27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 HABERLER Moskovd'da berberler ellerine, derdinizi anlatmaya o bildiğini okur. 10 TEMMUZ 1983 MOSKÖvADA Uçyuzseksen gun 196263 SELIİH GÜNVER Büyükelçi çalışın, „<* POIITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Konserde coşkulu bir dinleyici: Nazım Hikmet Adnan Saygun ve Ulvi Cemal Erkin Moskova'ya geldiler. Çaykovski Konser Salonu'na iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık vardı. Başta Amiral Korutürk ve eşleri, bütün Büyükelçilik konserde hazır bulunduk. Moskova'nm en büyük topluluklanndan Sinema Orkestrası'nı Azerbaycanh şef Niyazi idare etti. Saygun'un senfonisinden bir bölüm ve sanatçının piyano konçertosu yorumlandı. tkinci kısımda Erkin'in Keman Konçertosu icra edildi. Solistler iki genç Sovyet sanatçısı idi. Salon alkışlardan inledi. Konserin sonunda sanatçılan tebrik etmek için kulisteki özel odaya gittik. Amiral Korutürk ve eşi de Saygun'u, Erkin'i kutlamak istemişlerdi. Odanın içi, imza almak isteyen gençlerle dolu idi. Birden içeriye, kumral, dalgalı saçlı, kırmızı yüzlti, altın dişli, sağlam yapılı bir adam girdi, üzerinde "Prince de Gallez" desenli şık gri bir elbise vardı. Devlet Sanatçısı Şef Niyazi'ye doğru koştu, onu kollarının arasına aldı "Varol Niyazi, aslanlar gibi çaldın" dedi ve etrafına bakmadan çıkıp gitti. Bu coşkun dinleyicinin Nazım Hikmet olduğunu anladık. Nazım'ı, Moskova'da kaldığım sürece bir daha görmedim, nerede olduğu, ne yapdığı hakkında bilgi sahibi olamadık. Sovyetler, bu güzel konserin plağını yaptılar. Moskova'ya o kış gelen ikinci TUrk sanatçısı Soprano Suna Korat oldu. Suna ne yazık ki üşüttü, hastalandı. Kaldığı otelde yardımına koştuk. llaçlar bulduk. Son dakikada sahneye çıkabildi. Piyano refakatinde, çeşitli opera aryalarını, bir tiyatro sanatçısı imiş gibi oynayarak flüt gibi sesi ile o kadar içten, o kadar duygulu icra etti ki, salonu dolduran gençler, her parçayı ısrarla tekrarlattılar. Kültür gösterilerinin ne kadar evrensel olduğunu o günlerde daha iyi anladım. Bir genç Türk kadını, Moskova'ya geliyor, bir Italyan operası aryasını Italyanca, Mozart'ı Almanca, Saygun'u Türkçe yorumluyor ve Sovyet dinleyiciler coşku ve hayranhk içinde alkışlıyorlar. Suna'yı dinlerken, insan, herşeyi unutuyor ve bir an için dünya vatandaşı oluyor. Sezonu, Ayla Erduran kapadı. Ayla, Türkiye'nin en iyi keman icracılarının başlarında gelir. Ayla'yı çocukluğundan beri tanırım. 1950'lerde, ilV dcfa Ayla'yı, Brüksel'e, anııe ve babası ile birlikte Kraliçe Elizabeth konkuruna katılmak üzere geldiği zaman görmüştüm. Konkurun jüri üyelerinden olan Necil Kâzım Akses'le beraber, o müsabakalar sırasmda ne kadar konuşmuş, ne kadar heyecanlanmıştık. Aylâ, o tarihlerde çok gençti. Sahneye, gelincik rengi kırmızı bir elbise ile çıkmıştı. Ruslar, Japonlar, Almanlar, ku veya erkek, siyah giysiler içindeydiler. Ayla'nın saçları, at kuyruğu şeklinde, arkadan toplanmış, kırmızı ince bir kurdele ile sıkı sıkı bağlanmıştı. Ayla, çocukluk günlerinin temiz gülümsemesini bu gün de daha gelişmiş şekilde sevimli yüzünde muhafaza ediyor. Elemeleri parlak şekilde atlatan Ayla, ikinci turda, beklenmedik bir hafıza zaafının kurbanı olmuş ve elenmişti. Ayla, tenisteki John Mc ve Kurtuluş Savaşı yıllarımızın Enroe gibidir, parlak perfor unutulmaz tzmir Marşını çok mansların yanısıra hiç beklenme sevdiğini ve Baku'da bu marşı dik anda bir dalgınlık hatası ya orkestrasına çaldırdığını anlattı. pabilir, bir sinir zaafına kapılaO kış, Bolşoy balesinin temsilbilir. Moskova'daki resital gecesi de, sahneye çıktığı andan itiba lerinin hiçbirisini kaçırmadık. ren içimde birşeyler olacakmış Kremlin'deki büyük kongre sahissi vardı. Ayla, kendisinden lonunun sahnesi, dünyadaki geçmiş Bach'ın Chacon'unu ça opera sahnelerinin en genişidir. lıyordu, gözlerini kapamış, vü Bu sahnede en iyi ressamların cudunu, müziğin kadansına kap fırçalanndan çıkmış muazzam tırmış, arşeyi geniş hareketlerle dekorlar ve büyük zevkle dikiltelleTİn üzerinde kaydınyor ve miş giysiler içinde Rus operalaMoskova'da halli kolay olmayan diğer bir konu da saç traşıdır. Büyük otellerde berber vardır. Mahalle berberleri de herkese açıktır. Ancak, berbere randevu ile gidilmez. Kolunuzu sallaya sallaya girdiğiniz berber dükkânları müşteri ile doludur. Saatlerce sıra beklemek gerekir. Sabnnıza mukabil, berber, eline, dişli saç kesme makinesini alır ve siz derdinizi anlatmaya çalışın, o bildiğini okur, ensenizi, şakaklarımzı kabak gibi açar, ensenizkışta, başımı, ilk musluğun altına soktum. Berbere gitmemeye karar verdik. Amiralin de müsaadesini alarak, Sovyet Dışişleri'ne müracaat ettik. Bize haftada bir gün sefarete gelecek bir kadın berber tahsis ettiler. Konsolosluk Şubesi'nin bulunduğu ek binada bir odayı berber salonu haline getirdik. O odada, bir lavabo vardı. Duvara bir ayna taktık. Bir de koltuk bulduk. Kadm berber iyi idi. Bir rubleye traş ediyordu. maslanmız olurdu. İyi bir dost ve çalışkan bir meslektaş intibaını vermişti. Bize yanındakileri tanıştırdı. Mansur isimli bir Azerbaycan vatandaşı ve eşi ve Mansur'un, Başbakanlık Dışilişkiler Dairesi'nde müdür olan amiri Anatolsky ve eşi. Mansur, esmer, kara gözlü, güler yüzlü bir adamdı. Azeri şivesi ile tatlı bir Türkçe konuşuyordu. Anatolsky, beyazlaşmış saçlan, toplu yüzü, açık mavi gözleri, pembe teni ile tam bir İki Öykü Kapıcı Mustafa Oğultürk, eski dostum, gözü dünya malına doygundur. Kentin seçkin bölgesinde iki apartmanı, beş on dairesi, kirada birkaç dükkânı, takside birkaç arabası, dolmuşta iki minibüsü, kız oğlan 12 çocuğu, sayisını kendinin de çıkaramadığı torunları, bankada (Kastelli'de değil) biraz parası var dır da, okuma yazması yoktur. Her şeyi var, okuma yazma nanay. "Mustafa," diyorum. "Okuma yazma da Öğrensen fena mı olur?" Ne işe yarar okuma yazma? Ben okuma yazma bllsem bu kadar malı edinebilir miydim ha, bunlara sahip olur muydum?" Belki doğru söylüyordu, okuma yazması olsa bunlar olur muydu? Verirdi kendini kitaba, gazeteye bunların hiç birini edinemezdi. "Ne diyeyim sanki haklıydı. Bizde okuma yazma var, bunlardan hiç biri yok. Ona akıl verecegime kendim kullansaydım yal... Mustafa'nın bir ilkesi var, "Bey" diyor. "O/dun mu zenginden yana olacaksın, fukaradan adama hayır gelmez. İki çıplak bir hamama yaraşır, sokağa değil..." Mustafa Çoru çocuğu, torunları da fazla okutmamıştır. Hepsini ya kaptcılığa, ya aile şirketinin mallanna, taksilere, minibüslere yerleştirmiştir. Sabah akşam bütün işleri denetler, ellerindekileri alır. "Bunlara çok para gerekmez" der. Paralar Mustafa'nındır, çalışma onların!... Bir eli de memlekete uzanır, orada da tarla tapan, mal mülk edinmiştir. Köyle ilişkisini kesmez. İşler gelip bu düzeye dayandı mı, akıl Mustafa da mı, bizde mi? Doğrusu kuşkudayım, sizleri bilmem... Az kalsın unutuyordum, kapıcı Mustafa'da üç de hanım var; ikisi köyde eyleşir, biri küçüğü İstanbul'da... Ortanca hanım yılırv belirli sürelerinde gelir, gider. Büyük hanımın yıllar vardır ki İstanbul'a uğradığı yoktur. Kapıcı Mustafa'yı anlatırken, bir de Osman Yalçın'\ düşünüyorum. "Bir Eğitimcinin Anılan"n\ yazan Osman Yalçırim 42 yıla uiaşan öğretmenliği var. Kendini bu yurdun çocuklarını okutup eğitmeye adamış. Osman Yalçın, 1912 yılında Serez'de doğuyor. Ailesi 1914 yılında (Osman ikisini sürerken) Akhişar'ın Pamukova'sına yerleşiyor. Nasıl oluyorsa Osman kendini İstanbul Öğretmen Okulu'nda buluyor ve burayı 1931 yılında bitiriyor. Diplomayı babasına götürdüğünde, "Benim öğretmen oğlum" diye sevinmiş. Alt yanı bir dipioma, ne tarla tapusu, ne apartman!... Gazi Eğ'ıtim Enstitüsü'nde resim iş öğrencisi iken Tonguç'u tanımış. Tonguç, öğrencilere "İş içinde eğitim"'m ne olduğunu anlatmış. O gün, bugün eğitim ve öğretimin bir okuma yazms^" işi olmadığını, emeği değerlendiren bir eğitimin bulunduğunu an, lamış. Bu işe gönül verdiği içindir ki, Köy Enstitüleri akımı başladığında yazgısını bağlamış. Çifteler Köy Enstitüsü'nden başlamış. Madem ki bu halkı okutup eğitmeye adıyor kendini, okul müdür muavini oluyor. Ardmdan Kızılçullu Köy Enstitüsü Pamukpınar Köy Enstitüsü Eğitimbaşıhğı, Pulur Köy Enstitüsü Müdürlüğü yapıyor. Bir ara ilköğretim müfettişliği ediyorsa gözü enstitülerdedir. Gözü enstitülerdedir ama, başı da beladadır. tşin kolayma kaçan her göçmen gibi sermayecilerin yanında değil, halkın yanında yerini alıyor. Birinde baş taçlandınhr, ötekinde baş belaya girer. Kızılçullu'da iken Milli Şef Ismet Paşa'nm yolu düşüyor. Okulu denetliyor. Osman Yalçın yaptıkları işleri, motifleri, desenleri, işe bağlı eğitimi anlatıyor. "Daha başka işlediğiniz konular var mı?" diye soruyor, Paşa. "Doğadan bakarak, modelden çizerek, bir de hayalden tasarlayarak konuları işleriz. Işte bu gördüğünüz çocuklan doğayı yapmaya götürüyorum." "Çok sevindim çalışmalarınızdan. Allahaısmarladık." "Gule gule Paşam." .;;,•• . .,?:..', ı..\ ., , Hasan Ali Yücel aynldıktâh, Tönguç'uhişlne sfen verildikten sonra, köy enstitülerinde Reşat Şemsettin Sirer eliyle kıyım başlıyor. Artık böyle bir eğitimi ne anımsayan var, ne anan! 1946 demokrasisi birçok işler gibi köy enstitülerine de dayanamamıştır. Demokrasinin halkın çoğunluğunu okutmaya yönelik olmadığı anlaşıldı ama, geç anlaşıldı. Acaba Osman Yalçın da, bizim kapıcı Mustafa gibi, öğretmen okulunu bitirdikten sonra istanbul'da bir kapıcılığa girseydi, şimdi neleri olmazdı? Hiç olmazsa bir emekli maaşına kalmazdı. V: . Başta, Amiral Korutürk ve eşi, bütün Büyükelçilik konserde hazır bulunduk. Moskova'nm en büyük topluluklarından Sinema orkestrası'nı Azerbaycanh şef Niyazi idare etti. Konserin sonunda sanatçılan tebrik etmek için kulisteki özel odaya gittik. Amiral Korutürk ve eşi de Sajgun'u, Erkin'i kutlamak istemişlerdi. Birden içeriye, kumral, dalgalı saçlı, kırmızı yüzlü, altın dişli, sağlam yapılı bir adam girdi. Şef NiyazVye koştu, "Varol mNiyazi, aslanlar gibi çaldın'''' dedi. Bu coşkun dinleyicinin Nazım Hikmet olduğunu anladık. Rus tipi idi. Açık kumral saçlı, mavi gözlü tombulca bir hanımı vardı. Bu karşılaşma ve tanışma, görünüşte basit bir tesadüftü. Çekoslovak diplomat, halen merkezde, Prag'da olduğunu, bir ticaret müzakeresi için Moskova'ya gelmiş bulunduğunu anlattı. O günden sonra, Mansur ve Anatolsky, bizim Sovyet ahbaplarımız haline geldiler. Telefon numaralarını verdiler. Halledilecek bir işimiz olursâ kendilerini aramamı istediler.lkisinin de Başbakanhkta çahştıklarma hiçbir zaman inanmadım. Fakat, istedikleri zaman, Büyükelçiliğin küçük idari sorunlarını, kestirmeden giderek halledebileceklerini de fiilen ispatladılar. Eşimle beni ilk defa Ukrayna Oteli'ne akşam yemeğine çağırdılar. Ruslar'm adetlerini bilirim. Davete gittiğiniz zaman masa hazırdır. Her çeşit "zakusky" masanın üzerine sıralanmıştır. Siyah ve kırmızı havyar, yengeç, balık pilakisi, peynirler, sucuklar, salamlar... Yandaki masanın üzerinde ise votka şişeleri sıraya girmiş sizi gözlemektedirler. tçkiden hoşlanmam ve mecbur olmadıkça içmem. Sigaradan ise 17 seneden beri nihayet kurtulabildim. Fakat, Ruslar o kadar ikramcı ve o kadar ısrarcıdırlar ki sizi nasıl olsa votkayı içmeye zorlayacaklardır. Bunu iyi bildiğimiz için daima tedbirli hareket ettik ve hiç sarhoş olmadık. Ruslardan masanın altına düşenleri gördük. Çaresi basittir. Sofraya oturur oturmaz derhal bir ekmeğe bol tereyağ sürmek ve üzerine de havyarı cömertçe yaymak şarttır. Hazım cihazı yollarını iyice yağladıktan sonra düşmanı cesaret ve kendinize güvenle bekleyebilirsiniz. Çünkü, biraz sonra Rus i\ sahibiniz, kadehini, önce Büyük Atatürk ve Eşsiz Lenin'in kurdukları dostluğun şerefine kaldıracaktır. İkinci kadeh, Türk ve Sovyet uluslanna, Üçüncüsü dünya sulhuna, dördüncüsü tam ve kontrollü silahsızlanmaya ve sonrakiler ananızın, babanızın anılarına, çocuklannızın sağlık ve okuldaki başarılarına tahsis edilecektir. Yemekte konuşmalar afaki ve adeta çocuksudur. Bizlerle birlikte ev sahiplerinin de kontrol altında tutuldukları muhakkaktır. Bu garip konuşmalardan bazılarını dostum Örsan Öymen'e Strasburg'ta iken anlatmıştım. Öymen de bu öyküyü güzel bir fıkra haline getirmiş ve Milliyet'te yayınlamıştı. Gece yarısından sonra, eşimle birlikte, Ukrayna Oteli'nin çıkış kapısının mermer merdivenlerinde duraladık. Üzerimizde içi kürklü paltolar, başlarımızda kürk kalpaklarımız vardı. Temiz havayla ciğerlerimi doldurdum. "Ne hava. Sanki ilkbahar" dedim. Karşıdaki parkingte mavi Volkswagenbizı bekliyorduMotor dönmeye başlamadan önce bir süre öksürdü, sonra zıplaya dura yola çıktık. Otelden eve yol düz mesafe 500 metreden azdı. Galiba 15 dakikada evin arka tarafındaki giriş kapısının önüne varabildik.Volksvvagenin mutadı hilafına bu kaprisli tutumunu anlayamamıştım. Kapı yanındaki büyük termometreye gözüm takıldı: Eksi 27. Volksvvagen, "dünya sulhii" ve "tam silahsızlanma"dan bizim gibi kısmetinı alamamış dışarıda donup kalmıştı. farkına varmaksızın küçük adımlarla, üzerinde mikrofonun takılı bulunduğu madeni sehpaya doğru ilerliyordu. Oturduğum yerden kendisini İkaz etmeme imkân yoktu. Ayla sanki bir rüya alemine kendisini kaptırmıştı. Mikrofonla arşe arasındaki mesafe gittikçe daraldı ve nihayet korktuğum oldu. Tellerden uzaklaşan arşe, mikrofonun üzerinde patladı. Sehpa bir tarafa, keman bir tarafa, arşe bir tarafa dağıldılar. Ayla, uykudan uyanmıştı. Mahmur mahmur etrafına baktı. Sovyet dinleyici çok saygılı ve anlayışlıdır. O anda gülen olmadı. Herkes susmuştu. Ayla masutnane gülümsedi, kemanını, arşesini topladı. Bir Rus, sahneye fırlayıp mikrofon sehpasını kaldırdı. Ayla "tzvenite pajalsta" "Beni affediniz" dedi. tşte o anda alkışlar ve sempati gülüşmeleri duyuldu. Sanatçımız hiçbir şey olmamış gibi Chacon'u kaldığı yerden başlayarak bitirdi ve çok alkışlandı. O gece, Necdet tki'nin evinde toplandık. Moskova'ya turne için gelmiş bulunan Azerbaycan Müzik ve Dans Topluluğu'nun sanatçılannı da Şef Niyazi toplayıp Necdet'in dairesine getirmişti. Geç saatlere kadar, Türkçe sarkılar söylendi, Azeri şivesi ile Türkçe'yi tatlı tatlı dinledik. Niyazi, Istiklâl Mücadelesi rının ve balelerinin en tanınmış olanlarını seyrettik. Kremlin'deki kongre salonunun, vestiyerleri, çam kokuları içinde pırıl pırıl tuvaletleri ve yürüyen merdivenlerle çıkılan üst kattaki büfe salonları bugün bile gözlerimin önünde. Çok geniş bir salona, çok sayıda uzun masalar yerleştirilmiş bembeyaz örtülerle kaplı masaların üzerine, çeşitli tatlı, tuzlu yiyecek maddeleri, bir kokteyl partideymiş gibi, kurulmuş masaların yanında daha küçük dört köşe masaların üzerine içki şişeleri sıralanmıştır. Herkes istediğini tabağına doldurmakta, içkisini almakta, kasaya gidip hesabını ödemektedir. Sigara içmek yasaktır. Yüksek sesle konuşmak yasaktır. Kuyruktan çıkmak yasaktır. Binlerce kişinin sessiz sedasız, hayaletler gibi, kongre salonunun büfelerinde, koridorlarında vestiyerlerinde dolaşmalan, yiyip içmeleri, paltolannı, şapkalarım ve özellikle çizmelerini vestiyerefişmukabili bırakıp, sonra sıraya girerek geri almaları bizleri çok etkiliyordu. Böyle bir disiplin özgürlüğüne bağlı olmalan gereken insanların, ancak korku ile uyabilecekleri bir yaşayış tarzı idi. Sovyetler Birliği'nde bazı şeyler bulunur, bazılarının bulunması zordur, fakat hiç mevcut olmayan şey, insan özgürlüğüdür. Ancak, başta Amiral herkesin her hafta traş olması gerekiyordu. Sefarette 10 kişi, berber kadına bir nevi abone olduk. Kadın, 10 rubleden az paraya gününü veremeyeceğini kesin şekilde açıklamıştı. Bu sayede. Mnskova'da bulunduğumuz devrede saç tuvaletimize aşırı itina gösdeki saçlarımzı muntazam bir termek zorunda kaldık. çizgi ile sınırlandırır ve sizi aske ATANMIŞ DOSTLAR re sevkedilecekmiş hale getirir. Moskova'da, Rum ahbaplar Itirazınızı kabullenmeyerek saç edinmek, Rus aileleri ile şahsi larınıza döktüğü esans ise bayıl ılişkiler kurmak olanaksızdır. tıcı ağır bir kokudur. Buna kar Sovyetler, size Rus dostlarınızı şıhk, çok ucuz bir ücret ödersi da kendileri atarlar. Sefaretteki niz. Paris dönüşü, Ukrayna ote herkesm Rus ahbabı başka başlinin berberine gittim. Otelin ka kimselerdir. Birbirlerini tanıberber salonunda yalnız kadın mazlar veya öyle görünürler. Silar çahşır. Sıran gelince bir şam ze tahsis edilen dostlannızın gerpuan yapmalarını ve makine çek hüviyetlerini, ne iş yaptıklaile saçlarımı kurutarak fırça ile nnı öğrenemezsiniz. Muhtemetaramalarını, Paris'teki berber len istihbaratın görevlileridir. Bu lerin çalışma tarzlarmı anlatarak oyunu bile bile oynarsınız. Rus istedim ve aynı usulü bilip bilme dostlarınız, otorite sahibidirler. diklerini sordum. Berber kadın Resmi kanal ile halledemeyecehafiften sinirlendi, Rusya'da ğiniz birçok işi, onlar hallederherşeyin en mükemmelinin ya ler ve konuşmalarında Sovvet pıldığım söyledi. Saçlarımı ça Dışişleri'nin memurlarını istihfaf maşır yıkar gibi yıkadı, makine etmekten, hor görmekten çekinile düzeltti, sonra kocaman bir mezler. Sizi yemeğe çağırırlar. kurutma makinesini prize taktı. Daça'ya davet ederler. Ikramda Malum kokulu kolonya ile saç bulunurlar. Açıkça propaganda larımı biraz ıslattıktan sonra, jet yapmakta fayda görmezler, ismotoru gibi ses çıkaran ve ber tihbarat konusunda da açık veber kadının ellerinden kaçıp kur rici suallerden kaçınırlar. Bu sistulmak ister gibi titreyen kurut tem, biraz Japonya'daki Geyşa ma makinesini saçlarıma yönelt müessesesinin, siyasileştirilmiş ti. Sağ elinde ise kocaman siyah ve resmiyet verilmiş şekli gibidir. bir fırça vardı. Saçlarım, sıcak hava kasırgasının altında kopaBir akşam, Kremlin'de bir bacak gibi uçuşmaya başladılar. le temsiline gitmiştik. Birinci On dakika sonra, aynaya baktı perde arasında, Ankara'daki ğım zaman şaşırdım. Saçlarım Çekoslovakya Büyükelçiliğinin Hardy'ninkiler gibi dikilip kal eski Ticaret Müşaviri'ne rastlamış, yeni atılmış bir pamuk şil dık. Bu Çekoslovak diplomat te gibi kabarmıştı. Berberden çı ile, Ankara'da sık sık resmi iş te ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Sigortasız Çalışma ve Hesap Kartları SSK Yasasının 119. maddesi"Slgortalı hesap kartları ve mul teviyatı hakkında Kuruma yapılacak itirazlann yazı ile bildiri mesi gerekir. Bu hesap kartları ve muhteviyatına: A) tşverin tarafından diizenlenerek verilmesi gereken halle de, çalışılan takvim yıhndan, B) Kurumca diizenlenerek verilmesi halinde, sigortalılarca alıı dı&ı tarihten, Uç yıl geçtikten sonra yapılacak itirazlar dinlenmez" demişti Sosyal Sigorta tşlemleri Tüzüğü de "Madde 11 Sigorta; tabi olarak ilk defa çalışanlara, Kurumca sicil kartı verilir. Bu kartta kayıtlı sigorta sicil numarası, işveren tarafından : gortalıların niifus hiiviyet cüzdanlarının arka kapaklarına (i gorta Sicil No...) şeklinde yazılır. (...) Madde 15 MalullUk, yaşlılık ve öliim sigortalan primlı hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ile prim ödeme gün s yüannı göstermek üzere, Kurumca, her sigortalı için "Hesap kı tı" doldurulur. Bu hesap kartlarının birer nüshası istek halinde sigortalıls verilir." demektedir. Ancak, gerek SSK, gerekse işverenler, yasanın ve Yönetm* ğin kendilerine yerine getirmesini öngördüğü bu yükümlülü yerine getirebilmiş midvr? Eğer bu yükümlülükler yerine getiı miş olsa idi "yaşlı, yoksul ye kimsesiz"ler 17 yıllık çalışmaları karşın 4.5 yıllık sigorta primi ödenmiş olarak görünmez ve doğal hakları olan sosyal güvenlik hakkından yararlanarak em( olurlardı. Kendi hakları söz konusu olduğunda, haktan, yasadan edenler, yanında çalıştırdıklarının da hakları olabileceğini ne< göz ardı etmektedir. Yaşam umudunu sosyal güvenlik kurun rına bağlamış olanların bu haklarına göz dikmek insan yapıs ters düşmez mi? Bugün yasaların tanıdığı sosyal güvenlik hal nı hiç yerine getirmeyen, ya da bir bölümünü ve eksik olarak rine getirenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Türk basınının seçkin imzaları Tanısı kolay, tedavısi kesin bir hastalığı yok etmeği amaçlıyoruz. Hastalarımıza ve çalışmalarımıza destek olan, BEYOĞLU BİRİNCt tCRA TETKİK MERCİİ HAKİMLÎĞİ'NDEN lstanbul, Gümüşsuyu, İnönü Caddesi No. 78 Taylan Han Kat: 4'de muamele merkezi bulunan DOKUSAN İSTANBUL DOKUMA SANAYİ VE TİCARET A.Ş. vekili Av. Fahrettin Doğan'ın vaki konkordato talebi hakimliğimizce kabul edilmiş ve 7.7.1983 tarihinden başlamak üzere 1983/263 esas 1983/232 karar sayılı ilam ile l.l.K.'nun 285286 maddeleri gereğince İKİ AYLIK MÜHLET verilmiştir. Işbu mehle ilan tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz olunabileceği ilan olunur. 8.7.1983 Basın: 7868 YARDIMSEVER DOSTLAR KURUM VE KURULUŞLAR Şeker Bayramımzı kutlar, teşekkürlerimizi sunar, ilgi ve yardımlarınızı bekleriz. Şehremini: Ziraat Bankası H.No: 4205 lstanbul Lepra Hastanesi Tel: 572 61 22 Dispanser Tel: 523 09 58 521 17 29 Elazığ: Emlak Kredi Bankası H.No: 191 lliiyiiiııı GAZETESİ'nde Bayramda lstanbul BAYRAM Gazetesi'ni almayı unutmayıniz. İSTANBUL İLAN Dostlar Büro Malzemeleri Sanayii ve Ticaret Limited Şlrketi • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri satış • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri tamiri • Yazar kasalar satış ve tamiri ADRES: Kemankaş Cad. No: 71 KARAKÖY (Denizcilik Bankası Genel MUdUrlÜğü Meydanı Citizen mağazası) Tel.: 1 44 79 82 1 45 51 08 TÜRKİYE GAZETECtLER SENDÎKASI OLAĞANÜSTtJ GENEL KURULU ÎLÂNI Sendikamızın 2821 sayılı kanuna göre Tüzük değişikliği ile ilgili Olağanüstil Genel Kurulu aşağıdaki gündemi görüşmek üzere 4 ve 5 Ağustos 1983 tarihlerinde 10.3018.00 saatleri arasında Türkocağ; Caddesi No: 1 CağaloSlu adresindeki Burhan Pelek Konferans salonunda toplanacaktır. Dclegelere duyurulur. TÜRKİYE GAZETECtLER SENDİKASI Merkez Yönetim Kurulu (. İ N n K M : 1 Açılıv, 2 lia^kanlık divanı seçimi, 3 Saygı duruşu, 4 2821 sayılı kanuna göre Tüzük değişikliği, 5 üenel Kurul ve Delege yönetmeliğinin görttşUlUp karara bağlanması,. 6 Kapanış. BAKIRKÖY 5. ASLİYE HUKUK HAKtMLİĞl'NDEN Dosya No: 1983/151 Es. Davacı Nuri Yılmaz vekili tarafından Cafer Ilhan aleyhine açılan davasının yapılan duruşmasında davalı adına çıkanlan tevbligatın tebliğ edilemediği ve yapılan zabıta tahkikatı sonucu adresinin meçhul olduğu anlaşıldığından dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verildiğinden duruşma gunü olan 29.9.1983 günü saat 9.55'te mahkemede hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, gelmediği ve bir vekille temsil olunmadığı takdirde aynı yolla adına gıyap davetiyesi tebliğ edileceği dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği, yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 7784 MALİYE MÜFETTtŞ MUAVİNLİĞİ GtRİŞ SINAVI Maliye Müfettiş Kurulu Başkanlığı'nca 5.9.1983 pazartesi günü sa. 09,30'da Ankara ve İstanbul'da Maliye Müfettiş Muavinliği Giriş S navı açılacaktır. GtRİŞ S1NAV1NA KAT1LABİLMEK İÇİN: a) Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinde yazılı nitelikl re haiz olmak, b) 1.1.1983 tarihinde (30) yaşını doldurmamış bulunmak, c) Siyasal Bilgiler, lşletme, tktisat, Hukuk, Iktisadi ve İdari l limler Fakültelerinden (veya bu vasıfları haiz olduğu Milli Eğitim B kanlığı'nca tasdik olunan yurtdışı fakülte veya yüksek okutlarda birini bitirmiş olmak, gerekmektedir. tsteklilerin sınav için gerekli belgelerle sınav konularını belirt kitapçığı, adları geçen fakültelerle, Ankara Teftiş Kurulu Başkar ğı'ndan, istanbul ve Izmir Defterdarlıklarında Maliye Müfettişler den, bizzat veya mektupla sağlayarak, başvurma ve kağıt işlemi i< en geç 22.8.1983 pazartesi günü çalışma saatinin bitimine kadar N Hye Teftiş Kurulu Başkanlığı'na başvurtnalan tica olunur. MALİYE BAKANLIĞI'NDAN Sakallar kendilerine güç verenlere teşekkür eder, Mubarek Ramazan Bayramı dolayısı ile her türlü yardımlannı bekler, saygılar sunarız. SAKATLAR DERNEĞİ İ S T A N B 1 ürk Ticare, Bankas, Çapa Şubesi : 9743 Ziraat Bankası Şehremini Şubesi: 4228 Garanti Bankası Aksaray Şubesi: 1604721 TEL: 5 21 88 82 ADRES: Vakıf Guraba Cad. 31/33 AKSARAYtSTANBUL U L Sttrecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle