23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 KASEVI 1982 KÜLTÜRYAŞAM Cumhuriyet 5 sinema H ü v ü k t e k i N a r A â a c ı YASAB KtlDİAL 24. O ki Lokman Hekinım soyundan gelir, otçu Hasan bununla övünür. 0 kl ne çalmış ne çırpmış ne bir insanı sömürmüş, o ki ne zulmetmiş, ne bir insanı aşağılamıştır, 0nun soyu, bilinmeyen zamanlardan bu yana şu uçsuz bucaksız Torostan ot toplar, dertlilere derman dağıtır. Otçu Hasan nerede bir insan görse kendini ona anlatmağa çaüşır, önem verir ınsanlara. tşine de daba çok önem verir. Karşısında şu beş adamı görünce coştu, elli yıl lık çiçek ot macerasını sayıp dökmeğe başladı, soluk almadan anlatıyordu. güldü otcu Hasan. Aşık Ali bir iki yutkun duktan, sa'z çalmağa, tür kü söylemeğe hazırlanırtnış gibi hazırlandıktan sonra: «Burada bir nar ağacı varmış, bir hüyüğün üstünde dururmuş.» Aşık Ali burada durdu. Otçu Hasan çelik ışıltısmdaki gözlerini ona dikmiş, kaşlarını çatmış, onun sözünün sonunu bekliyordu. Aşık Ali çabuk çabuk, sanki sözieri ağzından kaçıp yiteceklermiş gibi sözünü sürdürdü. «O ağaç var ya. o ağaç sıtmalılara iyi gelirmlş. Yusufu ona götüreceğiz. Bu Yusuf var ya...» Eliy le Yusufu gösterdi. «Hiç halî dirliği yok sıtmanm elinden bunun. O nar ağacını bulamazsak bu Yusuf ölecek.» «Ölecek,» diye atıldı Memet. «Yazık, çok İyi bir adamdır Yusuf, ölme sin. Ah, bîr nar ağacını bulsak...» Otçu Hasan: «Ne diyorsunuz Allahaşkına siz?» diye sordu. «O ağacın yerini bir sen bilirmişsîn. Senin üstüne ağaç yeri bilen bir büyük usta yokmuş bu Çukurova ülkeslnde, hem de Toros dağlarında.» Bu övüngeç adamın za yıf yanmı yakalamışlar. «Kim söyledl bunu size?» «Herkes. Çukurova'da herkes söyledi 0 ağacı bı «O agacı bulmazsanız. iflah olmazsmız dediler...» «Kiın?» «Bizim Düldül dağından olan kadm. Şu ağag lıklı köyden.» «Vardı.s dedi, «çok kut sal ağaç vardı şu Çukurova'da. Buradan denize kadar nar agacı ormanıydı Çukurova. Yaz bahar aylarında bir al çiçekler açardı narlar. top rak buradan Ayasa kadar aptal kesilir, deniz gibi dalgalanırdı. Kara yılanlar sevişirdi nar çi ceklerinin altmda. oeaktaki demir gibi kıpkızıl olarak... Hiç ağaç kalma dı ovada, bütün ağaçları kökten söktüler. Şimdi ne nar, ne meşe, ne karaçalı, ne çam, hiç bir ağaç kalmadı Çukurova' da, yok. Şu ovada kutsal hiç bir şey kalmadı kî nar ağacı kalsın. Zaten öyle kutsal bir nar agacı da yoktu. Ne kî iyi, ne ki güzel. ne ki insanca, başmı aldı da çekildi gitti uzaklara. Öyle bir nar ağacı olmuş olsaydı ovada, çoktan kökünü kömeclni. 5'aprağmı dalmı torlar toplar çekîllr giderdi baş ka yerlere, başka dünyalara. Öyle bir nar ağacı yok. Olsa da şifa dağıta maz, sizin derdinize derman olamaz.» «Öyle bir ağaç var» dîye dikeldî Aşık Ali. «Derdimize derman 0lacak,s> dedi Memet. <^Hiç bir nıümkünü ça atîlla dorsay TAM BİR GENÇLtK ŞÖLENİ Milos Forman'ın «HAtR» filmi, akıcı, şen, fıkırfıkır bir müzikaJ, tam bir gençlik şölenl. Ama bufilm. aynı zamanda, dflzene karşı çıkan bir ö^gürlük şarkısı. Resimde bu filmin genç kadrosu bir sahnede görülüyor» Bir gençlik ve özgürlük şarkısı HAİR (Bırak Güneş İçeri Girsin) / Yönetmen: Milos Forman / Müzik: Galt Macdermot / Oyun: Gerome Ragni, James Rado / Görüniü: Miroslavv Öndricek / Koreografi: Twyla Tharp / Oyuncular: John Savage, Treat Williams, Beverly d'Angelo, Annie Golden, Dorsey Wright, Nicholas Ray / United Artists filmi (Konak'ta). ondra sahnelerinde 1970 yılmda «Hair» oyununu ük kez gör düğum günü anımsıycıum. Cumhuriyet'te yaz dığını «Sinemada Devrim Var» islmli bir dizi yazıya, bu gösterinin bazı şarkı soz lerinden ahntılarla başlamış tım «Hair», Londra veya Broadway sahnelerinde her mevEim düzinelerle bov gösteren müzikallerden biri de gildi çünkü yalnızca.. Bir döncmi, bir değişimi. bir ku şağı sımgeliyordu. 60 sonlan v<i 70 başlarında, tüm dün yada söz vermişçesine birşeyltre karşı başkaldıran, beğenmedikleri bu dünyanin değişmesini isteyen. yeni ö7Jemlere doğru kaftat açan genç kuşaklann «hîppi» lerin «çiçek çocukları»nın, 1968 üniversite eylemlerini varatanlann müzikaliydi bu. 3 saat boyunca sahnede genctcik. cıvıi cıvıl, yerinde duramıyan bir avuç insan, tüm yerleşik kurallara, aile basîrısına. «zengin>lere. soy yor blze... Toplumda kurum laşmış, örgütienmiş herşeye yun uşakça da olsa karşı çı kan genç olmanın. genç gibi yaşamanin savunusunu yapdn bir fihn bu... Forman, «Guguk Kuşu» başyapıtında aki] hastaneleriyle ozdeşleştirdiği baskıa düzenlere karşı çıkıyordu. «Hair»de bunu başka şeylere karşı çı karak yapıyon savaşa. Vietnam'a, disipline, «zengin sof ralar»a, sınıf farklarma, yasaklara kısıtlamalara... «Ha ir»in gençleri cinsel özgürlüğü isteyen, savunan şarkı b n yanısıra yaşama haklarmı da îstiyoriaı, bunu ellerinden alan savaşa karşı çıkjyorlar. Film, bu konuda sesini hiç yükseltmeden, hiç bir dramatik zorlamaya da başvurmadan belirli ve etkin bir mesaj veriyor: Berger'in Vietnam'daki anlamsız, komik ölümu, ancak seyircinin kafasında asıl trajik tonuna dönüşüyor ve final, filme oyundan bile daha güçlü bir anlam ve bildiri kazandırıyor... Beyaz Saray onünde Vietnam'ı protesto eden binlerce insanm göruntüsüyle koşut olarak sunulan ünlü ve unutulmaz «Bırak Güneş tçeri Girsin • Let the Sunshine ln» şarkısınin içerdiği özleme. hangi yaşta olursanız olun, katılMiios Forman, «Hair»le mamak mümkün mü? Evet, bir czgürlük destanı sunu bırakalım. guneş içeri girsin.. Pencerelerimizden, odalarımızdan, evlerimizden, ı kurumlanmızdan, ...toplumUr yaşlpnmış, körelmiş, düzenle. yerleşik kurallarla uyuşup koltuklarımıza sımsıkı yapışmış değil miydik? Ama adına Milos Forman deaen sinema ustası, «Hair» denen oyuna, belli bir döno mi simgeleyen tüm özellikleririn dışına taşıp yepyeni, çagdaş, 'ezeli ve ebedi' nitelikler katmayı bilmişti. Perdede öncelikle karşımıza çı ksn bir şarap denli hafif, başdöndürücü, kıvrak bir muzikaldi: müzikallerin tüm yapaylıklanndan sıynlmış bir avuç genc ınsan, nefes alır gibi doğal biçimde oyu nun birbirinden güzel şarkı larmı söylüyor, protestolarını. karşı çıkışlarmı en uyumlu ve çevîk danslarla diie getiriyorlardı. Forman oyuna / filme bir gençlik aşısı yapmıştı sanki: evet, çi çek çocuklar da, onlarm yüzeysel degişiklüc istekleri de tarihe karışmıştı. Ama iıısanoğlunun «özgürlük isteği* biter mîydi, bugunden yanna? Kurallara, kalıplara, dışsal biçimlere, insanı 'nonnalize edici'. sıradanlaş tuncı örgüt ve kurumlara karşı çıkış, bireysel özgürlu ğü. seçim hakkmı, yaşamını istediği gibi yaşamak, ilişkilerin' istediği gibi kurmak ve sürdürmek hakkmı savuııinak isteği biter miydi? tan korkmayalım... însaa olarak da, toplum olarak da her zaman genç kalmanm vollarmdan biri de bu degil mı? «Fair»in bıldirısinı anlayacakların ve bu filmi izleyecek her vaştan gençlerin beklenenden daha çok olrrmsını dılenm . ^ Araya bostancı Ahmet girdi, onları bir an içın yaüştırdı. Sögüdün gölgesine oturtup kuyudan çıkardığı soğuk karpuzlan kesti, otların üstüne yaydı. «Dedi ki, size yardım ederse 0 nar ağacı eder, dedi.» «O ağacm altmda uyumayan bir kişi bu Çukurova'da ifıah olmazmış.» Otçu Hasan gevşemiş, yumşak, okşar gibi onlara bakarak gülümsedi, güvenll bir sesle: «Çukurova'da böyle kut sal bir ağaç yok,» dedi. «iOlsaydı ah...» diye de ekledi. «Var,» dedt kesin bir sesle Aşık Aîi. «Var!» Memet: «Var!» Yusuf: «Var!» Hösük: «Oimaz olur mu? Sen bilmiyorsun yerini, bir de bizim afeacımıza yok diyorsun!» «Yok,» dedî inatla otçu Hasan. «Olsa ben yerini bilmez miyim?» feBilemezsin.» dedi Aşık Ali. «Bilemezsin,» diye gür ledi Hösük. «Bilirim,» diye gürledi otçu Hasan, onuruna do kunulmuş. «Bilirsen söyle,» diye dikeldi Aşık Ah. «Yok ki bileyim.» «Var.» Araya bostancı Ahmet gîrdi. onlan bir aa için yatışturdı, söğüdün gölr gesine oturttıp kuyudan cıkardıgı soğuk karpuzla 11 kesti. otların üstüne yaydı. Tan yerlerl ışıyordu. «Buyurun.» Karpuzları yemeğe ko yuldular. Azicık dinginleşen Otçu Hasan: Yalun gibi kırraızı sünmüş çiçeği kopardı geldi. Bir sevinç kasırgasında esiyordu. Lokmanı devran kuşların, karmcaların, böceklerin dilinden anlar, otların, ağaçlarm, biltekmil çiçeklerin dilinden anlar. Toprağın, kayaların dilinden anlar. Akan suyun, esen yelin, uçan bu lutun dilinden anlar. Yalım gibi kırmızı sün müş çiceği kopardı geldl. Bir sevinç kasırgasında esiyordu. «Bu çiçek var ya, bu çiçek...» diyordu. «Bu kır mızı çiçek var ya, karanlık, azgın gecenin içinde bir güneş parçası gibi ya nar, Yalımını, ışığını bir günlük yoldan görürsün. Bu çiçek var ya, kimbilir kaç adamı acılardan sızılardan kurtaracaktır. Bu çiçek var ya...» Aşık Alî usul usul bu sevinç kasırgasmdaki adama yanaşıyordu. Dirsek dlrseğe değecek kadar, ürkerek ona yaklaştıktan sonra, sesi çatallaşarak: «Hasan Ağa.» dedi, «bu ırada günlerdk seni bek„ Hjorduk, lşte. geldin cok şükür.» leri açıldı: «Geldik,» dedi gülerek, «bir ota, bîr çîeeğe, bir dermana mı gereksinmeniz var?» «Var,» dedi Aşık Alî yüreklenerek. «Söyle o zaman.» diye L lulara, askeri disıpline, sava şa, Vietnam'a. ölüme, vs. karşı çıkıyorlardı. Söylevler le, büyük sözlerle, bağırıp çağırarak değil. Şarkıyla, müsikle, dansla, alayla, însanları gülmeye. eğlenmeye ve de düşünmeye çağırarak, her. vaştan seyircıyı, gençli gin rüzgârıyla kanat açmış yelkenlen altına çağırarak.. 10 küsur yıl scnra «Hair» müzikalinin filminı (arada oyun bizde de oynanmışti: Gülriz Sururî / Engin Cez2ar tiyatrosunda) görmeye giderken hiç de umutlu degildün.. «Hippiler» de, «çiçek çocuklan» da, uzun saç lar da 60 sonlarmm özlemleri, umutları ve kaygıları da çoktan tarih sayfalarma kari!}inış degil miydi? Tüm bu akımlar, girişimler vo başkaldırmalar çabucak dü zenle bütunleştirilmemiş, «yehî bir dünya» istekleri yüreysel değişikliklerle uyu tulırıamış mıydı? «Hair»i alkıclayon kuşaklar yaşlanmış değil miydi, hepimiz ^ ^ «O ağacı bulmaz sanız, iflah olmaz sınız dediler...» «Kalkm ayağa» diye yerinden fır ladı Aşık Ali. «Yoîcu yolunda gerek. Biz o nar ağacını bulacağız.» Toplumsal eelfakiler, ask ve kan davasi: 49 ALİŞAN / Yönetmen: Şerif Gören / Senaryo: Ahmet Soner / Görüntü: Kaya Ererez / Müzik: Arif Sağ / Oyuncular: İbrahim Tathses, Yaprak Özdemiroğlu, Yaman Okay / Mine Film yapımı (Lüks, Melodi, vs.). lişan, lemelını toplumumuzun en zıt, birbırıne en ıızak ikı çevresımn karşılaşmasından alır gibi başlıyan bir film: Hapisten çıkan ve ı 'kan davasi' yüzunden aran makta olan Urfalı Alışan, bir grup hemşerısıyle birlikto bir batı sahıı kentine çahşmaya gidıyor. Filmin önemli bir bolumu. Doğu'lu 'gariban' yurttaşlarıroızın bu 'bablr havasındaki kenttekı yasamla ve onun yerlıyabancı &âkinlerıvle çelışen ta vırlb.rından, deger olcuiennden kavnaklanıyor. Bu arada. fcıkınıler Içınde yuzen, guneşlenen çevresıne ılgıHM, son denlı çekıcı ve kısjkırtıcj bir genç kıza abayı vakıyor Alı^an.. Kız da ona ilgi göstermez mı'> Nıye ata ba. vcksa onun İbrahim Tat lıses olduğunu bılıvor m u ' . dıvu sorular sormaya başlivorsunuz ki, bu ılgmin nedenı anlaşılıyor... Çünkü As lı da... Neyse. orasını filmi ızleyenlere bırakalım... oradan yüklenlyorlardı. «Her bir otun kökünü, hem de dilini. karıncanm huyunu bilirmişsin^ «Siz ne diyorsunuz Allahaşkma?» «Sen bilirsin Hasan Ağa, halimiz dirliğimiz kö tü. O ağacı bulamazsak biz yandık, battık, tükendik. Elaman. Hasan Ağa. sen bilirsin, şu ağa cm yerini göster de bize...» «O kutsal nar ağacından başka umanmız yok,» «Yusuf^ hasta...» ^ *Biz perişanız...» ** ' tki üç aydır şu Çuînsanlıktan çıktık.» «însanlıktan çıktık da bir iş bulamadık.» .'O kutsal nar agacmı bulur da altmda bir gececik mihman kalırsak. cümle dertlerden halas oluruz.» A «Alişan», kuşkusuz ilgi çe ktcı bazı yanlan olan bir Yönetmen Elio Petri de öldü film... Bir kez ibrahim Tathser.'in ılk kez (fondakı 2 sarkı dışmda) hıç şarkı türki' söylemediği bir i'ilm.. Tatlıses, arabesk filmlerden bıknraş artık, eliyuzü duz~ gün filmler çekecekmış, îs>a bet, boylece kendisinı izleyeceğiz demektir. (Artık bılumum arabesk filmleri, «po pül»r kültür» meraklılarını kiîcurmak pahasına da olsa izıememek kararmdayım, kendi adıma.. Ama bu karar) aîmış akh başında kışilenn de sanıldığından cok oldugt'na ınancımı belirteyım). öyleyse ibrahim Tatlı ses'e hem bu kararı, hem de hernen hıç aksamıvan oyunu ıçıtı bravo!... Diij,er vandan fılmm rahat tembel. kendl ritmiyle akıp gıden senaryosu, Gören"in anlatımına (Yılmaz Guney'ın filmlerınde de olduğu gibi) birhaylı belgesel bir kıvam. yaşananın. yaşamın tadını katıyor sauki.. Bu güzel tatil kentinde olup bıtenler, «piyasa» yapanlar. kahramanlanmızın kız tavîamaları, bir yüzme ha yuzmeleri, vs. bonuca dek gösteriliyor. Yalnızca işlevseı olanın. asıl oy kuye yarayan şeyierm gösteriljr»esi gibi klasık ve yan lış bir anlavış, böylece tersıne çevrılmeye çahşılıyor, bir anlamda. Ne var ki senaryonun gevşekllğı ve bir yapıdan yoksun oluşu, ba belgesel, güncei değinmelerin dozunu kaçırıyor. Sozgelimi filmin çekildiği sıradâ güncei olan Dünya Futbol Kupası'na öylesine yer verL'miş ki, bu olay gereksiz bir leit motive dönüşmüş. Diğer yandan, Şerif Gören'ia usta ışi bir sinemayla verdîğı gerilimli bölümler (Aliian'm saldınya uğradığı 2 sahne>. öylesine gereksiz ve anlamsız bölümler ta rafından izleniyor ki, insan şaşınyor. Sözgelimı Alişan ve Ash, sahılde silahh 3 kişı tarafından bir akşam sal dınya uğruyor, güç kurtuluyorlar. Ertesi sabah ise, hiç bir şey olmamış gibi Alı şan kumlara aşk sözieri ve Refık Durbas dizelen yazıyor. Tüm bu tutarsızlıklar, çelişkiler içinde, «Alişan». attığı kuşu pek vuramayan 1yi niyetli bir deneme olarak, pek önemsenecek bir so nuca ulaşmadan havada ka lıyor. resi yok, dedi Yusuf. «O yoksa. öyle bir ağaç gelmemişse bu dünyaya, bizim ocağımız bat tı,> dedi Hösük. «Kalkm ayağa,» diye yerinden fırladı Aşık Ali. «Yolcu yolunda gerek. Biz o nar ağacını bulacağız.» «Nasıl olmaz o nar ağacı...» •sAkhüyük başmda...> «Tepenin üstünde.» «Alını bütün ovaya ya yarak...» <Bir günlük yoldan bir yangm ateşi gözükerek..» «Nlçin.. yalan şöylesîn , „ blze. o. Düldül dağm* , dan gelen kadm?» «Niçin yalan şöylesîn bize. tekmil ovalılar, daglılar?» «De bakalım. ne çıkarları var bize yalan söylemekle?» SÜRECEK BİLMEZ BU HAOOİNİ EDiTH PiAP BİLE KALDIRIMDANİ ŞÖHRETE ULA5MIŞ. BEMDE ONU İZLİ yORUM.ŞEN SOyLER ZIPLARlM, ZtPLARIM. BiR GÜN KENDİMİ ZİRVEOE KİM KİME flmo bu. feodmsıJığımı Behic AK zmaaâa uibiıjımdir. talyan sınemasmın önde gelen yönetmeni Elio Petri de sinemamn kayıplan arasına karıştı. 1929 doğumlu yönetmen, önceleri anlatım özellikleriyle dikkati çeken üslupçu filmler, ruh bilimsel yanı güçlü dramlar ve gerilim kurdelalan yapmıştı: *KatiU, «Onuncu Kurban* (değişik bir bilim kurgu). «Çıi gın Ruhlar A Quiet Place in the Country.» 1969da çevirdiği 'Her türlü Kuşkunun Ote sinde Bir Vatandaş Üstüne Soruşturma: son denli gösterişli, çarpıcı. barok blr anlatımla, görevini kötüye kullanan ve yakalanmayacağından emin olarak bir dizi cınayet işleyen bir komiserin öyküsünü anlatıyordu. Film, Gian Maria Volontffrân oyunuyla da büyük ilgi gördü, Oscar ödulü aldı... Petri, 70'lerde •Işçi Sınth Cenne te Gider*, «Todo Modo», *Herkesin Payi' gibi politik taşlamalannı sürdürdü. Bu filmlerde anlattığı politik 'mesetlef. ttal yan politik hayatının tüm güçlerine. amı özellikle tutucu kesime eleşbriler getiri yordu. Ancak Petri'nin eleştirilerini bira^ kaba politik tavnnı ise 'oportünist' bulan lar da yok değildi. 1979'da Sartre'ın *Kirlı EUer*iai şaşırtıcı bir TV filmi haline ge tiren yönetmen, son yıllarda tasarladıg' önemli proieleri çevirme fırsatmı bulama dı, İtalyan sinemasına ve politik hayatma küskün bir halde ve en verimli çağmda beklenmedik biçimde ölüp gitti. Petri'nin ülkemizde oynayan filmleri yalnızca 'Onun r,u Kurbar.» ve «Çılgm Ruh 'r» idi I HaTÖkurum.tobokurun Tutütu! Nazardan tok korkarım Tabiı. bılinclı olmam, adınlık opmamı POLJTIK TAVIR Poiitık tavrıyla dikkati çeken Italysn yönetmeni Elio Petri oldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle