24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ke sorunlarına ilgisiz, kendi özel alanlarında kuramsal araştırmalar yapan kuruluşlar olarak görmektedir bu öğrenciler. Ayrıca ilginç bir vargı, sağ eğilimli gençlerin buyuk bir kesimi, yükseköğretim kurumlarını ulusal kültüre yabancılaşmış oğretim üye ve yardımcılannın denetiminde. genellıkle zararh ideolojilerin doğup geliştiği kurumlar olarak gormektedirler. (Sf. 149) Bu yargı siyasal sağ kanadımızın benimsediği düşünce doğrultusundadır... Özel komisyon raporunun onemli yorumu şu: "Bütün bunlar kamuo\unda yaygın olan kanının tersine oğretim kurumlarının bu gençler üzerinde olumlu >a da otumsuz bir etkiye sahip olmadıklarını göstermektedir. Bu sonuç. oğretim kurumlarının anarşinin ka.vnağı olmadığını göstermesi açısından önemli ve olumludur. Ancak, işlevleri, gençlere bilgi, beceri ve davranış değişikliği kazandırmak olan eğitim kurumlanmn bu işlevlerini gereği gibi >erine getirmediklerini göstermesi açısından da düşündürucudür." DPT Gençlik Özel Komısyonu Raporunun universiıeyi kıvançlandıracak yanı yok; ancak, anarşi kaynağı sayılma ile ilgili bir aklama belgesi nıteliğinde olduğu açık. Yazık ki bugune değin ne üniversitelerüstu YÖK'ün ne de bugünkü üniversiteler yönetimlerinin bu verileri değerlendirmek ve gerekli ise daha geniş kapsamlı araştırmalara girişmek niyetinde olduklarını gosteren bir belirti de yok. Buna şaşmamak gerek. Neden böyle bir işe girişsinler ve kanıtsız suçlamalar ve ihbarlarla konuyu bu doğrultuda işleyerek istedikleri düzenin kurulmasını sağladıktan sonra buna karşı çıksınlar? SON 34 YILDAKİ BAŞARISIZLIK Anarşinin ve terorün kaynağı sorusunun yanıtını son 34 yıllık toplumsal yaşamımız içinde, 1950 seçimieri ile demokrasiye yumuşak iniş yaptığımızdan bu yana toplumsal, ekonomik ve siyasal etkinliklerimizi bir düzene koymakta başarılı olamayışımızda aramalıyız. En başta dernokrasiyi yalnız siyasal iktidarlan değiştirmeye yarayan bir seçim süreci olarak gorme yanılgısına düştuk. Onun çoğulcu, özgürlukçü, insan haklarına saygıya dayanan evrensel içeriğini anlayamadık, yaşamımıza sindiremedik. Ülkemizi çağdaşlaştırmaya yönelik tarihsel bir atılım olan Ataturk Devrimlerine ve Atatürkçülüğe dort elle sarılıp ortak bir "en az'Marda tutunacak yerde, demokrasi gereği diye sonu gelmez ödünler vermek aymazlıâına düştuk. Ekonomide tutulan yol yoksul kütlelerin ezilmesine, varsılların korunmasına götüren bir uygulama içinde oldu. Fırsat eşitliği, toplumsal adalet gibi kavramlara pek bakılmadı. İşsizliğin sürekli olarak artması, eğitimin yetersİ2İiği, sağlıksız kentleşme gibi yığınla sorun, özellikle genç kesımlerde, gerginliğe varan umutsuzluklar, anarşinin gelişmesine hazır bir toplumsal ortam oluşturdu. Söz konusu otuz dort yıllık sure içinde ordunun uç kez yönetime el koyma olayı yaşanmış olması, en başta sivil kadroların ulke sorunlarını çozmekteki yetersizliğinin tartışma götürmez kanıtıdır. SONUÇ Nesnel araştırmalardan ve yaşanan olaylardan çıkarılabilecek sonuç; anarşi ve şiddet olaylannın kaynağının toplumun bütünü içinde olduğu ve her kesimin, üstüne düşen sorumluluğu, toplumdaki ağırlığınca yüklenmesi gereğine uymamasıdır. Bütün suçu, kendilerine karşı olan görevlerimizi yerine getiremediğimız, en başta etkili ve çağdaş bir eğitimle, duşünmesini bilen, doğru ile yanlışı ayırdedebilen insanlar yetiştiremediğimiz gençlere yükleyerek kendimizi kıyıya çekmemiz, bizleri tarihsel sorumluluktan kurtaramaz. Üniversitelerin talihsizliği ise, düşunce ozgurluğünü, bilgi ve düşünce uretmenin erdemlerini, kendi kurumlannda ve akademik ortamlannda bile yaşatamamış, bunları savunacak kadrolar oluşturamamış olmalarıdır. Bu yüzden, demokratik düzenin askıya ahndığı her dönem, duygusal surtuşmelerden kaynaklanan ilkel duşmanlıklann bir hesaplaşma fırsatı haline gelmiştir. Bu ise üniversiteleri kötürüm etmiştir. Bir Raportuı Ortaya Koyduğu Gerçekler Nesnel araştırmalardan ve yaşanan olaylardan çıkarılabilecek sonuç, anarşi ve şiddet olaylannın kaynağı toplumun bütünü içinde her kesimin, iistüne düşen sorumluluğu toplumdaki ağırlığınca yüklenmemesidir. PENCERE 6 HAZİRAN 1984 Tantana ile Tantuna... Başbakan Özal'ın dış gezileri tantanalı oluyor. İlk aşamada öncüler çıkarılıyor; "hükümete yakın" kışıler var; sandalyesiz bakanlara benzıyorlar; "gözetilen holdingler" ile Başbakan arasında köprüleri kuran yarı politikacı, yarı işadamıtiplerortalıktadolaşıyor. Bunlar daha once dışyoklamaları yapıyorlar. İran mı? Irak mı? Lıbya mı? Devletlere nasıl bakılıyor? Bizim toplumun ekonomisini 1015 holdingin turnikesinden geçirmek için siyasal iktkjan kullanmak isteyenler, yabancı devletlerle ilişkılerı de "ticaret şirketi" anlayışında götürüyorlar; Başbakanla birlikte kımi ışadamları da çoğu gezide devletin temsilcileri gibi görünüyoriar; yemekler, kokteyller, törenler bizim televızyona aktarılıyor; demeçler veriliyor; dışalım satımı ''yukarı çekmek için" neler yapıldığı ve yapılacağı anlatılıyor; geziden 'büyük başanlarla" dönülüyor; televızyonda hava basılıyor. Irak gezisi de tantanalı olmuştu. Ardından tantuna çıktı. Bunca tantanayla gerçekleştırilen Irak gezisinde milyarlarla konuşulan ekonomik yaklaşımların sonucunda bir tankerimizin bombalanması ve denızcılerımızın öldürülmesi belki Özal hükümetince sıradan tepkilerle geçıştırilecektir. Ama ortada bir soru var: Irak gezisinde bizim yetkililere Türk tankerlerinin de Basra Körfezi'nde bombalanacağı söylendi mi? Gazetelerde okuduğuma göre Irak Enformasyon Bakanı Casımi, İran petrolünüyüklemek için Harg adasına gelecek Türk gemilerının de bombalanacağını ve ayrıcalık tanınmayacağını bizim "heyetimize" bildirmiş. Eğer bu uyan yapıldıysa, daha başka sorular da oluşur; Irak gezisinin ekseni değişir; olay başka anlam kazanır. • Bir hükümet ya da devlet adamı, yabancı devletlerle ilişkileri işadamı gibi salt parasal açıdan değerlendiremez. Devietlerarası ilişkiler yalnız dışalım satım değildir; dış siyasal gelişmelerin ağırlığını görmeyen ve bilmeyen kışı hükümet sorumunun ne olduğunu bilebilir mi? Bağdat bıze diyor ki: İran'dan petrol alamazsın, Türk bayrağı taşıyan gemileri de bombalarım. Biz ne diyoruz? Iraktan döner dönmez ayağımızın tozuyla demeçler verip ilişkilerin sıcaklığından söz açıyoruz; açıklananlara bakılırsa Bağdat'la Ankara arasında bir milyar dolarlık anlaşma yapılmış; bunun 700 milyon dolarlık bölümü kredili olacakmış; bizim ihracatçı işadamı Irak'a mal sattı mı parasını hemen Türk lirası ola rak cebine koyacakmış; döviz ise bir yıl sonra gelse de olurmuş. Irak'la birlikte bizim holdingçilere de kolaylıklar sağlayıp yeni kredi olanakları yaratmışız. Bağışlayın beni. kafam almıyor: "Ben senin gemılerini batırırım, dış ticaretini kundaklarım, denizcilenni de öldürürüm" diyen devletle bir milyar dolarlık anlaşma yaptığını ve bu devlete kolaylıklar gösterdiğini övünerek söyleyen hükümet olur mu? Dilerim ki Büyük Millet Meclısinde bu soru aydınlanır; işin ıçyüzü ortaya çıkar. Prof.Dr. RAUF NASUHOĞLU Anarşinin kaynağı konusunda birtakım söylentiler vardı, ortada dolaşan. Bunlardan çok yaygın biri, anarşinin yükseköğretim kurumlanndan, özellikle üniversitelerden kaynaklandığı savmı işler. Ancak üniversite özerkliğine mal olan bu savm nesnel kanıtları bugüne dek ortaya konulabilmış değildir. Devlet Planlama Teşkilatı'nın bir araştırması, bu konuyu oldukça aydınlattı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)'nin Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı için yaptırdığı ön çalışmalardan biri "gençlik ve spor" konusunda. özellikle gençlik sorunlanna ağırlık veren bu çalışma için Genelkurmay Başkanhğı'ndan ilgili bakanlıklara, Başbakanlık MİT MüsteşarlığVna, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, üniversitelere değin konuyla ilgili çeşitli kurumlardan seçilen seksen kişiyi aşkın üyeden oluşan bir komisyon, sorunu kapsamlı biçimde ele alarak, 230 sayfalık bir rapor hazırlamış (DPT Yayın No: 1«M Mayıs 1983). Raporun bölümlerinden biri "Ozel Durumlu Gençliğin Koruınnası" başlığını taşıyor; bunun da bir alt bölümü bizi burada ilgilendiren "Hukiimlü ve Tutuklu Gençlik" (Sf. 144160). Bunlar 1524 yaş dilimine giren ergenlik, genç yetişkınlik çağında bulunan \e anarşik eylemlere karışmış, suç işlemiş, hüküm giymiş gençler. Rapor, 1981'de yayınlanan "Türkiye'de Terör ve Şiddet" adh bir araştırma ile, Genelkurmay Başkanlığı'nın yayınlanmamış araştırmalanna dayanıyor. Böylesine önemli bir konuda başka araştırmalar bulunmadığına ne denli üzülsek yeridir. Bu gibi araştırmalarda kullanılan yöntem "deneklere" (sorularla denemeye tabi tutulan kisilere) bir anket uygulamak, ya da yüzyüze konuşarak istenilen konularda aydınlanmağa çalışmaktır. SORULAR YANITLAR Hüküm giymiş her iki siyasal uçtan tutuklu yükseköğretim gençlerine verilen sorulardan ilginç olanlara alınan yanıtlara göre, bu gençlerin büyuk çoğunluğunun 24 yaşının altında, zekâ ve yetenek düzeyleri duşük gençler olduğu, çoğunun eğitim ve gelir düzeyi duşük, alt ekonomik dilimde bulunan işçi, memur, çiftçi ailelerinden geldikleri gorülüyor. Bu gençlerin çoğu, yaşamlannın onernli bir kesimini büyük kentlerde geçirmişler; kimlerden etkilendikleri sorusuna alınan yanıtlardan, bunların örgüt içi ya da örgüt dışı arkadaşları olduğu, sonra örgut başlan geldiği, bunu da aile başlannın izlediği ortaya çıkıyor. (Rapor sf. 149). Yine raporun aynı sayfasında belirtildiğine göre, anarşik eylemlere katılan gençlerin gorüşlerine en çok değer verdikleri, en başta danıştıkları kişiler arasında öğretmenler ve oğretim üyeleri yoktur. Dahası, genel düşünsel gelişmelerini öğretmenlerinin etkilediğini söyleyen oğrenci yuzdesi çok düşüktur. Eğitim düzenimiz üzerindeki düşünceleri de olumlu değil. Yükseköğretim kurumlarını ül EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OGRENCI/OGREIMEN YONETEN/ MUAMMER TUNCER "Keyfi Ekonomi" Dedıkleri... TC Hükümeti altmış yılda hepsi hepsi 200 bin görevliyi aylığa bağlayabilmiş. Oysa Banker Kastelli'den her ay başı gelip aylık alanlann sayısı üç yılda 120 bin kişiyi bulmuş! Bir de yaşanmış öykü: Garson Rıfkı bir Hamburgercide çalışıyor. Gözü açık bir genç. Tam karşıda da bir banker var. Kapısı kalabalık, gelip giden çok. Herkes para yatırıyor. Rıfkı bakıyor bu işle para var. Hemen bir neon tabela, birkaç telefon, maroken koltuk, sekreter, daktilo, vilayete bir dilekçe, öteki bankerlerden yarım puan yüksek faiz... Durum iyidir, o denli iyidir ki Emekli Sandığı memurları bile ikramiyelerini Rıfkı'ya yatırırlar. Sonra işler bozulur, son dakikaya kadar para yatırmak isteyenlerin hizmetinde görev yapar, sonra ortadan toz olur... Prof. Kenan Bulutoğlu'nun yeni çıkan 'Para ve İnsan' kitabını okuyorum. İçinde yaşadığımız o garip dönemin öyküsü... Bilmem kim cıkıp Bankerler Olayı'nın romanını yazacak? Genco'nun filmi de güzeldi, ama yeter mi onbinlerce insanı bu denli yakından ilgilendirmiş, üzmüş bir toplumsal olayı ölümsüz kılmaya? Bir Balzac çıksa da Banker Olayı'nı, baş kahramanları Bay Ozal, Bay Erdem, Bay Kastelli ve öteki bankerler bankerciklerı, tüm gelirini, ikramiyesini bu işe yatıran kadınlı erkekli yaşlı genç insanları bir sanat yaprtında ölümsüzleştirse... Prof. Bulutoğlu "Sankerzedelen üzmek istemem, ama bir gerçeği kulaklanna fısıldamaktan kendimi alamıyorum: 198182 barkerler faciası yürürlükteki yasalarla önlenebilirdi. Faizlerin serbest bırakılması gerçi tefecilerin üzerindeki tavan baskısını kaldırmıştı, ama onlara mevduat toplama serbestliğini de vermemişti" diyor. Yürürlükteki Banka Kanunu'nun 24. Maddesi şöyle imiş: "Bankalar kanununa veya özel kanunlanna göre mevduat kabulüne mezun oianlardan başka hiçbir hakiki veya hükmi şahıs, aslen veya fer'an meslek edinerek mevduat kabul edemez" Böyle bir işe kalkışanlar ağır bir suç işlemiş sayılıyor ve 100500 bin lira ağır para cezası ile altı aydan bir yıla kadar hapse çarptınlıyorlar.. Bulutoğiu 'Gazetelerde, TV'lerde ilan verip çek ya da güvence belgesi karşılığmda para toplamanın mevduat kabul etme anlamına geldiği apaçık belliydi. Peki, niye Maliye Bakanlığı elindeki yetkiyi niçin kullanamamıştı, niçin zarar buyümeden köşebaşı faizcilerini yola getirmemişti' diye soruyor... Gerçekten de Maliye Bakanlığı'nın yasal yetkilerini kullanmamakta direnmesi, iş çığrından çıkmadan akçasal piyasanın düzenini koruyamaması 'anlaşıiması zor bir muamma'. Bu 'muamma'nın baş oyuncuları, kahramanlan kımlerdi? Bugünkü Başbakan Özal ile o günlerde Maliye Bakanı sorumluluğunu taşıyan şimdiki Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem değil mi? Gerçek bir serüven romanı, sürükleyici bir anlati gibi okuduğum iki kitap var: Prof. Kenan Bulutoğlu'nun 'Para ve İnsan'\ ile Aslan Başer Kafaoğlu'nun "İktisatta Doğruiar ve Yanlışlar"\... ikisi de birbirini bütünleyen iki değerfi inceleme yapıtı... Ne var ki iktisat bilimcilerinin o ağır, anlaşılmaz, karmaşık belki de anlaşılmaması için bilerek özen gösterilmiş kitaplarına benzemiyor bu iki yazarın yapıtı... İktisat öğretiminden geçmemiş yurttaşların da rahatlıkla anlayabilecekleri, uzaktan çok karmaşık gibi gelen konuların gerçekte hiç de o denli zor olmadığını kanrtlayan kitaplar... Kafaoğlu da bu konuda şunları yazıyor zaten: "Sazı ekonomi yazaıiarı olsun, profesörteri olsun okuyucuyu ekonomiden soğutmak için ellerinden geieni yapıyorlar." Bir çeviriden 'anlaşılmamaya' güzel bir örnek gösterdikten sonra şunlan ekliyor: "Ate yazık ki ekonomide kalem oynatanlar anlaşılmamak için ellerinden geieni yapmışlardır. Yazınm, kitabtn bir şey anlatmak için olduğu adeta unutıılmustıır " İktisatta Doğruiar ve Yanlışlar" da Kafaoğlu Özal Yöntemi diyebileceğimiz iktisadi tutum ve kararları baştan başa yerivor; köprünün satılması olayından bankerler olayına, enflasyondan ortadirek şaşırtmacasına, işsizlikten kaçakçılığa, Güney Kore modelinden ekonomide düşülen hatalar ve n^denle(Arkası II. Sayjada) EĞİTİMCİ GÖZÜYLE Benim okıdum Okullann yaz tatiline girdığı bugünlerde yine her zamanki soru çengelleniyor: "Okullanmız çocuklanmıza cagımızm gerektirdiği eğitimi verebiliyor mu?" Bu soruya "evet" demek, ne yazık ki çok zor. Bugün ezberciliğe dayalı öğretim yöntemleri ve yüklü "miifredat programlan" yüzunden yüzbinlerce öğrenci sınıfta kalıyor. Çocuklara özgurce düşünme, göruşlerini ozgurce dile getirme niteliğini kazandıracak, böylece onlan "çağdaş insanlar" yapacak bir eğitim yolu izlemekten sürekli urküntu duyuluyor. Milli eğitimi laik kimliğinden uzaklaştırma çabaları giderek kaygı verici bir yoğunluk kazanıyor. Okullann bina ve araç gereç sorunlanna çare bulmak söyle dursun, her sınıfa düşen öğrenci sayısı giderek kabanyor, ikili ve üçlü öğretim yapan okullar her yıl artıyor. Eğitimi yönlendirme yetkisini ellerinde bulunduranlar çocuklan kendi inançları doğrultusunda koşullandırmayı gerçek eğitim sayıyorlar. Bilimsel doğrulann, evrensel değer yargılarının okul kapılannın dışında kalması yeğleniyor. Böylece, eğitimde yanlış saptanan amaçla çocuğun gerçek gereksinimleri çelişiyor. Sonuçta, okul çocuğun hizmetine giremediği için işlevini yerine getiremiyor. Oysa çağdaş anlamda okul, yeni dinamik yaşama uygun bir anlayışm egemen olduğu ve çocuğun gönül rahatlığıyla "benim okulum" diyebileceği bir eğitim yuvasıdır. 22'si hasUneye kaldınldı. Bizkr, insanca ve saglıklı yaşamak isliyornz. Bu amaçla yaptığımız bazı başvunılar sonuç vermedi. Şimdi ne yapmalıyız? Ç.Kız Yurdu Öfirencileri * Durumu Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü'nun dikkatine aktanyoruz. Aynca siz de, kanıtlanmzın aynntıh biçimde yer alacağı bir dilekçeyle Genel Müdürlüğe ve ilgili Devlet Bakanlığı'na başvurmalısınız. Çemberlitaş Kız Yurdu'nıın durumu Çemberiitaş Kız Öğrenci Yurdu'nda odalar sagiığa zarar verecek olçüde kalabalık. Etiidlerde çalışacak yer bulmak büyük sorun. Kanrinin pahalılığı, yiyeceklerin sağlıksızlığı da ayn sorun. Yemekler son derece kalitesiz besin maddelerinden yapılıyor ve yurt yönetimi tarafından denetlenmeden öğrencilere satılıyor. Yurdumuzda yemek yiyen 60 öğrenci zehirlendi ve bunlardan * Mersm'den T.A. 'ya: Ilkoğretim müfettişleri, teftiş sırasında, mesleki yardım ve rehberük hizmetleri dışında "icra işlerine fliUn" kanşamazlar* lzmir'den l.S. 'ye: Yanlı davrandığmı saptadığuuz ilköğretim müfettişinin sizi teftifine, yasal kanıtlanmzla, okul kanalıyla itirazda bulunabilir, başka bir müfettiş isteyebilirsiniz. * Malatya'dan A. Sönmez'e: Günlük planın ister okulda, ister evde olsun, dersten önce yapıhnası, uygulamaya geçmeden onaylatılması yasal zorunluktur. * tstanbul, Galatasaray Lisesi'nde parasız yatılı okuyan öğrenciler, Ocak, şubat, mart aylıklannın ancak 15 mayısta ödendiğinden yakmarak şöyle yazıyorlar: "Bu arada paranın değeri de alabüdiğine düştüğü için elimize geçen para bir işe yaramadı. Nisanmayıs aylıklarımızın zamanında verilmesini rica ediyoruz.'' * tstanbul 'dan Y. Sezgin 'e: Devlet Memurlan Yasası'nda yer alan hükme göre, "Özel okuUarda öğretmenlik veya yöneticilik yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı emrinde memuriyet kabul edenlerin özel okullarda geçen hizmet sürelerinin 2/3 'ünün her yılı bir kademe ilerlemesine ve her üç yılı bir derece yükselmesine esas olacak şeküde değerlendiriür." Ozetle 4 katlı bina bomboş dururken * Bizler, Kütahya'nın Emet ilçesine baglı Hisarcık kasabasında ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyiz. Şu anda 1971 depreminden sonra yapılan barakalarda öğrenimimizi surdüruyoruz. Özellikle ortaokulda ve lisede üstiiste oturarak okuyoruz. Barakalanmız çok yetersiz. Oysa. 12 EylüTden önce Kuren kursu açmak amacıyla, halktan toplanan paralarla yapılan, ama devlet denetimi dışında din eğitimi yapılamadıgı için dort yıldan fazla bir süredir boş duran 4 katlı bir bina var. Bu koskoca servet boş dururken bizler büyük sıkıntılarla öğrenim görüyoruz. Bu binanın Milli Eğitim hizmetine verilmesinin yasal yolu yok mudur? HtSARCIKLl ÖĞRENCİLER ÇAĞRI Devamlı ve yüksek duzeyde gelir olanakları ile * Mektubunuzda belirtmemişsiniz, ama sanırız bina bir derneğin malıdır. Bu duruma göre, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın binayı ya kiralaması ya da Bakanlığa bağışlanmasını sağlaması gerekir. Kanımızca, Kütahya Valisi ve Milli Eğitim Mudüru'nün girişimleriyle binanın MEGSB'na bağışlanması sağlanabilir. GENÇ BAY VE BAYANLAR EMEKLİ SUBAY ASTSUBAY ÖĞRETMEN VB. Tatil doneminde boş durmamak ve para kazanmak olanakları ile LİSE MEZUNLARI VE ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ aranıyor... AYRAL TİCARET A.Ş. tstiklal Caddesi 257 Günel Palas Kat: 4 Daire 2 BEYOĞLU Aygaz uyanyor \ "Mavi mühür kapak"sız Aygaz tüplerini almayınız! Son günlerde bazı şahts ve kuruluşların degişik tüplere kontrobüz ve güvensiz dolum yaparak piyasaya sürdükleri görülmektedir. Aygaz'ın GAZAL imalatı tüplere dolum yaparak yetkili bayiler aracılığıyla abonelerine dağıttığı, kontrollü ve güvenli tüplerin hepsinde "Mavi renkli ve Aygaz amblemli Mühür Kapak bulunmaktadır. Bu, hem miktao hem de emniyef yönünden Aygaz'ın güvencesidir. "Mühür Kapak" veya bandrol bulunmayan tüpierin satımı resmen yasaktır/^ Bayiler ve yetkili satıcılar, sadece mukavele ile bağlı olduklan dağıtım şirketlerinin tüplerini pozarlayabilirler.r2; , Aygaz Bayileri ve Yetkili Satıcıları, sadece "Mavi Mühür Kapak"! Pygaz. tüplerini pazarbr. Aygaz levhası bulunmayan • hiç bir bayi ve yetkili satıadan Aygaz tüplerini aimayınız. Aldığınız Aygaz tüplerinde "Mavi Mühür Kapak" bulunmasına ve ayrıca "mühür kapağın" yırtılmamış olmasına tlikkat ediniz. NOT:(l)Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanbğı 14.9.1982 Tarih ve 17812Sayıh Resnu Gazeıe'de yaymlman Tebliğm 11. Maddesı. (2jEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 8.7.1982 Tarih ve 17748 Sayıh Resmı Gazete'deyaymlman Tebliğin 6. a ve 9. Maddeten. AYGAZ ^Sorumluluğunu bten marka /
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle