzeltilmeli Gençler Sesleniyor Bir İranlı öğrenci yazıyor: "Bulgaristan, Yunanistan'da yaşayan Türkler hakkında yazı yazıyorsunuz da İran hakkında neden yazmıyorsunuz? irarv daki Türkler yıllardır baskı altındadır. Ne okulları, ne gazeteleri, ne de kendi dillerinde yazmak haklan vardır. Bunlann hepsi yasak. Bir ömek vereceğim: Şah döneminde okullarda Türkçe konuşunca 2 Riyal ceza ödenırdi. Şimdi de baskılar sürüp gidiyor. Bir Türk okula başlar başlamaz Farsça öğrenmek zorunda. Mer zaman iranlılara, Türkler geri zekâlıdır' diye propaganda yapılır. İki İranlı birbiriyle konuşuyorsa, biri öbürünün dediğini anlamazsa, Türk müsün?' diye çıkışır!.. Evet, sayın yazar, bizler de baskı altındayız. Eğer 'sınırlarımız dışındaki Türklerle ilgılenmek her şeyden önce insanlık borcudur' diyorsanız, bizden de söz ediniz, İran Türklerinin de baskı altında yaşadıklarını yazınız." Rumelıhısarustü gecekondu sakinleri adına bir genç yazıyor: "Kimimiz işçi, kimimiz hizmetçi birer vatandaşız. İnsan olduğumuzu unuttuk. Evlerimiz yıkılacak, ama bize yer gösteren yok. Ne olacağız? Açlığa alıştık, çıplaklığa da... Ya çocuk(Arkası 11. Sayfada) işçiler tayin edilmiştir. 3 ve 4. dereceli unvanlı Personel Şefliği, Sosyal tşler Şefliği, Fon Saymanlığı, Ayniyat Saymanlığı ve Sivil Savunma Amirliği kadroları da işçi personeller arasında pay edilmiştir. Toplu iş sözleşmeli işçinin kamu kesiminde devletin memur kadrosunu işgal ve temsil etme yetkisi yoktur. Yükseköğrenim görmüş yeterli hizmet vermiş memurlar varken 2, 3 ve 4. dereceli unvanlı kadrolarm İşçilere verilmesi, istikbâl bekleyen genç memurları umutsuzluğa ve başansızlığa itmez mi? Sayın büyüklerimizden 1985 Gençlik Yılında yarmlanmıza umutla bakabilmemiz ve huzur içinde devletimize ve milletimize yararlı hizmet verebilmemiz için bu adaletsizliğin giderilmesini ve yüksek tahsil yapmıs gençlere devlet kadrosunda hak ettikleri görevlerin verilmesini rica eder, .saygüarımızı sunarız. YÜKSEK ÖĞRENİMLİ G.İ.H. SINIFI MEMURLARI eğilmelerini bekliyoruz. HÜSEYtN SARl ISKtÜP/ÇORUM Köyümüz ÇorumİikiüpSağpazar köyüdür. Köy içme sulan projeleri arasında 1968 yılında isale hattı çekilerek, çeşmeleri yapüarak 1969 yılında Aşağı Emirhalil grubundan su verildi. O zamanki imkanlarla birkaç ay aktıktan sonra kesildi. 1980 yılına kadar kimse ilgilenmedi. Birkaç yıldır bazı çalısmalar yapıldı. Suyumuzu akıtmak mümkün olmadı. tlgililere yaptığımız müracaatlarda sürekli oyalanıyoruzTeknoloji çağında sağlıklı içme suyu varken, Kızılırmak 'tan içme ve kuUanma suyumuzu temin etmek zorunda kalmaktayız. İlgililerden bu sorunumuza Köyümüzde 16 yıldır su yx>k Gurbetçi emeklisi ve vergi iadesi Senelerce Almanya'da çaltştıktan sonra malülen emekli olarak yurduma döndüm. Emekli maaşım döviz olarak ülkeme gelip bana TL. olarak ödenmektedir. Ve bu parayı ülkemde harcamaktayım. Fakat ülkemizde tüm emekülerin vergi iadesinden yararlanmaları söz konusu olduğu halde ben ve benim gibilerin (Ülkemize bir anlamda döviz katkımız olduğu halde) vergi iadesinden yararlanamamızın nedenini mantıken çözümediğimden Maliye Bakanlığı yetkililerinden bu konuda aydmlatıcı bir bilgi vermelerini saygılarımla rica ediyorum. CEVDET İZGİ BAK1RKÖ Y/tSTANBUL Böbrek taji krizinde bana yakm ilgilerini esirgemeyen Sayın Başhekim TEŞEKKÜR Sayın Op. Dr. Muhittin Durmuş Prof. Dr. Şevket Tuncer Başasistan Op. Dr. Zeki Altınparmak, Dr. Erol Göztepe, Dr. Öraer Ergun. Hemjıreler Nilgün Bulul, Zerrin Avdın, Kaniyc Tolu ve Taksim Hastanesi Birinci Cerrahi personeline teşekkurü bir borç bılirim. HURİYE YAL1NKILIÇ Ergür Kablo ülkemizin elektrik enerjisi dağıtımındaki ileri teknoloji ihtiyacına çözüm getirdi. Yeni, çağdaş işletme ve pazarlama anlayışıyla, deneyimli teknik kadrosu ve yeni tesisleriyle ürün kalitesini yükseltti, üretim kapasitesini arttırdı. Elektrik enerjisi iletimindeki deşarj standartlarını 20 pC'den (picocoulomb) 2 pCTık hassasiyete düşüren yeni üretim teknolojisini uygulamaya koydu. Son 8 ayda $ 4.561.525'lık ihracatı gerçekleştirdi. 1985 yılı için aldığı dış siparişler şimdiden $ 6.500.000'a ulaştı. Ergür Kablo teknolojisi ülke ekonomimizi de, yılda 6 milyar kW/saate varan elektrik enerjisi kaybından kurtarma, 150 milyar liralık tasarruf sağlama potansiyelini taşıyor. Ergür Kablo gelişmeye, ileri teknolojiye yapılan yatırımdır. XLPE Kablo ve CDCC Teknolojisi Ergür Kablo 1984 yılında Nokia firması tarafından kurulan $ 6.500.000'lık tesislerinde en ileri teknoloji olan CDCC ("azot içinde tamamiyle kuru sistem") uygulamaya başladı. CDCC ile üretilen XLPE enerji kablolan halen tesis edilmiş enerji kablolarından % 25 oranında daha yüksek akım taşıma kapasitesine sahiptir. Kısa devre akımlanna karşı iki kat dayanıklıdır. İSTANBUU Tel: 1555210 (3 Hat) Thc 24763 Ekstr Adres: Okçumusa Caddesi, Tezgül işhanı 271. Karaköy ANKARA: Tefr. 188035, 189013 The 42675 Erertr A*e«: izmir Caddesi, Yaprak Apt. 24/5.Kızılay IZMİR: Tek 145718 Tljc 52292 Ernutr Adres: Halit Zıya Bulvarı 1337 Sokak 6 ADANA: Tei: 34933 Tlx: 62139 Yurtr Adrec Atatürk Bulvarı Uğutiu Pasajı 108 DENtZlk Tet 18909, 11995, 22384 T l t 59513 Erkatr Adrn: P.O.B. 126. izmir Denizlı Karayolu üzeri GENEL MÜDÜRLÜK: Tafc 1724685 (10 Hat) Tlıc 24763 Ekstr Adr»*: Büyukdere Caddesi 87 Polat İşhanı 5,6,Mecidiyeköy, İstanbul BBDHQfflQBH ERGÜR KABLO
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle