Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜSLER 7 MAYIS 1982 «Troya önünde Atlar» adlı iızun şlIrlmde, Homeros'un sözünü ettiği atların yanına, başka ve değişik dönemlerde yagamış atları da gettrerek anakronik bit görünü çizmlş, o şiir için yazdığım öndeyide de belirttlğim gibi, bundan şiirsel alanda klml verlmler elde etmeyi denemiştim. «Yaz Sonu ŞHrleri» adlı şiirlm dolayıslyle Eleştiri dergisinde çıkan benimle yapılmış konuşma sırasında da, sorulan kimi sorulara yanıt olarak, bu anak runizmden şllrlerimde nasıl yararlanmak istediğlm konusuna değinmek fırsatını buldum. O konuşmada (ve başka yazılanmda) kullandığım «zaman» sorunu, «tarih» lle de, «felsefe» ile de llişkili değildi. Ben, diyelim blr şiirimde «ağaç»tan söz etsem, dlzelerlmin «Botanik»e uygun olup olmadığım düşünmem; bunun gibi, düşle gerçeğin blrbirine kanştığı bir şiir yaz sam, buna bakılarak, bir ilkel toplum üye Bİ sayılamam. Şiir özgürlükler alamdır. 28 Nisan 1982 tarihli gazetemlzin Kül tür Yaşam sayfasmda çıkan «Zamanı Geriye Doğrn Okumak» başlıklı yazısında Ahmet Oktay, son şllr kitabım «ölttm sttzlük Ardmda Gügamış» üstüne daha önce yayımladığı yazıyı bir ilk okuma ürünü saydığım belirterek, Eleştiri dergislndeki konuşma ile birarada ele alıp, gerek o kitapta, gerek konuşmada sözkonusu edilip işlenen «zaman» sorununa, bu kez, bilimsel felsefl açıdan değinmek gereğini duymuş; demek «zaman» temasınm şiirsel dtizeydeki yeri ile yetinmekte blr eksiklik bulmuş, benlm kimi tarih ve felsefe (ya da tarlh felsefelerl) karşısındaki yerimi kendlnce belirlemek Istiyor. Bereket Sayın Oktay, konuyu «fiziksel zaman» sorununa dek vardırmağa kalkmıyor o yazısmda. Yazar, blr şllrde duygu ve düşünce îllşklsinin lrdelenmesl zorunluluğunu öne sürerek, konuyu şiirsel düzeyden, deylm yerinde ise, bilimsel felsefî düzeye aktarmak, böylece benim «zaman» anlayışımı eleştlrmek olanağmı ele geçirmiş oluyor: «Şiirsel değildir sorun. Çfinkü zamandan söz etmek, tarihten söz etmektir» diyor. tyl de edlyor blr bakıma, bu sözüyle, tarlhten önce zaman olmadığım gösterdlğinden, konumuzu belli bir zaman sınırı lclnde lrdeleme olanağmı kazanmış duruma geliyoruz. Yoksa geçmişgelecek bllinci dışındaki «zaman sorunn» bizl ya matafiziğe, ya da fizlkçllerin «zaman» sorununa sürüklerdl. Şiirde «düşflnce»nin, ancak şiirsel çalışmayı dislplln altmda tutmağa yaradığını kaç kez yazmışımdır; «dü9ünce»nin asıl yeri düzyazıdır. Oysa ben, Ahmet Ok Teslim Melih Cevdet ANDAY tay'ın dediğine göre, «her şeyl zamansız bir geçmiş bütünü» olarak gördüğümden. «gelecek terimini» (nedense son çözümlemede M.C.A.) yine geçmişin hizmetine» soktuğumdan «ilerleme»yl yatsıyormuşum... Ahmet Oktay bununla nereye gelmek istiyor diye düşünürken, şu sözlerle karşılaşmayayım mı, «Tarihsel maddeciliğin en radikal terimlerinden biridir gelecek, bu yüzden, felsefî bağlamda reddinin slyasal sonuçlan olabileceği söylenebilir.» Kısacası, «Sen böyle yapmakla Marksçıhga karşı geUyorsun» diyor bana. Ahmet Oktay, «ölttmsüzlük Ardmda Gılgamış»ı «ilk okumaasmda, anlaşılan çıkaramamış bu sonucu, sonradan «derinlemesine» okuyunca bulmuş, ya da Eleştiri dergisinde çıkan Konuşma yardımcı olmug ona bu bulgusunda. Bir kez bulmuş ya, artık bundan sonrasım rahatça yürütebilir: Bir şiirsel sorunu dış dünyanın varhğı sorununa dönüştürmek, ilerleyen zamanda yanılsama, artık tarihten sözedilemeyeceği, tarihi bir değişmezlik olarak anlamak, kitlelerl devreden çıkarmak, geleceğin yatsmması, bu yüzden siyasanın küçümsenmesl... daha neler de neler! Bir siiri, ya da şllr tistünedir diyerek bir Konuşma'yı küçümsememek gerekir; bilimsel yöntemle çalışan bir inceleyici, ozanı öyle bir sorgulamadan geçirir ki, siyasal blr suçlu yapar çıkar onu, yiyeceği cezayı da okura bırakır. «Tarlh»ten ne anladığım açık seçik çıkaramadım Ahmet Oktay'ın o yazısından. Kişi, neden olduklanm aramadan geçmiş olaylan okuyabilir, hatta nedenleri blr yana bırakıp yazabillr de. Buna «betimleyicl tarihçiHk» denir. Gerçek inceleyicilik, nedenlerin araştınlması ile başlar; başka bir deyişle, yeni olaylar karşısında, bunlarm niçin böyle olduğu sorusunu sorarak geçmişe uzanmak demektir bu. Çağdaş anlamda tarihçilik. onsekizlncl yüzyılda, Montesquleu ile başlamıştır. Ondan sonra gelen tarihçiler, sürekll olarak, olaylann nedenlerinl ve oluşum yasalanm araştırmışlardır. Sonra sonra «nedensin yerinl «açıklama» ve«yorum» alıyor. Ancak her «neden», bir tarih araştırmasını bilimsel kılmaz: «Roma Imparatorlnğu neden battı?» sorusuna, «Tann öyle istedi de ondan» yanıtım vermek gibi. Bilimsel tarlh, nedent değll, nedenleri öne sürer, dahası, bu nedenleri sıraya koyar, (bunu yaparken de, ister istemez, değer yargılannı araya katar, yoruma, seçmeye başvurur, verllerle sonuçlan dengeler. nedenselliği dünyaya uyarlanmamızın bir yöntemi olarak anlar, lnsan eylemlerinin özgürlüğü ve gereklrllliği arasmda uyumluluk görür, kaçınılmazlık ile olasılık arasmdaki karşıtlığı çözttmler, tarihsel olayı tarihsel olmayandan, niyeti mantıksal yargılamadan ayınr, rastlantısalın genel lle olan llişkislni belirler. Yoksa «Olan, olacak olandı» düşüncesinin hiç bir bilimsel değeri yoktur, tarihsel oluşumu (demek zaman sıralanışını) insan dışı saymak yazgıcıhktır. Marks, «Dünya tarihi içinde rastlantıya yer olmasaydı, onnn çok glzemll blr niteliği olurda» demiştir. Tarihçi, ele aldığı olaylann nedenlerinl incelerken, bunlardan hangisinin görece daha ise yarar olduğunu yorumlayarak bir sıralama yapar. Billndiğl gibi, Marks, son çözümlemede ekonomik olaylara etkinlik tammıştır, bir değer yargısına başvurmuştur ve çağının ekonomik yapısmı lnceleyerek geçmişe dönmüştür. Bir bilgin, «Bugünttn ışıgmda geçmişi, geçmişin ışıgında bugünü anlamak» dlye özetler bunu. sonra da şunu ekler, «Bugün, geçmişle geleceği ayıran lmgesel bir çizgi olarak tasanmdan öte bir anlam taşımazj» Marks, «dünyanın değişeceğini» değil, «dünyanın değiştirilmesisni sözkonusu etmişti. Bunlan, tarih üstüne kimi kavram lan ansıtmak için sıraladım; çünkü Ahmet Oktay'ın «zaman» ile «tarih»i özleştir mesini ne yapayım, gereğince anlayamadım. Ben Hemeros'un atları yanına, başka çağlardan atlar getirip koydumsa, bunun tarihle, ya da onun tarihe eşit saydığı zamanla felsefî açıdan ne ilişklsi var. At bunlar.. Ama ben, bunun gibi, çeşitll çağlardan insanlan da blraraya getire bilirim bir şiirimde. Sorun, o şlirin, şiir olup olmayacağıdır. Konuşmada, «zaman»ın «bugttn» den, ya da «gelecek»ten «geçmiş»e doğru olablleceğinl söyledimse, bu, Tarih biliminde «zaman»ın, bugünden geçmişe kurulduğu ve «bugün» ile «geçmiş»i yorumlamanın, «gelecek» tasarımlarından kaynaklandığı nedeniyle dir. Marks lle Engels de böyle yaptılar. Yoksa her Igl kendi başma geçmişten ge leceğe akan, kendi başına ilerleyen zama na bırakmak gerekirdi, bu da «kitleleri devre dışı bırakmak»tan başka anlama gelmezdi. Işte ben «zaman yoktur» derken, Ahmet Oktay'ın anladığı «zamansı dile getirmek lstemiştim. Ahmet Oktay, bende, Avrupa düşün ceslnin ideolojik içeriğine büyük bir dar be olarak nitelediği yapısalcı yönteme yakınlık bulduğunu belirtiyor yazısmda. «Avrupa düşüncesinin ideolojik içerlği» sözünü açık seçik anlasaydım «darbe» nin nerden geldiğini çıkarırdım. Ancak, yazısmda yapısalcılığm terminlerini be nimsediğini gördüğüm için, onun da böyle bir yakınlık içinde bulunduğunu söy leyebilirim. Ben yapısalcı yöntemm, özel likle sanat yapıtlarının lncelenmesmde çok yararlı sonuçlar verdiğl görüşündeylm. Çünkü bu yöntemle. sanat yapıtı, yaratıcısı Usttine gerekslz, gelişi güzel sözler pöylemeden, yermeğe ya da övmeğe kalkmadan ortaya konabillyor. Ahmet Oktay'ın, Marks'ı yanına ala rak beni yargılamağa kalkmasını doğru bulmadığımı belirteyim. Kendi bilgisi yetmez miydl böyle bir tartışma açması için?.. Marks'ı da, Yapısalcılığı da, Zaman, Tarih konularını da öğrenelim, ama onlan özümsedikten sonra kendi ba şımıza tartışalım. Yanılmamak olanaksızdır, yanılgıya düşersek diye korkma dan en sivri düşüncelerlmlzi söyleyelim, olsa olsa bu yoldan yaklaşabiliriz doğrulara. Yoksa bize sadece büvük düşünürlerin sözlerlni yinelemek düşer. Gene de iyl oldu böyle bir tartışma açmak. Bakarsmız, bir gün Einstein'i de araya katıveririz, yıldızlararası tarih olup olmadığım araştınrız. Yazısımn sonuna doğru anladım Ah met Oktay'ın zamanı niçin tarihle özdeş lediğlni.. Marks'ı yanına alıp işinl sağlama bağlamak istemiş. Hele benim nesne leri yatsıyışımm ona büyük kolaylık sağ ladığını gördükten sonra! Oysa ben mad deciliği mermercilikten ayırırım. Duyu verilerine kolayca kaptırmam kendimi, kaptırmadığım için de lzlenimciler gibi sonunda yok etmem doğayı. Eleştiri der glsindekl Konuşma'ya konu olan «Yaa Sonu Şiirleri» adlı şiirimde, görünüşle rin aldatıcılığma kanmadığım tema'sını lşlemiştim. Her an bozulup yenlden kurulan blr düzen lle karşı karşıya idlk sanki... Keseyim burada.. Ne çabuk «Eller yukan!» diyorlar adama. Bırakmıyorlar kendi başımıza düşünelim. Pax ile Pan... P ax, Latince kökenlidir; banş demektir. Yeryüzü yuvarlağı, savaş ile banş arasında bir sarkacın topu gibi çağlar boyu sallandığından tarih boyunca çeşitli banş kuramlan oluşturulmuştur. Bu kuramlann en eskilerinden birisi Pax Bomana'dır. Roma Imparatorluğu tüm Akdeniz kıyılanm ele gecirip büyük fgpmenliğini kurduğu donemde kilise babası Augustirıus, insanlara diyordu ki: Roma egemenliği altında Hıristiyanlann inançlanna göre banş içinde yaşamalıdır. Çağımızda (özellikle ikinci Dünya Savaşmdan sonra) ABD'ntn dünya görüşü içinde biçimlenen banş kavramıpı da «Pax Americana» diye adlandıranlar çıkmıştır. Bir ara Endonezya'dan Şili'ye, Kanarla'dan Inglltere'ye, Vietnam'dan Iran'a dek yeryüzü kapsammda «Amerikan banşı» geçerliydL Eskiden Pas Romana'yı Isa'nın düşmanlan bozmaya çabalarlardi; Pax Americana'yı da ancak komünistter kundaklıyabilirdi. Pan sözcüğü Yunanca kökenlidir; birlik tümlük anlamma gehr: Pan Hellenizm, Pan Islamizm. Pan . Türkizm, Paa Islavizm, Pan . Cermanizm, Pan Amerikanizm gibi... Pan Amerikanizm, 19'uncu yüzyılın ilk yarısında Amerika anakarasmdaki devletler arasında örgütlenme Diçimine dönüşmüştür. Panamerikancıs lık, Amerika Devletleri Örgütü (OAS) ile eylemde ve yürürlüktedir. Bu anlaşmanın 24'üncü maddesi «öyledin « Blr Amerika Kıtası devletinin ülke btttfinIfiguno ya da slyasal bağımsızlığına karşı yapılacak saldın, bütün Amerika Kıtası devletlerlne karşı yapıhnıs sayılacaktır.* Ne var ki baslangıçta Avrupalı devletlerin saldınsma karşı birlik ve bütünlüğu simgeleyen PanAmerikanizm; sonradan ABD'nin anakara üzerinde egemenliğini vurgulayan bir akım niteliğine dönüşmüştün ve yeryüzüne yaygın Pax Americana içinde bir bölge oluşturmaktadır. Pan Amerikan örgütü, (Küba dıçlandığmdan) 23 üye devleti kapsar. VVashington'un Güney Amerika ülkelerine karsı dolaysız ya da dolaylı saldınlan, Pan Amerikanizmin doğal siyasası sayılmıştır. Ne var kl Ingiltere ile Arjantin arasmdaki savaş, Pax Americana ile Pan Americana arasın> da çatışmanm su yüzüne çıkmasına neden olmustur. Daha önce Küba bunahmlannda bu çelişki gündeme girmısti; ama koşullar başkaydı. Küba, Pax AmericanR'yı yadsıyan bir dünya görüşünu benimseyip örgüte başkaldırmıştu tıpkı Pax . Romana'yı yadsıyan ve Hıristiyanhğa karşı çıkan zındık, günahkör, cehennemlik güçler gibiydi. flıcıdft Dir Yasa, Masa Vedat GÜNYOL asa masa Öerken, Türkçemize özgu, adam madam, otel motel, guzel müzel, yaş maş türünden o güzelim ses çakışmalanndan kaynakla^ nan, o şakamsı, alayımsı anlamların ötesinde, dosdoğru bir kavramlar çağnşınunı dile getirmek istlyorum. Yasa deyince, bir ölçude, bir anlamda, bir masa işl geliyor ilkten akla. Evet. bir masa işi, ancak ve ancak halkm içinde, yaşayışmda, törelerinde yoğrula pişeoluşa gelise edinilebilen deneylmler birikimi ile kotarılabilen. kotanlabilecek olan bir yüoe iş. Tarihte. bir Solon, bir Lykurghos örneği var bu işi ilk basaranlar arasında. Solon gibi Lykurghoe da, yıllarca halkla özdeşleşmiş. halkm ruhunu özunü kendinde yaşamış, ahı vahıyla bütün sorunlan yureğinde kafasında değerlendirip kaleme sanlmış, bu işi yaparken de, devlet görevinden ayrüıp bir köşoye çekilip masa başına geçmiş. Yasa işi böyle işte. Ama asıl sorun, ne denli yetkin, kusursuz olursa olsun, yasanm uygulanmasmdadır. Bir Batıh aydın «yasayı uygulama, yasayı yapmaktan çok daha güçtür» demiş haklı olarak. 1 Peki, yasayı yaptık diyelim. Kimdir onu uygulayacak? Mahkemeler, yargıçlar dışmda, devlet dairelerinde, jandarma, polis örgütlerinde, büyügünden küçüğüne bir eürü kamu görevinde çalışanlar değil mi? Bir masa işi olan yasalar, uygulama lşini yine masalara bırakırlar. Bu masalar. adma bürokrasi dediğimiz, her tür devlet hizmetinin yürütüldüğü bürolardır. Başbakanhktan bakanlıklara, genel müdürlüklerden. adı geçer adı geçmez görevlere dek uzanan masa başmda, masa dışında (genellikle masa başında) yasaları uygulayan insanlann tumüdür bürokrasiyi. yani büro, yani masa adamlan örgütlenmesini oluşturan. Bu, Burhan Oğuz'un dediği gibi «Kapitalist, sosyalist, sınai ya da kırsal gelişmiş ya da az gelişmiş her tip toplumu olduğu kadar bütün sektörleri, meslek kuruluşlannı, üretim ve dağıtımı kendi müdahale alam içine alan» bir kurumdur. bir kurumlaşmadır. Bugün bütün sorun. yasalann uygulanması konusunda. bürokrasi denen kurumun anlayışına, tutumuna gelip çatmaktadır. Yine Burhan Oğuz'a dayanarak diyebiliriz kl. bugün «Bürokrasi, otoritenin küçük memurlar arasında dağılması olup, bu sonuncular ayrıntıya boğnlmuş olarak işleri zorlaştırmayı ve başkalannda insiyatif bırakmamayı amaçlamaktadırlar.» Demek, masa işi olan yasa, bir takım kuruluşlara, yani insanlara masalar vermektedlr uygulama işinde. Yani, yasa, masadan masalara kayan. kaymak zorunda olan bir eylem zinciri oluşturmaktadır. îşte. bunun için, bütün dünyada. yasayı yapanlardan çok, yasalan uygulayanlardır etkili olan. Sorarım sıze. belediyede, su işlerinde elektrik, telefon, televizyon işlerinde yasalarla mı karşı karşıyasınız, uygulayıcılarla mı' Yasalar ne denli iyl niyetle konulmuş olurlarsa olsunlar, onu uygulayan larda düğümlenmektedir işin başı ve sonu. Diyelim posta görevlilerinin, vergi dairelerindeM görevlilerin kişisel çahmlan. yerine göre vurdumduymazlüclan. iş saatlerinde çay kahve molalan, eş dost ağırlamalarıyla işleri aksatmalan yasalann yetersizliğine bağlanabilir mi? Ben diyorum ki tabii olacak şey değil yasa uygulayıcılan (dünyanın her yerinde değişik oranda), yasa koyuculan kadar değilse bile. bir ölçüde yetkin olmazlarsa, yasacılann çabalan boşuna gidecektir. Peki, ne yapalun öyleyse. diyeceksiniz? Küçuğünden büyüğüne, tüm bürokrasi kadrosunu zorunlu bir insanlık. sorumluluk eğitiminden mi gecirelim? E^itim dediğimiz şey, ne yazık ki yedi yaşından sonrası için, çoğu kez çaresiz kalmaktadır. Bütün iş. yedi yaşına kadar, gerek ailede özellikle ailede gerek ilkokulda egitilebilmektir. Demsk, yasa masa (bu kez ses çakışunına başvuruyorum), insan yetiştirmekle başlamalı Işe. Bu da, eğitimle. milli eğitimle süa sıkıya ügili Y aşamda olduğu gibi, ku rum ve yapılann yazgıgısı da insam şaşırtıyor. En şaşırtıcı ömeğe kurumolarak Askeri Müze; yapıolarak da Pangaltı Harbiye Mektebi gösterilebilir. İlk kez Askeri Müzeyi belirteyim: Bu talihsizliklerle dolu müzenin kuruluşu 1908'dir. Kurucusu Ferik (Korgeneral) Ahmet Mühtar Paşa'dır. (Gazi Ahmet Muhtar Paşa değil.) Yıpramk Aya İrini Kılisesi onanlıp, Fatih devrinden bu yana bakımsız olarak saklanan silahlar ve askeri malzeme burada sergilenir. İkinci Cihan Savaşı ile bu kurumun talihsizliği diyebileceğimiz durum başlar. 1940 yılmda o çok değerli müze malzeme leri Ankara'da San Kışla'ya taşınır. 1943 1944'ten sonra ise Niğde'nin Kumluca Köyü Aravari Kilisesi'ne depo edilir. 1949'da tekrar İstanbul'a getirilen müze malzemeleri, bu kez Maçka' daki silahhanenin bodrum katına yığıln*. Burası restore edilip Askeri Müze olacak tır. Y Tarih Olan Bu Askeri Yapı Kuriarılmalı % BUGÜN YIKEK DURUMDA BULUNAN, ATATÜRK'ÜN OKUDUĞU SINIF DA KORUNMAU. Kemal TÜFEKÇİOĞLU Emekli Ord. Albay kâm subayı ve sivil mühendis yetişir. Mektebi Tıbbiyeyi As keriyeyi Şahane: Açılış 14 mart 1827'dir. II Mahmut dö nemi, yardıması Saray Hekimbaşısı olan Abdülhak Molla'du. (Asker doktor yetişir.) Mektebi Ulumu Harbiyeyl Şahane: Açılış 1834 yılıdır. II. Mahmut dönemi, yardıması Serasker Namık Paşa'dır. (Bugün Beyazıt'ta eski Saray yerine Üniversit e olan Daireyi Umuru Askeriye büyük binasım yaptıran kişi), Pangaltı Harbiye sinden ise Piyade, Süvari ve Veteriner subaylan yetişir. İşte bu dört Harbiye binasının en talihlisi Heybeliada'daki binadır. Çok titiz bakımı ile pınl pınl, uzaklardan göze çarpmaktadır. Hahcıoğlu'ndaki Topcu Harbiyesi d e yaklaşık 10 yıl önce ana bina restore edilmistir. Haydarpaşa'daki Askeri Tıbbiye binası yıllar önce Milli Eğitim Bakanhğına verilmiş; üzülerek belirtelimki çok yerleri haraptır. Pangaltı Harbiye blnası İse içler acısı desem en hafif deyimini kullanmış olurum. Nedenini tarihi süre ci içinde belirteyim: Bu bina ilk kez I. Mecit tarafından tek katlı olarak yaptınhr. Her nedense sonralan deprem nedeni ile çöküntü olur. Sonradan Sultan Aziz'in buy ruğu ile ikl katlı olarak adeta yeniden yapıhr. Maçka Kışlası'ndaki Harbiye. 1862 yılmdan bu binaya taşınır ve bizzat padişahm bulundu ğu çok görkemli bir törenle açılışı yapılır. Ancak 1310 (küçük kıyamet, 1894) depreminde yine hasar görür. Bu kez II. Sultan Hamit tarafından hem onanlır, hem de Hamidiye suyu getirilir ve birkaç yıl önce onarılan bir de yemekhane yaptınkr. Bu her yönü ile her zerresi tarih olan bina (Mütareke ve Kurtuluş Savaşı süresi dı şında). Yetmişbeş yıl Harbiye Mektebi olarak Türk Or dusu'na binler ve binlerce subay, kumandan, devlet adamı, bib'm adamı, (Beşir Fuaflar. Büyük Matematikçi Vidinli Tevfik Paşalar) tarihçiler, şairler. hikayeciler, ressamlar yetiştirdiği gibi, En Büyük Harbiyeli Büyük Mustafa Kemal'i de yetiştirir. Şimdi bu kutsal çatmın (benim kanıma göre «Anıt Yapı»nın) başına gelenlen Yıl 1834, Harbiye'nin Yüzüncü Yıl dönümü görkemli törenl 30 Ağustos'ta yapüıyor. Harp Tarihi Hoca mız Mustafa Kemal'in Harbiye ve Akademi'den suııf arkadaşıdır. Mustafa Kemal' in Erkam Harbiye 3. suufta okuduğu dershane restore edilir. Ostu yeşil çuha örtülü büyük boy elips bir masa ortada. çevresinde tüm suııf arkadaşlannın resimleri, Atatürk'ün tam boy Kur. Yüzbaşı renkli resmi, kitap dolaplan, su küpü ve hocalannm resimleri. Gör kemli törene o yıllann yaşamda olan görevde, ya da' emekli bütün kumandanlan gelmistir. En ilginci Plevn» Kahramam Gazi Osman Paşa'nın. Yanıkbayır sırtlanna taarruz eden Tb. K. olan Ma reşal Kftzım Paşa'nm sedye ile gelişidir. Bu kutsal anıt yapıtm o gün en onurlu günü idi. Hk sancak o gün verildi. Yıl 1937 Harbiye Anka ra'daki yeni binasma taşınır. îkinci Qhan Savaşı pat lamıştır. Bu bina 1. Ordu karargahıdır. 1943 yılmda istihbarat şubesinde görevli yim. Ordu Kurmay Başkanı'ndan bu tarihi dershanenin bakun görevini istedim. Ne yazık kl bu bina ile beraber bitişiğinde bulunan (ilk Harbiye binası) Maçka Kışlası ve Taş Kışla, dönemin (1950) Başbakanımn buyruğu ile Teknik Üniversitey'ye verilir. Üzülerek be lirtelim ki, dünyada hiç bir ulusa nasip olmayacak zenginlikte ve çok değerli mal zemesi olan Askeri Müzeye. eski Pangaltı Harbiye'sinin arka plandaki küçük iki kat h (bizim öğrencîliğimizde cimnastikhane ve konferans salonu olarak kullanılırdı) binaya taşınır ve niyahet bu rası 1955 yılmda Askeri Müze olarak halka açılır. Bu çok değerli müze malzemesinin toplamı. 49.000 kalem dir. Bugun ise sergilenen silah ve obür malzemenin an cak 6950 parçadır. Geri kalan eşya ne oluyor mu diyeceksiniz? Sayın Müze Ko mutanı Albay Burhan Emiroğlu'nun çok titiz bakımı ile tıklım tıkhm depo edilmiş durumdadır. Evet. İ.S. X. yüzyıldan bu yana, aklm alamayacağı kadar tarihi değeri olan bu koleksiyonun ancak 1/8'inl yabancı turist lere ve bilim adamlanna ser gileyebiliyoruz. Olanak sağlanıpbu büyük muze bir an önce tümüyle açılabilmeli. Pangaltı Harbiye Mektebi binasma gelince: Bilindiği üzere Osmanlı. ilk ıslahata ordudan başlar ve dört Har biye (yüksek okul) açar. Bunlar tarih sırası ile şöyledin Mühendlshaneyl Bahriyi Hümayun (sonradan adı, Mektebi Fünunu Bahriyeyi Şahanedir.) Deniz subayı ye tiştirir. Açılış, 1773'tür. m. Mustafa dönemi yardıması Fransız Baron dö Tot, kurucusu Cezayirli Hasan Paşa' dir. Mühendishaneyl Berriyi Hümayun: Açılış 1795 yılıdu". ni. Sellm dönemi yar dımcısı Yüksek Matematik ve blllm adamı îshak Hoca' dir. Buradan Topcu, İstih Haftada bir gün adeta «huçu» içinde bu tarihi odanm bakımun yaptınyorum erle re. Yıl 1957. Bu sırada ayArjantin öyle mi? ni binanın Orduevi olan Ya Ingiltere" (Şehzadeğan Mektebi Harbi Ingiltere. yeryüzunde Pax Americana'mn en yei Âlisi) bölümünde kalısadık müttefiklerinden birisidir, NATO'nun üyeslyorum. Hiç beklemediğim dir; tarihsel bağlarla dil birliği, Londra ile Wasbir rastlantı oldu: Amerfka hington'u bütünîeştirir: ama. olaylar öylesine gelişdan smıf arkadaşım Yzb. J. W. l. Ordu Trâinnin Te *,J.+I*miştir ki, Ingiltere de Pax Americana'ya aykın bir tjtem^fikgirmek zorunda kalmıştır. am'de görevlenmiş. Ameri> *^fç Washinp.ton. Pan Amerikanizmî de Ingilka'da iç savaşlan müzelerltere yüzünden kurban etmek zorunda kalmıştu. ni beraber gezdiğimiz bu ar kadaşıma bu binayı gezdire rek en ilginç bölümlerinl gösterdim. En duygulandığı Sonuç yer Mustafa Kemal'in dershanesi idi. Her attığı adunBir büyük devletin egemenliğine dayanan da «Çok ilginç... Harika» ramlar çöküyor. Dünyada bir süper devletin şemsözcüklerinl yineliyordu. Asiyesi altında ne «Pax» olurj ne de «Pan»... radan çok süre geçmedi, dö nemin Başbakanı yol genişli ği için bu Tarihsel Anıt'ın ön cephesini yıktırdı... Böylece Atatürk Dershanesl ortadan silindi. Heykel. yan bahçeye konuldu, Çanakkale şehitleri taş kitabeleri bodruma atıldı. O günlerde yine Orduevi'nde iken Ame rikalı suııf arkadaşunm sararmış çok üzüntülü bakışlan ile şu acı amma gerçek sözlerini asla unutmam: Colenel Kemâal, yıkıyorlar.. Bu tarih olmuş binayı, yani siz tarihinizi yıkıyorsu nuz.. Olamaz! Bu tarihi değerdeki yapıt Amerika'da olsa camdan bir fanus altında kururuz. Çok yazık çok.» Boynumu büktüm üzgün bakışlanmla işte anlayışımız bu! Karanlık her yönü ile yı kun devrinde her şey yıkıhyordu, Ahlak da.. Anıtlarda, Dolmabahçe Sarayı'ndaki Ayvazoski'nin Dömeke Meydan Savaşı tablosu 1952 yılmda Yunan Krah üzülme sin diye dönemin Devlet Ba§ kam'mn emriyle bir bölümü boya ile silinmemiş mi idi..t Yıllar önce, rahmetli Cemal Tural'ın buyruğu ile bu kadersiz bina Askeri Müze olarak restore edilecektir. Proje konkurunu değerli bir profesörümüz kazamr. Yıllardır görürüz bu tarihi anıt bina bir yandan iç kısmı yı kıhr, ağır aksak bir yandan da onanlır. ön cephede ya pılan uyumsuz bina içün bir kritik yapmayı gereksiz görürüm. Ancak projeyl incelediğim zaman gördüm ki Atatürk dershanesi «Aşiret okulu» bölümünde gösterilmektedir ve o her zerresi tarih olan oda bugün yıkılmış, altmdan araçlar geçmektedir, odanın bir tavanı ve iki penceresi kalmıştır.l Bu dönemde yetkililerin bu yapıyı en kısa sürede ele alacaklannı umuyoruz. (5OVLQnCE) (Cumhuriyet 193219.32) 7 MAYIS 1932 Paris 6 (o.a.) Reısicumhur H. Doumer'ln otomobiline bir şahıs tarafın dan tabanca lle taarruzda bulunulmuş ve H. Dou mer ağır surette yaralan mıştır. Fransız Reisicumhuru Dau|on hastaneslne kaldırılmıştır. FRANSIZ REİSİCUMHURUNA SUÎKAST c ]Günün îlanıL MUSTAFA CEMAL VAPURLARI Zonguldak Bartın sürat postası «Bursa» vapuru bugün akşam saat 18'de Galata rıntımından hareketle Ereğll, Zonguldak. Bartın ve aynı iskelelere uğrayarak 9 Mayıs sabahı İstanbul'a gelerek akşam saat 17'de Galata rıhtımından doğru Izmir'o hareket edecektır. Bılet vapurda da olmablllr. Telefon: Beyoğlu: 913. Cumhuriyef Sahibi: Cumhuriyet MatbaacılıkveGazetecilikT.A.Ş. adına , NADİR NADl CertelYaymMüdürü:. MüesseseMüdürü:. Yazı İşleri Müdürü:. HASAN CEMAL ... EMİNE UŞAKLIGİL OKAYGÖNENSİN Ba««n v« Yayçm .'Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Posta Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (5 Hat) BÜROLAR. • ANKARA:KonurSokak no.24/4 Yenişehlr Tel: 17 58 2517 58 66 Idare: 18 33 35 • İZMİR: Halit Ziya Bulvarı No: 65/3 Tel: 25 47 091312 30 • ADANA: Atatürk Caddesi.Türk Hava KurumulşhamKal5/3 Tel: 14 55019 731 Samsun'da yapılacak özel çekiliş ile TAKVİNf İMSAK 3.55 OÜNEŞ 5.50 OĞLE 13.10 İKİNDİ 7 Mayıs 1982 AKŞAM YATSI. 17.04 20.11 21.58 X