Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER şinden örnek vermiş olmamak için başka sözcükleri ele alalım.. Türkçe'nin konuşulduğu bütün yörelerde, "alacağım", "geleceğim", "alayım", "geleyim" gjbi eylem bildiren çok sözcük kullanılır. Bu sözcüklerin söylenişi bölgelere göre değişir, ama bir yazar için sanatsal seçim ya da biçem sonınu söz konusu olmadıkça yazılışlan değişmez. Kanımca, bu örnekler bize, yazı diliyle konuşma dilinin birbirine kanştınlmaması gerektiğini gösterir. Öyle sanıyorum ki, bu ayrım yalnız bizim dilimize özgü değil, yabancı dillerde de var. Yabancı dil bilenlerden kimileri şöyle der: "Fransızca, tngilizce, Almanca (daha da sayarlar), yazıldığı gibi okunmaz. Ama Türkçe öyle değil. Yaaldığı gibi okunur, ya da okunduğu gibi yazıhr." İşte, bu temelsiz kanı, ne yazık ki okuryazarda da yaygınlaştığı için televizyondaki, radyodaki, okuldaki, üniversitedeki, sokaktaki kimi konuşmalann yanhşlığından yakımhyor. YAZIM KURALLARI GEÇERLİ Yazı dilimizde yirmi dokuz harf var, ama konuşma dilimizde, bütun dillerde olduğu gibi harf denemezse de ses sayısı daha çok. Bunu bir ömekle pekiştirelim. "Yabancı" anlamına gelen " e l " ile bir organımız olan " e l " i n yazılışlan aym, ama " e " sesinin söylenişi ikisinde de değişik. "Seni elin eline baktırmam" tümcesini yineleyin. Buradaki "e"lerden birinin kapalı, öbürünün açık olduğu hemen kulağa gelir. Bunun için, söyleyişte sapmaları önlemek amacıyla kimi yabancı dillerde, yazı dili abece'sinin yanı sıra bir de sesbilim (fonetik) abece'si var. Bizim de böyle bir abece'miz olsaydı, yukarda söylenişlerini vermeye çalıştığım sözcükler ile harflerin seslerini, o abece'nin harfleriyle yazardım. Konservatuvarda öğretmenim olan Nurettin Sevin'in temelini attığı bir fonetik abece'si bugün tiyatro öğrencilerine öğretiliyor, ama ne yazık ki, yaygın değil. Sayın Nesin, yazısında yabancı dil sözcüklerinden örnek gösterdiği için bir örnek de ben vermek istiyorum. IngilizceTürkçe Redhouse sözlüğüne bakılırsa görulür. lngilizce yazım kuralına göre yazılan sözcüklerin yanında bir de sesbilim abece'siyle yazılışları bulunuyor. Öyle sanıyorum ki, Sayın Nesin'in söz konusu yazısında açıkladığı "ileri ülkelerin üniversitelerinde, dil enstitülerinde ve dil konusuyla ilgili bilimsel kurumlanndaki dil laboratuvarlarında halk ve aydınlann bir sözcüğü nasıl söylediklerinin bir aygıtla saptanması" işlemi bunun için yapılmaktadır. Bizde yapılmayanı, yani sesbilim konusunda bilimsel araştırma yapılmamış olmasından ortaya çıkan eksiğimizi, yalnız kendi dar. çevremize, kulağımıza güvenip, yazım dilinde görece değişiklikler yaparak karşılamaya çalışmak sağlıklı bir yöntem, bir yol sayılabilir mi? Bu bakımdan ben, Sayın Nesin'in "Istanbul" sözcüğünü örnek alarak söylediklerini şöyle söylemek isterim: Bizde de, basında olsun, oğretimde olsun, yazı dilinin kullamlması gerekliğinde, sözcükler, konuşma dili, sesbilim kurallarına bakılmaksızın, yazım dili kurallarına göre yazılmah. Örneğin, her Istanbullu, Türklerin çoğu "Istanbul" dediği için konuşma dilinde "İstambul" olan sözcük, her tür basında, bütün yazım sözlüklerinde, yazım kuralına uyularak "Istanbul" diye yazıhr. Yazarlar da konuşma diline uyarak "tstambul" derler, ama yazım kuralına uyarak "Istanbul" diye yazarlar. Nedir gerekçesi "Istanbul" yazmanın? Çünkü sözcuğün kokeni böyle. Çok yerinde bir gerekçe. Bana göre bir sözcüğü, söylendiği gibi yazmamak ya da yazıldığı gibi söylememek, insanların iki yüzlüluğünden değil, dillerin, bu arada Türkçemizin de, gelişiminin, değişiminin iki yönlu olmasından kaynaklanıyor. TİYATRO EĞtTtMİNDE... Yazı dili, konuşma dili konusuna ilişkin görüşlerimi, düşüncelerimi, hanidir açıklamak istiyordum. Bu olanağı bana, Türkçede elli yıldır kalem oynatan, ünlü bir yazarımız verdiği için mutluyum; çünkü, bugüne değin dilcilerimizin, eğitimcilerimizin üzerinde durmadıkları, durdularsa yaygınlaştırmadıklan ya da bilimsel araştırmasına geçemedikleri, yalnız tiyatro eğitimi veren okullarda el yordamıyla yürütülmeye çalışılan önemli bir konu bu. 11 AĞUSTOS 1984 Yazım Üzerine Söyleşi Yazı dilimizde 29 harf var, ama konuşma dilimizde harf sayısını aşan sesler var. Söyleyişte sapmaları önlemek için, bir de sesbilim (fonetik) alfabesi gerekli. Bu incelik, yalnız tiyatro eğitimi veren okullarda vurgulamyor. Yaam (imla) üstünde durabilmek için bir tartışmadan yararlanmak istiyorum. Sayın Aziz Nesin ile Sayın Füsun Akatlı, bir süre önce tartıştılar: Sayın Nesin, son yazısına "Felsefeci Bayan'a üçüncü ders: Türkçe Dersi" (Somut, 6 Nisan 1984, Sayı: 52) başlığını koymuş. Sayın Nesin, Sayın Akatlı'nın eleştirisinden alıntılar yaparak bir bir yanıtlıyor. tleri sürdüklerinin çoğunu aktaracak değilim. Sayın Nesin'in birtakım sözcükleri yanya dökerken kullandığı yöntem, kimilerince yadırganabilir, ama kendi deyişiyle "elli yülık bir yazar olarak kimi Türkçe sözcükler önermeye hakkı" olduğu göz önünde tutulursa, savlan, bir sanatsal seçim, bir biçem sorunu, dilin gelişimine katkıda bulunmak için öneri sayılabilir. Ne var ki, Sayın Nesin: "Görüldüğu gibi ben bir dil 'özgünlüğu' yapmıyorum, bir 'fantezi' yap. mıyonım, bir kural ortaya koyu; yonım. Bunun yanlış olduğu ancak karşıt kural getirerek söylenebilir" diyor. Acaba bu kural, "Istanbul" sözcüğünün yaalışı için de geçerli mi? Sayın Nesin'in bu konuda söyledikleri şoyle: "Bizdeyse kimi sözcüklerin genellikle nasü söylendiği istasyon sanat evi sanat kttkiir ve egiüminde ilk (tael atdye KEMAL BEKIR ne bakılmadan, halkın söyleyişine aykın olarak kimi aydınlarca o sözcükler saptanmaktadır. örneğin, her tstanbullu "Istanbul" dediği ve Türklerin çoğu da "Istanbul" dediği halde, yazun kuralına göre de "Istanbul denmesi gerekirken, bütün sözlüklerde ve bütün yazım sözlüklerinde "Istanbul" diye yazıur. Yazarlar da konuşurken doğru olarak "Istanbul" derler ama yazarken, "Istanbul" diye yazarlar. Nedir gerekçesi "Istanbul" yazmanın? Sözcüğtln kökeni böyleymiş. Bu bir gerekçe değildir. Bana göre, insanlann "Istanbul" dedikleri halde, "Istanbul" yazmaları bir yazım ikiyüzlülüğüdür." SESLER, HARF SAYISINI AŞIYOR Sayın Nesin, sözcüğü, öne sürdüğü bu kurala göre yazarken, bir iki ayrıntıyı daha unutmuş oluyor. "Istanbul" sözcüğü söylenirken " i " sesi özelliğini yitirir, " ı " sesine dönüşür gibi olur, ama tam bir " ı " sesi değildir söylenen, bu bir. lkincisi de, aradaki " n " sesinin biraz da " m " sesine dönüşmesidir. Demek oluyor ki, Sayın Nesin, sözcüğtin konuşma dilinde söyleni şini yazı diline tam dökememiş. Doğal bir sonuç. Çünkü, yazı dilinin kurallarıyla konuşma dilinin kuralları birbirinden ayn. "Yağmur", "değil", "eğlence" sözcüklerini ele alalım. Bu sözcüklerin söylenişinde, " ğ " sesi düşer ya da değişir. "Yağmur" sözcüğünde, " ğ " sesi ya da tam düşer ya da biraz düşürülür, aranan ses " a " m n uzatılmasıyla verilir. "Değil" sözcüğünde, " ğ " sesi düşer, " e " sesi ile " i " sesi kaynaştınbr, araya kimi zaman " y " sesi yarım ses olarak konur. "Eğlence" sözcüğünde de " ğ " düşer, " y " sesine dönüşür. Bu sözcüklerin söylenişlerini tam yazabilmek için elımizde bir sesbilim (fonetik) abece'si olması gerekir. Söylenişteki sesleri, elimizdeki harflerle yazmaya olanak yoktur, ama örneklehn anlaşılması için yine de yazmaya çaiışahm: "Yâmur", "diil ya da diyil", "eylence" gibi yazılabilir söylenişleri. Başka sözcüklerden örnek verelim, "pastahâne", "eczahâne", "bahkhâne" olarak yazılan sözcükler, " p a s t â n e " , "eczâne ya da ezzane", "balıkane" diye söylenir. Yalnız lstanbullunun konuştuğu dilden, sözcüklerin, lstanbullunun ağzında söyleni "Güzel Şanatlara Girmek İsteyenler" ATÖLYEMİZ 198485 ÜSS I. AŞAMA SINAVINI GEÇEN VE II. AŞAMADA BAŞARILI OLAMAYAN ADAYLARI RESİM YETENEK SINAVLARINA HAZIRLAYACAKTIR. GEÇEN YIL ATÖLYEMİZDE ÇALIŞANLAR, 5 BÖLÜMDE DE BİRİNCİLİK KAZANMIŞLARDIR. AYRINTILI BİLGİ: MAÇKA CAD. MAÇKA PALAS NO: 4111 TEŞVİKİYE TEL.: 140 56 50 EVET/HAYIR OKTAY AKBAL İçerdekiler Dışardakiler "On beş günde bir göruşe giden bintere mahpus görüşçusü binbir çeşit sıkıntılarla yakından uzaktan yola koyulup cezaevlerinin önüne yorgun argın varırlar. Cezaevlerinin önierinde yazın sıcak kışın soğuk çekilmez. Kışın ustümüze yağmur, dolu, &r yağar, yazın bunaltıcı sıcakîa bir damla su bulunmaz. Cezaevlerine komşu evlerde yaşayanlar acırlar. Kışın saçaklanntn altına alır, yazın susayan insanlara su veririer. Yardımın da ö/çüsü vardır. Bir gün onlar da bıkıp sutannı vermez, saçaklann altına çağırmazlar. Bu koşullarda akşamlara dek görüşme için bekleriz. Her şey öylesine kabaca yapılır ki insanda kişilik denen şey kalmaz. İtilip kakılmanın sert sözlerin bini birpara. Oysa görüşçulerin içeri alınmaları daha iyi düzenlenebilir. Ana, baba, kardeşlerin ve yavrulann, gelinlerin, kızlann onurtan kırUmadan bu iş yapılamaz mı?" Gaziantep'ten bir okur, A. Yılmaz böyle yazıyor ve cezaevi yetkililerine de şöyle sesleniyor: "Görüşçü kayıtlarının yapıldığı bölümde görüşmeler koğuş sırasına konulsun; kalabalığa anonsla duyuruJsun. Ya da kartonlara yazılıp kalabalığın görebileceği yerlere asılsın. insanlar sıraya gireyim derken birbirierini ezmesin. Cezaevlerinin önlerindeki alanın uygun bir yerine bir boruyla içme suyu akıtılsın. Guçsüz kadınlann, yaşlıların ve çocuklann oturabılec&ği basit sıralar konulsun. Çinkodan da plsa yağmurdan, kardan, sıcaktan korunacak yerter yapılsın.. İçerdekiler suçlu, peki bizim ne suçumuz var? İçeri girdiğimizde 'biraz da siz ezilin' diyor görmeye gittiğimiz kardeşlerimiz, yayrularımız. Acaba yetkililer de mi böyle düşunuyor? Bizim, içeridekilerle kan bağımız var. Nasıl özlemeyelim, nasıl vazgeçetim kardeşlenmizden, eşlerimizden, çocuklarımızdan? Nasıl vazgeçsin üçbeş yaşındakı çocuklar babalarından? Elimızde değii özlememek... Bir görüşçü olarak hiçbir kastım olmadan yazıyorum bunları. Lütfen yetkililer sorunlarımıza eğilsinler. Son görüşmemizde kardeşimle kucaklaştım, bir de resim çektirdim. On dakikada dört yıllık özlemi giderdik. Bayram dolayısıyla canlı görüşme karan alanlara, canlı görüşme için emeği geçenlere binlerce kez teşekkür!' Her sabah, saat yedide Sağmalcılar Cezaevı'nden çıkarken ben de görürdüm bu bekleşen görüşmecileri... On beş günde bir, erkek görüşmeciler. on beş günde bir kadınlar. Yağmur yağar, her yan çamur olur, o kadınlar, minıcik çocuklar Sağmalcılar Cezaevi'nin turnikesinde bekleşirler. Yerde oturmuş, karşıdaki kahveden gelen çayları içip ısınmaya çalışarak. Sabaha karşı gelmişlerdir, dörtte, beşte; dokuza kadar birbirleriyle dertleşecekler, sonra birkaç dakikalığına, o da uzaktan görecekler, seslenecekler, eşlerine, çocuklarına, kardeşlerine... Gaziantepli okurum A. Yılmaz'ın önerilerini gerçekleştirmek o kadar güç mü? Bu sütunda bu konuyu ben de yazmıştım. Kapının dışındakı bekleme yerine oturacak yerler yapılsa, üstü de örtülse ne iyi olur diye... Kaç ay geçti, yapıldığını sanmıyorum. Evet, okurum haklı, içeridekiler suçlu, cezalarını çekiyorlar diyoruz, ama onlann yakınlarının suçu nedir? Cezaevlerinden pek çok mektup gelmiş, birikmiş... size birkaçından birer parça sunsam... İşte Çanakkale E Tıpi Cezaevi'nden M.Ü. konuşuyor: "Birçokları gibi ben de cezaevinde dördüncü yılımı geride bıraktım. Sorunlaria yüklü bu yillar benden çok şey götürdü. Ama getirdikleri de var ki, bunlar duvarlarla sınırlanmamış bir yaşamda kolay elde edilemez. Cezaevinin bir okul, belki de okullann en önemiisi olması buradan geliyor." Kandıra Cezaevi'nden İ.C. de ceza süresini bitirdiğini, fakat tutuklu iken hücre cazası almış olduğundan bu sürenin cezaevi sorumlularınca altı ay daha uzatıldığını yazıyor. Diyor ki: "Bu zorunlu ikâmetin yasal hiçbir yanı yok. futuklulara hücre cezası verilebilir mi? Verilse de bu tahliyelerine engel midir? Dosyası Yargıtay'da onaylanana kadar kişi tutuklu mudur, yoksa hükümlü mü?" Cezaevlerinden 'kitap istekleri* de pek çok. Hükümlüler, tutuklular 'insanı insan eden' kitapları yeğliyorlar. Piyasada satılmakta olan, hiçbiri yasaklanmamış kitaplar kimi cezaevlerine girebiliyor, kimine giremiyor nedense! Değişik uygulamalar var. Cezaevterinde on binlerce insanımız yatmaktadır. Bu kişilerte toplum olarak yeterince ikjileniyor muyuz? Yarınki özgür yaşamları için onlara bir şeyier verebiliyor muyuz? Polonva'da aenel bir bağışlama çıkarıldı, binlerce insan özgürlüğe kavustu. Bütün toplumlar dönem dönem bunalımlara düşerler, ama belirli bir süre sonra aydınlığa çıkarırlar kendilerinı... Polonya1 nın başardığı işi biz niye gerçekleştiremeyelim? Düğün salonu altında tüpgaz bayii Türkiyt'nin dörtbir yanında tüpgaz patlamalan, yangınlar, her gün can almaya devam ediyor. Bu tehlikeleri önleyici yasalar ve ifyeri açmak, işletmek için gerekli tüzükler de mevcut. Fakat bir türlü yasal işlemler yapılamıyor, tehlike taşıyan işyerlerinin toplu halde barmüan yerUşim yerlerinde açılması engellenmiyor. Tazecik canlar gittikten sonra, demeçler yayınlanıp, sorumlu aranıyor. Kentimiz Manisa'da da Anafartalar Mahaüesinde bir tüpgaz dolum ve dağıtım yeri açıtmıştı. Bu işyeri mahaüe içinde ve üst katında da Kızüay Düğün Salonu bulunuyor. Burada her gün yüzlerce insan topluca bulunuyor. Altlannda ise barut fıçısı! Manisa Sağlık Müdüıiüğu ve Çevre Sağlık Başkanlığı elemanları bu işyerinin önce açıhsına izin vermediler ve başka bir yere taştnmasım istediler. Ama ne var ki, iş sahibi tatlı kân o sokakta bulmus olmalı ki, ne yaptı ne etti, düğün salonunun altındaki isyerine ruhsat aldı. tş sahibi, türlü yollan ve yöntemleri (!) uygulayarak faaliyetini sürdürüyor. Ama, insanlar tedirgin. Yok mu bu ruhsat ahm işlerini bir denetleyecek, nasıl ahndıklanm sorusturacak bir müessese?... RAMİZ ÇÎLLl/MANtSA OKURLARDAN Ne var ki tüm memurlara tanınan bu haktan Hacettepe Üniversitesi personeli yararlanamamaktadır. Hacettepe Üniversited Rektöru aldığı keyfi bir kararla, personelinin taksitle kömür almasım engellemiş, daha önce üniversite muhasebe birimtnden bir kısım memurlara verümis olan kredi çekleri de geri alınmıştır. Ülkemizde artık sosyal devletin varlığından söz etmek olanaksızdu: Ancak öyle anlaşıhyor ki kimi yetkililerin taksitle kömür satısı gibi genelde göstermelik kolayhklara dahi tahammülü kalmamıstır. HACETTEPE Sl'NDENBİR REVLİSİ ÜNÎVERStTEÖĞRETİMGÖmak gerekir sayın gazete yöneticilerine; yetenekli basm yayın öğrencilerinin kaçına bu alanda is olanağı sağlandı? Elbetteki her basm yaytn yüksekokulunu bitiren gazeteci olacak diye bir kural yok tu. Yalnız bu uğraşı yapmayı isteyen yetenekli, hatta birtakım özverüerde bulunan gazeteci adaylannın ise alınmadaki ölçütü neydi? Bu sorulann yanıtını kendilerine bırakıyoruz. Geçenlerde yapılan basında alaylı mektepli tartısmasındaki toplantıda konusan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı 'nın vurguladığı noktalar hiç olmazsa bir umut ifiğını andınyor. Sayın Baskanın açıkladığına göre, bundan sonra basın ile okul bir diyaloğa girecek, bu diyalog sonucunda yetenekli genç gazeteci adaylannın gazetelerde daha çabuk is bulması sağlanacaktır. Bu açıklamalar biz genç gazeteci adaylanna bir umut ısığı niteüğinde geldi. Düeğimizin bundan sonra yapılacak işbirliğinin daha sağlıklı olmasını bekler, nice yetenekli genç arkadaslarımızın kendilerini kanıtlayabüecekleri bir ortam doğar. teknik elemanlanz. Teknik elemanlara verilen özelhizmet tazminatı 29.6.1984 tarihli Bakanlar Kurulu Karan ile tanm ve ev ekonomisi teknisyenlerine % S 'ten V» 6 'ya, ziraat mühendislerine ise Vt> 14'ten % 20'ye çıkanlarak aramızdaki uçunun % 14'lük gibi büyük bir farkbuğa ve haksızUğa yol açmış olup, bizleri huzursuz etmistir. 35 yıüık tahstifarkmdan kaynaklanan bu haksızlık, ileride düzeltilmesi mümkün olmayan bir haklüık kılıfma bürünecek, aynca ülke tannanın yegane kalkınmasımn elemanlan olan biz ev ekonomisi ve tanm teknisyenlerinin çalışma azmini kırmıstır. Aramızdaki farkm asgariye indirilmesi için ilgilüerden ivedi anlayış bekliyonızALİ DUMAN/ZİRAAT TEKNtSYENl/ADANA SINAVA O O G R U kznn aa a 20 abonesine 25 'er bin lira ödül veriyor. SINAVA D O Ğ R U aboneleri, sonuç belgelerinizin fotokopisini (abone numaranızı da belirterek) en geç 25 Ağustos 1984 günü akşamı elimizde olacak şekilde Basında alaylımektepli ikilemi Son günlerde basında alaylımektepli ikilemi yapılan toplantılarla yine gündeme gelmis oldu. Yıüardır tartısıhr bir konu olan alaylı mektepli sorusuna gerek gazete yöneticileri, gerekse üniversite yöneticileri tarafından hep kendi gözlükleri ile bakümaktadır. Gazete yöneticileri basın yayın yüksekokulunda bu meslek ile ilgili olarak yeterli bilgi verilmediği kanısında, buna karşılık öğretim görevlileri ise bunun aksini savunarak okullarda yeterli bilginin verildiği göruşündeler. Gerçekten günümüzde basm yayın yüksekokullannda uygulamau ders hemen hemen yok denecek kadar azdır. Dersler teorik düzeyde kalmak üzere verilmektedir. Bunu basm yaytn yüksekokulunu bitiren bir mezun olarak biUyorum. Ancak sor Emeklilik hakkında 9 Temmuz 1984 tarihli gazetenizde yayınlanan "İki yıldır SSK'dan emekli olamıyorum" bashkh SAİT BAŞKAŞ'a ait şikâyet yazısı incelenmistir. Sigortalmın, aylık bağlamak için gerekli olan 3600 gün prim ödeme şamnı yenne genrmemi} olup halen 3261 gün çalışması bulunduğu tespit edilmistir. Sigortalıya bu durumun bildirümesi amacıyla SSK Istanbul thtiyarhk Sigortası Bölge Müdürlüğü'ncegönderüen 7.10.1983 tarih ve 375/893 sayılı yazı, ilgilinin mevcut adreste buhmmaması sebebiyle PTTce iade edilmistir. TUĞRUL AĞAR ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMCISI ŞÜKRÜ KARAMAN/ANKARA Üniversite rektörünün tutumu Türkiye Kömür Işletmeleri bir süre önce tüm kamu görevlilerine takdüe kömür satışlarma başlamıştı. Ev ekonomisi teknisyenleri: Haksızlık giderilsin Bizler onbinlerce tanm ve ev ekonomisi teknisyenleri köyden kente, tanmın en alt biriminden en üst birimine kadar görev yapan, üretime etkin katkıda bulunan, ülkemizin tanmsal yönden kalkuımastna uğraş veren SINAVA D O Ğ R U Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu/İstanbul adresine gönderiniz. rtur HER CUMA KESIN HAREKET TEŞEKKÜR tunzm sunar TAM PANStTON KONAKLAM* 7g«ce "Müsteri temsilcileri Çalışkansınız.yeteneklisiniz, kendinize güveniyorsunuz. Cok para kazanmak istiyorsunuz. Benimle görüşün. Yılmaz Ağırnas REKLAMOLIK VE TCARET ANOMM SRKETI Hanrt Apartmaıı 114 BeyoÇkj lsla*ıJ Teletori 145 8 0 30/ 31 Babamız Mehmet ÖzeTin ciddi rahaısızlığında ilk tanıyı koyan hmet ilk Sayın, Dr. NEFİSE BARLAS'a amelıyaıı başarıyla gerçekleştiren Sayın, jMARMARISl martı hotel 67.700MÂRMÂRİS atlantik lıotel 42. 700JMARMARİS •j"%, ALANYA i alaaddin otei 33.700 Prof. Dr. ORHAN ŞAŞMAZ'a anestezi uzmanr Sayın, ARTAS Ajans Baskanı KUŞADASI EDREMİT köyü 50.700 Dr. CEZMİ KENOĞLU'na. hastalık süresince yakın ilgilerini esirgemeyen Teşvikiye Sağlıkevi Başhekimi Sayın, V orkkte 42.700.. FETHİYE motel fcclub d a t ç a HAVUZUJ 44.700.. DATÇA Dr. OSMAN ÜÇER ile Sayın YJDEOTH!QLT 'tatilköyü 70.000.. Dr. MEHMET CEMAL'e ve içten ilgileriyle bize destek olan tum hastane personeline teşekkür ederiz. AİLESİ ESENTEPE'DE AÇILDI Dedeman Ticaret Merkezi, 52/15, Yıldız Posta Cad., Esentepe ortur'flrtur *8rtur %tur "ffrtur *Brtur Bartaaros Bulvan. 35 BeşrfUaş tST. TeM61K>74161822616122 81 OHTUR KAOIKOV33616 60 THE STORY OF CİVİLİZATtON Vill Duraut 11. CİIt Komple, Yeni Tel: 350 14 88 • Muv. ve Em. Subay Eş ve Çocukları 609153 kimlik kartımı kaybettim. Geçersizdir. MEHMET NACİ ÇELİK • Şebekemi, pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. DENtZ ARI Pasaportumu kaybettim, hükümsüzdür. NÎHAT ATAK AMERİKAN VİDEO KASETLERİNİ BİLE İZLEYEBİLEÇEĞİNİZ TEK TELEVİZYON". PAL SECAM NTSC Pekçok renkh televızyon ya sadece PAL sıstemle ya da PAL SECAM sıstemle çalışır Yalnız PROFİLO 3 SfSTEM dunyasının tüm sistemlerioe uygundur. PROFİLO 3 SİSTEM hem PAL, hem SECAM ve hem de NTSC sıstemlıdır Özellıkle Amerikan sıstemı NTSC ile Amerıka'dan gelen vıdeo kasetlen yalnız PROFİLO 3 SİSTEM de ızleyebılırsınız Artık sadece Avrupa yi değil, dunyayı evınıze getınyorsunuz. SİSTEM süre için: TEK SİSTEM FİYATINA!