13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5İLLE ORTAYA KOYSAYDIK... BİR ARAP'A YABANCI BİR DİLLE SÖYLENİR Mİ? derlerdi."; Duhan 589: "Ey Muhammed biz öğüt alırlar diye Kur'an'ı SENİN DİLİNDE İNDtREREK KOLAYCA ANLAŞILMASINI SAĞLADIK." Bu âyetlerle ortaya çıkan bir gerçek var ki, o da Allah'm buyruklarının kulları tarafından apaçık anlaşılması amaçlanmıştır. Arap'ın anlayabilmesi için yabana bir dilde değil de Arapça indiren yüce Tann bir Türk'ün, bir Alman'ın, bir Ingiliz'in anlayabilmesi için illa Arapça öğrenmeyi zorunlu kılmış değildir kuşkusuz. Çünkü her vesîle ile kolaylaştırmayı öngördüğünü bildirmektedir. Bunu yukarda 59. âyetinde de gördük. Bir an için bu gösterdiğim âyetlerin hiç birinin inmemiş olduğunu düşünelim. Yani Kur'an'ı illa da Arapça öğrenip Arapça okumak gerekir diyenlere uyalım: Arap olmayan bir yabancı Kur'an'ı Arapçasından okurken aklında o Arapça sözleri kendi diline çevirmiyor mu? Yani yazıya dökülmeden önce düşüncede çeviri yapılmış oluyor. Sonuç bir değil mi? Kimi din çevrelerinin resmî yayınlannda "Kur'an'ı çevirilerinden de okuyup anlamalı, ama namazda Türkçe çevirilerinden okumak ve Türkçe çevirileri Kur'an hükmünde tutmak dinen caiz değildir." diye hüküm verilmektedir. Bu resmî yayınlarda "Çünkü ibâdette aslolan onun anlaşılması değil duyulmasıdır. Ibâdetler akıl ile anlaşılmaz. İbâdette esas akıl değil ihlas"tır deniliyor. Peki ama Cebeli Tarık'tan Iran sınırına kadar uzanan Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Irak ve Arap yarımadasında milyonlarca Arap namazda okudukları âyetleri anlıyorlar. Buna ne buyurulur? HIRISTFYAN DÜNYASıNDA Bugün Hıristiyan dünyası bu aşamaları çoktan geride bıraktı. Kıtabı Mukaddes'in Ahdi Atik bölümü Ibranice'dir, Ahdi Cedit bölümü ise Aramca. Her iki bölüm önce Yunancaya sonra da Latinceye çevrilmiştir. Batı Hıristiyanlan Latince bilmedıklerinden dmsel yaşamlannı yuzyıllarca kilise adamlarının diktası altında sürdürdüler. XVI. yüzyılda Luther ve Calvin'den sonra bu dikta çok kanlı bir biçimde sona erdi. Bugün kiliselerde Kitabı Mukaddes (Kutsal Kitap) katolik ülkelerde bile her ülkenin kendi dilinde okunmaktadır. Bizde de bu ihtiyaç duyulmuştur, hem de Osmanlı Devletinde dinsel bilimlerin en yüksek düzeye ulaştığı, bütün ülkenin medreseden yetişmiş bilginlerle dolup taştığı bir dönemde. Namaz kılanlar (Ehli Salât) namazda okunan kısa surelerin Türkçeye çevrilmelerini istemişlerdir. Halkın bu dileği bilginlerden MEHMED NİKSARI (ölm. 1810) ye ulaşmış: o da Ihlas suresini Türkçeye çevirmiştir. Mehmed Niksarî bunu şöyle anlatıyor: "Kimi namaz kılan sofular demişler ki, biz Arap dilini bilmiyoruz. Bilim adamı olan bir kişi namaz içinde okuduğumuz sırada onun anlamını Türkçeye çevirse de onu işitsek, düşünsek ve bize huzur verse" (3). Görülüyor ki, îster lslâm'm yayıldığı ilk yıllarda, isterse son dönemlerde olsun din bilginleri katı ve tutucu görüşte direnmemişlerdir. Çünkü bir dini beğenmek ve inanmak için her şeyden önce onu anlamak gerekir. tslâm dini Arapça, Hz. Muhammet de Arap köklü olduğundan Araplardan başka uluslar Tanrının buyruklarını, yüzyıllar boyu ancak bu dili bilen kişilerden öğrenebiliyorlardı. Bu da o kişilerin niyet ve çapları ölçüsünde gerçekleşebiliyordu. Hanefîlik'in kurucusu lmamı Azam Ebu Hanife, Şu'ara suresinin 196. ve Alâ suresinin 18. âyetlerine dayanarak namazda okunan sure ve âyetlerin aynı anlamı veren herhangi bir dilde okunabilmesinin caiz olduğunu açıkça bildirmişti (4). Gene bu konuda Ebu Bekir Râzî Ahkftm tilKur'an'ında Şu'ara suresindeki bir âyete dayanarak "Bu âyet Kur'an'ın bir dilden başka bir dile naklolunmasınm Kur'an'ı Kur'an olmaktan çıkarmayacağına delildir' diyerek lmamı Azam gibi Kur'an'ın anlamdan ibaret olduğunu açıklamaktadır (5). 495 Hicrî'de ölen Serahsî Mebsut adlı yapıtında Ebu Hanife'nin namazda Kur'an'ın Arapçadan başka bir dilde okunmasını caiz gördüğünü söylediği sırada şöyle bir örnek veriyor: "lranhlar, Selman'dan Fatiha suresini Farsçaya çevirip kendilerine göndermesini istimişler. Selman bu sureyi Farsça yazıp kendilerine yollamış; onlar da namazda Fatiha'yı Farsça olarak okumuşlardır."tşte Ebu Hanife (ölm. H.150) buna da dayanarak namazın başka dillere çevrilmiş âyetlerle okunabileceği yargısına varmıştı. Ancak kimileri Ebu Hanife'nin sonradan bu içtihadından caydığını iddia ederek buyük bir yanılgıya düşmüşlerdir. Eğer lmamı Azam bu fıkrinden caymış olsaydı, ondan sonra gelenler kesintisiz bunu yineler dururlardı. Oysa bu iddiayı biz ancak lmamı Âzam'dan iki hatta üçyüz yıl sonra yazılmış kitaplarda görmekteyiz. Oysa V. Hicrî yüzyılda yaşamış olan Ebu Bekir Râzî'de olsun Serahsî'de olsun Ebu Hanife'nin bu içtihadından vazgeçtiğine ilişkin bir kayıt yoktur. Gerçek şudur ki, yüzyıllann ötesinde varolan doğal ve akılcı anlayışm giderek kimi din öğreticilerinin Kur'an'm açık bildirilerine ters düşen tutucu bir yol izlemeleri Arap olmayan uluslann kaderinde tarihin yazdığı nice sayısız, hazin olaylara neden olmuştur. 1) Abdülkadir Inan, Kur' anı Kerimin Türkçe Tercümeleri Üzerinde bir İnceleme. Diyanet lşleri Bş. Yayınlan, Ankara 1961. S. 7. 2) BahriyeÜçok.lslâmDevletlerinde Türk Naibeler ve Kadın Hükümdarlar. Ank. 1981, S. 89. 3) Abdülkadir Inan. a.g.e. S. 202. 4) Hikmet Bayur, Kur'an Dili Üzerine Bir İnceleme, Belleten, XXII. S. 88. s.601. 5) Hikmet Bayur, a.g.e. S. 604. 12 TEMMUZ 1983 Törkçe Kur'an.. Türkçe Namaz Üzerine Kur'an'ın Türkçe çevirUerinden okunmasının bir sakıncası yoktur. Bunıı hem Kur'an ayetleri, hem de din bilginleri açıkça belirtmektedir. Yazık ki bizde kimi resmî din çevreleri, "Türkçe çevirileri Kur'an hükmünde tutmak dinen caiz değildir" demekle, yanlışlığa, geriliğe düşmektedirler. PENCERE Hayvanat Bahçesi Hayvanların değişmez görünen (ya da çok uzun süreçlerde değişen) nitelikleri vardır. Tazı hızlı koşar; deve kin tutar; tavşan ürkektir; köpek iyi koku alır; kedi nankördür; maymun taklitçidir; tilki kurnazdır; kattr inatçıdır; yılan soğuktur; akrep zehiriidir; koyun aptaldır; kaplumbağa yavaştır; sırtlan leş yer; yarasa ışıktan kacar; bo ğa kösnüktür; at duyarlıdır; köpek sadıktır; papağan konuşur; leooar ytrttçtdır; bülbül güzel şakır; karga uzun yasar... 1961 yıhnda Iren'a gtafllstim. Tahran'ın büyük bir tokantasında yemek yiyecektik. Bizi ağırlayan Azeri Türkü, garsonu çağırdıktan sonra sordu: Ne yiyelim? Siz seçinl Azeri, garsona döndü: Beye bir bukalemun.... Aman ben bukalemun yemem. Bizim burada hindiye bukalemun denlr. Şaşmıştım: Peki, bukalemuna ne denir? Makyavel srfat. Vaktiyte bir polHikacı varmış, zamanına yerine göre renk değiştirirmiş, bakarsın sabah liberal, akşam sosyalist, ertesi gün kapitalist, sonra faşist... Bu adamın adı Makyavel'miş. Bukalemun da yerine ve zamanına göre renk değiştirdiğinden biz bu hayvana Makyavelsıfat adını vermişiz. Açıklamanın btçim! Makyavel'i tanımlama bakımından doğru olmasa bile niteliği ilginçti. • insanlan anlatırken kestirmeden tanrtmak için hayvanlara başvurduğumuz olur: Kaz gibi adam.. Av köpeği gibidir.. Sırtlan gibi kadın.. Manda yürekli.. Ne var ki böyle vurgulamalar yetersiz kalır. Çünkü insanoğlu yaşam sürecinde değişebilir. Kimi "hayat kadını" tövbe istiğfar edip yeni bir yaşama başlıyabilir; manastıra kapanabilir. Kimi inançlı insan, yolunu değiştirip zındıklaşabilir. Bir belirli yaştan sonra bilinçlenen ve aklını başına toplayan insanlara çok raslanır; ya da tersi olabilir; gizli kalmış kötü yanlannı eline geçen ilk fırsatta dışa vuran kimseler çevremizde az mıdır? Kedinin nanköriüğü, köpeğin bağlılığı, devenin kini, binlerce ytliık deneyimlerle kanrtlanmtş; insanın belleğine yerleşmiştir. Buna karşılık hangi insanın yürekli, hangisinin kindar, hangisinin nankor, hangisinin korkak olacağı doğuştan saptanamaz Beşikte uyuyan bebegin kimlvği yaşadıkça ortaya çıkacaktır. Atalanmız "adam olacak çocuk bokundan belli olur" demişlerdir; ama, şu karmaşık dünyada kimin ne olacağınt saptamak her zaman kolay değil. • Çeyrek yüzyıldan beri çalkantılı bir siyasal süreç içinde yaşıyoruz. Böyle dönemlerde kimin ne olacağı, ya da ne yapacağt sorusunun çengeli daha da büyüyor. Her fırttnalı dönüşümde kim akrepleşecek, kim tavşanlaşacak, kim papağanlaşacak, kim köpekleşecek, kim öküzleşecek, kim yılanlaşacak, kim köstebekleşecek, kim sırtlanlaşacak, kim eşekleşecek diye sorular ortaya çıkıyor. Ve bir kesimiyle toplum, insanlıktan çıkıp büyük bir hayvanat bahçesine dönüşüyor; ya da çeşitli hayvan türlerinin geliştirildiği ulusal parklara benziyor. Siyasal dengeler tepetaklak edildiğinde toplumsal yaşam da altüst olur. Böyle dönemlerde sağda olsun, solda olsun, kimileri karakterlerinin saatini ayartayiverirter; bakarsınız ki yelkovanla akrep bir elde yer değiştirrtiiş. Sakın şaşırmaym. Bu gibiler ne koyundur, ne yılandır, ne kertenkeledir, ne de köpektir; bunlar birer makyavelsıfattır; bunlar eşek, ördek, beygir, öküz olabilecek kadar bile karakterden yoksun insan kılıklılardır. Onlara kızmayın, öfkelenmeyin; hele şu mübarek bayram gününde öfke blzlere yakışmaz. Doç. Dr. BAHRİYE ÜÇOK Son yıllarda dinsel buyruklan yerine getirmekte kusur işlemekten çekinen kimi yurttaşlann öğrenmek istedikleri iki konu var: Biri Kur'an Arap harflerinden başka harflerle yazılabilir mi? Ikincisi Kur'an çevirilerinden okunup hatim indirildiği zaman Arapça hatim indirilmiş gibi sevap kabul edilebilir mi? Küçük bir azmhk dışında sanınm herkes bu konulan bilmek istemektedir. Ama bu sütunlar sorunun ancak birini açıklamaya yetebileceği için ben bugün ikinci soruyu ele alacağım. KUR'AN'IN EN ESKİ TÜRKÇE ÇEVtRİLERİ Bilindiği üzere Türkler toplu halde Islamiyeti ancak X. yüzyılda, uzun ve kanlı savaşlardan sonra kabul ettiler. Doğaldır ki, Kur'an da X. yüzyıla kadar "türkçeye çevrilememişti. Ama Samanoğullan'ndan Nuhun oğlu I. Mansur'un iktidarı (961976) zamanında Kur'an'ın Farsça'ya çevrilmesi işi reşmen ele ahndı (1). Maveraünnehir bilginleri XIV. Surenin 4. âyetine dayanarak Kur'an'ın Arapçadan başka dillere çevrilmesinde sakınca olmadığı fetvasmı verdiler. Bundan seksendoksan yıl sonra Kâşgar'da Kur'an Türkçeye cevrildi. Günümüze kadar gelen bu en eski Kur'an çevirileri dört nüshadır: Birincisi rahmetli Z.V.Togan tarafmdan 1914 yılında Buhara çevresinde bulunmuştur; şimdi Sovyet Bilimler Akademisi, Doğubilimler Enstitüsündedir. Bu nüshada çeviri sözcükleri satır aralanna yerleştirilmiştir. Ama bu, Kur'an'ın tam bir çevirisi değildir. Fetih suresinden başlayarak sonuna kadar olan bölümler tam çevrilmiştir. Ancak son bölümlerinde daha çok yoruma (tefsir) kaçan bir tutum izlenmiştir. Ikincisi Türklslâm Eserleri Müzesinde 73 sayı ile kayıthdır. M.S. 1333'te Şiraz'lı Muhammed bin elHâc Devlet Şah adlı biri tarafından yazılmış olup Kur'an'ın teker teker her sözcüğünün çevirisidir. Üçüncü çeviri tstanbul Millet Kitaphğında (Hekim Ali Paşa) 951 numarada kayıthdır. 1363 tarihini taşıyan bu çeviri dil bakımından daha yenidir; ama imlâ bakımından XI. yüzyıldaki çevirilere bagh kalmmjştır. Dördüncü nüshanın Manchester kitaphğında bulunduğu ve bundaki kimi sözcüklerin XI. yüzyılda kullamlan Türkçe sözcükler olduğu rahmetli Abdülkadir Inan tarafından açıklanmıştır. Türkler'in X. yüzyıl içinde Islamhğı kabul edip XI. yüzyılda da Kur'an'ı Harezm'de, yani Türkmen ve Kıpçaklar'ın çoğunlukta bulunduğu bir bölgede Türkçeye çevirmelerini doğal karşılamak gerekir. Çünkü, Kur'an'ın Arapçadan başka dillerde okunabileceğine ve ibadetin de başka dillerde yapılabileceğine inanan Zemahşerî ekolüne bağh birçok din bilginleri bu bölgede bulunmakta idi. Devlet Şah'ın bu nüshayı yazdığı yıllarda artık tran Moğollan İslamlaşmış ve Türkleşmişlerdi. Kirman'da Kutluk devleti, Fars'ta Salgurlar bu oluşumu hazırlayan devletlerin sadece ikisidir (2). Zamanla yayılan, geniş ülkelere yerleşen Türk'ler, Iran ve Arap topraklannda Fars ve Arap dillerinin etkisinde kaldılar. Bu da Türk dilinin kimi bölgelerde büyük ölçüde ihmale uğ ; raması sonucunu doğurdu. Arap ve Fars dilleri Türkçeye öylesine egemen oldu ki, bilim ve edebiyat Türkçe değil Arapça ve Farsça yazıldı. Giderek Türkler için ulusal ve doğal dil olan Türkçe biTakıhp devletin resmî dili Farsça oldu. Biz bu değişimi Kur'an'm Türkçelerinde de izlebiliyoruz. ÇEVtRİLERDEN OKUMAK SAKINCASIZDIR Bugün devlet kitaplıklarında veya özel kişilerin ellerinde bulunan yazma Kur'an çevirilerinin önemh bölümlerinin karşılaştınlmasından ortaya bir gerçek çıkmaktadır: O da tümünün kökeninin dayandığı tek bir nüsha oluşudur. Bu tek nüsha XI. yüzyıldaki anonirh çeviridir. Bu kısa tarihçeden sonra Kur'an'm çevirilerinden okunmasının bir sakıncası olup olmadığuu gene Kur'an'ın âyetlerinden öğrenelim: Ali lmran 138: "Bu Kur'an insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür."; Ibrâhim 4: "Kendilerine apacık anlatabilsin diye her peygambere KENDt KAVMİNİN DİLt İLE gönderdik"; Meryem 97: "Biz Kur'an'ı Allah'a karşı gelmekten sakınanlan müjdelemek ve inatçı kavmi uyarman için SENİN DİLİNDE İNDtREREK KOLAYLAŞTIRDIK." tşte bu âyetler Kur'an'ın Islâm'ı kabul eden her kulun kendi dilinde okunmasının olağan sayılacağını kanıtlar; ama bir iki âyet daha göstererek bunun, yâni Kur'an'm anlaşılmasırrn zorunlu olduğunu vurgulamak istiyorum: Şu'ara 1989: "Biz Kur'an'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirse idik de o bunları okusa idi, yine de ona inanmazlardı"; Fussilet 44 "Biz bu Kur'an'ı YABANCI BİR HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD Zinciriikuyu Büyük şehirlerde düzenli ve sağlıklı yaşamanın tek koşulu vardır. Dünyanın bütün ilkelerinde uygulanır. Yerel yönetim dediğimiz Belediye, o bötgenin özeHiklerini, doğa ve toprak koşullarını, ayrıca tarih geçmişini değerlendirerek yerteşimi ve yapilaşmayı kesm kurallara bağlar. Ana ülkeler saptandıktan sonra da ayrıntılı plan yapılır ve uygulanır. T'ıtizlikle. En azından bir elti yıl hiçbir değişiklik yapılmadan. ikinci Dünya Savaşı başlarında Londra'da uzmanlık ogrenimi görmekte olan bir tanışımın söytediklerini hep hatırlarım: "Ingiltere'nin savaşa girdiği günlerde profesörümuz şöyie demişti: Savaş, Londra'da büyük yıkıntılara yol açacak. Acı gerçekl Fakat bu acı gerçek şehircilik açısından bize olanaklar getirecektir. Yıkıntıları ve degişecek şehir yapısmı gözönünde bulundurarak Londra'nın yeni planını hazırtamalıyız. Bu plan hiç değil bir yarım yüzyıl kultanilmaltdır." Bunu gülümseyerek anlatan sevimli tanışım, uzun süre ts. tanbul'da şehirci olarak çalıştı ama, ingiliz profesörün söylediklerini hiç uygulamadı. Ya da uygulayamadı. Bilmem nedenl İstanbul'un kültür başkenti niteliğini hızla yitirmesinin baş sorumlusu, imar yönetmeliğinin kaypak maddeleri ve uygulayıcılann sık sık değişen yorumlandır. Bu yönetmelik, toprak spekülatörüyle planı çizen, uygulayan, yapı ve oturma izni veren teknik yetkililer arasında sürgit bir çekişme konusudur. Uygulamaların ters yorumlarını daha iyi açıklamak için bir örnek vereyim. Şehir sınırları içinde bir arsanız var. Ya da eski bir yapınız. işlerin icyüzünü bilmeyene göre önce yeni yapılaşmanın teknik planuaeyrıntılan ve statik hesaplanyla ilgili şubeye sunulur. inceleme sonucu olumluysa, yapı izni çıkar. Temel kazılır, eski yapı varsa önce yıktırılır. Oysa, Istanbul'da imar işlerinin gerçeği çok başkadır. Toprağın ya da eski yapının sahibi yıktırma işini ve temel kazısını daha önceden, semt belediyesinden alıverir. Günün birinde plan onaylandığında çatı örtülmek üzeredir. Çoğu yapıların yapı izin tarihine bir göz atınca, koskoca yapının birkaç hattada nasıl yükseldiğine ve gerçekleri bilmiyor•sanız, teknik kadromuzun bu denli hızlı çalışmasma, şaşarsınız. Bu ters uygulamada, çoğu aşın derin kazılan temeller yüzünden geçen yıl Şişli'de ve Bogazkesen Tomtom sokağında olduğu gibi. bitişik yapılar yıkılır. Zinciriikuyu kavşağında oluşan yapay göi görünümlü korkunç yapı çukuru da bir başka ve müthiş ömektir. Suyu çekilmiş bir gölü, ya da sonmüş bir krateri andıran Zinciriikuyu çukuru sanırım beş yıl önce, aylarca süren bir çalışmayla ortaya getirildi. Sonra yarıya kadar su doldu. Çevre çocukları yaz aylarında yüzdüler ve birkaçı boğuldu. Sonra gecekondu kötteciler yerleşti ve 'Gölbaşı Restoran' tabelası asıldı. Sonra sonra fular çekildi ve restoran taoelası kalktı. Fakat sinek kaynağı, çirkinlik ve tehlike yatağı çukur olduğu gibi duruyor. Ne yapı yapılıyor, ne çukur dolduruluyor. Öğrenebildiğim kadarıyla, uzun süre önce o toprakları metrekaresi yarım liradan olan kişi, günün geçerii değerine göre başkasına satmış. Toprağın yeni sahibi de ödediği paranın pek çok katını kısa sürede geri almak için altmış katlı bir işhanı sitesi plant uygulamak istemiş! Durum çekişme konusu, diyorlar! Ne var ki, yurttaşın mülkiyet hakkı, kamu yararıyla sınırlıdır. istanbul Belediyesi imar yetkilileri bu yasa gerçeğini bilmek ve uymak zorundadırlar. Planı geri çevrilen kişi, ya plana uyar, ya da toprağı eski duruma getirir. Zinciriikuyu çukurunun az ötesinde, Yıldız Posta Caddesi'nde yıllardır kapkara duran yarı bitmiş 20 katlı yapılara ne demeli? Kullamlan malzemenin çürük olduğu gerekçesiyle yapı işi yetkililerce durdurulmuş diyorlar. Şu iki örneğin benzeri durumlar pek çoktur bu Istanbul'da. Fakat ben yapı polisi örgütü değilim. Şehrin yapılaşma düzeninden sorumlu teknokrat da değilim. Yönetmeliği yapan, aksayan maddeleri açıklığa kavuşturamayan, yolun bir yanına dört, karşı yanına iki yıl sonra on kat yükseklik veren de ben değilim. Bir anda sekiz yutturmacasıyla Anadolu yakasının bahçeli köşklerini yıktırıp yirmişer, on beşer katlı uydurma siteler yükselteni hiç değilim! Gururunuz Onur Belgesi TÜRKİYE, ORTADOOU ve BALKANLARDA l'inci 1983 yılı ılk altı aymda, yuz bın adedın üstünde elektnkh süpuıge üteterek satan SİMTEU bu alanda Turkiye, Ortadoğu ve Balkanlann BİRİNCİ BÜYÜK kurulu»udur. Simtel kendi dışında Türkiye'deki 7 ıddialı kuruluşun 13 değişik tip ve marka olarak 1983'un ilk altı ayında urehp sattığı elektrik süpürgelerinin toplamının iki katmdan iazlasını tek başına üretip satmı^tır. SİMTEL SÜPER ve SÎEMENS SÜP3ÎR Emerek döven, üf leyerek temisle • >n, hah yıkayan, dezeniekte eden, ılaç atan, fılitleyen, boya 1 badana yapan, gelik •|L gövdelı «üpar \. eUkbikli A «üpuıyİT Sakatlar kendilerine güç verenlere teşekkür eder, Mübarek Ramazan Bayramı dolayısı ile her türlü yardımlannı bekler, saygılar sunanz. SAKATLAR OERNEĞt İSTANBUL ŞUBESt Türk Ticaret Bankası Çapa Şubcsi : 9743 Ziraat Bankası Şehremini Şubesi: 4228 Garanti Bankası Aksaray Şubeti: 1604721 TEL: î 21 88 82 ADRES: Vakıf Guraba Cad. 31/33 A K S A R A Y I S T A N B U L \ I T.C. EYÜP 1. tCRA DAİRESt Dosya No: 1982/4193 AVRUPADA SIMTEL, yalmz ulusal alanda değil, uluslararası alanda da en buyukleıden birıdit 1983 yıh ilk alh ayhk uretım «e satş rakamlanna gore, şımdı Avrupadaki yüzün üstündeki elektrikli lüpürge üreticisi arannda SÎMTEL, lüper tip elektrikli «upürge üretimi ve satışında Avrupanın Uçüncu, genel supurge uıetım ve satışı ıhbanyle Avrupanın Albncı Buyuk Kuruluşudur StMTEL kuıuluşhn çcuUg^Pİtt^ciian ile Bu sonuçlar hepımizin gururudur, SIMTEL'm Onur Belgesıdu Bu onurun kıva$Giw, GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTHIMA İLÂNI EYÜP 1. İCRA MEMURLUĞUNDAN Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıytneti, adedi, evsafı: Sağmalcılar köyü Fabrikalar mevkünde, Tuna Cad. ayrılan Kalaman Sk. 8 kapı nolu 8/7 pafta, 4723 parsel 168.00 m"lik arsada inşa edilmiş betonarma kargir Apt. 40/330 arsa paylı 4.'cü kat 6 nolu daire 97.60 m' alanında sokağa bakan L salon, bir yatak odası arka tarafa açılan L koridor, iki yatak odası, antre, hol, koridor, mutfak, WC, banyo döşemeleri karomozayik, diğer bölümler zivana tahta kaplamahdır. Mutfak dolaplı, banyoda yarım küvet olup kısmen fayanstır. Elektrik ve suyu mevcuttur. tmarı mevcut olup dosyadadır. Daire ticaret bölgesinde olup muhammen bedeli 3.222.725. liradır. Satış şartlan: 1 Satış 22.8.1983 Pazartesi günü saat 10.00'dan 10.30'a kadar Eyüp 1. lcra Dairesi'nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin <?o75'ini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle ahcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak saniyle 1.9.1983 Persembe günü ayra yer ve saatte ikinci artırmaya çıkanlacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış masraflarını geçmesi şartiyle en çok artırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kıymetin %10'u nisbetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankamn teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Dellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 lpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin ( + ) bu gayrimenkul Uzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı belgeler ile onbeş gün içinde dairemıze bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse tcra ve Iflas Kanununun 133. maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefılleri mesul tutulacak ve hiç bir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örntği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 982/4193 sayılı dosya numarasiyle memurluğumuza başvurmalan ilan olunur. 1.7.1983 ( + ) tlglltler tablrine Irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın:7859 duyarken, SIMTEL't İ^Wwyeye guvenı ile ulaşhran tum dost ve muştenlenmıze şukranlanmıa ğ Saygılanmızla.. Genel Dağıbm SİMTEL PAZARLAMA A.Ş Halaskarga2d Caddesi, No: 284 Şi»U tSTANBUL Teleion. 148 60 20/5 hat Sayın akraba ve dostlarımın bayramını kutlar, mutluluklar dilerim. NAFA ÇAPA 1982/486 Dayacı Resmiye Kurubaş vekili avukat Şenay Özeray tarafından davalılar Necdet Kurubaş ve arkadaşları aleyhlerine açmiş olduğu tzalei Şuyu'u davasının yapılan mahkemesinde: 1 Bursa Çirişhane Mahallesı Tınaz Sokak No: 12'de ikamet ettikleri bildirilen ve tebligat yapılamayan davalılar MUSTAFA VARNAL1, HİDAYET ŞAHİN, KÂMİL ORUÇ, SALİH ÇEVİK, HALİM YAMAN VE LÜTFÜ OK haklarında gazete ilanına karar verilmiştir. Bursa merkez Soğanlı Köyü Çirişhane mevkünde kâin taounun 1 pafta 168 parselde kayıtlı taşınmazın 243/5712 payına davacının sahip bulunduğunu satış yolu ile ortaklığın giderilmesini istemiştir. Yukarıda isım ve adresleri yazılı davalılarır. veya tutacaklan vekille duruşmanın bırakıldığı 2/8/1983 gunu saat 9'da mahkemeye gelerek beyanda bulunmalan gelmedikleri taktirde davanın yokluk'artnc'a bi'iri'^rcV <;af« y ' u ''» ortaV lıJm 3^Tİlme«'ie V a''ar ^ er;1eceği meşruhath davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur 1/7/1983 B21197 BURSA BİRİNCİ SULH HUKUK MAHKEMESİNDEN Bakanlığımi7a bağlı sağlık kuruluşlarmın diştabıbi ihtiyacını karşılamak ve kura ile atama yapılmak uzere 657 sayılı Devlet Memurlan Kanunu'nun 36. maddesinin 3. bölumune göre Sağlık Hizmetlerı sınıfına açıktan diştabıbi alınacaktır. Alınacak personelden istenılen belgeler aşağıya ı;ıkarılmıştır. İSTENİLEN BELGELER: 1. Tayin isteğine daır dılekçe. 2. V1e7unıveı belgesi 3. 6 adet (4.5x6) ebatında fotoğraf. 4. Nufus cuzdanı sureti 5. Sağlık raporu ve aşı kağıdı (Hukumet Tabibliğınden) 6 Ikametgah ilmuhaberi 7. Savcılıktan mahkumıyeti olmadığına dair belge. 8. Askerlikle ilişiği olmadığına dair belge (erkekler için) NOT: Muraıaatlar 15.7.1983 Oe 12 8J983 tarıhlerı arasında şahsen veya posıa ile yapılacaktır. Basın 21091 SAĞLIK VE SOSYAL YARD1M BAKANLIĞININ DUYURUSU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle