19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 AĞUSTOS 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 YAYEV DÜNYASEVDA İNCELEME ARAŞTTRMA YÖNETEN ŞAHÎN ALPAY Türkîye ekonomisînin analizi Yakup Kepenek, GELİŞİMİ, ÜRETİM YAPISIVE SQRUNLARIYLA TÜRKİYE EKONOMÎSt, ODTU Yaymı, Ankara 1983, 688 s. YAĞCI fürk ekonomisi gelişmekte olan Ulke ekonomıleri arasında en ilginç olanlardan biri. Bu sadece ekonomik açıdan böyle değil; ekonominin politik ve sosyolojik bağlantıları da diğer sosyal bilimciler için zengin ve özgün bir araştırma alanı oluştunıyor. Yabancı boyunduruğundan kurtulup, devlet eliyle sanayileşmeye başlayan, sonra karmaşıkbir teşvik sistemi ile özel sektörünü geliştirerek bugün yabancı ülkelerde anahtar teslimi fabrika kurabilen bir ekonomi haline geltniş Türk ekonomisi. Son 30 yılda ortalama yüzde 6'lık bir büyüme hızı tutturarak dtinyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmuş. BUtUn bunlar azımsanabilecek başarılar değil. Ayrıca, bu gelişmeler görece demokratik bir ortam içinde gerçekleşmiş; demokrasiden ayrılma zorunda kahndığı dönemlerde bile demokratik uygulamalar 12 yılda (bazen daha uzun bir sürede) yeniden başlatılabilmiştir. Bu demokratik gelenek toplumun vazgeçilmez bir özelliği olmuştur. SOSYAL ADALET "ÜRETEMEYEN" BİR EKONOMİ Ancak, bu hızlı gelişme süreci içinde, ekonomi hızla mal ve hizmet üretirken tasarruf, döviz, istihdam ve sosyal adalet "üretememiştir." Gerçekten de ortalama tasar>f oranı yüzde 1017 arasında Imış ve bunun da önemli bir kısmı cebri tasarruf şeklinde düşük gelirli gruplardan elde edilmiştir. Cebri tasarrufu yaratan enflasyonist sürecin kamu finansmanından dış ticarete, oradan da üretim, yatırım ve kaynak dağılımına uzanan zincirleme etkileri Türk ekonomisinin kısa ve orta dönemli performansında merkezi bir rol oynuyor. (Bkz. F. Yağcı, Türk ekonomisi için ekonometrik bir model çalışması: Tem 2, T. Sınai Kalkınma Bankası, tstanbul 1983) Hızlı gelişme ile birlikte gelir bölüşümünün daha da bozulması, fakat ekonominin yeteri kadar tasarruf yapamaması, varlıklı sınıflann tasarruf ve harcama kalıbının incelenmesini ilginç bir inceleme konusu yapıyor ve bu sınıflann ekonominin sırtında ne denli bir "yük" oldukları sorusunu güncel hale getiriyor. Milli gelirin ortalama yüzde 3'ü civarında olan dış tasarruflar (net dış krediler) sadece tasarEkonominin, Amerikan bezi bile üretemezken petrokimya sanayiini kurar hale gelmesi yoğun bir ithal ikamesi ile olmuş; fakat bir dizi sınıfsalpolitik nedenden ötürü zamanla ihracata yönelememiş ve dünya konjonktürünün en olumsuz olduğu dönemde temel olarak ödemeler dengesi zorluklarından kaynaklanan uzun ve derin bir krize girmiştir. thracat dönüşümünün yapılamaması ile ilgili politiksınıfsal nedenlerin ortaya çıkarılması Türk toplumunun ekonomipolitik dinamiğinin anlaşılması açısından kaçınılmazdır. TÜRKtYE'NtN ZENGİN DENEYİMLERİ Türkiye'nin deneyimi çok zengin ve bu deneyimden öğrenecek çok şey var; özellikle Türk ekoharekete kadar her alanı kapsıyor. 688 sayfahk kitap 6 kesime ayrılmış; Tarihsel Gelişme, Planlı Gelişmenin Dayanakları, ilk ÜçPlan Döneminde Sektörlerin Gelişmesi, Ekonominin Dış Dünyası, Gelişmenin Toplumsal Yönleri ve Ekonominin Başlıca Sorunlan. Bu 6 kesim 24 ana bölüm ve daha fazla alt bölüme aynlarak işlenen konular uygun bir şekilde birbirine bağlanmış. Ayrıca, konular 108 veri tablosu ve 2 ek bölümle desteklenmiş. Çalışma önemli bir eksikliği gideriyor. Hem öğrenciler, hem de Türk ekonomisi ile ilgili herkes için önemli bir toplu bilgi ve başvuru kaynağı. Ayrıca, her bölüm için açıklamalı basvuru listesi verilmiş. Bu da bazı konularda daha fazla bilgi edinmek isteyenlere yol gösteriyor. Yazar, bir de konu ve yazar dizini eklemiş kitaba. Bu, çok zaman ve emek aldığı için, çok az Türkçe kitapta vardır. BÜTÜNLEŞTİRtCt BİR ÇALIŞMA Bu boyuttaki çalışmaların temel niteliği derleyici, sınıflandırıcı ve bütünleştirici olmalarıdır. Prof. Kepenek'in kitabında da bu nitelikleri görüyoruz. Yazar, ayrıca çalışmanın çözümleyici (analitik) olduğunu da söylüyor. Biz bu yargıya pek katılamadık ve yazımızın buradan sonraki bölümünde analitik çalışmadan ne anladığımızı anlatmaya çalışacağız. Analitik bir çalışmanın temel niteliği ekonomik olgular ile bu olguları meydana getircn ekonomik politikalar arasındaki nedensellik bağlannı kurması ve bu bağlar aracılığıyla geçmişi anlamaya yardım ederken, gelecekle ilgili politika önerileri de üretebilmesidir. Somutlaştırmak için yazımızın başında sözünü ettiğimiz sorunlara ve başarılara dönelim. Türk ekonomisi, hızla mal ve hizmet Üretirken tasarruf, döviz, istihdam ve sosyal adalet "üretememiştir" demiştik. Bu gelişmeler ekonomik birimlerin davranışları sonucu ortaya çıkmıştır. Ekonomik birimlerin davranışlarını belirleyen de ekonomik politikadır. Bu politikalar, ya yasak koymak, kota koymak, tayınlamak gibi doğrudan politikalar ya da fiyat, para, faiz, maliye, teşvik ve dış ticaret politikaları gibi dolaylı politikalardır. Türk ekonomisinin analizi, bu politikaların tek tek veya bir paket olarak yukarıda sözü edilen başarı ve sorunları nasıl etkilediğini (mümkUnse) kantitatif olarak saptamakla olur. Bu şekilde, ekonomik politikalar ile ekonomik olgular arasındaki ilişkilerin kurulması, ekonomik politika cinsinden neyin doğru, neyin yanlış yapıldığını gösterir ve izlenecek politikalara ışık tutar. EKONOMİK ANALİZİN POLİTtK BOYUTLAR Bu, salt bir ekonomik analizdir. Henüz politik boyutu yoktur. Politik ilişkiyi ancak izlenen politikaların hangi sınıf ve gruplann yaranna, hangilerinin zararına olduğunu, arkalarında hangi sınıf ve grupların destekleri olduğunu inceleyerek kurabiliriz. Böylece smıfsal ve grupsal çıkar farkları, bunların politik hâkimiyeti ve ekonomik politikaları etkileyebilme güç ve yeteneklerinden başlayarak, bu politikaların ne tür sorun ve başarılar yarattığı noktasına ulaşırız. Ekonomik sorun ve başarıların smıfsal çıkarlarda değişmeler ve gruplaşmalarda kaymalar yaratacağını, bunlann da ekonomik politikaları yeniden değiştireceğini düşünürsek, ilişki zincirini tamamlar ve politik ve ekonomik boyutlan ile Türk ekonomisinin analitik çerçevesini kurmuş oluruz. Böyle bir analitik çerçeve (kalitatif veya kantitatif) ekonominin canlı bir maketi gibidir. "Otonom" değişmeler karşısında ekonominin tepkisinin ne olacağını ve ne yönde gelişeceğini gösterir ki, bundan da izlenmesi gereken politikalarla ilgili öneriler üretebiliriz. Son yıllardaki uygulamalara baktıkça TUrk ekonomisi ile ilgili bu tür çalışmalara ihtiyacın her geçen gün daha fazla kendini hissettirdiğini görmek çok zor olmuyor. Prof. Kepenek'in kitabında yer yer kısmî politika analizleri var. Fakat bunlar bizim düşündüğümUz anlamda bir bütünlük oluşturamıyor. Çalışmasının bu tür bir analitik çalışma olmaması, doğallıkla, onun yukarıda değindiğimiz yararlarını etkilemiyor. "Türkiye'de gelir dağılımının ekonomi politiği" Ergun özbudun ve Aydın Ulusan'ın editörlüğünü yaptıklan ve 1980'de New York'ta Holmes ve Meier yayınevi tarafından yaymlanan kitap, bu başlığı (The Political Economy Of Income Distribution in Turkey) taşıyor. Princeton Üniversitesi'nin \Vooarow Wilson Uluslararası llişkiler Okulu tarafından desteklenen ve çeşitli ülkelerde gelir dağılımı konusunu ele alan bir araştırma programı çerçevesinde yapılan bu hacimli çalışmada, Türk ve Amerikah araştırmacılar tarafından kaleme alınan 16 incelemeye yer veriliyor. 1950'lerden başlayarak hayli hızlı bir iktisadi büyümeye sahne olan Ülkemiz, öte yandan oldukça adaletsiz bir gelir dağılımı sergilemesiyle de temayüz ediyor. özbudun ve Ulusan'ın editörlüklerini yaptıkları kitap, bu açıdan en önemli toplumsal sorunlanmızdan birine eğiliyor. TUrk İmalat Sanaylinde Yabancı Doğrudan Yatınmlar konulu eseri dolayısıyla okurlarımıza tanıttığımız, (Bkz. 19.5.1983 tarihli sayfamız) yurtdışındaki iktisatçılarımızdan Asım Erdilek, Türkiye'de Gelir Dağılımının Ekonomi Politiği üzerîne yazdığı ve yakında uluslararası bir iktisat dergisinde yayınlanacak olan yazıda, bu çalışmada ulaşılan sonuçları şu noktalarda topluyor: "1) Türkiye'de gelir çok eşitsiz bir şekilde dağılmıştır. 1963, 1968 ve 1973 yıllarında yapılan araştırmalar, Türkiye'nin gelir dağılımının en eşitsiz olduğu azgelişmiş Ülkeler arasında bulunduğunu göstermektedir. 2) Türk hükümetleri eşitsizliği giderici yönde tutarlı cabalar harcamamıştır. Ekonomik eşitlikten çok büyümeye önem verilmiştir. İzlenen otarşik (kendi kendine yeterli) büyüme stratejisi de gelir dağılımı üzerine olumsuz etkiler yapmıştır. 3) Eşitlik sağlamaya yönelik bazı önlemler, örneğin tarımsal ürünleri destekleme politikaları, gerçekte gelir dağılımını daha da kötüleştirmiştir. 4) Halkın siyasal katılımının artmasıyla birlikte siyasal rejimin gelirin daha eşitçe dağılması talebine olan duyarlılığı, düzenli bir şekilde olmasa da, artmıştır. 5) Ancak, 1970'lerin sonuna gelindiğinde Türkiye çokpartili demokratik düzeni tehdit eden bir 'dağılım krizi' ile karşı karşıyadır. 6) 1980'lerde gelirlerin daha eşit dağılması talebinin güçlenmesi olası görülmektedir." Erdilek, "yalnız Türkiye uzmanlarının değil, genel olarak iktisadi gelişme ve özel olarak gelir dağılımı araştırmacılarının da ilgisini çekecek nitelikte" bulduğu bu çalışmayı, vergiler, dış ticaret, yabancı yatırımlar ve dış borçlanmalar konularını yeterli bir şekilde işlemeyişi ve tümüyle başka çahşmalarla sağlanan verilere dayanması açılarından eleştiriyor. Duyduk Gördük Nazlı llıcak, Mehmet Barlash güzel bir hediye almak zorunda Mehmet Barlas, Milliyet Gazetesfndeki sütununda Celal Bayar ve Nazlı Ilıcak ile kendi arasında geçen bir konuşmayı anlatırken Ilıcak'a esaslı bir torpil geçmiş. 102 yaşındaki Celal Bayar ile Nazlı Ilıcak konuşurlarken, Bayar, demif ki: " Her dakika konuşmak doğru değildir. Hadiseleri takip edip değerlendirmeye çalışıyorum." Bu söze Nazlı Ilıcak biryorum getirmiş: " Sayın Bayar, ben de 90 yaşını geçtikten sonra sizin gibi sakin bir biçimde oturup olayları soğukkanlı değerlendireceğim." Celal Bayar, Nazlı Ilıcak'ın bu sözlerine gülmüş ve demiş ki: " Siz 90yaşma geldikten ve sükunetle olayları değerlendirmeye başladıktan sonra, ben kalkıp size geleceğim ve bu tutumunuzdan ötürü sizi tebrik edeceğim. " Mehmet Barlas bu konuşmayı aktardıktan sonra şunları ekliyor: "Sonra hepimiz birlikte güldük. Bundan 6070 yıl sonra bugünün genç bir insanmın 172 yaşındaki Bayar tarafından tebrik edilmesi sahnesinin ilginçliğini düşündük. öyle bir günü 70 yıl sonra yaşasaydık Bayar, Ilıcak'ı acaba hangi konulardaki soğukkanlı davranışından dolayı tebrik ederdi." Mehmet Barlas'm bu yazısı üzerine ufak bir hesap yaptık. Bu yazıya göre 70 yıl sonra Bayar 172, Nazlı Ilıcak da 90yaşmda olacakmış. O halde Nazlı Ilıcak bugün 90'dan 70 çıkarsa 20 yaşında oluyor. Nazlı Ilıcak'ı tamyanlar kendisini 20 yaşında gösteren bu hesaba çok gülüyorlar. Herhalde artık Nazlı Hanım, Barlas'a iyi bir hediye almak zorunda diye düşünüyorlar. İhbar kartları nasıl kullanılır? Sovyetler BirügTnde muhbirliğin eski ve zengin bir tarihi var. Bugün resmi çevrelerde "rapor verme" olarak adlandınlan bu faaliyetin KGB şefl Yuri Andropov'un devlet ve parti başkanlığına getirilmesinden sonra yeni ve daha rafîne biçimlere bürüftdüğü bildiriliyor. Geçenlerde Moskova'da bulunan Batılı gazetecilerden birine Karadeniz kıyısındaki Krasnodar kentinden gönderilen imzasız bir mektup ulaştı. Zarfın içinde bu yıl polisçe 10.000 haneye dağıtılmıs olduğu belirtilen basıü "İhbar Kartları"ndan biri bulunuyordu. "İhbar Kartı"nda. kartın gönderildiği kişiden çevresindeki "dikkat çekici" olayları derhal polise bildirmesi isteniyordu. Aynca kartın alıcısı, karta çevresindeki aşırı ö'lçüde içki içen, uyuşturucu madde kullanan, kanunsuz yollardan para kazanan, çocuklanna kötü davranan, çeşitli suç işleyen, hapisten yeni tahliye olmuş olan, boşandığı eşine nafakasım, çeşitli kişilere borçlanm ödemeyen, "sosyalist dayanışmayı" zedeleyici davranışlarda bulunan vs. kimselerin isim ve adreslerini yazıp, işledikleri suçlann altını çizdikten sonra kartı polise göndermeye çağrılıyor. Kartı dolduranların kimliklerini bildirmek zorunda olmadıklan da açık şekilde bellrtiliyor. Kartın arkasına ise polisin not alması için yer ayrılmış bulunuyor. Resmi çevreler "ihbar kartları"nın dağıtılmıs olmasını şiddetle reddediyor; Sovyetlere karaçalmak için haberin uydurulduğunu iddia ediyorlar. 650 bin nüfuslu Krasnodar kenti ise SSCB'de karaborsacılık ve kaçakçılık merkezlerinden biri olarak tanmıyor. Kentin parti başkam Sergey Medunov da adının karıştığı bir yolsuzluk olayı nedeniyle bir süredir tutuklu bulunuyor. Medunov geçen Haziran'da yapılan toplantıda SBKP Merkez Komitesi'nden çıkanlan 2 kişiden biri. "Türk ekonomisi, gelişmekte olan ülke ekonomueri arasında en ilginç olanlardan biri... Yabancı boyunduruğundan kurtulup, devlet eliyle sanayileşmeye başlayan, sonra karmaşık bir teşvik sistemi ile özel sektörünü geliştirerek bugün yabancı ülkelerde anahtar tesıim fabrika kurabilen bir ekonomi" ruf açığını kapatmakla kalmamış en kıt kaynaklardan biri olan döviz ihtiyacını da gidermiştir. Bu oranda dış tasarruf elde edilmesinin uluslararası politik ve askeri boyutlan vardır. Bu tasarrufların faydamaliyet analizinin yapılması, avantajlı koşullarda en fazla dış tasarruf elde edilmesi için Türkiye'nin pazarlık gücünün tesbiti ve kullanılması önemli bir araştırma konusudur. Yüzde 6 gibi bir hızla büyüyen, fakat istihdamı ancak yüzde 1 artırabilen bir ekonominin yatırım oranı, teknoloji ve sektör seçimi ve faktör fiyatlarının yeniden düşünülmesi zorunlu hale gelmiştir. nomisini tarihsel büyüme hızlarında dengeli bir gelişme rotasına oturtmayı arzu edenler için. Buna karşın, Türk ekonomisini ve dinamiğini inceleyen analitik (çözümleyici) araştırmalar çok azdır. Değerlendirmesini yapmaya çalıştığımız kitap bu boşluğu doldurmak için yazılmış. Prof. Kepenek kitabm girişinde bu noktayı vurguluyor. Prof. Kepenek'in çalışması oldukça kapsamlı bir çalışma, hem zaman hem de konu bakımından. Konulan Osmanlı toplumunun sosyoekonomik yapısından başlatıp, 24 Ocak istikrar politikasının değerlendirilmesine kadar getiriyor. Bunu yaparken de eğitim sisteminden sendikal Hırsız Semai Almanya'da televizyon avına mı çıktı? Hırsız Semai ile Berç Duman1 ın çok yakın iki dost olduğu bilinir. Ama bu iki yakın dostun arasına bilinmeyen güçler büyük bir uzaklık koydular. Berç Duman, Federal Almanya'nın Frankfurt kentînde önemli bir kuruluşun yöneticiliğine getirilince istemeye istemeye gurbetin yolunu tuttu. Hırsız Semai ne yapsın? Arkadaşının hasretine katlanamaz oldu mu atlıyor uçağa, tutuyor frankfurt'un yolunu. Geçenlerde yine kadim dostu burnunda tütmeye başlayınca, Semai bir yolunu bulup Frankfurtla uzanıThnzanya'da yaşayan herkes, verdi. Kucaklaşma ve hasret gikentten kente değişen ama 100 dermenin ardından biralann başilinden (yaklaşık 200 Türk Li şına çöküldü ve saatler boyu... rası) aşağı olmayan bir kişisel İstanbul anıldı, ortak dostlann vergi ödeyecek. Bu vergiyle be kulakları çınlatıldı tabii. Ertesi lediye hizmetleri görülecek. Kö sabah tekrar buluştuklannda Setü anıları canlandırmak isteme mai ciddi ciddi sordu Berç'e: yen iktidar, bu hortlatılmış ver"Yahu, bana otelde yer ayırtırgiye "gelışmeye katkı vergisi" adını taktı. Geçen yılparlamen ken adamlara kim olduğumu toda ağır tartışmalara yol açan, söyledin mi yoksa?" "Hayır. Yoksa odandan şikâama ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sonucu yasal yetin mi var?" "Ne münasebet. Her şeyi talaşan bu vergiyi de, "açıkta kırbaçlama"yı yasal bir ceza hali mam. Televizyonu bile var da, ne getiren Mozambik 'in uygula adamlar benim Hırsız Semai olmasını da "sosyalizm"le bağdaş duğumu duymuşlar mı ne, televizyonu zincire vurmuşlar." tıramayanlar çoğunlukta. Tanzimafa yeni bir bakış İlber Ortaylı, İMPARATORLUĞUN EN UZUN YÜZYILI, HİL Yayın, İstanbul, mayıs 1983,208 s. Tarihçi İlber Ortaylı yeni kitabında "Imparatorluğun en uzun yüzyılı" olarak nitelendirdiği 19. yüzyılda Osmanlı toplumundaki modernleşme hareketlerini Tanzimat reformları mihverinde inceliyor. Ortayh'ya göre Ikinci Viyana Kuşatmasının başarısızlığa uğramasından (1683) Tanzimat Fermanı'nın ilanma kadar geçen zamanı, Osmanlı toplumunda modernleşmenin gerekliliğinin anlaşıldığı ve koşullarının hazırlandığı dönem olarak görmek mümkündür. Tanzimat hareketi ise Osmanlı yöneticilerinin toplumu modernleştirme çabalarının başlangıcıdır. Tanzimat dönemi, "Bir toplumun kurumlarıyla, gelenekleriyle, devlet adamlarıyla kaçınılmaz bir yazgıya doğru ilerlediği; karanlığın ve hıyanetin yanında fazilet ve aydınlığın destamnın yazıldığı, Osmanlı tarihinin en uzun asrıdır" (s. 13). OSMANLI MtRASI Ortayh'nın okuru kendine bağlayan bir üslupla ve daha önceki eserlerinde bulduğumuzdan çok daha başarılı bir Türkçeyle kaleme aldığı kitabının çeşitli açılardan ilgiyle karşılanacağını sanıyorum. Cumhuriyet Türkiyesi'nin Osmanlı Türkiye'sinden tam bir kopuş olmadığı; yeni Türkiye'nin "eski" Türkiye'de başlatılan modernleşme hareketlerinin bir ürünü olduğu; bugünkü siyasal yapımızın çeşitli özelliklerinin, gerek "yukandan aşağıya," "devletçi" ve "merkeziyetçi" yönetim geleneğimizin; gerekse bugüçlü gelenekle çatışarak sınırlı kalan kişisel ve siyasal haklar, parlamento ve siyasal partilere dayalı yönetim geleneğimizin kaynağını Osmanlı mirasından aldığı giderek daha iyi anlaşılıyor. Ortayh'nın son kitabı bu "sürekliliğin" anlaşılmasına yardımcı oluyor. Ortaylı bu sürekliliği şu cümlelerle ifadeediyor: "Cumhuriyet devrimcileri ortaçağ toplumuyla değil, son asrını modernleşme sancılan ile geçiren imparatorluğun kalıntısı bir toplumla yola çıktılar. Cumhuriyet radikalizmini kamçılayan ögelerden biri de yeterince radikal olmayan Osmanlı modernleşmesidir" (s. 14). TANZİMAT PAŞALARI "UYDU BATICILAR" MI? Ortayh'nın eserini ilginç kılan bir ikinci husus, Tanzimat ve Tanzimat reformcularıyla ilgili bir anlayışı sorgulaması ve bu anlayışa karşı çıkması. Söz konusu anlayışa göre, Tanzimat reformcuları, 1838 ticaret sözleşmesini yapıp, ardmdan 1839 Tanzimat Fermanı'nı getirerek Türkiye'nin Batı kapitalizminin boyunduruğunda bir yarısömürge olmasına ortam hazırlamışlardır. Başta Mustafa Reşit Paşa ve diğer Tanzimat paşaları Batılı ülkeler elçiliklerinin talimatlarıyla davranan, bu ülkelere kişisel çıkarlanyla bağlı "uydu Batıcılar"dır. ÇlGlR AÇAN BtR ADIM Ortaylı bu yoruma karşı şunları söylüyor: "Tanzimat paşalarını hem halkın hem de bürokrasinin büyük kesiminden kopuk, büyük devletlerin desteğinde ve emrinde küçük bir reformcu grup olarak değerlendirmek pek doğru değildir." Reşit Paşa ve izleyicilerinin yaptıkları "liberal bir iktisadi anlayışın ve ona yönelik yeni bir yönetim modelinin gerçekleştirilmesi istemine dayanmaktaydı. "Onlar, "kuşkusuz çağdaş Avrupa'nın devlet ve toplum sisteminden etkilendikleri için bu görüşlere sahiptiler, ama bu onların doğrudan lngiliz telkinine kapıldıkları anlamına gelmez; böyle bir telkin ve ilişkinin varlığını belgelemek de mümkün olmamıştır" (s. 69). Ortaylı, "Tanzimat hareketi Türkiye tarihinde toplumu ileriye götüren ve çığır açan bir rol oynamıştır," diyerek Tanzimata ve Tanzimat Paşalarına saygınhklarını iade ediyor. TARİHSİCt GÖRÜŞLERtN REDOİ Ortayh'nın eserinin dikkat çeken bir başka yanı da, yine 1960 ve 1970'lerde toplum bilimcilerimiz arasında yaygınlık kazanan toplumsal değişmede ekonomik düzeydeki gelişmelerin belirleyici rol oynadığına ilişkin anlayıştan ayrılması. Ortaylı tari* hi, toplumların değişmesinde ekonomik düzeydeki değişmeler kadar, kültüreldüşünsel ve siyasal düzeydeki değişmeleri de etkili gören bir bakışla ele alıyor. Toplumları belirli yasaların tutsağı gören tarihsici bakış açısını reddediyor. Bu konuda şöyle diyor: "Tarihi büyük adamların yaptığına mutlak inanç beslemek gerekmez, ama tarihi birtakım şaşmaz faktörlerin programlamadığı da açıktır" (s. 20) Ancak Ortayh'nın bir tarihçi olarak toplumsal değişme konusundaki görüşlerini yeterince sistemli bir şekilde işlemiş olduğu söylenemez. Sanırım kendisine yöneltilebilecek eleştirilerden biri budur. Buna bağlı olarak yöneltilebilecek başka bir eleştiri, incelemenin dayandığı temel kavramlardan biri olan "modernleşme" kavramının açık ve doyurucu bir tanımının yapılmamış oluşu. Yazar, "Modernleşme... bir bakıma gelişmiş toplumun özelliklerinin az gelişmiş toplum tarafından alınması ve uygulanması diye tarumlıyor. Bu tanımlama pek yeterli değildir," diyor (s. 10). Ancak Ortayh'nın bunun yerine yeterli bir tanımlama getirebilmiş olduğunu söylemek de güç. Büyük bir zevkle okuduğum İmparatorluğun En Uzun Yttzyılı'nı hem tarih merakhlarının hem de tarih öğrencilerinin çok yararlı bulacaklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Eski vergiye yeni katkı Bazı Afrika devletlerinin yeniden sömürge yönetimi dönemindekl uygulamalara dönmesi şaşırtıcı. Bir süre önce Mozambik rejimi, Porteklz tkttdarımn nefret uyandıran uygulaması "açıkta kırbaçlama"yı yeniden kabul etti. (25 mayıs 1983 tarihli "Le Monde" gazetesinden). Şimdide sıra Janzanya'da. Darüsselam yetkilileri, kişi başına alman ve ödenmemesi halinde hapis yatmayı gerektiren eski sömürge vergisini yürürlüğe koydu. Oysa Başkan Nyerere, ülke bağımsızlığına kavuştuktan sonra bu vergiyi kaldırmıştı. 1 temmuzdan başlayarak. HAYVANLAR Ismail Gülgeç İMON TEE İNAMM4 u TELEV/2T>toN' M M UN HAyAT. BİK « UVDIN Ö PAN pUN JCaVBöL Sisav Yayını, tstanbul 1983, 217 s. Başkanlığını Prof. Dr. Memduh Yaşa'nın yaptığı Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı tarafından 45 ekim 1982 tarihlerinde Istanbulda düzenlenen "1980'lerde NATO" konulu seminere sunulan bildiriler Ingilizce olarak yayınlandı. Bildiri sunanlar arasında Paul B. Henze ve Albert Wohlstetter de bulunuyor. Türkiye'de Yabancı Sermaye Yatınmı Yabancı Sermaye Koordinasyon Derneği Yayını, tstanbul 1983 82 s. OECD tarafından bu yıl içinde yayınlanmış olan Foreign Investment in Turkey adlı raporun Türkçe çevirisi de yayınlandı. Hans Hemmersbach ve Manfred Werth adlı iki Alman uzman tarafından hazırlanan raporda, Türkiye'de yabancı sermaye yatırımlarıyla ilgili mevzuata ve yabancı sermayeli işletmelerin yatırım planlarıyla ilgili bir araştırmanın bulgularına yer veriliyor. Şükrii Günbulut/ Küçük Felsefe Tarihi Mava Yayıncıhk Ankara 1983, 194 s. Eski Yunan'dan 20. yüzyıla kadar Batı felsefesindeki çeşitli akımlar ile Hindistan, Çin, Iran ve çeşitli lslam ülkelerindeki Doğu felsefelerini özlü bir şekilde tanıtmaya çalışan yazar, kitabını sunarken şöyle diyor: "Bir felsefe okuyucusu olarak felsefe tarihlerinde görmek istediğim üç özelliği gerçekleştirmeye çalıştım: Anlaşılırlık, tamlık ve "üncellik:* levfik Saracoğlu/ Avrupa Ekonomik Topluluğu Iktisadi Kalkınma Vakfı Yayını, tstanbul 1982, 143 s. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (ya da resmi olmayan adıyla Ortak Pazar'ı) dayandığı Roma antlaşması, hukuksal ve kurumsal yapısı, ekonomik bütünleşme politikaları, dış ilişkileri gibi çeşitli yönleriyle tanıtmayı amaçlayan kitabın son 40 sayfası AET ülkeleri ile ilgili istatistik bilgileri kapsıyor. Dogu Ergil/ İdeoloji ve Milliyetçilik Turhan Kitabevi, Ankara 1983, 102 s. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Doğu Ergil'in yeni kitabı "İdeoloji Üzerine Bir Deneme", "İdeoloji Konusunda Başlıca Yaklaşımlar" ve "Milliyetçilik" başlıkh üç bölümden oluşuyor. ErgiFin diğer eserleri arasında Yabancılaşma ve Siyasal Katılma (1980) ve Türkiye'de Terör ve Şiddet (1980) adlı kitapları bulunuyor. 1980lerde NATO TARİHTE BUGUN Mümtaz Arıkan 1B?S'TE BUGÜN, DANİA4AI&CAL/ ÜAM.U HANS CHRtSr/AN ANOERSEN ÖLOÜ. BİR AYAKKABt 7AMI/SCİSfHİU OĞLUYPU. ÇJOK GBAJÇ YAŞTH &48AS/M/ *C4ygE7A4e8İ OMUlA ÇOKAZ OevAM £rA4eSİH£ NEDBN OLMUÇ7ZJ /IMA K/rAPlAGA t/£ TÎYAT&OY/İ OÛÇKÜfJLÜSÜ 6ENÇ ANDEfZSBN'İ 8İRŞ&YLER YA2MAYA İTİYOfZOU. A g OYLJN BAÇARlLf OLAMM/ÇT/. İSE ÇJOMAZ İUSİ <SoGŞ NE ZAMAM Kİ ŞU PERİ MASALlyVÇfMt YAZMAYA ACOYULDU,Mr/SA SÜtZEDE ONU TAMIMAA ALAD S p y£ 4 Ağustos MASALC/ AA/D£PS£N 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Afyvn fiatları niçin düşÜYor Bazı mıntıkalarda zürraın elindeki mahsulü ucuzca çıkarmaya mecbur kaldığı görülmektedir. îşitildiğine gön, fiatları düşürmek için bazı propagandalar da yapılmaktadır. Afyonun dahili ticareti serbest olduğundan inhisar idaresi hem müstahsilden, hem de mutavassıt vazifesini gören tacirlerden mubayaatta bulunmağa salâhiyeti vardıf. Tacirler ellerindeki eski stoklan 1933 senesi nihayetine kadar ihraç edebileceklerinden inhisar idaresine mubayaa için aşağı yukarı yalnız 933 mahsulü kalıyor demektir. Bu vaziyet yeni mahsul fiatlarının düşmesine hiçbir sebep olmadığım göstermektedir. 4 Ağustos 1933 hıfzolunacaktır. Muayene, tahlil ve depo işleri de buralarda yapılacaktır. İnşaattan sonra lüzumu olan ambar memurile diğer memurlar idareye almacaktır. 19331983 İLAN SARIYER SULH HUKUK HAKtMLtĞt'NDEN Sayı: 983/724 İstanbul, Şişli, DarUlaceze, Cilt 48/2, sahife 21, kütük 65284 de nüfusa kayıtlı Kazım ile Ayşe'den olma 6.4.1983 doğumlu küçük Ferdi Temel Şimşir'e Birlik Çocuk lşleri memuru Emine Avşar'ın Vasi Tayin Edildiği itan olunur. Afyon ambarları legis ediliyor Dördüncü Vakıf Hamnın bodrum katı hemen kâmilen afyon inhisarı tarafından kiralanmıştır. Satın alınan mallar morfin derecelerine göre standardize edilerek buralarda Galatasaray takımı Eskişehir ve Bursa'da (Basın: 8434) Galatasaray bugün memleketın iki mıntıkasmda birden ayni saatte iki maç yapıyor. Sarı kırmızılılarm birinci ve ikinci takım oyunculanndan mürekkep iki takım bugün Bursa ve Eskişehirde oranın en kuvvetli takımlarile karşılaşacaktır. •I W ı » » <• TOLIDC
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle