20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
. CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER devletçe burs verileceğini söyluyor; saman altından su yurüten Atatürk düşmanları ise, Atatürkçü öğretmenleri ezdikçe eziyor, ilkokuldan başlayarak orta ve yükseköğrenimde ve başta radyo ve TV olmak üzere birçok devlet dairesinde kamufle ve çok sinsi bir Atatürk ve Devrim düşmanlığı kampanyası yürütüyor; bu uğraşlannı da "Türk İslam S«ntezi" adını taktıklan uydurma bir ideolojinin örtüsü altında rahat rahat yürütüyor. Atatürk'ün kurduğu çağdaş ve devrimci kurumlann yok edüdiği, Atatürk devrimcilerinin vatan bölücüleri ve Marksist eylemcilerle aynı potaya konularak, türlü yollardan ezildiği 12 Eylül dönemi, Turk Devrim Tarihi yapraklanna bir restorasyon girişimi, bir karşıdevrim hareketi olarak geçecektir; "anarşi yok edildi, ama karşıdevrime odün verildi" denecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. • • • Bugun öğretmenlerimizin büyuk çoğunluğu köyde, kentte yoksulluk içinde büyük bir özveri ile çahşıyorlar. Atatürk, geleceğimizin kuşaklannı öğretmenlere, kurduğu Cumhuriyet'in konınmasını da bu kuşaklara emanet etmişti. O biliyordu ki, eğer öğretmenler yeni kuşakları bilgili, sağlam karakterli, çağdaş kafalı bireyler olarak yetiştirmezse, Türk toplumunun, daha somut bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği tehlikeye düserdi. Ne yazık ki, Atatürk'ün açtığı bu çağdaşhk yolunda yürüyen idealist öğretmenlerimize her türlü baskı layık görüldü. Hele acımasızca kapatılan Köy Enstitüsü'nden çıkışlı oğretmenlerin hepsine "komunist" damgası vurulup, bunlar "şüpheli kişiier" olarak tescil edildi. tçlerinde hiç komunist yok muydu? Elbette olmuştur. Hangi devlet sektörune sızmadı ki onlara da sızmasm. Ama otuz iki dişinden birisi çüruk çıkınca, "ötekiler de kesinlikle çurüktür veya çürüyecektir" gibisinden bir mantık yurüterek, bütün dişlerini çektiren akıllı (!) kişiye hiç rastlanmış mıdır?.. Atatürkçü öğretmenlerin yıllar yılı baskıya ve kıyıma uğramalarının nedeni, yüzyıllardan beri türlü yöntemlerle uyutulan Türk ulusunun uyandırılması, özgür insanlığının ve kendi öz çıkarının bilincine ulaştınlması korkusu olmuştur. Bu korku kimi çevrelerde bugün de sürmektedir. Hümanizm ve pasifizmi komünizm sanan; hak arama özgürlüğünü kullanan kişi veya kişileri kışkırtıcı sayan zihniyet sürüp gittikçe bu durum değişmeyecektir. Bu zihniyetteki çevreler, bu gerçekleri açık seçik görüp söyleyenlere de komunist gözüyle bakmaktadırlar. Çünkü onlann bugün etkin olan tek silahları, bilim değil, iftira, karalama, tehdit ve baskıdır. Ne var ki, bütün bunlar geçecek ve Türk ulusu aydınlığa kavuşacaktır. Bunu içgudüleriyle sezen çıkaralar zümresi ve onlann uşakları bu aydınlığı, bir süre için de olsa, şimdi "Türk Islam Sentezi" adını taktıklan gericiliğin koyu sis perdesi altında tutmak emelindedirler. Bu yöntemlerin hepsi Osmanlının batış döneminde denenmiştir. Ama içinden çıktığı Türk ulusunu çok seven, ona güvenen Mustafa Kemal Atatürk, toplumu ve devleti ayakta tutmak için böyle ideolojilerin hiçbir işe yaramadığını görmüş, Osmanlı İmparatorluğu batarken, Türk Kurtuluş Savaşı'nı kazanıp öz vatanı kurtardıktan sonra gerçekleştirdiği büyuk devrimle Türk toplumunu, 20. yüzyılda Osmanlıyı batıran ümmetçiliğin iskolastik karanlığından çıkanp, ulusalalığın çağdaş aydınhğına ulasurmıştır. İşte karşıdevrimcilerin son 35 yıldan beri yeniden karartmak istedikleri, bu aydınlıktır. * * * Görülüyor ki, Türk öğretmenine düşen görev, çetin ve çetinliği oranında da kutsal ve büyüktıir. Atatürk'ün öğretmenlerle ilgili birçok konuşmasında dile getirdiği gerçekleri bugunkü Öğretmenler Günü'nde bir kez daha anımsatmayı görev sayar, Atatürk meşalesinin ışığında başını eğmeden görev yapan öğretmenlerimizin bu kutsal gununü can ve yürekten kutlarım. Düzeltme: Her yazıda ufak tefek yanlışlar olur. Bunlardan, okurlann hemen anlayıp düzeltebilecekleri nitelikte olanlara dokunmam. Geçen pazar günü çıkan "Cabadan Yaşamak" başlıkh yazıdakiler bu türden değil: •Birinci sütunda siyah harflerle dizilmiş "düşünüyorum öyleyse vanm" tümcesinin altındaki satır, "diyerek caba ömrii zehire dönüştürraemeye" olacak. • Ikinci sütunun sondan dördüncü satırında "daha fazla bulunmamış" tümcesindeki "fazla" sözcüğü, gerçekten fazla olduğu için çıkanlacak. • Altma sütunun baştan 12. satırındaki "de olsa" sozcüklerinden sonra gelen çizgi atılıp yerine "işte yaşıyoruz. Gerçi," sözcukleri konacak. Özür dileyerek düzeltirim. H.V.V. Öğreimenim!.. 1961 Anayasa tasansının kimi maddelerini görüşmek iizere Kurucu Meclis'in iki kanadı olan Temsilçiler Meclisi ile Milli Birlik Komitesi, parlamento binasının büyuk salonunda ortak bir toplantı yapıyordu. Konulardan biri görüşülürken, "Başkomu' tanlık" sözcuğu üzerinde duruldu. Asker kökenli olan Milli Birlik Komitesi üyeieri, bu sözcüğün "BaşkumandanUk" olarak değiştirilmesini istiyorlardı. Tar. iışraa sırasmda ben de soz alıp, aşagı yukan şöyle konuştum: "Sayın arkadaşlanm; hitap sözcükleri arasında ikisi vardır ki, Önlar beni çok duygulandınr. Birisi, küçük öğrencilerin ağzından \çıkan "öğretmenim", öbürü de, • üstlerine karşı Mehmetçiğin ağzından çıkan "komutanım" sözcüpdür." Bugünkü Öğretmenler Günü'nde bence mesleklerin en yücesi olan öğretmenliğe özgü. ledığim bu yazıda Kurucu Meclis'teki görüşmelerin aynntıları üzerinde duracak değilim. Şuncasını söyleyeyim ki. "Başkomutanlık" sözcüğü o gün büyük çoğunlukla kabul fdilerek, 1961 Anayasası'nın 410. maddesınde yerini aldı. İ982 Anayasası'nın 117. maddesinde de aynı sözcük yer almıştır. ~ Gelelim "öfcreünen" sözcüğü• he: Çocuklan ilkokula giden kimi yakınlanmdan öğrendiğime •göre, ilk ve orta dereceli okullarda bazı öğretmenler "okul" ve • "öğretmen" sözcüklerini yasak lanuşlar. Ögrenciler bunlann ye.rine "mektep" ve "hoca" diyeceklermiş. Düşünebiliyor musu PENCERE 24 KASIM 1985 HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU nyz, minicik yavrular, sanki üniversite öğrencisiymiş gibi, öğretmenlerini " h o c a m " diye çağıracaklar!.. Bizim kuşak. Osmanlı dönemi ilk ve ortaokullarında öğretmenlere "muallim bey" diye hitap ederdi. O tarihte başka sozcuk yoktu da ondan. Atatürk Devrimi'nden sonra kullarularak dilimize yerleşmiş olan, anlamhnın anlambsı, tathnın tatlısı guzelim "öğretmen" sözcüğü dunırken, "hocam" sözcüğunu zorunlu kılmanın anlamsızhğını belirtmeye gerek var mı? Efendim, "öğretmen" sözcüğü onların alaycı ve kaba diliyle"uyduruk" imiş! Pekiyi, goçmek'ten gelen ve yasa dilimize de giren "göçmen", seçmek'ten gelen ve yine yasalarımızda yer alan "seçmen" sözcukleri "uyduruk" olrauyor da "öğretmek" mastanndan üretilen "öğretmen" sözcüğü neden uyduruk oluyor!.. Bunu değiştirenler de biliyorlar ki, uzun yıllardan beri dilimize yerleşmiş bulunan ve yavrularımızın ağzına gerçekten çok yakışan "öğretmen" sözcüğü, laik ve sivil eğitimi yansıtan bir sözcüktür. 12 Eylül'den sonra iktidara gelenler ise, dinsel eğitimi ya da din görevlilerini anımsatan "hoca" sözcüğünü daha küçük yaştan başlayarak, Turk çocuklarının kafasına yerleştirmek istiyorlar. Eskiden medrese mollaları, yani medresede öğrenim gören gençler, kendilerine ders veren sarıklı öğreticilere, "hoca efendi" derlerdi. Cami imamuıa da hoca denir. Seçmeni "müntehip", göçmeni "muhacir" ola rak değiştirseler, gizli amaçları gerçekleşmeyecek; çiinkü bu sözcükler insan kafasında "sarıklı hoca" gibi dinsel bir imaj yaratmıyor. Onların asıl amaçları ise korpe zihinlere bu imajı şimdiden yerleştirmek ve böylece, her alanda olduğu gibi, okullarda da Osmanlı küitürüne dönmek için en küçük fırsatlardan bile yararlanmaktır. "Öğretmen" sözcüğünü değiştirip "hoca", "okul"u değiştirip "mektep" dedirtmek de, kendilerine göre, bu fırsatlardan birini oluşturuyor. Bu davranış bir "irtica" tohumu ekmek değil de nedir? • • * Temel Nedenler ve Kişiier... Toplumların yaşamında önemli günler vardır. 20 Temmuz 1974 bizim için bunlardan biriydi. Kıbrıs'a çıkmıştık. Halk düğün bayram ediyordu. Çıkarmayı izleyen günlerde "Kıbrıs Fatihi Ecev/fin miğferli resimlerini her yanda görecektik: Otobüslerde, minibüslerde, köy kahvelennde, kasaba bakkallannda, Beyoğlu vitrinlerınde, benzin ıstasyonlannda... İşte o günlerde bu köşede bir yazı yayımlandı. Gecende gazeteler yazdı: "Öğretmen Dünyası" dergisinin okullara sokulması yasaklanmış. Ben uzun süreden beri bu Atatürkçü dergiye aboneyim. İçindeki yazılar öğretmenler için olduğu kadar, yetişmiş öğrenciler için de yararlı. Solculukla hiç ilgisi yok bu yazılann. Hep Atatürk ilkeleri doğrultusunda yürüyen bu dergi, "Öğretmen Dünyası" olmayıp, sözgelimi "Muallimler" veya "Hocalar Dünyası" adını taşısaydı, herhalde yasaklı dergiler sınıfına girmezdi. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, devlet büyükleri büyük meydanlarda Atatürk, Atatürkçülük, Atatürk inkılap ve ilkeleri diye bar bar bağınyorlar. Yürürlükteki anayasamızın 42. maddesinin üçüncü fıkrası açıkça bu inkılap ve ilkelere aykın "eğitim ve öğretim yerleri açılamaz" diyor; aynı maddenin yedinci fıkrası ile "başanlı ögrencilere" EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL OKURLARDAN Yanlış üstüne yanlışlar MEGSB 'nin yaz dönemi Kitap Seferberliği (!) dolayısıyla yazdınlabilen yalnızca birkaç kitabın yanlışlan basma yansıdı. Öğretmenler bu konuda bir şey diyemezler; yazmaları, demeç vermeleri yasakl Yanlışlı kitaplardan biri de ilkokullann ilk üç sımfı için hazırlanan "Hayat Bilgisi"dir. Değerli yazar sayın Oktay Akbal gerek kitap seferberliği, gerekse yanlıslara ilişkin görüşlerini Cumhuriyet 'teki "EVETHAYIR" köşesinde kaç kez açıkladı; kitap yazannın ve yaymevi sahibinin karşı savlanm da yine o köşede yayımladı. Bu konuda yanlış üstüne yanlışlar var. Bilindiği üzere biri, yeni ortaya çıkan bilgi yanlışlandır. "Milli Tarih", "Milli Coğrafya" kitaplarında daha başka tür, yanlı ve yönlü yanlışlar.. Diğeri ise daha da önemli olan bir 'uygulama yanlışı'nın yıllardan beri süregelmesidir. "Hayat Bilgisi", adı ustünde, kitaba bağlı 'okutulması gereken' derslerden değildir. Gerek birkaç kez değişikliğe uğramış öğretim programmda (Müfredafprogramı), gerekse öğretim yöntemleri için uzmanlarca yazılmış kitaplarda Hayat BilgisVnin "Gözlem, yaşama, iş ve deney dersi" olduğu belirtilmiştir. Çünkü bu ders, 79 yaş basamağındaki çocuklann yaşadığı yakın çevrenin ve okulun bulundugu yerin (mahallin) özelliklerine uygun olarak çeşitli araç ve yöntemlerle işlenir; kitaptan okutulmaz, ezberletümez. Öyleyse nasıl olmuş da bu ders kitaplastınuruş ve günümüzde değişik adlarla bir yığuı Hayat Bilgisi kitabı ya da dergisi okullara sokubnuştur? Ve hiç gertği, yararı yok iken ana babalar ek bir kitap ya da dergi parası ödemek zorunda bırakumışlardır? Bunun öyküsu biraz uzundur. Clkemizdeki ilkokullann ve ilk üç smıf öğrencilerinin alıcı (tüketici) sayılarınt düşününüz. Bu, sanüdığmdan da kârlı bir iş alanıdır, milyonlar, milyonlar ve de milyarlar.. KEMAL ÜSTÜS tSTANBVL rağmen büyük bir limana sahip değil. Doğa güzellikleri bol olan deniz ktyüarında, turistik tesisleri yok denecek kadar az. Orman yanünden Türkiye'nin sayıh ili olmasma rağmen, kereste ve yan ürünlerine ait fabrika ve sanayi alanı küçük. Bunlar Kastamonu ilimizin geri kalmışlığına birkaç sebep. Durum böyle olunca, yani iş sahaları olmayınca, göç olayı başlıyor. Bugün sadece Kastamonu nüfusunun (450.000) bir o kadan da büyük şehirlerde (Istanbul'da 2OO2SO.OOO) bulunmaktadır. Eli iş tutan 1420 yaşlarmda gençler veya yeni evlenen çiftler, iş (sigortalı iş ve ileride emekli olmak) ve şehir yaşamı için Kastamonu'dan büyük şehirlere, özellikle istanbuVa göç ediyorlar. tlginç bir konu da, genç kızlar yaşamım köyde sürdürecek gençlerle evlenmiyorlar. İZZET NUHBAŞA AZDAVAY Ders Kitaplarında Neler Dönüyor?... Size iki mektup. Yorumunu siz yapın. Birinci mektupta Bakanlıkta görevli bir kişinin açıklaması var. Bu kişi Sayın Bakana yolladığı mektubun bir kopyasını da bana göndermış. Bir takım sorumlu kişılerin adları açık açık yazılı. Ben o adlart silerek, Bakanlıkta görevli okurumun mektubunu size sunuyorum: "Milli Eğitim işleri ile yakmdan ilgilendiğinizi biidiğim için Bakana imzasız olarak yazdığım bir uyarı mektubunun kopyasını gönderiyorum, eline geçeceğini ummadığım için size de ayrıca b'lgi veriyorum. 5 milyonun üstünde olan ilkokul çocuklannı ilgilendiren Matematik Ders Kitapları Yarşıması açıldı. Sonucu belli olan bir yarışmadır bu. Işin içinde milyonlar dönüyor. Talim Terbiye Başkant'Tun yetersizliğinden ve Müsteşarhk makamtndakı otorite boşluğundan yararlanılıyor. Gerekırse konuyu inceletebilirsiniz. Bu yollarla milyoner olan kişiier var. Çocuklanmıza verilen kitaplarm kalitesini siz duşunün. Konuyu ele alıp gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacağınızı umar, saygılarımı sunarım." (Arkası 8. Sayfada) Sevindiriei üzücü mü? Gazete ve televizyondan öğrendiğimize göre, 1985 yılı genel nüfus sayımmda en az nüfus artışımn Kastamonu ilimizde olduğunu öğrendik. Bu haber doğrudur ve sevindiriei bir olay. Çünkü fazla nüfus artışımn getirdiği problemler çoktur, bunlan sıralamaya gerek yok. Fakat bu sevindiriei olayın sebepleri hiç iç açıcı değildir. Kastamonu ilimiz batının doğusudur, yani batıda bulunan illerin en gelişmemiş olanıdır. Başkentimize en yakın deniz kıyısı olmasma "Namuslu Bir Vakitte" başlığı altında çıkan bu yazının tarihi 7 Ağustos 1974'tür. Bir kez daha okuyalım: "Ecevit usta bir politikacıdır. İnönü'yü yücelterek yere vurmuş, barışa övguler düzerek savaşmış. demokrasiyi baş üstünde tutarak tek başına kararlara yönelmiş, bireye dönük görünmesine karşın bireyleh aşarak kitlelerle ilişki kurmuştur Bugün basansının doruğunda görünmektedir. Ne var ki Ecevit'in asıl sınavı bundan sonra başlıyor. Çok güç bir sınavdır bu; çünkü, bizim tarihimizde siyasi ve askeri zafer kazananlar çoktur; ekonomik zafer kazanan yoktur. Siyasi ve askeri başarılannı ekonomik başarılarla tamamlayamayan lider, kitlelerin bir süre baştact olur; ve bir süre sonra unutulur her şey... Halkın bir zaman yürekten alkışladığını, bir zaman sonra yuhaladığı geçmişte çok görüldü. Çünkü politikanın özü ekonomidir. Köylünün ve işçinin gerçek çıkarlanna göre köklü tedbirler alamayan ve ekonomi politikasında sınıfsal engelleri aşıp halkla bütünleşemeyen liderlerin sonu kuşkuludur. Ecevit bu zor sınavı nasıl verecektir? Bir tek çözüm yolu görünüyor: Siyasi ve askeri başarılann verdiği güç ve sağladığı saygınlıktan yararlanarak daha köklü kararlara yönelebilmek; halk kitleleriyle birlıkte radikalızme kayabilmek; silahın geri tepmesini engelleyecek önlemleri alabilmek... Çünkü çok partili rejimlerde siyasal ikîidar genellikle geri tepen bir silahtır. Belki bu tatsız gerçeği bugün hatırlatma zamansız sayılabilir; ama, bize göre tam zamanıdır. Alkış seslerinin yoğunlaştığı vak'ıt, en namuslu vakittir gerçeği söylemek için..." * O günden b.u yana köprülerin altından çok su aktı. Ecevit'le birlikte demokratik sol iktidann, 1970'lerdedışardan kuşatılması ve içerde icabına bakılması sürecini yaşadık. Emperyalizm çiçek göndermez, elinden geleni ardına koymaz. Yaşadığımız her deney hepimize bu gerçeği yeniden öğretiyor. Yenilgilerin öğretıci derslerinden yararlanmak, akıllı insanların tutumudur. Türkiye, Amerika'nın etkı alanı içine düşürülmüştür. Bugün ABD ile işbirlikçilik yapan siyasal parti yurtsever sayılıyor; Sovyetler'le işbirliği yapan siyasal parti hain oluyor; süper dengesizlik ülkedeki yaşamın gözeneklerine sinmiştir; bağımsızltk tehlikeli bir sözcüktür. Kıbrıs'a çıkarma yapan siyasal gücü emperyalizm nasıl cezalandırmaz? Ancak bütün suçu dış güçlere bağlamak da doğru bir yaklaşım değildir. Anadolu çiftçisınin yaşamında birkaç temel madde var: Mazot, yağ, tarım ilacı, gübre, tohumluk. 67 ilde ve zamanında bunlann her ne pahasına olursa olsun bulundurulması gerek. Devleti yönetenler bu gerçeği gözardı edemezlerdi. Köylü, yemeklik yağını, traktöre koyacağı akaryakıtı, tarlasına ilacı, gübreyi, tohumluğu bulamadığı zaman özel deyimiyle "dellenir." Büyük kentlerdeki küçük burjuva ise benzin bulamadığında çıldırır; Türkiye'de ulaşım ekonominin kan dolaşımıdır. Dış güçlerin kuşatması bu maddelere yönelikti. "Acatoa bu kuşatma yarılamaz mıydı?" diye sormuyorum; çünkü olan olmuş, araba devnlmiştir. İnsanlar, yenilgilerde gerçek nedenleri bir yana bırakarak bırbirlerini suçlama eğilimine girerler. Demokratik solun 1970'lerde yaşadığı serüvenin dökümü yapıldı. Artık kimliği belli güçler terörü pompaladılar; dışardan tezgâhlanan ekonomik kuşatmanın mengenesi sıkıştırıldı; halkın umutları yılgınlığa donüştü. Bu temel nedenleri unutarak, yenilginin suçunu kişilerin bırbirlerine yüklemeye çalışmaları; bunca yıl sonra demokratik solda senben kavgasının canlandınlması; doğru, haklı, geçerli, sagduyuya uygun bir yol mudur? iızi sarar. lazen smrısieak, bazen serin. Dokunuşudür sevincin, sevginin Bir duy^udur Aksu, yaşanır,'Eört mevsim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle