27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 HABERLER Bir gün bu görüşme sırasında bir sovyet ilgilisi, sanki çok normalmiş gibi, bana: Geçen hafta, Büyükelçilikte, ttalyan Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı'na, Doğu Almanya Devlet Başkanı'nm Moskova'da yaptığı temaslar hakkında verdiğiniz bilgiler çok ilginç ve gerçekçi idi. Bu bilgileri nasıl temin ettiniz? Bravo doğrusu." dedi. yükelçiliğimizin meslek memurlarmı Moskova civarında Gorki Kolhozunu ziyarete davet etti. Amiral Korutürk, o tarihte Moskova dışında olduğundan, gurubumuza ben başkanlık ettim. Kolhoz, bizim Ankara'daki Orman Çiftliği'nden pek farklı değildi. Ev sahipliğini Ortadoğu Dairesi reis muavini Volkov yapıyordu.Kolhozu gezdikten sonra çay molası verildi. Volkov, bu fırsattan faydalanarak bana Dışişleri Bakan Yardımcısı Lapin'in bir mesajını iletti. Lapin, Ankara'daki Sovyet Büyükelçisi Rijov'un Brejnev'in TBMM ve Senato Başkanlannı Moskova'ya davet ettiğini hükümetimize bildirdiğini ve iki ülke aTasmda ekonomik işbirliği yapılması isteklerini belirttiklerini hatırlatmakta, her iki konuda cevap alamadıklanndan yakınmakta ve, bu cevapların olumlu şekilde verilmesini istemekteydi. Lapin'in ikinci isteği çok daha önemli idi. Sovyet Hükümeti, Amerikan U2 uçaklarının tncirlik hava üssüne inmelerini ve orada duraklamalarım, ikmal yapmalannı protesto ediyor ve buna son verilmesini talep ediyordu. Sovyetler, bir süre önce, içinde Powers isimli bir subayın bulunduğu bir uçağı düşürmüşler, bu olay üzerine de Ankara Hükümeti, Washington'dan U2 uçaklarının Türkiye'de duraklamamalarım istemiş bulunuyordu. Bu sırada, U2 uçaklan Küba üzerinde keşif uçuşlarına devam etmekteydiler. Bu uçaklar, eylül ayı içinde 5 ve 7 ekim günlerinde tedafül (Savunma amaçlı) karakterde Sovyet füzelerinin Küba topraklan üzerine yerleştirilmesine devam olunduğunu tespit etmiş bulunmaktaydılar. Washington kaynamaktaydı. Kruşçev kararlı ve hiddetli görünüyordu. BtR KÂBUS Ekim ayının ilk günlerindeydik. Bir gece, evde sanki birisi dürtmüş gibi yatağımdan fırladım. Sabahın bir buçuğu olduğunu, yatağımın başındaki saatin kadranında okudum. Karyolanm içinde oturup kalmıştım. Elektrik sönüktü. Dışarıdan salonun penceresinden sokaiın ışıkları odaya sızıyordu. Odanın içinde bir yabancı mevcudiyeti hisseder gibi oldum. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu yağmur damlaları, pencerelerin dışmdaki çinko kaph pervazlann üzerine sertçe düşüyor ve sürekli bir trampet sesi kulaklarımı rahatsız ediyordu. Iradem felce uğramış gibiydi. Mahiyetini tahlil edemediğim bir kuvvet, bana kalkmamı emrediyordu. Yataktan çıktım, aynı kuvvet beni arkamdan itiyordu. Koridoru geçtim. Kutuzovski Caddesi'ne bakan salona girdim. Pencereye doğru ilerledim. Pencerenin iki kanadını açtım. Beş kat aşağıda bulvarın asfaltı pırıldıyordu. Yağmur içeri gırmeye başladı. Pencerenin pervazına ayağımı koydum. O anda rüzgâr, yağmuru suratımda tokat gibi patlattı. Soğuk su beni bir an için kendime getirdi. tki adım geriledim. Koltuğa çöktüm. Telefonu yakaladım, büyük bir gayretle Necdet tlci'nin numarasını çevirdim. Necdet, uykulu bir sesle cevap verdi. Kendisine acele yukanya çıkmasını rica ettim. Biriki dakika sonra, kapı çalındı. Necdet, üzerinde pijaması, elinde bir şişe viski, endişeli bakışlan ile içeriye girdi. Kendisine olanları anlattım. Karşıdaki binanın bizim katm hizasındaki dairesinin camlarının ardından, Berduk Olgaçay'ın bahsettiği yeşil mavi ışvklar çakmaya devam ediyorlardı. Bir süre sonra bu ışıklar söndü. Necdet, bir iki saat yanımdan ayrılmadı. Beni uyuttuktan sonra, dairesine inmiş. Ertesi sabah, erken saatte Büyükelçiliğe gittim. Olayı Amiral Korutürk'e anlattım ve senelik iznimi kullanmak üzere aynı gün Fransa'ya gitmeme müsaadesini istedim. Amiral, büyük anlayış gösterdi. Tereddüd etmeden izin verdi. öğleden sonra Air France uçağı ile Paris'e uçtum ve Champs Elysses civarındaki La Tremoielle oteline indim. Ankara'ya eşime bir telgraf çektim ve Moskova'ya değil Paris'e gelmesini istedim. Eşim iki gün sonra endişe içinde Paris'e geldi. Birkaç hafta muhit değiştirmek ihtiyacında olduğumu kendisine izah ettim. Hayatta, irademin kuvvetine daima güvenmişimdir. Ne ruhi buhran, ne sinir krizi geçirdim. Isterik değilim. Hiçbir zaman hayalperest de olmadım. Moskova'da o geceki olayın gerçek mahiyetini hiçbir zaman anlayamadım. Böyle bir olay, bir daha başıma gelmedi. O tarihten emekli olduğum güne kadar yirmi yıl meslekte, zor görevlerde, sinir bozucu şartlar içinde çalıştım. Böyle bir zaaf anım olmadı. FÜZELER KRtZİ Fransa'da, bu biraz mevsimsiz tatil geçirmeye başladığınuz sırada dünya işleri bjrden karıştı. Kennedy, Küba'yâ bu defa taarruzî füzeleri geürildiği kanaatına vararak, Karaip denizinde abluka ilân etti. Dünya birden Üçüncü Cihan Savaşının eşiğine geldi ve panik başladı. Küba'daki Sovyet füzelerine karşılık Türkiye'deki Amerikan Jüpiter füzelerinin pazarlığı bahis konusu oluyor. Türkiye'de basın heyecanlı haberleri yayımlamaya başlıyor. Hükümet ve meclis daimi toplantı halinde konuyu inceliyorlar. Kennedy, 22 ekimde Başbakan Inönü'ye bir mesaj gönderiyor., Türkiye'nin NATO ve Birleşmiş Milletler'de kendisine müzahir olmasını istiyor. İnönü, 23 ekimde Kennedy'ye verdiği cevapta olumlu tepki gösteriyor ve Paris ve New York'taki daimi temsilcilerimize ABD'yi desteklemeleri için talimat gönderiliyor. Büyükelçi Amiral Korutürk, derhal Moskova'ya dönmem için talimat gönderdi. Bulduğumuz ilk uçak, Varşova'da aktarma yapmamızı gerektiriyor. Polonya'nın başkentinde mevsimsiz korkunç bir kış, kesif bir kar tipisi bizi bekliyor. Moskova uçağı kalkmıyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramt'nı Varşova'daki Büyükelçiliğimizde kutluyoruz. O gece, misafirler gittikten sonra Büyükelçi rahmetli Cemal Yeşil ile sabahm erken saatlerine kadar görüşüyoruz. Ertesi sabah bir Sovyet uçağı bizi Moskova'ya götürüyor. Moskova havaalanı üzerinde de kar fırtınası var. Pilotun gözü pek. llyuşin ile kör iniş yapıyor. Tipinin ortasında piste tekerlekler dokunuyor. Pilotun alkışlanmasını ilk defa orada görüyorum. Şimdi bu alkışlama usulü bizde bol bol uygulanıyor. Pilot bir maçı kazanmış gibi kabininden çıkıyor, iki elini başının üzerinde birleştirerek kendisini alkışlayan Sovyet vatandaşlarını selâmhyor. MOSKOVA'DA Uçyüzseksen gün 196263 SEMİH GÜNVER Büyükelçi ANKARA NOTLAB1 MUSTAFA EKMEKÇİ Türkiye'ye giden ve gelen mektuplar •çifte kontrole tabi tutuluyorlardı 1962 eylül ayma kadar günlük çalışmalanmız normal şekilde, • sakin bir hava içinde devam etti. Moskova'da başlıca Batı ülkelerinin büyükelçileri, Türkiye'yi tamyan, çoğu Türkiye'de , görev yapmış dost diplomatlardı. Amiral Fahri Korutürk ve refikaları Sayın Emel Korutürk, meslektaşları ve aileleri ile iyi • ilişkiler sürdürmekteydiler. Emel 'Korutürk, güzel sanatları seven, kültür faaliyetini takip eden ve destekleyen, kibar, nazik ve zarif bir hanımefendidir. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasmdaki , ıkültürel mübadelelerin gelişmebüyük rolü olmuştur. v sinde ABD Büyükelçisi Fay Kohler (1960' dan önceki devrede Ankara'da elçi müsteşar), ingilteTe Büyükelçisi Travelyan, Fransa Büyükelçisi Maurice de Jean, İtalya Büyükelçisi Strano Federal Almanya Maslahatgüzan Neupart Batı diplomasisinin tanınmış isimleri idi. Yunan Maslahatgüzarı Ztounis ve Büyükelçilik binamızın bulunduğu Hert' zen sokağmda bürosu bulunan Kıbrıslı Rum Elçi Venizelos Rotshapas ve Atinalı eşi ile Türk olan ikinci katip Refet Tevfik Büyükelçiliğimize sık sık gelirlerdi. O tarihlerde TürkYunan ilişkileri henüz gerginlik devrine girmemişti. Kıbns'ta da durum, Makarios'un başarısızhkla so"nuçlanan Ankara ziyaretine rağmen normale yakm sayılabilirdi. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Franz Karasek de, 1963'de Moskova'daki Avusturya Büyükelçiliğinin müsteşan idi. Dostîuğumuz o tarihlerden başlar. Mısır Büyükelçilik binası da bize komşu idi. Nasır'la aramız açıktı. Nasır, Suriye'yi acele tanıdığımız için sinirlenmiş ve 1961'den beri Türkiye ile ilişkilerini kesmişü. Moskova'daki Mısır Büyükelçisi Dr. Murat Galip'ti. Nasır'ın özel doktoru iken ödüllendirilmiş ve Moskova'ya Büyükelçi atanmıştı. Dr. Galip, 'itıüspet kafalı medeni bir insan' dı. Mısır'la ilişkilerin yeniden kurulması yolunda ilk temaslan Büyükelçüiğimiz Dr. Galip ile baglatmıştı. Saym Korutürk, Dr. Galip'le konuyu olgunlaştırmak gayesi ile temaslarda bulunmam ' için beni görevlendirmişti. Bu çalışmaların, ilerde bir gün Kahire'ye Büyükelçi olarak gönderilmem sebeplerinden başlıcasını teşkil edeceğini, o tarihlerde "'akhmdan bile geçirmiyordum. Batı ülkeleri Büyükelçiliklerinin ikinci adamları, yani elçi mü• şavirler ve müsteşarlar, kendi • aramızda 15 günde bir toplanır "'ve bilgi teati eder, olayları yorumlardık. Bu toplantılar, sırayla, içimizden birisinin evinde, çay saatinde yapılırdı. Ayrıca, '"üçlü küçük guruplar arasmda, daimi çalışma guruplan kurul' muştu. Türkiye, Yunanistan ve îtalya Elçi Müsteşarları aynı gu"rubun üyeleri idik. Daha sonra bl î\nkara'da Büyükelçi olan ve •'Yunan Dvşişlerinde çok önemli mevkiilere getirilen Ztounis ve • eşi ile ailece bugün bile devam • eden samimi dostluk ilişkileri içine girmiştik. îtalyan meslektaşlarımla da iş>imiz yararh ve verimli olnuştu. Bir gün bir görüşme sıfasında bir Sovyet ilgilisi, sanki pk normalmiş gibi, bana: "Geen hafta sizin Bü> ükelçilikte, İtalya Büyükelçiliği Elçi Müstenrına, Doğu Almanya Devlet Saşkanı'nın Moskova'da yaptı| 4 ı temaslar hakkında verdiğiniz Dügüer, çok ilginç ve gerçekçi Itdi. Bu bilgileri nasıl temin ettifniz? Bravo dogrusu." demişti. S ıngıldak kuramı erken... Bu pervasız sözlerden maksat bir kutlama mı, yoksa her an her yerde dinlediğimizin bana hatırlatılmasında fayda görülmüş olması mıydı? Sovyet dostlanmız, anlayış ve yakınlık hislerini ifade ederken bile üzerimizdeki baskıyı bize unutturmamaya çaUşmaktan adeta zevk ahrlar. Nitekim, 1963 yılı mayıs ayı sonlarında (ben Cezayir'e hareket ettikten sonra) Büyükelçilik binamızın içinde 19 dinleyici mikrofon bulunmuş tavanlardan geçerek duvarları takip eden teller sökülmüş ve bütün bu malzeme Sovyet Dışişleri Bakanlığı'na gönderilmiştir. İlk dinleyici mikrofon, benim çahşma odamda ve tavandaki lüstrün yakınmda siyah bir noktanın dikkati çekmesi üzerine bulunmuştu. Mikrofonlar, yatak odalanna, banyolara kadar dağıtılmış bulunuyordu. Bu arada metodlar ve teknik çok ilerledi. Kontrolün devam ettiği muhakkaktır. Fakat, artık mikrofonlara, tellere ihtiyaç hissedilmemektedir. Uzaktan dinlemek, fotoğraf ve hatta film almak duruma olanaklı gelmiştir. SOVYET DIŞtŞLERİ 1962 yaz aylarında birkaç defa Sovyet Dışişleri Bakanlığı'na rutin işleri görüşmek üzeve gittim. Türkiye'ye Ortadoğu ülkeleri arasmda yer verilmişti. Bu bölge ülkelerinin işlerinden Dışişleri Bakan Yardımcısı Lapin sorumlu idi. Dairenin reis muavini Volkov'du. tri yarı, toplu, esmer bir adam olan Volkov Türkçe bilirdi. Esasen Türkiye işlerine bakan şubenin bütün meslek memurlan Türkçe konuşmaktaydılar. Sovyetler, diplomatlarını, ihtisas ve tecrübe sahibi yapmak için her defasında aynı ülkelere dış daimi görevle gönderirler, merkeze dönüşlerinde de, yine aynı ülkenin işlerini tedvir eden dairede görevlendirirler. Diğer bazı komünist ülkelerde, özellikle Bulgaristan'da genellikle bu sistem uygulanmaktadır. Sovyet Dışişleri Bakanhğı da bir gökdelene yerleştirilmiştir. Görüşeceğiniz kimseden telefonla randevu aldıktan sonra Dışişleri Bakanlığı'na gidilir, giriş kapısında, bir turnıke vardır. tçeride sizi çok defa bayan bir sek reter beklemektedir. Kimlik kontrolünden geçtikten sonra asansörle üst katlardan birisine çıkarıhrsınız. Volkov'un bürosu küçük bir odadır. Üzeri camlı bürosunda ne bir kâğıt, ne bir kalem vardır. Duvarları bomboştur. Masanın karşısında bir kanape, iki koltuk yer almıştır. Sanki bir büroda çalışümıyor izlenimine kapıliTsınız. odaya bir tercüman girer, Volkov Rusça konuşur, siz Türkçe mukabele edersiniz. Tercüman aracıhk eder. özel, şahsi hiçbir konu görüşülmez. Resmi iş konuşulur. Taraflar karşılıklı görüşleri zihnen not ahrlar. haftalarca ele geçmiyor. Kontrolün, Sofya'daki sansür merkezinde yapüdığı zarfların üzerindeki tarih ve damgalardan anlaşılıyor. Şikâyette bulunduğumuz zaman, Ruslar, pişkinlikle, "Gecikme, Sofya'daki bizim sansür büromuzda değil, Türkiye'deki sizin kontrol merkezlerindeki ağır çaltşmanın neticesidir" cevabını verdiler. Anlaşüan, Türkiye'ye giden ve Türkiye'den gönderilen mektuplar, çifte kontrola tabi tutulmaktaydılar. Bunu bildiğimiz için, ayda bir Moskova'dan geçen diplomatik kuriyeyi bekliyor, mektuplanmızı kuriyeye teslim ediyorduk. 1963 yılı rnayıs ayı sonlannda Büyükelçilik binamızın içinde 19 dinleyici mikrofon bulunmuş, tavanlardan geçerek duvarları takip eden teller sökülmüş ve bütün bu malzeme Sovyet Dışişleri Bakanlığı'na gönderilmiştir. İlk dinleyici mikrofon, çalışma odamda ve tavandaki lüstrün yakınındaki siyah bir noktanın dikkati çekmesi üzerine bulunmuştu. Mikrofonlar, yatak odalanna, banyolara kadar dağıtılmış bulunuyordu. Sonra geldiğiniz gibi yine refakatte kendinizi sokakta buursa nuz. Resmi temas ve görüşmeler insanlar arasmda değil de, sanki robotlar arasında ceTeyan ediyormuş gibidir. Eylül başında eşim, çocuklan alarak Türkiye'ye döndü. Haydar Galatasaray'da, Gül Ankara Koleji'nde yatılı okuyorlardı. Çocuklarrokullarına yerkştirecek olan eşim, ekim ayı ortalarında Moskova'ya avdet edecekti. Tekrar yalnız kalmıştım. Moskova'da bir diplomatın yalnız yaşaması zor, moral bakımından yıpratıcıdır. Mektuplar sansürde uzun zaman takılıp kalıyor ve Sonbahara doğru, Sovyetler'le ilişkilerimizde hava yavaş yavaş bulutlanmaya başladı. 2 temmuz 1962 tarihinde Fidel'in kardeşi Küba Silahlı Kuvvetler Bakanı Raul Castro ani olarak Moskova'ya geldi. İki hükümet, Sovyet nükleer füzelerini gizlice Küba'ya yerleştirmek hususunda prensip anlaşmasına vardılar. ABD istihbarat servisleri bu gizli anlaşmayı öğrendiler. Sovyetler böylece ilk defa yabancı bir ülkeye füze yerleştirmeyi kabul etmiş oluyorlardı. Temmuz sonlannda füzelerin ilk sevkiyatı başladı. 6 eylül 1962 günü, Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi Bü 18 Hazirandaki "Ankara Notlan"nı, seçim yasasına ayırmış, "Çıngıldak kuramı" başlıklı bu yazıda, sistemin "tahterevalli sistemini, halk deyişiyle "Çıngıklak kuramı"nı yerleştirmeyi amaçladığını vurgulamak istemiştim. Okurlar, yörelerinde kullanılan deyimleri aktardılar. Kimi yerde "çızırdak", kimi yerde "cazırdımcuzurdum", kiminde de "ağdırımçöğdürüm" deniyormuş. Bir karşılıklı olanı, bir de cazırdayarak döneni varmış çıngıldağin, cazırdımcuzurdum o olsa gerek... Çıngıldak, sözün girişiydi. İki partili bir yöntemi anlatmak için kullanılmıştı. Bir yandan çok sayıda partiler kurulurken, bir yandan da seçim yasasınm getirdiği barajlar, parti kuranları karakara düşündürmeye başlamış olmalı. Bir uzman şöyle dedi: Bu seçim sistemi 1977'de uygulanmış olsaydı, CHP 300 milletvekiliyle meclise gelirdl... Tabii, başka seçimler ele alındığında, aksi olurdu... Seçim yasasının getirdiği en önemli ilke, "çifte baraj'Ma ilgili. Genel seçimlerde, ülke çapında geçerli oyların yüzde 10'unu geçen oranda oy alamayan partiler, milletvekilı çıkaramayacaklar. Bu kural kesin. Bir kural daha: Genel barajı aşan siyasal partilerin bir seçim çeyresinde, yani, bir ilde ve bu il içinde yer alan seçim çevrelerinde, milletvekili çıkarabilmeleri için, o seçim çevresi barajını da aşmaları gerekiyor. Seçim çevresi barajı, o seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların toplamının, o çevreden çıkarılacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde ediliyor. Ancak, o çevrede, seçlme katılan ve genel barajı aşan siyasal partilerden hiçbiri, seçim çevresi barajını aşamamışsa, seçim çevresi barajı uygulanmayacak. Bu durumda, o çevrenin milletvekilleri, seçime katılan ve genel barajı aşmış olan siyasat partilere, yasada gösterilen b'ıçlmde verilebilecek... Bu seçim yasası ülkemizde ilk kez uygulanacak "tahterevalli","çıngıldak", "cazırdımcuzurdum" derken, usagelebilecek bazı olasılıkları, bu "Ankara notları"nda vurgulamak, okurları, uygulayıciları bir de bu yönden düşündürmek istedim. Örnekler vereyim: Ülke genelinde geçerli oyların toplamı 19 milyonsa, bir siyasal partinin milletvekili çıkarabilmesinin ilk ve vazgeçilmez koşulu, seçime katıldığı çevrelerden toplam en az 1.900.001 oy almaktır. Yasaya göre, bu sayıda oy alamayan siyasal partiye, hiçbir biçimde, milletvekilliği ayrılmasına olanak yok. 3 milletvekili çıkaracak bir seçim çevresinde, geçerli oyların toplamı 180.000 ise, o seçim çevresinin barajı 180.000:3= ' 60.000 oydur. Bir siyasal partinin bu seçim çevresinden milletvekili çıkarabilmesi için ülke genelinde en az 1.900.001,0 seçim çevresinde de 60.000 oy alması gerekir. Bu seçim çevresinde, seçime katılan ve genel barajı aşmış olan siyasal partilerden hiçbiri, o seçim çevresi için bulunan barajı aşamazsa, sadece bu durumda, seçim çevresi barajı aranmayacak. Bağımsız adaylar için genel baraj sözkonusu olmadığından, seçim çevresi barajını aşmış olmak yeterli. Şimdi, şöyle düşünelim: Genel seçime katılan siyasal partilerden hiçbiri, genel barajı aşamazsa, partilerin milletvekili çıkarmaları olanağı yok. Bu durumda sadece, seçim çevresi barajını aşan bağımsız adaylar, milletvekili olurlar. Ülkemizde bu güne değin uygulamalar, bağımsızların sayısmın en çok 2025'le sınırlı kalacağını gösterdiğine göre, geriye katan milletvekilleri nasıl doldurulacak? Seçimin iptali, yenilenmesi usa geliyor. Ancak, bu durumda da seçmenin siyasal tercihindf direnmesi olası olduğu gibi, seçilmiş olan bağımsızların kaza nılmış hakları da sorun yaratabtlir. Bir başka olasılık, siyasal partilerden yalnız birinin genel ba rajı aşması halinde, meclis bu partinin milletveKilleriyle, b£ ğımstzlardan oluşacak. Böyle bir sonuç, ülkemizdeki oyları genellikle 2, en çok 3 siyasal eğilim çevresinde toplandığı gö; önüne alınırsa, bir siyasal eğilimin tek partiyle temsil edildiî öbürleri için çok sayıda partinin oluştuğu bir ortamc düşünülebilir... Yüksek Seçim Kurulu1 nun, genel barajı aşan partileri ilanı dan sonra, yasal nedenlerle, bazı seçim çevrelerinde seçirr iptal edildiğıni, bu çevrelerde seçimlerin yenilenmesinden s< ra partilere verilen oyların sayısında değişiklikler olduğunu v sayalım; böyle bir uygulama sonunda Yüksek Seçim Kurul nca, genel barajı aştığı saptanan bir siyasal partinin oyları, sanın öngördüğü oranın altına düşse bile, parti genel ba aşmış sayılacak, aksine genel barajı aşamadığı duyurulan siyasal partinin oyları baraj sayısını geçse bile, bu parti ge barajı geçmemiş sayılacak, dolayısıyla milletve çıkaramayacak. Yasanın getirdiği bu hüküm, kuşkusuz seçim sonuçlaı en kısa zamanda, kesin olarak duyurulması, ülke ve il d yinde yeni hesaplamalara, değişik sonuçlara meydan veı mek isteğinden kaynaklanıyor. Ancak, yasanın genel o) rajının saptanması için getirdiği ilke ile bağdaşmadığı d gerçek. Çünkü, genel barajın hesaplanmasına esas alına lar ülke genelindeki "geçerli" oylardır. Bu varsayımda, seçim çevrelerinde seçim, yasaya aykırılık nedeniyle ipta miş olduğuna göre, artık ülke genelindeki geçerli oy h€ nın, bu çevrelerde yenilenen seçim sonuçlannda ortaya oy dağılımı da gözönüne alınarak yapılması gerekir. Bu uygulamaya göre, genel barajın hesaplanmasınd çerli oyların bir bölümü hesap dışında kalmakta, baraj ç durumu yansıtmamakta, bazı durumlarda da, gerçekte barajı geçmiş olan bir siyasal parti, barajı geçmemiş ; lem görmekte ya da bunun tam aksi olabilme olasılığı i şı karşıya kalınmakta.. Önemi dolayısıyla, bu konuyu işlemeyi sürdi düşünüyorum. Stirecek ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞtPAL "Belediye zabıta memuru olarak" SORU: Bir, Belediye zabıta memuru olarak aşagıdal rımın yanıtını bekliyorum. 6.400 TL. net fazla mesai ücreti alıyorum. Bu stand lık olan bir ücrettir. Belediye Encümeni tarafından beliı Bu ücrete karşın: 1 Haftanın 6 günü normal mesai bir gün izin 3 Yani iki gün haftahk dinlenme yerine bir gün dinlet 2 Ayda bir gün saat 17.30'dan sabah 9.00'a ka tutuyoruz. 3 Altı günde bir gün saat 8.30 17.30 normal ç sonra 17.30 23.30 saatleri arasında haftahk nöbet Yukanda açıkladığım durum 657 sayılı Devlet Meı sası'na uygun mudur? YAN1T: Devlet Memurlan Yasası'nın 99. maddesi rın haftalık çalışma süresi genel olarak 40 saattir. Bu süre cumartesi ve pazar günleri tatil olmak ttzen Ancak özel kanunlarla yahut bu kanuna veya özc dayanılarak çıkanlacak tüzük ve yönetmeliklerle, kı hizmetlerin özellikleri dikkate alınmak suretiyle fa süreleri tespit olunabilir." Yasanın 178. maddesi de "(«•) Tespit olunan güı saatleri dışında fazla çalışılması ve aşağıdaki şartlaı mesi halinde fazla çalışma ücretle karşılanır. (...) d) Görevin gereği olarak çalışma saatlerini aşma lerde çalışılması" denilmektedir. Bu yapılan fazla ça şılığı ise 1983 Bütçe Yasası'nda "Bakanlar Kurulu rürlüğe konuian fazla çalışma programlanna dayan şına yapıl acaködeme (40) liıadan az (100) liradan I Göreviâize ilişkin olarak 1983 Bütçe Yasası sizin 1 olan memurlara "Gorevlerinin gereği günun 24 sa lılık gösteren zabıta ve itfaiye hizmetlerinde çahşan kanlar Kurulu kararı aranmaksızın Belediye Me ile tespit edilen miktar, fazla çalışma ücreti ola ödenmektedir. Bayram günleri için tatil ^Bembeyuz Marmaris'te doğa güzel, tatil hesaplı sitelerinde yer kalmadı tJurizm yörelerinden Rıhtımda muşteri bekleyen irili ufakh teknelerin 1 günlüğü 30 ile 50 bin lira arasında değişiyor. MEHME1 YAŞİN 670 metre yükseklikteki Sakar'dan done done inişe geçerken yeşiHi, sat dı bir halı gibi serilmış Gökova, ilk gorenleri tüm gözelliği ile adeta şaşırtıyor. Otomobıller ıhemen bir kenara çekiliyor, bu olağanüstü güzellik film ve fo\'oğraf makineleri ile tesbit ediliyor. Biliniyor ki taril dönüşu bu güzelliği anlatacak kelime bulunamayacak, belgeyıe gerek duyulacak. Kara Yollar,\ bunu düşut'Mp Sakar'ın inişindeki ilk vira| j genişçe bir düzlük yapıp hem tîotoğraf çekenlere kolaylık sağllamış, hem de olabilecek kazafların önune geçmiş. Bu düzlükte Gökova'nın tüm •güzelliğini sindirmtık gerek. Yoksa güzelliğe takılıp, virajlaİ'rı kestirmeden alıp, ovanın kuf'cağına düşmek tehlikcsi de var, { OKALİPTÜS TÜNEJJ Gökova'ya inince >rol Fethiye'ye doğru yöneliyor. Bir kilometre sonra sağa dönüp Okaliptüs tüneline giriliyor. Marma'"•>'"n vakladev okaliptüs ağaçlanndan gökyüzünü görmek olanaksız. Kısa da olsa bu gölgelik yol, sıcağın amansızlığmı biraz olsun unutturuyor. Okaliptüs tünelinden sonra yol hafif virajlarla çam ve gunlüklerle kaph tepeye doğru uzanıyor. Her taraf yemyeşil. Yamaçlardaki Zakkumların pembe çiçekleri bu yeşilliğe başka bir tad katıyor. Yaklaşık 23 kilometre sonra tepelerin ardından mavi ve beyaz renkler de yeşillere ve pembelere kanşıyor. Mavi: deniz, Beyaz: Marmaris'in binaları. Marmaris Belediye Başkam ağaçlar ve yoldaki asfalt dışında beyaza boyanmadık yer bırakmamış. Heryer tertemiz. Evlerin çoğu pansiyon. MARMARtS'TEN FtYATLAR Pansiyonlarda ortalama fiyatlar şöyle: 2 yataklı oda: Bin lira, 3 yataklı oda: 1400 lira, 4 yatakh oda: 1700 lira. Eğer becerebiliyorsanız yemeğinîzi pansiyonun müşterek mutfağında pişirebilirsiniz. Marmaris'in çarşı ve pazanndan bazı t'iyatlar: Domatcs: 60 lira, Pata"== i«:n lira B. peynir: 500 lira, Kıyma: 500 lira, Kuzu buf, 600 lira, Dana parça: 550 lira, Şeftalt: 80 lira, Yumurta: 10 lira, ekmek: 25 lira. Tatili yemek ve bulaşık derdi ile gölgelemek istemiyorsanız hesaplı lokantalar da var. Lokantaların çoğu kıyı şeridi üzerinde. Temiz ve hesaplı. Fiyatlardan örnekler: Bonfile 275350, Şiş: 250300, Köfte: 160, Salata: 60, Büyük Rakı: 1000, Bira: 100, Meşrubattar, 3080, Komple kahvaltı: 175200 lira. Eğer akşamdan kalmışsanız sabah paça ve işkembe çorbası da içebılirsiniz. Çorbaların fiyatı 6075 lira arasında değişiyor. Yemeğe düşkun değilseniz öğünleri sandviçle de geçiştirebilirsiniz. Cadde ile deniz arasındaki kaldırımdaki tek tip bufelerde "Burger"inden, dönerlisine kadar her türlü sandviçi bulmak mumkün. Biraz paraya kıyarsanız akşam yemeğini müzik eşliğinde de yiyebilirsiniz. Ama bir bankın üzerinde sandviç yerken tavernalardan taşan müziği dinlemek de olası. Deniz mavi ve temiz. Değil taşları kum taneciklerınt bile saymak mümkün. Kıyı şeridindeki plajlar halka açık. îrili ufaklı tekneler rıhtımda muşteri bekliyor. Fiyatlar değişik. Sıkı pazarlık yapmak gerek. Bir günlüğü 30 ile 50 bin lira arasında değişivor. Marmaris halkı turiste alışık. Bakışlar hiç rahatsız etmiyor. Üstü tente ile kapatılıp "kapalı"hale getirilmiş Marmaris çarşısının sağı solu "turistik" dükkânlarla dolu. Vitrinlerden incik, boncuk ve deri taşıyor. Tabii "turistik fiyata". Halı ve kiHmciler de bu çarşıda yerini almış. Yerli turistlerin bunlara fazla rağbet ettiği yok. Tek rağbet edilen şey Marmaris'in meşhur "Çam balı". Kilosu 300 lira. LÜKS YATLAR Güneş batarken Marmaris'in kıyıları şenleniyor. Birbirinden lüks ve güzel yatlar sökün etmeye başlıyor. Ve içlerinden birbirinden makyajlı, birbirinden şık yabancı ve yerli, erkek ve bayanlar kıyıya çıkartma yapıyorlar. "Vur patlasın, çal oynasın" o zaman başlıyor. Gecenin ortalık bir yerinde yatlara dönenlerin elinde yarısı boşalmış şarap şişeleri görülüyor. Marmaris, temiz, hesaph, güzel tatil yörelerimizden biri. Bir de temmuz ve ağustostaki kavurucu sıcaklar olmasa. TÜREY KÖSE Bayram tatili ile yaz taülini bir arada geçirmek isteyenler, tatil sitelerini şimdiden kapattı. Ramazan nedeniyle tatillerini bayrama ve bayram sonrasına erteleyenler Ege kıyı şeridindeki tatil merkezlerinde yerlerini ayırttılar. Bu yörelerde bayram bekleniyor... Çalışanlar, arefe günü ve bayram sonrası ahnacak bir gün izinle dokuz günü bulabilecek bayram tatilini yaz tatili ile bir arada geçirmeye hazırlanıyorlar. Özel kolej ve üniversite sınavlarının geride bırakılmış olması öğrenciler için tatili gündeme getirirken, çalışanlar bayram izinierini değerlendirme çabasında. Üniversitelerin kapanmasıyla birlikte üniversite öğrencileri ise, seçimlerini sınavlara hazırlanmak ya da tatile çıkmak biçiminde yapacaklar. ERDEK Marmara bölgesinin en çok yerli turist çeken yörelerinden Erdek, çok sayıda pansiyon, otel ve katnu kuruluşlarına ait dinlenme tesisleri ile bayrama hazır. Erdek'te yerli turistlerin yeğledikleri pansiyonlarda bayram tatili hazırlığı sürüyor. Pansiyon sahipleri bayram öncesi ve sonrası pansiyonlarda yer bulunabileceğini ancak bayram için yer olmadığını belirtiyorlar. Pansiyonları, çay bahçeleri, turistik restoranlarda verilen tabldot yemekleri ile ucuz bir tatil olanağı sağlayan Erdek'de turizmciler bayramı sabırsızhkla bekliyor. Güzel kumsal, düzenli kanalizasyon şebekesi, temiz denizi ve konaklama yerleriyle Ören de zeytinyağı ile ünlü turizm merkezlerimizden Ayvalık da, Akçay da kalabalık bir bayrama hazırlanıyor. Görüştüğümüz bir tatil sitesi yöneticisi bayramda tamamen dolu olduklanm belirterek, şöyle diyor: "Bugünlerde ancak birkaç kişîlik yer bulunabilir. Bayramda tamamen doluyuz. Yerler bir ay öncesinden ayırtıldı. Bu ver ayırtmak isteyenlere olumlu yanıt veremiyoruz." KUŞADAS1 Kuşadası'nda turistik oteller ve moteller yanmda Davutlar yöresinde kurulu tatil sitelerinde de canlanma başladı. Bu canlanmanın bayramla yoğunlaşacağı ve bayram sonrası yavaşlayacağı belirtiliyor. Otel yöneticileri, " 1 temmuzdan sonra yer bulunması çok zor hatta olanaksız" diyorlar...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle