23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cevat Şakir, "Sabahattın'i şu Platon'dan bir türlü kurtaramadım" dermiş. Anlaşmazlığın en keskin yani burada odaklanıyor. Cevat Şakir, maddeci ve diyalektikçi İyonya felsefesinin yolu üstüne Atina düşünürleri çıkmasaydı, bilimlerin bugun vardığı aşamaya çok daha önce vanlacağı kanısında idi. Kısacası, onun için Platon, Aristo ve benzerleri, insan düşüncesini doğru yoldan saptırmış kimselerdi. Bense, miktanmca, Sabahattin Eyuboğlu'dan yana bulmuşumdur kendimi. Sozünü ettiğim "Plato" adlı kitap dolayısıyla bu konunun önemli bir yaruna kısaca dokunmak istiyorum. ları, sonra iyilik, güzellik, doğruluk gibi kavramlar, değişmez, dayanıklı ve güvenilir kavramlardır.( Sırası gelmişken değinivereyim, Güzellik kavramının nesnel oluşu, burada, sanat guzelliğinin, çoğun sanıldığı gibi, kişiye göre değişebileceği inancını oldukça sarsar ve sanatçıya sanatımn sürekliliği için güven sağlar). Ancak ideaların bir yerlerde (kimbilir nerede!) sürekli bulunduğu inancı, Platon'u alaya almağa kadar götürmuştür işi. Sözde, ruhlanmız yaşam öncesinde bu idealan tanımışlar da, bu dünyaya geldiklerinde ansımağa başlamışlar onları, dünyayı algılamamızın gerçeği bu imiş... bütün bu değişimler, devinimler görünüşe göre idi, gerçekte ise bu zorunlu akış içinde evrensel birlik beliriyordu ve her şey bize vanyordu; gece ve gundüz bizdi, iyilik ve kötülük biz... Öyle ise, Atinalı'nın söyledikleri, Efeslinın dediklerinden kaynaklanıyordu. Balıkçı ile Eyuboğlu'nun anlaşmazlıkları boşuna idi. Doğayı yorumlama gerçi karşıtlarla dolu bir sureç oluşturuyordu, ama eytişimsel düşuncenin zorunlu bir sonucu idi bu. Nitekim Platon da zamanla eleştirilere uğradı, ilk olarak da Aristoteles1 ten geldi bu eleştiri. Atina okulu olmasaydı demek kolay mıdır? Bugün elbette yöneticilerımızi Platon öğretisine göre eğitecek, ya da sınayacak değiliz; onların filosof olmalarına ise nerdeyse hiç olanak yok. Peki, neyin uzmanıdırlar bu bekçiler? Doğruluğu, iyiliği, güzelliği gerçekten bilirler mi? Bilîrlerse nerden, nasıl öğrenmişlerdir? Düşünüyorum, düşünüyorum, içinden çıkamıyorum. Anlaşılan Platon aa çıkamamış. Yoksa yoneticilerimiz olmasın mı istiyorum? Evet. DÜZELTME: Geçen haftaki yazımın sonunda andığım beyit Nesimî'nindir. Ben dalgınhkla Şeyh Galib diye yazmışım. Düzeltir, özür dilerim. 20 ARALIK 1985 Platon da Çıkamamış MELİH CEVDET ANDAY Devlet adamı olmağa kalkanlann, kendilerinde buldukları nasıl bir özelliğe dayanarak bu hevese kapıldıkları, benim için hep merak konusu olmuştur. Kolay mıdır "Bende insanlan yönetme yeteneği var" diye düşünmek! Nerden bileyim ben onun "fırsatçı bir koltuk diiskünü" olmadığım? Bu yüzden, devlet adamına özgü bir yetenek olmadığı kuşkusuna bile kapılmışımdır. Her yerde bunca devlet adamı heveslisi çıkması böyle bir kuşkuyu beslemez mi? Konumuza ilişkin olarak söylenmiş sözler arasında en unlüsü, Platonun "Ya filosoflar devlet adamı olmaiı, ya da devlet adamlan fîlosor' sözüdür. Ancak bu büyük filosof, nedense, devlet adamı olmağa kalkışmanuş, ama denebilir ki, felsefesini devlet adamı yetiştirme amacına göre diizenlemiştir. Platon, bu amaçla olacak, Siraküze tiranı Dion'a ders vermiş, fakat Dion'un M.Ö. 353 yıhnda öldürulmesi uzerine bu tasarı suya düşmüştür. Bundan, genel olarak, felsefenin devlet adamına iyi gelmediği sonucunu çıkarabilir miyiz? Belki de devlet adamlan, Platon'un "degişmez gercekleri'''ne demagogluğu yeğliyorlardı. Bilindiği gibi, Platon, "Devlel" adlı büyük diyaloğunda, yöneticilerin nasıl bir eğitim görmeleri gerektiği üzerinde durur, başka bir deyişle, o kitap özellikle yöneticilerin bilgisel ve sağtöresel durumlannı saptamağa yoneliktir. Bu amaçla Platon, örneğin butün güzel sanatları onlara yasak ediyordu. Çünkü bütün bu sanatlar üçuncu dereceden birer taklitti. Neyin taklidi? İdea'lann. Bir örnek vermemiz gerekirse; maraugoz, raasa ideasım gerçekleştiren ikinci basamak taklitçi, masanın resmini yapan ressam ise uçuncu dereceden. Bir nesnenin aslı dururken, üçüncü dereceden taklidine ne gerek var? Öyleyse Platon'un "bekçüerimiz" dediği yoneticiler, idea'lan oğrenip onlara inanmalı idiler. Niyetim, burada Platoncu felsefeyi özetlemeğe kalkmak değil. Yayınına yeni başlayan tDEA yayınevinin ilk kitabı "Plato" beni bu konuya sürukledi. Copleston'un "Felsefe Tarihi" adlı yapıtının ilk cildinden Aziz Yardımlı eliyle çevrilen bu ilginç kitap Platon'u enine boyuna tanımak isteyenler için kolay bulunmaz bir yol göstericidir. Copleston'un söylediğine göre, Platon, okulunda (Akademi) yetiştirdiği politikacıların fırsatçı bir koltuk düşkunü olmayan, ama değişmez gerçekler uzerine kurulu kanılarla uyum içinde, yureklilikle ve korkusuzca çalışan kimseler olmalarını istiyordu. Peki ama nedir bu değişmez gerçekler? Geleceğiz. Ben bu fırsattan yararlanarak, eskiden beri kafamı kurcalayan bir soruna değinmek istiyorum. Konuyu açmadan söyleyeyim ki, yerimiz kalırsa, yazımm sonunda belki gene devlet adamıfilosof ilişkisine dönerim. Ikisi de rahmetli olmuş Cevat Şakir ile Sabahattin Eyuboğlu arasındaki tek anlaşmazhk, Cevat Şakir'in İyonya düşunürlerine büyuk tutkusundan ötürü Atina okulunu yoksamasından kaynaklanıyordu. Sabahattin Eyuboğlu ise, eski Anadolu uygarlıklanna bağlıhğı yanında, I.Ö. 5. yuzyılda Atina'da oluşmuş felsefeye boşverilmemesinden yana idi. Böyle düşunduğü için de"Devlet"i, dostu Mehmet Ali Cimcoz ile birlikte Türkçeye çevirmişti. Duyduğuma göre, PENCERE AIDS... AIDS'in ne olduğunu hepimiz öğrendik. Bu hastalık önce Amerika'da görükJü. Hele ünlü aktör Rock Hudson (toprağı bol ojsun) AIDS'e tutulup öteki dünyaya göç edince ortalığı bir panik havası sardı. AIDS eşcinsellerde görülüyordu; söylenenlere bakılırsa "uygunsuz" ilişkilerle insandan insana geçiyordu; ama başlangıçta böyle sanılan hastalığın yaygınlaşması herkesi ürküttü. Çünkü hastanelerde kan nakli işlemlerinde AIDS'in insandan insana sıçraması olasılığı da vardı. Ortaçağ'da veba salgını insanlığı nasıl ürkütmüştü? Çağımızda AIDS salgını da öyiesine bir korku yaratıyordu. Çünkü olayın bir de moral yani vardı. AIDS'li hastaya iyi gözle bakılmıyordu. İnsan AIDS'li damgasını yedi mi, ardından bir de soru işaretinin çengeline takılıyordu: Yaaa?.. • Amerika'da başlayan bu salgın, Türkiye'ye sıçrayacak mıydı? Genelevler, arabulucular, randevucular, telekızlar, lüks fuhuş yuvaları ve bütün "eğlence dünyası" kuşkulu bir ürkünün pençesinde kıvranıyorlarken, ilk haber basınımızda patladı: Eğlence dünyasının "Murti"si AIDS'e yakalandı. Boyalı basınımız atmaca gibi haberin üstüne atladı; "eğlence dünyamız" birbirine girdi: Murti, AIDS'liymiş öyle mi? Nasıl olmuş? Neredeymiş? Saklanıyormuş. Kimin yanında? Bakanlıklar, polisler, profesörler, gazeteciler, uzmanlar, ilgililer, kamuoyu çalkaianmaya başladı. Bir gazete Murti'yle konuşuyor, AIDS'li olup olmadığını soruyordu. Murti: Değilim, turp gibiyim. Gazetelerin manşetlerinde, sürmanşetlerinde, alt başlıklarında, iç sayfalarında "Murti"den başka bir konuya rastlanmıyordu. Murti bir haflada Türkiye'nin en ünlü kişisi oluverdi; ama kimine göre AIDS'liydi Murti, kimine göre değildi. Profesörler konuşuyorlar; uzmanlar açıklamalar yapıyorlar; Murti'nin peşinde dolaşan polis sonunda "hasta"yı yakalıyor; devletin eli uzanıyor; resmi kurumlar incelemeler yapıyorlar; günden güne büyüyen olay, basınırmzın da katkısıyla şişirildikçe şişiriliyordu; ama soruya yanıt verilememişti: Murti AIDS'li miydi? Murti demeç veriyordu: Yalan!.. Murti kahramanlaşmıştı, adı dilden dile dolaşıyordu, 50 milyon meraktaydı: Murti'nin durumu nedir? • Sonra Murti'ye pasaport verildi. Niçin verilmesindi? Murti ünlü bir yazar mıydı? Fikir adamt mıydı? Bilim adamı mıydı? Solcu muydu? Sosyalist miydi? Kbmünist miydi? Yok canım!.. Tertemiz bir vatan evladı idi. "Devlet aleyhine" birtutumu da görülmemişti. "Hakkındaki guvenlik soruşturması" olumlu çıkacaktı elbet. Murti'ye çabucak pasaport verildi. Gitsin, dışarıda tedavi olsundu Murti!... Gerçi Ruhi Su'ya kanser hastalığını tedavi ettirmesi için dışanya çıkma izni verilmemişti. Ama Ruhi ile Murti bir mi? Ruhi'ye pasaport verilmez. Murti'ye verilir. • Murti pasaportunu aldı, Almanya'ya gitti, geri döndü; basın toplantısı düzenledi ve dedi ki: Bende AIDS mikrobu yok; Almanya'da doktorlar bu sonuca vardılar; işte hekim raporlan... Ne demeli Murti'ye? öyle görünüyor ki AIDS mikrobu Murti'de değil, bizim toplumda, davranışlanmızda, basınımızda, yoneticilerimizde kol geziyor. Murti, ister AIDS'li olsun ister olmasın mikrop içimize girmiş. Ben kanşmam. Ancak şunu söyPlaton'da varlıkbilim ve bilgi leyeyim, Platon ders notlannı yakuramı içiçedir. Şöyle ki, ona gö yımlamamış. re bilgi bir "şey"in bilgisidir ve Keselim burada. Platon'un bu duyu verilerimizle algıladığımız şeyler, nesneler, dayanıklı, değiş öğretide ilk söylediği neydi? Dumez nitelikte değildir. Resim sa yu verilerimizle algıladığımız şeylerin değişir nitelikte oldukları, natında Izlenimci'lerin izledikleri yöntem de bu idi. Fakat (gene re değil mi? Kısacası, bu şeyler, bu sim sanatından alahm) Kubizm, nesneler dayanıklı değildir, südoğayı dayanıklı, değişmez bi rekli değişirler... Imdi elimizdeçimlere (küb, koni, silindir.. gi ki kitaptan da açıkça çıktığına göre, Platon şeylerin bu niteliğibi) indirmekle onu daha doğru ni anlatırken, ilk eytişimci düşiibetimleyebileceğimiz inancına dayanır. İşte, Ideacılığa "Biçim ' nür Herakleitos'tan esinlenmiş. Demek Batı Anadolu felsefesi ler Öfretisi" denmesi de buna benzer. (Platon matematikçi ve sürüyor karşıda. Doğadaki devigökbilimci idi.) Platon'a göre, al nim ve değişimi Herakleitos atdatıcı gorünüşleri bir yana bıra mıştı ortaya, "Her şey akıyor..." kıp, onların dayandığı idealara demişti, "Bir akarsuya iki kez giyönelmeliyiz; türlerin ortak ad rileraez..." demişti. Fakat onca EVET/HAYIR OK'Eff AKBAL HAZIRLAYAN SELIM OZYUKSEL OGRETMENOGRENCI , Dostoyevski, Gorki ve llhan... Eflatun, Dostoyevski.Gorki ve İlhan Selçuk, Milli Eğitim Bakaniığı'na bağlı bazı öğrenci yurtlannda yasaklanmış! Böyte haberiere artık hiç şaşırmıyorum... Bugünkü yöneticilerimizden her şey beklenir!. Bir başbakan ki Red Kit'ten başka bir şey okumadığını söyter, bir kültür bakanı ki, kendi bakanlığının yayınfannı depolara hapsettirir, bir tek bakanı biie sanata, kültüre, yazına ilgi duymaz, şaşılacak bir şey yoktur artık!. Bir gazeteci Milli Eğitim Bakanı'na sormuş bu konuyu. Sayın Emiroğlu'nun yanıtı şöyle: "Elimizde okutulması sakıncalı olan kitaplann listesi var. Bu listede öğrencilerimizin hangi kitapları bulunduracakları yazılı. Bunun dışında öğrenciye ille de Eflatun veya Dostoyevski'yi okutacağız diye bir mecburiyetimiz yoktur." Bay Dinçerler gitti, yerini Bay Emiroğlu aldı. Ama kafa hep o kafa, anlayış hep o anlayış! Eflatun, Dostoyevski ve İlhan Selçuk, doğallıkla bu arada çağdaş yazınımızın bütün yazarları, Batı'nın ünlü yapıtları, hepsi yasaktır M. Eğitim yurtlarında! Bir eğitim bakanı böyle konuşursa, aşağı kademedekiler ne yapsın? Gazeteci sormasını sürdürmüş, "Mecburiyet değil de, yasaklamadır söz konusu olan. Ayrıca Eflatun da, Dostoyevski de klasik yapıtlar." Bay Emiroğlu'nun da buna yanıtı hazır: "Olabilir. Dünyada pek çok klasik eser vardır. Hepsini okutacağız diye bir şey yoktur. Herkes kendi görüşüne, felsefesine uygun kitaplar okutuyor. Anayasanın ılkelerine uygun, hükümetimizin doğrultusunda kitaplar okuturuz. Dünyanın her yerinde bu böyledir." Hükümetin doğrultusunda kitaplar nelerdir acaba? Red Kit mi? Yoksa 'kısası enbiya'mı? Saidi Nursi'nin kitapçıkları mı? Dünya klasiklerini okumadan yetişen kuşaklar varsın geçmişin ve günümüzün düşüncesinden, beğenisinden uzak yetişsin! ANAP'lı bakanlann umurunda mı? Sorsak da söyleseler, içlerinden kaçı Eflatun'u, Dostoyevski'yi okumuştur? Birzorunluluklan yok okumak için!.. Okumadan da fakülteler brtirilir, mühendis, hukukçu, iktisatçı olunur elbet!. Oiunur ama, işte böyle olunuri Yurt işlerini karmakanşık etmekten, Türk ulusunu geriletmekten başka bir şey gelmez böylelerinin elinden... Gazeteci yine sormuş: "Yani öğrenciler sizin saptadığınız kitaplardan başka kitap okumayacak mı? Bay Emiroğlu "Okuyabiiirler. Ama yurtların disiplinine uymak zorundadırlar..." Bir ayna gibi gerçek ortaya çıkıyor. ANAP iktidarı okumaya, aydınlanmaya, bilinçlenmeye, geçmişin ve bugünün ünlü düşünce yapıtlarını okuyarak gerçek bir 'insan' olarak yetişmeye karşıdır. Varsın insanlarımız tekdüzelik, bilgisizlik içinde, bu dünyanın değil öbür dünyanın karanlıklarında bocalayıp dursunlar; varsın uygar dünya sanat, kültür aydınlığında ilerlesin, yeni aşamalara ulaşsın... Bizler, Bay özal ve arkadaşlarının kitap düşmanlığı çizgisinde kalalım. Piyangolar düzenleyerek, imam okullarının sayısını 373'e, öğrencilerini 225 bine çıkartarak ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarttığımızı sanalım!. Bir okur soruyordu: Bu kadar din okulu ve çeyrek milyona varan bir din okulu ögrencısinin varlığı bile açık bir irtica olayı sayılamaz mı? Batı ülkelerinde bu kadar çok din görevlisi yetiştiren okul ve bu oranda öğrenci kitlesi var mıdır? Başka bir okur da Malatya'daki öğrenci yurdundaki aramaları anlatıyor. Bütün öğrencileri alt kattaki salona indirmişler, öğrencilerin dolaplannı tek tek arastırmışlar. AkJıklan kitaplar arasında şunlar var: Nobel Ödülü'nü kazanmış Alman yazan Heinrich Böll'ün "ilk Yıllann Ekmeği", Muzaffer İzgü'nün "HerEve Bir Karakol" vb. Dostoyevski, Eflatun, Gorki ve İlhan Selçuk... Bunlar bazı yurtlara girmeyecek .. Sayın Bakan 'Bunları okumak zorunluğu var mı?' diyor. Yok, böyle bir zorunluluk yok elbet. Ama bazı yazarlar ve yapıtları okumayı yasaklarsanız işin rengı değışir. O zaman sormak gerekir, Eflatun'da, Dostoyevski'de, Selçuk'ta ne gibi sakıncalar bulduklarım? ilhan, "Düşünüyorum, Öyleyse Vurun" dediği için mi? Ya da Atatürkçülüğün Alfabesi'ni yazdığı için mi yasaklanıyor? O zaman Kemal Atatürk'ün Söylev'im de, tüm konuşmalarını da yasaklasınlar, ya da daha ileri gidip "Bunlar solculann uydurmalan" desınler!. Atatürk'ün ünlü Bursa konuşmasını nasıl 'uydurma' diye gözlerden uzak tutmayı başardılarsa, bakarsınız bir gün ünlü "Söylev"in de başına aynı şey gelir. "Yani mecbur muyuz bu Söylev'i okumaya!" diyebilen bir başka Emiroğlu çıkar... Bu gidişle, hepsi hepsi olur! Geçmez akçe mahkumları Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 24 Kasım öğretmenler Günü nedeniyle yayımladığı meşajda, "Öğretmenlik raeslegi zor bir meslektir. Öğretmen, hayatının sonuna kadar öğretmen kalmaya mahkumdur" dedi. Doğru, doğru olduğu kadar acı bir gerçek. Günümüzde öğretmen yetiştirme öğretmen olacakların seçiminden başlayarak öyle bir programa bağlandı ki, bu programla yetiştirilen kişi, Milli Efitim Gençlik ve Spor Bakanlığı isterse öğretmen olur, istemezse onu da olamaz. Yetiştirildiği dalda gereksinme yok denilerek daha işin başında geri çevrilir. Ya da sınav sonucu "Öğretmen olarak atanmaya layık görülmediniz" yanıtı ile tüm umutları kursağında düğümlenir. Nitekim, 19851986 öğretim yılı için bakanlıkça gereksinme duyulan 17 bin öğretmenlik için 20 bin kadar öğretmen adayı başvuruda bulundu. Sınav sonucu atanmaya layık görülenlerin sayısı 12 bin. Başvuranlardan 8 bin aday, başvuracak baş aramak durumunda kalakalmışlardır. Açıklaması nasıl yapıhr bilinmez, meslekte bir süre çahştıktan sonra aynlmış olanlar da bu sınava girme zorunda kalmışlardır. Oğretmenler, özellikle büyük kentlerde 8090 öğrencinin bulunduğu dersliklerde günde 46 saat görev yapmak durumundadırlar. Böyle bir derslikte değil ders yapmak, temizinden bir nefeslik hava bile almak zordur. Istanbul'da sınıfları olağandışı kalabalık bir lisede öğretmenlik yapan M. ö . "Neredeyse çıldıracagım. Öğrenci de haklı. Soru sormak, söyleneni ijilmek, anlamak istivor. .Ne oturma diizeni, ne sınıfın havası buna elveriyor. Bunalıyorum. Bir köy ortaokulu bulsam oraya tayinimi isteyecegim" diye dert yanıyor. Bakırköy'de bir ortaokul öğrencisinin velisi, müdüre, "Nöbetçi öğretmen nöbetini iyi tutmadıgı için oğlumun kolu kınldı" yakınması ile geliyor. Okulda yeterince oyun teneffüs alanı yok. Koridor ve bahçede öğrenciler tıkış tıkış. Bu ortamda kol da kırılır, bacak da. O öğretmen kolunu kmlmaktan kurtarabilmişse o bile başarı sayılmalı. Bir ilkokulda binalardan birinde çatlamalar görüldüğünden derslikler kullanılamıyor. 2 bine yakın öğrenci, 7 derslik ve salonun bölünmesiyle oluşturulan içiçe3 derslikte öğrenim görmek durumunda. Tüm koridorlar sınıf gibi kullanıldığından, çocukların tuvalete gidebilmeleri bile büyük bir sorun. Haydi bu öğretmenlerden sağlıklı eğitim ve öğretim görevi bekle. Bir de tek başına bir köyde, uygarhğın tüm olanaklarından yoksun olarak görev yapan köy öğretmenleri var. Bu meslek mensuplan, diplomalanna mahkum. Ya öğretmen olacaklar (olabilirlerse) ya da hiçbir şey. Geçmişte, ülke koşullanna uygun ve üstelik bize özgu başkalarından kopya olmayan öğretmen yetiştiren kurumlar açtık. Üstelik bu kurumları, II. Dünya Savaşı'nın yokluklan içinde öğrenci ve öğretmenlerin emekleriyle kurduk. O kurumlarda bir öğretmen adayı, demircilik, marangozluk, yapıcılık, tarım, arıcıhk, biçkidikiş, sağlık, yöreye göre balıkçıhk.dokumacıhk gibi iş ve mesleklerde bilgi ve beceri sahibi olabiliyordu. Yakın çevresiyle eylemli işbirliği kuruyor ve çevrelerine örnekler veriyordu. Bu kurumlarda yetişen oğretmenler, çeşitli sanat dallarında olduğu kadar, kendilerine ileride bir güvence olan becerilerle de donanık hayata atılıyorlardı. Öğretmenlik yapmadığı, yapamadığı, yaptırılmadığı zamanlarda işsizler ordusunda tüketici olmak yerine, üretenler kervanında yerlerini alabiliyorlardı. Adları Köy Enstitusü olan bu kurumları kapattık. Şimdi sınavla öğretmen arıyoruz. Yansmı dışarıda işsizliğe terkediyoruz. öğretmeni, diploma mahkumu olmaktan kurtaracak yöntemi biz bulduk, biz yitirdik. İZ BIRAKANLAR H. Hüsnü Cırıtlı 1911'de Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde doğan Cırıtlı 'nın babası Yusuf Efendi, annesi Elife Hanımdır. îlkokulu 1. Dünya Savaşı 'nın yokluk yıllarında Elbistan'da okumuştur. Liseyi Adana'da okumuş, daha sonra Gazi Eğitim Enstitusü 'nün Pedogoji bölümünü bitirmiştir. (1932) 30.3.1932 yılında YalvaçAlemdar llkokulu'nda basöğretmen olarak göreve başladı. Şarkikaraağaç Maarif Memurluğu 'na (llköğretim Müdürlüğüne) vekalet etti. Bir yıl sonra Cazıantep llköğretim Mufettisliğine atandı. 14.11.1934'te devlet hesabına Cenel Öğretim Meıodu öğrenimi yapmak uzere, ABD'ye gönderildi. IOWA Devlet Üniversitesi'nde ve Chicago Ümversitesi'nde öğrenim gördü. 19381939 Öğretim yılında Münih Üniversitesi'nde pedegaji, psikoloji dersler'me devam etti. Yurda dönüace Gazi Eğitim Enstitusü 'nde öğretmen ve müdür olarak görev yaptı. 1961 yılında Talim ve Terbiye Kurulu uyesi, 1964 yılında da Talim ve Terbiye Dairesi Başkam oldu. Bu görevini sürdürdüğu 3 yıl sonunda 1.12.1967 tarıhinde Kültür Müsteşarlığı görevine atandı. 1.12.1969'da Kültür Musteşarlığı'ndan emeklive avrıldı. ' ' îngilizce ve Almanca bi/en H.Hüsnu Ctntlı'nm, Öğretimde Metot, Genel Öğretim Metodu ve Kılavuz, Amerika'da Öğretim ve Eğitim, Eğitim Psikolojisi gibi basılmış eserleri vardır. Gazi Eğitim Enstitusü 'nde çalıştığı yıllarda gerçek öğretmenliğin unutulmaz ömeklerini vermiştir. Sakin, dengeli, her zaman öğrencilerine yardıma hazır, olgun kışiliğiyle şimdi emeklı olmuş oğrencilerince dahi saygıyla anılır Cırıtlı. Talim ve Terbiye Dairesi Başkanı iken, bu kurulun, bakanlann ısteklerine gore karar almayan, kararlarım eğitim biliminin verilertne ve kuruluş yasasının kurula tanıdığı yetkıye gore alınacağının çeşıtlı örneklerıni \ermışıir. Zaman zaman uyarıcı yazılarıyla basında görülen H.Husnu Cırıtlı, eserleriyle de yaşayacak değerli eğıtimcilerimizdendır. 3. ŞAHISLARA DUYURU 1 dünya iktisadi araştırmalar a.ş. dio YAT KAPTANLIĞI VE Makine Mühendis ve Yuksek Mühendislerine UZAKYOL VARDİYAMÜHENDİSÜCİ SEMİFHERLERİ 2.1.1986 1.2.1986 Ayrıntılı bilgi için Tel: 149 73 17 veya 149 01 88 Kalbinize uzanan dost eller. BAKIRKÖY HALKEVİ Bu evler artık yok. Evlerden bir ev: Bakırköy Halkevi Bir zamanlar cıvıl cıvıl gençlerin kaynaştığı, şiirin, resmin, tiyatronun müziğin boy attığı bu ev şimdi 1985 yılında kargalara yuvalık olarak terk edilmiş durumda. Şebinkarahisar'a gittiğinde, tek gozlu halkevini açmaktan kıvanç duyduğunu belirten Atatürk'ün pek çoğunu elleriyle açtığı halkevlerinden biri de Bakırköy Halkevi. Türk devriminin bir yaşam biçimi olarak öğrenildiği, devrimin genç kuşaklarmın çağdaş uygarlık için yeteneklerini geliştirdiği bu evler, artık yok. Atatürk Devrimleri devrimi dediğimiz yollar tıkandıkça yerine Atatürk Ilke ve İnkılâplan ortaya çıktı. 1950 sonrası halkevleri kapatılınca, Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde Halkevi Kütüphanesi'nde bulunan kitaplar. Ceyhan Nehri'ne aulnıış. Halkevleri, bu hale gelince. Atatürk devrimlerinin de ilke ve inkılâplara donuşmesi doğal bir sonuç sayılmalı. Nedenleri düzeltmeden, sonuçları düzeltmek, iyileştirmek olanaksızdır. BAŞBAKANLIK HAZEVE VE DIŞ TtCARET MÜŞTEŞAMJGFNDAN BİLDIRİLMİŞTİR Hazine'ce ihraç olunan yılük V» 28 net faizli ve ikramiyeli 1983 devlet iç borçlanma V. tertip tahvillerinin 16.12.1985 vadesine ait ikramiye çekilişi 16 Aralık 1985 pazartesi günü Milli Piyango Idaresi Ankara merkez binasında ve noter huzurunda yapılmıştır. İkramiye kazanan tahvil numaraları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile T.C. Ziraat Bankası merkez ve şubelerinden öğrenilebilir. İkramiye odemeleri adı geçen bankaların merkez ve şubelerince yapılacaktır. Kamuoyuna duyunılur. Bekâı bir bey için mutena semtlerde kiralık daire aranıyor. Tel: 584 63 18 575 75 56 (İş saatleri içinde) TOPKAPI HASTANESI Tel 524 19 194 hat OKLR MEKTLPLARINA YAMTLAR Hasan Aksaran İSTANBIJL Yurt dışında öğrenim gorebilmeniz için ÖSYM iinavında 387 Eşit Ağırlıklı puan almanız gerekmektedir. Ayrıca gideceğiniz ülkede geçiminizi sağlavacak kM ya da kurumdan, oradaki Turk Konsoİosluğu'nca onaylı Gu\ence Belgesi ile MEGS Bakanlığı Yuksek Öğretim Daire Başkanlığf na başvuruda bulunacaksınız. Bileç Yalçın MERSİN lî'Guzel Konuşma ve Yazma"dersinde oğretmenin \azili sorulanna kısıtlama dusunulemez. . Ankara ve Istanbul Ünıversitelerıne bağlı Si>a;.al Bilgıler Fakulıeıeri ve Basın Yayın Yüksek Okuliarı var. Ancak bir seçme yaparken ÖSY.Mnın çıkardığı kaıaloğu inceleneniz yerınde olur. 3. 'Surtlarda kalabilmek için, yuksek oğreum kuıumlanr. ^.... . . II . . V..™ k». rumu'nca radyo ve TV'de ılan edılecek sure içinde başvuru formunu doldurup gondermek yeterlı. Bu forma "kazandı" belgenizi de ekleyeceksiniz. 4. "Osmanlı lmparatorluğu ve Cumhuriyet doneminde Eğitim" konusunda: 1. Faik Reşit Unat'ın Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Kısa Bir Bakış. Milli Eğitim BasımeviANKARA 2. Mustafa Yazıcı'nın: Tanzimattan bu >ana M.E. Bakanları, Başbakanlar ve Atatürk. Isteme: Emek Mah. 76 Sok. No 15'8 EmekANK. eserlerinden yararlanabılirsiniz. A\rıca, MEGS Bakanlığı Yayınlar ve Basılı Eğilim Malzemeleri Daire Başkanlığı'na yazarak konu ile ilgili kitapları odemeli olarak isteyebilırsiniz. Elbette bu konuda i!k başvurabileceğinız yer ihnizdeki kütuphaneler olmahdh. / İNSAN HAKLARI DOSYASI Şirketimiz elemanlanndan Suha Eruz'un şirketimizle hiç bir Uışiği kalma.Tiış olduğunu ve kendisini vekil tayin etüğimiz Beyoğlu 2. Noterliği'nden 26 Haziran 1981 tarihJi, 27030 yevmiye sayıh ve 11.5.1983 tarıhli, 21096 yevmiye sayılı vekaletnameleri, Beyoğlu 2. Noterliği'den 20.11.1985 tarihli 73794 yevmive sayılı azilname ile geçersiz kıldığımızı 3. jahıslara duyururuz. AZİZ tSVAN TtCARET ERBİL TUŞALP BİR İNSAN" AYDA 2. BASKI Ltd. Şti. Tarlabaşı Cad. Çorbacı Sk. 7 Taksimlstanbul İngilizce ders verilir. Tel: 338 42 22 Fıyalı 770 JL. (KDV dahıl, Tekm Yayınevi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle