19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 eçefc ay (11 Ocak 1982 gunü) Ankara kentl yıllardan beri beklenen günü yaşa•""ştır. Kentte yaşayanların sağlığını tehdit ederı kirli bir hava tabakası adeta bir canak kapağı gibi kent üzerine çökmüştür «Hava kirliliği feloketi» olarak tanımlıyabileceğimiz bu durum, zehirli gaz ve taneciklerin dur gun hava ad verilen meteorolo|lK olay sonucu, canak yapısında olan AnKara kentinin ustüne çökmesi sonucu ortaya cıkmıştır. Ankara'da eldekl veriler yeterll olmamakla beraber, ilk analiz sonuçlarına göre kükürtdioksit miktarı metreküpte 2651390 mikrogram (ortaloma 752 mikrogram) ve tanecik miktarı da metreküpte 140218 mikrogram (ortalama 186 mikrogram) oıarak bildirilmlştlr. Özellikle kükürtdicksit sorıucu zararsız sınır olarak kabul edilen değerin çok üstündedir. Kirli hava felâketl olan yerlerdekl araştırmalarda, duman miktarı 750 mlkrogram/m3 ve kükürtdioksit de 650 mikrograma cıkınca, ölüm olaylannın da arttığı bildirilmektedir. Ankaru'da bu konsantrasyon bircok bölgelerde birkaç gün devam etmiştir. Henüz bu olayın hastalık ve ölüm oranını ne derecede etkilediğini bilmiyoruz. Ancak bilinen gercek şudur ki: Yaşlılar, kalp ve astım, bronşit gibl solunum hastalıkları olan kişiler yoğun kirli havanin şolunumu lle oluşan strese (baskıya) dayanamazlar. Bu nedenle hastalık ve ölüm sayılarının artması doğaldır. öbür tokslk gazlar (ozon, ozon gazları, CO gibi) devamlı ölcme yöntemlerinin kurulması ge. rekir. Burada önemli olan Ankara ve kirli şehirlarden başlamaK üzere uygun yerlerde hava ölcüm Istasyonlarının kurulması meteoroio|l İle birlikte olmak üzere 24 saatlik ve yıllık ortalamaları ölçmek gerekir. Merkez (referans) bir laboratuvar hangi aletlerin, hangi kimyasal yöntemlerin kullanılacağını belirtmesı gerekir. Pahalı aletler yanında basit fakat doğru sonuc veren kimyasal yöntemler bugün İngiltere'de ülke capmda 1200. Danimarka'da 250 hava ölcüm istasyonu bulunmakta bu istasyonlar günlük ölcümlere hava kirliliği ile ilgili istatistlksei bulguları toplamaktadırlar. Sağlık icin zararsız olan klrletici sınırlarının da saptanması gerekir. 24 ŞUBAT 1982 S Hava Kirliliği Önlenebilir HAVA KİRLÎLİGİ, PLANLI VE PROGRAMLI BİR ÇALIŞMA İLE (UZUN VADEDE DE OLSA) ÇÖZÜMLENEBİLİR. YETER Kİ HÜKÜMET DÜZEYİNDE BİRLEŞTİRİCİ, ETKİN VE YAPICI BİR DENETİM VE EŞGÜDÜM SAĞIANSIN. Monarsi ile Mollarsî onarşi, altm yaldızlı bir taht ile elmas işlemeli bir taç demektir; babadan oğula devletin miras kalmasıyla eşanlamlıdır monarşi... Kraldır «monark»ın adı; îslam'da bu deyim Şah'a ya da padişaha dönüşebilir; küçük monarklara şeyh, emir, sultan da denebilir. Ortadoğu'da monarşilerin egemenleştiği topraklann altında binbir gece zenginliklerini simgeleyen petrol kaynakları yatar; ve bu kaynaklardan sağlanan «petrodolarlar» kapitalizmin uluslararası bankalanna istif edilip, sırasmda çokuluslu kumpanyalara kamanço edilir. Îslam'da monarşi, gericiligin de gerisinde Ortaçağ karanlığını simgelemektedir. Prof. Dr. Nevin VURAL Ankara Ünl. Eczacılık Fakültesl ler, yine bacalardan ve motorlu araçlardan çıkan duman içinde bulunan kurşun, arsenik, kadmiyum, vanadyum. manganez gıbi zehirli metaller, karbonmonoksit azot gazları gibi zararlı gazlar gerek kısa ve gerekse uzun süreli maruziyet sonucu hava kirliliği hastalık ve zehirlenmelerine yol acmaktadır. önlemler alınmazsa 1990 yılında kirliliğin 1970 yılına göre % 250 artacağı da bildirilmiştir. Yine bu hesaplara göre SO2'in konsantrasyo nu yıllık ortalama metreküpte 190'dan 250 mikrogram tanecik^konsantrasyonunun ıse met reküpt8 160 mikrogramdan 250 mikrograma ulaşabileceği sonucuna varılmıştır. Bu bulguları inceleyen Dünya Sağlık Örgütü danışmanları Ankara hava kirliliğinin önıenmesi icin derhal ivedi önlemlerin alınmasını 1974 yılına kıyasla 1978'de hava kirliliğinin çok arttığını, hava kirlenmesinl ölcen calışmaların ise, dur duğunu ve gerek hava kirliliği ölçüm işlerinin yeniden başlamosını ve gerekse Ankara hava kirliliğinin sağlık üzerine etkileri ile ilgili calışmaların yapılmasını bir proje şeklinde önermişlerdir. (Frick« 1978; Schlipköter 1978). Colley 1979). M Çalışmalar Ankara kentinin hava kirliliği sorunu aslında 1926 yıllarından bsri bilinmekteair. 19581960 yıllar» orasında başlayan çaiışmalarla kentin kirliliği bilimsel olarak gösterilmeye baş lanmıştır. Başlıca kirliliğin kükürtaioksit ve dumandan ileri geldiği gösterllen ve son yıılarda oyrıntılı sayılabilecek bir araştırmuda aıyrıca gerekli önlemler de ileri sürülmüştür (Yumuturuğ Sevim 1965). Bundan sonraki dönemde çeşitli gönüllü kuruluşlar, üniversitede araştırmacılar Ankara Hava Kirliliğine neden olan öbür zehirli gazları, metalleri ve kanserojen maddeleri havada tayin etmişlerdir (Vural Nevin 1972 ve öbürleri). 1969 1970 yıllarında TÜBİTAK bünyesinde CCMS/NATO (CommiteB on the Challenges of Modern Society: CCMS. NATO: Kuzey Atiantik Antlaşması), Ankara kentinl pilot bölge seçerek, Ankara icinde kurulan 13 istasyonda bu klrleticiler ölçülerek günlük, ytüık ortalamaları hesaplanmıştır. Böylece Ankara'mn başlıca kirliliğinin birinci derecede sabit kaynaklar yani ©vlerde yakılan sıvı ve katı yakıtlardan İleri geldiği; hareketli kaynakların yani motorlu taşıt araçlarının da kirlilikte % 40 katkısı olduğunu, endüstriden gelen kirliliğin ise cok az olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca bu hesaplamalara göre eğer kentte nüfus artışı devam eder, kirlillkle İlgill Üzerlnde durulacak önemli bir başka konu da hava kirliliği süreğen (kronık) sağlık etkileridir. Uzun süre havası kirli kentlerde yaşayan kişilerde bazı hastalıklann oluştuğu ya da arttığı görülmektedir. Akut üst solunum hastalığı, süreğen bronşit, süreğen soluk alıp verme zorluğu, emfizem, bronşiyal astım va okciğer kanseri bunlar arasındadır. Sigara içme ile de görülen bu durum kişi sigara içmeyi bıraktığı zaman, bu nedenle, kalp ve solunum hastalıkları ve kansere yakalanma riskinl en azından azaltabilir veya ortadan kaldırabillr. Kirli havadan kurtulmak kişisel caba İle ilgill olmamakta, kirli hava kentte yaşayan tüm toplum için bir tehlike olmaktadır. Özellikle, havada cok düşük mlktarda bulunan fakat devamlı solunum yolu İle alma eonucu insan organizmasında biriken uzun yıllar sonra zararlı etkileri görülen zehirli mad deler, kirli kentlerde yaşayan cocuk ve gençlerin sağlığım tehdit etmektedir. Katran (is) taneciklerine yapışmış olarak yakıtlardan vo egzostan havaya yaylan kanserojen madde 2 Hava kirliliğinin cözümü ile llgili tedbirlerin alınması İse asıl sorunu cözümleyecektir. Yakıt cinsinin düzeltilmesl, (dumansız kömür, doğal gaz, kükürtü cok az sıvı yakıt kullanımı). yakma düzeneâjnde yapılacak geliştirmeler (kalorifer ocakları, yanma teknıği), ba. calarla ilgili önlemler. merkezı ısıtma, kentte yerleşim alanlarının düzenlenmesi, yeşll alanların artırılması gibl aslında bilinen önlemlerin ekonomlk ve teknik yönieri araştınlarak bu konu ele alınmalıdır. Aslında bu konuda yapıian bircok girişimlerde ön bllgl verebllir, deneyimlerden yararlanılabilir. Bu uygulamada Ankara kenti birinci planda olduğuna göre, kentin bellrli bir bölgesl pllot bölge olarak secilip uygulamanın işlerliği gözlenebillr. 3 Hava kirliliğinin sağlık üzerine etkileıi araştırılmolıdır Dünya Sağlık Örgütü uzSonuç ve Öneriler manlarının TÜBİTAK'a verdiği raporda (SchilpBugün Türkiye'de bir değil bir cok kirli köler 1978. Colley 1979) Ankara hava kirliliğin kentler bulunmakta. Konumuz olan ve tarih sağlık üzerine etkilerinin araştırıiması, ulusal cesi eski olan hava kirliliği konusunda başta düzeyde olduğu gibi uluslararası bilgi icin de Ankara olmak üzere şimdıye değin yapılan ca cok önemli olduğunu bildirmişlerdlr. lışmalar (hava kirliliğini niteliği, kaynağı, sağ4 Hava kirlenmesi ile ilgili yasal hüküm !ık üzerine etkileri ve önleyici tedbirler) ye lerin getirilmesl ve ilgili kuruluşların ve halkın tersizdir. Aşağıdakl önerilerin aynı anda vo uymasını sağlomak, konu ile ilgill eğitim progacilen ele alınrnası durumunda hiç olmazsa ramlarına yer vermek. gelecek kuşak İcin sağlıklı bir temlz hava sağ1975 yılında Ingiltere hükümetl, bir grup lanabileceği görüşündeyiz: Türk cevrebilmi araştırmocılarını, kendi calış1 Bir soruna çözüm İcin her şeyden ön malorınt incelemek icin davet etmiştl. Bu grup ce hava kirliliğinin nitelik ve niceliğlnin aeğer İcinde bulunmam bu konuda yapılan calışmalendirmesini yapmak gerekir. 8u ise bilimsel ları yakından izleme olanağını vermiştir. Bu ve etkin biçimde hava kirliliğinin ölcülmesinin Izlenimlere göre, planlı ve programlı bir calışyapılacağı laboratuvarlann kurulmasıdır. «Ha ma İle sorun uzun vadede de olsa çözümleneva kirliliği Araştırma Enstltüsü» gibi bir kuru bilir: Yeter kl hükümet düzeylnde birleştiricl luş, hava klrleticilerinden başlıca SO2, duman. etkln ve yapıcı bir eşgüdüm sağlansın. Mollarşl, îran'daki rejime yergl olsun diye t a kılan addır ve yakışmaktadır. Şahlığın kanlı monarşisi halk eylemiyle yıkıhnca yerine nasıl bir rejim kurulacaktı? Toplumsal dengeler ve hazırlıklı örgütler böyle dönemlerde söz sahibi olurlar. İran'da monarşiden sonra kurulan Cumhuriyette dinsel güçler ağır basmışlardır. Mollalardan Ayetullahlara doğru yükselen hiyerarşik örgütlenme, halk yığınları üstünde etkisini sürdürmektedir. Iç hesaplaşma ilericiler İçin olumlu sonuçlar vermemiş, bağnazlar yönetimde etkinleşmişlerdir. Ülkede çalkantılar durmamış; ekonomi allak bullak olmuş; kanlı çatışmalar patlak vermiş; idamlar birbirini izlemiş; Irak savaşı herşeyin üstüne tuz biber ekmiştir. îran bir geçiş döneminln tanımlanamaz acılarını yaşıyor; ama birbiriyle hesaplaşan iç güçlerin «antiemperyalist, antiAnıerikan, anti İsrail» bir tutumda birleştikleri de görülüyor. Islam Cumhuriyeti'nin Anayasası yapılmış, halkoyuna sunulmuş, onaylanmıştır. Nasıl bir Cumhuriyettir bu? Çeşit çeşit Cumhuriyet var yeryüzünde; Irandaki de bir tür Cumhuriyet; hem de Basra Körfezindeki monarşileri tehdit eden bir Cumhuriyet... Şu çarpıcı çellşkiye bakın ki Tahran'daki Şahlık Basra Körfezindeki monarşilerin Amerika adına jandarmahğını yapıyordu; şimdi İran'daki mollarşi, Körfez monarşilerinin başına Cumhuriyetçi tutumuyla «bela» olmuştur. tran'da yaşananların anlamı nedlr? Toplumsal denizin kabarması, halkm öfkesi, diktaya tepkinin coşkusu ve bilinçsizlik fırtmasmda yıSınların dalgalanması, devrim doğasının en acılı renklerini yansıtır. Tarih ilerde neden sonuç ilişkllerini ortaya çıkaracak, olanbltenlerin anahtarlarını açıklayacaktır. • Ortadoğu'da îslam dünyasınm doğasında her çeşit akım var; Marksistinden demokratik devrimcisine, Lenincisinden ümmetçisine, milliyetçlsinden bağnaz dincisine değin çeşitli eğilimler bazen kördüğüm oluyorlar, bazen çözülüp açılıyorlar. Ancak Ortadoğu'da Lavvrence'in kalıtımmı üstlenmiş olan CÎA bir gerçeği çok iyi görüyor. İslam dünyasında İsrail'e dönük düşmanlığm yanısıra Amerika için en büyük tehlike günden güne yoğunlaşmaktadır. Çünkü yaşanan oluşumun sonucunda yaratılacak dünyada ne emperyaüzme yaşama olanağı vardır, ne siyonizme... • İran'da sınanan tslam Cumhuriyeti modelinin geleceği bir soru işaretidir. Cumhuriyetin ümmeti, öbek öbek milliyetlerden oluşmakta; bölge bölge özerklikler uç vermektedir. Basra Körfezl monarşilerini ml yıkacak mollarşi, içinden mi yıkılacak? Bir sorudur bu... Ancak Amerika'mn mollarşiye düşmanlığı ve monarşilere yakınhğı bir soru değildir: doğaldır. okuraardan... OKTAY AKBAL HfiYlR D Ince Hesaplar! Bir sorun: Bölüm mü. Kürsü mü? Sayın Prof. Dr. Raul Na dışında başka güçlerin oluşmasuhoğlu'nun «Üniversitede Ye sına da yol vermeyen blr dünl Düzen» başlıklı yazısında zendir. (Cumhuriyet, 12 Şubat 1982) yeralan düşüncelerden blr bölümüne katılmıyorum. Yazarın çeşitli tarihlerde yayunlanmış yazılarında, ülkemizdeki «Üniversite Sorunu>aıa olumlu ve doğru yaklaşımını bildiğim İçin, son yazıdaki kimi görüşleri üzerinde ben de düşüncelerimi açıklamak Istiyorum. önce, şu «kürsü» mü, «bölüm» mü sorununu ele almak gerekiyor. Aslında, bilimsel ça lışma biriminin belirlenmesine iüşküı bu sorunun tartışüması çok yararlı sayılmayabilir. Ama bunun, yeni yasal düzenlenıe ile getirüen ya da getirilmek istenen «Üniversitede Yeni Düzennin temel nedeni ile ilgisi var. Bu konuyu şöyle bir yalın soruya indirgeyereK aeşebüiriz: Kürsü düzeninin unıversitedeki araştırma, öğretim ve yönetim etkinlikleri bakımın dan çok zararlı olduğu mu saptannusUr? Sayın Nasuhoglu, «özerk birer prensuk» halıne geldikleri için, kürsuler hakkmda bu türden bir yargıya ulaşmış gözüküyor ve bölüm esasmın getirilmesini çok olumlu bir yenilik. olarak karşılıyor. Kanımca yanılgı şuradan baş lıyor. Elli yıldan beri kürsü düzeni esasına göre çalışan ve Universiteye özerklik taıundıktan sonra da bu düzeni siirdüren kimi fakülteler vardır ki, bunlarda kürsüler ne bir prens lik nallne dönüşmüstür, ne de âraştıran, öğretim ve yönetim etkinüklerinı felce uğratnuştır. Tam tersine, bu düzen için de kurulan dengelerle, söz konusu etkinliklerden (öteki çev re koşullarının elverdiği ölçüde) en yıiksek düzeyde verim sağlanmış, daha da önemüsl, üniversite için yararlı olacağına inanılan bircok gencin aka demik yaşama katüması, yetış mesi ve korunmasına olanak bulunmuştur. Başta Hukuk Fa kültelerı olmak üzere, klasık yapıdaki üniversitelerin sosyal bilimler konusunda çalışan öteki fakültelerinde (genel bir değerlendlrmede) durum budur. 115 sayılı yasanın jilrürlüğe girmesmden sonrski dönemde daha da «demokratıkleşen» esaslara göre, kürsü sis temi, oturmuş, gelenekselleşmiş ve amacma hizmet eden bir işlerliğe kavuşmuş bir sistem niteliği kazanmıştır. Sözünü ettiğim sosyaı bilimler alanında öğretim yapan fakültelerde, bütüne göre çok ikincil kalan kimi çekişmeler bir yana bırakılırsa, bu sistemden yakıııan, bunun bırakıiıp da yerine bir başkasınm geçirilmesini isteyen kimse de olmamıştır. Öyleyse sorun, bu düzenin kürsü düzeninin özüne iliş kin bir sakatlık sorunu değil, hangi düzeni getirirseniz getirin, onu işletenlerin kimlik ya da kişiliklerinden kaynaklanan tutum ve davranış sorunudur. «Kurumlaşmamış» yapılarda bu tür tutum ve davranışların kurumsal oluşumu engelleyeceği, kişlseı güç birikimi hırslarım körükleyeceği ve sonuçta da bütün yapıyı alt üst edeceği doğaldır. «Kurumlaşmış» yapılarda ise böyle bir tehlike yoktur. Hem yönetimseı hem de bilimsel denetim bakmundan, kürsü düzeni, bilimsel süç îşte, kürsü sistemini bırakıp, bunun yerine bölüm sistemı adı verilen ve yasadaki tanı ördüncü derece blr görevll misinlz? Diyelim, tam 26 yıl devlet hizmetinde çalıştıni2, ikincl kademeye çıktınız, sonra da emekli oldunuz. Bunca yıllık emeğin bir karşılığı olacak. Alacağınız emeklilik ikramiyesi ne kadar 543 bin 750 lira... Birinci dereceden bir görevliydiniz, yirml yıl çalıştmız, artık ayrılayım dediniz, kademeniz de 3. Ne kadar mı alacaksınız emeklilik ikramiyesinl 630 bin lira!.. Yok, sekizinci derecenin 5. kauemesinde tam 30 yıllık bir görevliyseniz elinize geçecek toplam 508 bin 522 lira!.. En yükseği, 30 katsayı ile 1. derece ek göstergell görevlinin, hem de 30 yıl hizmetten sonra alacağı ikramiye 1 milyon 467 bin lira... Peki en aşağı düzeyde 30 yıl çalışmış yurttaş ne alacak? On birinci derecedeki bir memur otuz yıl çalışıp ayrılırken ona en çok 432 bin lira, en az 382 bin lira verecekler!... Görüyorsunuz, birbuçuk milyon en çoğu, 382 de, en azı... Hem bu otuz yıl görev yapanlar İçin... Ne yapar bir insan birbuçuk milyonla, ya da 392 bin lirayla? Ev mi alacak? Alamaz. Araba? bir milyondan fazla vererek olabilir. Tek çıkış yolu bu parayı götürüp bankere vermek, ya da güvenilir bir bankaya yatırmak... Demek oluyor ki, bankalar, bankerler kazançlı çıkıyor, erken emeklilik, ya da resen emeklilik işlemlerinden... Şimdi tam onbeş bin insan beşyüzbinle bir milyon, birbuçuk milyotı arasında emeklilik ikramiyesi alacak. Bu parayla ne bir iş kurabilir, ne de bir kat alabilir. Ya oturup yiyecek, ya da götürüp bankere, bankaya teslim edecek. Aydan aya alacağı ylrmiotuz bin lirayı emekli aylığma ekleyerek yaşama savaşımını sürdürecek... Duymuşsunuzdur, yeni çıkan blr gazete bir takım kişilere üçbeş milyonluk «transfer» bedelleri vermiş. Aylıklar net yüzbinden aşağı değilmiş! Özel girişim kuruluşlarında çalışanlar yüzbın lira yı bulan aylıklar, çok alıyorlar... Ama öğretmen, memur, devlet görevlisi mühendis, uzman, subay ufak tefek farklarla, en alt geçim düzeyinde bocalayıp duruyor... Hep bocahyoruz, biz dar gelirliler!.. Arada bir 'şu kadar zam yapılacak' deniliyor, martta, nisanda beklenen bu zamdan çok çok önce, bir de bakıyoruz yeni yeni zamlar gelivermiş!.. önce Tekel başlatır bu atılımı, ardından ötekiler gelir! Dargelirli yine hep aynı yerde, aynı çıkmazdadır; aynı batağa boyuna gömülmektedlr... Şimdi üçbeşyüzbin lira emekli ikramiyesi alanları bir düsünelim. Bütün bu paralar bir takım zenginlerin daha çok zengin olmasına yol açacak... Paranı çalıştır, sen de kazan diyenlere kapılacak emekliler. TV reklamlarında ne diyordu o emekli: 'Ben emekliyim, benim param değerlidlr.' Gerçekten de değerlidir o para, her lirasında alınteri vardır, nice acılar vardır. Yirmibeşotuz yıllık çaba vardır. Bir yaşam vardır. Emekli dedlğimiz, yaşamın bitiş noktasına iyice yaklaşmış olan kişidir. Bunu kendisi de bilir. îsteyerek ya da lstemeyerek bir yana ayrılmıştır, çekilmiştir, itilmiştir. Yeni bir yaşam beklemektedir onu... Bitlşe bir kaç yaprağı kalmış okunmuş bir kitap gibldir... Hiç değilse yaşamın bu son bölümünde azıcık huzur bulsa, rahat etse, bir ömrün toplamından yararlanabilse!.. Şu son günlerde gazetemizin en çok ilgi çeken bölümü, arkadaşımız Yılmaz Şipal'in hazırladığı emeklilik aylığı, ikramiyesi ya da memurların alacakları yeni zamlarla ilgili listeler, yazılar... Gösterge şu kadar olunca ele geçecek bu kadar! Kalemler, kâğıtlar, hesaplar!... Nedir gösterge? Haydi onu öğren, vur, çarp, sonuç al... Benimki üç bin, onunki beşbin artıyor!.. Ama bir de gazetelerde okuyorsunuz ki bir zam furyası başlamış bile! Hem siz daha zam denen ufacık paraya el süremeden... Birbirini izler bu zamlar, sonra da çıkarlar karşınıza. '24 ocak kararlan ekonomimizi düzeltti, paranın degeıindeki düşme hızı azaldı' derler... 'Ekonomik Mucize'den söz ederler!.. 1935'te babam ölünce annemle bana üçbin lira ikramiye vermişlerdi. Gereken süreyi doldurmadığı için babamdan emekli aylığı bağlanama(Arkası 8. Sayfada) Seçme yası 18 e indirilmeli Nüfusunu oluşturan insanlarımn yaş ortalarnası gözönüne alındığında görülür ki, Türhiye Cumhuriyeti oldukça genç bir ulustur. Nüfıısunun yandan fazlasım 25 yaşın altmdaki genç dediğimiz insanlar oluşturmaktadır. Blr ülkenin bu denli genç bir insanlar potansiyeline sahip olması sevinileceh ve gurur duyulacah bir husustur. Çünkü genç insan demeh dinamizm, genç insan demeh atılım, genç insan demek yenilik ve hepsinden de önemlisi genç insan demek çağdaşlıh demehtir. Görüldüğü gibi sahip olduğumuz büyük gençlih kitlesi, yurdumuz için gerçeh bir hazine teşhil etmektedir, yeter ki sahip olduğu özellikler toplum için, yaratıcı ve üretici alanlara yönlendirilebilsin, toplumdaki varlığı oranında ülke idaresinde ethin bir işleve havuşturulsun. Yeni anayasada gençliğin yeri dikkatle tesbit edilmeli, daha sağlıklı genç bir nesil yaratüabilmesi uğrunda uygun maddelere anayasada yer verilmelidir. Geçmişte yaşanılan karanhh dönemleri aşarken, en büyük zaran lise ve özellikle üniversite çağındaki gençler görmüslerdir. Anarsi ve terörun kucağına yine büyük bir çoğunlukla onlar düşmuşlerdir. Bu durumun böyle olmasmm bircok nedeni bulunmaktadır. Bunlardan oldukça önemli bir tanesi, toplumda büyük bir nüfusa sahip olmalanna, anarşi ve terörden en çok zaran onların görrnelerine rağmen lise mezunu, hatta üniversiteli milyonlarca genç insana kendi geleceğini tayin için oy hakkı tanmmamış olmasıydı. Bu durum ise gençleri topluma karşı hırgmlığa, bunun sonucu olarak da yalnızlığa itmiştir. Bugün bircok batılı ülkede seçme yo^t 18'dir, ülkemizde ise yıllardır bu husus her nedense gözardı edilmiştir. Yeni anayasa ile birlikte seçme yaşının lS'e indirilmesi ile 1821 yaş grubu arasındaki mihyonun üzerindeki heyecanh ve dinamik genç ülke idaresinde pay sahibi olmamn vereceği sorumluluk duygusu ile biraz daha olgunlaşacak, ileride kendi kurdukları toplum düzenine daha büyük bir inat ve azimle sahip çıhacaklardır. Bu sayede de ileride geçmişte yaşanılan kötü günlerin tekrar yaşanması bir ölçüde de olsa önlenmiş olacaktır. Batur BİNGOL ODTÜ Öğrencisi ma karşın ne olduğu da pek anlaşılamayan sisteme ge çişi bu açıdan değerlendirmek gerekir. Sorun, kürsü düzeninin iyi ya da kötü olması sorunu değil, birimlere doğru ya yılan ve bilim yapmamn «olmazsa olmaz koşulu» olan özgürlük ve özerklik sorunudur. Üniversiteyi yönetmeyi bu koşul açısmdan görmeyen, bilim kurumlannı yönetmeyi sıradan bir «managmenb; işi sayan ve bu görüşün etkisiyle de sınırsız bir güç birikimini zorunlu gören kişiler bundan dolayı kürsü yerine bölüm dedikleri birimleşmeyi yeğlemektedirler. JBu görüşün doğal bir uzantısı da, yönetimin «mutlak bir iktidar»la donatılmasıdır. Yeni yasadaki «monolitik» yapının amacı da bu olsa gerektir. Sayın Nasuhoğlu'nun bu bağ lantıyı gözden kaçırarak, bir yandan demokratik ilkelere gö re düşünce üretmesi gereken özgür üniversitelerden sözaçması ve bunun özlemini yansıt ması, öte yandan da kürsü sis teminin yıkümasına alkış tutması, bence, bir çelişkidir. Yu karda da belirttiğim gibi kürsü düzenini kaldırmaya yönelik çözüm, kendi başına aunırsa, soyut olarak doğruluğu kanıtlanmış bir çözüm değildir. Üstelik, üniversiteler yaşamda kürsü düzeninin çok iyi işlediğini gösteren somut örnekler de vardır. Sayısı çok olan bu örneklerden yararlanılarak, ku rumlaşma evresini henüz tamamlamamış fakülte ve üniver sitelerde kürsü sistemi bakımından ortaya çıkan tıkanıklık ların giderilmesi çareleri aranabilirdi. Ama bu yola gidümeyerek, bölüm denilen birimlerin oluşturduğu bir yapı yeğ lenmiştir. Çünkü bu yapı, yasa nın getirdiği ya da dayandığı temel görüşle bağlantılıdır, uyuınludur. Aşağıdan yukarı doğ ru hiçbir örgütsei özerkliğe yer vermeyen bu görüş içinde, yukardan kumandalı ve içeriği be lirsiz birimler oluşturmak, tutarlı bir çözümdür. Ne var kl, asıl nedenin bu olduğunu gözden kaçırıp, kürsülerin ve kür sü sisteminin ortadan kaldınlmasmı, özerk bir üniversite modeii için de geçerli ve doğru bir çözüm sanmalc gerçekten bir yanılgıdır. AYDIN AYBAY (Cumhunyet 24 ŞUBAT 1932 GAZİ HAZRETLERİ Reisicumhur Hazretlerı dün gece maiyetleri erkanile beraber Elhamra sinemasını teşrif buyurmuşlardır. Gazi Hazretleri ve maiyetleri erkamna dört loca tahsis edilmiştir. Gazi Hazretlerinin sinemayı teşriflerini gören sinemadaki halk büyük tezahüratla Büyük Gazi'yi istikbal etmiştir. Gazi Hz. gösterilmekte olan «Kongre Eğleniyor» filmini sonuna kadar temaşa buyurmuşlar, daha sonra saraya avdet etmişlerdir. jGünün ilanıl İLAN Emet Muallimler Birliğl için bir radyo ve bir sinema makinası alınacaktır. Bu iki aletin elektriği olmayan bir şeiürde işleyecegi nazarl itibare alınarak tekliflerin ona göre Emet Muallimler Birliğine bildirilmesi. Milli Eğitimden yakınmalar • Blzler 1979 80 döneminde Buca Eğiıim'in Fen, Sosyal, Türkçe ve Matematik bölü mü mezunlarıyız. Mezun olduktan 1 yıl sonra 16 eklm 1981de kuralarımız çekildi. O günden bu yana geçen 4 aylık süre içinde büyük çoğunluğumuzun kararnamesı gelmedi. Resmı makamlar yeterli acıklama yapmadıkları icin ortalıkta gercekle ilgisi olmayan bircok gayri resmi ha ber dolaşıyor. Bu arada çevremlzln psikolo|ik baskısı ve icinde bulunduğumuz ekonomiK durum blzi güç duruma sokmakta. Yetkllilerden dileğimlz bizlerin bu durumdan kurtulması için yardımcı olmaları. Kararncme bekleyen öğretmenler • Bizler Eğitim Enstitüsü öğrencileriylz. Eğitim Enstitüleri politik nedenden doiayı öğrenci alırken biz glremedik. Ancak 2 yıllık aradan sonra okula girebildik ve 2 yıldır düzenli bir eğitim görmekteyiz. Politik nedenlerle 2 ayda öğretmen olanlar, böylelikle bizden 4 yıl öncs hayata atılmış oluyorlar. Bakanlık htzlandırılmış öğret1 menleri yeniden kursa tabi tutma s^reglr .! duyarken, düzenli bir eğitim sonucunda öğrstmen olup görev bekleyen bizler, şimdi de er olarak 20 ay askere cağrılıyoruz. Bizler yo kısa devreli askerlikten yararianmak, ya da askerliğimizi öğretmen olarak yapmak istiyoruz. Yetkililerden ilgi bekliyoruz. Aydın KÖKSAL GİRESUN • Bizler 1981 yılında 3 yıllık yüksek okul dan mezun olduk. Bizden bir önceki dönem, aynı ağitim öğretlm yılına tabl' olduğumuz halde 1980 yılında mezun 2 ve 3 yıllıklar yedeksubay veya 4 ay kısa devre er askerlik hiz meti verirlerken, bizler bir ve ikl ay sonra mezun olanlar bu haktan yararlanmamaktaBu haksızlığın ortadan kaldırılması, blzısn de bu haktan yararlandırılmosı icin 2338 sayılı kanunun tekrar gözden geçiriimosi büVJk arzumuz ve dileğ'mizdir. Bizleri bu haktan mahrum etmiyecek sayın büyüklerimizin takdir vo llgilerini bekliyor. Saygılarımızla arz ediyoruz. A. Rıza YILDIRIM YALOVA Cumhuriyet Sahibî: Cumhuriyet Matbaacılık ve GazetecilikT.A.Ş. adına NADİR NADl Cenel Yayın Müdürü: MüesseseMüdürü: Yazı Işlerf Müdürü: Basan ve Yayan .... HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLICİL OKAYCÖNENSİN Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Potta Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (5 Hat) BÜROLAR. • ANKARA:KonurSokakno. 24/4 Yenlşehir Tel: 17 58 25 17 58 66 Idare; 18 33 35 • IZMlRr • AOANA: Halit Zlya Bulvarı No: 65/3 Tel:25 47 09131230 Atatürk Caddesi. Türk Hava Kurumu Işhanı Kat 2/3 Tel: 14 55019 731 TAKVİM. İMSAK 8.05 GONEŞ 7.41 ÖĞLE İKİNDİ 24 ŞUBAT 1982 AKŞAM 18.54 YATSl 20.24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle