23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER de bir metre kadar yüksek öbeği gosterdi ve onun ortasında açılan çukurdan subay kasketimi alıp getirdi. Ama şok >ine de şiddetliydi. Bir hafta yattım. Daha sonra Kırklareli'de yapılan röntgen muayenesinde herhangi bir sakatlık bulunmadığı anlaşıhnca, bu kez de ben kendime; "Cabadan yaşıyorsun dostum!" dedim. • 1937 ekim ayının sonlannda Ankara'da bir konferans verecek olan îsviçre'nin çok ünlü hukuk bilginlerinden Prof. August Egger'in konuşmasını Türkçeye çevirmek göreviyle uçakla İstanbul'dan Ankara'ya gittim. Bu iki kentimiz arasında sivil hava taşımacıhğı daha yeni başla mıştı. Uçaklann içi sadece dört yolcu alabilen bir taksi görünümündeydi. Yol iki buçuk saat sürüyordu. Ankara'da 45 günlük kişisel bir işim de vardı, ama bir günde bittiği için ertesi günü yine uçakla tstanbul'a döndüm. Hiç unutmam, Ekrem adındaki genç, neşeli ve konuşkan pilot beni kendi yanındaki koltuğa çağırdı. Eğer Ankara'da kalsaydım, tarifeye göre, yine onun uçağına rastlayacakmışım. Bana, üzerinden uçtuğumuz yerler hakkında bilgi veriyordu. Uçağa ilk kez altı yıl önce Berlin'de on dakika kadar binmiştim. Kent üzerinde kısa uçuşlar yapan bir uçaktı bu. Bu seferki yeni yolculuk, benim ilk uzun uçuşumdu. tstanbul'a yaklaşırken İznik ve Sapanca gölleriyle, Izmit Körfezi'ni, daha sonra Marmara'daki adaları, az sonra da Küçük ve Büyük Çekmece göllerini yüksekten bir arada seyretmek pek hoş oluyordu. Yeniden görüşmek ve birlikte uçmak dilekleriyle Yeşilköy'de vedalaştık Ekrem Bey'le. Dört gün sonra gazetemi açınca, bu genç ve cana yakın pilotun resmi gözüme çarptı; altındaki haberi okuyunca da yığıldım kaldım: Onun ölümüne inanmak istemiyordum. Ankara'dan erken dönmeseydim birlikte yolculuk yapacak olduğum Ekrem Be>'in uçağı dağa çarpmış, kendisi ile bir arkadaşı yaşamlannı yitirmişler. Rastlantılar beni cabadan yaşamaya iteiiyordu sanki! • 1959'da ameliyatla sırtımdan alman bir parcanın biopsi bulgu raporundaki şu tam, olduğu gibi ezberimdedir: "...MelaHon ihtiva eden fuziform tümöral enfiltrasyon. CA. Hastanın daimi miişahede altında bulundurulraası lazımdır." "CA", kanser demekti. Hoppalaaa!.. Ne olacak şimdi?! Anlaşüan bu kez cabası kalmadı yaşamın, diye düşünmedim desem yalan olur. Ama bunun da cabası olurmuş meğer: Yara yerinde nükseden tümör, değerli dostum Prof. Dr. Tevfık Berkman1 ın uyguladığı ışın tedavisi ile kurutuldu. Kendisine minnet borcum olan sevgili dostum emekli olup köşesine çekilince, değerli eğitimci rahmetli Rüştü Uzel'in oğlu, Sayın Prof. Dr. Reha Uzel'in kontrolüne geçtim. Gözetim, belirli aralıklarla hâlâ sürüyor. • Daha anlatayım mı? 1963 ve 1965 yıllarında olmak üzere iki kez enfarktüs geçirdim. O zamandan beri de bu "yürek zınltısı" için sürekli ilaç tedavisi ve hekim gözetimi altında cabadan yaşıyorum. Belki bu anlattıklarıma "cabadan yaşamak" değil, "kefeni yırtmak" demenin daha doğru olduğunu düşünenler bulunabilir. Ben böyle demeyi doğru bulmuyorum. Çünkü insanlık var oldu olalı kimse kefenini >nrtmayı başaramamış, ama benim gibi "ömrün cabası" ile ödüllenenler çok olmuş. • • • Gelelim başta saydıklarımdan 4. numaraya: Bizdeki bir yana, yaşam ortalamasının en yüksek olduğu lsveç'teki 74 yıl sımrını bile çoktan aşmış bulunuyorum. Anlattığım hastalık ve kaza olaylan da göz önüne alınırsa, yaşam denilen zaman sürecinde cabanın da cabasını yaşıyorum demektir, şu son yıllarda... Geçende yitirdiğimiz büyük sanatçı Ruhi Su, ölümünden kısa biı süre önce eski dostu, çok değerli incelemeci ve yazar Sayın Burhan Arpad'a "Ömrümün fairini yaşıyornm" demiş. Oysa henüz 72 yaşındaydı. Benim yaşımda olsaydı acaba ne derdi? Başta belirtüğim gibi, birçok sıkıntı ile de olsa 1971'de yapılan önemli bir askeri toplantıda "Osmanlı tmparatoriugu'nun yıkıldıgı 1918 durumundayız" diye konusan o zamanki Genelkurmay Başkanı Mernduh Tagmaç gibi "Acaba Türkiyemiz de cabadan mı yaşıyor?" kunmtusuna düşmemek; yasanan adaletsizlikleri, ikiyüzlülükleri görmemek; insanlık dışı işkence haberlerini ve baa önemli kişilerin ağızlanndan çıkan çirkin sözleri duymamak için "Keşke Türkiye'deki ortalama yaşam sınırında iken şu 'zırıltı'lardan biriyle çekip gitseydim" diye zaman zaman hayıflandığım oluyor şu son yıllarımda. Ama bu durum çok sürmüyor; çünkü Türkiye'yi er geç yine Atatürk ilkelerinin kurtaracağına yürekten inanıyonım. 43 yılı aşkın bir süre önce bana sütunlannı açan Cumhuriyetimizin adaşı ve yaşıtı bu Atatürkçü gazetede o zamandan beri gerçek hukuk devleti, sosyal adalet ilkesi, özgürlük ve demokrasi başta tam bağımsuhk ve laiklik olmak üzere bütün Atatürk ilkeleri doğrultusunda, hiç odün vermeden, karınca karannca yazılar yazıyorum. Yaşamımın "caba" döneminde de sürecek bu savaşım. Çok eskiden bir kez daha yazdığım gibi, dileğim, son günüme değin kafamın bana ihanet etmemesi ve kalerrrimin elimden düşmemesidir!.. (•) Bütün bu anlatııklarımdan sonra kimileyin zevk, kimileyin üıüntü ile okuduJum mcktuplarına. ydbaşı ve bayram kutUmalanna yanıı vcıeroedı^ım olcurlarım uroanm beni bagışlarlar. H.V\'. 17 KASIM 1985 Cabadan Yaşamak! HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Genellikle hoşlanılan tatlı bir sözcüktür "caba". Bedava anlamını taşır da ondan. Bedava olunca "sirke bile baldan tatlı gelir" insana. Caba bana da tatlı geliyor, çünkii çoktan beri cabadan yaşıyonım. Değerli meslektaşım, özü sözü bir, yurtsever insan Mehraet Ali Aybar'ın geçen hafta Milliyet muhabiri ile yapUğı söyleşide dediği gibi, göğsümde şu "kalp nnltısı" olmasa, hele hele ülkemizde insanlık duygusundan yoksun bazı öfkeli kişilerin hınlusı duyulmasa, "ömrün cabası" daha tatlı gelecek. En büyük üzüntüleri, geçen yıl ve bu yıhn birkaç ayında olduğu gibi, türlü nedenlerie yazı yazamayıp, düşünevitn, öz yuvam gibi benimsediğim bu sütunlardan ve böylece okurlanmdan uzak kaldığım zamanlar duyuyorum. Hem bu durum, hem de o "türlü nedenler"i oluşturan "anltı"larla uğraşma zorunluğu üzüntümü zaman zaman kaımerleştiriyor. Bununla birlikte "caba ömür"den bıkıp usandığımı, ya da yakındığımı sanmayınız. Üzüntüye düştüğum zamanlar Descartes'ın "Cogito"sundaki gibi, kendi kendime "Madem duşünüyorum, öyleyse vanm" diyerck, zehire dönüştürmemeye çahşıyorum. Birinci Dürrya Savaşı'nda Fransa ve savaş ortaklarının en zor günlerinde orduların başkomutanlığını üstlenip Almanları yenen Mareşal Foch'un bir kart üzerine basılmış şu sözleri 1934'ten beri çalışma masamm cammm altında durur: "Bir tek meriyetim vardın Asla yeise kapılmam." Bunca yıllık deneyim sonunda ben de öğrendim ki, büyük bir umutsuzluğa düşüp kendini bırakmayan, güçlüklere teslim olmayan kişi, onlan göğüsleyebilir ve çoğu zaman da üstesinden gelebilir. "Cabadan yaşama"mn türlü biçimleri vardır: 1) Varlıkhlara kapılamp yaşam boyu şaklabanlık ve dalkavukluk ederek, para pul ödemeden asalak bir ömür geçirmek; 2) Fabrikalannda veya geniş topraklannda insan çahştırıp, onîann ürettiği artıdeger ile Paris batakhanelerinde, Baden Baden veya Monte Carlo kumarhanejerinde "zevk ve sefa" içinde, hiç çalışmadan, insanlığa yararlı hiçbir iş yapmadan vakit geçirmek; 3) Yüzde yüze yakın bir olasılıkla ölüm getirecek bir hastalık ya da bir kazadan kurtuhıp yaşamıru sürdürmek; 4) Bir ülkede istatistiklerle saptanan "ortalama ömür" sınırını aşarak yaşamak. Bu dört türün ilk ikisindeki "bedava yaşam" yöntemlerinden ikincisi, birincisinden daha kötü. Bunlar bizim ne haramız ne de uzaktan yakmdan özlemimiz olabilir, geçelim. Benim yaşamımdaki "caba", 3 ve 4 numaralı durumlarla ilgili. önce 3 numaradakileri anlatayım: • Konya Lisesi'nin on birinci sınıfında yatılı öğrenci iken (1921), zatürree denilen akciğer yangısına yakalandun ve okul revirinden Devlet Hastanesi'ne kaldınidım. O tarihte antibiyotikler daha fazla bulunmamış olduğundan zatürree, iyileştirilmesi çok zor, tehlikeli bir hastalıktı. tyileştim. Taburcu olurken başhekim, rahmetli Rıfkı Bey'in "Cabadan yaşıyorsun, hayaunın kıymetini bil" sözü aradan 64 yıl geçtiği halde hâlâ kulaklanmda çınlar. Ömrün de cabası olduğunu ilk kez o gün öğrendim. • Isviçre'nin Neuchâtel Hukuk Fakültesi'nde doktora öğrencisi bulunduğum sırada (1930) gelen çok şiddetli bir apandisit krizi yüzünden ameliyat oldum. Meğer apandisitim patlamış ve enfeksiyon iç zara yayılarak peritonit denilen, gerçekten tehlikeli bir durum oluşturmuş. Antibiyotik türünden ilaçlar o tarihte de yok. Uç gün sonra yeni bir ameliyat, on gün sonra bir ameliyat daha. Artık işimiz Tann'ya kalmış. Çok şükür yüksek ateş düştü, yine kurtuldum. Ameliyat yerinin tedavisi ayakta yapüdı. Tam iki ay süren yara kapanınca doktor bana, gecirmiş oldugum tehlikeyi aynntılanyla anlattı ve "en plus" yaşadığımı söyledi. Herhalde cabadan demek istiyordu. O andaki çağrışımla, Konya'da beni iyileştiren Başhekim Rıfkı Bey'in sözünü anımsadım. • Askerlikte kıta hizmetini şimdi artık tarihe kanşan "koşulu topçu" birliğinde Avrupa dönüşü yapmıştım. "Koşulu" nitelemesinin nedeni, top arabalannın, "koşulan" kadanalarla çekilmesiydi. Kıtada her subaym bir binek atı vardı. Çocukluğumda Çorum Ovası'nda çok at koşturduğum için, oldukça iyi ata binerdim. Bir gün alay merkezinin oldukça uzagındaki bir bölüğü ziyaretten dört nala dönerken, kestirmeden gitmek için, atunı bir tarlaya sürdüm ve az sonra tökezleyen hayvandan fırlayıp tepeüstü yere çakıldım. Bayıhnışım. Gözlerimi açtığımda birkaç köylünün beni kol ve omuzlanmdan tutarak kaldırmaya çalıştıklarını farkettim. Bunlar bizim karargâhın bulunduğu Lefeci köyündendi. Burnumdan köpüklü kan geliyordu. Köylünün biri "Kan gelmesi i>idir", bir başkası "Verilmiş sadakaların varmış, başın şu toprak yığınının üzerinerastlamış"diyerek az öte PENCERE Uzun bir süre kamuoyunun ilgisini çeken sert tartışmalardan sonra DSP kuruldu. Partinin kuruluş aşamalarında kurucusunun açıklamalarıyla aldığı yanıtlar, duygusal bir yumak oluşturduğundan konuya serinkanlılıkla eğilmek güçleşiyor. Kapatılmış CHP'nin ve aydınlann dünyasında son yıllarda yaşanan acı olaylar kişilerin yüreğinde tortulaşmış duyguları öylesine istiflemiştir ki, her a£ zını açan "canevi"nden vurulmuş gibi konuşuyor. Herkes yaşananları kendi yüreğinin prizmasından geçirdiği için, aydınlık yerine gökkuşağının yedi rengi insanın gözlerini kamaştınyor. Ama artık parti kurulmuştur; programı, tüzüğü yazılmıştır; kurucular listesi açıklanmıştır. Öyleyse DSP nedir, ne değildir? * DSP'nin adı "demokratik so/"dur; programda bu deyimin "sosyal demokrat" karşılığı olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Kapatılan CHP'nin 1976 tarihli tüzüğünde de partinin "demokratik sol" nitelikte olduğu yazılıydı. Ne var ki DSP'nin programında, CHP'nin yadsınmasına varacak ölçüde bir "miras reddi"nin egilimleri saptanmaktadır. En başta CHP'nin altı ilkesi "cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, devrimcilik", DSP programında temel ilkeler olarak ele alınmamıştır. Buna karşılık 1976 CHP programındaki "Demokratik Sol Tutumun Dayandığı Temel Kurallar" başlığı altında sıralanan konular, "İlkeler ve Amaçlar" başlığı altında genişletilerek DSP programına yansıtılmıştır. CHP'nin 1976 programını Sayın Ecevit'in kaleme aldığı biliniyordu. Demek ki DSP programı, CHP'nin tarihsel omurgasını yaratan dünya görüşünden uzaklaşmaktadır. Ne var ki, CHP'nin DSP'nin oluşumunda dışlanması, yalnız kâğıt üzerinde kalmıyor. Hayatta izleniyor. Çünkü CHP'nin öncü ve örgüt kadrolannm Demokratik Sol Parti'de "seçkinler" ve "aydınlar" diye nitelenerek dışlandığı açıktır. * DSP'nin programı okunduğunda sosyalist dünya görüşünün de benimsenmediği saptanmaktadır. Gerçi parti kurucularının yüzde 42'sinin işçi ve köylü, yüzde 28,7'sinin de esnaf ve sanatkâr olduğu açıklanmıştır; ama, programın dünya görüşü hem emekçi ideolojisi ile ilişkili değildir; hem de sosyalist dünyanın uygulamalarına karşı çıkmaktadır. Program, az gelişmiş ülkeler kapitalizmini de eleştirmekle birlikte, "Kapitalizm, kendi yapısından kaynaklanan bunalımları, değişen kosullar karşısında gösterdiği esneklikle aşabiimiştir" diyerek Batı sermaye düze nine dönük bir tutumu benimsemektedit Daha açık deyişle, DSP, emekçi halkı sermayecilik düzeninin siyasal liberalizminde örgütlemeye yönelik bir amaç kapsamında kurulmuştur. • DSP'nin kuruluşu tek elden ve tek merkezden yönetilmiştir. Bu bir gerçektir. Çok partili rejimin ilk büyük partisi DP, bir kadroyla kurulmuştu; TİP'i (Türkiye işçi Partisi) 1960'ların başında bir sendikacı topluluğu kurmuştu. Şimdi DSP, tek elden programını, tüzüğünü, kurucularını saptamış bulunuyor; ama, kurucular, parti yönetiminde görev bölümüne geçtiklerinde, örgüt ete ve kemiğe bürünecek, belki içlerinden önderler çıkabilecektir. Bunu zaman gösterecektir. • İlginç bir deney karşısındayız. Batı'da sosyal demokratların kökeni, sosyalist dünya görüşüne ve sınıfsal ideolojiye dayanır; Türkiye'de demokratik sol Müdafaai Hukuk ve CHP'ye aşılanmış görünüyordu. DSP, bu iki kökeni de dışlayarak sosyal demokrat bir siyasal akım yaratmak çabasındadır. Ve bu yolda ilk adımlan atmıştır. Başarılar diliyoruz. DSP Kuruldu... EVET/HAYIR OKTM AKBAL Ögrenerek,güvBnle, zotlanmadaiL. "İsyancılar" Neden Yasak? "Seni de bağısladım, hükümeti de" "İsyancılar" oyunu bu sözlerle biter. Seni de bağışladım, hükümeti de!.. Fadime nine, bir yaşlı köylü kadındır, ama yoksullukla, yaşamın acılan içinde yetişmiştir, bir çeş'rt bilince ermiştir. Köylüye toprak verilmelidir, köylü özgürce yöneticilerini seçmelidir, jandarma baskısından, tek parti egemenliğinden kurtarılmalıdır. Recep Bilginer'in ünlü bir oyunu bu 'isyancılar'. Yazar şöyle diyor: "Bu piyes 19641969 yıllannda Şehir Tiyatrolarında, Devlet Tiyatrolan'nın çeşitli sahnelerinde, Adana, Ordu Belediye 77yatrolannda oynandı. Yakın zamana kadar da hemen hemen bütün Hselerde ve amatör topluluklarca sahnelendi. Filmi yapıldı. Aradan yirmi yıl geçti, içinde geçen olaylar ve ortaya attığı fikirler yönünde onu ilk sahne ışığına kavuşturan Şehir Tiyatroları da, Devlet Tiyatroları da oynamaktan çekiniyor. Yirmi yılda ne kadar geri gitmişiz." 'İsyancılar'\ görenler çoktur, ama yirmi yıl öncelerinde kaldı bu seyirciler!.. Yeni kuşaklar da bu oyunu görmek ister. Ama göremiyoriar. Nedeni de belirsiz, kimse bir şey demiyor. Ama bizce bu neden çok açık. 1949'da Mersin'in Arslanköy adlı bir köyünde önemli bir olay geçti. Seçime hile karıştıran, basktcı bir muhtar ki o da Validen güç alıyordu, belki Vali de Ankara1 daki büyüklerinden seçim sandığını korumak isteyen köylüleri 'asi' diye ihbar etti. Köye gelen jandarmalar başta köyün yaşlı bir kadını olmak üzere pek çok köylüyü tutukladılar, bunlar bir süre hapis yattılar, sonra köylerine döndüler. Hükümetekarşı gelinmişti; burası doğru, ama işin içinde başka güçler, yalanlar, baskılar vardı. Arslanköy 1950 öncesinde o zamanın muhalefet partisince çok kullanıldı, iyi bir propaganda aracı oldu. Halkı baskıdan, yoksulluktan kurtarmak için işbaşına gelenler, bir kaç yıl sonra eski partinin yanlışlıklarını yinelemeye başladılar. Böyle geldi, böyle gitti! O günden bugüne hep böyle. Partıler değişir, iktidarlar değişir, bakanlar, başbakanların adları başka başka olur, amatemel sorunlar bütün güncelliklerini korurlar. Muhtar'lar, Fadime Nine'ler, Bekçi Selim'ler, Garip Ali'ler, vali'ler vb.ler dün de var, bu gün de... 1947'de bir valinin iktidar partisinin her türlü isteğini seve seve üstlenmesi belki bir ölçüde hoş görülebilirdi. Demokrasi, serbest seçim, yurttaşın oy verme, oyunu koruma hakkı yeni yeni benimseniyordu. Tek partinin en üst kademesindekiler yurttaşın oyuna saygılıydılar, nitekim bunu 14 Mayıs'ta gösterdiler, ama yönetimin alt kademesindekiler için durum öyle değildi. Tek partinin ne pahasına olursa olsun işbaşında kalmasında kendileri için yarar görüyorlardı. Bu tür yöneticiler 195060 arasında bu kez yeni iktidarın, yeni parti yöneticilerinin her dediğine uydular, uyguladılar Recep Bilginer'in "İsyancılar"\ siyasal amaçlı bir oyun değil. Yazarın amacı, siyasal bir davayı yansıtmaktan çok, köy insanımızın gerçeğini, acısını, duygularını gerçekçi bir yorumla vermek, duyurmak. Ne o partinin ne bu partinin, şu bu siyasa adamının övgüsünü yergisini yapmak değil, halkımızın yıllardır kötü, baskıcı, çıkarcı bir takım kişilerden, çevrelerden neler çektiğini göstermek... Ama bir sanat düzeyinde, başarılı Bir tiyatro oyununun gücüyle... Bilginer'in oyununu daha önce de okumuştum, bir türlü sahnede görmek olanağını bulamadım. Konu ve işleyiş açısından tazeliğini koruyan bir yapıt. Ne o sorunlar değişti, ne de insanlarımız; ne de yöneticilerimizin katası, anlayışı... Geçen yıl umutlandım, "İsyancılar". sahnede seyrederim diye; o da olmadı. Belediye de Devlet Tiyatroları da 1964'ten bu yana yakın yıllara kadar pek çok kez sahnelenen 'İsyancılar programına almaktan çekindiler. Bu korkuyu anlamak güç! Sanat yapıtından bu denli kuşku niye! Bilginer'in dediği gibi, "Yirmi yılda ne kadar geri gitmişiz.' 1947'nin Valisi bakın nasıl konuşuyor oyunda: "Bu vilayette ben vali kaldıkça, iktidar partisinden başka parti gelişemez. Yukanya böyle söz verdim. Çıkarcılara çıkar göster, korkakları tehdit et. Fakat hiçbirine göz açtırma, arkanda ben varım." "İsyancılar"\n üstündeki haksız baskının, ambargonun bir an önce kaldınlması umuduyla.. I dogpu Her aboneye bir kitap. Sutava Doğru'ya abone olan herkese bir kitap armağan ediyoruz. Abone olmak için aşağıdaki formu doldurarak Smava Doğru Abone Servisi, Türkocağı Caddesi 39/41, Cağaloğhıİstanbul adresine postalayın. Smava Doğru'ya abone olmak isüyorıun. Adım. Soyadım: Okuduğum lise: Doğum tarifum: Adresim: Abone ücreti olan 6,000. TL'yi sayılı posta havalesiyle gönderdim. Elif geldi NesrinMustafa İstanbul Üzmez tmza: (Havatt fotokopai Ut bvliktr gönderiniz.) GALERİLER i 528 66 29526 10 00/412 ffflhi P » ^ IllVyi Tel1«72 81 FEYHA KISAHttthk 823 K s R 1 » 5 aM GALERİVEPA PARİS ANADOLU KÜLTÛR OERMEĞİ BURHAN UYGLR «^. jTjL ^^Jr T C S MÜZEHHER Pasin Resim Sergisi 7 Kasım 7 Aralık 1985 20, RUE SAULNİER75009 PARİSTtl: 45.23.58.27 BULUNAN YAYINLARIMIZ DENEME DİZİSİ Yunus Nadı Nadir Nadi Ilhan Selçuk llhan Sd(uk Salâh Birstl Oklay Akbal Oku> Akbal ütıan Selçuk Prof. N«mi Uygur Ptof. Emrc kongar Okıay Akbal Ahn\et Rastm Vedal Nedim Tör Prof. Aksit Guklurk Prof. Macil Gökberk Mehmcd Kcmal Oktay Akbal Samim Kocago? CuıtıVıumet Volunda B«n Aıalurkvu Dcğîlîm Dusunu>orum Öylevss Vurun Aıaluıkçuluğürf Alfabesi Bır Zavallı San Al Aıaturk Vaşadı mı .' Vazmak Yaşamak Aglamak ve Gulmek Yasama Feli^fcsi Kultur L'zerinc Ya»>ıp Görmtk Atıılaı ve SÖVIÇ^IIÇT Kemahzmın Dramı Okuma Ufrajı DcSişen Dunya Dcjıscn Dıl.. Şairler Do\usur Dünyaya Açılmak Roman \e Vazar\ık Onutu.... 6. bası.. 8. bası.. 2. bası.. .500•"00..600..600...M0...600 .550 ..700.4 bası. Z. t>a$ı.. ..4002. bası.. ..*»...300...400.:. bası.. ..300.Z. bası . :5o.. ..250...\0O...200...M0. Resim Sergisi 14 Kasım 14 Aralık 1985 Rutneü Caddesi, Bokara Apartmanı Kat 2 Vepa Mağazast uMii. Osmanbtv Iİ6 4S 59 Mustafa Turgut Tokat ftesinı Sargisi 120 ¥Mm Husrev Gerede Cad 126 Tesvıkıye MeydanıIS7 Tel 141 27 11 İ M A S A M T 6A1CMSİ AEDM ; Df STtK UMAT UIEMSI NecUErk Suluboya Resim Beyza Gönensay Yağlıboya Resim 12 Kasım7 Aralık Adres: Abdt Ipekcı Cao No: 75 Macka T« 146 03 54 URART SANAT C/VLEBIS! Erol Akyavaş Resim Sergisi 123 Kasım ^ ^ ^ ^ ^ SJTKIOLÇAR 1430 KasımSS BIRÇMıms^ AMturk Bulvan 139 Kızılay ANKARA18 41 8718 43 42 TARİH ANI GEZİ OLAV DtZİSİ MUSTAFA ÖZEL RESIM SERCİSİ 1 6 kasım 1 4 aralık İFSAK FOTOĞRAF KURSU ÇARŞAMBA GRUBU18.3020.30 (4 arabkta baslıyor) CUMARTESİ BRUBU13.3015.30 (7 arahkta ba$lqor) SEKİZ HAHA SâKÛYMI WYİ T HEP GÜN 17 OC'DEN SONSA İFSMTM$)M$ıraselvHer Cad. Mocazade Ssk. Cakaı Apt 17 Kat: 2 (Abnaı HasUnesi k a r ^ sakağında) Tth 143 14 «1 (17.30M.08) DİVAN MÛZAYEDE SALONLARI Her Pazartesi saat 14.00: Antıka. Yazma <ıtap. Mücevtıer, Tablo vs... Mer Perşembe: Halı kilim Yerebaan Cad. No 37 Tel: 526 43 89 Cağaloğlu Ist. I TuffUzn Sanat Galerisi 7i|osUv Retsan dört boyut sanat galerisi BAĞOAT CAD 294/21 CADOEBOSTSN 356 99 78 Gajenmu u u r r » a'imaa ncrgNn x,tt,r ünolgraii Ozgun Baskı Sergisi 19 EklM 19 Kasrn Moda Cad Zuhal Sok. No 11/1 Kadılo*1 Tel 3451994 FEVZİ TÜFEKCİ Rahmi Kumas Salih BozokCemi! S.Bozok Türk Hukuk kurumu Mucap Olluo|lu Nuri Onal (Yayına hazırlayan).. J B. Tavernier Mehmed kemal Hıfn V. Velıdedeoflu Hıfzı V. Velıdedeojlu Kemai Ûslün Meral Tolluoğlu EbubeUr Hazım Tepeyran Talip Apaydın Cemal Madanoğlu Nihat Kahraman BERK SANAT GALERİSİ Şan tiyatrosu No: 6 Cumhuriyet Cad. Elmadağ sergi 15 Kasım 5 Arahk 1985 TÜRK RESİM USTALARI III resim sergisi ftimİTYBRAP / , 928 Kasım 85 P.»Mhî«Va«ıı.TerkOT k 1No Geleneksel istasyon sanat evi Ç f l K H T f î B T V o t ç t "" Ub\M*C*i ç nuı v *" "'»•"""• "* GALERİ ILANLARI HER QUN BU KOSEDE Parlâmen:onun Boyutlari .Hep A*aluıWun Yamnda Hukuk Detleii ve Velııfcjtoğlıı. . .Bir Avuç AlVlş .Cumhurbaşkanî Gaıi M.kemal Pasa'mn Sonbahar Geziierı Topkapı Saravfnda Ya$am Turkiye'nin kalbi Ankara Söytev ıcılt I ve 2) 14. bası.. Soyleı (Beigeler BalUmü: Cilt 3)2. bası.. Menemen Olavi \e kubilay 3. bası. Babam Nurullah Alaç Belaekrie Kunutus Savası Anıları Köy EnaiKfcu Yıllan Anılar 1. böliim ...GOO. ...750. ...400. .1200 ...400. .. J00. ...400. .1000. .1000. ...050. ...2O0. ..300..300..500. BAClMSIZ DİZİ Yalçm Ptksen Philipp Soupault kemal Özer A'.ena Daponte Nvıh PeygambeT'in Se^ir Dtfteri 3. tası Şarlo Sanatçüaria Konuşmalar Yaşayan kosıa 500.200200.200, tlhan Selçuk KARTALKAYA KARTAL OTEL "S»CAK YUVANIZ" IKDV. (i)>llan« dı^ındadır) Nol 400C1 lıradan asafcı butun *ıpartsler oceme.. gcndçremedig.mm uıülerelı PÜŞÜNÜYORUM OYLEYSE VURUN 8 . bası 600 lira İsteme Adresi: Türkocağı Cad. No: 39/41 Cağaloğlu İSTANBUL YÜZME HAVUZU DİSKO LÜKSODALAR ^V> SAUNA Her hafta sonu 1 kişi Tam p a n s ı y o n ^ B J IIRSAB A IOOI günlük 12 000TL*KDV f •Otobus servisimiı vardm 1611074161822616122813361660 •v RAHMÎSALrUK "sevda türkoleri" of resitali ¥ 2223 KASIM Şan Tryatrosu'nda Gişete) 1406792 RESİM SERGİSİ 819 KASIM 1985 YAPI KREDİ BANKASI QALATASARAY KAZIM TAŞKENT SANAT GALERİSİNDE İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle