25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 HABERLER 23 TEMMUZ 1983 TURÎZM/83 YALÇIN PEKŞEN YAZDI İSMAİL GÜLGEÇ ÇİZDİ BATA ÇIKA Afrodit Lokantası'nın sahibi bazen "gıt, gıt, gıdak" gibi sesler çıkararak, bazen balık gibi yüzme taklidi yaparak, arasıra da mee'leyerek menüde "balık, tavuk ve keçi eti" olduğunu anlatıyor. Yiyecekleri görmek için Fransızlarla birlikte yerimizden kalkıyoruz ve buzdolabındaki donmuş balıkları görünce şaşıyoruz. Denizden başka birşey görmeyen bu yörede donmuş balık yemek akla yakın değil. Afrodit Balık Lokantasında balık bayat...Tavuk ve keçi canlı Marmaris'ten Datça'ya uzanan 80 km'lik son derece virajlı yol şaşırtıcı manzaralarla dolu. Haritada sivri bir burun gibi görünen Datça yarımadası bazı yerlerde öylesine daralıyor ki iki yanda da deniz görülebiliyor. Datçalılar yanmadanın en dar yerine "balıkaşıran" adını koymuşlar. Biraz abartılı da olsa yörenin tanımı için uygun bir ad. llçenin güzelliğini övmek için de kendilerine özgü konuşmalarıyla "Balıkaşıranın bu yanına geçtin mi kalıp duru" (Kalıp durursun) diyorlar. Gerçekten Datça güzel bir yer. Bozulmamışlık açısından Kaş'ı andınyor. Burada da herşey turizme dönük. Tüm lokantalar, barlar, cafeler, otel ve pansiyonlar yabancı adları taşıyorlar. Datça'da yeni açılan Datça tatil köyü bir çok tatil yöremizde eşine rastlanmayacak konum ve güzellikte bir turistik tesis. llçenin denize uzanmış en uç noktasındaki Dorya oteli de öyle. Tek eksiklikleri müşteri. Bu eksikliğin nedenini hesabı öderken anlıyoruz. Dorya otelinin lokantasında ızgara et için 1000 lira, içkisiz ve gösterişsiz bir akşam yemeği için de boğaz tarifesi üzerinden para ödüyoruz. ... Knidos Yunan Tannçası Afrodit'in doğum yeri olarak biliniyor. Bilinen Afrodit heykelleri iki tane: Soyunuk ve giyinik Afrodit. Bunlardan soyunuk Afrodit Vatikan Müzesi'nde. Diğeri British Museum'de. KNİDOS'TA AÇIKHAVA MÜZESİ Kırık dökiik taşlar "müzeyi" oluşturuyor. ğu duygusunu verdi. Belki yanıhyorum ama şöyle şeyler anlatıyordu HoUandah: "Siz Türkler biiyük insanlarsınız. Bizim Hollanda'da Tiirkleri sevmiyorlar. Çiinkii tanımıyorlar. Ben tanıyınca çok sevdim. Bize Yunanistan'da "oraya gitmeyin kollarınızı keserler" diyoriardı. Ama biz geldik. Kimse kolumuzu kesmedi" HoUandah bu sözleri fazla Ingilizce bilmeyen çevresine elkol işaretleri ile anlatıyor, iş kol kesme faslına gelince masanın üzerine koyduğu kolunu hayali bir satırla doğruyormuş gibi yapıyordu. Hollandalı aile o gece 02.00'ye kadar ağırlandıktan sonra ertesi gün için de bir program yapıldı ve otellerine gönderildi. Ertesi gün: Bambu Bar'da yeniden karşılaştığımız Hollandalı yine kolunu satırla doğruyormuş gibi yaparak parasız içkilerin eşliğinde çevresindekilere aynı öyküyü anlatıyordu. anlamı bir kaç saat boyunca saatte yaklaşık 5 km hızla yol ajmak, aynı zamanda her on saniyede bir saatte 120 km'lik bir hızla kafanızın arabanın tavanına çarpması anlamına geliyor. Bu arada sarsıntı nedeniyle iç organlannızın yer değiştirdiği duygusuna kapılmanız cabası... Ama gördüklerimiz bu işkenceye benzer yolculuğa değiyor. llk kez keşfettiğimizi sandığımız (doğal olarak bizden önce turizmciler keşfetmiş) köyler görüyoruz. Gülgeç arabayı kullanırken ben çevreyi inceliyorum. Fakat arabanın yavaşlığına dayanamadığım için bu işi zaman zaman arabadan inerek yaya olarak yapıyorum. Knidos Yunan tannçası Afrodit'in doğum yeri olarak biliniyor. Bilinen Afrodit heykeUeri 2 tane: Soyunuk ve giyinik Afrodit (Demeter Afrodit'i). Bunlardan Knidos Afrodit'i adı verilen soyunuk Afrodit şimdi Vatikan müzesinde. Demeter Afrodit'i ise British Museum'de. Bu Afroditleri şimdi Knidos'un iki tesisinden biri olan "Afrodit Fish Restaurant" simgeliyor. Palamutbükü köyünden olan lokanta sahibi bazen "gıt, gıt, gıdak" gibi sesler çıkararak, bazen balık gibi yüzme taklidi yaparak, arasına da mec'leyerek menüde "balık, tavuk ve keçi eti" olduğunu anlatıyor. Yiyecekleri görmek için Fransızlarla birlikte yerimizden kalkıyoruz ve buz dolabındaki donmuş balıkları görünce şaşınyoruz. Denizden başka bir şey görünmeyen bu yörede donmuş balık yemek akla yakın değil. Tekne ile gelen Fransızlar zaten balığa doymuş durumdalar. Tavuk ve keçi etlerini görmek için buzdolabının alt gözlerini araştırırken, lokantacı bizi bahceye çıkarıyor. Yemlenerek gezinen tavukları gösteriyor ve "hangisini islediğimizi" sonıyor. Canlı tavuğu görünce iştahımız kaçıyor doğal olarak. "Acaba keçi eti yesek mi?" diye düşünüyoruz. "Keçi nerede ? " "Işte orada otluyor." istersek hemen kesilecek. Biz Gülgeç'le bir katliama neden oimamak için menemenle yetinmeye karar veriyoruz ama Fransız grubu piliç yemeğe niyetliler. Piliçlerin yakalanışım izlemek için de bahçede kalıyorlar. Katliam bu sırada gerçekleşiyor. tlk yakalanan pilicin başı lokantacının sağ elinin sert bir çekiştirmesi ile kopuyor. Bunu diğerleri izliyor. Fransızlar son derece etkilenmiş durumdalar. Şaşkınhkla bu bıçaksız ve kanlı gösteriyi izliyorlar. Şaşırtıcı gibi gelecek ama Fransızlann şaşkınhklannın için zevk alan yabancı sayısı sanıldıde sanki hayranlık da varmış gibi ğı kadar fazla değil. geliyor bize. Tepkileri olumlu .^ yönde çünkü. Heyecanla olayı K n i d o s H a r a b e l e r i < birbirlerine anlatıyor, daha son v e b i r m ü z e ra piliçleri yerken bu konuda şaDatça'nın adınm duyubnasınh kalar yapıyorlar. Lokantadan da büyük rol oynayan Knidos aynhrken garsona verdikleri harabeleri inamlmaz bir boşverbahşiş ve sayısız "mersi'Mer gös mişlik içinde. Dördüncü yüzyılteriyor ki, belki kendi ülkelerin da kurulmuş Roma ve Bizans de değil ama, bizde aradıkları kenti hakkında çevrede "Kni'buna benzer şeyler. dos" levhasından başka tek sa Datçalılar bu gösterüerin bi tır yazılı bilgi yok. Müze bekçisı yabancılara tarlinçli yapıldığını ileri sürüyorlar. Turistlerin böyle şeylerden hoş zan tngilizcesiyle bilgi verebilen landığım söylüyorlar. Bizim de tek kaynak oluyor. Knidos'un gözlemlerimiz aynı doğrultuda. çok yeni kalmış bir tiyatrosu var. Tiyatro dışında sadece duvarlar Bu sav doğru olsa bile temmuz ayakta kalmış. Tepelerde bir yersıcağındaki turist fakirliği de de devrilmiş bir güneş saati en gösteriyor ki, bu tür olaylardan çok ilgiyi çeken antik parça oluyor. Bir ziyaretçi tarafından yerleştirildiği anlaşılan sopa parçası ile kızgın güneş altında bilinmeyen bir zamanı gösteriyor. Lokanta'nın arkasında bir köşede bahçeye atılmış taşlann üzerine "müıe" yazılmış. Bir kaç şekilli mermer, bir kaç kınk heykel ve bez torbalara doldurulmuş çanak çömlek parçaları var burada. Müze bekçisi esaslı parçaî fgl ^ jd ç l d ^ j • latöfor turistta».;,. Knidos yavaş. yavaş y v ristler tarafından da keşfediliyor. Yine de yöre halkı yoldan gelip geçen otolara pek alışık değil hâlâ. Kendilerini toz içinde bırakan araçlara durmadan el sallıyorlar. Datça'dan Knidos'a kadar gidip gelirken köylülere el sallamaktan bıkkınlık getiriyoruz. Hele köylerin içinden geçerken, ellerimiz, bir zamanlar otoların arkacamlarına yapıştırılan ve kendiliğinden sallanan plastik ellere dönüyor. Vfe KKJ.DOS AYNI ICNJDO&... Ne B.L&." Ne D ü N L YfNe Hiç BıE. Sey YOK. .. Yann: Nasreddin KafaKola alınan HoUandah turist Herkesin turizme yönelik çalıştığı Datça'da müşteri, yani turist getirebilecek en umutsuz olanakîar bile değerlendiriliyor. Datçalı turizmcilerin bu merakı ve yaşadığımız bir olay bize bazı açıkgözlerin burada hiç para harcamadan nefis bir tatil geçirebileceklerini gösterdi. HoUandah bir çift, 1516 yaşlarında görünen oğulları ile birlikte Bambu Bar'da iki kadeh içki içmeye gelmişti. Bir süre sonra da turizmci olduklarını ve Datça'ya imkânlan araştırmak için geldiklerini söylemişlerdi. IBiz bundan sonrasına tanık olduk.JOL gece Datça'nın yarısı saferber oldu. HoUandah aile önce Liman Lokantasında iyice ağırlandı ve bol bol "Turkish raki" içirildi. Deniz ürünlerinin eşliğinde folk danslarımızın hemen hemen her türü gösterildi, hatta biraz da öğretildi. Daha sonra yeniden Bambu Bar'da bu kez alafranga içkilerle iyice kafakola (!) alındı. Saat 24.00'den sonra da Dorya Otelinin kendileri için özel olarak açılan diskoteğinegetirildiler. Bu ko^ alafranga danslar arasında vücutlarına adeta viski emdirildi. HoUandah adamın görünüşü ve konuşmaları bana asıl kafakola alınanlann Datçalılar oldu Balık donmuş, tavuk ve keçi İ6e canlı Afrodit Lokantasında yatlarıyla gelen bir Fransız grubu yemek ısmarlamaya çalışıyor. Ne istediklerini anlatabilmek için orada bulundukları süre içinde Türkçeyi öğrenmeye başhyorlar. ÇİZGİLERLE TATİL/83 GÜLGEÇ Hava Rüzgarh mı? Belki bir rastlantı sonucu biz Datça'da iken hava epey rüzgârh idi. Daha sonra bütün ağaçlann denize doğru 45 derecelik bir açıyla büyümüş olmalan yörenin biraz rüzgârh bir yer olduğu izlenimi yarattı bizde. Fakat bunu Datçalılara doğrulatamadık. Hatta rüzgâr lafından pek hoşlanmamış göründüler. Gülgeç'le denize uçmamak için elektrik direklerine sarılmış olarak sorduğumuz sorulara hep "rüzgâr mı dediniz? Hayır, burada hiç rüzgâr olmaz" yanıtını verdiler. Afrodit'in diyarı Knidos'ta Afrodit yok ama lokantası var Datça ile Knidos (veya Knidas) arasındaki 34 km'lik yol, karayolları haritasında sarı bir çizgi olarak görünüyor. Bunun GuKiP BiK. ŞEtaLDE TÜT/U R VAPMA TUTKUSU Dl .„ Ö4TOV DA OA OİMâDIK. t 6ELK.M6 A l l M IJ SUNO/L ^ ; £.;£ MAIZMAB.İS. OLACAK. ÖNÜNDEN . AMA ICNİPO& y&UJNA 4 V« BVVBL Y;Ne < S i ( Z M V M D B & N Hİ.Ç BiR " TOZ „ yö»C ..". VOCİE e u K A D A R il&iHC. OLDU&u HAtOB BU ö K M YOL. W BJLE Hoca'mn torunları olduğumuz belli... Ankara gemisi ile bir yolculuk.., Yeni Ankara gemisinde eskisinin zarafetiyoktu. Zaten bir feribotta bunlan bulamayacağımı biliyordum. Ama feribotun da zarifi olabilirdi. Polonyalılar yılda yiizseksen gemi yaptıklan için işin inceliğine değil, işe yarayıp yaramadığına bakıyorlar herhalde.. LEYLA UMAR Ankara gemisi ile ıhşK.ım duygusaldir. Ama bizim jilet yapılması için parçaladığımız S/S Ankara ile. Çünkü 1956 yıhnda otuz beş gün süren bir Avrupa yolculuğunu bu gemide yaşlı ve genç yüzlerce gazeteciyle yapmıştım. Gemide Refik Halit, Cevat Fehmi Başkut ve daha birçok tanınmış gazeteci vardı. gazeteciliğe yeni başladığım için bizim yokuşta bunca yıhnı geçirmiş olan ünlü kalemlerle birlikte böyle bir yolculuk yapabilmek çok değişik bir tecrübeydi. Yeni Ankara'yla biraz da eskisini anımsatır duşüncesiyle hemen bir yolculuk yapmak istedim. tzmir'den uçak biletimi iptal edip tertemiz, yepyeni Ankara'ya bindim. Bindim; bindim diye pişman olmadım ama üzüldum. Bir kere o eski Ankara'nın zarafeti yoktu. Zaten bir feribotta bunları bulamayacağımı biliyordum. Ama feribotun da zarifi olabilirdi. Polonyalılar yılda yüz sek&en gemı yaptıklan ıçın ışın ıncelığıne değil, işe yarayıp yaramadığına bakıyorlar herhalde. Belki de hakhlar. Ama biz onların bu yönünü bildiğimiz için çok ufak fakat çok önemli değişikliklerle gemiyi çok daha güzelleştirebilirdik. Ornek mi istersıniz? Sayalım: Bir kere dünyanm hiçbir gemisinde tül perde görmedik. Biçimsiz ve her tarafı sarkan tülleri aralayabilenler denizi görmek mutluluğuna eriyorlar. Sonra, formikanın çirkinliğinin kabul edildiği bu devirde neminin her tarafının, üstelik kırmızı tormıka ile kaplandığını ve en ucuzundan aynı renkte sandalyelerin salonları ve kamaraları nasıl çirkinleştirdiğini anlatmak guç; görmek gerek. Geminin duvarları çok çirkin,en âdi otellerde bile artık kaldırılan çok büyük panolarla kaplanmış. llgililere sorduk. Yanıt şu oldu: "Geminin inşa edildiği kente giderken bize bazı kartpostallar verildi. Bunlar eski gravürlerin kuçuğüydü. Po Dünyanın en büyük feribotlan arasına giren Ankara gemisinin dıştan görünüşü. lonyalılar bu kartpostallara ba mıknatıs gibi bağlanmışlar. Kitırttık. Bir türlü akıllan ermedi Otuz yıhnı gemilerimizde verkarak bu panoları yaptılar. Ba mi erzaklarını torbalarından çıbu işe. Biz de anlatmaga utandığı ornek hizmetle kanıtlayan zılarını da halı olarak dokuyup kanp oruç bozuyor, kimi yedikUIK. M>nra yolcular her tarafı Nevzat Gürtan eleştirilerimizi sabize armağan ettiler." leri tavukların kemiğini yerlere kirleten çocuklanna mani olmak kin sakin dinledikten sonra şunGemide yolculuk edenlerin bel atıyor, kimi de yer kavgası şöyle dursun, âdeta teşvik ediları söylüyor: ki de dikkatini çekmeyen veya ediyor. yorlar. O kafeteryalardaki düKAMARANIN ÜST onları rahatsız etmeyen bu çirKarnını doyurmak isteyenler zensizliği biz nasıl durdurabiliriz YATAKLARI KtLİTLİ kinliklere halkımızın davranışla dört yüz elli liraya iki ufacık et sanıyorsunuz?" rını eklersek Ankara vapuru ile dolmasıyla iktifa etmek zorun"Sizin aradığınız o günler çok Vapurun yanaştıktan sonraki yolculuğun maalesef hiç de duy daysalar aç kalmağa mahkumuzakta kaldı. Ama bir de bizi durumu da hiç iç açıcı değil. Hagusal, hatta tatlı bir yolculuk ol lar. Yukarı çıkıp barda bir kahdinleyin. Siz bu geminin zarafetmallar valizleri elinizden kapıyor madığını anlayacaksınız. ve içmek isteyenler yüz liraya ten uzak olduğunu söylüyorsuve sadece merdivenin altında duGemide iki yemek yenecek yer buz gibi bir çay veya kahveye fit nuz. Oysa biz de müşteri kaliteran tâksiye yerleştirirken cebinvar. Biri nispeten lüks sayılabi oluyorlar. Kahvaltı etmeyi denesindeki zarafet eksikliğinden yaden çıkardığı yırtık kağıda balecek bir lokanta. Burada uç tür yenler 500 lirayı gözden çıkarkınıyoruz. Örtıeğin, gelin size kıp, "En küçük valiz taşıma üclu yemek verilmiyor. Ama ne mağa mahkumlar. daha ilk seferinde yanan kanereti iki yüz elli liradır, tarifemiz yerseniz yiyin 1500 lira ödemeButün bunlan sineye çekmek peleri göstereyim. Gecenin dörbu" diyorlar. ğe mecbursunuz. Aslında verilen kolay da eğer eski Ankara ile bir düne kadar arkadaşlarla köşeIşçinin emeğine saygımız var yemeklerde hiçbir özellik yok. yolculuk yapmamış ve ünlü kapkapmaca oynar gibi geminin ama elli basarnak merdivenden Bugün çok iyi bir lokantada iç tanlarımızın kullandıkları o güiçinde dört dönüyoruz. Bizim hafif bir valizi bile indirdiği için kisiyle adam başına bin beş yüz zelim gemilerde hiç bulunmauyanık yolculardan bazıları bir iki yüz elli lirayı çarpanlara delira ödeyerek mükemmel mışsanız. Içimiz sızlayarak Şefik kamara alıyorlar. Aile dört kişigildoyabilirsiniz. Kaptanları, Şükrü Kaptanları likse üç tanesi bin altı yüz liraya Dünyanın en büyük feribotlaDiğeri kafeterya. Burası gü aradı gözlerimiz hep... satılan pulman koltuğu alıyor. n arasına giren Ankara gemisinrültülü bir çocuk parkına benziOnları bulamadık ama onlar Gece yansından sonra tek kişide yolculuk edenlere işi yolcuyor. Yolcuların tüm çocukları la bulunmak, onların emrinde lik kamara alan ferdin yanına luklar diliyoruz... Daha iyisi olmasalar arasında köşekapmaca çahşmak mutluluğunu tatmış koşuyorlar. Biz de bunlan bildimadvğı için yine bineceğimizi bioynarkan aileler sonuna kadar olan bazı gemi personeli ile soh ğimiz için Polonyalılara kamalerek ve duygusallıktan gitgide açılan televizyonun ekranına bet ettik. ranın üst yataklarını kilitli yapuzaklaşarak... TürkIş'te ilk büyük çatlağı başka (Baştarafı 1. Sayfada) sağlam gözüyle bakılıyor. Bütün diğer federasyonlarda bu türden kopma tehlikelerinin olduğu, teslimiyetçi bir üsluba hesaplanıyor. Eski Zonguldak Madenlş, yeni Türkiye Genel Madenİş Sendikası gerek üye gerekse parasal olanaklar açısından yöneticilerinin şube olmayı kabul etmesî en güç görünen sendikaydı ve bu işin başını çekeceği hesaplanmıştı. Ancak psikolojik ya da maddi nedenleri ne kadar güçlü olursu olsun, sendikal ilkeler açısından hiçbir şekilde savunulamayacak bölünmede öncüler arasında Türklş örgütlenme sekreteri Yusuf Ziya Kara'nın bulunması, Türklş yönetimi açısından durumu daha da güçleştiriyor. Zonguldak Madenlş'in Genel Sekreteri, hatta en etkili kişisi olarak bilinen Türkİş Teşkilatlanma Sekreteri, kendi sendikası için Türklş tüzüğü hükmünün çiğnenmesini hararetle savunurken, bir başka bölünmede Türklş adına nasıl aksi tezi savunacak, Türklş ilkelerinin, tüzüğünün uygulanmasında, merkez otoritesinin işlemesinde nasıl etkin, olumlu rol oynayacak? ÇATLAK Türklş merkez yönetimindeki bu çok büyük otorite zaafı, ilk büyük çatlakla gözler önüne serildi. Asıl çatırdama ise Türklş Genel Kurulu'nda olmuştu. Tüzük değişikliğinde Türklş'in önerisi 5 kişilik yönetim kurulu iken, bu öneri reddedilerek, yönetim kurulu 29 kişi olarak tüzük hükmüne yerleştirildi. Her sendikanın yönetimde temsil edilmesi, üst yönetime guvenmeme, demokratik temsil hakkı isteme gibi haklı gösterilebilecek nedenlere rağmen, 29 kişilik yönetim kurulu, yasadaki yetki devretme yasağı nedeniyle, bütün yürütme işlerini, Türklş'in çahşmalarını sağhklı sürdürebilme olanağına sahip olamayacak. 29 kişilik yönetim kurulunda ısrarlı olanlar da, sendika başkanlarından oluşacak 29 kişilik yönetim kurulunun sık sık topİanaıak, yeterü çoğunluğu ve görüş birliğini sağlayarak, Türklş'in yürütme görevini sağlıklı sürdürebileceği inancını taşımıyorlar. Herkes bu koşullarda işlevini yapan bir konfederasyonun oluşamayacağı, otorite boşluğunun çok büytik boyutlar kazanacağı görüşünde birleşiyor. Ayrıca, 29 kişilik yönetim kurulu, "her işkolundan sendika başkanlan artı bir üye"den oluşacağından, Türklş'in bugünkü icra kurulu yönetim dışında, açıkta kalıyor. Böylece yeni yasanın geçici hükümlerinin, bugünkü icra kurulu üyelerinin görevde kalmasını sağlayan ilkelerinin bir işleyi kalmıyor. Kaya Özdemir ve Ömer Ergün'ün yürütme kurulu üyelikleri secim genel kurulu ile bitıyor. Dığerlerinin kendi sendikalarmdan yeniden başkanlığa ve buna ek olarak Türklş genel kurulunda yetkileri iyice sınırlannuş olan yürütücülük görevine seçilmeleri gerekecek. Kişiler bir yana, Türklş icra görevini de üstlenmiş 29 kişilik yönetim kurulu ile nasıl Türkiye'nin en büyük, belki de tek işçi konfederasyonu işlevini yerine getirecek?... "Insan yaşadıkça, umuttan tükenmiyor" diyor, Türklş Genel Başkanı Şevket Yılmaz. Umudu, yasa koyucu, hükümet yetkilileri, belki de konsey üyeleri ile yapılacak görüşmeler sonucunda belki bir yasa değişikliği, ya da yorum formülü bulunması, secim genel kurulunda Türklş'in sözkonusu tüzük hükümlerinin bu bulunan formüle göre yeniden değiştirilebilmesi... Türkİş: Işçi, rızası (Baştarafı 1. Sayfada) nen "nakil" esasının yeniden düzenlenmesini istedi. Bu konuda işçinin rızasının alınmasını öngören raporda şöyle denildi: "Nasıl keyfiyeti esas itibanyla hizmet akdinin unsurlanna aykındır ancak, ekonomik ve teknik zaruretler geçerli sayılsa bile nakil hali mutlak surettte işçinin muvafakat etmesi şartına baglanmalı, bunun yanında nakil için ikametgahının bulundugu yere belli bir uzaklık, iş türü, işkolu ve çalışma şartlannın benzerliği ölçüsü kabul edilmelidir. Tasan maddesinin bu esaslara göre yeniden düzenlenmesi ge•ekli görülmektedir." Raporda, 1475 sayıh yasanın 13 ve 17'nci maddelerinde köklü değişiklikler yapıldığı belirtilerek, o işveren bakımından aktin feshi için, işçinin kişisel durumu veya davranışının yeterli sebebler sayıldığı belirtidi. Yasadışı grev kararının alınmasına veya uygulanmasına katılması ve bu konuda teşvikte bulunması halinde işçinin işten çıkarılacağı yolundaki hüküm de Türklş'in MGK'ya sunduğu raporda katı bulunarak, grev kararının alınmasının işçinin değil sendikanın sorumluluğunda olduğu hatırlatıldı. Raporda bu konuda şöyle denildi: "tşverene hizmet aktinin bildirimsiz ve tazminatsız fesili hakkı tanıyan bu madde işçi bakımından hayati önem taşımak tadır. Tasanda (işçinin kanun dışı grev karannın alınmasına veyj uygulanmasına katılması, bu hu susta teşvikte bulunması) hük mü, yer almaktadır. Grev kara n almak mükkasıran sendikala ra tanınmış bir haktır keza uy gulanmakta olan bir grevin ka nun dışı olup olmadığının tesbi ti de yargı makamlarının yetki sinde bulunmaktadır. Bu neden le (kanun dışı grev kararınıı alınmasına) ibaresi ile (bu husus ta teşvikte bulunması) ibareleı tasan metninden çıkarılmalı dır."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle