17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER uyduıulmuş bir ideoloji, daha doğrusu bir tuzaktır bu. tnsan ya milliyetçi, ya da ümmetçi, başka deyişle, ya ulusçu ya da mukaddesatçı olur. Ama hem ulusçu hem de uluslararası bir kimlik taşıyan mukaddesatçı olamaz. Az önce dediğim gibi, bu miUiyetçi gençleri ve halkı aldatmak için uydurulmuş yuvarlak bir bileşimdir. Yanlış anlaşılmasın, milliyetçi kişiler "dindar olamaz" demedim. Böyle bir düşünce saçma olur. Milliyetçi insan elbette dindar olur ve isterse beş vakit de camiye giderek ibadetini yapar; ama milliyetini yadsıyarak, uluslararası nitelik taşıyan "ümmetçilik" ideolojisini benimseyemez. Çünkü son haftalarda siyasal ağızlarda moda olan deyişle "elmalarla armutlan birleştirmek" ve birbirinin tıpkısı saymak nasıl olanaksızsa, "ulusçuluk" ideolojisi ile mayasında ve temelinde uluslararası nitelik yatan "ümmetçilik" ideolojisini kesinkes birleştirip "milliyetçi mukaddesatçı" diye, yeni nitelikte karma bir ideoloji oluşturmak öylece olanaksızdır. Şimdi ANAP liderleri bu olanaksızlığı para gücüyle olanaklı duruma getirmek için HOLDİNG liderleriyle ittifak halinde görünüyorlar. ANAP liderinin bütün dış gezilerine hol. ding liderlerinden birkaçını birlikte götürmesinin ardında, sözünü ettiğim olanaksızlığı yenmek çabası da sezilmektedir. Bu konuda bizim Diyanet tşleri'nin her zaman "tabii bir müttefik" olduğunu da unutmamak gerekir. * •• Şimdi yeniden "vatan" kavramına dönelim: Türk vatanı, sınırları "Misakı Milli" (Ulusal Ant) ile daha 1920 yılında çizilmiş ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın, Atatürk'ün önderliğinde başan ile sona ermesi üzerine 1922'de eylemli olarak gerçekleştirilip Lozan Antlaşması ile uluslararası hukuk alanında da perçinlenmiş olan bugünkü yurdumuzdur. Türk ulusu "vatan" kavramının gerçek anlamını ilk kez bu kutsal savaş ile öğrenmiştir. Çünkü bu savaş onu İmparatorluğun uluslararası ümmetçiliğinden çıkarıp Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal nitelik taşıyan "milliyetçilik" alanına sokmuştur. Atatürk'ün dehası bu noktada bir kez daha parlayarak hepimizi aydınlatmıştır. Vatanımız, üstünde yasayan milletiınizle birlikte, bölünmez, parçalanmaz, yok edilmez bir "bütün"dür. Bu nedenle de Kars'ta geçecek mutlu ya da mutsuz bir olay bütün ülkenin dağında, taşında, denizinde, toprağında yankılana yankılana hemen Edirne'ye kadar ulaşır. Denizlerimizin herhangi bir noktasında geçen bir olay da, yine aynı hızla bütün yurtta yankı uyandınr. Son manevralarda bir tank çıkarma gemimizin fırtına yüzünden batması olayımn çok acı yankısı da yurda yayılmadı mı? Zaten bdyle olması gerekirdi; eğer böyle olmazsa ulusal duygunun bütünlüğünden söz edilemezdi. Ne acıdır ki, bir süreden beri bu ulusal duygu Gökova Tennik Santralı yüzünden yara almaktadır. Yalnız Türkiye'nin değil, bütün dünyamn en güzel köşelerinden biri olan Gökova'da bir termik santral kurularak o yörenin güzellikleri yok edilmek isteniyor. "Zaran olmayacak" diyenler Avrupa gazetelerini hiç okumuyoriar mı? Isviçre, Almanya, tsveç ve Norveç de böyle santral ve sanayi tesisleri yuzunden kirlenen bulutlardan toprağa duşen asitli yağmurlann, daha şimdiden, oralardaki çam ormanlannın yansından çoğunu hastalandınp yok olma tehlikesivle karşı karşıya bıraktığından, göllerdeki balıklann olmeje başladığından, bu acıklı ve tehlikeli durum karşısında feryat eden halkın, vatanın doğasuu, güzelliklerini ve dolayısıyla kendUerinin, çocukJannın, kuşaklar boyunca uzak tonınlannın yasamını kurtarmak için eylemli olarak direnişe geçtiklerinden haberleri yok mu? Bizim "vatanımız" dediğimb bu topraklar, yeryüzündeki ümmetçiler birliğinin "mülkü" ya da yainız holdingçilerin "kazanç alanı" değil, hepimizin ve daha sonraki kuşaklanmızın vatanıdır. Gökova santralının bugün tasarlanan yerde kurulmasına karşı çıkmak, politika taktiği, solcu bozgunculuğu, ya da bir muhalefet entrikası sorunu değil, yürekleri vatan sevgisiyle dolu, her türlü çıkarcıhk düşüncesinden uzak milyonlarca insanın vatan güzelliklerini koruma savaşına geçmesidir. Bu santralı kurma karannın kendi iktidarlanndan önce ahnmış olduğu ileri sürülüyor hep. Buna karşı o eski dönemin başbakanı Sayın Biilend Ulusu bile dayanamayıp "Gökova'da santral kurma karan AUah'ın emri değil. Yeniden incelenmesi mümkündür" demiş. Bizce daha yükseklerdeki devlet adamlanmızın da bir diyecekleri olmalı, bu doğayı kurtarma savaşımında. Artık "vatan diye bir şey" yaşıyor Türk halkının yüreğinde. "Iş bitirici" ounak, "vatanın işini bitirmek" demek değildir. Eski bir ozanın: "EJde fırsat var iken zinhar etme fevt Ger ganimet gör sana her mıişkül iş âsân iken" dizelerindeki iğnelemenin, kimbilir hangi kişinin böyle bir konudaki tutumunu dile getirdiğini unutmamalı. "Evvel 'âr' yılı idi, şimdi 'kâr' yılı oldu" diye de düşünmemeli. İstenirse termik santrala, daha az zararlı olacağı bir yer her zaman bulunabilir. Yeter ki işi "prestij" sorunu yapıp inada bindirmemeli. Gelecek pazar yine bu konu üzerinde duracağız. 10 ŞUBA T 1985 "Vatan" Diye Bîr Şey... Gökova Santrah'nın bugün tasarlanan yerde kurulmasına karşı çıkmak, politika taktiği, solcu bozgunculuğu ya da bir muhalefet entrikası sorunu değil, yürekleri vatan sevgisiyle dolu, her türlü çıkarcılık düşüncesinden uzak milyonlarca insanın vatan güzelliklerini koruma savaşına geçmesidir. PENCERE İçimde Bir Sızı Var.. Mübarek cuma günü sabahı bir alaturka şarkının esintisi yüreğime çengel attı: Yine bir sızı var içimde... Neden? Oğleden sonra Akademi Kitabevi'nde okurlara kitaplanmı inv zalayacaktım; ama, sabah bizim gazeteyı açar açmaz gözüme ANKA'nın bir haberi ilişmişti: "Küttür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu kendisinden önceki bakanlar zamanında bastınlan ve daha sonra basımı ve dağrtımı yasaklanan kitaplara alıcı çıktığını ve hepsinin birden yakında satılacağını açıklach. Mükerrem Taşçıoğlu, kitaplann kendinden önceki bakanlar zamanında kurullar tarafından incelenerek 'Türkkültürüne faydalan olmadığı' gerekçesiyle yasaklandığını hatııiatarak şunları söyledi: Bunlara alıcı çıktı. Yakında hepsini birden satacağız, eli kulağında, kurtuluyoruz bunlardan; bırakın bunları, o kadar ehemmiyetli değil; bizim için problem değiller. Türkiye öyle 23 milyonluk kıtapla batmaz, korkmaym." Kültür Bakanı'nın böyle konuştuğu bir ülkede "kitap imza günü" ne anlam taşıyordu? • Ne kadar dövünsek, yerınsek, yakınsak da ortada bir gerçek var: Türkiye fikir ve kitap yasağının damgasını taşıyan ülkedir. Bu damgayı yiyen ülkenin çağdaş uygarlık düzeyinın gerisinde yasamaya mahkum edildiği açıktır. Öyle görunüyor ki Kültür Bakanımız "yasak kitapları" haraç mezat birisine satacaktır. Peki, 'yasa^c kitabı" alan alıcı ne yapacaktır? Okurlara satamadığı kitapları kâğıt fabrikasına mı satacaktır? Yoksa bir depoya doldurup ülkemize fikir özgürlüğünün gelmesini mi bekleyecektir? Kimbilir, belki de adam geleceği görüyor; siyasal iktidar değışikliği gerçekleşirse, Kültür Bakanlığı kitapları geri almak isteyebilir. Bir hayır sahibi gazeteci çıksa da "yasak kitapları" satın almak isteyen "a//c/"nın kim olduğunu ve ne yapmak ıstediğini araştırsa.. Güzelim Türkiye'mizde iki tür kitap yasağı var. Birinci yasak, mahpushane dışında yaşayanlara uygulanıyor; ıkinci yasak cezaevlerinde yaşayanlar için yürürlükte... Cezaevlerinden mektup yazan okuriar diyorlar ki: Kitap okumak istiyoruz, önümüzde büyük bir engel var. Dh şarda satılan kitaplar içerde yasaklanıyor. Bu yasak, cezaevi yöneticilerinin ıkı dudağından çıkacak söze bağlanıyor. Kitap yasağının hapishanelerdeki uygulaması ek bir cezaya dönüşmüştür. Peki, ne yapmalı? Yargıç bir yurttaşa ceza verirken mahkeme kararına ayrıca yazıyor mu: Türk milleti adına karar vermeye yetkili mahkememiz, sanığı dokuz yıl hapis cezasına çarptırmıştır. Ayrıca suçlu cezaevinde biryatakta üç kişiyle birlikte yatacak, yeterli besini alması engellenecektir; hapishane müdürünün beğenmediği kitapları okuması da yasaktır. Yargıç böyle bir karar veremeyeceğine göre, bir yol yordam bulmak gerekir. Dışanda yaşayanlar için hangi kitabın yasak olduğu biliniyor; İçerdekiler için bilinmiyor. Adalet Bakanlığı Kültür Bakanlığı ile ortak çalışma yaparak bir liste düzenlemeli, cezaevlerind e okunması yasak kitapları saptamalıdır. Bu durumda ellerinde liste bulunan cezaevleri müdürteri de rahat ederler, ne yapacaklarını bilirier, sürtüşmeler önlenir. Yazıyı bu parlak öneriyle noktaladıktan sonra okurlara kitap imzası için yola çıkıyorum; Ama, yine bir sızı var içimde... HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bizim kuşak ilkokuldayken "vatan" kavramını Ikinci Meşrutiyet'te Ittihatçılann (lttihat ve Terakki Fırkası'nın) iktidan döneminde "anamız" olarak öğrendi; hem de sevecen bir ana (bir ümmfl müşfîk). Annemiz vatanın, çocuğunu (yani bütün bizleri temsil eden bir yavruyu) emzirdiğini gösteren simgesel resimlerde de görüyorduk bunu. Bu nedenle ben, bölük kotnutanının "Vatan nedir?" sorusuna "Anamızdır" yanıtını veren Mehmetçik ile bunu duyan arkadaşının aynı soruya: "Vatan Mehmet'in anasıdır, komutanım" yanıtını vermesi, fıkrasını ilk kez duyduğumda çocukluk çağımı anımsayarak hiç gülememiştim. Ortaokulda ise "vatan" kavramını, dörderli manga yürüyüşü yaparken söylediğimiz: "Bayrağmiız şanınuz, vatan birim canımız, feda olsun kanımız" marşı ile öğrendik. Ilkokulda "anamız" olan vatan, ortaokulun ilk yıluıda "canımız" olmuştu. Derken orta sona geldik ve bu kez vatan, "Miiebbet vc mukaddes iilke Turan" oldu. "Turan''ın sınırları nerede başlar nerede biter, bildiğımiz yoktu. Ama Orta Asya'da olduğunu biliyorduk. Bir "oba" bulsak da yatsak, bir "kımız" bulsak da tatsak diye özenir, "Turan"daki soydaşlarımızın yaşam tarzına hem üzülür hem imrenirdik. Hele ben, daha 89 yaşlarımda Çorum Ovası'nm toprak köy yollannda çok at koşturduğum, kaşağı, gebre, kolan nedir bildigim, "Osmanlı eğeri" ile "Çerkez eğeri"ni hemen ayırt edebildiğim, kısacası, at dostu olduğum için, Yozgat'taki beden eğitimi öğretmenimiz Faik Doğan Bey, Turan'daki atlann yıldırım hızıyla koştuğundan söz ederken, ya da Bozkurt söylencesini anlatırken coşku ile dinlerdim. • • * Osmanlı împaratorluğu'nun son döneminde "vatan"ın, kitnileyin annemiz, kimileyin "canımız", kimileyin de "müebbed ve mukaddes ülkemiz Turan" olarak tanımlanmasmın nedeni, lttihatçılann "Türkçü" kanadımn, gençligin kafasına "vatan" kavramını yerleştirmek istemesinden kaynaklanıyordu. O tarihte Birinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle sünnekteydi. Savaşın sonlarına doğru liselerdeki "On yedili" (yani 1901 doğumlu) öğrencileri bile yedek subay yetiştirmek için o zamanki adıyla"Ihtiyat Zlâbiti Talimgâhı'na" (Yedek Subay Okulu'na) göndermişlerdi. Bu gençler, zihinlerinde yaratılan "vatan" imajı için savasacaklar, gerektiğinde öleceklerdi. Peki, bu soyut ünaj üzerinde niçin bu denli büyük bir önemle duruluyordu? Bunu sonra öğrendik: Osmanlı Devleti'nde yüzyülar boyunca "vatan" diye bir kavram yoktu da ondan. "Millet" kavramı da yoktu. özellikle İkinci Meşrutiyet'ten sonra kullanılan "Milleti Osmaniyân" sözü, Osmanlı tmparatorluğu topraklannda yaşayan türlü etnik ve dinsel kökenli halklan kapsayıcı genel ve puslu bir sözdü. Çağdaş ve kesin anlamında "ulus" kavramı olmayan yerde "vatan" bilinci de olamazdı. "Millet" yerine "ümmet"; "vatan" yerine de "mülk" (Padişahın mülkü olan topraklar) vardı, kavram olarak. "Memâliki Osmaniyye", aslında "Osmanlı Padişahlannın öz mah olan ülkeler anlamına gelirdi. "Ümmet" ise "din kardeşliği" demekti. Durum bu olunca, bir Müslüman Türk için, hangi ulustan olursa olsun, bütün Müslümanlar "ümmeti Muhammet" olarak kardeş, Müslümanların egemen olduğu her ülke ise, kardeş ülkesi, yani "vatan" sayılırdı. Bugün çok iyi biliyoruz ki, ümmetçilik ideolojisi ulusçu değil, uluslararası bir ideolojidir ve bütün Müslüman uluslann öncusü de, "Hazreti Muhammet"in mensup olduğu "Kavmi necibi Arap"tır. Işte bizdeki ümmetçilerin Araplara bu denli bağh olmalannın ve atalarunızın yurdu olan Anadolu'muzun "vatan güzelliklerini" taa içlerinde duyumsamamalannın, hissetmemelerinin nedeni budur. • •• Son yirmi beş, otuz yıldan beri bir de "Milliyetçimukaddesatçı" diye bir kavram çıkardılar ortaya. Bu, sozde ulusçuluk ile limmetçiliğin birleşmesinden doğuyormuş! Aslında aşırı milliyetçi gençleri avlamak için ümmetçiler tarafından OKIAY AKBAL EVET/HAYIR Necip Fazıl'a Göre Yobazlık... 1933'te basılmış bir kitap: Necip Fazıl'ın 'Bir Kaç Hikâye, Bir Kaç Tahlil'... Bir de sunuş: "Celal Sahir Beyfendi üstadıma, Necip Fazıl 1933". Kitap 'Bir Yalnızlık Gecesinin Vehımleri' ile başlıyor: "Ben yirmi odalı eski bir konakta doğdum. Bu konağın hatırası, üzerimde tesirlerin en derinıyle huküm sürer." Necip Fazıl, gençlik yıllarımın ünlü şairi. Yakından da tanıdığım bir kişi. İyi bir şair, bir öykücü, bir yazar... Bu kitabındaki öyküleri o günlerde 'Cumhuriyet' gazetesinde Edebiyat' sayfasında çıkmış. Gerçekten güzel öyküler. Yıllar önce okuduğum, sevdiğim.... Sayın Berın Nadi, babasının kitaplan arasında bu yapıtı bulmuş. Yeniden okuyorum. Tam elli yıl öncenın havası... Necip Fazıl'ın 'Eski Elbiselerin Hafızası', 'Sırtlan', 'Ölü Saklayan İmam', 'Hayalet', 'YılanKalesindeki Hazine', 'Yemek Yemeyen Adam' adlı öyküler... Bugün bile etkisını sürdüren parçalar. Necip Fazıl'ın 2027 yaş ürünleri... Kitabın bir de 'Tahliller' bölümü var ki, bu bölüm daha ilgi çekici... Bu yazılar 'Hâkimiyeti Milliye'de yayımlanmış. 'Hâkimiyeti Milliye', daha sonraki adıyla Ulus', CHP'nın organıydı. Demek, yirmi otuz yaş arasındakı genç şaır CHP'nin gazetesinde, CHP çizgisinde yazılar yayımlamaktan çekinmemiş, hatta övünç duymuş bundan... Kitap da zaten Hâkimiyeti Milliye Matbaasında basılmış... "Softa" başlıklı bir yazıyı okuyorum: "Softa şu demektir: Bir fikrin içinde, bir inanışın kabuğunda, kozasında ölen ıpek böceği gibi can vermiş insan. Bir itıkadın içine bir odaya girer gibi girdikten sonra onun bütün pencerelerini örtüp mücavir ve müteselsil inanışlarla alâkasını kesen, kafasını zindana çevıren ve artık dışarısını, güneşi, suyu ve hayatı inkâr eden insan." Gerçekten de softa' budur. Necip Fazıl 'softa'yı en güzel biçimde tanımlamış: "Softanın en bariz vasfı, kafasının sertliğidir. Arzın gitgide merkeze doğru küçülen ateşi gibi softada iman, vecit ve heyecan çekilmiş; kışır, kabuk ve ceset kalmıştır. Softa, Fransızların 'souplesse' dediği, ıslak çimentonun yapıştırma hassasına benzer yumuşaklıktan mahrumdur... Softanın reddedişi ise imanının kuvvetinden değil hassasiyetinin eksikliğindendir. Odunun elektrik cereyanını reddedişi gibi... Her yeni şey karşısında 'eski'nin ısrarı softalıktır. İslâmlık çıktığı gün puiperestler softaydı. Asıhardır ilmin ve cemiyetin terakkisi karşısında da islâmlık softadır." 'Hâkimiyeti Milliye' yazarı. Kaldırımlar' şairi Necip Fazıl 'softa'yı ve 'softalığı' işte böyle tanımhyor kitabında... 'Kubilay (Arkası 13. Sayfada) 1985'in aileleri için ev bılgisayarı. Okul müfredatlan pekiştiriliyor, giriş testlerinc (oğlanın deyimiyie) zehir gibi hazırlaruhyor. Ingilizceler ilerüyor. Müzik kızın tekelinde, satranç ve beceri oyunlan oglanda. Baba, işleriyie Ugili hesaplar, planlama, bütçe çalışmalan yaparken, evin bütçesi anneye bagh. Iddialı briç, tavla, bilardo, poker maçlan oluyor. (Anne ÜSYS"ye hazırlamyor, ama sezdirmiyor.) Bilgisayar gerçeğine Commodore Ev BUgisayanyia kolayca ayak uyduran, hayattaki başan şansını artıran sdlelerden günlük görüntülcr... Onlara katüın: Olanakları gerçek ve çağdaş, fiyatı ailc bütçenize saygüı Commodore'la, 1985'i ailenizin yılı ilan edin. Teleteknik ELEKTOONlKSMMriVE TlCAflETAJS. Süahhane Cad 59 Rjlb Apt Daıre.3 Teşvüriyc İstanbulTd: 147 06 91 Adım soyadtm: Okutum ya da Meste&m. Adrestm. | Commodore sabibiyim. Aldtğım kundus ve yıL . . . . Yapm. .,. „ j . • Commodore almak «ttyorum, bilgt gbndenn. commodore Gençlik Kitabevi 1. Indirimli Kitap Fuan De Yayınevi standında CAN YÜCEL GÖKYOKÜŞ kitabını kitapseveriere imzalıyor. GÜN: 10 Şubat Pazar Saot; 15.00) 9.00 KİRALIK DAİRE ARANIYOR Bakırköy ve Ataköy'de kaloriferli (tercihan kömür kaloriferli) daire. Tel: 526 60 72 528 66 29 Para İktisatta menkul degerle değerlenir. İ İ BA^KASI BANKACILIK YENİLENDİ 4 5O0 000 ÛOC TL Oö İktisat Bankası Menkul Dt^orter M Boyukdefe Cad 165 Kat 5 Zmarttkuyu Teletop 172 99 00 T ele«s 2«02l ıkbn lf IkUal Bankaa Itorkcz Ş ı * . Tel 1'2 99 00 167 41 38 Teletıs 26021 ıkbn tr 26497 ıkb tr Iktitri nıııHıı Mıcldlrtlı»T Şubca T» 167 09 39 167 34 36 Taefcs 31094 ıbdm !r Tel 522 48 09 522 38 68 528 23 28 Teleks 23604 ıkte tr i k t a l Bankaa BriuıkSy Ş U D M İ Tel 572 60 32 570 16 30 ktott BmHam K M U ı $ut>e» Tel 338 98 38 338 37 84 337 44 54 Iktoal Bankn bnir Şı^»a Tel 25 66 85 25 25 91 14 4101 Teleks 52653 ıkba tr IkUal Bntaa AMtan Şuteo Tel 33 30 71 33 30 "2 Teleks 46909 ıkts tI n o l Bantan Buraa $ ı * m Tel 28 301 12 083 Teleks 32145 tkn bu Iktaat BMo> M n Şobe» Tel 13 763 22 883 Teleks 62139 yur tr Tel 24 718 24 719 Teleks 69118 nabu tr Tel 17 914 18 912. Teleks 67258 boro tr Ikttal Dınmı 0»mz« Şubm Tel 13 010 11 356 "5 559 iktoal Tel 177 l Bankav Çtntl $ ı 4 » « Tel 238 iktaal B M a t S*rayk£y Şuboi Tel 240 241 Ikual Banka« H o a ı Şube« Tel 74 Tel 1515 4128 '4 58 49 İKTİSAT 2 250 000000 T L BuHİnSPK nun 28 1 1 9 6 5 » ^ * t ! 6 'Z 18 sayt. an> >« y ktisat Bankası Menkul Değerler Merkezi, ve tüm İktisat Bankası şubeleri, Hazine Bonosu, Devlet Tahvili, Boğaz Köprüsü ve Keban Barajı Gelir Ortaklığı senetleri ile özel sektör tahvil ve hisse senetleri alımsatımında hizmetinizdedir. ktisat Bankası Menkul Değerler Merkezl'ndeki Yatırım Temsilciniz, kurumsal ve kişisel tasarruflarınızı günü gününe değerlendirir. Sermaye Piyasasındaki en yüksek verimi sağlar. İKTİSAT BAfVKASI MENKUL DEĞERLER MERKEZİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle