14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/8 HABERLERİN DEVAMI 20 EYLÜL 1984 Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak. (Baştarafı 1. Sayfada) boyutuna indirgenmesi gereken bir numaralı sorundur; çünkü uzunca bir süredir Türkiye1 nin "manevra alanını daraltıcı" bir etki yapmaktadır; bu yüzden de Türkiye'ye dönük Kıbrıs faturasmın bedelinı hafifletmek ülke yararınadır... Özal yönetiminde şımdilik ağır basan düşünce, sanırız, budur. Nitekim, Kıbns'taki gelişmeler de Ankara'nın bu tutumuna ters düşmüyor. Türk tarafının özellikle Maraş konusunda benimsemiş olduğu "esnek" tavır, bir yandan VVashington'u memnun etmiş, öte yandan New York'ta BM Genel Sekreteri'nin gözetiminde "odalar arası diplomasi"y\ başlatmıştır... Bunun gibi, kırk yıllık TürkYunan sorunlarının bugünden yarına çözümü mümkün olmadığına göre, Ozal yönetimi, bu alanda da telaşa ve gerilime yer olmadığı kanısındadır. jşte bu yüzdendir ki, işbaşına geidiği günden beri Başbakan Ozal, eli hep havada kalsa da, Ege'nin öbür yakasına sürekli zeytin dalı uzatmakta ve yumuşama arayışı içinde gözükmektedir... Türkiye'nin Batı ile, tabii en başta Amerika'yla ilişkilerini, bu sorunlann şu ya da bu biçimde ipotek altına aimasına Ozal yönetimi karşı olduğu izlenimini veriyor. Öyle sanıyoruz ki, Özal yönetiminin bu tutumunun temelinde, 19751978 Amerikan silah ambargosunun ekonomik alanda yaratmış olduğu olumsuzlukların belleklerde tazeliğini koruyor olması yatmaktadır... ANAP'ın en büyük taahhüdünün Türk insanının ekonomik koşullannı düzeltme noktasında toplandığına dikkat çekiliyor. Ekonomide, üç dört yıl içinde, dikiş tutturulamazsa ANAP'ın da dikiş tutmayıp çözülebileceğine işaret ediliyor... İşte bu yüzdendir ki, dış ilişkilerde uzlaşma ve yumuşama arayışının egemen olması; olumsuz ekonomik sonuçlar yaratabilecek çatışma ve gerilimler'âen ise sakınılması Özal yönetimince ilke olarak benimsenmektedir. Bazı dış sorunlara, anlaşıldığı kadarıyla bu gerekçeyle "gölge etme, başka ihsan istemem" denilmektedir... Acaba aynı anlayış açısından, Özal hükümetınin Amerika'ya karşı takındığı son tavra da yaklaşılabilir mi?... Başbakan Özal sürekli olarak "İşi o kadar büyütmeyin canım; çok ciddiye alıyorsunuz; soğukkanlı olun" gibisinden tavsiyelerde bulunmaktadır. Beklenti; bir "seçim dönemicilves/"nin, boyutları fazla büyümeden bir süre sonra sıcaklığını yitirmesi, küllenip gitmesidir. Bu, aynı zamanda Özal yönetiminin temennisidir. Çünkü bu temenni gerçekleşmez ve "Ermeni işi" VVashington'da yürümeye devam ederse, Ankara da ister istemez bazı sert kararları almaya yönelecektir... Özal yönetiminin "ferr?enn/s/"ni anlıyoruz. Dış politikada hesaplann serinkanlı yapılması gereğine de katılıyoruz. Ancak, bir noktanın altını da özellikle çizmek isteriz. Dış politikada yumusak, uzlaşmalara dayalı ve serinkanlı bir çizgi izleyeyim derken, bir başka tuzağa düşmek de vardır. O tuzak da "Türkiye nasıl olsa bize mahkum" zihniyetinin karşı tarafta oluşumudur... Ya da böyle bir zihniyetin oluşumuna Özal yönetiminin katkıda bulunmama tehlikesidir... Bu, dış politikada büyük bir tuzaktır. Sayın Özal'ın işlere bir de bu açıdan bakmasını temenni ederiz. GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) zası ile önerge verme aşamasına kadar ulaşmıştı. 1975 yılı, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın bir yıl sonrasına rastlamaktadır. Aynı yılda, Ermeni terörü, birden bire patlak vermiş, dünya çapında "RumErmeni"cephesi ile karşı karşıya kalınmıştı. Amerikan yönetimi, o tarihte, bu yoldaki girişimi sakıncalı görmüş ve etkinliğini kullanarak önergeyı geri aldırmıştı. O tarihte, Türkiye üzerinde ABD silah ambargosu hüküm sürmekteydi. Haşhaş ekim yasağının 1974 yılında kaldırılması, TürkAmerikan ilişkilerinde soğuk bir dönem başlatmış, bir süre sonra da, CHPMSP ortaklığı, yerini "cephe hükümeti^"olarakbilinensağcı partiler ortaklığına bırakmıştı. ABD yönetimi, böyle bir geçiş döneminde, TürkAmerikan ilişkilerinin daha da zarar görmemesi için olanca etkinliğini kullanıp, bu önergeyı geri aldırmıştı. Kaldı ki, 70'lı yılların Türk diplomatlarına yönelik ilk Ermeni cinayeti Los Angeles kentinde Amerikan yurttaşı bir Ermeni tarafından işlenmişti. Böyle bir zaman dilimi içinde Amerikan yönetiminin 24 nisan gününü "insanın insana zulüm günü" olarak ilan etmesi pek uygun kaçmazdı. O günlerde durdurulan girişim, 1984 yılı eylül ayı içinde yeniden canlandınlmış oluyor. Bu kararın, bunca cinayetten sonra alınması, son yıllardaki Ermeni terörünü, büyük ölçüde, aklama anlamına gelmektedir. Bu oluşumlardan şu sonucu çıkarmak kolaydır: ABD yönetimi, dilerse, bu tür girişimleri önleyebilir. 1975 yılında geri aldırılan önerge bunun kanıtıdır. Bu kez Amerikan yönetimi, nedense böyle bir zorunluluk duymamıştır. Acaba neden? Bugün koşullar biraz değişiktir. Ortadoğu'da yeni dengeler oluşmuş, TürkYunan uyuşmazlığı oldukça gergin bir ilişki ağı içine sokulmuştur. FIR hattı, Yunan adalarının Lozan Antlaşması'na aykırı olarak silahlandırılmaları ve Kıbrıs'ta Maraş'ın geri verilmesi gibi uyuşmazlıklar, VVashingtonAnkaraAtina üçgeni içinde çözüm bekleyen sorunlardır. Sorunlar bunlarla da bitmiyor. Bu sorunlara, 12 Eylül dönemi ile başlatılan olağanüstü döneme, Batılı başkentlerde duyulan tepkileri de eklemek gerekir. Doğu ve Güneydoğu yörelerimizde, özellikle İranlrak sınır noktalarında üstlenmiş ayrımcı güçlerin saldırılara geçirilmesi, Ermeni terörü ile öteki ayrımcı güçlerin eşzamanlı bir süreç içinde eylemlerde bulunmaian, gelişen olayların pek de rastlantı olmadıkları kuşkusunu vermektedir. Bazı gerçeklerin altını kalın çizgileıie çizmek gerekir: ABD yönetimi, Ortadoğu'da güçlü bir Türkiye istemez. Sovyetler, burunlarının dibindeki bir NATO ülkesinin güçlenmesinden hiç de hoşnut kalmaz. Bu değişik nitelikteki etki ve baskıların bıleşkesi, Türkiye üzerinde bütün ağırlığını duyurur. Bu koşuilarda bu etki ve baskılardan soyutlanmış bir siyaset düşünülemez. İşte "bağımsızlık" bunun için gereklidir. Bağımsız bir siyaset izlemeden bu karşılıkh etki ve baskıların çekim alanından kaçınmaya hiç mi hiç olanak yoktur. Ermeni terörü, tam Osmanlı İmparatorluğu'nda çözülmenin başladığı yıllarda sahnelenmiştir. Niçin, 1915 olayları, daha önce bu yoğunlukta değildi? Niçin, Ermeniler, Osmanlı devletine karşı 1915 yılında birden bire eyleme geçmişlerdi? Tıpkı bunun gibi, niçin Ermeni teröristleri, Talât ve Enver Paşa'ların Ermeni teröristler tarafından öldürülmelerinden çok sonra, 1975 yılında, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın hemen sonrasında, bir işaret almışçasına, eyleme geçirilmişlerdi? Olayları soğukkanlı biçimde ele almak, bütün bu oluşumlan, neden ve sonuç bağlantıları ile yorumlamayı gerektirir. Bu soğukkanlı değerlendirme, ancak ve ancak "Amerikancı" ve "Sovyetçi" bakış açılarından annmış ulusal ve bağımsız bir düşünce yöntemi ile yapılabilir... Dışişleri: Atina'nın FIR hatUyla ialan geçersiz ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanlığı önceki gün Yunanistan Dışişleri Bakanhğı'nın Türkiye'nin FIR hattını çiğnediği gerekçesi ile verdiği sözlü protestoyu "geçersiı" olarak niteledi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yalım Eralp, Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Nazmi Akıman'a Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı Kapsis'in "sözlü ifade ile" ilettiği "FIR hattı"na ilişkin iddiaların asılsız olduğunu belirtti. Sözcü Eralp, bu konudaki sorular üzerine Yunanlılann öteden beri bu tür "şikâyetler ortaya koyduklanna" işaret ederek, "Türk askeri uçaklan Ege'deki 6 mill'k uluslararası havasahasına girmezler. Bu konudaki talimatlara Türk askeri uçaklan kesinlikle uyarlar, bu seferki iddialar da bundan öncekiler gibi asıisızdır" dedi. Türkiye uçaklannın Yunanistan'ın "10 nıillik hava sahasını ihlal ettikleri yolundaki iddialar da hukuk dışıdır" diyen sözcü, Yunanistan'ın on milli sahaya sahip olduğu iddiasının "Hiçbir devlet tarafından kabulüne imkân bulunmayan bir nitelik taşıdığını" sözlerine ekledi. POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Yiğidin harman olduğu... Şair Gülten Akın'ın 'Bütün Şiirleri' bir krtapta toplandı. Can Yayınlan'nın arasında çıkan kitapta şairin, Rüzgâr Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda, Kırmızı Karanfil, Maraş'ın ve Ctkkeş'in Destanı, Ağıtlar ve Türküler, Seyran Destanı adlı kitaplarında bulunan bütün şiirleri yer almaktadır. Bir şairin bütün şiirlerini bir arada bulmak ve topluca okumak bakımından bu tür yayınlar çok yararlı oluyor. Süreyya Berfe, geçende bir yazısında, unutulmaya yüz tutan Celal Sılay'ın da bütün şiirlerinin bir kitapta toplanmasını, bunu yapacak bir editörün çok yararlı bir iş göreceğini öneriyor ve anımsatıyordu. Gerçekten de şiirler tek tük kitaplarda, dergi yapraklan arasında kaldtğı sürece unutulmanın karanlık örtüsüne bürünüyor. Gülten Akın şiirlerini, 1950'li yıllarda bazı dergilerde yayınlamışsa da, adı yaygın olarak Vartık Dergisi'nin açtığı şiir yanşmasını (Teoman Karahun'la birlikle) kazandığı zaman duyuldu (1955). Hisar, Türk Dili, Mülkiye gibi dergilerde yayımladığı şiirlerde bireysel, duygusal konular ağır basıyordu. ilk şiirlerinin toplamı olan Rüzgâr Saati (1956) böyle örneklerie doludur. Zaten kendisi de şiirini anlatırken, "ilk yazdıklanmdan bu yana, şiirterimin ortak özelliği gerçekterden, otgulardan kaynaklanmasıdır" öer. Kestim Kara Saçlarımı, Sığda'yi bunlardan sayar. Gerçi tek insandan, bir şeyden de yola çıkmış olsa çok insanı kapsayan ortak yanları olan insanı anlatmayı amaçlar. İki kere ikinin dört etmesı gibi, iki insan iki insan daha gibi, insanları bireyden alarak çoğaltmak ister. Çoğaltabilir mi? Yıllar ilerledikçe, şiirine bütün gücü ile egemen olduktan sonra neyi söyleyeceği, nasıl söyleyeceği anlaşılmıştır. Bunun aynmına şairimiz, 1960 yılından sonra en keskin bilinci ile yaklaşmıştır, açıkJıyor: "1960 öncesinde hızla yaşlandık. (...) Toplumun yaşamında çok önemli gelişmeler oldu." özgeçmişine baktığımızda çocukluğunun, ilk gençliğinin dünya savaşı koşullan altında orta halli bir aile çevresi içinde geçtiğini görürüz. Lıseyi bitirdikten sonra (1951) hukuk fakültesine girmiştir. 18 yaşında bir yandan okurken bir yandan da geçim derdi ile boğusmuştur. ' Birparça avukat, daha çok devlet görevlisi, en çok öğretmen oldum" der. "Ama hep vekillikle. Beş çocuğum var. Göstermelik bir eş, bir ana olmayı hiç düşünmedim." Şiir çalışmalan durmadan sürüyor. Yeni bir toplumcu şiiri bulurken, ilk çafışmalanndan hep yararlanıyor. Dili kullanmada, kurguda ustalama çabaları bu temel üstüne dayanıyor. Böylece 70'li yıllara geliniyor. Şükran Kurdakul, Kestim Kara Saçlarımı şairinin bu döneme rastlayan şiirlerini açıklarken, "..Ulke gerçeklerinin yarattığı içinde tarihsel acılar saklı • bir duygululuk ortamına girdi" der. "Buradan yeni bir Anadolu ha~ vasına açılmayı denedi." Vecihi Timuroğlu ise "Türku düzeninden uzak türküler yazdı. Türkülerin diliyle bir halkın tarihsel birikimini özümsemeye, özümsediğini yansıtmaya çalıştı" diye tanımlar. Mayakovski de öyle değil mi, içindj yaşadığı, katkısı olduğu bir devrimi dile getirirken, "ilanların diliyle verem mikroplannı yaladım" demez mi? Her şair yaşadığı döneme tanıklık eder, yaşadığı dönemden sorumludur. Amaçladığı şiire en çok yaklaştığının "Seyran" olduğunu söyler. Seyran bir destandır. Bu destanı usta ressam Abidin Dino resimlemiştir. Böylece destan söz ve çizgi ile çiftleşmiş. Çizginin söze ne denli katktsı bulunduğunu, ancak çizifen desenleri gördükten sonra söylemek olasıdır. Destan'ın sunuş yazısında Anadolu'daki Celali isyanlarından sonra başlayan büyük göçü (16031610) anlatır. Bunu, ülkenin 1940'lardan sonra köylerden kentlere doğru başlayan goçler ile bağdaştırır. Göçenler köylerin eli iş tutan gençleridir. Buyük kentlerin çevresini bu gençler sarmıştır. Kentler, bu varoşlarda biriken ve çevrelenen genç insanlarla kuşatılmıştır. Elbetteki sonucu nasıl bağlanacağı bilinmeyen büyük bir sosyal ve ekonomik olguyla karşı karşıyayız. "Destanımız Seyran, bu büyük olgunun çizgilerini taşıyor. Çizgilerin daha yoğun olmayışı, salt bizim kusurumuz değil, sıkı dönemterin" diyor. Seyran Ankara'da geçer. Ankara için Atatürk, "... Eşsiz bir yayla guzelidir," der. "Iklimi sağlam, havası temiz ve kuvvet veriddir. Ovayı sıra setter, tabiyeler halinde çeviren demir, tunç ve bakır renkli dağlar, Ankara'yı Türk yurdunun zaptolunmaz hâkim kalesi haline getinviştir." Her destan bir bütündür. Zaten bir bütünlüğü içerdiği için de adına destan denmiştir. Biz şöylece destanı oluşturan birkaç dizeyi alalım, olur mu? "Çorum'dan, Srvas'tan, Kastamonu'dan/ Yozgat'tan, Ankara dolaylanndan I Öteki kentferden, köylerden I Bir bir sonralan onar beser / Geldik / Geldik Seyran'ı kurduk." Seyran bir seyir yeri değil, yiğitlerin ekmek peşinde koştukları, harman oldukları bir alandır. Ankara bir kentse, çevresi kondularla çevrilidir. tran, artık (Baştarafı 12. Say/ada) Hamenei'nin bizzat çektiği bu yoğun diplomasiyle Iran bir yandan uluslararası ilişkiler oyununun, reelpolitik'inkurallarıiçinde gitgide eylemci biçimde beliriyor. Bunun, yeni güç dengeleri ve Körfez Savaşı'mn ve dolayısıyla uluslararası ve bölgesel politikanm içine gireceği kalıpları yakından etkileyeceği kuşkusuzdur. Hamenei diplomasisinin yönünün, ayrıca bir dönemdir îran'da siyasi karar vericiler arasında ciddi tartışmalara zemin teşkil eden bir konuyla yakından ilgisi vardır. Iranh yetkililer, bir süredir, Iran dı$ politikasının "baş düşman"ı saptama esasına göre yeniden ve tepeden tırnağa biçimlenmesi üzerinde duruyorlar. Bu tartışma konusunu ortaya ataniar, Islam'ın ve Iran'ın "en büyük düşmanı"nın Sovyetler Birliği olduğu görüşünü ortaya atarak, tüm politikaların bu saptamaya göre ayarlanmasından yanalar. Mali polis Ajda ve (Baştarafı 1. Sayfada) ücretleri gösteren bir belge çıktı. Belgede sanatçı adları yanında yazılı olan ücretlerle maliyeye bildirilen ücretler karşılaştınldığında arada büyük bir fark ortaya çıkması üzerine gazinonun defterlerine el kondu ve sanatçılann Mali Şube'de dün ifadeleri alındı. Konuyla ilgili olarak açıklamada bulunmayan Mali Şube Müdürü Yalçın Özbakır, "Vergi kaçakçüığı var mı, yok mu?" sorusuna da "Henüz bir şey ortaya çıkmış değil. Muhasebe kayıtlarına el kondu ve sanatçılann ifadeleri alındı. Konlrolde elde edilen özel notlar konusunda da araştırma sürüyor" yanıiını verdi. Mali Şu'oe'ye çağrılıp ifadeleri alınan sanatçılar ise sırasıyla şunlar: "Nilgun Altmel, Okşan Ay, Ateş Böceği Ercstn, Gönül Öner, Hülya Siier, Edip Akbayram, Samime Sanay, Ajda Pekkan. Ayrıca gazino muhasebecisi îzzettin Sönmez ile gazino patronu Nuri Yalçuk'un da ifadesi alınacak. Bu arada, alınan bilgiye göre sanatçılara ifadeleri sırasında gazinodan aldıkları ücretlerin ne olduğu, vergi kaçınp kaçırmadık ları sorularının sorulduğu öğre(Baştarafı 1. Sayfada) nin ABD'ye, Hazine Genel Müdürü Kadir Günay'ında onu geçirmeye gittiğini öğrenince topluca Genel Müdür Yardımcısı Kemal Kabataş'a çıktılar odayı tümüyle dolduran müteahhitlerIe Kabataş arasında şu konuşma geçti: Kabataş: Nedir sorununuz kardeşim? Müteabbit: Hak ettiğimiz para verilmiyor. Bunu istemeye geldik. Perişan durumdayız. Kabalaş: Bu bizim sorunumuz değil. Siz Bayındırlık BakanlığTna gidin. Müteahhit: Bayındırlık Bakanbğı'nın ilgisi yok. Yasa gereği para sizden çıİcıp Saymanlığa gidiyor. Ama siz göndermeyince ödeme olmuyor. Kabataş: Saymanlık bize değil Maliye Bakanlığı'na bağlı. Müteahhit: Hayır efendim yasa değişti. Parayı siz gönderiyorsunuz. Kabataş: Biliyorsunuz, hükümet politikası bu. Çok büyük para sıkıntısı var. Olmayınca ne yapalım. Hem bir defa bir devlet dairesine böyle girmek suçtur. Müteahhit: Devletin borcunu Sınıriar zorlanıyor Aynca, bu tartışmayı ortaya atan ve savaşa karşı çıkan eğilim, savaşın tran imajını uluslararası camiada bozduğu ve Islam Devrimi'nin dünyada sağlayacağı etkiyi yerine getirememesine yol açtığı savmı da gündeme sokuyorlar. Hamenei'nin faaliyetlerini bu çerçeve içinde mütalaa edebilmek mümkün. Ancak, bunlann toplamının anlamı bölge gibi tran'daki iç siyasal bünyenin de tam bir aJtüst oluş dönemine girmekte bulunduğudur. Beyrut siyasi mahfülerinde geçerli bir teze göre, Ortadoğu'daki siyasi yapı ve oluşum karşısmda (en önemli girdi olarak 1979 Iran Devrimi ve 1982 îsrail'in Lübnan'ı işgaJi sıralanıyor), 1918'de çizilen sınırlar ve Yalta anlamsızlaşmıştır. Ortadoğu'da giderek ağırlaşan bunalım ya yeni bir Yalta'yı ya da bölgenin siyasi topoğrafyasına uygun yeni sınırları zorlamaktadır. Zaten bunalım da bu zorlamanın eseridir. Dikkatlerden kaçması mümkün olamayacak nokta, bunca lâf, tahlil ve yorum arasında Filistin davasından söz edilmemesidir. Ne oldu Filistin davasına ve FKÖ'ye Yıllar boyu Ortadoğu sözcüğü ile eş anlamlı kullanılageldikten sonra 1984'de belleklerden uzaklaşan bu sözcüklere eğilelim ve Ortadoğu, 84'ü seyredişimize son verelim. nildi. Mali Şube resmen açıklamamasına karşın ele geçirilen özel notta yazılı olan Maliye'ye bildirilmiş rakamlarla gerçek rakamların alınan resmi olmayan bilgilere göre şöyle olduğu belirtildi: Gönül Öner: 120 bin200 bin, Selarai Şahin 125 bin300 bin. Samime Sanay 250 bin600 bin. Okşan Ay 60 bin180 bin. Ajda Pekkan 400 bin1 milyon. Ele geçirilen notta yazılı ilk rakamlann maliyeye gösterilen ücretler olduğu, ikincilerin ise alınan gerçek ücretler olduğu bildirildı. TATLISES'İN İFADESİ ALINDI Bu arada, dün sabah İbrahim Tatlıses'in Cumhuriyet Savcılığı'nda ifadesi alındı. Maliye'ye her ay ödediği 525 bin liralık bir borcu olan İbrahim Tatlıses, aJtı ay önce Almanya'ya gittiği sırada borcunu ödeme tarihinin yaklaşması nedeniyle İstanbul'a telefon ettiğini ve buradaki arkadaşından borcunu maliyeye ödemesini istediğini belirtti. Erol Öge adlı arkadaşının borcu cekle ödemesi ve çekin karşılıksız çıkması nedeniyle Tatlıses'in lstanbul Beyoğlu Savcılığı'nın isteği üzerine Cumhuriyet Savcıhğı'nda ifadesinin alındığı belirtildi. Sözcü: Türkiye'nin AirBus9ları satın cdacağını ümit ediyoruz MÜNtH (a.a.) PanAmerikan şirketinin aldığı AirBus'lann "Berlin" adı verilen ilk uçağı dün törenle sefere kondu. AirBus şirketi sözcüsü Eich, aa. muhabirine "Türkiye'nin de AirBus satınalması yolunda karar vereceğini ümit ediyonım" dedi. Eich şunları söyledi: "PanAm gibi dünya hava taşımactlığında önce bir şirketin 91 adet AirBus almayı kararlaştırması, satın alacakları ucak tipini henüz saptamarnış ülkeler için bir işaret olacaktır. Büyük rakibiraiz Boeing ile teknikte ve fiyatta aleyhte bir farkımız olmadığına göre, Türkiye'nin de bir Avrupa ülkesi olarak, aynca Almanya ile mevcut bagları nedeniyle lercihini AirBus lebine kullanacagını ümit ediyonım." Alacaklı müteahhitler ödememesi, bizi süründürmesi ABD ^anlayış' bekliyor (Baştarafı 1. Sayfada) öngörürken, Senato Ödenekler Komisyonu da 755 milyon askeri yardım, 175 milyon dolar ekonomik yardım verilmesini benimsiyor. Kongre'nin iki kanadı arasındaki rakam uyuşmazlığı ise bir üçüncü kurumu araya sokuyor. Ulaştırma Komitesi denilen bu kurum 755 milyon dolar ile 540 milyon dolann arasını bulmak zorunda. Bu işlemler zaman açısından ABD Kongresi'ni sıkıştırıyor. Çünkü mali yıl 30 eylülde sona eriyor ve bu tarihe kadar bütün mali yasalar kesinleşmek zorunda. Türkiye'ye yardım mali yıl sonuna kadar çıkacak ama yardım çıkarken de ABD Kongresi lobilerin karargâhı haline gelecek. Bunlardan birisi Rum lobisi. Amerika'da 3 milyon Yunanistan göçmeni Amerikan vatandaşı var. Rum kökenli Amerikalılar Papandreu'nun "en büyük emperyalist güç Amerika'dır" şeklindeki demecini protesto edecek kadar Amerikalı. Kıbns konusunda Rum lobisinin militanı olacak kadar da Yunanlı. Amerika'daki göçmen Türkler kamu hizmetinde daha yeni yeni polis olabilme aşamasını yaşarken, geçen yüzyılda ve daha önce Amerika'ya göçmüş Yunanhlann arasından başkan yardımcılan bile çıljmış. Bir de politika itibanyle Yunanistan yanlısı gözüken Alfonse D'Amato ve Geraldine Ferraro gibi Amerikalılar var. Örneğin D'Amato'nun seçim bölgesinde 28 bin Rum yaşıyor. Ferraro'nun seçim bölgesi ise Newyork'un en kalabalık Rum mahallesi. Bu politikacılar Rum kökenli değil İspanyol ve Italyan kökenJi. Rum kökenli olmadıklan gibi ne Türkiye'ye ne de başka bir ülkeye düşman da değil. Ama Senato ve Kongre'nin Rum lobisi kanadında yer alıyorlar. Çünkü seçmenleri Rum. Türkiye'ye yardım tasarısı kongrece ele alınırken, bu grup yardımın verilmesini Türklerin Kıbrıs'tan çekilmesi, Maraş'ın Rumlar'a verilmesi gibi koşullara bağlamaya çahşacak. Nitekim halen Türkiye'nin yardım alabilmesi, "Kıbns sorununun çözümü için ağırlığını kullanması" koşuluna bağlanmış durumda. Ama bu koşul yasa metninde değil gerekçe raporunda yer aljyor. ABD Dışişleri Bakanüğı'nın Ortadoğu masasında adından ve ciddiyetinden sitayişle bahsedilen bir Türk diplomat bu koşuldan "ciddiye alınacak kadar önemli değil" diye bahsediyor. Aynı diplomat, "ABD yönetimi yardımın koşulsuz geçmesi için samirai ve yürekten çaba harcıyor. Ama kuvveüer aynlığı prensibi nedeniyle bunu kamuoyu önünde yapamadıgı için harcadığı çaba gözükmüyor" diyor. Öte yandan, Senato Dışişleri Komisyonu üyesi Senator Char!es Matias da yardımın koşula bağlanmadan geçmesi için çaba göstereceğini söylüyor. Matias Senato Dışişleri Komisyonu'nda bir grup yabancı gazeteci onuruna bir davet verdi. Büyükelçi Şüknı Elekdağ ile Müsteşar Aydan Karahan'm da bulunduğu yemekte sorularımızı yanıtlayan senatör, "Yardım beklediğiniz kadar yüksek rakamlı çıkmayabilir. Ama önemli olan koşulsuz çıkması" diyor. YAHUDİ LOBİSİ Türkiye'ye yardım yasasının çıkması sırasmda, salt Rum lobisi ile değil, bugüne kadar Türkiye'yi açıkça karşısına almamış, Yahudi lobisinin de hedefi haline gelecek Özal hükümetınin son aylarda Müsliiman ülkelerle yakınlaşma politikası izlemesi, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in İslam Zirvesi'ndeyaptığı çıkışlar, Ortadoğu sorununun çözümüne Jsrail karşıtı tavır, Yahudi lobisinin Kongre üyeleriyle temasında vurguladığı başlıca konular. Bu ülkede 6 milyon Amerikalı Yahudi var ve olağanüstü etkinler. Örneğin r.oktası, virgülü dahi birbirine benzemeyen Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti programlanndaki tek benzerlik her iki partinin de İsrail'i kayıtsız şartsız destekleyeceği. Ermeni soykmmı ile ilgili kongre tavsiye kararında Yahudi lobisi o kadar itici güç oldu ki, örneğin adı Türk dostuna çıkmış Stephan Solarz (Yahudi kökenli) biie karara karşı çıkamadı. Oysa bir tek temsilcinin karşı çıkması böyle bir tavsiye karannın alınmasını önlemeye yetiyordu. • 34 G 831 plakalı otobüsümün geçici yol belgesini kaybettim. Geçersizdir. CÜNGÖR ÇtĞDEM DYP DAVASI Boyacıoğlu: AsıJ olan Anayasa Mahkemesi'nin kararıdır ANKARA (a.a.) Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet H. Bo>ııcıoglu, "Doğru Yol Partisi ile ilgili davada raportör arkadaşınuzın görüşleri deger taşımakla birlikle, asıl olan mahkemenin karandır" dedi. Boyacıoğlu, a.a. muhabirinin sorusunu cevaplandınrken, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, raportörün 100 sayfadan oluşan raporunu dikkatle inceleyeceklerini belirterek şöyle konuştu: "Ama bu, mahkemenin aynı istikamette karar verecegi manasına gelmez, 27 eylülde (oplanabildiğimiz takdirde rapor müzakere edilecek. Üyeler, bazı delilleri noksan bulma veya bazı şahitleri yeniden dinleme temayülü de gösterebilirler. Aksi de varit oiabilir. Her şeyin noksansız olduğuna kanaat getirilirse, nihai karar verilebilir. Unilever (Baştarafı 1. Sayfada) : rini anlaşmazlıkla sonuçlan• dırdı. fstanbul'da Aymasan, lleri ve Dersantaş deri fabrikaları için uyuşmazlık zaptının tutulması ile görüşmeler de kesildi. Selülozİş Sendikası ile SEKA işvereni arasında 11 bin işçi adına 22 ağustosta başlatılan toplu sözleşme görüşmelerinin birinci turu tamamlandı. Ancak taraflar sözleşmenin gelişmesi hakkmda kamuoyuna açıklama yapmama konusunda protokol imzaladılar. Karamürsel Eternit Fabrikası'nda 200 işçi için bağıtlanan sözleşme ile ücretlerde 22 bin liralık artış sağlandı. Çimseİş Sendikası 'nın açıklamasına göre, ikinci yıl ortalama işçi ücreti artışı ise 24 bin lira olacak. Petrollş Sendikası yetkilileri 6 bin dolayında işçinin çahştığı Petkim için "yetki belgesi"ni henüz alamadıklannı, bu nedenle toplu sözleşme görüşmelerinin geciktiğini bildirdiler. • Antakya (Hatay) Nüfus Müdürlüğü'nden aldığım nüfus cüzdanımı kaybettim. Yenisini çıkartacağımdan eskisi hükümsüzdür. HA YRÎ DA VAS Sarsıntılar sürüyor daha büyük suçtur. Kabataş: Yok kardeşim. Bana mı yaptınız inşaatları? Müteahhit: Size yapmadık devlete yaptık. Devletten de paramızı istiyoruz. Karşılıkh tartışmalardan bir sonuç alanımayınca müteahhitler bir alt kata inerek Hazine Genel Müdürü'nü beklemeye başladılar. Salonda yüksek sesle konuşmaya başlayan müteahhitleri bir ocakçı "Yavaş olalım. Müsteşar Yardımcısı duyarsa kızar" diye ikazetti. Bunun üzerine bir müteahhit "Çıksın kim kime kızar görürüz" yanıtını verince odacı "Pekiyi öyleyse, ne haliniz arsa görün" diyerek gitti. Uzun süre beklemeden ve müteahhitlerin "kararlı" olduğunun ortaya çıkmasından sonra Genel Müdür Yardımcısı Kemal Kabataş müteahhitlerden iki temsilci ile tekrar görüşmek istedi. Kaya Köymen ve Hafız IIhan adlı müteahhitler Kabataş'la 10 dakika görüştükten sonra dışarıya çıkarak müjdeyi verdiler: "Arkadaşlar, Genel Müdür Yardımcısı öğleden sonra 400 milyon lira Saymanlığa gönderecek. Hiç yoktan iyidir. Hepimize bir kaç milyon pay edilecek". ÇALI^ANLARIN SORULARI/SORUIVLARI YILMAZ ŞIPAL "Noruıal yoldan, kaç yaşında" SORU: 1967 yılmda başladığun öğretmenlik görevimden, 1982 tarihinde 4. derece 1. kademeden istifa ile ayrıldım. İçinde bulunduğum ekonomik güçlükler nedeniyle Emekli Sandığından paramı çekmek zorundayım. Ancak bazı sorulara da yanıt aramaktayım. 1 Emekli Sandığı, iştirakçinin aynlması durumunda hangi kesintileri ne oranda geri ödemektedir. (İstirak süreme göre alacağım para miktan ortalama ne kadardır.) 2 Emekli Sandığı'ndan paramı çekmediğim ve başkaca bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmadığımı varsayarak: a) Yasalarca belirlenen iş gücümü kaybetmem halinde kendime, b) Ölümüm halinde yasal mirasçılanma emekli ayhğı bağlamr mı? c) Sadece bu hizmet süresiyle normal yoldan, kaç yaşında emekli olabilirim? M.Y. İSTANBUL YANIT: 1 Emekli Sandığı Yasası görevlerinden kendi isteği ile (istifa) aynlanlardan "fiili hizmet müddetleri 10 yıl ve daha fazla bulunanlann aynlışlannda" keseneklerinin geri verilmeyeceğini öngörmüştür. 17 yıllık Emekli SandığYna bağlı çahşmalannızın keseneklerini geri almamz söz konusu değildir. 2 a) Kendi istekleri ile görevlerinden aynlıp "88. madde gereğince emekli kesenekleri geri verilmemiş olanlardan 60 yaşını doldunnadan evvel adi malul durumuna girenlere" de "adi malullük aylığı bağlanır." b) "îştirakçilerden fiili hizmet müddetleri 10 yıl ve daha fazla olanlardan ölenlerin" dul ve yetimlerine aylık bağlanmaktadır. Dul ve yetim bırakmadan "Ölen iştirakçilerin dul ve muhtaç analan ile iştirakçi olmayan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65) yaşını doldurmuş bulunan" babalanna da aylık bağlanmaktadır. Bunun dışındaki mirasçılara aylık bjujlanması söz konusu değildir. c) Fiili hizmet süreleri 10 yıldan çok olan iştirakçilerin bu hizmet süreleri saklı tutulmakta ve kendilerine emekli aylığı 60 yaşını doldurmaları durumunda bağlanmaktadır. (Baştarafı 1. Sayfada) Kaban köyüne henüz ulaşılamadı. Olur ilçesinin iki yaylasından da henüz haber alınamadı. Erzurum Valisi Fevri Yetkiner ve 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Baki Avcı, Şenkaya ve Olur ilçelerinin köylerine helikopterle giderek, yerinde inceleme yaptılar. Vali Yetkiner, depremzede yurttaşlara, "Allah daha büyüğünden saklasın. Yaralarınız sarılacaktır. Merak etmeyin" dedi. Önceki gün saat 16.20'de meydana gelen ve 10 saniye kadar süren Richter ölçeğine göre, 6.4 şiddetindeki deprem, geçen yıl sabaha karşı meydana gelen ve 1330 yurttaşın ölümüne neden olan ErzurumKars depremiyle aynı şiddette olmasına karşılık gündüz meydana geidiği için fazla can kaybına neden olmadı. Erzurum Vali Yardımcısı Hasan Tülay'ın başkanlığındaki Deprem Koordinasyon Merkezi'ne bağlı 9ekip, köylerdeki hasar tespit çalışmalarını sürdürüyor. Kesin olmayan tespitlere göre, Olur merkezinde 10, Kömürlü bucağında da 25 ev oturulamayacak duruma geldi. Köyler de ise Kaban'da 50, Aşağıkaracasu'da 4, Yukarıkaracasu'da 17, Filizli'de 10, Aşağıçayırh'da 5, Olurdere'de 2, Köprübaşı'nda 10 ve Soğukgöze'de 15 ev yıkıldı. Yetkililer, hasar gören evlere girilmemesi için yurttaşları uyardılar. Önceki gün ulaşüamayan Kaban köyüne dün sabah giren ekipler, evlerin yandan çoğunun yıkıldığını ancak can kaybı olmadığını, üç kişinin yaralandığını belirlediler. Bu arada, Ziraat Bankası, deprem bölgesindeki çiftçilerin bankaya olan kredi borçlarını erteledi. Banka yetkilileri, depremzede çiftçilerin yeni kredi taleplerinin de karşılanacağını bildirdiler. Kemalpaşalda buhar kazanı patladı: 4 işçi öldü BURSA (Cnmhuriyet) Mustafakemalpaşa ilçesinde bir deri fabrikasmda buhar kazanının patlaması sonucu 4 işçi öldü, 16 işçi ağır yaralandı. Ergünler Deri Sanayii Şirketine ait fabrikadaki patlarna dün öğle yemeğinden sonra meydana gldi. İşçilerin işbaşı yapacağı sırada buhar kazanı patladı. Olayda Mehmet Coşkun, Mehmet Kızükaya. İsmail Gören ve Nail Deginnenci adlı işçiler öldü, yaralanan 16 kişi Mustafakemalpaşa ve Bursa Devlet hastanelerinde tedavi altına alındılar. Patlama sırasında iki katlı fabrika yıkılırken çevredeki işyeri ve evlerin de camları hasar gördü, fabrika sahibi Seyyid Ergün gözaltına alındı. Öte yandan Afşin Elbistan Termik Santralı tesislerinde platformun çökmesi sonucu enkaz altında kalan İsmail Candemir can verdi. • Diyarbakır Trafik Şube Md. lüğünden aldığım, 20.4.1979 No'lu oto ehüyetimi yitirdirn. Hükümsüzdür. VARUJAS ELÂ ÖLMEZ (KIYKIOĞLU) İZ ÖLMEZ evlendiler. 19.9.1984 Beşiktaş Evlendirme Dairesi ile KIRALIK DAffiE ARAMYOR Bahariye, Moda, Etiler Bakırköy (sahil tarafı), Ataköy semtlerinden birinde kaloriferli (tercihan kömür kaloriferli) su sorunu olmayan veya hidroforli 2 oda (3 oda da oiabilir) 1 saionlu kiralık daire aranmaktadır. Mür: 528 66 29 526 60 72 DİN, BtLİM VE İNSAN Yeni bir bakış, yeni bir inceleme Yazan: HALİL ASLANGÜL Ederi: 250 TL. İsteme adresi: Yenimahalle, Kaynak TUHVYAN Sokak No: 43, Ankara, Tlf.: 15 54 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle