25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 KASIM 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 GORDUK KOMJŞTUK Yalçın Pekşen "Elbiselerimi yaparken elbise olarak şü n m üyorıım. Bir tablodur... Benim elbiselerim usaktan tanınır. 'Bu Ayla Eryükspl elbisesi* denir. Pahalı bile yapsam ki ııcuzdur belki yegâne hak eden kişİYİm." AYLA ERYÜKSEL "Hiç bir modacıyı taklit etmeden elbiseler yaptım." (Foıoğraf: ENDER ERKEK) "Şık giyinen kadın, modayı körü körüne izlemeyen kadındır" ÖDÜL ALAN EV Ağa Han Mimarhk Odulu ne değer bulunan yapılardan. Muğla'nın Akyaka köyündeki Nail Çakırhan evi. , Prof. İpşiroğlu: Ülkemizde özgün bir nıimariniıı varlığmdan söz edüemez pabilirdi. Eğer Nail Bey'in Muğla'daki evi, yöresel gereksinmeBilindiği gibi 1983 Ağa Han leri karşılıyor, oranın iklüni, yaMimarlık Ödülü ülkemizde şam koşullan, inşaat malzemeMuğlaAkyaka'daki Nail Çakırsi, göz önünde tutularak yapı sohan Evi'ne verilmişti. Ödül, ülrununa bir çözüm getiriyor ve kemiz mimarhk çevrelerinde ba bunları estetik kaygılarla bağzı tartışmalara yol açmış, ödül daştırabiliyorsa, neden bu ev büsonuçları konusunda olumlu ve yük bir sanat ödülüne layık )lumsuz çeşitli görüşler ortaya görülmesin? atılmıştı. Konuyla ilgili olarak Çakırhan'ın Muğla'daki gazetemizde Turgut Cansever, evini gördünüz mü? Bu yapıta Afife Batur ve Abdullah Tengeleneksel bir Türk evi denilebicel'in katıldığı bir açıkoturum lir mi? düzenlemiş, 1983 Ağa Han Mi Görmedim, sadece resimlemarhk ödülü sonuçlanna ilişkin rini gördüm. Geleneksel sanatı farklı görüşleri yansıtmıştık. taklit ederek, eldeki örnekleri yiBugün Muğla'da, 1983 Ağa neleyerek yeni bir şey yaraülabiHan Mimarhk ödülü'nü kazaleceğine inanmıyorum. Bütün nan Nail Çakırhan Evi'nin yapısanatlar için bunu söylüyorum, mına katkılan nedeniyle maranmimari için de... Bugünün insaru goz ustalan Ali Dunı ve Cafer olarak Nail Çakırhan'ın düne Karaca'ya ödül paylannın verilyaklaştığını sanıyorum. Gelemesi amacıyla düzenlenecek töneklere körü körüne bağlanmareni ve "Nail Çakırhan Evleri dan, onlarla hesaplaşarak evini Fotograf Sergisi"nin açıhşım veapmış olduğunu düşünüyorum. sile bilerek, Prof. Mazhar Şevlk fırsatta gidip evi yerinde görkel İpşiroğlu'nun konuyla ilgili mek istiyorum. görüşlerini aldık. Prof. İpşiroglu, Ağa Han Mimarhk Odülü' "îslam dünyası özgün ne ilişkin görüşlerini dile getirirken, genel olarak mimarlık sana bir nıimariye daha tına değgin düşüncelerini de kavuşamadr* açıkladı. Bu yapının özgün bir mimariye örnek oldugu için ödiilMimar olnıayana lendirilmiş olduğunu söyleyebiverilmesini lir miyiz? Modacı Ayla Eryüksel: Modaya karşıyım Ayla Eryüksel'in adını yıllardır duyar ve kendisini " m o d a c ı " diye bilirdim. Son olarak bir Fransız gazetesinde SaintTropez'deki defilesiyle ilgili yazıyı okuyunca, bir modacının düşüncelerini öğrenmek için kendisiyle konuşmaya gittim. Fakat karşıma modaya son derece karşı bir modacı çıktı. Ayla Hanım, galiba en şanslı hanımlardan birisiniz. Çünkü modaya para harcamak yerine modadan para kazanıyorsunuz. Bir modacı olarak, insanlan, özellikle kadınları her yıl yeni baştan masrafa sokma olayını nasıl izah edeceksiniz? Bu anlamda modaya ben de karşı olduğum için bu soruyu bana sormamanız gerekir. Aksine benim de modaya karşı çalışmalarım var. Benim çalışmaya başladığım senelerde "Türkiye'de olan her şey kötü, Batı'da her şey iyi" diye düşünülüyordu. Türkiye'de ben bu düşünceyi yıktım. Çocukluğumuzda bize öğretilen "yerli malı, yurdun malı" felsefesini bir tek ben tutturdum. O felsefe benim bildiğim kadarıyla pek tutmadı hâlâ.. Bende tuttu. Öyleyse bir tek sizde tutmuş.. Ayla hanım benim moda konusundaki bilgisizliğimi affedin. Sadece modacı olduğunuzu biliyorum. Ne yaptığınızı tam olarak bilmiyorum. Biraz anlatır mısınız? İpek Hindistan'dan gelir. Işçilik ya Tunus'ta yapılır veya Türkler tarafından yapılır. Fransa'da sadece satılır.. Erkek işi mi? Şunu soracağım size.. Bu ünlü modacılann çoğu erkek oluyor. Oysa kadın elbiseleri söz konusu. Bunun nedeni nedir? Yoo.. Öyle bir şey yok. Mesela Gre çok ünlüdür ve kadındır. Ama dışarda Gre bilinrnez, Christian Dior bilinir... Ben de onu söylüyorum. Hep erkekler biliniyor.. Bu da reklamın şeyi.. Mesela bir Kenzo çıktı. Arkasında Japon sermayesi yatıyor. Christian Dior veya YvesSaint Laurent köşeyi kapmışlar bir kere... Ama arkada hep kadınlar vardır. Mesela Chanel.. En büyük modacılardan biri.. kadın.. Çoğu da firma adlarıdır. Mesela Ted Lapidüs bizim Vitali Hakko gibi müessesenin sahibi... Ama işi yapanlar yine kadınlar.. Bir de homoseksüeller... Neden homoseksüeller?... Feminitesi olan bir iş.. Batı'da da.. Bizde de çoğu homoseksüeldir. Demek ki fantezisi olan kişilerin içinde kadınca duygular oluyor.. YURDAGÜL ERKOCA kalar yaratıyor, ama bu harikalar değişik iklimlere, yaşam koşullarından inşaat malzemesine kadar her şeyin değiştiği yerlere taşındı mı, ortaya çıkan mimari özgün değil. Buralarda yaşayanlar kendilerini mutlu duymuyorlar; istedikleri için değil, zorlandıkları için yapılarda barınıyorlar. Oysa insanın sevdiği yerde yaşaması, bu yeri istediği gibi biçimlendirmesi kadar doğal bir hak düşünülebilir mi? Üçüncü Dünya ülkelerinde halk bugün uyanmış bulunuyor. Bu ülkelerde de insan haklanndan, demokrasiden söz ediliyor. Ama insanların mutlu olmadıkları yerde yaşamaya zorlandıklan sürece, insan haklarına gerçekten saygı gösterildiğini söyleyebilir miyiz? "Türkiye baştan başa bir şantiyeye dönüştü" Bu açıdan Ağa Han Ödülü'nün Türkiye'de profesyonel bir mimara değil de, aydın bir vataudaşa verilmesi anlamlıdır. Bu vatandaş ne istediğini biliyor, doğduğu ve yaşadığı topraklan içtcnlikle seviyor ve tanıyor. Beylik, hazır modelleri uygulayarak evini yapmak istemiyor. Bugünün gereksinmelerinden hareket ediyor, dedelerimizin kahtı olan mimariden yararlanmanın yollannı arıyor. Jüri onun yaptığı evi ödüllendirmekle bizde özgün bir mimarinin ortaya çıkması yolundaki çabaları özendirmiş oluyor. Ben halkta yaratıcı güçlerin barındığına inanıyorum. Bunlann uyanması için elimizden geleni yapmahyız. l yadırgamıyorum Halka söz hakkı tanınmadığını söylüyorsunuz. İslam ülkeleri arasında Türkiye'nin ayncalığı var mı? Ayrı ayn Üçüncü Dünya ülkelerinde mimarlığın nasıl bir gelişme gösterdiğini söyleyebilecek bilgiden yoksunum, ama ülkemizde özgün bir mimarlığın varlığmdan söz edilemeyeceğini kesinlikle söyleyebilirim. Türkiye son 30 yıl içinde baştan başa büyük bir şantiyeye dönüştü. İstanbul'a bakın: Her yerde betonarme yığınlanyla karşılaşıyoruz. Yapı işleri birtakım açıkgözlerin elinde. Işin garibi, mimarların da yapı işlerinde varlıklarını duyuramamaları. Yaptıkları projeler, az önce söylediğim gibi, ya Batı'dan düşünülmeden alınan beylik modeller oluyor ya da açıkgöz müteahhitlerin yaptıklan projelere imza atmakla yetiniyorlar. Gerçi her şey halk için yapılıyor, ama halka ne istediği sorulmuyor, sadece parası alınıyor. Son zamanlarda olur olmaz şehrin her yanına yapılan üst geçitlerden halk memnun mu? Şehrin çirkinleşmesi bir yana, yaşlılar ve hastalar tırmanıp inebilmek için büyük zorluklar çekiyorlar. Çocuk arabasıyla sokağa çıkan kadınlar bu geçitlerden nasıl geçiyorlar bilemiyorum. Sayısı kolaylıkla çoğaltılabilecek olan bu örnekler, bulunduğumuz şehirlerden, içinde oturduğumuz evlere kadar yapı işlerinde vatandaşların devre dışı bırakılmış olduklarını yeterince gösteriyor. Bilinçsizlik Ayla hanım biliyorsunuz moda, adı üstünde birörnekliği getiriyor. Oysa kadınlar başka bir kadının giydiği elbiseyi giymek istemezler. Karikatürierde göriiyoruz... Fıkralarda okuyomz... Yine de modanın etkisiyle hepsi üniforma gibi giyinip çıkıyoriar. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? İşte bunun sebebi bilinçsizlik.. Belki farketmiyor bile.. En son modaya göre giyinmek onun için önemli.. Ama bilinçli olanı da var. Modaya uygun olduğu için değil, sadece güzel olduğu için giyinen de var. Modanın kadınları giydirmek için değil, soymak için icat edildiği söyleniyor. Siz de bu soygunda hemcinslerinize ihanet ediyormuş gibi bir duygu duymuyor musunuz? Duymuyorum... Ben bu düzeni düzeltmeye çalışıyorum. Bakın size şunu anlatayım: Moda nasıl yapıhyor biliyor musunuz? Önce kumaşçılar kumaş üretirler. Rengini, miktarını, cinsini kendi saptar. Uluslararası modacılarla anlaşırlar. Mesela kumaşçı o yıl bol miktarda tafta yapmıştır. Modacılar da koleksiyonlanm taftadan yaparlar. Hadiii.. her tarafta tafta.. Mesela ben o sırada hiç tafta kullanmadım. Ben bu düzenin dışına çıkmaya çalışıyorum. Yerli imkânlarla.. herkesin tersine.. bazen.. gidebiliyorum. Bununla da iftihar ediyorum. Ben modacıdan önce sanatçıyım. Modacıyım ama modacılığın dışına çıkan.. gücünü sanat alanında kullanan... Taklit etmediın Ben Türk materyali, Türk zevki.. ve Türk tarihinden başladım ve yaptığım elbiseleri kadınlarımıza giydirmeyi başardım. Benim yaptığım ticari tarafı da olan sanattır. Defilelerim, elbise gösterilen yerlerden ziyade resim sergileri sayılabilir. Türk folklorundan, Türk işleme sanatına.. renk anlayışına.. herşeyden yararlanarak ve hiçbir modacıyı taklit etmeden elbiseler yaptım... Ve gösterdim ki Türklerin büyük bir zevk ve renk anlayışı vardır. Ama ne yapılıyor Türkiye'de? Giderler kopya ederler Batı'yı. Gazeteci gi "Giyeeek VP yiyecek işleri dünyamn en sarsılmaz ticarel alamdır. En kötü flurıımda bile insan giyimini düşünür. Elbise değil tablo Bu işte para kazanma durumları nasıldır? Küçüciik bir elbise büyük paralara satılıyor... Bu iş ilk bakışta cazip görünüyorsa da sıkıntısı vardır. Kumaş elinizde kahr, gelen kân götürür. Ama yine de çok para yatırıldığı için biraz para gelir tabii.. Ama yoktan var edip, kazanıyorsunuz. Ben kendim için konuşuyorum. Sanat yapıyorum.. Seramikçiler var.. bir seramiği beş yüz bin, bir milyon liraya satıyorlar. Ben yine ucuz sayılırım. Ucuzluğun ölçüsü ne sizce?.. Alınabitecek ölçülerde.. Elbiselerimi yaparken elbise olarak düşünmüyorum. Bir tablodur.. Benim elbiselerim uzaktan tanınır. "Bu Ayla Eryüksel elbisesi" denir.. Pahalı bile yapsam ki ucuzdur belki yegâne hak eden kişiyim. Van Gogh'un bir tablosu boya maliyeti ile ölçülür mü? Hesap böyle yapılamaz. Sonra benim yaptığım elbısenin modası geçmez. Her zaman giyilebilir. Pek değişiklik yapmıyorsunuz oyleyse.. Hayır yapıyorum. Her sezon yeni şeyler yaparım ama ilk yaptıklarımı bile hâlâ satabiliyorum. Onun için hep aynı şeyleri yaptığımı sanırlar. Ben elbiselerimle hat sanatını süsleme olarak kullandım. Bunun modası geçer mi? Kilimi giydirdim kadınlara... Kilimi bari bıraksaydınız yerde kalsaydı.. Ama desenleri orijinal.. Bizim insarumız yaratmış. Deseni için.. Deseni anlıyorum.. Şekil konusundaki anlayışınız nedir? Şekil de pek değişmez bende.. Çünkü ben o senenin modasına bağlı kalmam. Kendime göre kuplar yapıyorum mesela.. Ağa Han Mimarlık Ödülleri'nin Türkiye'de mimar olmayan birine verilmesini kimi mimarlar yadırgadı. Bu konuda siz ne duşünüyorsunuz? Nail Çakırhan'ı şair olarak taruyoruz, amatör olarak yapı işleriyle de ilgisi var. Muğla'da baba evini restore etmiş, akrabalanna ve kendisine ev yapmış. Bu yapılar jürinin dikkatini çekiyor ve Ağa Han Ödülü Nail Çakırhan'a veriliyor. Jürinin bu seçimini, yani mimarlık ödülünün mimarhk mesleğinin dışında bulunan birisine verilmesini ben yadırgamadım. Çünkü mimarlık birçok sanatın işbirliğiyle oluşuırulan tümel bir sanattır. Her yapıya, mimardan başka mühendisin, betonarmecinin, duvarcı ustasından marangoza kadar birçok sanatçının emeği karışır. 20. yüzyıl mimarlığının büyük ustalarından biri olan Gropius, Bauhaus'u, yani "Yapıevi" diye adlandırdığı ünlü mimarlık okulunu kurduğu zaman, resim, marangozluk, demircilik, dökümcülük atölyelerinin açılmasını tamamlamadan mimarlık atölyesinin açılmasına bir türlü ran olmuyor. Bauhaus'un sergilediği ilk örnek evin tasarımını da bir mimara değil, bir ressama çizdiriyor. Bir şaire de çizdirebilirdi, yapı işleriyle yakından ilgisi olan başka birisi de bu işi ya Dünya ülkeleri ve bunların arasında tslarn dünyası özgün bir mimariye daha kavuşmadı. Batının endüstri merkezlerinde oluşan mimarinin bu ülkelere hiç düşünülmeden aktarıldığını görüyoruz. Modern mimari hari Nail Çakırhan Evleri Fotograf Sergisi bugün açılıyvr Kültür Servisi Bugün saat 14.30'da Muğla Saburhane Meydanı Eski Şaraphane Binası'nda düzenlenecek bir törenle, 1983 Ağa Han Mimarlık Ödülü'nü kazanan Nail Çakırhan Evi'nin ustalanna ayrılan ödül payının dağıtımı yapılacak ve "Nail Çakırhan Evleri Fotograf Sergisi" açılacak. Törende, 1983 Ağa Han Mimariık Ödülü'nü kazanan Muğla/UlaAkyaka'daki Nail Çakırhan Evi'nin yapımına katkıları nedeniyle marangoz ustalan Ali Dunı ve Cafer Karaca'ya ayrılan ödül payları verilecek. Saat 14.30'da "Nail Çakırhan Evleri Fotograf Sergisi"nin açılışından sopra Muğla Valisi Kemal Nehrozoğlu ve 1983 Ağa Han Mimarlık Ödülü sahibi Nail Çakırhan birer konuşma yapacaklar. Törene katılan konukların konuşmaları ardından marangoz ustalan Ali Duru ve Cafer Karaca'ya ayrılan ödül payları sunulacak. Daha sonra hep birlikte Akyaka'ya gidilecek ve ödüle değer bulunan e\ ve öbür evler konuklara gösterilecek. bi, t'otoğrafçı gibi defilelere girer, koleksiyonlan altı ay, bir sene önceden seyredip, gelip burada aynen kopya ederler. Sonra bunlan dışarıya satmaya çalışınca tabii kimse almıyor.. Kendi yaptıklan şeyi niye alsınlar?. Evet haklısınız... Fakat mademki Türklerin bu ölçüde büyük bir zevki var, neden moda dünyasında bir yerimiz yok? Neden yaratamıyoruz da taklit ediyonız? Neden Türkiye'de bir tek siz... Iş'n kolayı Çünkü işin kolayına kaçıyorlar. Moda alanı çok kazançlıdır. Giyecek ve yiyecek işleri dünyamn en sarsılmaz ticaret alamdır. En kötü durumda bile insan giyimini düşünür. Mesela dikkat ettiniz mi.. hapishaneden duruşmaya gelir mahkumlar, en şık elbiselerini giymişlerdir. O zaman kolay para kazanmak varken kimse böyle bir zorluğa girmek istemiyor. Şimdi ben bu işleri yaptım. Bir çok insan beni kopya edip kötü kopyalarımı yaptılar. Bu işler böyle yürüyor. Halbuki dünyamn en iyi terzileri Türklerdir. Bugün Fransa modanın merkezi değil mi? Fransa'da terzilerin büyük çoğunluğu Türktür. Hatta son olarak "French Confektion" diye bir film çevrildi (French Connection değil) bu filmde Türk konfeksiyon işçilerinin durumu anlatılıyordu. Bu ölçüde Türklerin elinde... Ama Fransa'da bir de laf var. "Tete de Turçjue" diye... Yani "Türk kafası"... Ben SaintTropez'de bir defile yaptım. Şöyle başlık attılar: "Fete de T u r q u e " ! Yani "Türk bayramı". Evet biliyorum. Gördüm o yazıyı... O zaman neden Fransa modanın merkezi oluyor? Madem ki Türkler... , Çünkü bunun reklamı yapılmış bir kere. Hâlâ da yapılıyor. Çok büyümüş, zengin firmalar var. Köşe başlannı tutmuşlar. Hepsi Allah gibi kurallan koyuyor, uyguluyorlar. Kadınlar da köle gibi peşinden.. Ama Fransa derken hiç bir şey Fransa'da yapılmıyor. Para harramak istiyorum Siz de elbiseye para harcıyor musunuz? Hayır. Buna imkânım yok. Her şeyimi kendim yapıyorum. İlk okuldan beri başkasımn yaptığı bir şeyi giymedim. Her şeyi kendime yakıştıramam. Ama para harcamamak üzüyor beni. Demek kadınca bir duygu... Ayla hanım, bir kadın nasıl giyinmeli sizce?. Ben modaya uygun giyinmeye karşıyım. En şık giyinen kadın modayı körükörüne takip etmeyen kadındır. HER YAPIYA BİRÇOK SANATÇININ EMEĞt KARIŞIR Prof. Mazhar Şevket İpşiroğlu, 1983 Ağa Han Mimarlık Ödülu'nün meslek dışından bir sanatçıya verilmesini yadırgamadığım belirtiyor. (Fotograf: UĞUR CÜNYÜZ) TARÎHTE BUGÜN Mümtaz Arıkan 12 Kasım 1933 Bir ziyafet sofrası ve iki başarı KORAL ÇALGAN Türkiye'ye ilk kez gelen Arnavutluk RadyoTelevizyon Senfoni Orkestrası, tstanbul konserlerinden sonrtı Ankara'da da konserler verdi. Arnavutluk halkının müzik yaşamıyla ilk tanışmam bundan üç yıl öncesine rastlar. Hikmet Şimşek'in yönettiği benim de solist olarak katıldığım konserlerimizden Akses'in ve Zelter'in Viyola Konçertolan ile Nikolla Zoraqi'nin "Üvertür"ü Beethoven'in " 7 . Senfonisi" yer almıştı. Bu tür müziğe büyük ilgi duyulan Arnavutluk'ta aynca, konserlerin dışında diğer sanat kurumlannın işleyiş ve çalışlaları hakkında incelemelerde Dulunmuş, gerçekleştirdikleriyle gerçekleştirmek istedikleri işler hakkında ayrıntılı bilgiler edinmiştik. Üç yıl önce edindiğimiz bilgiler ve tanığı olduğumuz sanat yaşamları olumlu bir biçimde kısa sürede epey yol ahndığı izlemini vermişti. O zamanki düşüncelerimi yineleyerek, dinlediğim bu konserin başansı hem gözlemimde yanılmadığımı, hem de amaçladıklan hedefe süratle ilerlediklerini kanıtladı. Konserin programı büyük bir ziyafet sofrasına benziyordu. Yemek öncesi kırk çeşit mezenin bulunduğu süslü ve zengin bir masa görünümündeydi. Herhalde, müzikte aşama yapma konusunda geldikleri çizgiyi her yönüyle tanıtmak, ulusal bestecilerinden çeşitli örnekler vermek, yetenekli solistlerini gösterebilmek ve Türk bestecisiyle öteki bestecilere de yer verebilmek düşüncesinden kaynaklanıyordu bu. Ferdinand Deda, henüz çok genç sayılabilecek 21 yaşındaki bu orkestranm başında iyi bir eğitimci görünümüyle, kendi yapıtı dahil ulusal renkleri yansıtan yapıtlann yorumlama biçimiyle beğeni kazandı. Yaylıların üfleme çalgılara oranla daha ağırlık kazanan başansı Soprano Edit Mihali ile özellikle gecenin yıldızı olan Tenor Gaqo Çako'nun başarısıyla bütünleşince, değişik bir orkestradan, değişik tatlar ahndı. Tüm sanatçıları tekrar Türkiye'de görmek ve dinlemek umuduyla kutluyor başarılar diliyonım. 1906'OA BU6ÜN, İLK HAl/A UI2 SEIİORU DI.OÛNYADAKi İLKMOTOZLU UÇUÇU GER ILKHAI/A HIZ R£*rO/?UL Hikmet Şimşek ile Oktay Dalaysel 4 kasım 1983 cuma günü Ankara Devlet Konser Salonu'nda Hikmet Şiraşek yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası E.Lalo'nun "tspanyol Senfonisi" re minör "Keman Konçertosu"nu ve R.Wagner'in " d o Majör Senfonisi"ni seslendirdi. Solist, kemancı Oktay Dalaysel'di. Oktay Dalaysel müzikseverlerin yakından tanıdığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasınm birinci başkemancısıdır. Bazı orkestra yapıtlarının "solo keman partileri"nin dışında zaman zaman oturduğu sandalyenin bir metre önüne çıkar ve solist olarak bu konudaki becerisini de sergileme olanağı bulur. Zaman elverdiğince orkestra rahlelerinden sıyrıhp solistlik etkinliklerini sürdürebilen çalgısına tutkun az sayıdaki sanatçılardandır. O'nun bu niteliği, çalgısının dağarında ürkütücü bir doruk gibi yükselen Lalo, benzeri konçertolara yüreklilikle sarılmasını sağlar. Oktay, konçertonun başından sonuna dek kemancılığını gösterebilecek çok şey yakalamış ve abartılı bir yorum denemesine girişmeden başarı lı konserlerine bir yenisini daha katmıştır. Lalo'da eşlik yapanlann partileri pek sevimli değildir. Üstelik tuzaklarla dolu bir dokusu vardır. Bütün bunlara karşın, büyük aksamalara izin verilmeyince, yöneticiyle birlikte orkestra da alkışlarda paylanna düşeni aldılar. Konserin ikinci yansında yer alan ve Türkiye'de ilk kez seslendirilen Wagner'in majör " 1 . Senfoni"si bestecinin ilerde yaratacağı dev yapıtlara hamile olduğunu müjdeleyen 19 yaşında yazılmış bir yapıt. Bu yapıtı hem tanıttığı, hem de başarıyla çalınmasına neden olduğu için Hikmet Şimşek'e teşekkür ediyor ve kutluyoruz. gAŞAZILAZlHMU 3 YIL SCNRA, FgAN£A' DA BİH BREZİLYALI UÇAĞIMI HA2/R.LIYCI&U. ALBESTC SANTUSDUA4ONTAPLI UAt/ACI, fCUTJJ UÇüBTMA PeENSİBİYLE yAP/L/UI$,)ajYRUK ÖNDE İLE£LEy£AJ,24 8EY6İS £ÜÇLÜ MOTOfZLU UÇAĞI İLE 12kASMDA BİR TARlALIP ALÇAL4RAK AMA YERDEM EN A2 6 Jt METRE yuKA&DAN UÇAfSAK 22O METISE J& UZAtUJĞı TAU 2.1 £ANİYEPE AŞMIÇTI. 8ÖYLECE, O ZAMANA DE&lN ULAÇiLAMAHIZI DAM HAVALÂNDI.SAMTOSDUMONT, YUtCSE 50 YIL ONCE Cumhuriyet Hitler'in yvni ııutkıı Bertin 11 (A.A.) Volf Ajanst bildiriyor: 12 teşrinisanide yapılacak intihabat arefesinde Başvekil M. Hiıler, Berlindeki Siınens fabrikalannda bir nutuk söylemiş ve bu nutuk esnasında fabhkada mesai durmuştur. Başvekil, şiddetle sınıfların ve milletlerin mücadelesi aleyhinde bulunmuş ve sonra harp halinin milletlerin hayatında devamlı bir hukukî vaziyeı ihdas edebileceği telâkkisini protesto etmiş ve demiştir ki: " Hiçbir zaman bir nıillet daima galip olamadığı gibi diğer bir millet te daima mağlup mevkiinde kalamaz. Hiçbir zaman bir millet, diğer bir milletin felâketi ile refaha nail olamaz Alman milletine iş ve ekmek bulmak istiyorum. Ona intizam bahşetmek arzusundayım. Fakat bunun için herşeyden evvel Alman milletinin sulha ve sukuna kavuşması lâzımdır. Hiç kimse beni harp istiyecek kadar budala addedemez. Dokuz 12 Kasım 19331983 ay/ık faaliyetimiz esnasında ancak kendi milletimiz'm işlerile ıığraştık. Diğer devlet adamlan da faaliyetlerini kendi milletlerinin işlerine hasredecek olurlarsa iyi hareket etmiş olurlar. Bu dokuz aylık müddet zarfmda herhangi bir devlet adamını gücendirecek veya herhangi bir milletin zararını mucip olacak hiçbir harekette bulunmadım. Bilâkıs daima büıün milletlerin akilâne davranmalan, enıernasyonal tahrikâta kıılak asınamalan lâzım geldiğini ılön ettim. ABEL 6AN6E'ın AHA İSÎIRABI Mi ess:r «e dramatik fransızce SÖ7İİİ filmi kemalı muvatfakıyetle gösterildiğinl • IIKTII" miKİur:\eiı. Vnıtın l<tnt>ul ."nUiTia h.ı^ütcn O\«ivc cdıvor. Artisiik ilâveten: FOX JOURNAL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle