27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/8 HABERLER 19 AĞUSTOS 1983 Davalarsoruşturmalar Barış Derneği davası MUŞERREF HEKÎMOĞLU Sirmen: Kollektif ve objektif bir suçluluk yaratılmaya çalışılıyor Sirmen, savunmasında "Her Türk yurttaşı, her yurtsever yazar gibi ben de görevimin, ulusumun kalkınması, gelişmesi ve bağımsızlık ile toprak bütünlüğünün savunulması olduğunun bilincinde oldum. İnsanlık ailesi içindeki onurlu yerimi ancak kendi ulusumla birlikte alabileceğimi hiçbir zaman unutmadım" dedi. tstanbul Haber Servisi Barış Derneği davasının 15 ağustos tarihli oturumunda savunmasını tamamlayan gazetemiz yazar larından AH Sirmen, ceza hukukunda yeri olmayan yakıştırmalar, kıyaslamalar yoluyla suçlandıklannı belirterek "Kollektif ve objektif bir suçluluk yaratılmaya çalışılmaktadır" dedi. Ali Sirmen, mahkemeye verdiği 31 sayfalık savunma metninde iddianame ve mütalaada düşülen yanlışhklan gidermeye çahşacağım, amacının yalnızca kendini savunmak olduğunu, iddia makamı ile polemiğe girmek gibi bir niyeti olmadığını söyledi. Türkiye'de savaş ve barış sorunlarını inceleyen bir örgütün bulunmasının büyük bir zorunluluk olduğuna değinen Sirmen, sözlerine şöyle devam etti: "Çünkü, iki yıla yakın bir süredir bu konuyla UgUenen bir kişinin kaleme aldıgı esas hakkındaki mütalaa öylesine maddi yanlışlıklarla doludur ki, ttlkemizde barış sorunlamun, uluslararası konulann sanıldığından da daha az bilindiğinin bir kanıtı olarak ortaya çıkmaktadır bu belge." Sirmen, mütalaada birçok değerlendirme yanlışlığımn yanı sıra hukuk yanlışhklannın da bulunduğunu ileri sürerek "Suçlamalar Ceza Hukukunda hiç de yeri olmayan yakıştırmalar, kıyaslamalar yoluyla yöneltilmekte, hukukun temel kurallanndan biri olan illiyet ilişkisi değil, en ufak bir mantık ilişkisi büe aranmamakta, Ceza Hukuku sisteminde yeri olmayan kollektif ve objektif bir suçluluk yaratılmaya çalışılmaktadır" dedi. BARIŞ HAREKETt Mütalaada maddi yanhşhklann başında Barış Hareketine bakışın geldiğini bildiren Sirmen, bu yanhşın iddianame ve mütalaadaki soğuk savaş kavrammdan yola çıkılmasından kaynaklandığını belirtti. Sirmen, soğuk savaş döneminin ABD'de "Banş" "Banş içinde birlikte yaş u"ve"Yumuşama" gibi ka> amların hiç itibar görmediği sürekli kuşkuyla karşılandığı ve suçlandığı bir dönem olduğuna değindi. Soğuk savaşm dünyayı daha küçüklerin liderlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları iki kampa ayırdığı düşünülürse, Batı'nın Banş Hareketine neden kuşkuyla baktığının anlaşılabileceğini vurgulayarak özetle şunları söyledi: " O zamanlar ABD'de ya da ABD'nin başını çektiği kampta, silahlanmadan yana olan resmi göriişmelere karşı çıkmak, yanlış bir degerlendirmeyle ya da günün gerekleri göz önünde bulundurularak bozgunculuk olarak kabul edilmekteydi. tşte, iddianame de, mütalaa da bu görttşün etkisi altında kalmtş bulunmaktadır. Oysa o zamandan bu yana koşullar çok değişmiş bulunmaktadır. Soğuk savaş geride kalnuş, yerini yumuşama almıştır. ABD ile Sovyetler Birliği arasında SALT1 ve SALT2 anlaşmalan imzalanmış, Helsinki Sonuç Belgesi, Avrupa Güvenliği ve tşbirliğİ konusunda büyük ilerleme ve somut ilkeler getirmiştir." Sirmen, gerek Batı Avrupa kamuoyu ve hükümetlerinin gerekse ABD Kongresi ve kamuoyunun dünya banş hareketine bakışlarının değiştiğine, bakışlar gibi tavır ve kalıtımın da değiştiğine değinerek, "lddianamede olduğu gibi mütalaada da düşülen yanhş, yumuşama döneminin kurumlarını soğuk savaşın bakış açısıyla değerlendirmek olmuştur" dedi. MÂRKStST BARIŞ KAVRAMI Sirmen, mütalaada düşülen büyük yanhşlardan birinin de Barış Derneği'nin savunduğu banş kavrammın anlaşriamamış olmasından kaynaklandığını söyledi. Derneğin Markstst banş görtişünü benimsemekle suçlandığına değînen Sirmen, "Banş hareketinin bloklardan birinin öbürünü ortadan kaldırmasıyla sağlanacak banşı amaçlamadığını, çünkü böyle bir banşın banş değil, gelişen nükleer silahlar gerçeği göz önünde bulundurulduğunda insanlığın sonu demek olacağını vurgulamıştır" dedi. Sirmen, mütaalada bu konuda söylediklerinin aksini ispatlayacak bir tek kanıtın bulunmadığmı savunarak, "Bir noktayı aydınhğa kavuşturmak istiyorum: Sayın savcının ileri sürdüğUnün aksine, Marksist, Leninlst barış görüşü, artık . uzun süreden beri Sovyetler Birliği tarafından bile savunulmamaktadır" şeklinde konuştu. Dimitrov'un kitabının dosyaya delil olarak konduğunu bildiren Sirmen bu kitapta ileri sürülen görüşlerle Barış Derneği'nin görüşleri arasmda ilişki kurulmak istendiğini vurgulayarak şunları söyledi: "Acaba bu kitap, îfadelerimizde gerçeğin tiim açıkhğıyla ortaya konmasına karşın, içinde banş ve cephe kavramîan yer aldığı için mi dosyaya konmuştur? Eğer, öyle ise, herşeyden önce, faşizmin tırmanma döneminde tüm özgür iilkelerde faşizme karşı cepheler oluşturulduğu neden gözden kaçınlmış ve bu konuda yapılan ayrıntılı biçimdeki açıklamalar dikkate alınmamışttr." Sirmen, yöneltilen suçlamaların mahkeme önünde değil de, kamuoyu önünde yapılmış olsaydı, kamuoyunun ve tarihin hükmünü gönül rahathğı ile bekleyebileceklerini belirterek, bu görevin yargı makamlarına düştüğünü söyledi. Böyle belgelerin dosyaya konulmasınm kendilerini ciddi olarak endişelendirdiğini kaydeden Sirmen, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye Cumhuriyeti'ni binbir güçlükle, binbir kahramanlıkla kuran, onu yöneten, demokrasinin kökleşmesi için, banş içinde gelişmemizin sağlanması için çalışan kişilerin bugün tarih önünde birer onur belgesi olan davranışlan doğrultusundaki görüşlerimiz neden suç oluyor? Biz aynı doğrultuda davranınca neden suçlu sayılıyonız?" TKP Sirmen, iddiaların başında TKP ile Barış Derneği'nin ilişki içinde bulunduklan iddiasının yer aldığına, aynı görüşler doğrultusunda istemleri olduğu için suçlandıklarına değinerek şunları söyledi: "Bu dosyada doğru ya da yanlış olarak TKP'ye maledilen görüşlerin bir kısmına şöyle bir bakınız. Mesela emperyalizme karşı olma görüşunü ele alınız. Bu göriişu Mustafa Kemal Atatürk'ün bugün okul kitaplarında hem de lise son sımflarında okutulan görüşleriyle karşılaştınnız. O zaman bunlann birbirlerine çok benzediğini göreceksiniz. Bu ne anlam taşır? Atatürk'Un TKP'den esinlendiğini mi? Yoksa TKP'nin Atatürkçü olduğunu mu?" KİŞİSEL SUÇLAMALAR Sirmen, mütalaada yer alan kişisel suçlamaları ayn ayrı yamtlayarak, kişiliğinin karalanmak istendiğini, kişiliği hakkmda söylenenlerin doğru olsa bile hukuken 141/1'le suçlanmasmın mümkün olamayacağını belirtti. 17 yıldır yazı yazdığını bildiren Sirmen, "Bu durumda, ileri süriilen iddialar karşısında benim gerçek tavnmın ne olduğu ak kağıt uzerinde kara mürekkeple silinmez somut kamtlar olarak ortada durmaktadır." dedi. Savunmaların yalnız süre ile değil, içerik olarak da sınırlandırıldığını, savunmalarında ve ifadelerinde terbiye sınırını aşmadan iddia makamına duydukları saygıyı dile getirdiklerini, Zamanla Oluşan Portreler... Vaktiyle Eren Eyüboğlu'nu saygıyla izlerdim. Tablolarında Bedri Rahmi'nin coşkusu yoktu ama fırçası sağlam, ayağı yerde bir ressamdı. Bizim yokuşa yeni tırmandığım yıllar, Narmanlı Pasajı'ndaki atölye, Salıpazarı'ndaki ev, Sabahattin bey, Ahmfi.tHamdi, Melih Cevdet'lerle güzel bir okul niteliğindeydi b " ^ nim için. Güzel şeyleri o çevrede öğrendim. Bir akşam ponremi yapmaktansöz ettiEren Eyüboğlu, sevinçten uçacaktım, Eren gibi bir ressamdan böyle bir öneri önemli bir olaydı benim için. Ertesi gün soluğu Salıpazarı'ndaki evde aldım. Karşımda Melih Cevdet ve Bedri Rahmi oturuyor, biz konuşuyoruz, Eren Eyüboğlu çalışıyor. Hepimiz merakla bekliyoruz portreyi. Galiba 3 gün sonra "Şimdi bakabilirsiniz" dedi Eren Eyüboğlu. Ben biraz çarpıldım ama ressama saygı içinde sustum. Melih Cevdet de, Bedri Rahmi de tepki gösterdiler. Nasıl olur bu, sen Müşerref'i hiç tanımamışsın, dediler. O portre hâlâ asılı evimde. Çok güzel bir resim ama galiba ben deöilim. Değerli ressam benim de tanımadığım bir yanımı yakaladı belki de. Ben fotoğraf çekmiyorum, diye sert bir çıkış yaptı eleştirilere. Bu sözü hiç unutmadım. Portre yapmanın usta ressamlar içinde güç bir iş olduğunu giderek daha iyi anladım. Portre somut değil, soyut bir fırça istiyor belki. Bir kişinin çizgilerinden çok havasını, özünü veriyor. Ressamın başarısı bunu en iyi biçimde yakalamaya, yansıtmaya bağlı... Ancak, insanların portresini ressamlardan çok zaman çiziyor bence. Kimi ünlü kişiler, devlet adamları, politikacılar, ya da sanatçılar bir ressamın fırçasıyla yaşasalar da zamanın fırçasıyla solabiliyor değil mi? Dev boyutlar cüceleşiveriyor olaylar gelişirken. Zaman içinde rengini, kişiliğini korumak.eskimemek, solmamak başka bir doku istiyor. Zaman hayli acımasız, doğruları unutmuyor, yanlışları affetmiyor hiç. Geçici başarılara geçici parıltılara kulak asmıyor, bir yaşamın derinleşebilen çızgilerini, özünü veriyor ancak. Oysa biz değer yargılarımızda çoğu kez yanılabiliyoruz de ğ'ıl mi? insanlar bir anda melek olduklarını sanıyorlar. Dünki konuşmaları kulağımızdan gitmeden ya da yazdıklarının mü rekkebi kurumadan birden yeni bir yüzle karşımıza çıkabili yorlar. Tüm yargılarımızı altüst edebiliyorlar. Cesaretlerine ha^ ran oluyoruz, karşı çıkanlara öfke ya da tepki duyuyoruz. Bi yük bir unutkanlık içinde herşeyi başka bir açtdan, başka b düzeyden seyrediyoruz. Bir saman alevi parıltısında başka ge çekleri göremiyoruz artık. Acı ama gerçek, ucuz kahramaı lıklara alkış tutar bir ortam oluşuyor giderek. Oysa tam ter gerekli... Melih Cevdet Anday'ın geçen yıl Türkiye İş Bankası'ndî ödül aldığı zaman konuşmasını anımsadım şimdi. Bu tür ödı lerin bir yazarın, bir ozanın belli bir yapıtı için değil, tüm yap ları incelenerek verilmesini önerdi. Herkes yürekten katıldı I öneriye. Bir sanatçının tek bir yapıtı değil, yaşam boyu süı gelen uğraşı, yaratma gücü önemli kuşkusuz. Bence öteki meslek dalları için de geçerli bu. Özellikle p< tikacılar için, Durmadan kişisel çıkarlar için savaşan, bir oli da yer alamamışsa o olayı yozlaştırmaya çalışan, siyasal s; nenin dışında kalmayı içine sindiremediği için perdeyi ka| maya girişen bir politikacı güzel bir söz söyledi, bir çıkış y tı, bir yasağı kırdt diye ödül alabilir mi acaba? Zamanın fır sında böylelerinin nasıl bir portre oluşturacağı meraka dei Kimisi resimleşmeden taslak kalacağa benzer. Aldatmaci ra prim vermiyor zaman. Başbakan Ulusu'nun MDP'den bağımsız aday olacağını dıren haberler benı çok düşündürdü nedense. Oramiral l su'nun üniformasını çıkarıp emekliye ayrıldığı günü anırr dım birden. Roma'ya Büyükelçi olacaktt. Deniz^arp Okul dan Kuvvet Komutanlığı'na tırmariiş yıllarıyla çizilen portr yeni bir boyut eklenecekti: Ancak Büyükefçi değil, Başba oldu Ulusu. Kuşkusuz portresi hayli değişmiş bulunuyor. ı ğanüstü bir dönemın Başbakanı olarak siyasal yaşamını ı talasaydı zamanın fırçası nasıt bir Ulusu çizecekti aşağı y rı biliyoruz Üç buçuk yıllık görevinde yaptıkları ve yap? dıkları qözümüzün önünde. Ama Ulusu'nun portresi bitmi! ğil henüz. Hatta yeniden başlıyor. Çevremizdeki bir çok nin portresi de zamanın fırçasından yeniden geçeceğe zer. Çünkü kimi kişileri hiç tanımamış gibiyiz. Politikayi yununca psikolojik bir striptease yapıyorlar adeta. İhtira saplantıları, koruyucu melekliğe, vasiliğe özenmeleri p< lerini birden değiştiriverdı. Bir bilim adamı, bir hukuk a olarak yaşamlarını sürdürselerdi bu yanlarını hiç görmeyeı belki de... Daha neler göreceğiz bakalım, kim öle, kim kala; kiı kin, kim güzel, kim kişisel tırmanışlar sevdasında, kim ö leriyle bütüne bir şeyler katmak çabasında, yaşa göreceğiz. Kuşkusuz biz de o bütünün bir parçasıyız, doğruları lar, yanlışları uyanr.tehlikeli eğilimleri yeşertmezsek, 2 içinde güzel birşeyler oluşmasına bir katkıda bulunabiliı lecek kuşaklar güzel portreler seyredebilirler... AK KÂĞIT ÜZERtNDE KARA MÜREKKEP 17 yıldır yazı yazdığını bildiren yazarımız Ali Sirmen, "İleri süriilen iddialar karşısında benim gerçek tavnmın ne olduğu ak kâğıt uzerinde kara roürekkeple silinmez, somut kamtlar olarak durmaktadır" dedi. kullandıklan deyimlerin bir hakaret unsuru taşımamalanna karşın haklarında suç duyurusu yapıldığını ileri suren Sirmen, savunmasını savunmak zorunda kaldığını söyledi. Gazetedeki yazılarından ve çaUşmalanndan ornekler veren Sirmen, mesnetsiz bir şekilde suçlanabilmeyi ülkesi için talihsizlik saydığım belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Tüm yaşamım boyunca, kimsenin yandaşı olmadım. Hiçbir yabancı gücün güdümüne girmedim. Her Türk yurttaşı, her yurtsever yazar gibi ben de görevimin, ulusumun kalkınması, gelişmesi ve bağımsızlık ile toprak bütünlüğünün savunulması olduğunun bilincinde oldum. İnsanlık ailesi içindeki onurlu yerimi ancak kendi ulusumla birlikte alabileceğimi hiçbir zaman unutmadım. Tüm yaşamım boyunca, bazı ilkelere bağlı kaldım. Bunlar, banşçılık, uluslann bağımsızlık, toprak bütünlükleri ve içişlerine saygı ile sosyal adalet ilkeleri olmuştur. Bu İlkelere aykın hareket ettiği kamsına vardığım her kişiye, her kuruluşa, her hükümete, her güce karşı çıktım." DtSK davası Baştürk: DİSK'in ilişkileri tek yanlı gösteriliyor DtSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, yargıcı tek yanlı olmakla suçlayınca, mahkeme heyeti Baştürk'ü 7 giin hücre hapsi cezasına çarptırdı. tstanbul Haber Servisi DİSK davasımn 3 ağustos günlü duruşmasmda, DtSK Genel Başkanı Abdullah BaştUrk, "Dava başladığından bu yana sanıklara karşı tek yanlı, tarafsızlığa gölge düşürücü bir tavır içinde olduğu" iddiası ile hakimin reddi isteminde bulundu. Bu konuya Hişkin aynı mahkemede 1 gün sonra yapılan yargılamada ise Baştürk 7 gün hücre hapsi, disiplin cezasına çarptırıldı. Abdullah Baştürk yazılı olarak mahkemeye sunduğu ve duruşmada okuduğu reddi hakim isteminde, duruşma yargıcının davayı yerleşmiş hukuk ilkelerine ve usule aykın bir biçimde sürdürdüğünü söyledi. Kendisine göre tarafsız olmadığım bildirdiği yargıcın bu tavnnın özellikle delillerin okunması ve 123 nolu deliller klasörünün okunması sırasında ağırlık kazandığını öne sürerek özetle şöyle dedi: "Böylesine önemli, iddia makamınca belirtildiği üzere siyasi içerikli olan ve 78 insanın idamı istenen bir davada duruşma yargıcı tek yanlı, taraflı davranarak imzasız, tarihsiz, kime ait olduğu belli olmayan, hukuken delil niteliği taşımıyacak belgeleri delil diye takdir edip okurken, DISK'e ait olmayan ve suçlamalan temelden yok edecek belgeleri delil olarak takdir etmemis. tutanagaa gerekçe yazdırmadan onları atlamıştır. Örneğin DtSK'in dış ilişkilerine ilişkin belgeleri içeren dosyalann değerlendirilmesi sırasında duruşma yargıcı aynen iddia makamı gibi DİSK'in dış ilişkilerini tek yanlı gösterircesine yalnızca Sovyet Sendikalan Merkezi ile olan sendikal ilişkilere ait belgeleri değerlendirmiş, DİSK'in Avrupa Sendikalan Konfederasyonu, Dünya İş Konfederasyonu gibi Batı Avrupa Ulkeleri sendikal merkezleri ile olan yazışma ve ilişkilerine ilişkin belgeleri değerlendirmemiştir. Bu tür belgeleri içeren ek 110 ve 111 sayılı deliller klasörleri tümden okunmadan geçilmiştir. Duruşma Yargıcı ek 123 deliller klasörünü değerlendirirken DİSK'in iktisadi, sosyal ve kültürel konnlardaki görüşlerini, anarşi ve terör konularındaki şikayet ve bekleyişlerini, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Meclis ve Senato Başkanları, Bakanlıklar, Sıkıyönetim Komutanlıklan gibi devletin en üst kademelerine ulaştıran ve DİSK iddianamesini temelden çürutecek, bu davada sanık sandalyesine oturtulan, idamı istenen kişilerin suçsuzluğunu kanıtlayacak belgeleri itirazlanmıza ve talebimize rağmen, 353 sayılı Yasanın 148. maddesine aykın olarak delil saymamış ve değerlendirmeye almamıştır." Baştürk, okunmasını istediği belgelerin nitelikleri hakkında bilgi verdikten sonra "Duruşma yargıcı bana göre tarafgir bir yaklaşımla bu belgeleri değerlendirmeye almamış, bu konudaki yasal talebimi zapta geçirmeden reddetmiştir. talebimi yinelemem üzerine de zapta inzibatı bozduğum gerekçesiyle duruşmadan atıldığım yazılmıştır" şeklinde konuştu. Baştürk devamla duruşma yargıcının tek yanlı seçimle değerlendirdiği delillerden imzasız, tarihsiz olanların bu niteliğini zapta geçirmekten kaçındığını, ayrıca delilleri nitelerken uzerinde yer alan suçlayıcı notları tutanağa geçirdiğini öne sürdü. Sanıklann diyeceklerinin kısıtlandığını, ayrıca zapta eksik geçirdiğini, sorgular boyunca iddia makamı gibi edilmeyen konularda bile iddianame doğrultusuda sorular sorduğunu, soru cevap yöntemi ile dilediği cevapları zorlayarak alma yöntemini seçtiğini savundu. Sanıklan baskı altında tutarak lehlerine olan delilleri söylemelerini "bırak İLO'yı, bırak Anayasayı, bırak yasaları" diyerek engellediğini savundu. Duruşma tutanaklarının düzenlenmesinin de yerleşmiş hukuk usullerine aykın olduğunu ve sorgulardaki gerçeği yansıtmadığını öne süren Baştürk, diğer askeri mahkemelerin aldıkları kararların aksine dosyadaki delillerin sanıklara verilerek incelenmesine olanak sağlamadığını bildirdi. Yukarıda özeti verilen gerekçelerle duruşma yargıcının 353 sayılı yasanın ilgili maddelerine dayanarak reddini istedi. Mahkemenin söz konusu dilekçe ile ilişkili Baştürk'ün tutuklanmasını da öngören kararında ise şöyle denildi: Baştürk'ün tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı duruşma yargıcının reddine ilişkin talebinin, 353 sayılı kanunun 40. maddesi son fırkası serahatı karşısında reddine, Mahkemenin inzibatının emin ele mükellef bulunan hakimen bu ulvi müesseseye karşı sarf edilen sözlerden dolayı mahkeme mehabetini koruma hususunda geniş ve şumüllü selahiyetlerie mücehhez kılınması, mahkemenin mehabetine karşı vuku bulan cüretkâr ve mUtecaviz hareketlerin anında kınlarak önlenmesi gereklidir. Herkesin mahkemeye karşı daha nezaket çerçevesi içerisinde hürmetkâr davranması herşeyden evvel yargı yetkisinin Türk milleti adına kullanılmalarının tabii ve zaruri bir neticesi olmak lâzım gelir. Bir hakkın veya şahsın müdafası için hürmet, nezaket icapları dışına çıkılmasına. ihlal edilmesine lüzum ve zaruret de yoktur. Bu açıklama karşısında sanık Abdullah Baştürk'ün duruşma yargıcını, tarafsızlığım şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı, reddini taleplediği dilekçesinde hiçbir koşul ve tahdit tanımaz şekilde savunmasının meşruluk sımrlannı aşar nitelikte uslup kullanması, duruşma yargıcını yasalan bilmezlikle suçlayıcı ve yıpratıcı el'faza yer verdiği, işbu dilekçesini okurken takındığı mutecaviz ve cüretkâr davranışı ile 353 sayılı kanunun 145/3. maddesinde mana ve nıedlülünü bulan hali ortaya koyduğu takdir ve teemmül olunduğundan mezkur madde gereğince tutuklanmasına..." Haber Merkezi Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanhğı Askeri Mahkemesi'nde görülmekte olan 2 ayn örgüt davasından yargılanan 9 sanık kanıt yetersizliğinden aklandı. THA'nın haberine göre mahkeme heyeti, samkların 12 Eylül öncesi İzmir ve yöresinde faaliyet gösteren yasa dışı TDKP örgütüne üye olduklannı ve örgütsel faaliyet gösterdiklerini kanıtlayan yeterli belgelerin olmadığı kanaatına vararak Metin Arslan, Gürsel Alp, Sevinç Akgün, Levent Erkızan, Süleyman Sağlam, SUIeyman ÖzgUrler, Salih Göktepe ve İlhan Aydın Belge'yi serbest bıraktı. Öte yandan aynı mahkemede yasadışı TKP/ML örgütüne üye olduğu gerekçesiyle yargılanan Ahmet Özgündüz de kanıt yetersizliğinden aklandı. TAHLtYE OLDU ANKARA Uzerinde "Türkeş'i ayağından asacağız" yazılı maketi Kızılay'da Karamürsel mağazasmm önüne asarken görüldüğü iddiasıyla yargılanan Mehmet Topuz tahliye edildi. Ankara Sıkıyönetim Komutanhğı (3) Numarah Askeri Mahkemesi'nde yapılan duruşmada, sanığm kimlik tesbitinin yapılmasından sonra iddianame okundu lddianamede Mehmet Topuz'un Türk Ceza Yasası'nın 5362 maddesine göre 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması isteniyordu. AKDERE DEVYOL DAVASI 29 idam istemli 49 sanıklı Akdere Devrimci Yol davasına tanıkların dinlenmesiyle devam edildi. Ankara Sıkıyönetim Komutanhğı (1) Numarah Askeri Mahkemesi'nde yapılan duruşmada, Mehmet Ali Kandemir'in evine bomba atılması sonucu parmaklannın kopması olayı ile ilgili olarak dinlenen tanıklardan Zafer Kaya olayı anlatarak "mahallelerinde sağ kesimin hakim olduğunu saldınnın solcular tarafından yapılabilecegini öğrendiğini" söyledi. Tanıklann ifadelerini tamamlamalanndan sonra söz alan sanıklar, tanıklann taraf tutarak ifade verdiklerini belirterek, bu ifadeleri kabul etmediklerini söylediler. KAWA DAVASI Ankara Sıkıyönetim Komutanhğı (2) Numarah Askeri Mahkemesi'nde görülen yasadışı KAWA örgütüyle ilgili davada buğün karar verilmesi bekleniyor. İzmir TDKP samklarından 8'i, kanıt yetersizliğinden aklandı MAKİNA TAKIM ENDÜSTRİSİ A.Ş. III. TERTİP TAHVİL SAHİPLERİNE Şirketimiz tarafından 19.8.1980 tarihinde ihraç olunan III. tertip % 28 faizli 90.000.000. TL. tutanndaki tahvillerin 1983 yılına rastlayan ilk itfası, Beyoğlu 6. Noteri tarafından çekilen kur'a ile yapılmıştır. îtfaya uğrayan tahvillerin anapara ve faizleri ile itfa olunmayan tahvillerin faizleri 3 numarah kupon karşıhğında 28 AĞUSTOS 1983 TARİHİNDEN itibaren Türkiye İş Bankası A.Ş.'nin Istanbul'da Menkul Kıymetler Müdürluğü ile Galata Şubesi'nden yapılacaktır. Faizler, Gerçek Kişilere 1.1.1983 tarihine kadar % 25, daha bonraki donem için ise % 30 Gelir Vergisi Stopajı yapüarak ödenecektir. 12 Eylül 1983 tarihine kadar yazılı olarak başvuruda bulunan tüzel kişilere stopajsız ödeme yapılacaktır. MAKİNA TAKIM ENDUSTRİSİ A.Ş. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Kıdem Tazminatına getirilen yenilik îş Yasasını değiştiren 2869 sayılı yasa, İş Yasasının kıd< ninatına ilişkin 14. maddesine de bazı yenüikler ve yapt getirmiştir. Yeniliklerin başında "kadının evlendiği taril baren bir yıl içerisinde" iş sözleşmesini kendi isteği ile t (istifa) durumunda kıdem tazminatı alabilmesidir. Sosya talar Yasası uyarınca evlenen kadın sigortalı, toptan öd maya hak kazanmış sayılmaktadır. İş Yasasında da "topt me almak amacıyla" iş sözleşmesinin bozulması kıden natının ödenmesini gerektiren bir koşuldu. Ancak birçc leri konuyu kendi görüşlerine göre yorumladıklan ve b daki Yargıtay kararlarını da göz ardı etmehri nedeniyle kadın işçiler kendüerine tanınan bu hakları almakta oldu lük çekmekte ve birçokları da bu haktan yararlandırıl taydı. Yasa bu konuya açıkhk getirerek "kadının evlend ten itibaren bir yıl içerisinde" iş sözleşmesini bozması (i deni ile işinden ayrılması durumunda kıdem tazminat hak kazandığını açık bir biçimde vurgulamıştır. Yasa 1 yu, yoruma yer bırakmayacak bir biçimde ortaya ko> Yasanın getirdiği kıdem tazminatına ilişkin yaptırım za) başında, kıdem tazminatı ödememekte direnen işvere cikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata u en yüksek faizin ödenmesine" hükmedilmesidir. Yasalann boşluğundan yararlanmaya çalışanlar, kıde natı ödememek için çalıştırdıkları işçilere mahkeme kapı! termekteydiler. Davalar uzamakta ve sonuçta Borçlar öngördüğü faiz oranları ile kıdem tazminatı ödenme İşletme bünyesinde kullanılan kıdem tazminatı bu a dine yakın bir gelir getirmekteydi. Sonuçta, kıdem tazminatv alacaklısı olan işçi davayı k ta, ama davayı kazandığı günkü paranın alım gücü de 1 minatını gerçek değerinin çok altına indirmekteydi. • " lama ile "gecikme süresi için ödenmeyen süreye göre uygulanan en yüksek faizin ödenmesi" sanırız işveren tazminatlannı öncelikle ödemeye zorlar. İTFA OLUNAN III. TERTİP TAHVİLLERİN SERİ NUMARALARI: 5.000. TL. KLJPÜR SERTNÖ ADET 25.000. TL. KUPÜR SERİ NO 4061 4101 4251 4311 4391 4441 4711 4771 4080 4120 4270 4330 4410 4460 4730 4790 ADET 0001 0020 0101 0120 0151 0170 0301 0320 0431 0450 0551 0570 0601 0620 0721 0740 0801 0820 0841 0860 0951 0970 1001 1020 1031 1050 1161 1180 1191 1210 1291 1310 1341 1360 1381 1400 1601 1620 1651 1670 1701 1720 1751 1770 1801 1820 1871 1890 2011 2030 2051 2070 2101 2120 2161 2180 2441 2460 2641 2660 2681 2700 2831 2850 2941 2960 3001 3020 3101 3120 3291 3310 3601 3620 3641 3660 3681 3700 3751 3770 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 800 20 20 20 20 20 20 20 20 160 50.000. TL. K U P Ü R SERİ N O 5111 5151 5181 5271 5381 5501 5541 5581 5661 5761 5130 5170 5200 5290 5400 5520 5560 5600 5680 5780 ADET 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 200 Kirahk Daire Aranıyo Emeklı oğrcımen hanım, kirahk kuçuk daıre aramaku Tcl.: 586 78 15 (Akiam saaılennde)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle