23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 TEMMUZ 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURÎYET/5 YAYIN DUNYASINDA SANAT EDEBI1AT Duyduk Gördük Sorular üreten, kişiyi dtişünmeye çağıran bir roman Cadı Ağacı/AylaKutlu/199 sayfa/Bilgi Yayınevi VTİLLA ÖZKIRIMLI Bir hesaplaşmanın romanı "Cadı Ağacı". Çürümüş, bütün değerlerini yitirmiş, sevgisiz, yalnız bir insanın kendini sorguya çekmesinin; onu tükenme noktasına getiren, içini kurutan nedenleri arayışınm öyküsü. Ama salt bir özeleştiri değil. Yaşanılan durumların, toplumsal olguların, kurulan ilişkilerin de irdelenmesi bir bakıma. Kimdir Nilüfer? Bir doktor... Hep yitiren, yitirdikçe yalmzlaşan, içi boşalan, kuruyan biri... Yozluğunun, kendindeki bozulmuşluğun bilincindedir üstelik. Ne zaman, nasıl başladığının da. Sorularla doğruyu araştınr; geçmişini, yanhşın nerede olduğu nu, içinin ölüşünün nedenlerini... Ama bu kendisiyle hesaplaşma, salt roman kişisine özgü bir nitelik taşıtnaz. Nilüfer'i aşarak yaşanan bir gerçekliğe dönüşür. Son yıllann moda deyimiyde. Zaten çoktan bitmiş bir evliliktir bu. Sürmüşse, "Suna'nm varlığı sevgiyi yitirdiklerini farkına varmalanna engel" olduğu içindir. O gidince, "evin karanlığına saklanmış birşeyler... tsteksizlikler, bıkkınlıklar, saygıyı yitirmiş olduklarının farkına varış, konuşmadıkları öliim nedeni" ortaya çıkıvermiştir. Peki, gerçekte kurtuluş mudur evlilik? Ya da bu kurtuluş, bir süre sonra alışılmış, eskitilmiş, sıradan bir beraberliğe mi dönüşüverir? Kişi, yalnızlıktan kurtulmayı amaçlarken yalnızhğın tutsağı mı olur yoksa? Niçin evlilik, "inanılmaz bir yalnızlık duygusu" oluşturur insanda? "Birlikte düşünmek, birlikte dayanmak, birlikte yiirümek..." Temeline dayanmıyorsa bir evlilik, "hemen hiçbir şey birlikte" olmuyorsa, "yalnızca birlikte oturmak" kalıyorsa geriye, çifte bir yalnızlık değil midir büyüyen? kusu ağır basmaya" başlayacaktır. Tıpkı ipekböceği gibi ölüme yazgıh bir sevdadır bu. Onun ipekle ördüğü kozasını delip inanılmaz bir güzellikte dünyaya çıktığı gün öldüğü gibi, Halil'le Nilüfer'in sevgisi de hayatı duyumsamaya başiadıklannda, dünyanm güzelliğini soluduklarında ölümle noktalanır. Yalnızlık gündemdedir yine. Onları ayıran ölümdür gerçi, ama ölüm bitirmese de geleceği bilinmeyen bir sevdadır bu. Doyumsuzca, bir an bile yitirmemecesine yaşanır. Sonrası içsel bir yıkımdır Nilüfer için. tşte Ayla Kutlu; tükenmiş, bozulmuş, çevresince Kasap Nilüfer adıyla nitelenen kişisini hayatının bu noktasında, Halil'i yitirdikten on yedi yıl sonra geldiği noktada ahyor ve geriye dönüşlerle yıkıhş sürecindeki belirleyici olguları irdeliyor; daha doğrusu ona irdeletiyor. Kutlu'nun anlatımmdaki en önemli özellik, önce olayın değil, o olayın kişideki izlerinin verilmesi... Buysa, roman kişisinin kendi ben'ine yönelik sorularla kendi üzerinde düşünmesi, giderek dışındakileri, başkalarını değerlendirmesi biçiminde belirginleşiyor. Yalnızlık ana temi çevresinde, sevgi, iletişimsizlik, dostluk, güven, çıkar, korku, bencillik, kaçış gibi ikincil temler, birbiriyle bağlantılı insani bir gercekiik olarak somutlaşıyor. insanın, kendisine biçilen, bir bakıma kendi seçimiyle de belirlenen hayatındaki trajik yan gündeme getiriliyor böylece. Bireysel, ama o oranda yaşanan ortamın, başkalarıyla kurulan ilişkilerin ürünü olarak. Romanda Nilüfer'in kişiliği, seçeneksizliğin onu götürdüğü son, olumsuz bulunabilir. Dahası, onun aracıhğıyla anlatılmak istenen, ayrıca toplumun değişik kesimlerinden insanlara yöneltilen eleştiriler olumsuzlama olarak nitelenebilir. Ama bu olumsuzluğun gerçeklik taşımadığı söylenemez. Üstelik, sevgisizlik yaşanan hayatın trajiği değil midir? Kendi hayatımız, kendi gerçeğimizle dışımızdaki hayatm, dış gerçeğin çatışması beslemez mi onu? Sorular üreten, kişiyi düşünmeye çağıran bir roman "Cadı Ağacı." Okunmah. Kuşkusuz, düşünmekten korkmuyorsanız. Ooofffi bu ne sıcak! Sıcak havalar buzullar diyarı îsveç ülkesini de "kasıp kavuruyor". geçert hafta üç kişi sıcağın etkisiyle öldü. Serinlemek için denize koşanlar arasmda boğulanlar oldu. Malmö'den Kopenhag'a gitmekte olan bir geminin güvertesinde bulunan 30 yaşlarmda bir adam aklî dengesini yitirerek kendini denize fırlattt. Stockholm 'de ısı 34 dereceye çıktı. (Ancak bu hveç için bir rekor değildi. Rekor ısı 1933 yılında 38 derece ite Ultuna kentinde kaydedilmişti). Kuzeyin Venedik 'i denilen yüzlerce ada üzerine kurulu Stockholm sakinleri sere serpe deniz kıyılarıha yayıldılar. tsveç 'in en çok satan gezetesi Dagens Acele eden ziyaretini yapar Milllyetçi Demokrasi Partisi tzmir tl Başkanı Işılay Saygın geçtiğimiz günlerde Anavatan Partisi İzmir tl Başkanı Suha Tanık'ı parti il binasında ziyaret etti. Karşılıklı iyi dilekler belirtildi. Ertesi gün gazetelerde Işılay Saygın ile Suha Tamk'mfotoğrafları yer aldı. Anavatan Partililer bu ziyaret sonrası çeşitli yakınmalarda bulundular. Anavatan Partisi İzmir tl Başkanı Suha Tanık, arkadaşımıza önce kendilerinin ziyaret talebinde bulunduklanm, Işılay Saygın 'ın da binalannın hazır olmadığı gerekçesiyle kendilerini kabul etmediğini söyledi. Bundan birkaç gün sonra Işılay Saygın 'ın kendilerini ziyaret ettiğini belirten Suha Tanık, üzüntüsünü tek tümleyle özetliyor: "Iştlay Hamm'ı bir centilmen olarak önce ben ziyaret etmek isterdim." Ümit Kaftancıoğlu (19351980) 3 yıl önce ölen yazarın hayat dolu öyküleri tstanbul Allak Bullak / Ümit Kaftancıoğlu 195 sayfa / YAZKO Yayınlan NURSEL PURUEL Ümit Kaftancıoğlu'nun üçüncü öykü kitabı "tstanbul Allak Bullak" öldürülüşünün üçüncü yılında Yazko Yayınlan arasında çıktı. Yazarın eşi Nurcan Kaftancıoğlu'nun Yazko'ya getirdiği dosyayı gözden geçirme ve düzenleme görevini Adnan Özyalçıner üstlenmiş. "Özyalçıner, kitabın başına koyduğu "Ümit Kaftancıoğlu ve Kitap Üzerine Birkaç Söz" başlıkh bölümde nasıl bir çalışma yaptığını ve kitabı basıma hazırlarken nelere dikkat ettiğini de açıklıyor. bu açıklamadan anlaşıldığına göre, kitaba giren 21 öyküden birkaçı çeşitli dergilerde yayımlanmış, geri kalanlar ise daha önce hiçbir yerde basılmamış. Özyalçıner, yerinde bir tutumla öyküleri iki öbekte toplamış. 9 öyküden oluşan birinci bölümde"Kent Öyküleri", 12öykülük ikinci böiümde ise "kırsal Yöreden Öyküler" yer ahyor. öykülerin tümünde görülen en belirgin özellik, çarpıcı bir dirilik, canhlık... Her bir öykü başka bir soruna ya da temel bir sorunun çeşitli yönlerine eğiliyor olsa da, hepsinin ali\ndan, arkasından yazann yaşama sevinci fışkırıyor. Sanki bütün öyküler hayata övgü olarak yazılmış. Yoksullukların en onmazı, doğa koşullarınm en amansızı anîatıhrken, ölümlerden, yenilgilerden söz açılırken; için için kaynayan, sürekli filiz salan bir dirilik aktarılıyor okuyucuya. Uzun açıklamalar, betimiemeler yok. Yer yer savrukça, kıvrak, dinamik bir söyleyiş Kaftancıoğlu'nunki. Anlatacak çok şeyi olan ve zamanın akışını her an duyan birinin söyleyişi. Öykü kahramanlarında da aynı canhlığı görüyoruz. Yaşayabilmek, son derece sınırlı olan gereksinimlerini karşılayabilmek için çırpınıp didinmeleri, düş kınklıkları, uğradıklan haksızlıklar, ellerinin boş kahşı, gurbetçi oluşları, acılar, ölümler yılgın ve bezgin kılmıyor. Kaftancıoğlu'nun kahramanlarını. Hayata derinden bağlıyor, yaşamaya dört elle sarılıyorlar. Yüzyıllardır yenik düşmüş olmaları içlerindeki yaratacı didişkenliği körletememiş. "Kırk Kazan Dolusu Deniz" öyküsünün kahramanlarından yetmişlik Cıdık Emmi, oğlu Bayram'ın Hopa'da aylar süren çalışmadan sonra getirdiği parayla borçlarını bile kapatamayışına akıl erdiremez. Ona göre kusur oğlundadır. Ya para kazanmayı bilmiyordur ya da kazandığını tutmayı. Bayram, şehirde iş bulmanın, para kazanmanın sanıldığı ölçüde kolay olmadığını bir türlü anlatamaz babasına. Bu kez baba oğul birlikte gitmeye karar verirler. Cıdık, yol için bile para harcamak niyetinde değildir. "Hele bak! Kırk lira yol parası verecekmişiz! Benim ayaklanm ne güne dunıyor? Kuş kanadından kira ister mi? Hopa dediğin neresi? Bağırsam ses gider. Ayaklarımız kınk mı bizim?" Yürüyerek üç günde varırlar Hopa'ya. tkisi de bitkindir. Cıdık Emmi uzaktan Karadeniz'i gördüğünde birden canlanır, sevinç ve şaşkınhkla kendinden geçer. Büyük bir yanılgıya düşmüş, denizi, ömür boyu hasret duyduğu verimli topraklar sanmışdr. "Bayram... Bayram hele dur oğul! Bu ne böyle oğul! Bu ne büyük tarla! Tarla mı çayır mı? Uyyy anaaamm!.. Ucu bucağı yok! Kimin burası oğul? Aha şurdan birkaç dönüm yerim olacak.' Çok istemem oğul, iki dönüm iki! tki dönüm yerim olsaydı, bilemedin üç olsun. Koş çifti çubuğu, devir toprağın aitını üstüne, güvermiş ot girsin kara toprağın altına. çürüsün olsun. gübre... Ondan sonra serp arpayı, gör kazancı..." Cıdık Emmi Hopa'dan eli boş döner. Bu pahah deney sonucu, oğlunu, dolayısıyla gerçeği anlamıştır. Komşularına denizi anlatarak avunur: "Öyle çok öyle çok su var ki... Ne diyeyim, nasıl anlatayım size, ben diyem Hıdır Ağa'nın kara kazanla kırk, siz deyin seksen! Yaa kırk kazan dolusu deniz..." Kırdan kente gidenler, yalnız bu öyküde değil, diğer öykülerde de düşlerini gerçekleştirmenin kolay olmadığını görürler. "Lzun Hasan", "Şeher Ekmeği", "Duvarlann Dibine"de olduğu gibi. Bu açıdan, "İstanbul Allak Bullak"taki öykülere farklı aşamalardaki değişimin ve değişim içindeki devingenliğin öyküleri olarak bakılabilir. Bu devingenliğe denk kıvıak bir ?nlatım ve Kaftancıoğlu'nun derlemeciliğiyle, folklor araştıımacıhğıyla beslenmiş zengin bir dil... 21 öykü... Nyheter olayı altı sütuna manşetten "Ooofff, bu ne Sıcak!..." başlığla verdi. Mukaveleli tatil duydunuz mu? Üç kişiydiler. Üçü de bir bira fabrikasımn sattş müdürü olduklarmı söylüyorlardt. Gümüldür'de "Alman Ali" olarak tanınan motelciyle koyu bir pazarlığa giriştiler. Eşleri ve çocuklarıyla birlikte gelecekler, bayram tatilini geçireceklerdi. Bu arada motelin plajı için şemsiyeler de vereceklerdi. Paz4rlık sonucu, "Bir kişi 2 bin lira, bir günlük tam pansiyon" olarak anlaştılar. Bu arada "Alman Ali"nin oğlu Atilla ile mukavele bile yaptılar. Üç kafadar, eşleriyle ve çocuklarıyla beş gün yiyip içtiler. Sıra hesap ödemeye geldi. Üç kafadardan en uyanık olanı hesaba itiraz etti. Çünkü yapılan mukavelede, "Bir kişi 2 bin lira" yerine, "Bir oda 2 bin lira" yazıyordu. "Alman Ati şaşırmıştı. Elinde belediyenin verdiği flyat listesi vardu Üç kafadar "biz mukavele yaptık" diye diretiyordu. Sonunda "Alman Ali" kızdı. "Paranızı istemiyorum" dedi. Üç kafadar bunun üzerine hesapları ödemediler. Sevimli motelci "Alman Ali" şimdi ne yapacağını şaşırmış şöyle diyor: "Nerede görülmüş mukaveleli tatil. Adamlar kurnaz. Bir kişi tam pansiyon 2 bin yerine, bir oda tam pansiyon 2 bin lira yazmışlar. Bir odada üç kişi kalmışlar. Oh ne iyi..." Neyse "Alman Ali"de, üç kafadann adları var. Şimdi bira fabrikasımn genel müdürüne gidecek. Tek cümleyle özetlemek gerekirse, Nilüfer adlı birinin aracıhğıyla insanın yalnızlığına yakılmış bir ağıt diyebiliriz "Cadı Ağacı" için. le, roman gerçeği hayatın gerçeğiyle çakışır. Once kızının, sonra gerçek sevgiyi yaşadığı HahTin ölümü, evinde gizlenmesini kabul etmişken korktuğu, o gece eve gitmediği için sokakta kahp vurulan Nahit'in sakat kal•nası, belki Nilüfer'in hayatında.i özgül olaylardır; ama bu aşırı örnekler olağandaki trajiği, alışıldığı için farkına varılmayan trajikliği belirginleştirirler o kadar. Nilüfer, içine düştüğü boşluktan, uzmanlık sınavını kazanıp Halil Hoca'nın kürsüsünde asistanlığa başladığında kurtulur. tşi değildir bunun nedeni, Halil Hocaya duyduğu sevgidir. Başlangıçta, "Hocaya beslediği duygunun önünde sonunda bir tür Elektra kompleksi oldugu"nun bilincindedir. Bu duygu sevdaya dönüşür çok geçmeden. Yalnızhğını da ahr götürür. Çünkü "yalnız kalmak, istediği bir başkası varken, onu bulamamak" demektir. Oysa "Halil, yitirdiğini sanırken bulduğu" sevgilidir. Nilüfer için, "başlangıcından sonuna kadar yalnızlığın dışında kalabildiği tek dönem, Halil'le birlikte" yaşanır bu nedenle. Nasıl tanımazsın kardeşim? Ahmet Aras 1977 yılında tsveç'ten yeni dönmüştü. Bir gece Hikmet Çetinkaya, Demirtaş Ceyhun ve Nizamettin Banş'ia birlikte Çeşme'ye gittiler. Saat geceyansını çoktan geçmişti. Ilıca 'da kafayı çektikleri meyhanenin sahibi kibar bir dille "kovalamıştı" onları. Ahmet Aras, Ahmet Piriştina'yı anyordu. Çünkü Rahmi Saltuk 'un Çeşme 'deki adresini o biüyordu. Yeni günün baslangıcma az bir süre kala Ahmet, yoldan geçen bir genci çevirdi: "Ahmet musun? Piriştina'yı tanıyor 6 ağustosta açıklanabilemez ve sonuçların 6 ağustosta açıklanamayacağını da haberin yayınlandığı gazete ilgililerine ilettiğini söyledi. Ama ertesi gün aynı gazetede, sınav sonuçlarımn 6 ağustosta açıklanacağı yine Günalp'ın ağzından verildi. Günalp, defalarca söylemesine karşm 6 ağustosta açıklama yapılacağmın yazılmasına biraz bozuldu. Biz söyleyelim: Sınav sonuçlan 6 ağustosta açıklanmayacak. 4 ağustos olur, 7 ağustos olur ama 6 ağustos olabilemez... Evlilik yalnızlıktan kurtaramamıştır Nilüferi Nilüfer'in trajedisi, bu katlanılmaz acılara uğraması değildir çünkü, yalnızlığıdır. Tek cümleyle özetlemek gerekirse, Nilüfer adlı birinin aracıhğıyla insanın yalnızlığına yakılmış bir ağıttır diyebiliriz "Cadı Agacı" için. Evlilik yalnızlıktan kurtaramamıştır Nilüfer'i. Daha doğrusu Suna'nın doğumuyla kocasının hayatırtdan dışlandığını görmüş, yalnızhğmı duymaya başlâmıştır. Bütün gün "tek yaptığı, o odadan bu odaya hüznünü ve yalnızhğını taşıyarak dolaşmak"tır. "Kocası, çocuğu ve annesiyle yaşadığı evde duyduğu yalnızlık1' onu Ulucanlar'da, yoksul bir çevrede muayenehane açmaya iter. Benzeri bir ortamda yetişmiştir çünkü. Amacı, tanıdığını sandığı o insanlara yardım etmektir. Ama bir başka yalnızlığa gömer kendini. Önemsenmez, doktorluğuna güvenilmez, yardımı amaçladığı insanlarca benimsenmez. Bir oyundur onunkisi. Suna'nın ölümü bitirir bu oyunu. Evliliğini Ipek böceği gibi ölüme yazgıh bir sevdadır bu Üniversite ikinci basamak yerleştirme sınav sonuçlarımn ne zaman açıklanacağı sınavın yapıldığı günden bu yana tartışma konusu. Sınav yapıldığı gün bir gazetede, ÖSYM Başkanı Prof. Altan Günalp'm bir açıklaması yer aldı: "Üniversite sınav sonuçları 6 ağustosta bir basın toplantısıyla açıklanacak." Gazeteciler hemen Günalp'e sordular, sonuçlar 6 ağustosta mı açıklantyor, diye. Günalp, böyle bir açıklama yapmadığım Genç şaşırdı: "Hayır tammıyorum." Ahmet Aras öfkeyle gence bağırdı: "Nasıl tanımazsın be kardeşim! Ahmet, Rahmi Saltuk'un arkadaşı. Ama sevgileri "büyüdükçe, yitme ve yitirme korkuları da" büyüyecek, "giderek aynlık kor Bandırma'da artık her şey renkleniyor Edincik 7/ A bdurrahman 'ıw sevdîği ve bir haber ajansı ile bir yerel gazetede sürdürdüğü mesleği gazete muhabirliğidir. Ancak Edincik gibi bir bucakta gazetecilik karın doyurmadığı için, küçük bürosunda yazı işlerini ve de gazetecilikten edindiği fotoğrafçılık mesleğini sürdürür. Abdurrahman Öz, fotoğrafçılık mesleğinde aşama yapma geriğini duymuş ve renkli fotoğrafçılığa da başlamış, bu nedenle Edincikli hemşehrilerine bir el ilanı bastırıp dağıttt. Bu anlamlı el ilamnda, sahibi olduğu fotoğraf stüdyosunu şöyle tamtıyor: "Foto (HHA) Abdurrahman Öz. Cumhuriyet caddesi, No.9 Edincik" El ilanının başlık altına düşülmüş şöyle iki satır da var: "Gerektiğinde çıkar. Arkası yazıh, önü basılı reklam Necati Güngör için 5 yıla kadar hapis isteniyor tstanbul Haber Servisi Öykücü Necati Güngör hakkında "Yeryüzünde İki Gölge" adlı yapıtında "komünizmi övdüğü" gerekçesiyle 5 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle dava açıldı. Öykücü Necati Güngör'ün "Yeryüzünde tki Gölge" adlı yapıtı daha önce toplatılmış ve tstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca hakkında TCY'nin 311 ve 312. maddeleri uyarınca soruştürma açılmıştı. Soruşturma sonunda Istanbul Sıkıyönetim Komutanhğı Askeri Savcıhğı'nca, Necati Güngör'ün "basın yoluyla komünizmi övme niteliğindeki fiil ve hareketlerinden ötürü, hareketine uyan TCK'nın 142/1 maddesi delaleliyle TCK'nın 142/4 ve 36. maddelerinin tatbiki suretiyle" cezalandınlması istendi. Güngör'ün yargılanmasına tstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı (3) Numaralı Askeri Mahkemesi'nde yakında başlanacak. FOTO (hha) ABDURRAHMAN Cuiıhunyet Caddesı 9 Telefon: 118 E D 1 N C 1 K GEREKnĞlNDE ÇIKAR, AKKAS1 YAZILI, ÖMÜ BASIU REKLÂM KÂĞID1DIR. EDErtl . 1 LlRADIR SAYGI DEGER EDiNClKULER. Şimdi herşey renkleniyor r.klenn^e ,Yszılı Sasım> ronklendı. Te21.<Vsra gırmekte olduğu Yayın raporu Behçet Necatigil Bütün eserleri 5 462 sayfa/Cem Yayınevi Ozan Necatigü'in "Bütün Eserleri"nin yay\mı Cem Yayınevi tarafından sürdürülüyor. Bu beşinci kitapta, önce Neeatigil'in "Bile/Yazdı"sındaki şiirlerine, ardından şiir anlayışını, şiir üzerine düşüncelerini dile getiren yazılarına yer verilmiş. Kitabın "Dünden Bugüne Konuşmalar" bölümündeyse, Necatigille yapılan konuşmalardan, ya da ozanın radyo konuşmalarından alınan parçalar var. Kitabın son bölümü "Yazılar" adını taşıyor. Bu bölüm de "Necatigil'in çeşitli dergilerde çıkan yazılannı içeriyor. Kitabın sonuna bir de zengin "Notlar" eklenmiş. Yakın arkadaşı Ali Tanyeri'nin Hilmi Yavuz'la birlikte hazırladıkları "Behçet Necatigil/Bütün Eserleri"nin dördüncü cildi daha sonra çıkacak. Bu kitapta, ya hiçbir yerde yayımlanmamış ya da yayımlanıp kitaba girmemiş şiirler bulunacak. kat tam ortasında eğlencenin, ikide bir,/Üzülüyor, acı çekiyor ruhum/: Gürültüsünde azgın sarhoşluğun/Bir kurt yüregimi yemektedir." latıldığı yazılar var. İkinci sırada, Bizans sanatının ülkemizdeki genel ilgi çerçevesini irdeleyen yazılar dikkate ahnıyor. Üçüncü sırada gelen, tarihsel konuların çağa uzantısını vurgulama amaçlı yazılar. Dördüncü sırada da, çağdaş sanatımıza değgin yazılar var. hedef belli, Türk Dil Kurumu'na yüklenmenin sırası geldiğine iyice inanıyor anlaşılan Mehntet Kaplan. kağıdıdır. Ederi 1 liradır. "Abdurrahman Öz, bu el ilamnda Edinciklilere şöyle sesleniyor: "Saygıdeğer Edincikliler; şimdi her şey renkleniyor. Yazıh basın renklendi. Televizyon renklenme Ördek sözcüğünden ne çıkar? Adamın kızdtğı bir sözcük varsa o da "ördek." Kendisine böyle dendi mi cin ifrit olurmuş. Kahvede oturmuş konuşurken, biri: "Beyler, galiba bugün yağmır yağacak", demiş. Ördek iriyapılt da biri. Yerinden fırladığı gibi adamı evire çe.vire dövmeye koyulmuş. "Yazıktır yahu, elinde kalacak adamcağı", demişler. "Niçin dövüyorsun garibi." "Bana ördek dedi ya. " "Ördek mördek demedi, yağmur yağacak dedi." "Daha iyi ya. Yağmur yağar sel olur, seller akar göl olur, gölde de ördek olur." Duyuyor musunuz Fethi Savaşçı'nın şiirleri/ 90 sayfa/Yeditepe Yayınlan Ozan Fethi Savaşçı'nın Yeditepe Yayınlan'nda çıkan altıncı şiir kitabı. 1930 yılında doğan, yıllarca Federal Almanya'da çalışan Fethi Savaşçı'nın "Irgat Hasan" adlı romanı İzmir gazetelerinin birinde tefrika edilmişti. İlk şiir kitabı "Duvarcı Hasan Usta" 1970 yılında çıktı. Ayrıca kitap haline getirilmiş öyküleri ve " Alamanya Gurbeti" adını taşıyan mektupları var. "Savaşçı'nın "Duyuyor musunuz?" son şiir kitabında yer alan "Bir Merhaba Diyebilsem" şiirinden: "Kokuşuk sabırlar içînde/Eridi gitti bunca yıl/Ne erebîldik umutlara düşlere/Ne de gidebildik o bizim söğütlü derelere/...Bir Alamanya yalnızlığından/Bir sabah bizim oralara varabtlsem/Eşe dosta herkese/Uçan kuşlara dağlara ovalara Tütünde, pamukta, zeytinde çalışanlara/Bir merhaba diyebilsem/Ne iyi olurdu. Beyaz Güvercin Yazan: Hüseyin Akyüz/Varlık Yayınları/96 sayfa "Beyaz Güvercin", Hüseyin Akyüz'ün Akademi Kitabevi 1982 Öykü Birincilik Ödülü alan kitabı. A. Kadir, "Beyaz Güvercin"i şöyle değerlendiriyor: "Kenar mahalle insanlarının yaşamlanndan kesitler veriyor. Daha çok, işçi ve işçiemeklisi kesiminden. Bu insanların sıkıntılannı anlatıyor. Ama aynı zamanda bu öyküler bizi ferehlatan öyküler. Çünkü, insani insan yapan unsurları küçük ayrıntılarla işlemesini başarıyor yazar. Canlı, saglam bir anlatımı, yalın ve şiirli bir dili, aydmlık ve pürüzsüz bir tümce yapısı var... Bu öykücünün, ilerde daha başarılı, daha güzel öyküler yazacağı inancındayım. sayfa/Bilgi Yayınevi Çanak Çömlek Patladı Yazan: Muzaffer tzgü/ 193 aşamasmda. 21. Asra gırmekte olduğumuz bugünlerle renklenmeyen ne var?. Yaşantımız bile renklendiğine göre, fotoğraflarınız neden renklenmesin?" diye soruyor ve de ekliyor, "Işte Foto (HHA) Abdurrahman öz, önemli günlerinizde renkli fotoğraflarımzt çekerek, torunlarmıza kalacak olan antlanmzı renklendiriyor." Abdurrahman öz, el ilanının bir yerinde de, "Siz de önemli günlerinizi renkli fotoğralarınızla belgeleyiniz. Her şeyin renkli olması için dev adımlarla ilerlenen uygarlık aşamasmda artık siyahbeyaz fotoğraf çektirmek, otomobil dururken kâğnıya binmeye benzer" diyor. TARİHTE BUGUN Mümtaz Arıkan BAROK MIIZIGINDEVBESTECISI i?50'DEBUGÜN,BurÜK MUZİKÇI JVHANN SEBASrfAN BACH,ALMAHYA'OA LEIPZIG K6NTİMDE ÖLDÜ. 18. YÛZYILIN İLK YARlSlNfN EN ÖNEMLİ BBSrECİSİ OLAN BACH, KENDİNDEN ÖN. CEKİ MUZİK.ÇJLERİM YAPtTLARININgiR 6zETL£İİCISİ I/E KlASk DEVHİN HAZieiAYIClSlOlR. DEVRİMCi N/TEL/ğ/' OLMAMAKLA SEIZABER, BİR ÖZÜM. LEYİÖ VE YERLEŞtİRİCİ OLARAK İŞLEVt BUYÜKTÜR.6ENÇLİĞİNDE VVEtMAR'DA tciÜS£OR6CULUĞU YAPUIÇ, BUNU CÖrHEH'DE PRENSLEOPOLD' UN UÜZ/K YÖN6TfCİU6İ İZLEMIŞTİ. SON OLA8AK 28 Terrtmuz Bilgi Yayınevi, Muzaffer Izgü'nün yeni öykülerini bu kez "Çanak Çömlek Patladı" adı altında toplamış. Kitapta İzgü'nün yirmi beş öyküsü yer ahyor. Türk okurunun mizah serüvenini yıllardır ilgiyle izlediği Muzaffer İzgü,kmk dökük günlük yaşam parçacıklarından derlediği kısacık öyküleriyle insanımızı en iyi verebilen yazarlardan. Bir kez daha geniş okur yığınlarından ilgi görecek bir kitap. Kültür ve Dil Yazan: Mehmet Kaplan/272 sayfa/Dergâh Yayınlan Mehmet Kaplan'ın "Kültür ve Dil" adlı kitabı, çeşitli tarihlerde yayımlanmış ve bu iki ana konuya değinen yazılarını bir araya getiriyor. Kaplan'ın belirttiği gibi, kitapta yer alan yazılardan bir bölümü etüd, kimi de konferans ya da küçük deneme niteliğinde. Polemiği sevmediği halde bazı yazılarının tonunun "hiddetli, itham edici" görünebileceğine de dikkati çekiyor. Bunun da nedeni, "Türkiye'de vukua gelen hadiseler karşısında her zaman soğukkanlılığı muhafaza etmenin ıniimkün olmayışı." Yine Mehmet Kaplan'a göre, soğukkanhhğını koruyamayışının nedeni "her yıl üniversiteye gelen öğrencilerin lügat hazinesinin gittikçe Fakirleştiğini" görmesi. Tabii ardından sıra, "ortalıkta dolaşan uydurma kelimeler"e geliyor. Amaç belli, OA UtPZlG'DE mOMAS KIÜSESl KANTCK.LU6U. NA GETİRİLMİÇTİ. YILLAR SONRA UMUTULMU$ İ Nereye Uçar Gökyüzü Refik Durbaş'ın şiirleri/Yazko Yayınları/59 sayfa. Daha önce "Çırak Aranıyor" adlı şiir kitabıyla Yeditepe Şiir Ödülü'n'ü alan Refik Durbaş'ın son kitabı "Nereye Uçar Gökyüzü"ndeki şiirleri iki böiümde toplanmış: "Mührü Yok Mülkiyeti Aşınmış Dağlar" ve "Değişen Nedir Güvercinleri". "Çırak Aranıyor"un yanı sıra "Kuş Tufanı", "Hücremde Ayışığı", "Denizler Sincabı", "İkinci Baskı", "Çaylar Şirketten"ve "Kırmızı Kanatlı Kartal" adlı kitaplarıyla da şiirimizde özgün bir yer tutan Durbaş'ın bu kitabı " S ö z " adlı şiirle kapanıyor: "Yazılsam ayrılığın menziline/söz nereye uçar/yalnız nereye sensiz/nereye acılar/Nereye uçar gökyüzü/ses nereye uçar/öyle sevmişim ki seni/ölüm nereye bensiz." Hançer Lermontov'un şiirleri/Çeviren: Ataol Behramoğlu/83 sayfa/Adam Yayıncılık 27 yıl yaşayan Rus ozan ve yazarı Lermontov, kısacık ömrüne şiirin ve düzyazının en özgün, en güzel örneklerini sığdırabilmesiyle ünlüdür. Ataol Behramoğlu'nun seçimiyle oluşan, yine Behramoğlu'nun başarıh çevirisiyle yayımlanan "Hançer''de Lermontov'un en iyi şiirleri yer ahyor. Işte onun gencecik yaşta yazdığı "Dostlara" şiiri: Nasıl da bir has ozanı muştuluyor: "Ateşli bir ruhla doğdum ben, /Severim birlikte olmayı dostlarla;/ Ve geçirmek zamanı hızla, /Şişenin arkasında bazen/Gözüm yok gürültülü bir ünde./Yalnız aşktır ısıtan yüreğimi;/Çınlayan lirin o titrer sesi/Kanımı kaynatır bir de./Fa 50 YIL ONCE Cumhuriyet Tayyare Cemiyetinin güzel bir teşebbüsü tstanbul Tayyare Cemiyeti hem halkı irşat edecek, hem de maddeten ve manen Tayyare CemiyeÜne bağlıyacak teşebbüslere girişmiştir. Cemiyet heyeti idaresi evvel emirde iane toplamaktan ziyade halkın cemiyete merbut olması gayesini gözönünde tutmaktadtr. Bunun için azami beş kuruş olmak üzere ayda kırk para, iki kuruş gibi taahhüdatla aza kaydına başlanmıştır. Muhtelif müessesat ve bankalann müdiir ve rüesası Tayyare Cemiyeti merkezine davet edilerek vaziyet kendilerine anlatılmış ve kısa zamanda birkaç bin kişinin cemiyete aza olması temin edilmiştir. Tayyare Cemiyeti bu şekilde faaliyete devam etmekle beraber tayyarelerin atacaklan boğucu gaz ve bombalan ve müdafaa vasıtalan hakkında halkı ikaz etmek maksadile teşkilat da yapacaktır. 28 Temmuz 1933 doğru değildir. Mektep lağvedilmeyecek, tedrici bir surette tedrisatma nihayet verecektir. Bu sene mektebe talebe kabul edilmiyecektir. Mevcut talebe, aynen kalacaktır. Mektebin yerine konacak teşkilat henüz duşünülmemiştir. Bu bilahare düşünülecektir." 19331983 Müsabakalann üçü sayı hesabile, dördü de Rus güreşçilerin sırtı yere getirilmek suretiyle kazanılmıştır. l»te »urpriı' Karşıtı Aramak Yazan: Sezer Tansuğ/256 Sayfa/ Arkeoloji ve Sanat Yayınlan Sanat tarihçisi ve eleştirmen Sezer Tansuğ, 1959 yılından bu yana, çeşitli gazete ve dergilerde deneme, inceleme ve eleştirileriyle dikkati çekiyor. Bu verimti yazarımızm son ürünü, nerereyse yirmi beş yılhk yazı ve konuşmalarından seçilerek oluşturulan "Karşıtı Aramak" adlı kitabı. Yazarının "Sanat Tarihi Yazılan " diye nitelediği kitap, önsözünde de vurguladığı gibi, dört gruba ayrılan yazılardan oluşuyor. İlk sırada, Türk Sanatının yapısal nitelikleri ve soyutlayıcı eğilimlerine ilişkin sorunların an ŞantungYALOVA Yüksek Muallim Meklebi no olnvak? Yüksek Muallim Mektebinin lağvedileceği hakkında yeniden ortaya çıkan haberler üzerine Maarif Musteşarı A vni Bey bir muharririmize şunlan söylemiştir: " Yıiksek Muallim Mektebinin lağvedileceği Güreşçilerimiz yeni bir zufvr daha kasamhlar Lemngrat 27 (Hususi ınuhabihınızden) Burada yapılan güreş nmsabakalarında gureşçilerimiz filiz sikletten ağır siklete kadar olan giireşlerin hepsini kazan mışiardır. 7o3Ö"""""" o40 lenzilât! 0 /o50 ŞantungYALOVA ALTI* MtKiK'ln r YERLi MALLAR PAZAR! ~
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle