17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 8 HABERLER 8 EYLÜL 1983 YAMAN GÖÇ Bekir YILDIZ Başım önde yürüdüm çıkış peronlan arasında. Yağmur çiseliyordu. Yağmursuz bir yere sığındım az sonra. Banklardan birisine oturdum. Elimdeki teype baktım, Içi ses doluydu. Daha kimbilir ne konuşmalar yapacaktım. Ne acı olaylara, ne hüzünlü bakışlara, çırpınışlara tanık olacaktım. Yorulmuştum. Sakin, hüzünsüz bir konuşma yapabilmek amacıyla çevreme bakındım. Kalktım yerimden. Dolaştım. Banklardan birisinde gerçekten aradığım gibi birisi olabileceği kanısıyla yaklaştım oturana. Kaykümıştı öne doğru. Sigarasını keyifle tüttürüyordu. Dünyayı yaratan gibiydi. Belki de, gelip gidenlerden birisi değildir, diye düşündüm. Yanına iyice yaklaştım. "Merhaba," dedim. "Oturabilir miyim?" "Merhaba," dedi toparlanırken, "Niye olmasın?" "Rahatınızı bozmayın," dedim. "Şuraya otururum ben. Dönüş yapanlardan mısınız?" "öylesayılır," dedi. "Yanm porsiyon... Kanm yapıyor dönüşü." "tşlemlerle mi ilgileniyor?" "O, uçakla gelecek," dedi. "Ben TIR bekliyorum." "Bir yazı dizisi hazirlıyornm da... Sizinle de konuşmak isterdim." "Neden olmasın?" "tsminizden başlayalun öyleyse." "Selçuk Çetinkaya" dedi. "Adanah..." "Nerede çalışıyorsunuz?" "Berlin'de. lösenedir oradayız." "Berlin'de çalıştığınıza göre, Kreuzberg'de mi kalıyorsunuz?" "Hayır, hayır," dedi kırılmış bir sesle. "Girmem ben Kreuzberg'e. Girmek de istemem. Hiçbir zaman girmek istemem. Ben Kutan civarında oturuyorum. Evimin kirası 1.000 marktır. Yani yaşantıyı değişik bir sistemle götürürüm. Kazanç çok iyi. Tabü kazanç fazla olduğu için." "Hanım da çalışıyor rau?" "Onun dükkânı vardır. Berber dükkânı. Yaşama sistemimiz bunun için ayrıdır ya... Kazancımızın yükselmesi böyle." HANGİTARAFA ÇEKSEN OLMUYOR Kral gibi, dünyayı yaratmış gibi oturan Selçuk Çetinkaya ile konuşmamızı sürdürdüm. "Kazançla ilgili değildir her zaman yaşamak," dedim. "Kimilerini görüyoruz, iyi kazanıyoriar ama, gene de çok sıkıntılı yaşıyorlar. Hiç para harcamadan yaşamak istiyorlar yani." "Çok iyi bir noktaya vardınız," dedi. "Türkiye'de, biliyorsunuz insanlar birkaç kısma aynlmıştır. Mesela birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü tabaka, diye belirtilmiştir. Diyelim, dördüncü tabaka... Eline çok para da geçse, aynı sistem. Adamın milyonları var, ama bir pantolonu bir ayakkabısı birbirine benzemez. Ki adamlar artık dünyalannı kaybetmiş. Dört beş çocuk arkalarmda. Karısı arkasında. Kendisi paşa gibi. Kadının kıyafetine bakarsan, daha başka, bambaşka. Herifin kıyafeti öyle. Ağalık devri gibi. Tık tık arkada herşey. Bilakis Berlin olsun. West Berlin. Almanya'nın bilumum yerinde de." "Her yıl gelir misiniz?" "Her yıl. Uçaklan ama." "Bunu şu nedenle sordam: 1015 yıl önce, Türkiye'de kente gelenler değişti. Hiç olmazsa görünümleriyle degiştiler. Ama 1015 yıl önce Almanya'ya gidenler, hâlâ köylerindelenniş gibi kaldılar Almanya'da. Oyle değil mi?" "Bunun sebebi?.. Yani düşünürsen, mantığa sığmayacak birşey. Milyoner olduğu haJde, giyimlerinden vazgeçtim, hareketleri... Para hırsı desen, yahut da para görünce desen, niye oimuyor ağabey? Hangi tarafa çeksen olmuyor. Parası yoktu giymedi, yemedi. Ama şimdi milyonların var, ye be kardeşim. Çoluk çocukJarı malum. Çingene bebeleri gibi. TarlaJarda dolaştıkları gibi, ayru orada da öyle dolaşıyorlar. Eskiciden alıyorlar bir bisiklet, yahut giyecek, veriyorlar çocuğun eline kocaman bir ekmek, parkın içerisinde. Tabi bu şekilde olunca insan safrası..." "Dükkânımız var dediniz. Bir Alman'la ortak mısınız?" "Sırf kanmın üstüne. O calıştınyor. Ben fabrikada çalışırım." "Berber dcikkânına geoellikle Türk hanımlan mı geliyor?" "Türkler'i kesin kesin almayız." "Kankoca mı aldınız bu karan?" ALMAN KADINININ SAÇI YAPILMAMIŞSA PATRONU AZARLAR ONU.. "llla ki tabii. Prensip. Almanya'da herşey prensip. Türkler iki veya dört ayda bir sefer gelirler. Geldikleri gibi oradaki Alman müşterilerini de kaçırtırlar. Çünkü devamlı olarak çene yaparlar. Vay şöyle yaptm, vay böyle yaptın. Az kes. Çok kes. Boyasını Işçi Selçuk Çetinkaya anlatıyor "Adamın milyonları var, ama bir pantolonu, bir ayakkabısı birbirine benzemez. Ki adamlar artık dünyalanm kaybetmiş. Dört beş çocuk arkalarmda. Karısı arkasmda. Kendisi paşa gibi. Kadının kıyafetine bakarsamz, daha başka, bambaşka. Herifln kıyafeti öyle. Ağalık devri gibi. Tik tık arkada herşey... Çoluk çocuk malum. Tarlalarda dolaştıkları gibi dolaşıyorlar. " POLtTtKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Türk kuaför Türk müşteriyi kabul etmiyor Kitapların Diliyle Aziz Nesin'in küçük oğlu Ahmet Nesin yeni bir yayınevi kurdu, adı: Düşün Yayınevi... Düşünüyorum da, bu düşün adı bana hiç de yabancı gelmiyor. Yıllar öncesi de bu adla kurulmuş bir yayınevi anımsıyorum. Kitapların arasından bir broşür çıktı. Bunda, Aziz Nesin ilk Düşün Yayınevi'nin nasıl kurulduğunu, gelişmesini, aşamalannı anlatıyor. İnsana bir öykü gibi geliyor. Bundan yirmi altı yıl önce (1957) Aziz Nesin Düşün Yayınevi'ni Kemal Tahir"\e birlikte kurmuş. Biraz sonra ortaklığı yürütememişler, kapanmış. 1962 yılında, Aziz Nesin, "bilinen inatçılığıyla" yeniden kurmuş. İşler iyi giderken nasıl ve nereden çıktığı bilinmeyen bir yangınla kitabevi kül olmuş. Sigortasızmış da, giden gitmiş. Küçük oğlu Ahmet Nesin bir kitabevi kurmak istediğinde Düşün Yayınevi'ni canlandırmak istemiş. Oğlunun gönüllü danışmanı olmuş. Danışmanlığını şöyle anlatıyor: ".. Elli yıllık gazetecilik ve yayıncılık deneyimim var. Bir yayınevi elbette bir kazanç kurumudur. Öyle sanıyor ve inanıyorum ki, danışmanı olarak Düşün Yayınevi'ne yayımlanması için çok satışlı ve çabuk kazanç sağlayacak kitaplar salık verebilirdim. Özellikle böyle yapmadım. Çünkü Düşün Yayınevi'nin çok kazanmasını değil, yararlı. gerekli kitaplar yayınlamasını istiyorum. Bu yayınevinin sahibi olan oğlum da, emeğinin hakkı olarak ancak geçimini sağlayacak kertede kazançla yetinsin, ama yaptığı yararlı işin onurunu duysun!" Düşün Yayınevi beş ayrı dizide kitaplar çıkarmayı amaçhyor. Bunlar, mektuplar dizisi, (anılar ve anısal roman ve yapıtlar) özyaşam dizisi, günce dizisi,yaşamöyküsü dizisi, incelemearaştırma dizisidir MektuplardizisindenGoef/Je'nin, Mikelanj'm, Rilke'nin, Stefan Zvve/g'ın mektupları yayınlanmış. Ahmet Nesin bunları verdi. Önümüzde daha başka yazarların ve şairlerin de yayınlanmaya hazır mektupları duruyor. Yaşam öyküsü programı da hayli yüklü görünüyor. Çoğunluğunu Rus yazarlarının oluşturduğu bir diziye başlanacak. Yazar mektuplarını okurken Stefan Zvve^f'ınkileri şöyle bir karıştırdım. 1920'lerden 1940laradeğineşineyazdıklan... Faşizmin ağır baskısının ayak sesleri, ağırdan ağırdan nasıl da duyuluyor. Nazi liderleri bir operaya mı gelmediler, o müzisyenin nasıl gözden düştüğü, eserlerinin nasıl boykot edildiği seziliyor. bir yazara yüz vermediler mi, kitaplan hemen piyasadan çekiliyor. Yahudi kökenli sanatçılar, çaktırmadan, İsviçre yoluyla ülkeden uzaklaşıyorlar. Londra'dan ekim 1935 yılında yazdığı mektupta bir kâhin gibidir: "Politika durumu beni çok bunaltıyor. Son haberler gerçekten üzücü. Savaş ve savaşın felaketleri önlemeyeceğe be ziyor. Sonun nereye varacağı ıse şimdiden kestirilemez. Bu ç,. gın zamanlarda içime doğan bir duygu, yazık ki, gene haklı çtkıyor. V italya'daki zavallı dostlarımızın durumu ne olacak?" & Musolini, İtalya'da, Hitler'den daha önce iktidara geldiği için, oradaki baskılar elbette daha çok oluyor. Zvveig'ın üzüntüsü bu yüzden artıyor. < Irkçı Naziler, Stefan Zvveig'ın, Almanya ve Avusturya'ya girmesinı yasakladılar. Bunun üzerine karısından ayrılmak zorunda kaldı. Brezilya'ya göç etti. Bu arada yıllardır sekreterliğini yapan Bayan Altman'la evlendi. Avrupa'dan Brezilya'ya göç etti. Petropolis kentinde otururken Nazi denizaltılarının kahve taşıyan bir şilebi batırmalarıüzerinesokakta Almanca konuşulması yasaklanınca bunalımlarıgittikçe artiı. Dünya ağır ağır yaşanmaz olmaya başladı. "Hitler adını taşıyan bir tek insanın cinayetleriyle yıllardır yüzbinlerce ve milyonlarca insanın hayatını mahvettiğini düşünmek korkunç bir şey..." diyordu. Artık dayanamadı, 1942 şubatının 22. günü, hem eşi, hem sekreteri olan Bayan Altman'la birlikte yaşamlarına son verdiler. Dünya büyük bir şaşkınlığa uğradı. Nazi Almanya'sının yıkılmasına daha üç yıl vardı, fakat yazar bekleyemedi. Bu ölüm bir protestoydu. Şilili kadın şair ve Nobel edebiyat ödülü sahibi Cabriella Mistral ölümü üstüne şöyle der: ".. Benim büyük ölülerimden biridir. Petropolis'te aynı sokakta oturduğumuzu bugün de hatırlanm. (..) Her gölge eninde sonunda yıne de ışığın çocuğudur. Zira aydınlıkla karanhğı, savaşla banşı. yükselişle alçalışı yakından tanımış olan kişi gerçekten yaşamış sayılır." Bu mektupları Burhan Arpad dostumuzun ustaçeviri diliyle okuyoruz. Geldik gidiyoruz. Şen olan Halep şehri, fişte ismi olanı korusun Tanrı. Alman gençleri çalışmıyor. Bir iki ay çalışıyor fıırrr... Yani gençlerimizi istemeleri bundan. Bir de askerde öldürmeleri için... Sonları ölüm de olsa, bizim gençler biraz çalışınca, altlarına bir BMW alıyorlar. Bir de porno ayağı... Ordan al bir genç, burdan al bir genç... Burda genç, film seyrederek yaşıyor, ordaki genç, filmi bizzatihi kendi çeviriyor. Geçenlerde duymuşsundur, bir yürüyüş oldu. Yürüyüş yürüyüştür. Batı'dan, aşağı Batı'dan da geldi Almanlar. "Raus "yürüyüşüydü. Defolyani. Yürüyüş başladı.Fakat bu şekilde açıklanmadı. Türkün birisi de bir yazı yazdı. Derken kıyamet koptu. az ver. Çene o biçim. Be kadın, köyünde de berber dükkânı mı vardı? Vardı da gider miydin? Ne anlarsın boyadan? Kına senin neyine yetmez? Kınacılar... Ama Alman gelir, bey çocuğu gibi. Güzelce oturur. Çayını veya içkisini alır. Sırası gelince oturur. Ben deyim iki, sen de bir kelime konuşur. Ama Türk geldi mi, bir de üstelik bebeleriyle gelir. Pazarlık yapar, Allahma kadar. Ossaat kızarsın. Fiyat listesi vardır çünküme, semt semt. Kutan'ın da fiyatı belli. Liste kabak gibi asılı. Dükkân Konsolosluğa yakın. lstanbullu, Ankaralı, Izmirli birkaç müşterimiz de var hani. Konsolos kanları falan da... Ve işadamlannın karılan. Bu gibi kimseler hani. Ama saysan, iki elin parmağını geçmezlı. Ben Adanalıyım. Hanım Eskişehirli ve şirndiki oturduğunuz yer Izmir'den. Mal aldık. Orada oturmak için aldık. Geliş gidişlerde yani. Ben dönüş yapmadım çünkü. Kanm yapıyor. Biz Almanya'ya gittiğimiz zaman, Almanlar bir kişiyi çağırmıştı yahu.. Diyelim ben... Diyelim Hasan... Ben ne yaptım: Bütün sülalemi oraya taşıdım. Ne oldu? Yabancı tamamen. 2030 misline yükseldi. Ve büirsiniz, ekonomi bugün, dünyanın dört bucağında kötü durumda. Alman gençleri işsiz kalınca, Alman halkı çalışmayan bir insandır. Tembel bir insandır ama, ne olursa olsun, bir devlet kendi vatandaşını düşünmek zorunda, evvelemirde. Arkadaş, işsiz kalınca kendi adamlan, Türklerin de, biDtursa, ona Türk diyorlar. Berlinde bu semtlerde oturanlar, konuşmasalar bile, Türk olduklannı çocuk bile anlar. Alman'a da Türk demeleri, çünkü o da aynı kıyafete girmiş durumda. Şurada 10 ev olsa Türk, bir de Alman olsa. Onu zaten doyuruyorlar. Giydiriyorlar. Zaten esrar, eroin davası da var ya... Tamam, O Alman bunlara köle oluyor. Zaten o düşük tabakadandır. Orada oturan, Alman Türk yani. Tabii bunlar Turklerin merhametli olduklarını biliyorlar. Avantacı takımı, buraya üşüşüyor. Bir iki yazı. Bir iki iş takibi, filim... Türklerin elinden paraları alıyorlar. Bakmışsın, Alman Türk mercedeste. O da, öyle geçinip gidiyor. Dedik ya, insan kat kat. Bu Almanlar kabitenleri gözlüyordum. Sordum: "Berlin'de sık sık yıirüyiişler oluyor degil mi?" "Bu da başka politika," dedi Çetinkaya. "Amerikahlann konuşmasını istemiyorlar. Almanlar uyanık. Füze meselesi. Dükkânımın camı, bir seferinde bu yürüyüşte kırıldı. Kalabalıktan. Yeşiller, Allah için iyi. Türkleri kolluyor Yeşiller. Bakalım nereye kadar gidecek. Geçenlerde, duymuşsundur, bir yürüyüş oldu. Yürüyüş yürüyüştür. Batı'dan, aşağı Batı'dan da geldi Almanlar. Raus yüruyuşüydu. Defol yani. Yürüyüş başladı. Fakat bu şekilde acıklanmadı. Turk'ün birisi de bir yazı yazdı. Derken kıyamet koptu. Türklerle Almanlar çatıştı. "Biz Almanya'ya gittiğimiz zaman, Almanlar bir kişiyi çağırmıştı yahu... Diyelim ben... Diyelim Hasan... Ben ne yaptım: Bütün sülalemi oraya taşıdım. Ne oldu? Yabancı tamamen 2030 misline yükseldi. İllâ ki, KiMi: doniış Berlin'de oturanlara, demir adam hamlamış >ıllar sonra... ler. Para verecek olanlar, çocuksuz gelenler canım. Her hafta gelirler hem." "Almanlar? Onlar da her hafta mı gelir?" Yeni bir sigara yaktı. Dumanı ballıymış gibi üfledi. "Alman deyip geçmeyin," dedi, sonra. "Öyle Alman vardır ki, her Allahın günü gelir. Çünkü, bir satıcı kadın, saçı yapılmadan gitmişse işe, patronu azarlar onu. Kaufhaus, mesela bankalar gibi... Almanlar için herşey ahşkanlık olmuş. Bugün 10 lira harcanacaksa, 10 lira harcanacak. Herşey saatinde, herşey ölçü. Bizim gibi barbar değiUer." "Peki kardeşim, Türk düşmanlığı konusunda ne düşüniiyorsunuz?" "Kardeşimoğlu, Berlin bu düşmanlığın ocağıdır. Vallahi, ben... Almanlar bu konuda haklakis yabancılann lüks arabalara binmesi ve dükkânların açılması, Alman gençlerinin ve biraz düşük tabakadaki insanların nazan dikkatini çeker tabii. öyleyse ellerinden gelen kötülüğü yapmak istiyorlar. Ama yine yapmıyorlar sayıhr hakcası. Ben bugün aç kalsam, herhalde bir yabancıyı ülkemde barmdırmak istemem." "Gene de pekçok olay oluyor ama." "Oluyor. Dükkânlar yağma ediliyor. Benim dükkânımın camını iki defa kırdılar, misal. Çocuklar dövülüyor. Adamlar dövülüyor. Yazılar, propagandalar ;ok yapılıyor." "Daha önce bir arkadaşla konuştum, Tttrkçe konuşmaya korkuyoruz" dedi. "Dikkat edeceksin tabii. llla ki Berlin'de. İUa ki, şehre girin;e. Kreuzberg'de bir Alman da pitan olmuş oluyor. İUa ki, mal meselesi. Ona sattırmış bizim açıkgözler. O da var işin içinde..." YEŞİLLER tYİ TÜRKLER'İ KOLLUYORLAR Çıkış yapanların oluşturduğu kuyruk az ötemizdeydi! Polisin çalıştığı yer orta yerde... Önü kuyruk... İş ve İşçi Bulma Kurumlan gibi... Tel örgüyle aynlmış, ikinci bir bölüm daha vardı. Bu bölüm de giriş yapanlar içindi. Bağlara, bahçelere doğru yeni çalışmalar görünüyordu. Yeni yeni yapılar... Giriş yapanlann, kesin dönüş yapanlarla aynlabilmesi için çalışmalar... Turnikeler, hangarlar... TIR'larla gelen ve gelecek olan eşyalar için yapılmış ve yapılmakta olan hangarlar... Tel örgü gibi, ikiye bölünmüştüm ben de. Hem konuşuyor, hem de çevremde olup "Yaralı, ölii oldu mu?" ALMAN GENÇLERİ ZATEN ÇALIŞMIYOR "Mutlak.. Ölen olmadı ama, yaralı çok oldu. Hastaneleri kuvvetli heriflerin. Yaralılar ölmeden kurtanldı... Ölecek yaralılar yani." "Tiirkler ne yazmıştı?" "Biz buraya zorla gelmedik. Sosyal haklarımızı verinceye kadar kalacağız. Falan, filan... Sevsinler..." "Haklı değiller mi yani?" "Huıı... Gençlerin yüzde yetmişi ya da altmışı kesin dönüş istemiyorlar. Sebebine gelince: Çocuk, oranın yaşantısına katılmış. Herşeyi gören, bilen bir kimsedir. Sıkıntı görmemişler. Vükalalık yapan amir, memur hic tanımamışlar. Amire, memura onlar vükalalık yaparlar. Daha doğrusu serbest, atılmış çocuk gibi büyümüşler. Gelip ne Kesin dönüş ynpanlar çocuklarına okul arıyor ANKARA, (ANKA) Kesin dönüş yapan ya da yapmayı tasarlayan Türk işçilerinin, yurda dönüşlerinde karşılaştıkları sorunlar arasına, çocuklannın yuri dışındaki okullarının dengi olan Türkiye'deki okulu belirleme sorunu da eklendi. ANKA muhabirinin edindiği bilgiye göre, bu yıl kesin dönüş yapan, önümüzdeki yıl kesin dönüş yapmayı tasarlayan ya da çocuğunun Türkiye'de okumasını isteyen yurt dışındaki Turk işçileri, çocuklannın çalıştıklan ülkede devam ettikleri okulların, Türkiye'de bulunan dengi olan okulu öğrenmek için Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Dairesi Başkanlığı, Denklik Şubesini adeta istila ettiler. Son iki ay içinde, sözkonusu denklik şubesine yaklaşık 15 bin öğrenci ile ilgili başvuru yapıldı. llgililer, geçen yıllara oranla bu tür işlemler için başvuranlann sayısında oldukça fazla artış olduğunu, bu nedenle denklik şubesinin günün her saati dolu olduğunu bildirdiler. Günde 250 ila 500 kişi sözkonusu şubeye başvuruyor. İlgililerin verdiği bilgiye göre, bir başvuruya yanıt verilebilmesi için, yaklaşık 15 günlük bir süreye ihtiyaç bulunuyor. Bazı yabancı okulların denginin hangi okul olduğunun belirlenmesinde güçlük çekildiğine işaret eden ilgililer, bu nedenle bazı başvurulara 15 günden fazla süre ayırmak gerektiğini belirtiyorlar. Yurt dışından, çocuğunun Turk okullarında okuması için başvuran gurbetçiler ise, bu surenin çokluğundan yakınıyorlar. îşçiler, Türkiye'de kaldıkları sürenin kısa olduğunu, bu surede köye gidip aileleri ile göruşmek istediklerini, ancak bu gibi işlemler nedeniyle tatillerini Ankara'danarcadıklarımbelirtiyorlar ILAN BAKIRKÖY 3. SULH HUKUK MAHKEMESİNDEN Esas No: 1982/765 Karar No: 1983/73S Davacı Isıanbul Belediye Başkanlığı vekili A\. Yıldi7 Sun larafından davalılar Hüseyin Akdoğan, Aytekın Kotil, Atıla> Okbaydan alevhıne açılan 20.000rTL.nın lahsiline ılişkin alacak davasının >apılan duruşması sonunda davanın reddine 10.6.1983 larihinde karar verilmışıır. Bakırkö>, Isıanbul Cad. 113 A adresinde davalı HÜSEV1N AKDOĞAN'ın hulunmadığı ve adresi de tesbit edılemedığınden dava dılekçesi >e dumşma günü davah Huseyin Akdoğan'a ilânen tebliğ edılmıj olup: karar davalıya leblij >erine kaim olmak u/ere ılân olunur. 19.8.1983 Basm 9502 (Fotograflar: Ender ERKEK) yapacaklar? Okul işleri sorun. Yaşantı sorun. Evlenecek, sorun. O çocuk zaten Türkiye'yi bilmiyor. Şimdi Alman'ın, genç kuşak her zaman işine yarar. Almanlar, evvelden, daha yabancıyı getirmeden şöyle birşey düşünmüşler: Fabrikatör ya da iş adamlan oturup demişler ki, bize, bu fabrikalar için demir adam lazım. Eeee, demir adamı nereden bulacağız? Çok basit demiş bir tanesi. Yabancı ülkelerden, fakir ülkelerden işsizleri toplayacağız." "Seçecekler yani." "Dikkat edin. Demir adam. Demir adam deyince, söz durur. Bir tanesi demiş ki, sonra ne olacak? O akıllı adam demiş ki, yahu bunlarda 1520 sene idare edecek demir adam kuvveti var. Bunlann demir kuvvetini aldıktan sonra, bizim işimiz, demirden başka birşeye geçecek. Demirden daha kuvvetli durum olacak. Demire ihtiyacımız kalmayacak. Sonunda okeylemişler. Demir adamlan çalıştıra çalıştıra, demir adamlar hamlamış. Tempo yıktı onlan. Para hırsı yıktı onlan. Eskiler ihtiyarladı.. Alman gençleri zaten çalışmıyor. Bir iki ay çalışıyor, fıırrr... Yani gençlerimizi istemeleri bundan. Bir de askerde öldürmeleri için... Sonları ölüm de olsa, bizim gençler biraz calışınca, altlarına bir BMW alıyorlar. llla ki dayanamaz genç demir adam buna. Bir de porno ayağı... Ordan al bir genç, burdan al bir genç... Burda genç, film seyrederek yaşıyor, ordaki genç, filmi bizzatihi kendi çeviriyor." "Hanımın berber dükkânı vardı. Sen ne iş yapıyorsun?" "Benim hanım okulu Almanya'da bitirdi. Ben dozerlerin vinç montajında çalışırım." "Montajda iyi para var." ALLAH PARAYI YEMEK İÇİN YARATMIŞ "Berber dükkânıyla en az 10.000 mark. Ama gene de birşeyimiz yok. Birşeyimiz yok dersem yalancıhk olur. Yani bizden kat be kat az kazananlara kıyasla birşeyimiz yok. Ben yerim parayı. Allah parayı neden yaratmış, yemek için. Tavuk muyum ben? Paranın üstüne yumurta gibi oturup gııkk, gııkkkk... Birkaç ev, dükkân. Naktimiz yok. Malımızı toplasan lOmilyon. 10 milyon ne ki.. Bugün, 2.000 kazanan Kreuzberglinin 50 milyonu var. Olsun, onlann olsun, benim olmasın. Ben, onlann kazandığı para kadar ev kirası veririm. Karımın,benim arabam ayrı ayrıdır. Biz haftanın üç günü, dışanda yemek yeriz. Böyle şeyler söylemek ayıptır ama, kıyaslamak için söylüyorum. Mobilya olarak bile lüksünü kullanıyoruz. En üs değil ama, ikinci tabakadan yaşıyoruz yani. Giyim her zaman lüks. 2030 marklık ayakkabı ahnmaz. Kesinlikle. Gençleri konuşuyorduk değil mi? Ben geçenlerde bir program izledim. Bir Alman kadın doktor araştırma yapmış. Özellikle yabancı işçilerin çocukları arasında kötü yol artmış. İlla ki gençler arasında. Gençler, dikkat edilmezse kötü yola düşmek zorunda. An meselesi... Bak, burda bir hikâye daha var: Bakın Alman kurnazlığına. Gençlerimizi nasıl avlıyorlar. Şöyle, diyelim genç esrara yattı. Yakalandı. Polis onu heima atar. Heima atınca, heim parasını babasından söke söke alır. İyi mi? Sonra ceza verilir, hapse... Bak ama, hapiste çıplak film de oynar. Sonra, bir işte çalıştınrlar genci. Gence para verirler, yaptığı işe karşıhk. Genç der ki, babam bana para vermezken, ben suçluyken, kefere bana para verdi. Üste para verdi. Diyelim bu genç ıslah oldu. Aferin AJman'a demez mi? İlla ki der." Kral gibi oturan Çetinkaya, ok gibi fırladı yerinden. Arİcasından bağırdım: "Ne oldu? Neden kaçıyorsun böyle?" "TIR," dedi. "Bizim TIR gö • ründü de." SÜRECEK ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Muhtaçhk aylığı için önemli belgeler: "65 yaşını doldunnuş, muhtaç, gücsüz ve sakaf'lara aylık ba4 lanmasına ilişkin Yönetmelik'e göre "Aylık bağlanması için gerekli belgeler şunlar: a) Dilekçe, b) Mal Bildirimi Belgesi. c) İkametgâh İlmuhaberi d) Vukuatlı Nufus Kutük Kayıt Örnegi, e) Muhtaçhk Belgesi, f) Saglık Kurulu Raporu, g) Üç adet Belgelik Fotoğraf." Aranan bu belgelerden, Mal Bildirim Belgesi aylık için başvuruda bulununca düzenlenecek ve imzaları köy ve mahalle muhtarları veya mal müdürlükleri veyahut defterdarlıklarca onaylanacaktır. Gerekli bütün bilgiler sonucunda muhtaçhk aylığı almaya hak kazanıp kazanmadıklan sürekli olarak oturdukları yerlerin bağlı 'julunduğu il veya ilçe idare kurullan tarafından gerekçesi de gösterildikten sonra geçerli olacaktır. "Maliye Bakanlığı ve T.C. Emekü Sandıgı, gerektiğinde 0 veya ilçe idare kurullarının sonışturma ve kararian dışında ilgililerin gelir, kazanç ve malları hakkında kendi personeli veya idari makamlar vaatasıyla her çeşit sonışturma yapUrmaya, resmi ve özel idare, müessese ve ortaklıklanndan ve şahıslardan bilgi istemeye" yetkili kıhnmıştır. Bilgi istenen özel ve tüzel kişiler de bu bilgileri vermekle yükümlüdür. Sağlık raporlannın "tam teşekkülltt resmi hastanelerin saglık kurullanndan alınması şarttır. Bu raporlarda, maluliyet ve sakatlık nedenleri ile birlikte a) 65 yaşını doldunnuş olanlann, çalışma ve iş görme giicünden mahrum bulunduklan, b) 65 yaşını doldurmamış olanlann, başkasıun yardımı olmaksızın hayatlarını devam ettiremeyecek şekilde malul oldukları, c) Sakatlann çalışma güçlerinin yüzde kaçını kaybettikleri, belirtilir." TÜRKİYE ELEKTRİK KLJRUMU SINIRLI SORUMLU BOĞAZİÇİ ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR 75 ADET GÜÇ TRANSFORMATÖRÜ SATIN ALINACAKTIR 1 Müessese Müdürluğümüzun ihtiyacı olan; a) 10/0,416 kV, 630 kVA dahili tip tabii soğutmaJı 50 adet, b) 10/0,416 kV, 1250 kVA, dahili tip, tabii soğutmalı 25 adet, olmak uzere 75 adet guç transformatörü şartnamesi gereğince kapalı zarfla birim fiyatı alraak suretiyle ihale edilerek satın alınacaktır. 2 Bu ihaleye ait şartnameler Millet Caddesi No: 86 Fındıkzade adresine yerleşik Müessese Müdurlüğü'nün 3. kat 320 No.'lu odada bulunan Makina îkmal ve Satınalma Grup Müdürlüğu'nden, 5.000. TL. bedelle temin edilebilir. 3 Bu ihalenin geçici leminat miktan 3.975.000. TL.'dir. 4 Teklif mektupları en geç 15.9.1983 günü saat 14.00'e kadar 2. kal 205 No.'lu odada bulunan Muhaberat Servisine verilmiş olacak ve aynı gün saaı 15'te alenen açılacaktır. 5 PTT ile basvurular dikkate ahnmaz. 6 Müessese Müdürluğümüz 2490 sayılı yasaya tabi değildir. Basın: 23925
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle