18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 steyen özel radyo ve televizyon istasyonu kurabilmell mi? Yeni Anayasa hazırlanırken ortaya çıkan bu sorun gelişmiş ülkelerde Iklnci Dünya Savaşı'ndan beri uzun uzun tartışılan bir konudur. Batıda özel radyo ve televizyonlara yeşil ışık tutan ülkeler vardır: Amerika ve Japonya bunların başında gelir. Buna kar51lık Almanya'da vo Fransa'da bu alanda özel sektöre hiç bir olanak tanınmaz. Ingiltere'de ise uzun bir BBC tekeli dönemin den sonra yerel ve bağımsız radyo ve televizyonlara sınırlı koşullar altında yayın olanaklan tanınmıştır. Neden her isteyen gazete ve dergi ç> kartablliyor da radyo ve televizyon istasyonu kuramıyor? Fransa'da parlamentoya getirilen bir yasa tasarısı ile özel ilân almama koşulu altında kamusal örgütlere yayın hakkı tanındı. FM veya UKW'yi actıgınız zaman yalnız Paris'te yirmiye yakın özgür radyo yayını dinliyorsunuz. Sos yalistlerin iktidara gelmesinden önce sağcı hükümetler özgür radyolara hiç bir biçimde izin vermemişlerdi. Korsan yaym yapan radyolar derhal susturuluyor ve sorumlular hakkuıda kovuşturma açıhyordu. Sosyalistler, daha yasa çıkmadan bu sınırları kaldırdılar. Fransa'da özel televizyon istasyonlannın kurulması hiçbir zaman söz konusu ol madı. Şimdiye kadar hiç bir parti «Televizyon tekelini kaldıralım, isteyen özel televizyon kursun» demedi. Geçen yıla kadar sağcılar iktidardaydılar, bütün liberal görüşlerine karşm televizyon tekelinia kaldırılmasına yönelmediler. Sosyalistler de bu konuda hiç bir ödün vermeye yanaşmadılar. Bu ülkede 1957'de 400 bin TV alıcısı vardı, bugün bu sayı 18 milyona ulaştı. Her evde TV var demektir. Şimdi bütün tartış malar hükümetle TV ilişkileri ve yayınların niteliği üzerinde oluyor, mulkiyet konusu üzerinde değil. Geçen nisan başında parlamentoya getirilen yasa tasarısı ile hükümet yeni bir düzene yöneldi. Bu düzen su örgütlerden oluşuyor: • tşitsel Görsel İletişim Yüksek Kurulu: Bu kurulun görevl radyo ve televizyonların tam bir bağımsızlık içinde bir ka mu hizmeti görmelerini sağlamak olacak. Yanıt ve doğrulama hakkınm kullanılması nı bu kurul düzenleyecek. Radyo ve televizyonlarda seçim kampanyalannm gününü ve süresini bu kurul saptayacak. Her türlü yerel ve özgür radyo yayınına bu kurul izin verecek. Kurul 9 üyeden oluşuyor. Bunlan üçünü Devlet Başkanı, üçünü Mec lis Başkanı, üçünü de Senato Başkanı seçecek. Kurulun Başkanını seçme hakkı da Devlet Başkanına tanmıyor. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5 HAZİRAN 1082 I Özel Televizyon mu? «RENKLÎ TV KURULACAK ELBETTE. DÜNYAYA AYAK UYDURACAĞIZ; AMA, DÜNYANIN GİDİŞİNDEN DE ESİNLENECEĞİZ: DEVLET TV'SİNI ÖZERKLJĞE KAVUŞTURMAK GEREK.» madı. Fransızlar bunu TV tekeline aykın buldular. Fransa'da kablolu TV şebekelerinin gelişmesini engelleyen bir olay da «optik dokulu» kablolann gelişmesi oldu. Yakın da bu tür kablolar döşenince bunlar hem telefon bağlantısmı sağlayacak, hem de te lematikle ilgili her türlu iletişimi. Bu yüzden Fransızlar kablolu TV işini biraz ağır dan aldılar. Kablolu şebekeleri özel sektö re bırakarak ilancılığm hizmetine vermek myetinde değiller. Dil ve Hatk.. Türkiye Ansiklopedisi'nde Türk Dll Kurumu (TDK) konusunda şunlan yazıyor: «TDK, Turkçe'nin incelenmesi, özleştirilmesl, geliştirilmesi için Atatürk'ün teşviki ve himayesiyIe Anlıara'da kuruldu. (12 temmuz 1932). İlk Başkanı Samih Rifat'tı; yönetim Kurulu Buşen Eşref, Celâl Sahir, Yakup Kadri'den oluşuyordu. Yazı devriminin gerçekleştirihnesinden sonra Atatürk dilde özleştirme hareketine büyük bir ilgl göstermişti. Türk tarihinin sorunlarıyla ilgilenmek üzere kurulan Türk Tarih Kurumu'nun ilk Kurultayı toplandıktan hemen sonra tarih çalışmalarını tamamlamak düşüncesiyle dil konusunu ele alacafc bir kurum meydana getirildi. Tarih ve Dil Kurumları, devrim TUrkiye'sinin Türk kültürU ve uygarlığıyla ilgili temellerrnl araştırıyor, bunlan çağdaş hayata bağlayacak tezlere varmaya çalışıyordu. TDK'nun Dokuabahçe Saraymda toplanan ilk Kurultayında (26 eylül 5 ekim 1932) Türk dili bilginlerl, sanatçılar, eğitimciler, Turkçe'nin incelenmesi ve özleştirilmesi için gerekli ilkeleri belirlediler. Bu Kurultay'da dilde «devrimsin değil, ancak bir «evrimsin sözkonusu olabileceği de (Hiiseyin Cahit Yalçın) savunulmuş, fakat sonuçta «Atatürk Devrimleri»nin öteki alanlardaki uygulanışlarmı tamamlamak üzere «Dil Devrimi»nin gerçekieştirilmesine karar verilmişti. Hayatı boyunca TUrk Dil Kurumu çalışmalanna yakın ilgi gösteren Atatürk, mirasının büyük bölümünü Tarih Kurumu'yla birlikte Dil Kurumu'na bırakmıştı. Kurum 1940ta kamu yaranna çalışır dernekler arasına alındı.»' • Şu «ansiklopedik» ahntıyı neden yaptun? Biliyorum ki Atatürk düşmanı bir gazetenin bile kimi zaman yönetimi etkileyebilmesi çok yalın, duru, açık ve temel tarih gerçeklerinden uzak düşmemiz yüzündendir. Atatürk dilde «evrim»i değil «devrim»! benimsemiştir. Bu tarihsel bir gerçektir. Ancak halKin benimsemediği bir dil devriminin olanağı var mı? Bırakınız bir derneği, bir devlet bile halkın diliyle oynayamaz. Türk halkı, Osmanlıca egemenlerin diliyken Türkçe konuşuyordu. Osmanlı yıkıldı; Türkçe bağımsızlaştı. • Dilde devrim, ancak halk devrlmi benimserse gerçekleşir. Atatürk bu gerçeği biliyordu. Ama günümüzde gözleri bağlanan ve mantıkları çarpıkıaşan kişiler var. Bunlar sanıyorlar ki TDK, blr sabah ortaya bir sözcük atıyor: Oluşum... Ve 45 milyonluk bir ülkenin tüm düzeyinde, her evde, her ocakta TDK'nun ortaya attığı sözcük Tanrı buyruğu sayılıp özümseniyor. Ertesi günü TDK bir sözcük daha atıyor ortaya:, Gelişim... Halk. yine kendisinl büyülemlş bir gözbağcının emrindeymiş gibi «gelişim» sözcüğünü kullanmaya başlıyor. Böylece günden güne TDK'nun buyruğundaki koca ulus yeni bir dili benimsiyor, Türkçe'yl unutuyor. Böyle düşünmek için ya dell, ya budala, ya dengesiz ya da gerici olmaü... • Tepeden lnme buyruklarla dil değişmez; halkm benimsemediği dil devrimi yürtimez. TDK bir demektir. Koca bir ülkenin dilinl evirip çevirmek, zorla değiştjrin dönüştürmek elinde değildir. Ülkede dil devrimi Vörüyorsa, halkbanimsediği için yürüyor. Gericllerin, tutuculann, Atatürk düşmanlannm çndırması bundan, TDK'na dugnıanuk bundan... Hlfzi TOPUZ • tşitsel Görsel tletişim Konseyi: Ulu lusal çaptaki bu yüksek konsey ust düzeyde bir danışma kurulu olarak oluşturul muştur. Bu konseyin 49 üyesi olacak ve bunlan mesleksel örgütler, radyo ve televizyon yerel komiteleri, halk egitimi ve kültür dernekleri seçecektir. • Bölgesel İşitsel Görsel İletişim Komiteleri; • Parlamento İşitsel Görsel İletişim delegasyonu. Bunların yanı sıra bir takım kuruluşlar ortaya çıkmaktadır: Kamusal Yayın Kurumu, Radyo Programlan Ulusal Ortak lığı, Program Yapımı Ulusal Ortaklığı, İşit sel Görsel İletişim Enstitüsü gibi. Bu örgütlerin yönetim kurullan genellikle Par lamento üyelerinden ve mesleksel kuruluş lann temsilcilerinden oluşacaktır. Fransa'da aşağı yukarı her dört yılda bir radyo ve televizyonlarda yapısal değişikler uygulamr. Bu son değişiklik de böyle bir şeydir. Son tasannın belirgin özellikleri şöyle özetlenebilir. Radyo ve TV kamusal hizmetlerdir. Bunlar özel sektöre bırakılamaz. Radyo ve televizyonlann yönetimi kamunun tekeündedir. Dünyanın her yerinde TV'nin üç büyük görevi vardır: Haber vermek, kültütürün gelişmesine katkıda bulunmak, eğlendirmek. Tarafsız haber vermek her ülkede çok çetin bir sorun olmuştur. Siyasal iktidan ellerinde bulunduranlar her ülkede çeşitli biçimlerde televizyonu etkilemeye çalışırlar. TV'nin kültür alanındaki hizmeti de ayn bir tartışma konusudur. Yakm zaman lara kadar küçük bir azınlığm tekelinde olan kültür olanaklannı TV geniş kitlelere yayınca bütün dünyada geniş tartışmalar ortaya çıktı. TV bu alandaki işlevlerini istendiği gibi yerine getiriyor mu, getirmiyor mu? Dünyada iki görüş çarpışıyor: Birinci görüşe göre TV herşeye karşın halka çok şeyler sağlamıştır. TV klasik oyunları, sinema tarininde yeri olan fılmleri, müzik tarihinin ünlü bestelerini, çağdaş sanatın en yeni örneklerini halkın ayağına getirmiş, evlerin içine sokmuştur. Bu üst duzeyde bir kültür hızmetidir. İkinci görüşü savunanlar TV yüzünden kültürde bir yozlaşmaya gıdildiğini one sürüyorlar. Bir yandan yabancı kültürlere yeşil ışık tutuluyor, bir yandan da çok alt düzeyde programlar yapılıyor. Seyirci anketlerine bakarak kolay eğlence programları mı yapmak gerek, yoksa «Biz halkı güzel şeyleri beğenmeye alıştıracağız, halkı eğiteceğiz» diye halktan kopmak mı gerek? Yöneticiler için çok güç bir durum ortaya çıkıyor. Bu sorun hiç bir yerde çözümlenmiş değil. Yöneticiler genellikle orta bir yol seçerek hem aydınların hoşuna gidecek nitelikte programlar hazırlıyorlar, hem de geniş kitleyi hoşnut edecek türde alt düzey programları yapıyorlar. Bunlan yaymlayacak bir kaç kanal o!du mu sorun çözümlenmiş oluyor. Herkes kendi beğenisîne göre program seçince eleştiriler geniş ölçüde önleniyor. Özel Televizyonlar Gelelim özel TV yayınlanna: Özel TV çok gelir sağlayan bir alandır. Amenka'da televizyon programı hazırlayıp çeşitli kanallarla bunlann dağıtıımnı sağlayan en buyük 20 firmanın yıllık iş hacmi 70 milyar dolan buluyor. Bu firmalar yalnız Amerika'ya değil, tüm dünyaya egemen oluyorlar. Başka ülkelerde özel televizyonlara karşı genellikle haklı bir alerji yar. Hele program üretemeyen ülkelerde Özel televizyona izin verildiğini varsayalım. Bunlar neyle yaşayacaklar? llân gelirlerıyle. İlândan gelir sağlamak içın geniş kitlelere seslenmek gerek. Programlarda elbette en çok sayıda seyirci çekebiîen türlerde olacak. Bunlann kültürel nitslikleri üzerinde bilgi edinebilmek için Amerika'da ki özel programlan görmek ve ızlemek çok yararlı olur. Bunlar, niteliksizbğin en somut örnekleri sayılıyor. Biz de bu yclu mu seçeceğiz? Ne sırtınızı devlete dayayıp alt düzey de kotü programlar yaparak TV sorununu çözümleyebilirsiniz, ne de sırtınızı özel sektöre dayayıp ilân programlan yaparak. Halk yapılan programlan beğenmezse video'ya yoneliyor. Bir video salgınıdır başladı. Ne yapmah öyleyse? Bîz daha çok baş lardayız. Tek kanal üzerinde yaym yapıyoruz. Renkli de değiliz. Ama buna karşıhk geniş hazırlıklann içindeyiz. Videolar gelişiyor. Kablolu televizyona ha geçtik. ha geçeceğiz.. Renkli televizyonda tüm güçlükler içinde ha kuruldu ha kurulacak. Kurulacak elbette. Dünyaya ayak uyduracağız. Ama dünyanın gıdişinden de esinleneceğiz. Devlet televizyonunu özerkliğe kavuşturmakla işe başlamak gerek. Programlann hazırlanması sürecine çeşitli birliklerin, üniversitelenn, öğret menlerin, yazarlaruı. aydınlann, sendikalann, kültür kummlannın katılmasını 6ağ lamahyız. TRT A'dan Z'ye kadar yeni bir anlayışla yeniden örgütlenmeli. Çetin Altan'ın dediği gibi «Devlet baba tekelciliğinden kurtulalım» ama, özel sektöre TV kur ma hakkı tanımakla bu iş çözümıenemez. TV'den Neler Bekleniyor? Kablolu Televizyonlar Hele kablolu televizyon şebekelerinin kurulmasma izin verecek oldunuz mu her şey daha kolay düzene girmiş oluvor. Bu şebekeler seyirciye daha geniş seçim olanaklan sağlıyorlar. Bunlar once Amerika' da, Kanada'da. Hollanda'da. Belçika'da. tngiltere'de gelişti. Bugun kablolu şebekelere abone olanlann oranı Amenka'da % 28, îngiltere'de % 14, Hollanda'da % 40 yakınlarmda. Fransa'da bu alan çok sınıriı. Devlet uzun yıllar kablolu televizyona izin vermedi. Ancak yeni kent kesimlennde bun lann denemeleri yapıldı. Bu şebekelerde amaç kentin bir bölümünde yaşayan insanlar arasmda iletişimin gelişmesini sağlamak, tartışmalar düzenlemek ve yeni bir anlayışla yerel programlar üretmekti. Özel sektöre bu alanda çalışma olanağı tanın SHT OKTAY AKBAL (ZBilim Diinyası /\ma BELGIL ;Ben Yasıyorum? ? ? ereksinmelerinin çok ve çeşitliliği yüzünden. insan, çevresini en çok kir leten canlıdır. Bu anlamda çevre kirliliğı her zaman olmuştur. Ancak, teknik anlamda çevre kirlüiği, dünya sanayi devriminin başlangıcı sayılan 1769'dan sonra or taya çıkmıştır. Devrim, îngiltere'de başlayıp öbür Batı ülkelerine yayılmıştır. Ne deni, kömürden elde edilen buhar gücünün ilk kez îngil tere'de denenip oradan başka ülkelere geçmesi idi. Fabrikalann artması bütün dünya pazarlan için üretimi kolaylaştırmıştır. Büyük çapta üretim büyük çapta kirlilik doğurmuştur. Fabrikalar duman, kurum, çöp ve zehirli sulan ile. tarihte ilk kez, tam anlamıyla bif çevre sorununu ortaya çıkarmıştır. Uzay Kirlilikleri C konunun öneminin uluslar çoğunluğunca anlaşılmış olduğunu göstermiştir. Ancak, kimi uluslar, çevre kirliliğine, gelişmiş ülkelerin bir tür hastalığı gözüyle bakıyorlardı. Brezilya delegesü «Ülkenizi kirlettiği ni söylediginiz fabrikalan bize verin. Biz kirliliğe razıyız, yeter ki sanayileşeum» demişti. Fakat, bugün, bu gi bi ülkeler de işin şakaya ge lir yanı olmadığını anlamışlardır. Bu ülkeler, şimdi, bu yıl içinde Kenya'nın, Nairobi kentinde toplanacak Ikin ci Dünya Çevre Konferansı' na hazırlanmaktadırlar. Konferans toplana dursun. aradan geçen 10 yılda yepyeni türden kirlilikler or taya çıkmıştır Bunlardan biri «uzay kirliiiği»dir. letler de frekans istemeye başlamışlardır. Her ülkenin, istediği frekansı kullanması bütün radyolann parazitli çalışmasına yol açıyordu. îs tanbul Radyosu orta dalga üzerinden 1950 başlannda çahşmaya geçtiği sıralarda Isveçlilerin bize nasıl saldınya geçtiklerini okuyuculan m anımsayacaklardır. Bu sorun, iki yıl kadar ön ce toplanan uluslararası bir konferansta ele alınmış, bir çözüm yoluna yöneltümiştir. 2) Yörünge kirliligiı Uydulann «duran» ve «dönen» diye ikiye aynldıklannı bir kaç kez yazmıştık. Duran uydu, dünya gibi batıdan doguya, dünyanmkine eş bir hızla döndüğü için gökte ça kılı imiş gibi durur. Bunlara, Ingilizcede «geostationary, geosynchronous» uydular denmektedir. Gözlem uyduları, casus uydular, ha berleşme uydulan. televizyon uydulan, hava durumu uydulan bu türdendir. Bun lar dünya orta çizgisinin üzerinde (ekvator çizgisi) dönmekte, yani «durmakta» dır. Bu uydular için ideal yük seklik 35 bin küsur kilomet re yüksekliktir, yani 22.300 kara milı bir mil (1609 met re)dir Çeşitli uluslara ve firmalara ait olmak üzere 110 «duran uydu» bu yüksek likte çalışmaktadır. Gelecek üç, dört yıl içinde en az 200 uydu daha bunlara eklenecektir. Bu, bugünkü du rumdur. Çünkü, uzay bugün, başta Amerika ve Sovyetler Birligi olmak üzere, bir kaç devletin fiili tekelindedir. Şimdilik, Almanya gibi, isteyenler için. «duran» veya •dönen» uydu fırlatanlar ;da vardır. Ancak, yakın bir'ge lecekte pek çok ülke kendi uydularını fırlatmaya ve bu 35 bin küsur metre yükseklıkte yörüngede gezdirmeye başlayacaktır. O zaman nasıl bir «uydu trafik tıkanıklığı» nın başlayacağı kolay lıkla kestirilebilir. Bu tıkanık lık da, kuşkusuz. uluslarara sı konferanslarla giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak, şunu hemen söyleyelim ki, bugün. bu 35 bin küsur kilometrede en iyi yerler şim diden tutulmuş durumdadm Geçiş töreni yapılacak bir anayolda en iyi pencerelerin önceden paylaşılmış olması gibi... Türkiye, çevresindeki amansız düşmanlarmı her an gözetlemek için olsun, ülke sinin en ücra köşeleri ile sü rekli telefon görüşmeleri için olsun, hava durumu ve ürün durumu için olsun uy dular atmak, bu nedenle de, ilerde toplanacak konferansa katılmak zorunda kalacaktır. Bu yuzden, ülkemizin bu uzay sorunlanna şim diden eğilmesi gereklidir.. Türkiye bu işi yabancı danışmanlara yaptıramaz. Bunlar hem çok para ister, hem de önce kendi ülkeleri nin çıkarlanm düşünür. ilk gümrük tarifemizi yapan ya bancı danışman, kendi ülkesi mallan için düşük gümrük resmi koydurmuştu. Ülkemiz, sonradan, bu ülke ürünlerinin açık pazan haline gelmişti. İlk îktisat Fa kültemiz olan İstanbul İlctisat Fakültesinin kurulmasını yabancı uzmanlar gereksiz bulmuştu: Gelişmiş bir ik tisadı olmayan bir ülkenin iktisatçı nesineydi?.. 50'lerde barajlarımıza karşı çıkıyordu Amerikalı danışmanlar: Elektrik sanayii olamayan bir ülkede elektrik üretecek baraja ne gerek vardı?. Ama bütün bu uzmanlar, da nışmanlar. yanıldıklarını sonradan açıkladılar. Bugün .uzay için de ben zeri bir durumla daha doğ rusu durumlarla, karşı karşıyayız. Bu konulara akıl erdirmek ve kendi çıkarlan mızı kendimiz korumak zo rundayız. Uluslararası alan yoksulluğa azgelişmişliğe hoşgörü ile bakan bir alan değildir, bir zenginler alanı dır. Yoksulluktan kısa sürede kurtulmamız bunun için gereklidir. Beş küsur yıl önce biz bu sütunlarda bu konulann üzerinde dunjrken kimileri bi zı «düşle uğraşmak»la suçluyordu. Durumun öyle olma dığı ve olmayacağı anlaşılmıştır, yakında daha da iyi anlaşılacaktır. «Semra çok aydın, lyi düşunen, okuyan bir kufh, Ancak yerlni bulanuyordu.» Birkaç gün önce Semra Ertan adında blr «enç kadon, Hamburg'ta bir meydanda kendini yaktu Gazetelerde okuduk. Almanya'da günden güne artan ırkçıhğı, yabancı düşmanlığını protesto eden bir davranış... Gidip bir bidon benzin w'™ftlr. üstüne başına dökmek, sonra bir kibrit... Bu bilinçli bir davranıştır, aydın bir genç ka> dının günlerce düşündükten. radyo yoluyla da Alman kamuoyuna nedenlerini açıkladıktan sonra giriştiği korkunç bir iş... O kadar ki Hamburg Radyosu'ndan bir muhabir gelmiş, Semra Ertan'la bu konuyu tartışmış; «^ Niçin açük grevl yapıyorsunuz? Almanya'da biz yabancılann daha fazla anlayış ve destek görmesl için. Insan yerine konulmanuz için. Kamuoyunun bu yönde dikkaüni çekmek istiyorum, ancak dikkate almıyorlar. Bunun için benzin alıp kendimi yakacağım. Kendini yakmak tek çare mi? En lyiai gel bu Işten vazgeç. 1961 yılmda bizler buraya geldiğimizde 'Hoşgeldiniz' diye karşılamışlardı. Daha sonra bizleri 'pis* ve 2. suııf görmeye başladılar. Bunu söylediğimiz zaman 'Ülkenize dönün' diyorlar. Benim adım yabancı. Mesleksizim, ikinci sınıfım. * Tamam mı? Kendini yakmayı unuttuk deMI mi? ^ Eğer bir mesleğim olursa, peki... Yabancı olduğumu öğrenince tuhaf oluyorlar. Bu beni üzüyor. Bunalıma suruklüyor.» 3u konuşma radyoda çarşamba günü yayınlanu. O gün Semra da Hamburg'da kendini cayır cayır yakar kentin bir meydanmda... Bir 'yabancı' olarak yaşamaktansa bu dünyada, çekip gitmek daha iyi miydi. daha doğru muydu? Insanoğlu bu dünyada son gününe kadar yaşayacaktır. Bu, onun görevidir; onu yaşatmak da uygar toplumlann görevidir. Ama yirmibeş yaşmda duygulu, aydın bir genç Türk kadını 'simgeleşmek' istedi, bir anlamı genışletmek, duyurmak istedi. Bir bidon benzin, bir kibrit yetü buna... Insanlarımız yalnızdır, tek başlanna bırakümışbr, devlet olarak, ulus olarak yüzbinlerce insanımızla ilgilenmeliyiz diye yazdık yazdık yazdıkl... On yıldu şiirler, şarkılar. türküler, ınakaleler, incelemeler, söylevler... O iktidar. bu iktidar gitti gel« di, gltti geldi. Dış ülkelerde çalışan milyonu aşkın yurttaştan tek bir steğimiz vardı: Dövizl Gerısi umurumuzda değildi. Ne onlann, oralarda çektiği acılar, sıkıntılar, utançlar, ne de yetişen yeni kuşaklarm içine itildiği. gömüldüğü 'yabancı'laşma, kişiliklerinden kopma gerçekleri... Almanyalarda, Hollandalarda, Fransalarda, Isveçlerde milyonu aşkın insanımız dirençle savaşım veriyorlar yıllardu... Herkes onlan sömürüyor, en başta biz, hepimiz... Sonra da o ülkelerde şu ya da bu siyasal eğilimdekl bir takım kişiler, çevreler... Çoğunlukla aşın itilişlerin, çağdışı duygulann elinde sömürü aracı olan bu insanlanmızi kurtarmak onlara sahip olmak için ne yaptık. ne yaptık? Almanya'da, Isveç'te, Fransa'da sokaklarda, alanlarda gördüm onlan... O başıboş, kendi dünyalarına bırakılmış Türk çocuklan... En çirkin filmlerin gösterildiğl sinemalann önlerinde, karanlık işlerin çevrildiği sokak köşelerinde insanlıklanndan kopmuş küçük yaşta büyümüş çocuklanmız... Eğitimsiz, ne Alman, ne Türk olan çocuklar... Sonra genç erkekler. genç kadmlar... Değişik bir toplumda, binbir fırtınaya gögüs gererek ekmek parasını çıkarmaya, biriktirmeye çabalayan insanlar... Semra Ertan'm ablası konuşuyor: «Semra Almanya'da çok sözü edilen ikinci kuşaktan tipik bir örnek. Ne Alman toplumunda ne Türk toplumunda kendisine yer bulamıyor...» ikinci kuşak, derken üçüncü kuşak... Harcanmış, para uğruna, ekmek parası uğruna bozuk para gibi harcannaış insanlanmız... Bugünleri de yok. yannlan da... Çocuklanmn (Arkası 9. «ayfoda) Uzay kirlilikleri Uzay kirliliği bir değil 3 Makro, mikro kirlilik kirlilik biçiminde karşunıza Çevre kirlih'ği, uzun süre, çıkmaktadır: 1) Radyo dalsadece tek tek ülkeleri ilgi galan kirliliği, 2) Yörünge lendiren bir konu sanılmış kirliliği, 3) Uzay aracı kirli tır. Fakat, hemen bütün az liği... Bunlardan ilk ikisini gelişmiş ülkelerin de sana bu yazımızda, üçüncüsünü yileşmeye başlaması, konu gelecek yazımızda inceleyeyu birden dünya çapmda ceğiz. bir sorun biçiminde ortaya 1) Dalga kirliliği: Her ülçıkarmıştır. Irmaklann bir kede yüzlerce, binlerce radçok ülkelerden geçmesi, de yo istasyonunun çalışması nizlerin bütün ülkelere açık ile bir «frekans kıthhğı» baş olması, bir ülkenin yarattığı göstermiştir. lstasyonlann kirlilikten öbürlerinin de za az olduğu dönemde, ileri ül rar görmesini kolaylaştır keler, frekanslan kendi ara mıştır. Bu yüzden de, dünya lannda istedikleri biçimde çapındaki çevre kirliliği ar paylaşmışlardır. Fakat, îkin tık gözardı edilemez bir dü ci Dünya Savaşı'ndan sonzeye ulaşmıştır. Bu gelişme, ra yüze yakm sömürgenin iktisatçılann «mikro ekono bağımsızlığa kavuşması somi» ve «makro ekonomi» a nucu ortaya çıkan yeni dev yınmına benzetilebilir. Bilin diği gibi, üretim, dağılım, bölüşüm, tüketim gibi iktisadi olaylar evvelce sadece firmalann sonınu olarak, dar çapta, mikro çapta ele aiınırdı. Keynes, 1936'da yaymladığı ünlü yapıtından sonra bu iktisadi olaylan her ulusun toplam üretim ve gelir düzeyi açısından ve iktisat sektörlerinin karşılık lı etkileşmeleri bakımından, daha doğru bir yöntemle, Birayın en seçkin ürünlennı sunan derqı ele almmaya başlanmış ve buna makro ekonomi denmiştir. îşte çevre kirliliği de, önceleri her ülkenin bazı bölgelerine özgü ve sadece bazı sanayi kollannı ilgilen diren sorunlar sanılmışken bunların hem ülkeler çapuı EMINÖZOEMİR KONUR ERTOP ADALET AÛAOĞLU da, hem uluslararası çapta FATİH ÖZGÜVEN SEÜMlLERf HULKİAKTUNÇ sorunlar olduğu anlaşıhmştır. Aynca, kirliliklerin de MEHMETSEYDA FAHlRtZ KÜRŞAT BAŞAR birbirleriyle ilişkili olduğu belirgin hale gelmiştir. GÛNOLSUVEREN TARIK DURSUN K MURAT8ELGE Ve Türkiye ( Cumhuriyet 5 HAZİRAN 1932 SELlM SIRRI BEY Prog'da temmuz sonların da yapılacak olan Sokollar Beden Terbiyesi şenlık. lerine davet edildiğıni yazdığımız Maarif Umuml Müfetişlerlnden Selim bir n Bey bugün konvansiyonel trenle harekşt edecektır. Öteden beri Cum huriyet yazı aDesine dahil bulunan üstat Avrupa ve Sokolar gezl intibalarını muntazaman gazetemize yazacaktır. CZZlGünprı lanlanllZD • FOTO SÜREYYA MECMUASI Bu güzel foto, sinema ve spor mecmuasının 13. nushası 4 nefıs tablo ve müteaddıd resım lerle intişar etmıştır. Hazırandah itıbaren her on beş günde r.eşrolunacak bu mükemmel salon mecmuasını karilerimıze hararetle tavsıye ederiz. Fiyatı her yerde on beş kuruştur. Hümriuet saruat/edebiyat Cumhuriyet Sahlbl: Cumhuriyet Matbaacılıkve Gazetecilik T.A.Ş. adına '. :.... NADİR NADİ Cenel Yayın Müdürü:. Müesseje MüdürO: « . Yazı ijleri Müdürü: B«*«n v* Yayan HASAN CEMAL EMİNE UŞAKUGİL OKAYCÖNENSİN Cumhurlyet Malbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Poıta Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (S Hal) Ayın Dosyası: Okumanın İlk Basamağı: "Hafif'Romanlar / BÜROLAR. • ANKARA: Konur Sokak no. 24 M Yenlş«hlr Tel: 17 5£ 25 17 58 66 Idare: 18 93 3S • İZMİR: . Halit Zlya Bulvın No: 65/3 , İlk çevre konferansı Kirliliğin düny a çapmda bir olay olduğunun anlaşılması üzerine Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde ilk dünya çevre konferansı Stokholm'de toplanmıştır. Sovyetlerle öbür sosyalist ülkelerin katılmadığı bu konferansa, Kızıl Çin dahil, 113 ülkenin katılmış olması, ERHAN BENER TARIK BUĞRA NECATI CUMAU NAZL1 ERAV BİLGEKARASU EMREKONGAR AYLAKUTLU FETHİ NACI CEMALSOREYA EROL TOV TOMRISUYAR Cizgiler: TAN ORAL Tel: 2547 09131230 • AOANA: Atalürk Caddesl, Türk Hava Kurumu Iffıam Kat 2/3 Tel:14S5019731 * İM«AK OONEŞ ÖOLE IKİNDI 5 Haziran 1982 AKŞAM YATSİ Bilim adamı, öykücü, romancı. şaır.çevirmen ve eleştırmenler polısiye, aşk ve serüven romanlarını tartışıyorlar HA1İRAN SA YfSf ÇIKTI 3.14 5.28 13.12 17.12 20.37 22.37
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle