24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 6 HAZİRAN 1982 ym dostum, bilge insan, Türk Dil Kurumu eski Genel Yazmanı Ömer Asım Aksoy'un «Dizin ve Kaynakça» ile birlikte üç ciltten oluşan ve bu Kurum'ca bastırılan «Atasözleri ve Deyimler Sözlüğu»'nü kanştırınm. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU «Çalmak» sözcüğünün pek çok anlamda kullanıhşını gösteren örneklerden kimisini çok konuda soz sahıbı olabılecek yetkinrum. Herhalde bunu. çok beğendiğim Ke buraya aktarıyorum. Bakınız Türk dili bu yönden de ne kadar zengin: liğe erişmek eylemidir. Benzetme yoluyla malettin Kâmi, Ömer Bedrettin gibi genç «Etekleri zil çalmak» büyük sevinç halk arasında kullanılır. Gazete yazarları ozanların gösterdiği başarıya ulaşamamak«her telden çalmak», her konuda az çok tan doğan bir hüzün, ya da imrenme yü içinde bulunmayi; «Parayı verip düdüğü bilgi sahibi olmak zorundadırlar. Belirh zunden yazmış olabilirim, diye düşünüyo çalmak» para gücüyle her istediğini elde bir konuda uzman olan yazar, her Tanrırum şimdi. Her ne olursa olsun, bu dize etmeyi; «Sepet havası çalmak» istenmeyen nın günü kendi uzmanlık alanına giren tüze benim özbenliğimi (karekterimi), hiç değil birini işinden çıkarmayi; «Ardından tene(hukuk), felsefe. tarih, arkeoloji, deizcilik, se, özlemimi açığa vuruyor. Gazete yazar ke çalmak» işine son vermenin hakaretle v.s. gibi alanlarda bir takım teknik aynntılığma başladıktan sonra bu özlem çok işi belirtümesini, «Yanhş kapı çalmak» isteğilara girerek kaiem oynatmağa kalkarsa, me yaradı benim. Çünkü her telden az çök nin tersini düşünen kişiden yardım veya okuyucuyu bıktınr. Bu nedenle geniş kitçalabihne tutkusunu taşıyan yazarda kimi namuslu bir kadından yakınlık istemeyi; «Bozuk çalmak» keyfi ohnamayı ve suratı lelere seslenen gazete yazarı çok yönlü olleyin bir haber, bir olay, bir deyim, hatta malı, «her telden çalabilmeli», bunun için bir sözcük çoğu zaman ardarda çagrışım asık olmayi; «Ağzma bir parmak bal çalde sürekli okumahdır. Gerçi ayduı kişi lar oluşturuyor. bellek harekete geçiyor, mak» tath bir vaatle oyalamayi; «Başına çalmak» yapılmak istenen bir yardımı hakayalnız yazmak için değil, bilgi dağarcığını anılar anılan izliyor ve insan kalemin zenginleştirmek için de okur. Okumak bir ucu pürüzlenip tökezlemeden kafadakini retle reddetmeyi: «Birkaç kapı çalmak» bir tur tiryaküiktir. Vazgeçilmez bundan. Ne kâğıda döküveriyor. Bir yazar için çok bü işin olması için birçok yere başvurmayi; «Çene çalmak» şundan bundan konuşup var ki, ince teknik bilgiler içeren uzmanlık yük rahatlık bu; öyle bir rahathk ki, her yapıtlan okuyarak bunlardan ögrendiklerigun, ya da her hafta belirli zamanlarda vakit geçirmeyi, «Galebe çalmak» utku kani halka yaymak için yazı yazmak isteyen yazı yetiştirmek zorunda obnayan kişi bil zanmayi; «Kara çalmak» iftira etmeyi; «Kakişi, sayın Vehbi Belgil gibi. konunun aymez bunu. îşte şimdi • «her telden çalmak» şık çalmak» iştahla yemek yemeyi; «Yonntılarını ayıklayıp özünü yahnlaştırmayı deyiminin uyandırdığı çagrışımlar beni ğurt çalmak» maya kanştınp yoğurt yapbilmelidir. Bu tip yazılara Batı'da «vulgaradeta koştura koştura konudan konuya sü mayi; «Bakır çalmak» yemeğin kalaysız isation», yani «halkın anlayacağı biçimde rüklodi. Doğrusunu isterseniz pazar söyle bakır kaptan zehir almasmi; «Yerden yere yazı» ya da «kitlelere seslenen yazı» derşilerinin asıl amacı. kürsüde ders verir gi çalmak» birini çok hırpalamayı; «Kırağı ler. Bunun karsıtı «uzmanhk yazısı»dır ki bi bilgi (ya da bilgiçlik) satmak değil. oku çalmak» ilkbaharda körpe filiz veya çiçekyeri ya eger varsa gazetenin ekonomi. ra birkaç dakika güzel vakit geçirtmektir. lerin kirağıdan donmasıni; «Yeşile çalmak» hukuk, yazın, sanat gibi özel sayfaları, ya Ama bunu yaparken kimilerince bilinme yeşil rengi andırmayi; «Gönül çalmak» bida konu ile ilgili dergilerdir. Ancak şunu yen konularda onlari aydmlatma işlevi de rini kendine aşık etmeyi; «Onikiyi çalmak» not edeyim ki, gazete yazarı kendi sütunyerine getirilirse, daha yararlı biçimde son nefesini vermeyi, anlatmak için kullanılır. «Birinin borusunu çalmak» veya «Kilarında «her telden çalan» yazısım hazıramaca ulaşılmış olur. Bizim eskiden beri min arabasına binerse onun düdüğünü çallarken, sanki bir uzmanlık yazısı kaleme tuttuğumuz yol bu. mak» değimlerinde de dalkavukluk, çıkarahyormuş gibi titizlik göstermelidir. Çüncılık, yanaşmacıhk söz konusudur. Bu eykü «her telden çalmak», «kafadan atmak» demek değildir .Hiç bilmediği, anlamadığı Bir de kırkından sonra saz çalmak» lemler ülkemizde pek revaçtadır. ••* konularda «ahkâm kesmek» de degildir. deyimi var dilimizde. Bu deyim «ileri yaşYazı bir cevher taşrmalıdır ki halk onu ta uzun çahşmayı gerektiren bir işe merak Bir de bir müzik aygıtım seslendinne zevkle okusun. sarmak» eylemini belirtir. Bu sütunlarda anlamındaki «çalmak» var: Edebiyatı Cediarasıra kendi koşuklanmdan parçalara de'nin başta gelen ozanlarından Tevfik 28 nisan 1982 tarihinde çıkan «Hezâryer vermemi belki kimi okurlanm, «ozanlı Fikret'in şu dizeleri bu anlamı yansıtıp sofen» başlıkh yazımda sözünü ettiğün san ga heves etmek» sayıp, kırkından sonra mutlaştıran güzel örneklerdendir: «Çal ben şiir defterimi yırtıp yaktığım ve artık «şisaz çahnağa kalktığımı düşünebilirler. Ben de olup şevk ile ahengine peyrev / Dillerir» yazmamağa karar verdiğim gün «Şüre bu hevesimi «kırkımdan önce» de tnşıdığı deki sevdalan cüşân edelim çal / Çaldıkça Veda» başlıkh uzunca bir koşuk yazmışmı gizlemiş değilim ki. «Anılann îzinde» doğar gönlüme eş'ârı nevânev / Bir nağtım. Kâğıtlanmın arasında her nasılsa kaladlı kitabımın ikinci cildinde bu ozanhk mene bin şiirimi kurbân edeyim çal / Çal mış olan bu koşuğun bir dizesinde «her hevesimden uzun uzun söz ettim. Eskiden sevdiceğim çal meleğim çal güzelim çal.» telden çalmak» deyiminden yararlanmışnn. beri de gcrek halk ozanlarını, gerek divan Bu dizeleri okurken kulaklarımız sanki piKoşuğun son dörtlüğü şöyle: şairlerini zevkle okurum. Yeni ozanlarımızı yano, keman ya da bir kanun sesiyle cında elimden geldiğince izlemeğe çalışıyor ve lar gibi olur. Felekten kâmını alamayınca onlardan kimisinde beni çok etkileyen pıGönülden gönüle dalamayınca Bugün «çalmak» eyleminden yararlarü pırıl dizeler bularak gönül dağarcığımı nıp çok «vaktinizi çaldım». Bu sözcügü Sazını her telden çalamayınca zenginleştiriyorum. Anlıyorum ki bu yolda kullanarak şiir yazan oldukça eski ozanlaHıfzıya sana da şair mi denir. «saz çalmayı» ömrüm boyunca sürdürece rımız da var. Bunlardan Gazalî (1468 Bunu yazdığım tarihte 21 yaşımı sürüğim, çok zevkli birşey bu. Niçin yoksun bı 1532) 'nin şu dızelerini örnek verip bitireyordum. Şimdi yaşamımın saati onbir burakayım kendimi bundan?!... çuğu çalarken düşünüyorum da o gençlik yim bugünkü söyleşiyi: ••• yülarımda «her telden saz çalamamak» yaNe mahkum ârada belli, ne hâkim, kmmasıyla neyi istediğimi, hangi özlem Zengın atasözü ve deyimlerimizden yaDüğündür ki çalan kim, oynayan içinde bulunduğumu bir türlü çıkaramıyorarlanmak istediğim zaman, en başta sakim ılirsınız «çalmak» eyleminin başlıca anlamı, başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmektir Osmanlı döneminde biri «çaldımsa da mlr' malı çaldım» demiş, sanki devletin malını çalmak suç değilmiş gibü. Yaşamım boyunca kitap ve yazılanmdaki kimi düşüncelerim içinde olmak üzere çok şeyim çalındı. Bunlardan ikisine pek acırım: Yozgat Lisesinin sekizinci sınıfına (yani orta sona) pekiyi derece ile geçtiğim yılm tatilinde Çorum'a gittiğim zaman babam bana sapı bombeli gerçek fildişi kaplı, çok keskin iki ağızh küçük bir Ingiliz çakısı armağan etmiş ve «Dikkat et, çaldırma» demişti. Çok seviyordum bunu. Çelik bıçakçıklann sapa bitiştiği kalınca bölümde incecik harflerle «Sheffield» markası yazılıydı. Geçende îngilizlerin bu adı taşıyan savaş gemisinin Falkland Adalan yakımnda havadan atılan bir füzeyle batırıldığını gazetelerde okuyunca, cebimden çâlmdığı zaman çok üzüldüğüm ve aylarca unutamadığım o güzel çakıyı anımsadrm. «Ertesi tatilde babama ne diyecektim» düşüncesi de ayn bir tasa yaratıp içimi sürekli bir sızıyla dolduruyordu. Oysa Çorum'a döndüğümde bunu öğrenen babam: «Canın sağ olsun; ama ben sana söylemiştim, çaldırma diye»den başka bir ş.ey demedi. B Çalmak Eski Bir Film... Anadolu'nun bir kentinden telefon: Alo Ilhan. Buyur.. Bir ilaç anyoruz, bulamadık, sen bulursun; çok ivedi... llacın adım yazduayım mı? Yazdır!. Kod veriyorum: Adana'nın A'sı, Diyarbakır*in D'si, Rize'nin R'si, îçel'in l'si, Ordu'nun O'su, Burdur'un B'si, sonra efendim, Le... Yahu L harfiyle başlıyan bir il söylesene!... Her neyse Leman'ın L'si, Adana'nın A'sı, Sivas'ın S'si, Tekirdağ'ın T'si, lzmit'in l'si, Niğde'nin N'si... Yazdın mı? Adrioblastin... Telefondaki ses ilacm adını yazdınrken düşünüyorum: Bir vakitler Brigitte Bardot'yla evlendigi için ünlenen Alman çapkmı Von Opel ünlü firmalann adlannı yanyana getiren alfabedik bir dizin bastınp öteye beriye dağıtarak epey para kazanmış; bir yerde okumuştum. Demek dışarlarda da bu gibi açıkgözlükler söküyor. Karşımdaki susunca yineliyorum: Adrioblastin. Evet... Kim için? Kanserli bir hasta.» Hemen şimdi eyleme geçiyorum, dostlara duyuracağun, bulunca seni arayacağım, uçakla yetiştiririm. • Bizim sevgili ülkemizde işler böyledir. Hemen telefona sarüdım. Ilaç üreten firmalarda arkadaşlarım var. Hepsini seferberliğe çağırdım. Birkaç saat sonra raporlar birbiri ardından gelmeye başladi: Vallahi aradık taradık, bulamadık.. Temmuzda yeniden üretilecekmiş.. Bizim çocuklar diyorlar ki filanca eczanede el altından satılırmış; adam gönderdim, bakalım sonuç ne olacak? lzmir'de varmış. aratıyorum. En sonunda bir kutu bulundu. Nereden nasıl bulundugunu ne siz sorun. ne ben söyliyeyim. • Yirmi yıla yakin bir suredir İlaç sorununu izlemekteyim. Çark hep böyle döner. Türk llrası sürekli ınişini durduramadığından; ilaç hammaddeleri özel aracılar eliyle dışardan satın alındığından; enflasyonun hiçbir zaman beli kırılamadığından; ilaç fiyatlarını hükümetler (sözde) denetlediğinden piyasada arasıra en yaşamsal iiaçlar bulunmaz olur. Çünkü Bakanlık fiyatlan dondurmak ister, ozel ilaç yapımcısı fiyatlann artınbnası için diretir. Niye diretmesin? Hammadde dışaiıma bağlıdır ve lira düşüp dolar yükseldikçe kâr makası kapanır. Eh, ilaç işi de «ticaret, kâr, piyasa, para» işı oldu mu, kâr makası kapandığında firma ilacı üretmez. Halk yakınmaya başlar; ilaçsızlıktan ölen ölür; gazeteler temcit pilavını başhklara çıkarırlar: Piyasada en hayati ilaçlar bulunmuyor. Hükümet. Bakanlık, yetkililer; ilaç fırmalannın istediği fiyatlan verirler; yakınmalar bir süre için biter, Ve kısır döngü bir süre sonra yine başlari Türk lirası kan kaybını sürdürdüğünden benzeri film yine makineye takılır. • Sorunun tek çözümü vardır: İlaç hammaddeleri içinde en temel olanlan üretecek endüstriyi kurmaya başlamakla birlikte, ulkeye gerekli ilaç hammaddesini devlet eliyle getirtmek... v j .. Ama hiçbir yönetim bu işe sıvanamaz; neden sıvanamadığını da çok yazdık. yinelemeye gerek yok. Bir de fotoğraf makineme acırım: On beş yü kadar oluyor, ailece yaz dinlencesinde iken eve giren hırsız, dolaplardaki bütün eşyayı yere atıp para ve mücevher aramış. Yoktu ki bulsun. îstediklerini elde edemeyince, o tarihte yeni evlenmiş olan küçük oğluma ve gelinime getirilen armağanlardan gümüş olanlartnı ve burada sayıp dökmeğe gerek olmayan daha bir takım eşya ile birlikte küçük el radyomu, teypimi ve Ikinci Dünya Savaşı'ndan önce Berlin'de satın almıg olduğum, çapı geniş Zeiss objektifli otomatik fotoğraf makinemi elbise dolabmın üstünde duran iki küçük bavula doldurup götürmüş. Bende türlü anılan bulunan bu makineyle kişi kendi kendisinin resmini çekebiliyordu. Bir daha böylesini bulamadım. Sehpasını sakladığım bir makineme acır dururum ve hep «mal canın yongasıdır» sözünü anımsanm. ••• Batan bir îngiliz gemisinin adı bakınız kafamda ne çagrışımlar yaptı ve dilimizde «çalmak» sözcüğünün yer aldığı birçok deyim kafamın içinde defile yapmağa başladi: «Gözden sürmeyi çalmak. çok yetenekli, usta hırsızlar için; «çahp çırpmak» ta, az, çok demeden ne bulursa alan yağmacı veya rüşvetçiler için kullanılır. Bir de «her telden çalmak» deyimi var. Buradaki «çalmak» eylemi, sazının her telinden türlü melodiler çıkaran halk ozanları gibi becerili olmak. daha doğrusu bir 'Milliyet Sanat Dergisi'nin son sayısında ilginç bir konuya değiniliyon «Hapishanelerde ne okunur?» Gerçekten önemli ve güncel bir sorun... Türkiye'nin çeşitli yörelerinden sürekli mektuplar ahyorum, sorduklan şu: Kitap okumak istiyoruz, ama hapishaneye kitap sokturmuyorlar, yasak, diyorlar... Geçen gün Bor Cezaevi'nden bir mektup geldi. Okur diyor ki: «Bor Cezaevi'nde yatmakta olan siyasi mahkumlardanım. Buradaki vaktimi değerlendirmek için Bor Devlet Kitaplığma basvurdum. Amacım hem kendim için, hem de arkadaşlarım için kitap getirtmekti. Hapishaneye 'Atatürk eğitimi' için ders vermeye gelen öğretmenden rica ettim. öğretmen, kitaphktan istediğimiz yapıtlan buhnuş, savcıhğa vermiş, izin istemiş. Savcı kitaplara bakmış 'bunlar sakıncalı' diyerek geri çevirmiş 'biz sakıncasız kitaplan bulur onlara göndeririz1 demiş. Bor Devlet Kitaplığı'nda nasıl olur da sakıncalı kitap bulunabiUr? Bizim getirtmek istediğimiz kitapların yazarları şunlan Charles Dickens, Emile Zola, Balzac, Tolstoy, Victor Hugo, Eflatun, Aristo, Sartre, Hemingway vb. Dünyaca ünlü adları duyunca Dunlar nasıl yasak olur diye şaşıyor insan.» 'Milliyet Sanat Dergisi'nin, son sayısınin önemli bir bölümünü bu konuya ayırdığını görünce çok sevindim. Doç. Dr. Emre Kongar şöyle yazıyor: «Suç işleyen insanın cezalandınlmasından çok egitilmesi gerektiği, çok eskiden beri savunulan görüşlerden biridir. Bu görüşün ardında suç işleyen bireyin bunu 'yeterince eğitilmemiş' olduğu için işlediği anlayışı yatar. Pek doğal olarak bu görüşün sonucu, suçlunun cezalandırılması değil, eğitilmesidir... Cezaevlerindeki ve ıslahevlerindeki en önemli günlük yaşam etkinliğinin, eğitim ve kültür edinme çabası olması için özel çahşmalar yapılmalıdır. Tüm ıslah ve cezaevleri ciddi kitaphklara kavuşturulmah, bunlardan sistemik yararlanma, kurumsal ilkelere bağlanmalıdır» Kongar 'ideolojik yayınların' yasaklanmasmın da çok yanüş bir tutum olduğunu söylüyor: «Özellikle Atatürk ideolojisi adlı bir yaym ideolojik sayılarak, yasak yayınlar arasma mı sokulacaktır? Ayrıca ideolojinin 'zararlısı' ohnaz ki! Olsa olsa bir toplum açısmdan 'geçersiz' nitelik taşıyam olur.» Dergide yayınlanan başka bir yazıda da Fransa'da Fleury ve Sante hapishanelerinde mahkumların istedikleri kitaplan özgürce seçtikleri behrtiliyor. Haftada üç kez koğuşlara kitap dağıtımı yapılıyormuş. her tutuklu her defa iki ya da üç kitap alabiliyormuş... Bizdekı tutumu düşününce insanuı içl karanyor. Hem tutmuş içeri sokmuşuz, hem de okumamak gibi bir cezaya daha mahkum etmişiz. 'Karanhkta, bilgisizlikte kalın' der gibi... Tutuklu tanıdıklara yakınlannin aracüığı ile kendi kitaplanmdan gönderdiğim oldu. Bunlann çoğu ya o kişilerin ellerine varmadı, ya da aylar sonra gerçekleşti bu iş... Üstelik söz konusu kitaplar da Atatürk'le ilgili olanlardı!... Dergide, Adalet Bakanı Sayın Cevdet Menteş'le bu konuda yapılmış bir konuşma var. Sayın Bakan, «Yurt dışında basılan ve Bakanlar Kurulu kararıyla yurda sokulması ve dağıtılması yasaklanan, mahkemelerce zapt ve müsaderesine karar verilen ideolojik, müstehcen nitelikli yayınlann cezaevlerinde okunmasma izin verilmemektedir. Bunun dışında hükümlü ve tutukluların islahını sağlayacak, sosyal ve mesleki bilgileıini artıracak yayınlann okunmasma izin verilmektedir» diyor. Siyasi ve adi suçlular arasında okuma izni verilen yayınlar konusunda farklılık olmadığını bildiren Bakan şöyle diyon «Ceza tnfaz Tüzügü'ne göre her ceza infaz kurumunda kitaplık kurulmuştur. Hükümlü ve tutuklular kitaplardan kütüphane ve dersanelerde yararlanabildiklerl gibi kendilerine verilerek koguşlarda da okumalan sağlanmaktadır.» Sayın Gevdet Menteş'in bu sözlerinin tüm Türkiye cezaevlerinde uygulanmasını dilerlz. Kitap okumayı önlemek, yasaklamak, insanlan karanlıkta kalmaya mahkum etmektir. Kişiyi, ikincı çok daha acı bir mahkumlukla karşı karşıya bırâkmaktır. OKTAY AKBAL Mahkumlar ve Kitaplar.. SON HAVADİS HİTLER'İN ÜSTÜNE P ?' ATÎÜAR.. ^c Cihad Baban 2 iıaziran günlü Son Havadis'teki yazısında Semra Ertan'm kendini y&karak intihar etmesî olayına değiniyor ve «Artık inkar edilemez ki, Almanya'da yabancılan da kapsayan bir bunalım bu memleketi tekraı ırkçüığın boyrathklanna doğru sürttklemeye başlamıştır.» diyor. Semra'nın kendisinı yakmasımn, vahşi ırkçılık duygulan üzerinde uyancı bir şok yapıp yapmayacağını soran ve «Hiç zannetnıiyoru/» yanıtını veren Baban daha sonra şöyle diyor: «İkinci Dünya Savaşı sırasındaki bütün ırkçılık vahşetinl Hltler'in üstüne atmakla akıllı bir çıkış noktası bulan Almanlar, unuttular ki, Hitler'i ve Nazi'leri bu ifratçı yollara sürttkleyen Alman MiUetl oldu. Almanya ile dostluğumuza yürütmek istiyoruz. Bu memleketi hiç değilse Orta Avrupa'da komünizrne karşı bir siper bir set telakki ediyoruz. (..) Onun için de ihtilaflar bavayı büsbfitün zehirlemeden, Alıaanva'daki işçilerimiziıı yavaş yava? cekilmesi ilıtimalini bazırdan uzak tutmayahm diyoruz. Acaba yanhş mı?... olurlarsa mesele bitecek»ür diyen Eksi, bunun tipik bir Alman yaitlasımı olduğunu ileri sUrUyor ve şöyle , ekUyor: ^ , , «.JUtler döneminde Almsn vaUndaşı olan Yahudiler İçin bu teminat ne kadar geçerli Idiyse, buKÜnkii fa9İst*kafalı sayılan da günden füne bellrgin blr şeküde çoğalan Almanlar arasında yaşayan Türkler İçin de ancak o kadar geçerlidir.» «Alman ırkı üstündttr» lnancıyla yetlştirilen Ur Alman çocuğu, başta 1«ter Hitler olsun, ister Helnıut Schmidt bulunsun, kendi ülkesindeld yabancüara elbette yukandan bakar» da diyen Ekşi yazısım şöyle sonluyor: «Hitler'i ve polltikasını lanetleyen Amerika'da zencilere yapıianları ayıplayan Almanlar, orada çalı?an Tfirklere karşı düşmanca bir duygu besledlkleri zaman aynaya bakmalıdırlar. Çünkü orada Hitler'i göreceklerdir.» magojislnin tümörüdür. Başkasını ezeyira derken, kendi kendisini de yok eder. Bnnun böyle olduğunu en fyl bilen toplum da Almanja'djr. , .;:. lencmem'.ş ilkel blr böbürlenme de «Semra'nın lntiharmdakl alevlrr, Türkiye ile Almanya arasındaU tarihsel ve çok boyuthı bir olayın, Ud tarafca da tam billnemeyen karanlıklannı, hepünlze birden göstenneye, bllemeyiz, yeteeek mi?» TERCÜMAN TÜRKLERİN NENE HATUNU.. Ahmet Kabaklı, '6 naziran günlü Tercüman'dakl yazısında «Semra Ertan'ın (..) alevleri nice kör vicdanlılan ve kara bencillikleri inşallab kıyamete kadar yakacakj» diyor ve «fakat, Semra Ertan'a bir başka anlamda gıpta etmemiz eerektiğini» belirterek ekliyor: «Çünkü, geniş açıdan baktığımıcda blr ŞEHİT'tir O.J> Semra Ertan'ın «Almanya'da gördüğümiiz borlanmaya, klne, düşmanlığa karşı, Türklerin bir Nene Hatun'u gibi alev alev isyan ettiğini» de ileri sdren Kabakl] yazısım şöyle sonluyor: «Semra'ya rahmetler!.. Canma kıymasından dolayı elbette sonsuz üzüntüler ve üzülüşlerimlz vardır. ölerek değil, dinlmizin, soyumuzun günah saydığı «întihar.la hiç değil.. Fakat yaşayarak ve cidlyetle uğraşarak, medeni tarzda mücadele etmemiz gerektiğini, bo arada îşçi. diplomat, gaze. teci (insan olmak şartı ile) Alman Türk berkese hatırlatıyorum. «Almanlar, artık buna benzer acı dersler almadan, insansever olmamn, Türkler de üstlerine düşen milU^ terbiyevi her türlü görevi yapmanın çarelerinl bulmalıdırlar.» (Cumhuriyet îtalya'ya ısmarladığımız dört muhrip ile iki denizaltı gemısinden iki muhrip ile iki denizaltı gemisi limanımıza gelmişlerdi. ttalya'da inşaları ve tecrübelerı yapılan diğer iki muhribüniz, Zafer ve Tınaz tepe muhripleri de ttalya'dan hareket etmiş olup bugün limanımıza gelmeleri beklenilmektedir. (5OVLÖnCE 6 HAZİRAN 1932 ZAFER VE TINAZTEPE Gemilerin sancak çek me merasiminde bulun mak üzere Harp filosu kumandanı deniz miralayı Şükrü Beyefendl Hamidiye kruvazörii ile limanımıza gelmiştir. Muhriplere sancak çekme merasimi yapıldıktan sonra halkın bu yeni ve güzel gemilerimizi gezmelerine müsaade edilecektir. MİLLİYET KENDİ CELLATLlOlNI DA... Çetin Altan, 2 haziran günlü Milliyet'teki yazısında Orcaçağda Engizısyon mahkemelerinın verdiklerı yakılma kararlarma değiniyor ve Semra Ertan'ın kendisini yakması oıayma gelerek «Sanki görünmez blr mahkeme, gencecik Semra'yı böyle blr cezaya çarptırdıktan sonra, aynca kendi cellathğuu da kendisine yaptırmaya kalktı» diyor. Semra'nın drammda, Almanya'da hızla yaygınlaşmakta olan Türk düşmanlığınm yanısıra, «hele döviz gelsin de, sen gerisine boşver vurdumduymazlığı»nın da bulundugunu ileri süren Altan daha sonra şöyle diyor: «Almanya'da yaygınlaşan Türk düşmanlığının gerisinde, ırkçı partilerln kışkırtmalan da vardır. Irkçılık, çağımızda hortlaması bir türlü ön HÜRRİYET Oktay Ekşi, 3 haziran günlü Hürriyet'teki yazısında, Almanya'da Semra Ertan adlı Türk kızının Kendini yakarak intihar etmesine ve giderek Almanya'daki yabancı duşmanlığına değiniyor. «Almanlara sorarsanız, «Türkler efer Alman vatandaşlığını kabul ederler ve toplnnüa bütünleşmeye ran İSTER HİTLER İSTER SCHMİTD.. ]Günün itanıl SATILIK DUT YAPRAKLARI Şişli, Büyükdere caddesinde Hacı OsBayırında gazıno arkasmdaki dört dönüm bahçede mevcut 600'ü aşkm dut ağacının yaprakları müzayede ile satılacağmdan taliplilerin perşembe günü saat ondörtte mahallinde hazır bulunmaları. dış basın SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG Federal Almanya'da yayınlanan «Süddeutsene Zeitung» Iran Irak savaşına değindiği yorumunda, Saddam Hüseyin'in devrimıesinin hiç de sanıldığı kadar büyük bir ihtimal olmadığını öne sürüyor. îran yönetiminin hesaplarmı Irak'ın nüfusunun yüzde 60'ını oluşturan ve toplumda «ikînci smıf yurttaş» konumunda bulunan Irak Şiilerinin ayaklanmasına bağladığmı beürten yazı şöyle devam ediyor: «İran Şahmdan farklı olarak Saddam Hüseyin Irak'm petrol zenginligini daha akıllıca kullanarak aşın hızh bir sanayileşmeden kaçındı. Bu sayede ne aşın blr yabancılaşma. ne de keskin toplumsal farkhlıklar ya da toplumca bir kimlik arayışı doğmadî. İran'da Humeyni'nin tslam devrimini mümkün kılan olgular bunlardı. Ve İran Şahmdan farklı olarak Irak Baas Partisi Necef ve Kerbela'daki ŞU dini liderlerinin nüfuzunu tam zamanmda ve çok kere de son derece vahşi, acımasız bir tarzda kırdı. Devlet. parti ve ordu içindeki iktidarm kilit ioktalan Sünni Müslümanlan SADDAM DEVRİLECEK Mİ? nın elinde, bunlar aynı zamanda Baas Partisi'nin sadık birer üyesL Bu nedenle Saddam Hüseyin ülke i'inden gerçek bir tehlike karşısında sayılmaz.» FRANKFURTER ALLGEMEİNE Federal Almanya'da yayınlanan, «Frankfurter Allgemeine» gazetesinde çıkan bir yorumda Versay doruğundaki görüş aynhklannın Batı için büyük bir fırsatın kaçmasına yol açtığı öne sürülüyor. «Görüş ayrılıklannm doruğu» adlı yazıda, Sovyetik blokta merkezi planlama ekonomisinin bunalımının ilk defa apaçık görülebilir hale geldiği öne sürülerek, Batı ekonomisi dünyasının birleşmesi halinde Sovyetler'in ekonomi krizinin siyasi bir nimet olacağı belirtiliyor. Yazı şöyle devam ediyon «Sanayi ülkelerlnin ekonomik politikada biraz daha birlik içinde olması sadece seksenli yıllarda kendi sorunlannm çözümüne katkıda bulunmaz, aynı zamanda doğumun ekonomik slstemine karşı da etktleyici bir gösteri olacaktır. Doğu ile ticaret ve doğuya verilecek kredller VERSAY DORUĞU VE SOVYET EKONOMİSİ de ortak tavır ve tavizsiz bir tutum siyasi bir avantaj yaratacaktır... Bütün Batılı sanayi ülkeleri aynı ekonomik ve siyasi tehlikeler karşısında. IMF bugünlerde uluslar arası ekonomik Işbirliğinin ne denU zorunlu olduğunu vurguladı. IMF her ülkenin sadece kendi çıkarlannı değil öteki ülkelerin çıkarlannı da görmesi gerektiğini vurguluyor... Yurttaşlar sadece kendi ülkelerinde değil. uluslararası sahnede de reni bir ekonomik politikanın başlangıcım bekliyorlar. Versay'daki doruk ancak. o zaman bir doruk toplantısı olmamn gereğini yerine getirmiş olacaktır.» Cumhuriyef Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T. A.Ş. adına NADİR NADİ T Gene/ Yaym Müdürü:. Müessese Müdürü: Yazı Işleri Müdürü: HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAY GÖNENSİN Basan ve Yayan .'Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T. A.ş. Posla Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (5 Hat) BÜROLAR. • ANKARA:KonurSok»kno. 24/4 Yenişehlr Tel: 17 58 2517 58 66 Idare: 18 33 35 • İZMİR: Hallt Ziya Bulvarı No: 65/3 Tel:25 47 09131230 • ADANA: Atatürk Caddest, Türk Hava Kurumu Işhanl Kat 2/3 Tel:1455019731 DAİLY TELEGRAPH Daily Telegraph, BM'nin ABD temsilcisi Bayan Kirkpatrick'i konu edinen yazısında, onun her akademisyen gibi «zeki bir aptal» olduğunu söylüyor. Yazınm özeti şöyls: «Bayan Kirkpatrick'in belirli nitelikleri yok. Akıllı, saldırgan ve iyi konuşan biri. Aynı zamanda da, Latin Amerika üzerine tartışmasız bir uzman. Aynı zamanda kendi başına buyruk biri. Kısaca, her akademisyen gibi, «zeki bir aptal». Falkland savasının patlamasından olağanüstü bir rol oynadı» BAYAN KİRKPATRİCK TAKVİNC, İMSAK GÜNEŞ ÖÛLE İKİNDİ 6 Haziran 1982 AKŞAM 20.37 YATSr. 22.38 3.13 5^7 13.12 17.12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle