14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞL1 dikten sonra, Türkiye'de neler oluyor? sorusunu yanıtlamanın zamanı gelmiştir. Birlikte anımsayalım: • Eşarplı, ayak bileklerine kadar sarkan mantopardesü arası, cüppemsi giysili kadınlar, genç kızİar giderek sokaklarda çoğalıyor. Tıpkı turist Arap kadınlar gibi... Arada bir fark var onlar siyaha, bizimkiler beje boyanmış... • Başörtüsüyle derse girmekte direnci itilen öğrenci kızlar, aynı direncin sahibi kadın öğretim üyesi yeni bağlaşıklar bulmaya başladı. • Orta yaştan başlayarak çember sakalh, kafalan takkeli erkekler, sırtlarında cüppemsi siyahyeşü giysiler sokaklarda kol geziyor. Bunun gerekçesi de hazırdır: "Sokakta her tür modayı sergileyen kişilere ses çıkarmıyorsunuz da bunlardan niçin yakınıyorsunuz?" Gözlerden saklanmak istenen birinin gelip geçici modasal bir heves, öbürününse dinsel kaynaklı bir gövde gösterisi olduğudur. Modasal hevesten gelene karşı çıkış bir polisiye olay işlemi görürse, öbürlerine karşı çıkış dine, dinsel kurallara aykırı bir eylem olarak toplumda yankılanmaya yol açar. • Büyük kentlerde önceleri cami çevrelerindeki kitapçı vitrinlerine sıkısan Arapça yazılar, çemberi kırıp tüm sokaklara yayüdı. Arap turistlere sesleniyoruz diye, İstanbul'un ana caddeleri Halep çarşısına dönüştürüldü. • Bu yetmedi; şimdi okullarda Arapça ders oluşturulması için kamuoyu hazırlanıp, abece (alfabe) devriminin temeü dinamitlenmek isteniyor. • Öyle ya, Atatürk'ün laik Türkiye'sinde din dersi okullarda zorunlu duruma getirildikten sonra, Arapça niçin okutulmasın?... Türkiye'de eğitimde birlik varmış, bu bir yasaya bağlı devrimmiş, zorunlu din dersi de olsun, Arapça ders de bulunsun. Bu bize ekonomik yarar da sağlarmış... Cumhuriyetin 60. yılından sonra bunun çekincesi de olmazmış!... • Çokuluslu şirketlerin yabancı sermaye ve petrol yasalanyla ekonomimizi güdümleri aJtına almalarından sonra, şimdi sıra topraklanmızın satışına gelmiştir. Petrol zengini Araplar gelecekler, toprak satın alacak, malmülk.evbark sahibi olacaklar; turizm gelirimizdeki "patlaraa"larla yannlarımız aydınlanacakmış... Bundan ne çıkar, çekincesi neredeymiş bunun?... • Bunca vurdumduymazhktan sonra başta Atatürk olmak üzere tum ulusal Kurtuluş Savaşçılarmı da devletin televizyonundan yargılamanın sırası gelmiştir artık. YA TARİH SORULARI?... Ne söyluyordu Türkiye Televizyonu'ndaki 12 Eylül 1984 günü yayını? Söylediği açıktı: Türkiye Cumhuriyeti'ne değin kurulan 15 Türk devleti, hep iç ve dış kışkırtmalar sonucu çıkan iç isyanlarla göçüp gitmiştir. "...Venihayet 1299'da kurulan koca Osmanlı fmparatorluğu da çıkarılan iç isyanlar sonucu parçalana parçalana yıkılmıştır." V'ahdettin'in ve O'nun padişahçı uydularının gözünde Mustafa Kemal bir asi, devleti yıkmak için de boynunun vurulmasına "fetva" çıkanlan bir sergüzeştçi idi. Şimdi üstu kapalı aynı sözler kimi TRT mensuplarınca devletin televizyonundan soylenmek isteniyor. Dahası da var... Yurdun şurasında burasında tarih sınavlarında öğrencilere neler sorulduğu acaba biliniyor mu? Bunlar denetleniyor mu? Kim duşünebilir Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile Mustafa Kemal arasında bağlantı kurarak tarih sorusu hazırlamayı? Kim sorabilir "Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile Mustafa Kemal arasındaki benzerlik nedir" diye soru sormayı? Kim bunun doğru (!) yanıtının "ikisi de MakedonyaIı, ikisi de imparatorluğuna başkaldırmıştır" olduğunu söyleyebilir? SONUÇ? Evet, nereden nereye ulaştık ve bu suskunlukla bu pervasız gidiş nereye varacaktır? Hep birlikte düşünelim ve unutmayalım: Çekince büyüktür; suskunluk karşıcılann cesaretini daha da arttırmaktadır. Suskunluğun ağjr ceremesi altında ezümek ve askeri müdahale zorunluluklanyla karşılaşmak istemiyorsak, bir an önce kavgasız, çatışmasız ama konuşan, tartışan, olumsuz gelişmeler karşısında direnen, duyarlı bir toplum olmalıyız. Atatürk de böyle istiyor "gerçekleri konuşmaktan korkmayınız" demiyor muydu? Suskıuduğıuı Ceremesi Olumsuz gelişmeler karşısında suskunluk, onu yaratanların cesaretini arttırıyor. Suskunluğun ağır ceremesi altında ezilmek, askeri müdahale zorunluluklanyla karşılaşmak istemiyorsak, bir an önce kaygasız, çatışmasız, ama tartışan, olumsuzluklara direnen duyarlı bir toplum olmahyız. PENCERE 30EYLÜL 1984 Senin Aklın Ereıi.. Bizim çocukluğumuzda büyüklerin yanında konuşmak ayıptı. İlle de susup dinlemek gerekiyordu. Çocuğu, genci, kadını övmek için ne denirdi: Ağzı var, dili yok!.. Geleneksel toplumsal düzenin yürümesi için "ağzı var, dili yok" yurttaşların çoğunluğu okjşturması gerekliydi. Işçinin, küçük memurun, köylünün suskunluğu nereden geliyordu? Küçükler dillerini yutmuşlardı. Her şeyi büyükter bilirlerdi; ama bu bilgileri nasıl edinmişlerdi? Yalnız Türkiye'de mi böyleydi? Stefan Zweig, 20'nci yüzyılın başındaki Viyana'yı anlatırken, eğitim ve öğretim düzenini şöyle vurguluyor: Bizim kuşağımızda 'iyi yetiştirilmiş' demek hayatın yabancısı demekti." İyi aile çocuğu olmak, hayat tiyatrosunu yalnız salondan izlemekle olasıydı. İki hayat vardı; birincisi aile ve okulda belletilen, ikincisi yaşamın girdisinde çıktısında öğrenilen... • Öğrenciliğim çeşitli okullarda geçti. Anadolu köy okulunda her hafta başı bit denetimi yapılırdı; İstanbul seçkinlerinin çocuklarını lövanten dadıları kapıya dek otomobille getirirdi; ama bütün okullarda "iyi aile çocuğu" alay konusuydu. Mahallede, okulda kavga dövüşle büyümüş kulağı kesikler, büyüklerin ne düzenbaz, ne yalancı, ne iki yüzlü olduklannı anlatırlardı. Kentin en saygın kişilerinin gizli ve kirli öyküleri dillerinde dolaşırdı. Yaşadıkça hayatın ne demek olduğunu öğrenmek olanağı çoğalıyordu; ama kitap ile yaşam, öğretilen ile öğrenilen arasındaki köprüleri nasıl kuracaktım? Her çocuğun, gencin, büyüyen ve yaşayan insanın sorunu benim de aklıma dolanmıştı, yüreğimi daraltıyor, benliğimi kemiriyordu. Hayatın yalanıyla doğrusunu nasıl bağdaştıracaktım? Toplumsal baskı, kişiyi iki yüzlü plmaya itiyordu. Kirli işleri gizli yapmak, düzenin pisliğini örtmek, her türlü dalavereyi kitabına uydurmak, namussuzluğu örtbas ederek yalanın sözcülüğünü yapmak, yaşadıkça kaçınılmaz bir kural mı olacaktı? insan yaşlandıkça öğreniyordu. Eskiden büyüklerin neden her şeyi bildiklerini yavaş yavaş anhyordum; "İyiyetiştirilmiş genç, hayatın yabancısı" demekti; ama hayatla senli benli oldukça kişi "büyüyordu". Ne demekti büyümek? Küçüklere söylenmekti: Senin aklın ermez!.. * Günürnüzde yalanı besleyen dış propaganda aygıtları bilgisayarlara, uluslararası yalan üretimi otomatizasyona bağlanmıştır Bir "büyük" yalan söyledığinde dünyanın TV'leri, radyoları, gazeteleri devinime geçerler; insanların beyinlerini yoğururfar. Böyle bir çağda mazlum bir ülkede yazarlığa sıvanmış kişinin hem doğruyu söylemesı, hem ayakta kalabilmesi sanıldığından çok zonjur. (Arkosı 8. Sayfada) Prof. Dr. SUNA KİLİ Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi tnsanı öbür yaratıklardan ayıran en büyük özellik düşunmek, yargılamak, duşündüğunü söylemek ve yazmaktır. Bu, insana özgü us (akıl)un gereğidir. İnsan jçin "suskunluk" bir rahatsızlık belirtisi, bir hastalık durumudur. Bu rahatsızlığın çaresine bakılmazsa hastalık giderek çekinceli boyutlara ulaşır. Toplumlar için de bu böyledir. Toplum, insanı içeren toplumbilimsel bir olgudur. Toplumu sürüden ayıran özellik de düşünen, yargılayan, konuşan ve söyleyen insanı içermesidir. Suskunluk bir insan için nasıl bir rahatsızlık belirtisi, bir hastalıksa, toplumların duyarsızlığı, suskunluğu da öylesine bir sakıncalı durumdur. lik toplumda, ikinci durumda bilinçlüik ise karşı güçlerdedir. Fakat her ikisi de bir toplum için gelecek yönünden üzerinde önemle durulması gereken bir durumdur. Şundan önemlidir: "Karşı takük ve strateji"lerin amacı bellidir; güdümlediği toplumu parçalamak, yıkmak, tümüyle etkisiz ve bağımlı kılmaktır. Birikimlerin, bilenmişliklerin yarattığı, geliştirdiği patiamalarınsa nereye varacağı önceden kestirilemez. Üstelik böylesine patlamalarda "karşı taktik ve strateji"lerin devreye girip olumluyu olumsuza çevirdiği de çok görülmüştür. yoru7 Bu da karşıcılann cesaretini, cüretini çoğaltmaktadır. NELER OLUYOR? "Neler oluyor"u, gazete sütunlanna yansıyan, sokakta gözlerimizin önünden gelip geçen olaylardan, olgulardan anımsayalım bir kez. Sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk ilkelerine dayalı "sosyal bir hukuk devleti" olduğunu düşünelim. "Atatürk ve Atatürkçülük" derken de Atatürk 'ün yalnızca bir ad olmadığmı bilelim. O Atatürk ki, "Beni görmek demek her balde yüziimii görmek degildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyor ve duyuyorsanu, bu yeter" demektedir. Ve Atatürk'ün düşüncelerini anlamak, duymaksa O'nun ilkelerini bilmek ve uygulamaktır. Atatürk Cumhuriyetle vardır. Atatürk ulusçudur, Atatürk halkçıdır, Atatürk devletçidir, Atatürk laiktir, Atatürk devrimcidir. Bu ilkelerin birine sahip çıkıp, öbürlerini ya da ilkeJerden bazılarını görmezlikten gelerek, Atatürk'ün izindeyiz demek Atatürkçülükle, Atatürk sevgisiyle bağdaşamaz. Bunları bir kez daha yinele Onun için her iki suskunluk durumundarı da sakınmak, olaylar, gelişmeler, yönelmeler karSAKINMAK GEREKEN İKİ şısında duyarlı, düşündüğünü, TÜR SUSKUNLUK doğru bildiğini söyler olmak geSusan bir toplum ya da bir rekir. Her on yılda bir askeri patlamanrn birikimlerini, bilen müdahale zorunluğu doğmaması mişliğirü geliştirip olgunlaştırma, için de gereklidir bu. sonra da patlamayı açığa vurma Bizim Türk toplumu olarak bugün içinde bulunduğumuz duhazırlığı içindedir ya da "karşı taktik ve strateji"lerin güdümü rum bu çekinceli suskunluktur. altında olaylan değerlendireme Tümüyle suskun değiliz belki, menin yargılama yeteneğini kay ama olumsuz gelişmeleri yaratıp betmenin "psikoz"u içine gir uygulamaya koyanlar kadar da miştir. Birinci durumda bilinçli konuşan, tartışan, yazan olamıI EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL OKURLARDAN İlköğretim Müfettişleri YönetmeUği Nasıl bir gerekçe ile hazırlanmış ise İlköğretim Müfettişleri YönetmeUği 13 Ağustos 1984 tarihli T.D. ile yürürlükten kaldırtlmıstır. Hangi psikolojik etki altında, hangi eğitimciler tarafmdan hazırlanmış belli değiL Belli olan bir şey varsa bu olayın asıl mesleği inşaat mühendisliği olan Milti Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Vehbi Dinçerler'in Bakanlığı arasında cereyan etmesidir. tlköğretim müfettişlerinin yurt düzeyinde hizmeti, milli eğitimin bugünkü düzeye gelmesinde katkısı büyüktür. lllerde soruşturma, inceleme, teftiş ve rehberliği en iyi biçimde yürüten ilköğretim müfettisleridir. Eğitim öğretim, ilköğretim müfettişleri olmadan da yürür. Ancak öylesine yürür. Zamanın bakanlarmdan Haşim Paşa, "Bu okullar olmasa maarif işlerini çok iyi yürütürüm" dentiş. Sayın Vehbi Dinçerler de herhalde Haşim Paşa'dan ilham almış olacak ki, ilköğretim müfettişleri olmasa ben milli eğitimi en iyi biçimde yürütürüm, demektedir. Bir eğitimci "En iyi insan yıkmadan, parçalamadan iyi bir düzen kurandır" diyor. MEHMET TAŞÇ1 Emekli İlköğretim Müfettişi ELAZIĞ bulunduğumuz şu günlerde av kapsülü bulmakta büyük güçlükle karşılaşmaktadırlar. Güçlük bir tarafa, kapsül hiç bulunmuyor. Avcılarımız nereye başvuracaklannı bilemez duruma gelmişlerdir. Makine Kimya Enstitüsü 'nün tekelinde olan bu maddenin neden piyasaya bol miktarda verümediğine tüm avcılar bir türlü akıl erdiremiyor. Avcılanmızın kapsül sıkmtısından kurtanlması için yetkili makamlardan ilgi beklemekteyiz. SÜREYYA BASKINCl EOtRNF ?*** + •' / Zengin Olmanın Bir Yolu DahaL "Zengin Olmanın Kotay Vbten" başlıklı yazım konusunda Prof. Dr. Aydtn Aybay'dan ilginç bir mektup aldım. Bu mektubu o(duğu gibi okurlanma sunmakta yarar görüyorum: Sayın Akbal, "Zengin Olmanın Kotay Yollan"ndan sadece bir örnek üzerinde durarak, "köşeyi dönme" ideolojisine zarar veriyorsunuz. Kökü ve dalı tastamam içerde olan bu ideolojiyi böyle yalınkat birşeymiş gibi sergilemeniz, doğrusu bağışlanır bir davranış değil. Evet, kabul etmek gerekir ki, kamuya ait taşınmaz mallan şöyle ya da böyle ele geçirip yine kamuya ait kaynakları kullanarak "yolunu bulmak", sözü edilen ideolojinin çok önemli bir "uygulama biçimi"dir. Ama sadece bir tanesi. Aslında bu ideolojinin daha kapsamlı birtakım ilkeleri vardır. Bu ilkeler üzerinde durulmadıkça, salt "toprak gaspı+kamusal kaynak tedariki" eylemi, kteotojik butunluğü kavramayan bir olgudan başka bir şey anlatmaz. Bu olgu zaten çok eskiden beri bizde gözlemlenen birsüreçtir. "Mirî arazî" adı verilen kamusal topraklar, yüzyıllar boyunca bu sureçten geçirilerek "mülk" edinilmiştir. Ne ki, yeni zamanlarda, artık hiçbir "özgün" yanı kalmayan bu tür "gaspları, hâlâ biricik örnekmiş gibi göstererek "köşeyi dönme" ideolojisini "zaafa uğratmak", olsa olsa, "maksatlı" bir davranıştır (Şu "maksatlı" sözüne de bayılmamak eide değil; "maksatlı otmayan" söz ya da davranış ancak akıl hastalanna yakışmaz mu). Sizin "maksadınızın" masum olduğunu varsayarak, Marmaris Belediye Başkan/mn eksik ve yetersiz öğutlerinin tam olarak kavranabilmesi için, "köşeyi dönme" ideolojisinin temel ilkelerini özetliyorum. llkilke, "borçlanma ilkesidir." Bunun anlamı şudur: Bir "iş" yapmak için, bir kimseden yüklü bir "borç" alacaksınız. Bu borç, yapmayı planladığınız işin gerektirdiği yatınmın en az tamamını karşılayacak tutarda olacak. Daha azı olmaz, fazlası olabilir. Borç alacağınız şey para olabilir, toprak olabilir, bir mal olabilir, hatta bir hizmet de olabilir; bunlann biri, ikisi ya da birkaçı birarada da olabilir. Böyle bir borcu alabilmeniz için bu tür kaynakları ellerinde tutanlara başvurarak "tasanlannızı" açıklamanızın hiçbir yararı yoktur. Çünkü niyetinizi açıklarsanız, kaynak sahipleri sizi bir kenara itip, işi kendileri yaparlar. Açıklamadığımz takdirde ise zırnık bile alamazsınız. işte bu noktada, ideolojinin ikinci ilkesi karşımıza çıkar: Bu borç "kamuya ait" kaynaklardan alınacaktır. Bunlar doğrudan kamu kurumlarıdır, ya da kamunun denetimi altında çalışan kuruluşlardır. En önemlileri de bankalardır. Bu kaynakları yönetenler, yönetmen olarak bağımsız gözükseler de, eninde sonunda "siyasal iplerie" iktidar (siyasal iktidar) sahiplerine bağlıdırtar. Şu halde, kaynaklan harekete geçirmek için bu "sahiplere", "musahip" ya da "mukarrip" olmak gerekir. İşte bu da, ideolojinin üçüncü ilkesidir. Bu süreci tamamladığınızda, artık, işin ideolojik butünlüğünü kavramış ve pratiğe geçmiş olursunuz. Bundan ötasi çocuk oyuncağıdır. Pek yalın gibi gözüken bu "mekanizma"nın, aynntıda bir takım özellikleri olacağı, incelik ve kurnazlık (buna kumazlık değil, akıllılık denir) gerektireceği doğaldır. Ama yineleyeyim, özde ve ilkede, olaydan olaya değisen birşey yoktur. Sözünü ettiğim ilkeler, bütün örneklerde geçerlidir. Bunlara "riayetkâr" o/madığınız takdirde, köşeyi dönmek bir yana, düz yolda bile surçmeniz kaçınılmazdır. Bu kısa açıklamalanmla köşeyi dönme ideolojisinin "teorisi" ni soyut olarak ortaya koyduktan sonra, şimdi konuyu somut olarak kavrayabilmeniz için, "kazuistik"e geçebilirim: Yukarda belirttiğim gibi, Marmaris Belediye Başkanının ömeği, bu konudaki en eski "tip" sayılabilir. 1950'lerde devlet bankalarmdan kredi kapıp, Ankaraîda apartman çatmak bunun çok yaygm bir biçimi idi. Sonraki gelişmelerde, bu tip apartmancılık pek çocuk işi sayılmıştır. Daha sonraları "fabrikacılık" başlamıştır. Devlet bankası kredisini, resmi kurdan ucuzuna döviz tahsisi ile "kombine" ederek, hazırfabrika ithal etme işi iyice geliştirilmiştir. Bugün kendilerine büyük sanayici denilen takımın "orijmr budur. Hiçbir yeni teknolojiye dayanmayan bu hazır fabrikalar üretime konunca, aynı ürünün dışalımı yasaklanmış ve ünlü sanayicilerimiz köşeleridöne döne şişmeye başlamışlardır. Daha sonralan ise bu da "demode" sayılmaya başlamış, bunun yerine daha "karmaşık" yöntemler ve formüller kullanılır olmuştur. Maden sahibi olmak, gemi almak, büyük boyuttu turizm projeleri "realize etmek" (böyle denir), TIR filosu kurmak vb. için hep bu yöntemler ve formullere başvurulmuştur. Bunlann hepsi başanya ulaşmış mtdır? Doğal olarak hayır. Ama yanlış anlaşılmaması için bu "sistem'ln püf noktası saytlacak özelliği gözden kaçırmamak gerekir: (Hatta bunu da "ilkeler" arasında anmak yerinde olur) Sorun "tasarı"nın başarıya ulaşıp ulaşmaması değil, devlet kaynağından tasansını işleme koyanın hangi duruma geldiğidir. Bunu şöyle anlatabiliriz: Devlet kaynağından borç alınırken, her borç gibi bunun da geri ödeneceği vaat edilir. Ne ki, daha bu vaat yapılırken, alan da veren de, bunun tutulmayacağını.hele zamanla ilgili tahhüdün hemen hemen hiçbir ciddiyeti olmadığını bilirier Girişim başanya ulaşırsa, ertelemelerie, yasal faizlerle idare edile edile, enflasyonla aşınmış alacak, sözde geri verilir. Girişim batarsa, şu görünüm ortaya çıkar: Alacaklı, karşısında sıfın tüketmiş bir "sermaye ortaklığı" bulur; işi asıl çeviren gerçek kişilerin sorumluluğu bu ortaklığa koyduklan sermaye ile sınırlı olduğundan, onlardan birşey alınamaz. Bu arada sözü edilen gerçek kişilerin birkaç yıl öncesine kadar var olmayan konaklarda, yalılarda oturduklan, lüks arabalarda ve teknelerde dolaştıklan gazetelerin "sosyete" sutunlarına yansır ve bunlar, timsah gözyasları dökerek, devletin batan işletmelerini kurtarmasını isteıier. (Arkost 8. Sayfada) Avcılar kapsül bulamıyor I Edime'de beş bine yakın kişi av sporu yapmaktadır. Ancak avcılarımız içinde JL A \s m s* \ *r \ Dünyada yayınüanmış binîerce kitaba araştırmaya, fotoğrafa, belgeye sahip olmanıza imkan yok! Şimdi, gerek de yok! Şimdi Dev Bir Ansiklopedi Yayımlanıyor: GÖRSEL BÜYÜK GENEL KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ Binîerce kîtabı, kitaplığı, araşürmayı, belgeyi, fotogıafı bir araya toplayan, konulanyla, kapsamıyla dev bir eser... Dev bir ansiklopedi. BU PAZARTESİ ÇIKIYOR. MUTLAKA ALJN. büyük bir çalısrnarun ürünü. Kendi alanında uzman 200'den fazla bilim adamının 2 yılı aşlon süreyle hazırladıklan eksiksiz bir kaynak. Kendi kültürümüze ait tüm bilgileri de içeren ülkemizdeki ilk özgün ansiklopedi çağdaş insanın ansiklopedisi Bflgiyi, gerektiği zaman kolayca bulan, istediği için ögrenen insanın... Mutlaka sahip olun. Nasü bir ansiklopedi? Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi Çok özenli bir basJayla hazırlanmış, bastan başa renkli bir ansiklopedi. Yepyeni, temiz bir Turkçesi var. Her hafta fasiküller halinde yayımlanacak. Tamamı ekleriyle 9216 sayfa. Her fasikül 40 sayfa. 12 ciltlik dev bir eser. Hangi konulan içeriyor? Akkruza gekbilecek her konuyu. Tahhtengökbilime, matematiktentiyatroyu, topltımbilimdenbilgisayara, müziğe, jeolojiye, dlnbilime, botaniğe varan çok geniş kapsanv var. Yüzbinden fazla madde, onbinlerce fotoğraf, harita ve çizelgeyle genel kültür alanında, aradığvuz herşeye cevap verecek tengiıüikte. Aradtğımı nasü bulacağım? Çokbasit Ansiklopedi, aradığınız bilgileri kolayca bulabilmeniz için alfabetik düzende hazıriandı. İstediğinız bilginin adını saptaym, bilgi hemen eünizm altında. çağdaş bilindn ürünleri'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle