10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TEMMUZ 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SEVEMA ATILLA DORSAY Avîgnon Tiyatro çenüğı başladı Kültttr Servisi Dünyanın en önemli tiyatro olaylarından sayılan Avignon Şenliği 9 temmuz günü başladı. 1946 yılında büyük tiyatro adamı Jean Vilar tarafından yaratılan, ancak zaman zaman kan değiştirme gereğini duyan Şenlik'te bu yıl, yeni, çağdaş yapılara ağırlık verilmiş. Strazburg Ulusal Tiyatrosu ve Alpler Bölgesi Tiyatro Merkezi gibi yeni tiyatronun öncülüğünü yapan kuruluşlar, Bernard Chartreux ve JeanChristophe Bailly gibi çağdaş Fransız yazarlarının yapıtlarını seçmişler. öbür topluİuklar da, Heiner Miiller, Fassbinder, Thomas Bernhard gibi çağdaş Alman yazarlarına öncelik tanıyorlar. Fransız tiyatro adamı Gildas Bourdet, son oyunu "SaperleaıT'yu sunuyor. ComedieFrançaise ise, bu yıl, Bernard Sobel'in sahneye koyduğu SchUler'in "Marie Stuart"ında karar kılmış. Daniel Mesguich de Calderon'un "Puta Tapınma"sını yönetecek. Birkaç mekanda birden süren AvignonŞenliği, geçen yıl 15.000 kişinin bilet isteğini geri çevirmişti. Bu yıl daha da büyük bir akın olacağı sanılıyor. 7 ağustosa kadar sürecek olan Şenlik seyircisinin bir de özelliğı var. Bu seyircinin üçte birini hiç tiyatroya gitmemiş kişiler oluşturuyor. Duyduk Gördük Basın tlan Kurumu Tatil Köyü kimin? özerk bir kamu kunıluşu olan Basın tlan Kurumu (BİK), devlet kurumlannın ilanlannm gazeteler arasında dağıtımım yapar. Bu kurumun, Bayramoğlu 'nda yıllar önce yaptırdığı güzel bir tatil köyü vardır. Güzel bir koydaki bu tatil köyü çok bakımhdır. Yemyeşil bir alanda motel odaları, lokantası, diskosu, çocuklar için park alanları ve otoparkı ile gidenlerin beğenisini kazanmıştır. Çok da ucuzdur. 1 kişi, herşey dahil günde 1000 liraya çıkabilir. Peki BİK Tatil Köyü kime hizmet eder? İşte burası biraz kanşıktır. Basın kuruluşlarıyla çeşitli işbirliği olanaklanm şimaiye kadar geliştirmiş olan bu kurumun tatil köyünde son yıllarda artık gazeteci kalamamaktadır. Daha doğrusu, gazeteciler dışında herkes kalabilmektedir. Bir kere BlK'in 5 kişilik Yönetim Kurülu üyeleri vardır. Bunların yakınlan ve dostları vardır. Sonra BlK'in 34 kişilik bir Genel Kurulu vardır, Bu 34 kişinin de, akrabalan, dostları, arkadaşlan vardır. Bu kadar kalabalık bir topluluğa hizmet vermektedir Basın tlan Kurumu.. Geçenlerde bir yakmını ziyarete giden bir gazeteci, tatil köyünde halen profesyonel olarak çalışan üçdört gazeteciden başka kimseyi tanımamıştır. Gerçi orada kalanlann hepsi tanınmış kişilerdir. Ama, çoğunun basınla uzaktan yakmdan pek ilgisi kalmamıştır. Böyle bir tesisten tüm gazeteciler yararlanamaz mı? Basın tlan kurumu herkese şirin gözükmek için gazetecileri gözardı etmemelidir artık. Hayatın tadını çıkarın ama... tsveç'te gönüllü bir kuruluş olan Ulusal Cinsel Aydınlanma Kurumu (RFSU) zührevi hastalıklann her yıl 2500 kişiyi kısır bıraktığını açıkladı. Kurum, bu durumun önlenmesinin en etkin çaresi olarak erkekleri prezervatif kullanmaya çağmyor. Kurum'un bu amaçla başlattığı afiş, film, vb. araçlarla sürdürdüğü yoğun kampanyada kullandığı sloganlardan bazıları şunlar: "Uzun tatlı yaz geceleri başladı. .. Bu gecelerin keyfini çıkarırken prezervatifinizi unutmayın!" "Kışgeldi.. Sıkı giyinmeyi, bu arada da prezervatifinizi ihmal etmeyin!" "Hayatın tadını çıkarın! Prezervatif kullanın!" Dünyudan bir gâvur mm. eksilsin,.. NLÜ ŞARKICIYA ADANMIŞ Frederic Rossif'in "BreP'i, besteci, yorumcu, şarlucı Jacques Brel'e adanmış bir filmdi. Müziğinden t alanlar için, özellikle bir keyif kaynağıydı bu yapıt. Sinema Günleri 83"den bizlere kalan (2) Sanatçı ve yaratma güçlüğü üzerîne Sinema Günleri 83 "de gördüğümüz filmlerin çou, sanatçının karşılaştığı ve aşmak zorunda olduu tehlikeleri, karşısına çıkan tuzaklan işliyordu. Lma her biri değişik biçimde... Sanat ve yaşam, sanatçı ve yaitn... Sanatçının yapıtını yaratıa süreci, yaratma eyleminin bieysel ve toplumsal düzeyde karılaştığı güçlükler, sanat yapıtııin doğum sancılan, sanat yapıının oluşumu süresince aşmak orunda olduğu engeller, zorlukar... Sanatı ve sanatçıyı çeşitli lüzeylerde, değişik aşamalarda »ekliyen tehlikeler, tuzaklar... »inema Günleri 83'ün birçok memli filmi, bize bu temalar •evresinde gezinen ilginç yaklaımlar sağladı. *' h bir döneminde (ilk çoeuğunun doğduğu günlerde) 8 mm.lik bir kameraya sahip olan ve film çekmeyi yavaş yavaş büyük bir tutku haline getiren genç bir adacak ve insancıl kılmayı başarı mın, elindeki kameranın yaşayordu yönetmen... özellikle din mındaki önemini ve işlevini gisel bağııazhğa karşı çıkanların derek algılamasının öyküsüydü yargılandığı ve gencecik, dal gi bu... Genç adam, kendisine bir bi bir genç kadının, yürekli bir görev olarak verilen, çalıştığı şirFlamenco şarkıcısının, salonu ketin yıllık toplantısı üstüne bir aşıp dışarda dehşet içinde haç çı filmin, bir amatör filmler yarışkaran halka bir umut ve direniş masında derece alması üzerine bildirisi gibi ulaşan şarkısını söy bu işe gitgide artan bir tutkuyla lediği sahne, baskı karşısında di bağlanıyor, ama tutkuların mutrenen onurlu sanatçıya adanmış laka bir bedeli olduğunu da öğen güzel sinemasal sahnelerden renmekte gecikmiyordu. Bir 'sanatçı yaşamı'ndan çok, sakin ve biri olup çıkıyordu. tekdüze bir yaşamı yeğliyen karısını, çoçuğunu ve aile yaşamıO z a n , şarkıcı vjŞT ''], m yitiriyordu. Ama bir insan için besteci Brel ^ * > >*'huzurlu bir yaşam"dan da çok • > önem taşıyan bazı şeylerin olduYa da daha yakın günlerin bi ğunu öğreniyordu. İnsan, gerek linen sanatçıları.. Frtderic Ros içindeki sanat dürtüsü, gerekse sif in "Brel"i işte böyle bir film kendisini bekliyen toplumsal işdi. Besteci, yorumcu, ozan Bel levinden kaçınmamalıydı kuşkuçika'lı Jacques Brel'e adanmış suz... Elindeki, herkesin imrenbu güzel filmde, Brel'in en gü diği, kıskandığı bazı olanakları, zel şarkıları, müzik açısından de avantajları yitirme pahasına olğil ama görsel açıdan dilimlene sabile... "Amatör", çağdaş Porek, araya Brel'in şiiri ve duyar lonya'ya ve sokaktaki adamın lığıyla ilinti çeşitli görüntüler çeşitli sorunlanna yumuşakça kurgulanarak ilginç bir bütün yaklaşımının ilginçliği yanısıra, haline geliyordu. Bu görüntüler, sanatçının toplumdaki işlevi ve Brel'in savaşkarşıtı bazı şarkı bu işlevi yerine getirmenin ödenlarında veya ülkesini, Flaman mesi gereken bedeli üstüne çok topraklarını anlattığı bazı şarkı sağlam ve düşündürücü bir yolarında olduğu gibi çok başarı rum içeriyordu. 30 yaşında yalı. bazen de, aşk şarkılarındaki şamına yeni bir yön vermeyi yeğyi başarıyordu. Tembelliği, kayıtsızhğı, çekingenliği altında sımsıcak bir yürek taşıyan Oblomov olsun, çevresinde Rus soyluluğunun değişik katmanlarını simgeliyen ve Çehov, Gorki vb. yazarlan çağnştıran kişilikler olsun, filmde büyük bir inandırıcılıkla somutlaşıyordu. Zaman zaman biraz 'izlenimci' bir nitelik kazanan klasik bir sinemayla anlatılmış bu film, kuşkusuz ki yazın ve sinema ilişkilerinin en soylu bir örneğiydi ve bize Nikhita Mikhalkov adlı usta bir yönetmenle Oleg Tabakov adh büyük bir oyuncuyu tanıtıyordu. Çağdaş Macar Resimleri Sergisi Ankara'da açıldı ANKARA, (THA) Dışişleri Bakanlığı, Kültüı ve Turizm Bakanhğı ve Macaristan Büyükelçiliği tarafından düzenlenen "Szentendre Sanatı" adlı Macar resim ve heykel sergisi Ankara'da Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde açıldı. Serginin açılışında bir konuşma yapan Macaristan Büyükelçisi Dr. İvan Foti, TürkMacar kültürel ilişkilerinin istenen düzeyde geliştiğini belirterek, "Szentendre Sanatı" sergisinin iki ülke araslndaki kültürel işbirliğinin en son örneği olduğunu söyledi. Sergide, Tuna Nehri kıyısında bir sanatçı kenti olan Szentendreli sanatçıların 77 yapıtı yer alıyor. Asmulımeseit'teki "Yakup'un Yeri" Istanbul'un gözde lokantalanndan biri. Burasının tek sakıncası, içkili bir yer olduğu halde, ba<fia sahibi Yakup olmak üzere neredeyse tüm personelinin Ramazan'da oruç tutması. Kimsenin orucuna, namazına karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ancak, "Yakup"a Ramazan'da gidenler, ara sıra günaha girmiş gibi bir duyguya kapılmaktan kendilerini alamtyorlar. Neyse, bu işin bir yönü. Yakup'un ikinci bir özelliği de Karadenizli oluşu. Ama öyle böyle değil, su katılmadık türden Karadenizli. Geçenlerde bir dostu, akşamüstü orucu başma iyiden iyiye vuran Yakup'u yakalamış anlatıyordu: "Karadenizli iyice hasialanınış. Doktor, moktor derken anlamış ki yolcu. 'Heınen bana bi papaz bulun,' demiş. 'Hırisıiyan olaeağum, da.' Ştpınişi bir Katolik papazı getirmişler. Adam uyanık. Müsluınanm, hem de Karadenizlinin Hıristiyan olmak istemesini aklı kesmemiş. 'Evladım,' deıniş. 'Bu istek nereden kaynaklanıyor. Nasıl bir durtü seni Hıristiyan olmaya itti?' 'Valla papaz efendu,' demiş Karadenizli. 'Durtu ınurlu yok. Bi gâvur daha eksilsin diyorum şu dünyadan.'" Yakup kafasını kaşımış, bir an düşünmüş, sonra: "Helâl olsun bizimkine," demiş. "Ben de olsam öyle yapardım." Temel köprüyü geçer de >™ Hacı bekler gibi bekliyor Karadeniz fıkralarımn ülke ,, mizdeki uzmanları çok. Bunların başında, Hayati Bey 'le tiyat .. ro sanatçısı Salih Kalyon 'u an ' ' mak gerek. Kalyon 'un bir özelliği, Karadeniz fıkralannı da anlattığı bütün fıkralar gibi başarıyla "oynaması". Türkiye'de çocuk tiyatrosunun gelişmesi için büyük çaba harcayan Kalyon 'u önümüzdeki sezon yine tstanbul'da, yine tiyatrosunun başında görmeyi dilediğimizi belirterek, bu iki ustaya bir üçüncü , kişinin katıldığını açıklayalım. Zaman zaman "DuydukGördük" konukları arasında yer alan Avukat tnci önol. Ve fnci Önol'dan son Karadeniz esintisi: Temel her gün tarlasına giderken derenin üzerindeki tahta köprüden geçermiş. Ancak yağmur bastırdı mı, köprünün üstünü değil de altını yeğlermiş. Neden? Temel bu, hiç yaş tahtaya basar mı? Çağdışı bir öykü ve zor bir anlatım: Benilde Ya Portekiz sinema ustası Manuel de Oliveira'nın "Benilde, ya da Bâkire MeryenT'ine ne demeli? Çağdaş bir "Meryem Ana" öyküsünü işleyen bir oyundan, tüm tiyatro özellikleri korunarak sinemaya uyarlanmış olan bu yapıtı gördüğüme, Oliveira'yı ve onun özellikler taşıyan sinemasını tanıdığıma, kendi hesabıma çok seviniyorum. Bu özellikler arasında, son denli klasik ve durgun bir anlatım, Angelopulos'u anımsatan çok uzun ve kımıltısız plan sekanslar, oyuncuların özellikle istenmiş izlenimi veren son denli stilize, yalın ve tekdüze oyun ve konuşma biçimleri sayılabilir. Belli özellikleri inatla koruyan, kendikendisiyle son denli uyumlu bu tür bir sinemaya saygı duyulabilir. Ama bu tür bir sinemanın neye yaradığı, ne işlev gördüğü sorusu, kuşkusuz pek yanıt taşımıyor. Angelopulos'da anlattığı önemli sorunlar üstünde seyirciyi düşündürmek, gösterdikleri içinden seyircinin bir seçim yapmasına yönelik uzun plansekanslar, Oliveira'da bu tür bir işlev taşımıyor. Çünkü anlattığı öykü, hiç bir yeni, çağdaş yorum içermıyen, önemsiz bir öykü... Oliveira'nın sonuç olarak bizi düşkırıklığına uğrattığını söyleyebiliriz. Vfiizik, kargaşa ve ~'"" t" ouyurganlık Fellini'nin şenlikteki ikinci ilmi "Orkestra Provası", sözelimi... Tarihsel bir kilisenin etili dekoru önünde 'prova yapıak' için toplanan bir orkestraın, tıpkı Bunuel'in "Burjuvainin Gizli ÇekiciliğP'nde bir yelek için toplanıp da bir türlü yiemeyen burjuvaları gibi, bir ürlü bu provayı gerçekleştirelemesinin öyküsü... Önce souçtan memnun olmamakta dienen şef, sonra herbiri kendi lemine dalan miızisyenler, da,a sonra müzik yapmaktan tünüyle uzaklaşıp tam bir kargaa ve anarşiye dönüşen bir baıoozukluğun yaşanması... Bu rada garip bir yersarsıntısıyla lirlikte duvarları yanp içeri düen kocaman bir kara küre... Ve onra, önce zayıf kişilikli gibi .özüken şefin, birden istenç ve natla ipleri eline alması, bir türü çalınamamış müzik parçasını lyelere çaldırmayı başarması... Ju arada, İtalyanca fonetiği aşıp Mmancaya doğru kayan bir karnakarışık sözcükler dizisiyle, 'akın tarihin en büyük faşist yöıetiminin akla getirilmesi... 70 lakikalık "Orkestra Provası", on denli usta işi tiplemesi. 'pioresk' kişilikleri, etkili anlatınıyla bir açıdan tipik 'Fellini'en' bir film. Ama diğer yanlan, işin içine giren ve bazen kör kör parmağım gözüne', ba:en de yetersiz ve bir hayli bulaıık kalan simgeleriyle bir tür Buıuel'ci yan içeren bir film.. Felini'nin sanatında tek kalan öz5ün bir deneme, belki çok önemi olmayan, ama ilgisiz calınamıyacak... r Anadolu Üniversitesi Karikatür Kulübü sergi açtı Kültür Servisi 1983 ders yılı başında Eskişehir'de kurulan Anadolu Üniversitesi Karikatür Kulübü, üyelerinin çalışmalanndan oluşturduğu karma karikatür sergisini 111 temmuz tarihleri arasında gerçekleştirdi. Toplam seksen karikatürün bulunduğu serginin daha sonra değişik il merkezlerinde tekrarlanması tasarlanıyor. Ancak memleketinden uzakta okuyan bilebilir posta özlemini. Her gün mektup alma heyecamyla yaşar insan. Hele aybaşlarmdan sonraki ilk hafta gözler yollardadır, postacımn getireceği mektup ya da havale beklenir. Çünkü gelen üç beş kuruşla yürür yaşam. Şenay Algin, üç yıldır Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim öğrencisi. Üç yıldır da babasuun yolladığı posta havaleleriyle yaşamını sürdürüyor. Tuval, boya, fırça parası, gündelik giderler hep bu havalelerle karşılanıyor. Arada PTT azizlik etse de, yaşam ağır aksak yürüyor. Ama son ay işler iyice sarpa sardı. Şenay Algin, M. Cahit Algin tarafından gönderilen 3/6/1983 tarih ve 366 no.lu telgraf havalesini bekliyor da bekliyor. Ama ufukta bir şey görünmüyor. "Şu PTT'nin işine, gözlerimin yaşına bak!" diyor durmadan Algin ve hacı bekler gibi bekliyor. » An kara Televizyonu Müdür Vekiline cevap ') * TPAO'da neler neler oluyor? 1970'li yıllarda TPAO'nun günlük petrol üretimi 21.000 varilken şimdilerde 18.000 varile düştüğünü ve bunun neden'min hiçbir yetkili tarafından açıklanamadığmı... TPAO'nun sondaj grubunda bir yıldır çalışan Gazi Eğitinı Enstitüsü mezunu bir gencin, teknik bir dairenin ve orada görevli mühendislerin başına şef olarak atandığını İki ay öncesine kadar Petkim Dahili Satınatma Servisi'nde memur olan bir kişinin, ucret düzeyiçok daha yitksek olan TPAOda ancak üst düzey yetkililerinin yeri olan tnceleme ve Geliştirme Kurulu üyeliğine atandığını... TPAO'da özellikle ilkokul mezunu yöneticiler büyük itibar görürken ve bunlar için özel kadrolar yaratılırken, yüksek okııl mezunlarımn, örneğin daha önce TPAO'ya emek de vermiş bir avukatın kadro bulunmadığı gerekçesiyle ınemıır olarak çalıştırıldığını... biliyor muydunuz? Ankara Televizyonu Mıidür Vekili Önder Ulay îmzaivla, 8 temmuz 1983 tarihli bir telgraf aldık. Telgrafta aynen şöy/e deniyor: "Gazeienizin 8 lemmıtz 1983 cııına gunıı yayınılaııan nııshasının 1. sa/ıife 3. sutumında yer alan karikatıtrüniız için 678 kişilik personeliın adına uzuniüleM riınizi bıldiriyonun." PsSB Biz de kendisine bu uitıınlar'tfl dan sesleniyoruz: "Yağına yok, sıtyııı Önder ,*» Ulay. 678 persvnel CHII/HI ıelgrqf*j& çekmek kolay. Manfe;. ultındqlm 678 penonelin iınzası hulunan , bir telgajçekmek. Savgıhınmızla." ' M Yönetmeni Kiesloıvski'yi UtanbuVda tanıdığımız "Amatör", sanatçının toplumdaki işlevi ve bu işlevi yerine getirmenin ödenmesi gereken bedeli üstüne düşündürücü bir yorum içeriyordu. HAYVANLAR Ismail Gülgeç NASll ĞİDİVOR ?.. KÜMESTB CA&IM Diye HERKEL&E. •438 Alman besteci TARİHTE BUGÜN Mümtaz Ankan Werner "PENİSIUN" BULUNUYOR.. Egk öldü 1928'DE BU6ÜN, İSKOÇYAU BAKTERİypLO& kadın siluetlen gibi, birhayli zevksizdi. Rossif'in filmine herşeyi birbirine bağlıyan bir "ana çizgi"ve ömrünün sonunda insanlardan kaçarak bir adada (yoksa bir gemide mi?) yalnız yaşamayı ve ölmeyi seçen bu değişik sanatçının kişiliğine ve gizine bir yorum getirmekten kaçınmış olması, kuşkusuz bir eksiklikti. Rossif'in zaman zaman, bir reklam filminin gözboyacılığına, şaşırtıcı temposuna sığınmış olması da bir kusurdu bence. Brel'in sanatı ve kişiliği, bunlara gereksinme göstermiyecek denli ilginçti, zengindi. Ama yine de "Brel"den keyif almamak, hale bu tür müzik seviliyorsa, şarkılartnın özü ve anlamından etkilenmemek, hele o ünlü "Ne Me Quitte Pas" da duygusallığa yenik düşmemek, elde değildi. liyen Philip Mosz'un artık herşeye (kendisini terketmekte olan karısına bile), bir 'çerçeve' (kameranın çerçevesi) içinden bakmayı ve sonunda kamerasını kendisine, kendi yüzüne çevirmesi, kimbilir, belki de sağlıksızlaşan aşırı bir tutkunun eleştirisi olarak da ahnabüirdi. Ama "Amatör", aslında, sanatın her zaman hayatın peşine takılmadığını, bazen onun önüne bile geçtiğini göstermeyi savhyan önemli bir yapıttı. MÜNtH (AP) Alman besteci ve opera yönetmeni Werner Egk, Münih yakınlanndaki evinde öldü. "Peer G y n t " operasının bestecisi olan VVerner Egk 82 yaşındaydı. Egk, yapıtlarıyla uluslaıarası bir üne kavuşmuş birkaç çağdaş Alman besteciden biriydi. 1935'de bestelediği ilk operası "Tılsımlı Keman" bugüne kadar yüz kez sahnelendi. Fkinci operası "Peer Gynt" ilk kez 1938'de Berlin Devlet Operası'nca sahne•yekonuldu. İgor Stravinski'den etkilendiği belirtilen Werner Egk, 1936'da Bçrlin'deki Olimpıyat Oyunları icin bestelediği orkestra parçasından ötürü Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nce altın madalyayla ödüllendirildi. 1936140 yılları arasında Berlin Devlet Operası şefliği görevinde bulunan Egk, 1952'den 1970 yılına kadar Bavyera Devlet Operası'nda çalıştı ve kendi yapıtlannı sahneledi. Dr. ALEKANOER FLEMtNG PENİSİÜNÎ8ULDU. FL&MlNS, ÇEŞİTU ABAŞTIRMAUtR YAPARKBN, 8î& RASLANTI SOhJUCU "PENICILLUM NOTATUM"ADLI KÜFMANTAgl LARtNM "COCJCUS*(tcaic) CJH£t BAfCTERi LEfZİN ÇOSALMAS/NI EN&ELLEOİIO.eRlNİ GÖRMÜŞTİİ. FLEMtNG, BU K.ÜFMAAirARLAR.<hiOAN £U>B err/ği İLACA "PENİ£İÜN''A[>INI VEROİ. KOK CİNSİ BAKTERİLERİN AJEO£A/ OLOUGu HA^TAL/tCL/tRPA BU İLAÇ ÇOK Oİ Dr AL£XANDE/Z FLEMIN6 İ94S 'TE, O/A4CJL/I8/ FLOREY VE CMA/AI'LE BİRU/iTE, ÎLK NCBEL TfP ÖPÜLÜNÜ ALMAYA HAK KA2AMACAKTt. 15 Temmuz uyasal / dinsei >askı ve sanatçı Bilinen sanatçı kişiliklerine de,işik yaklaşımlar vardı, Sinema iünleri'nde... Sözgelimi Konrad Volf'un "Goya"sı, ünlü İspanol ressamına, klasik özyaşamal öykü filmlerini aşan bir yapı .azandırmayı denemişti. Goya'un öncelikle gerçek fiziksel yaıısına benzerlik taşıyan bir »yuncu, ressamın yaşadığı Phiip ve Enkizisyon İspanyasını usaca betimleyen geniş bir tarihel fresk'in odak noktasına geip yerleşiyordu. Goya'nın aşkarı, tutkuları, dinsei baskı karısındaki korkuları, suyasabuna ^okunmayan bir sanatçı olmak .sorumlu, çağdaş bir vatandaş >lmak arasında gidipgelen bilin$, emrinde çalıştığı soylular deni, halkindan kişilerle de olan iliş:ileri ve tüm bu yaşananların salatına olan etkisi, zaman zaman ıstaca yansıyordu bu değişik ilmde...Wolf'un filmi, zaman aman biraz 'akademik', biraz uhsuz bir tarihsel fresk olmuyor leğildi. Ama çokluk filmini sı 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Iş Bankasrnm fabrikaları yeni Memlekette birçok yüksek sanayi işlerine teşebbüs etmiş ve muvaffak olmuş olan İş Bankası'nın cam, çivi, kağıt fabrikaları açmak hazırlıklannda da bulunduğu yazılmıştı. Banka bunlardan başka Sivas'ta büyük bir şeker fabrikası açmak imtiyazını da almış ve tesisat için ihzarata başlamıştır. Bu teşebbüslerin tahakkuku sebeblerini temin etmek üzere Avrupa'ya giden banka Umum Müdür vekili Muammer Beyin icap eden lemaslarda bulunduktan sonra Paris'e geçerek İktisat Vekili Celal Beye mülaki olduğu haber alınımştır. Muammer Bey Almanya'daki temaslannda müsbet neticeler almıştır. Şeker fabrikası makinelcrinin yakında metnleketimize nakline başlanacaktır. Cam ve çivi fabrikaları malzemesi için daha ziyade Belçikalı müesseselerle müzakerelerde bulunmuştur. Bu husustaki tetkik ve temaslara Paris'te devam olunacaktır. Erzincan ve Tercan havalisindeki petrol membalartnın işletilmesi 15 Temmuz 1933 eirafında Iş Bankası ile Amerikalılar arasında cereyan eden müzakerelerin de neticelenmek üzere olduğu bu haberlere ilave edilınekiedir. 19331983 Oblomov'un tembelliği ve insancıllıgı Sözünü edeceğim son 2 filmse, sanatçı üstüne olmaktan çok, birer edebiyat uyarlaması olma niteliğini paylaşıyor. Yine bir 'yaratma süreci' öyküsü olan ve daha önce bir şenlik dolayısıyla sözünü etmiş olduğum 'Dostoyevski'nin Yaşamında 26 Gün'ün yanısıra şenlikteki 2. Sovyet filmi olan "Oblomov'un Yaşamından Birkaç Gün", Gonçarov'un dev romanını belli boyutlara indirgeyen ilgi çekici bir yapımdı. Ama bunu yaparken romanm özünü korumayı ve Oblomov'un özgün kişiliğini verme isliiniuıl kı/ Mliııı Mektebimizden geçen yıllar çıkanların 16 temmuzpazargünü mektebe gelmeleri ilânolunur. İslanbul numrifiıuleki inkişaf Cuınhuriyetin ilânından iıibaren tstanbul'da 118 asri ilk mektep yapılmıştır. On sene evvel şehir ve civarı mekteplehnin talebe adedi 23 bin iken bu sene bu mikiar 62 bine çıkmıştır. On sene evvel 1091 olan muallim adedi de 1750've baliğ olmuştur. "Huzurlu bir yaşam nu? Sanatın çağnsı mı?" Polonya'lı Kieslowski, "Amatör"de tüm bu yaklaşımları aşan, çok daha geniş boyutlu ve çözümleyici bir çaba gerçeklestiriyordu. Yaşamının en önemli DENIZ OREN Resim Sergisi Bodrum Kalesi 720 Temmuz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle