23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 HABERLERİN DEVAMI 28 EKÎM 1984 haların ardından Arıkan, sözlerini sürdürüyor: "Tabii, şimdi ben de kendi kendimin müdürüyüm..." Bu öykünün anlatımından da görüleceği gibi, Arıkan "ipleri koparmaya karar verdiğini" vurgulamış oJuyordu. Yemekte daha sonra Deviet Bakanı Sudi Tiirel, Ankan'ı telefonla arıyor ve durumu öğrenmek istiyordu. Deviet Bakanı'na da Ankan, aşağı yukarı aynı yanıtı veriyordu. Bu arada İstanbul'dan eşi arıyor ve Ankan'ı kutluyordu. Vural Ankan, "Benim yaptığım tiim işlerde elbette deviet yararı göz öniinde tutulmuştur. Geçmişteki güdük partilerin uzantılarının devlete hâkim olmasını istemedim ve bunu def alarca da herkese anlartım. Deviet hiyerarşisinin bozulmamasını istedim" diyordu. O gece birçok milletvekili arandı. Bakanın istifa etmeyeceği, en azından "prestij açısından ve bir bakanın biirokratlara ezilmemesi bakımından hiç olmazsa bütçe sonuna kadar bakanlıkta kalması" önerildi. Ancak, bunun kabul edilmediği belli olmuştu. Geçiş Dönemi ve Zorlamalar.. leştirmek için "partilerüstü hükümet modelleri"ri\ politika kulislerinde ısıtmaya çalışanlar vardır.. Daha ince 12 Mart benzeri modeller üzerinde kafa yoranların şu aşamada herhangi bir şansları olduğu söylenemez. Ama bu, şimdilik öyledir... Bugün için Özal hükümetine dönük Amerikan desteği açıkça sürmektedir. Ankara'nın Yunanistan ve Kıbrıs konularındaki uysal yaklaşımlan ile Ortadoğu'da gittikçe daha da belirginleşen ılımh mihver'e yakın politikası, TürkAmerikan ilişkilerinin olumlu yönde seyrini sağlamaktadır. Ayrıca ekonomide Özal modeli, hem Washington hem de Batılı banka ve mali kuruluşlar tarafından desteklenmeye ve "seçeneksiz" bulunmaya devam etmektedir. Kısacası, gerek siyasal gerekse ekonomik açılardan Özal yönetiminin Batı kaynaklı desteği sürmektedir. Içerdeki duruma gelince... İş çevrelerinin Sayın Özal'dan desteklerini çektikleri söyjenebilir mi?.. Her türlü yakınmaya karşın Özal hükümetinin şu aşamada "alternatifsizliği" iş dünyasmda genel olarak kabul gören bir saptama sayılmalıdır. Muhalefet tabanının yerel seçimlerle parlamento dışına kaymış olması ve parlamento içi partilerin çok belirgin yetersizlikleri bir bakıma söz konusu "siyasal alternatifsizliği"n temelinde yatan öğeler olarak görülmekte(Baştarafı 1. Sayfada) dir... Peki ya halkın desteğinden ne haber, diye sorulabilir... Gerçekten dörtbeş yıkJır süren ve Özal hükümeti altında daha da yoğunlaşan istikrar politikalan halkın sabrını neredeyse taşma noktasına getirmiştir. Halkımızın olağanüstü sabrı, Özal modeli' ni destekleyen yabancı ekonomik kuruluşlann raporlarında ve dış basında hayretle karışık bir övgü konusu olabilmektedir... Ama sabrın da bir sınırı vardır. İşte o sınırın ne kadar aşılıp aşılmadığını gösterecek en iyi yol genel seçimlerdir. Sayın Özal'a göre 4 yıl daha seçim yoktur, genel seçimler normal zamanda yapılacaktır. Biz, onun kadar iyimser olamıyoruz. Türkıye'de 4 yıl daha seçim plmaksızın yol alınabileceğini sanmıyoruz. Üstelik bunun yararına da pek inanmıyoruz. Siyasal yelpazenin biraz daha belirginleşebilmesi, sağ ve soldaki oluşumların yerli yerine oturabilmesi için, ülkemizde 4 yıldan önce bir erken seçime gerek vardır. Aksini zorlamak, siyasal istikrarsızlığa davetiye çıkarmak olacaktır. Bunun gibi, "partilerüstü hükümet" modellerine dönük arayış ve zorlamalar da aynı sonucu doğurabilecektir... Birsiyaset adamının deyişiyie, "Herseferinde demokrasi şuurunun zedelenmesine yol açan zorlamalar"öan kaçınılması yerinde olur.. (Baştarafı 1. Sayfada) nuz. Bunların değiştirilmesinde her bakımdan yarar olduğunu daha önce de uzun uzun anlatmıştım ve gerekçelerini sıralamıştım... Eğer devlete ve partimize zarar veren bürokratİarın istifasmı hemen sağJarsanız, ben de şimdi burada hemen istifa ederim. ÖZAL Benim biirokratiannıı rahat bırakın... ARKAN Bu durumda benim istifa etmem söz konusu değil. Ama eğer arzu ederseniz, Anayasa'nın 109. maddesini uygulayabilirsiniz. Bu maddeyi işleterek beni görevimden azledebilirsiniz... BÜTÇEYÎ BEKLEYtN O gece Vural Arıkan'ın kaldığı Kent Otel'de Ankan'ın birlikte yemek yediği milletvekilleri Türkân Ankan (kardeşi), Göksel Kalaycıoglu, Nevzat Bıyıklı ve Barlas Doğu, Vural Arıkan'ın bütçe sonuna kadar bakanlık görevini sürdürmesi gerektiğini ve bütçeden sonra öneri bekfemeden istifa edeceğini çeşitli kanallarla Basbakan Ozal'a ulaştırmak için çaba gösterdiler. Vural Arıkan, aynı gece (25 Arıkan: Özal bürokratları bana tercih ekim perşembe) gazetecilere yaptığı uzun açıklamada bu durumu vurgulamamıştı ama, "açık kart oynayacağını" her tavrıyla belli ediyordu. Basbakan' la yaptığı görüşmenin bir bölümünü gazetecilere anlatan Vural Arıkan, oteldeki bu basın toplantısmdan sonra, bir süre daha arkadaşlan ile konuşmasını sürdürdü. Bir ara, Deviet Bakanı Mesut Yılmaz'ın kendi hakkında basına söylediklerini ele alan Vural Arıkan, buna tepkisini kahkaha ile dile getirdi ve masada bulunan arkadaşiarına şu kısa öyküyü anlattı: "Efendim, bir Karadenizli uçağa biniyor ve yanına bir kasa hamsi alıyor. Hostes geliyor, 'bunu kaldırır mısınız?' diyor. Karadenizli, 'hayır kaldırmam' yanıtım veriyor. Bundan sonra sıra ile yetkililer gelip, bamsi kasasının kaidırılmasını istiyorlar. Sonunda meydan müdürii geliyor ve 'bu kasayı kaldır, ben meydan müdürüyüm' diyor. Karadenizliden şu karşılık geliyor: '"Ben de kendi kendimin müdürüyüm, kaldırmam." Öyküden sonra patlayan kahka POLJTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Sabahın erken saatlerinde telefonlar yağmaya başladı. Hepsi onu soruyordu, hani şu Pamuk eczanesi önünde rasladığım kart çapkım: "Allasen kim o adam? Tanıdığımız biri mi?" "Ne yapacaksın?" "Merak ettik" "Tanıdığın biri değil." "Öy/e ise kim?" "Söyliyemem." Salı günü çıkacak yazılarımdan biri kazaya uğramış. Yenisini yazıp, gazeteye gittim. Daha görür görmez Okay Gönensin: "Allasen kim bu anlattığın adam?" "Tanımazsın." Durmadan kart capkının kim olduğunu soruyorlardı. Ben böyle bir adam tek olmadığı için olumlu bir yanrt veremiyor, ıska geçiyordum. Ertesi gün TUYAP'ın yemeği vardı. Masaya oturulmadan önce birer içki alınan küçük salonda karşılaştıklarım kart capkının kim olduğunu soruyortardı. Tanınmış bir yazar, yanında eşi, sordular. "Tanımazsınız." dedim. İnce eşi, bilgiç konuşmayla: "Bana öyle geliyor ki," dedi. "Biraz da sizsiniz, o anlattığınız adamda biraz siz varsmız.." "Nerden çıkardınız?" "Öyle sanryorum." "Olabilir." Yazımın bunca ilgi toplayacağı aklımın köşesinden geçmedi. Sadece erkeklerde değil, kadınlı erkekli çoğu kişide çapkın adamlara karşı böylesi bir ikjinin yumaklandığını sanmıyordum. Toplum türlü olaylardan sonra belli ki bir bunalım geçiriyor. Bunalımın içinde porno öyküler, gösteriler ağırlık taşıyor. Pomonun böyle her boydan ve her yaştan kişide aşırı ilgiyle karşılandığını ilk görüyordum. Kart capkının kimliğini sorarlarken biraz da sorunun içinde kendilerini buluyorlardı. Bana öyle geliyordu. Siyasetten, siyasal eleştıriden gına gelmişti. Pahalılık ve ona bir türlü yetişemiyen keselerin boşluğu insanları böyle öykülere sürüklüyordu. Evierde seks filmlerinin seyri çoğalmıştı. Anne ve babalardan gizli çocukların seks filmleri sağlayarak çaktırmadan seyrettikleri söylentileri yaygındı. Bir arkadaşın Beyoğlu'nun arka sokaklarında ödünç aldığı bir seks filmini çoğaltmak için koşuştuğuna tanık olmustum. Evine gidiyordu, arabasından yararlanarak ben de eve gidecektim. Sokak aralarında kan ter içinde film çoğaltan yeri arıyordu. Ben de arabada bekliyordum. Çok uzayınca iş dayanamadım sordum. "Film çoğalttıracağım " dedi. Sonra biraz ezilip büzülerek filmin ne olduğunu anlattı. Sıkılmamasını, dilediğini yapabileceğini söyiedim. Bana neydi? Bir yazar arkadaş: "Yazdığın adamı çok iyi tanryorum. Sen söyteme istediğin kadar, ben kim olduğunu çok iyi biliyorum." "Kim peki?" "Söytemem." ardından ekledi. "Hemingwa/in Klimanjaro'nun Kariarı adlı kitabını okuyordum. Tam o yatak sahnesine geldim, bu arada bir de gazeteleri kanşttnrken senin yazım okudum. Demek oradan alıntılar yaparak konuşuyor senin kahraman. Kim olabilir diye düşündüm. Bu sahne bir ipucu oldu. Onu kim okur diye tanıdıkları bir bir gözden geçirdim. Hemen buldum, oydu. Ondan başkası bu türlü konuşamaz, bu türiü yorvmlar yapamazdı." "Haklısın" dedim. Şimdi yazayım. Böyle bir adam yok. Birkaç adamdan o)uşan böyle bir tip var. Her gün onlardan birine, her yerde raslıyabilirsiniz. Bir kadın mı geçiyor, "Bak bak şu fısbğa.1" derler. Konuyu değiştirirler. Olmadık öyküler anlatırlar. Ben de bu kişilerden birer parçayı yazdığım kart çapkında bütünledim. Gercek budur. KimO (Baştarafı 1. Sayfada) çi'nin Oral Çelik tarafından öldürüldüğünü, Ağca'nın cezaevinden yine Oral Çelik tarafından kaçırıldığını, Oral Çelik'in Papa suikastında da bulunduğunu ileri sürmüştü. Kaçakçılık ve terör konulanndaki incelemeleri nedeniyle geçen yıl şubat ayında Sorgu Yargıcı Martella tarafından bilirkişi tanık sıfatıyla bilgisine başvurulan ve RebibbiaCezaevi'nde Ağca ile karşılaştırılan Mumcu, Martella'nın açıklamaları üzerine Ajans France Press'e verdiği demeçte, Oral Çelik'in Kuzey İngiltere'de hipilerin arasında sahte kimlikle yaşadığını, sık sık da Federal Almanya'ya geçip ülkücü militanlarla görüştüğünü ileri sürerek, "Ç«ük ete gecmeden Papa suikastı aydınlanmaz"dedi. Malatya'da ülkücü militanların liderliğini yapan Oral Çelik, sol görüşlü öğretmen Nevzat Yıldınm'ın öldüriilmesi olayının sanıklanndan biri olarak da biliniyor.üral Çelik'in Ipekçi cinayetini planlayan ve gerçekleştirenlerden biri olduğu, Ağca'nın cezaevinden kaçınlmasını örgütlediği daha önce Mumcu'nun çeşitli incelemelerinde yer almıştı. Mumcu, Ağca'nın Rebibbia Cezaevi'nde kendisine îpekçi'nin Oral Çelik tarafından ödürüldüğünü söylediğini de açıklamıştı. Mıımcu'nıııı (Baştarafı I. Sayfada) nuçlannın, Papa'yı yaralayan üç kurşundan birinin Oral Çelik'in silahından çıktığını doğruladığını bildiren Martella, ilk kez ikinci bir kişiyi Papa'ya ateş etmekle sucluvprdu. Bulgaristan, İtalya'da Papa 2. Jean Paul'e suikast girişimi ile ilgili olarak 3 Bulgar hakkında dava açılmasını protesto ederek, olayı "Bulgaristan ve sosyalizme karşı NATO çevrelerinin düzenledigi bir komplo" olarak nitelendirdi. Resmi BTA Ajansı'nda çıkan yazıda, Sergei Antonov'la diğer iki Bulgar'ın suçsuz oldukları ve "bu utanç verici kışkırtmanın derhai sona erdirilmesi gerektiği" belirtildi. BTA'mn yorumunda, 3 Bulgar hakkındaki iddianamede, "bir dizi gerçeklerin göz ardı edildiği, objektiflik ve yansızlık kuralına uyulmadıgı" ileri sürüldü öte yandan, uluslararası terör ve Papa olayına ilişkin yazılanyla tanınan Amerikah gazeteci aaire Sterling, Mehmet Ali Ağca'nın, Polonya Dayanışma Sendikası Lideri Lech Walesa'yı da öldürmeyi planladığı yolunda açıklamalar yaptığıru, ancak daha sonra ifadeyi geri aldığını bildirdi. New York Times gazetesinin dünkü sayısında yer alan haberinde, Ağca'nın 100 sayfahk ifadesinin son derece aynntüı olduğunu vurgulayan Sterling, daha sonra tutumun nedeninin anlaşılamadığını belirtti. Sterling'e göre, haziran 1983'te Emmanuela Orlandi (15)'nin Roma'da kaçınhp, karşüığında Ağca'nın salıverilmesinin istenmesi üzerine, Mehmet Ali Ağca, Walesa konusundaki açıklamalarını yalanlayıp ifade değiştirdi. Bulgarlar karib SAMİ CANER (Baştarafı 1. Sayfada) ve taze kanlapartimizikuralım", DSP sözcüleri, yeni partililerin eskilerinkinden çok daha başanlı oldukları kanısında. DSP öncüleri, HP ve SODEP'e kayıt olan eski CHP'liler için "O koşullarda kurulan partiler demokratik değildir, eski politikacılar da eski politikaya göre koşullanmışlardır, bizler, yepyeni bir sol anlayış ile yola çıkıyoruz" eleştırisini getiriyorlar. "HP içinde Aydın Gürkan grubuna karşı tutumunuz nedir?" diye soruyoruz; "bizim" diyorlar, "parlamento içinde köşe başı tutmak gibi bir arzumuz yok". Fakat, Gürkan ve arkadaşiarına, Genel Başkan Calp'e göre daha sıcak bakışlarla bakıyorlar. "Ama" diyorlar ve ekliyorlar: Herhangi bir grup ile beraberliği düşünmüyoruz. Belki ilerde, kendisini kanıtlayan kişi ve gruplarla biraraya gelinebilir. Bunun yolu parti içi iktidar kavgası yapılarak tutulmaz. Somut konularda muhalefet isteklerini seslendiren gruplarla ilerde biraraya gelmeyi belki düşünürüz. DSP öncüleri, "eski çamlann bardak olduğu" kanısını paylaşıyorlar. Eski günlerin "dar kadroculuk" ve "parti dışı sol ile ilişki" gibi hastalıklarının yeni oluşumda yeretmemesi için çaba harcadıklannı söyleyen DSP sözcüleri, "Marksist sosyalizm anlayışı ile olan farklannı net biçimde ortaya koyacaklannı" belirtmekte ve "tarihi determinizme inanmadıklannı" açıklayacaklarını vurgulamaktadırlar. Parti öncülerinin üzerinde durduklan bir başka konu da "tek yolcu" görüş.. Diyorlar ki: Siyasette tek yol olmaz. Tek yolcular, toplumun önüne çıkıp bazen sokakta slogan atahar, bazen de partilerin ya da iktidariarın başına geçerler. Biz demokratik solun tek seçenek olduğunu ileri sürmüyoruz. Elbette sol içinde birçok seçenek vardır. Sol için başka yollar da olur. Ama inanıyoruz ki kötü olur.. DSP'nin kurulması için çalışanlar, yeni bir örgütlenme modeli getirdiklerini söylüyorlar. Parti üyelerinin "sürekli katılma" ilkesi ile parti ile bütünleşeceğine inanan parti sözcüleri, verecekleri eğitim ile partililerin "Görev ve sorumluluksahibiaktif birerüye"olacaklanna inanıyorlar. Sürekli eğitimin "b/7g;/gücı/"yaratacağını, "darkadroculuk"yerine bilgi gücüne dayalı yarışmaların partiye yön vereceğini söyleyen DSP sözcüleri "İlk aşamada tüzük ve program üzerine eğitim başiayacak. Sonra da yurt sorunları üzerinde eğitimler yapılacak" diyorlar. ' 'Sosyal çalışma'' diyorlar, ' 'en az siyasal çalışma kadar önemli olacak"... Pulculuk, dağcılık. spor gibi etkinliklerin yeni sol anlayışın ayrılmaz parçaları olduğunu söyleyen DSP öncüleri "Sürekli egitimin, sosyal etkinliklerin, partide eskisinden çok ayn değer yargıları oluşturacağı" kanısını taşıyorlar. Örgüt birimlerinin "sürekli eğitimsürekli iletişim" süreci içinde güçleneceğini, yönetici kadroların bu süreç ile belirleneceğini söyleyen DSP öncüleri, "bu anlayış solda yeni bir üslubun doğmasına yolaçacak" diyortar. Konuştuğumuz parti öncüleri "Eskiden parti yapılan oldukça bulanıktı. Her eğilim, kimi içten, kimi de özenti olarak yaşatılıyordu. Yeni partide çok açık ve net olacagız. Özellikle ekonomik konularda ayrıntrya yervereceğ7z"diyorlar. Soldaki yeni parti oluşumu, çok genel çizgileri ile böyie bir anlayışa dayatılıyor. Bunlar, hiç kuşkusuz, yeni bir sosyal demokrat anlayış için kâğıt üzerinde sağlıklı görüşleri yartsıtıyor. Ancak önemli olan, bu görüşlerin Türk siyaset dünyasında ete, kemiğe burünerek yaşatılıp, yerleştırilmesidır. DSP, sosyal demokrat kesimdeki üçüncü parti olacaktır. Bu görüşlerin, HP ve SODEP'in tabanlarını, daha doğrusu bu partiler için oy kuHanmış seçmenleri etkileyip, etkilemeyeceğini elbette zaman gösterecektir. DSP öncüleri, SODEP Genel Başkanı İnönü'nün özellikle Anayasa'ya ilişkin tavnnı eleştiriyorlar, ayrıca partinin kuruluşunu ve çalışma koşullarını da beğenmiyorlar. Sözcülerin, HP'ye bakışlan da aynı. "Daha doğrusu" diyoriar, "Bu iki parti ile de pek ilgili değiliz. Biz kendi programımızı oluşturuyoruz". SODEP, kendi içinde tam bir uyuma kavuşmuş değil; Ankara örgütündeki sancılar bunu gösteriyor. Paıii merkezi, bu sancıları, doğal gelişmeler olarak görüp. Anadolu'da eğitim çalışmalarına ağırlık veriyor. Genel Başkan İnönü de yurt gezileri ile sosyal demokrat kesimdeki ilgiyi ayakta tutmaya çalışıyor. HP, CalpGürkan çatışması nedeniyle tam orta yerinden bölünmüş durumdadır. Gürkan ve arkadaşlan, bundan sonra etkin bir muhalefet kavgasma hazırlanırken son Arıkan olayı bu grubun başarısı gibi görünüyor "Üçüncü Dünyacılar" adlı bir grup, parti içinde yeni bir oluşuma kapı açryorlar. Bu grup 6 Kasım öncesi Ulusal Barış Partisi adıyla bir parti kurma çalışmalarında bulunan Dr. Çağlar Kırçak ve arkadaşlan ile bütünleşerek parti yönetiminde yeni bir ağırlık sağlamaya çalışıyor. Bu grup, Dr. Kırçak, ve arkadaşlarının etkınlıklerı ile yeni bir soluk sağlama ve böylece bir sıçrama yapma amacındadır. Sanıyoruz ki önemli olan soldaki oluşumlan ilerde tek bir bütüne dönüştürmektir. Bugünkü görüntüler, böyle bir birleşme ve bütünleşmenin henüz gündemde olmadığını göstermektedir. UGUR MUMCU GOZLEM İnönü'yü Bu bütçeyle gelîr dağılımı Ankara'da işçi çıkarma (Baştarafı 1. Sayfada) 3. maddesi 27.10.1984 tarihinden geçerli olmak üzere kaldınlmıştır." Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bu acıklamayla kaldırdığı 13 numaralı bildirisi, işçi çıkarmayı sıkıyönetim iznine bağlıyordu. Aynı şekilde, yine Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kaldırılan 17 numaralı bildirinin 3. maddesi grev ve lokavi yetkilerinin kullanılmasını izne bağlıyordu. İşçi çıkarma yasağının kaldırılması sonucu bu bölge içinde 1475 sayılı İş Yasası'nın işçi çıkaımayla ilgili 13,17 ve 24. maddeleri doğrultusunda uygulama yapılacak. Diğer yandan yine Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bölgesi içinde grev ve lokavt yetkilerinin kullanılmasını izne bağlayan karar da kaldınlınca 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası'nda yer aldığı gibi grev ve lokavt halınde normal uygulama yürütülecek. Şoför Amca Okulum açıldı, beni koru. Türkiye Trafik Kazalannı Önleme Derneği (Baştarafı 9. Sayfada) (Baştarafı 1. Sayfada) tik Hava Kuvvetleri Komutam 1979'da da °/t 29'a yakındı. 1980 sonrasında hep V» 24'ün altında olduğum için görevimi korgene olmuştur. 1985 içinde umulan oran % 23.9. Ancak deviet harcama ral statüsünde yürütüyorum. ve gelir tahminlerinin iyimserliği hatırlânırsa. oramn aslında daha Hava Kuvvetleri Komutanlığı ' da küçük olması bekleniyor. Aynı eğilimin bir başka göstergesi de ndan Genelkurmay 'da yapılacak sabit fiyatlarla bütçe harcamalanrun geriliyor olması. 1980'den sonra toplantıya katılma emri aldım, uygulanan bütçelerin tümü sabit fiyatlarla 1977, 1978 ve 1979 bütuçağıma bindim, Ankara'ya çelerinden küçük. Kişi başına bütçe harcaması sayılanna bakılırsa, 1980 öncesine göre daha da önemli bir düşüş görülmekte. 1985 bütgittim. Toplantı, Genelkurmay'da o cesinin tüm öngörüleri gerçekleşirse, ilk kez 1980 öncesi bütcelerizamanki Yüksek Askeri Şura Sa nin toplam düzeyi aşılmış olacak; bu koşul altında bile kişi başına lonu 'nda idi. Buraya ilk def a gi harcama hâlâ 1980 öncesinden düşük... Son yıllann biitçelerindeki diğer ortak özellikkr neler? riyordum. Sayısını tam hatırlaŞENATALAR 1980 sonrası bütçelerin ikinci özelliği yatınmmıyorum, 22 24 general toplantıya çağrılı idi... Kuvvet komu ların bütçedeki payının gerilemesi. Yatınmların (başlangıç ödenektanları, ordu komutanları, ko lerine göre) bütçe içindeki payı 1980 öncesinde Vo 30 dolayında iken, 1980 sonrasında düştü, 1984'te % 23 idi, 1985'te <o 18. Üçtlncü özelF lordu komutanları içinde o zamanlar pek tanınmayan, fakat lik sosyal hizmetlerin payındaki gerileme. Bu grupta Milli Eğitim sonraları popüler olan komuıan Gençlik ve Spor Bakanlığı, üniversiteler, Sağlık ve Sosyal Yardım lar da vardı... Örneğin, trj'an Bakanlığı gibi kuruluşların harcamalan yer alıyor. Sosyal hizmetlerin payı (yine başlangıç ödeneklerine göre) 1979 bütçesinde %23'ti Tansel, Cemal Tural, Necdet Uran, Memduh Tağmaç, Fikret aşıyordu, 1981 ve sonrasında hep °7o 20'nin altında kaldı. 1985 bütçesinde ise yalnızca <Vo 15. Bu gerilemeye daha yakından bakmak yaEsen gibi. Toplantıyı, Genelkurmay Baş rarlı olabilir. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı'nın genel bütçedeki 7 kanı rahmetli Orgeneral Cevdet payı 1979 ve 1980'de ° o 11'in üzerinde iken 1985'te Vt 9'un altınSunay açtı. Toplantının günde da. Benzer şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nın payı 1979 % mini de açıkladı: "İçinde bulun ve 198O'de < 4'ün üzerinde iken, 1985'te % 2,5. Dördüncü özellik duğumuz politik ortam içinde personel ödemelerinin payının gerilemesi 1979 ve 1980 bütçelerinde o Silahlı Kuvvetler nasıl bir yol iz V 30 dolayında olan bu pay 1985 bütçesinde % 21. Bu gerilemenin lemeli? Meclis 'in açılmasına ve bir başka somut göstergesi de, katsayı artışlannın ve ilişkili adımdemokrasiye geçişe müsaade ların memurlara gerçek gelir artışı sağlamaktan uzak oiuşu. 1985 bütçesinde dikkati çeken bir özellik, harcamalar içinde edilmeli mi? Edilmemeli mi?" Herkes düşüncelerini serbest transfer ödemelerinin payının artmakta oluşu, degil mi? ŞENATALAR Evet. 1984 ve 1985 bütçelerinin başlangıç ödeçe söyleyebilirdi ve öyle de oldu. O dönemde hepimiz 27 Ma nekleri karşılaştınldığında, toplam ödenek % 68 artarken transfer yıs'ı yapan Silahlı Kuvvetlerin ödeneklerinin Vo 137 yükseldiği görülüyor. Burada transfer ödenekmensubu olmaktan gurur duyu lerinin neleri kapsadığını belirtmek yararlı olabilir. 1985'te 2.3 trilyor ve hareketin sorumluluğunu yonu aşacak olan transferlerin 871 milyan dış borç ödemelerine, 380 taştyorduk... Zaman geçtikçe bu milyan iç borç ödemelerine, 225 milyan KİT'lere, 180 milyan da hisler azaldı ve maalesef nerede Emekli Sandığı'na gidecektir. Bilindiği gibi Türkıye'de dojrudan sosyal amaçlı transfer ödemelerinin bütçedeki payı ve önemi gayet ise yok oldu. Toplantıda çeşitli düşünceler düşüktür. Transferlerin bütçedeki payının yükselmesi de daha çok ileri sürüldü... Sonuçta Silahlı deviet borçlan ile ilişkilidir. 1984'te alınan ek ödeneklerin de asıl Kuvvetlerin düşüncelerini ve is bu nedenden kaynaklandığını daha önce belirtmiştik. Deviet borçlarının ve transferlerin yükselişi de, 1980 sonrası teklerini belirtir bir yazmın kaleme alınması ve bunun siyasi bütçelerinin gelirkrle ilgili bir e£ilimini yansıtıyor galiba? ŞENATALAR Bu noktayı irdelerken vergi gelirlerinin gelişisorumlulara bildirilmesi kararmine bakmak gerekli. Son yıllarda harcamalann gerçek düzeyindelaştınldı. Yazılı metin genelde, "Silah ki gerileme gibi vergilerin gerçek tutannda da bir düşüş var. 1980'de lı Kuvvetlere sataşılmaması, si ve sonrasında yapılan tüm vergi değişikliklerine karştn, sabit fiyatyasi af çıkarılmaması, I47'lerin larla 1978'de ulaşılan vergi geliri düzeyine izleyen yıllann hiçbirinüniversiteye, şeyh ve ağaların de erişilememiştir. 1985 bütçesinin tüm tahminleri gerçekleşse bile, yerlerine dönüşlerine izin veril sağlanacak vergi geliri gerçekte 1978'in gerisindedir. Bu gerileme vergi yükünde, yani vergi gelirlerinin GSMH'ya oranında daha net memesi ve Orgeneral Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanlığı'na görülmektedir. 1977 ve 1978'de % 19'u aşan bu oran 1983'te % 17'ninaltındaydı. 1984 gerçekleşmesi °?o 14 dolayında olacaktır. 1985 seçilmesini'' öneriyordu. Toplantı bitince, Genelkur bütçesinin tüm umutları gerçekleşirse, oran % 15 dolayında olacakmay Başkanı hep beraber Çan tır. 24 Ocak'ın ve ANAP'ın iktisat politikası yüksek gelir gruplakaya Köşkü 'ne gideceğimizi, an nndaki vergi potansiyeüne dokunmak istemiyor. 5. Beş Yıllık Plan'cak toplantıya biraz geç gitmekte da vergilerin GSMH'ya oranı hep Vo 17'nin altında öngörülmüş. fayda gördüğünü bildirdi. Za Bu oran hem gelişmiş Batı ekonomilerine göre, hem de Türkiye ile manı gelince, 20 küsur general benzer gelişmişlik düzeyindeki ekonomilere göre belirgin biçimde arabası, yıldızlarımızı veforsla düşük. Böyle bir tercih bir yandan deviet harcamalan, özellikle yarımızı göstere göstere Çankaya tınmlar ve sosyal hizmetler üzerinde bir sınırlayıcı etki yapıyor, öte yokuşunu tırmandık ve kıdem sı yandan deviet borçlarını önemli ölçüde arttınyor. Yine 5. Plan'a rası ile toplantı salonuna girdik. göre 1989'a değin devletin her yıl "iç borç + dış borç + açık fiBu salona da ilk defa giriyor nansman" toplamı olarak (1983 fıyatlanyla) 900 milyann üzerinde dum, ancak çok beğenmiş olaca gelir elde etmesi umuluyor. Geh'rler içinde borçlann payı yükseldikçe, ğım ki, 1969 yılından sonra Gü giderler içinde borç ödemelerinin payı artıyor. Vergi gelirlerinin sınırlı kalması enflasyonist bir baskı da yavenlik Kurulu üyesi olarak çok ratmaz mı? girdim. ŞENATALAR Evet. Harcamalar bir düzeyin altına çekilemeSalonda rahmetli Cemal Gürsel, rahmetli tsmet tnönü (CHP diği için, borçlanma ve açık fınansman enflasyonist baskıyı arttınr. 1985 bütçesindeki vergilerle ilgili iyimser artış tahmininin gerçekGenel Başkanı), rahmetli Ragıp Gümüşpala (AP Genel Başkanı), leşmemesi de borçlanmanın ve açık finansmanın yükselmesine neden olabilir. Ekrem Alican (Y.T.P. Genel Sayın Şenatalar bütün bu söyledikleriniz 1985 bütçesinin enfBaşkanı), Osman Bölükbaşı lasyonn önleme açısından da, gelir dağılımı açısından pek nmut ver(M.P. Genel Başkanı) bizleri mediğini gösteriyor. karşıladılar, yerlerimize oturŞENATALAR Bence öyle. Gerçi bütçe gerekçesinin temel ilduk. Toplantıyı Cemal Gürsel açtı ve Genelkurmay Başkamna keler bölümüne bakarsanız, bütçenin hem söylediğiniz, hem de başka söz verdi. O da Silahlı Kuvvet açılardan birçok vaat taşıdığı görülür. Bu vaatler paragrafında amaç lerin düşünce ve isteklerini önün olarak enflasyonla mücadele, % 5.5 büyüme hızı, kaynaklann etkin kullanımı, altyapının geliştirilmesi, gelir dağılımının iyileştirildeki kâğıttan okudu. İlk itiraz mesi, bölgesel dengesizliklerin giderilmesi, deviet hizmetlerinin düRagıp Gümüşpala'dan geldi... Yeni bir parti olduklarmı, seçi zeyinin yükseltilmesi vb. sayılmaktadır. llginç olan şudur, bu palen milletvekili ve senatörlerin ragraf 1983 ve 1984 bütçelerinde de aynen yer almıştır. Bu da aslındaha, çoğunu tanımadığını, iste da bütçeyi hazırlayanlann da bütçenin bu amaçlarla ilişkisini çok nilen hususları kabul ettirebil ciddiye almadıklannı gösterir. Benzer şekilde 1985 başında uygulamesinin zor olacağını söyledi. masına geçilecek olan Katma Değer Vergisi'nden sağlanması beklenen gelirle ilgili bir tek tahmin yer almamaktadır. 24 Ocak'ın ve Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay "Madem ki partinizin ANAP'ın "küçük bütçe" politikası gelir dağılımı açısından sakınbaşkanısınız• Bir horoz gibi ta calı olduğu gibi, enflasyonu önleme ve büyüme açılanndan da yetersiz. Yüksek gelir gruplannı kollayarak özel yatuımları özendirvuklarmızı kanatlannızın altınmek amacı herhalde ağır basıyor, ama böyle bir uygulama özel yada tutun" ceyabını verdi. tırımları artırmaya da yetmez. Çünkü özel yatırımların artması için Rahmetli İsmet İnönü söz istedi. Bu gibi toplantılarda ko gerekli diğer koşullar yok. Dolayısıyla uygulanan bütçelerin bence nuşma, genelde başkana hitap en önemli özelliği son derece bozuk olan gelir dağılımını sürdürmek edilerek yapılır. İnönü ise bizle ve ağırlaştırmak. Sosyal hizmetlere yönelik harcamalann artmayıre doğru döndü... Tok sesi ve şı, memurlara verilen yetersiz zamlar, öte yandan yüksek gelir gruplarının vergi yükünün arttınlmayışı, son derece yaygın teşvik önkendine özgü şivesi ile ve biraz lemleri vb. bu ana özelliğin somut örnekleri bence. da sertçe şunları söyledi: "Bu Anayasa Silahlı Kuvvetlerin eseri mi?.. Bu Anayasa'ya ve demokrasiye inanıyor musuGüvenpark Zıya Gökalp nuz? Eğer böyle ise bu işlere ne (Baştarafı I. Sayfada) karışıyorsunuz? Bunlar Meclis dan yapılacak 21 pare top atışıyla Bulvan Maltepe Camii, Ulus başiayacak. Bu arada Ulus, Za AıanıHürriyet Meydanı, Inönu lere ait işlerdir" dedi. fer Aianı ve Uüven Park'taki Meydanı güzergâhlannda gösteri Uzun süre bir sessizlik oldu, Atatürk anıtları ile TBMM'deki yürüyüşleri yapacaklar. sonunda ortak noktalar bulunCumhunyet Bayramı neaenıy100. Yıl Atatürk Anıtı'na çelenkdu ve toplantı bitıi. ler konularak saygı duruşunda le yarın ilk tören 8.45'te AnıtkaBen ve zannederim çoğumuz bir'de yapılacak. Cumhurbaşkabulunulacak. ilk demokrasi dersini birinci elKara, Hava, Deniz Kuvvetleri nı Kenan Evren, Anıtkabir'e çeden almıştık. Arabalarımıza bi Komutanlıkları ile Jandarma lenk koyarak Atatürk'ün manenip Çankaya yokuşundan aşağı Genel Komutanlığı Bando ve Tö vi huzurunda saygı duruşunda ya indik. Gelişiınizdeki gibi ca ren Bölükleri de, TBMM önü, bulunacak. kalı değildik ama khtik olan ge Genelkurmay Kavşağı, İsmet Cumhurbaşkanı Kenan Evren, çiş dönemi için gerekli insanı înönü Bulvarı, Deviet Malzeme daha sonra TBMM'de kutlamabulduğumuzdan içımiz rahattı. Ofisi Genel Müdürlüğü, ları kabul edecek. OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Cumhuriyet'in 61. (Baştarafı 2. Sayfada) şinin yapacağı şey; Meclis kürsüsünden konuşmaktı. Ankan da bunu yaptı. Geçen akşam İçişleri Bakanı'nı izledim TV'de. İran'dan dönmüş, gazetecilerle konuşuyor. Elinde bir kâğıt, okuyor. Durarak, sözcükleri parçalayarak... Saridım ki uzunca bir şey, oysa iki cümleymiş hepsi! O da 'Iran'da görüşmeler yaptık, iyi sonuç aldık' gibilerden bir şeyler, hiç de önemli olmayan sıradan laflar... Ne var ki Sayın Bakan bu iki cümleyi bile kâğıttan kekeleyerek okuyor. İki cümleyi kâğıda yazmadan soyleyemez mi bakan olmuş bir kişi? Şaştım kaldım. Sonra bir de demeci var 'eziyet ve işkence' konusunda, 'yabancıların suçlamalarını reddettik, bizde eziyet ve işkence yoktur' dedik, diyor. Oysa Maliye Bakanı, bakanlığının önde gelen görevlilerine 'eziyet ve işkence' yapıldığını ileri sürüyor, kanrtlan da Meclis Başkanlığına vereceğini söylüyor... Hükümet üyesi bir bakanın ortaya atılıp, inandığı görüş ve düşünceleri, gerçekleri savunması, açıklaması o hükümeti zor duruma düşürür mü? Ben sanmıyorum. O hükümet eğer Basbakan, gerçeklere, doğrulara saygılı ise bundan ancak güç kazanır, yurttaş gözünde saygınlığını arttınr. Ama Maliye Bakanı düzeltilmesi. bir daha işlenmemesi amacıyla, acı gerçekleri sergiliyor da, öteki bakanlar ve Basbakan bunları örtbas etmek isteğindeyse, o zaman hükümet yanlış yolda demektir. En başta Kapıkule olaylarıydı Özal hükümeti içindeki karşıtlığı gün ışığına çıkaran... Tanrıyar'ın bakanlığı ile Arıkan'ın bakanlığı arasında büyük bir anlaşmazlık çıkmıştı, bunu saklamak güçtü, olanaksızdı. Başbakanın bu durumu ustalıkla çözümlemesi gerekirdi. Her şeyden önce de başarısız İçişleri Bakanı'nın görevinden ayrılmasını sağlaması... Arıkan'a da bütün acı gerçekleri açıklaması için olanak tanıması... Şimdi görünen şudur: İçişleri Bakanı kendiliğinden ya da Başbakanın baskısıyla görevinden çekilmiş. Arıkan ise bu işi Başbakanın yapmasını yeğlemiştir. Beni ilgilendiren şu bakanın, bu bakanın görevinden uzaklaştınlması, yerine bir başkasının atanması değil. Böyle şeyler her zaman olur. Önemli olan Arıkan'ın Meclis kürsüsünden açıkladığı konuların üstüne gkjilip gidilmeyeceğidir. En başta Kapıkule olayları ve bu olaylarla ilgili 'eziyet ve işkence' söylentilerinin gün ışığına çıkarılıp çıkanlmayacağı, haklının haksızın saptanıp saptanmayacağıdır. Kabine üyesi olmak her şeye ses çıkarmadan katlanmayı gerektirmez. Demokratik kurallara baglıysak hükümet içinde de gerçekleri sergileme eylemlerini doğal saymak zorundayız. Alışmalıyız demokratik davranışlara...Bir partinin, bir kabinenin içindeki insanlar tek bir kalıptan çıkmış değildirter. Herkesin ayn bir kişiliği vardır. Yurt ve ulus yararına gördükleri işlerde her biri tarihe ve kendi kişiliğine karşı sorumludur. Bay Arıkan, saklanması zor acı gerçekleri hükümet, Meclis ve kamuoyu karşısında açık açık dile getirerek örnek bir davranışta bulunmuştur. Şimdi görevinden ayrılmış ya da uzaklaştırılmış olması da önemli değildir; önemli olan böyle uygarca bir davranışı gösterebilmesidir. Pazaroyun Çözümleri TÜRK DİLİNtN UYAK (KAFİYE) SÖZLÜĞÜ I. ENDER II. YANAY III. ŞAŞKALOZ IV. UÇARI V. BELEDİYE VI. UTANÇ VII. ALDANCA VIII. YUNAK IX. İSHAL X. TAKİP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle