18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 8 6 HAZİRAN 1982 Dört bin yıldan beri yapılmamıs binaları yapmam istendi Büyük inşaat isini üserime aldığımda, ruhumu Faust gibi satmış olacaktım 1lbert Speer, 1933 temmuzunda Hitler'le ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: Munih'e geldikten bir kaç dakika sonra, planlanm kol tuğumda, Hess'in luks döşenmis bürosundaydım. Bana konuşma fırsatı vermeden: «Böyle konularda yalnız Führer karar sahibidir» dedi. Kısa bir telefon konuş ması yaptı ve ekledi: «Führer kendi dairesinde. Sizi oraya otomobilimle götüreyim.» ... Bir apartmanın önunde durduk. îki kat merdivenî çıkınca değersiz bir takım ufak tefek andaçlann, anıların bulunduğu bir bekleme odasma girdik. Eşyalar da zevksizdi. Bir emir suba yı geldi, kapıyı açarken kayıtsız bir tavırla: «Girin Içe ri» dedi. Ve ben, Reich'in kudretli Başkanı Hitler'in karşısmda buldum kendimi. önündeki masada parçalara aynlmış bir tabanca var dı .Herhalde temizlemek için açmıştı. Kısaca: «Koyun şuraya planlan» dedi. Bana bakmaksızın tabancanm par çalarmı eliyle kenara itti ve tek kelime söylemeden ama büyük bir ilgiyle planlanmı incelemeye koyuldu: «Anlaş tık!» dedi ve yine tabancasına eğildi. Şaşkınlık içinde odadan çıktım. ... 1933'de Hitler, Münihli mimar Paul Ludwig Troost'u, öteki işleri arasında, Berlin'deki Başkanlık binası m tümüyle yenilemesi için görevlendirmişti. îşin çabuk bitmesi gerekiyordu. Troost' un denetçisi Münih'den geldiğinden Berlin inşaat firmalarmı tanımıyordu. Hitler'le Goebbels, ancak o zaman, beHrlenen süre içinde Goebbels'in ek binasmı tamamlayan genç mimarı anımsamışlar. Hitler, benim Münih'den gelen denetçiye yardımcı olmamı istedi. Berlin'in inşaat labirentinde iş yapılacak firmalan ben seçecek, denetçiye yol gösterecek ve işin çabuk" sonuçlanması gerektiğinde de dev reye girecektim. ... Başkanlık binasının ya pımı ile kılı kırk yararak uğraştığımdan, Hitler, Troost'un yardöncısı ve benim aramda bir iş birîigi ktirulmuş oldu. ^ A Hitler, gençliğinde gerçekleştiremediği mimar olma düşünü, bende mi gerçekleşmiş görmekte? Ama doğrusu aramrsa, Hitler, çoğu zaman safça bir içgüdüyle hareket ederdi. Bana neden böyle bir içtenlik gösterdiği bir sırdır. Yazai! Albert SPEER Çevneri: Nih^KARAMAĞARAU lar yapmış olmalan yeterli değil mi? Şimdi Himmler kalkmış bu toprak kulübele rimizi yerin altmdan çıkartıyor. Ve bir kaç kırık çöm lek, taş balta buldumu da coşuyor. Bütün bu bulunan lar kanıtlar ki. bizler, göğün altında yaktığımız ateş lerin çevresinde pineklerken, Yunanlılar ve Romalılar. kültürün üst basamaklarma erişmişlerdir. Bizim yapacagımız en lyi şey, ken di geçmişiraizden hiç söz et memektir. Himmler, toprak altından çıkardıkları için bayram ederken, bugünkü patıp sonra yanındaki ka^ dına dönünceye dek. ... Bir başka gün Obersalzberg'deki evin «Kartal Yuvası» yemek odasında ga niş pencerenin önünde Hitler'le oturuyorduk. îkimiz yalnızdık güneşin batışmı seyrediyorduk. Hitler, uzun bir sure sessizlik içinde pen cereden baktı. Sonra, düşün celi bir halde şöyle dedi: «Benim için iki olasılık vart ya bütün planlanmda başan sağlamak, ya da başansızlık. Eğer kazanırsam tarihin yarattığı en büyük HSi ben olaca&ım Eğer kay ALBERT SPEEB £ £ Hapiste geçirdiğim 20 yıl içinde kendime çok kez sordum: Hitler rejîminin gerçek yüzünü önceden bilsem ne yapardım?.. N azi Imparatorluğu yıkılırken, taşist Hitler iktıdarmı oluşturan önemli kişiler arasında geçen yıla dek sağ kalarak anılarını yazabilen tek insan Silahlandırma Bakanı Albert Speer'dir. Speer, Avusturya'nın işgâliyle başlıyarak 1942'lere kadar yenilgi yüzü gönneyen Alman ordulannın, ilk kez Sovyet topraklannda durakladığı dönemde Bakan olmuş ve 1945'de Almanya'nın kayıtsız şartsız teslımine kadar görevinde kalmıştı. tşte bu bakımdan, Hitler'in çevresinde geçen olaylan aydınlatarak tarihe katkıda bulunduğu içın, Speer'in anıları bugün en değerlı beıgeler arasmdadır. O gıinlerde îngiliz gazetelerinin yazdığı gibi «Hitler'den bile önemli bir rol oynadığı» halde fanatik bir Nazi olmadığından, Speer, Almanya'nın kaderini belirleyen liderlere, kendisini de içererek eleştirici bir gbzle bakabiliyor. Speer'in kitabının önsözünü yazan Eugene Davidson: «Speer, ötekilerin portresini çizerken olduğu kadar kendi portresini çizerken de zalimce dfirüst davranmıştır» demekte. Nuremberg Mahkemesinde, «insanlığa karşı işlenen snçlar ve savaş suçları» maddelerinden, yirmi yıla mahkum olarak, Spandau cezaevinde ceza süresini tamamlarken: «Üçüncü Reich'da benim ne işün vardı?» diye kendini eleştiren Speer, kendi sorularını anılannı yazarak yanıtlamıştır. Speer'in üç bölüme ayırdıgı büyük bir cilt tutan anılanndan, kendi deyimiyle «kaderini belirleyen» iki dönüm noktasma, Hükümet Mimarı oluşuna ve Silahlandırma Bakanlığı'na atanışına ilişkin bölümleri kısaca aktardıktan sonra, 1944 yılmda yenilgüer birbirini izlerken, Hitler'e yapılan suikasttan başlıyarak 1945'de Hitler'in intiharma dek çöküş evresini açıklayan bolümleri yer yer daha aynntıh belirtmeyl yeğledim. Albert Speer, 1905'de Manheim'da doğmuştur. Orta tabakanın üst katmda aydın bir ailenin oğludur. Büyükbabası ve babası da mimardır. 1918'de »ile Heidelberg'e göç ettiğinden, liseyi Heidelberg'da bitiren Speer, 1927'de Berlin Teknoloji Enstitüsünden mimarhfc diplomasını alıp 23 Yaşmdayken aynı üniversiteye asistan olmuş ve onyedi yaşmdayken nişanlandığı kızla evlenmiştir. Hayatmm bu bölümünü anlatırken, başmdan geçen garip saydığı bir olayı da anmamazlık edemez: «Savaşm son yılında, (Birincl Dünya Savaşı) «nir falcıya ğitmiştim. 'Çok genç yaşuıızda ün kazanacah ve çok erken işinizi bırakacaksınız» denüştl. Buna göre aklıma ilk gelen şey, bir gün kendi profesöriim gibi üniversiteye hoca olmamtlı. Aslstanlığım evlenmemi olası kıldı. Balayunızı geçirmek için İtalya'ya gitmedik. Kauçuk sandalınuzı ve çadırımızı alarak Mecklcnburg'da, ormanlar içindeki göller zincirinin ıssızhğına daldık. Spandau'da nice sonra, yirml yılımı geçircceğim cezaevine bir kaç metre kalan sandalımızs suya indirmiştik» otuz kez birlikte dolaştıktan sonra, hiç beklemediğim bir anda bana: «Bu akşam evime yemeğe gelir misiniz?» dedi. Resmi tavırlarm dan ötürü aklıma bile getirmediğim böyle bir davet, beni elbette mutlu etü.. Misafirlerin arasında bulunan Goebbels, kendi çevrelerinde beni görünce çok şaşırdı. Hitler, sofrada beni yanına oturtmuştu. Bu fırsatla bana ilk kez özel sorular sordu. Geçmîşimi özellikle merak ediyordu. Parti üyesi olup olmadığıma değinmedi bile. Artistler söz konu su olduğunda. poliük yönlerine aldırmazmış gibi geldi bana. Politik sorular yerine benim geçmişimi, ailemi, bir mimar olarak çalışmala nmı, büyükbabamın, babamı n vaktiyle hangi binalan yaptığını öğrenmek istiyordu. ... Yıllar sonra boşa gidecek uğraşılarla başladığım işleri sona erdirmek için deli gibi çabalarken yirmi sekiz yaşmdaydım. O büyük inşaat işini üzerime aldıgım da, ruhumu Faust gibi satmış olacaktım. îşte şimdi Mefistofeles'imi bulmuştum ve Goethe'ninkinden daha az vaad edici değildi. ... 1933 kışmda o tepeden inme akşam yemeğinden sonra, Hitler'in özel çevre sındekı yakınları arasına ben de katılmıştım. Benden başka böyle ayncaJık tanıdığı ancak bir kaç kişi vardı. Hitler, kuşkusuz benden hoşlanıyordu. Yaradılıştan çekingenim ve az konuşurum. Kendi kendime çok kez sormuşumdur: Acaba Hitler, gençliğinde gerçekleştiremediği mimar olma düşünü, bende mi gerçekleşmiş görmekte? Ama dogrusu aranır sa Hitler, çoğu zaman safça bir içgüdüyle hareket etderdi. Bana neden böyle bir içtenlik gösterdiği bir sırdır. ... Hitler'in hiç sektirmeden beni Munih'de mimarlar toplantısma birlikte götürmesinin belli ki bir nedeni vardı. Herhalde Troost'un çömezi olmamı istiyordu. Öğrenmek hırsı içinde oldugum için Troost'dan çok şey öğreniyordum. Bir ölçü içinde göz alıcı yapıtlarıyla bu mimarlık hocam beni kesin likle etkiliyordu. Hitler'in mimarı ölüyor B ir kaç haftalık agır bir hastalıktan sonra, 21 ocak 1934 yılında Hitler'in mima rı Troost öldü. 2 ağustosta da Devlet Başkanı Von Hindenburg öldü. Onun ölümüy le Hitler, tümüyle iktidan eline aldı... Trost'un ölümü benim bakımımdan büyük bir kayıptı. Aramızda sıkı bir dostluk doğmaya başlamış ve ben ondan, hem insanlık açısından, hem sanat açısından yararlanmayı kedime amaç edinmiştim... O sırada Dışişlerı Bakanı olan Funk, şimdi Propaganda Bakanhğmı üzerine alan Goebbels' in bürosunda bir görüşünü ortaya attı. Troost'un öldüğü gün rastlamıştım ona. Ablak yüzünün ortasmda koca bir puro vardı: «Kutla rını!» dedi. «Simdi siz birin ci planda bulunuyorsunuz.O sırada yirmi sekiz yaşmdaydım. ... tlk karşılaştıklan gece. Hitler, kanma büyük bir ciddiyetle dedi ki: «Kocanız bana dört bin yıldanberi yapılmamıs binaları yapa caktır.» ... Bu sırada Himmler, ta rihi bölgelerde bilimsel arkeolojik kazılar yaptırmaktaydı. Hitler, söylendi: «Geç mişimiz olmadığına neden bütün dünyanın dikkatinl çekmeye ugraşıyoruz? Ecdadımız kulübelerde yaşarken, Romalılann koca bina «Kartal Yuvası» yemek odasmdayız. Hitler, uzun bir süre sessizlik içinde oencereden baktı. Sonra dü<îiinr"eli bir halde sövle dedi: «Benim için iki olasılık var; ya bütün planlanmda basarı sağlanuik, ya da başarısızlık. Eğer kazanırsam tarihin yarattığı en büyük kişi ben olacağım. Eğer kaybedersem, mahkum edileceğim, küçümseneceğim, lânetleneceğim.» günde Romadakiler bu açık lamalara kahkahalarla gülüyorlardır.» Düello gibi bakısma tr gun Obersalzberg'de, çayhanedeki yuvarlak ma sanın başında otu ruyorduk. Hitler bana bakmaya başladı Gözlerimi ka çıracak yerde bir düello gibi kabullendim bu bakışı. Gözlerin bu düellosuna kim bilir nasıl ilkel içgüdüler kanşmıştı. Ben böyle bakış düellosuna başkalarıyla gir miş ve kazanmıştım; ama bu kez gözlerimi kaçırmamak için insanüstü bir güç le dayanmam gerekti, Hitler birdenbire gözlerini ka B bedersem, mahkum edileceğim, küçümseneceğim, !ânetleneceğim.» ... Bir parti toplanüsı sırasmda, Hitler, Bormann'a dönerek, bana karşı iyi niyetlerini belirten bir kaç cümle söyledikten sonra, ba na parti üniforması verilme sini emretti. Sürekli yanmda bulunan kişiler, doktoru, fotoğrafçısı hattâ, DaimlerBenz'in müdürü hepsi üniforma giymekteymiş Tek sivil olarak ben uyumsuz ka lıp dikkati çekiyormuşum. Bu sözleriyle aynı zamanda beni de yakınlarmdan saydı ğını belirtmiş oluyordu. YARIN: Yenî Berlin'in... # Hitler her gün inşaata geliyordu • itler, hemen her gü n öğle üzeri inşaata geliyordu. O dolaşırken Münihli arkadaş ve ben kendi sini izliyorduk. Böyle yirmi TekeUeşmedeki yoğunluk artmaktadır Yalnız, sıkı para politikası ve iddiaya göre onun hayırlı semerelerini sulandıran Maliye ve gelir politikaları ile ilgili olarak, bu yazı serisinin konu aldıgı Merkez Bankası raporunun vardığı yargıyı buraya koyuyoruz: «Ancak sanayilesmiş filkelerde uygulanan parasal politikalann, gelir ve Maliye politikalan ile yete rince desteklenmeyişi ve ba ülkelerde serbest piyasa mekanizmalannın işlerliğini kaybetmiş olması (altmı biz çizdik) enflasyonist beklentileri kırmaya yetmemektedir. Antl enf lasyonist parasal politikalann politik ve sosyal ma liyetleri ise (altını biz çizdik) bu politikalann devamlılıgı ve etkin H 3 POÜIKA \/C / S T C C Î Mehmed V t U\ CDİ KEMAL Bunca yıldır yazar dururum. Hiç bir yazımın, «Türkiye'nin Kalbi: Ankara» kadar ilgi topladığını hatırlamıyorum. Reklâm yaptığım sanılmasın. aldıgım mektuplar. telgraflar, telefonlar, katşılaşıldıgında soylenenler, yoManan haberler, gorulen ilgınin kanıtıdır. Ayrıca belge gönderenler. küçük bir yanılgı ve dalgınlığı fcendine gore aüzeltenler oldu. Gosterilen ilgiye ve zahmete binlerce teşekkür. Gazetecılıkte. uzun yazı dizisinin uzadıkça okuru sıkacağı sanılır. Hele okur, işin daha başında yazıyı ucundan tutmazsa. bir daha donüp bakmaz. Bana, «Aman, biraz daha uzat!» diyenler oldu. Yazıyı 25 bölümde kestik «Aman, kitap nlarak yayınla, kitap olmayacak tnı?» diyenler de var. Kitap olacak mı. olmayacak mı, bilmivorum. Çünkü basmak isteyen bir kitapçı çıkmazsa. bizim yazılar gazete sütunlarmda kalır. Bir kitapçı çıkarsa, ilerde yayınlamadıklarım ve eklediklerlmle birlikte kitap da olabilir. Gelen mektuplann çoğu ilginç, çogu dokunaklı; bir tanesl var kl, epeyce duygulandım. tlkokuldan beri arkadaşım, hemşerim, Kebapçı Ciğer Ali'den aldıgım mektup. Ankara'mn kebapçılarından söz ederken, onu da anmıştım. Ali'nin bizim Cumhuriyefi okumadıgmı bilirdim. Hele fantezilerle başı hiç hoş degildir. onun kendi dalgası ve merakı vardır. Ancak blz ondan söz edince, kendini birdenbire başka bir dünyada buluvermiş. Kendini hiç bir zaman böyle ünlü sanmatnış. Yazı çıktıktan sonra evlnin telefonu çalmaya başlamış, bildikleri ve bilmedikleri gazetede adınm geçtlğlnl söylemiş. Dahası var: «27 Mayıs güntt, öğleye doğro, dükkâna elinde küçük bir vallzle bir efendi girdi» diyor. «Şehrln yabaneısı olduğu her halinden belliydi» diyor. «Ciger Ali'nin kebapçı dükkftnı burası mı?> diye sordu. «Evet> dedim. Adam: «Ben bir kentin Snemll yer ve M Ciğer ve Caylak gllerini tanımaya meraklıyım, burasını araya araya zorla buldum.> «Cumhuriyet gazetesini bana uzattı. O zaman anladım ki sen çok okunuyorsun, okuyucularm da senin yazdıklarım denetliyorlar.» Bundan sonra Ciger Ali, Ankara tavasınm mart, nisan, mayıs aylannda yapıldıgım, salt gelenegi yaşatmak için yaptığım, artık bu tavayı eskisi gibi yapanların kalmadıgını anlatıyor. Bir alay övgülü sözlerden sonra, bana bu mektubu yazdığını, ancak tam postaya verirken başına bir yeni olay daha geldiğini söylüyor. Onu da mektup dışında blr küçük pusulaya karalamış: «ÎVIektuba atmak fizere postaneye Kiderken öğle vakti olmuştu. Bir kadeh rakı içmek, bir lokma bir şey yemek için Sakarya Caddesinde ünlü bir meslektaşın lokantasma girdim. Patron masama geldi, şurdan burdan konuşurken, senden, yazından, benden söz etmeye başladı. Çok şaşırdım. Doğrusu benl mefihur etmfssfn de, haberim yokmuş. Seninle de iftihar ediyorum. Bu satırları da meyhane pusulasına yazıyorum.» AU'ye niye ciger derler, şuracıkta, anlatayım. Ortaokuldayız. Ali'nin annesi, kıpkırmızı bir kazak örmüş, okula geldi. Şakacı bir matematik öğretmenlmiz vardı, Hamza Bey... Kazagı görünce: «Oglnm, bu nedlr?» diye sordu.' All safca: <Ne olacak, hocam, kazak!.;» öedL «Aman dikkat et, sonra caylab kaparj» Biz bu sözleri bir türlü anlayamamıştık, Türkçenin bir incellğl... ögretmen anlamadıgımızı ve gülmedigimizi görünce: «Oğlum, bu kazakla clğere dönmflşsün, çaylaklar ciğer sevdikleri !çin seni kapmasınlar...» dedi. O gttn, bugtin Ali'nin adı ciger kaldı. Clgerl geçecek kadar özellikler' vardı ama, ciğer hepsinl bastırdı. sel batış çıkışlarda da etki yapacak durumunu yitirdigini belirtmiş. Bu Merkez Bankasmm raporundakinden daha farklı bir özdedir. Biraz açalım: Serbest piyasa mekanizması demek, ekonomilr bozuklukların yine piyasanın kendisinin serbestçe düzelteceğine inanmak demektir. Oysa 1929 ekonomik bunalımda bu düzen yıkılmayla yüzyüze gelince ortaya şu gerçek çıktı: Piyasa kendi hastalığını kendi tedavi edemez. Ancak devlet girişimiyle bu hastalık iyileştirilebilir. Nasıl? Bunalım, talep (istem) kıtlıgı mı var, devlet nereden bulursa para bulsun (hattâ isterse para bassın), ek har camalar yapıp bu hastalığı tedavi etsin. Ya da istem (talep) fazlası mı var, Arslan Başer KAFAOG1JU] bestçe oluştugu piyasadır. Oysa para basımım artıran ya da azaltan bir kamu gücü oluşunca, istem (talep) güdürnlü hale gelmektedir. Hele reeskont ve faiz politikalanyla sektörler arasında ayrım yapan kamu otoriteleri de orta.» a çıkınca sunu (arz) da güdümlü hale gelmektedir O halde, altın esası tarihin derinliklerine gömüldüğü halde, hâlâ savunulan «serbest ekonomi politikası» nedır? Aslında şudur: 1 Deylet kuruluşlarına sübvansiyon verilmemeli, 2 Tarımda fiyat desteklemesi yapılmasm veya az yapılsın, 3 Devlet mal satışına girmemeli (ama özel girişimin başaramadıgı temel endüstrileri kurabillr: ya da batan özel kuruluşları de vletleştire bilir.) Şimdi bu kuramsal kısa açıklamadan sonra Merkez Bankasının yaptığı degerlendirme ile. De Laroslere'in yaptığı değer lendirme birbirine yaklaşmıştır. Ama ikisi de doğrudur. Yani hem «sanayilesmiş ülkelerde serbest pl yasa mekanizması işlerliğini» yitirmiştir. (Merkez Bankası Yıllık Raporu s. 15) ve hem de Larosiere'in dediği gibi «konjoktUr batı; çıkışlarınn çare bultna yeteneğini yitirmiştir» bu ülkeler. Ama Larosiere'in koyduğu tanıtlama dogru olmakla birlikte, bu sonucu bagladıgı nedenler yan lıştır. Dünya'da sanayileş miş ülkelerin enflasyonu önleyemeyiş nedenleri sadece yanlış politikalardan degildir. Asıl nedenler. yapılarmda kazandıkları ye ni çelişkilerdir. Bu çelişkller ilk kez geçen yüzyılda Marx tarafından ortaya konmuşsa da, 20. yüzyıl gelişmeleri bu çelişkileri onun tahmininden başka yönlere çekmiştir. abit üretlm araçlarınm işletmeler büyüdükçe. serma ye büyüdükçe, işletmelerin sermayeleri içindeki paylannm arttıgı bilinmektedir. Sanayileşme de blr bu vardır ve bir de sabit üretim araçlannın özellikle makinelerinözgülleşmesi süreci vardır. Bu özgüllenme süreci üzerinde biraz durmak isteriz. Bir torna tezgahı düşünelim. Bunda her İn düstride kullanılan metal işleri yapılabilir. Bir plân ya, bir taşlama tezgahmda da durum budur Bu nedenle bu gibi makinelere «üniversel tezgahlar» dendiğini de biliiyoruz Ancak endüstrileşme iler ledikçe, makineler hang' üretim dalında yer almıs sa, sadece onun işlerini görecek tarzda özgüllenme «spesifikleşme) içine girmektedir. Böyle olunca da, serbest piyasa mekanizmasının (hatta bu günkü anlamında k1 başa çıkamayacagı sonut lar ortaya çıkmaktartır S Savunulan «serbest ekonomi politika» şudur: 1 Devlet kuruluşlanna sübvansiyon verilmemeli, 2 Tarımda fiyat desteklemesi yapılmasın veya az yapılsın, 3 Devlet mal satışına girmemeli (ama özel girişimin başaramadıgı temel endüstrileri kurabilir; ya da batan özel kuruluşları devletleştirebilir.) Uğl konusundakl ştiphele devlet vergi alsın. borç alri giderek çoğaltmakta sın, ama bunları harcadır.» masın, «bütçe fazlası yap u satırlar, Merkez sın» böylece artışı şahlaBankası kurmay nan istemi, sonunda da filarının üst düzey yat artışlarmı kırsm. Dodeki uluslararası gal ki, bunun faiz cephetartışmaları dikkatle iz si falan da var. Ama asıl lediğlni ve buraya bunu eksen devlet harcamalaveciz bir şekilde kaydet rından geçer. Buna ekonotigini ortaya koymakta mi dünyasında «Keynes'cl dır. Bu cidden kıvanç veri çözüm» derler. Keynes'ci cl gözleml kısaca kaydet çözümle birlikte altm patikten sonra altını çizdi ra esası da kalktı. Devlet ğimiz «ba ülkelerde ser para basımı ile piyasada best piyasa mekanizmala ki İstemi (talebi) ayarlar nnın lşlerliğinl kaybetme hale geldi. Böylece serbest si» noktasmdan esasa ait piyasa ekonomisinin de eleştirilerimize glrelim. sonu gelmiş oluyordu. Bu tanıtlama, De Larou gün için «serbest siere'in yukanda özetlepiyasa ekonomisi» diğimiz konuşmasmda baş politikası lzlensin kabirbiçimde vardır. Ora demenin anlamı da IMF Başkanı sadece yok. Çünkü orijinal şekliy «serbest piyasa mekaniz le, saf şekliyle serbest pimasından» değil, fakat yasa ekonomisi sunu (arz)' devletin piyasaya döngü ve istemin (talebln) ser B B Sermayenin bu fij'ik ge lişimi yanmda, 20 vüzyn başmdan beri her Inanış tan ekonomistin dikkatini çeken sermayenin ma1! yapısında ki deeişıklikler de kuşkusuz öneminden bir şey yitirmiş degildir. Bu yapısa' malî degişikligin adı bildigimiz gibi «Tekellesmesdir Tekel leşme de ekonomiye katılık veren önemli bir öğedir. Ve ne kadar yasal ön lem alınsa. tekel leşmede ki yogunluk artmaktadır. YARIN: İşsiz nasıl iş bulur?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle