Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet 2 OLAYLAR ve GÜRÜSLER 29 EYLÜL 1981 «Para» ve «Faiz», son yılların en güncel konusu haiine gelmiştir. Öyle ki, sokakta ki adam, satabileceği neyi varsa satarak eline gecen nakdi, bir başkasına borç vererek onun kazanıp kendisine pav vermesini beklemek durumuna gelmiştir Bu, sosyal psikoloji b o kımından hayii dikkat çekici bir husustur. Toplumurı bu psikolojisinın analizini, elbetîeki bu bilim dalıyla ucıraşanlyra bırakarok. son günlerdeki gelişmelere kısaca değinmek istiyoruz. Son birbuçuk ay içinde, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPY) ile 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanununda (ÖPVİK) değişiklik yapan 2520 sayılı yasa ile bu yasaya ilişkin bir tebliğ yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Ancak, SPY'nin altı ay sonra yürürlüğe girmesine karşın. ÖPVİK hemen yürürlüğe girmiş bulunmcktadır. Bu kadar kısa bir süre içinde, yapılan yasal düzenleme'er, özellikle tasarrufcuda kavram karışıklıklarına neden olmuş ve duraksamalar yaratmıştır. Elbette ki kamu görevlilerinin ilk görev'eri öncelikle bu kanşıklığı kaldırıcı girişlmlerde bulunmaktır. Biz önce bir yeni düzenlemelenn temeı noktalarını ortaya koymak ve nedenieri üzerinde kısa bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Para Piyasalarında Gelişmeler SERMAYE PİYASASI BANKACILIK SİSTEMİNİ ZORLAYINCA, BANKALAR DEVLETİN SERMAYE PİTASASINA MÜDAHALE ETMESîMİ İSTEMEYE VE ZORLAMAYA BAŞLAMIŞLARDIR. Av. Ömer GÖREN Maliye Bakanlığı eski Hesap Uzmanı Tartssmalı Bâr Tanım Bu tanım hukuk tekniği bakımından hayli, tartışmalı bir tanımdır. Çünkü tanımlama, hisS3 senetîeri ve tahviller dışmda kalan ve ihraç edenin mali yükümlülüğünü taşıyan her türlü evrakı, halkı arz edilmesi koşuluyla menkul kıymet saymıştır. Yasanın 3/c maddesi de, menkul kıymetlerin satın alınması için yazılı, sözlü veya resmi şekilde her türlü yoldan halka çağrıda bulunmayı, halka arz için yeterli saymıştır. Böyle olunca, ticarl senetler vasıtasıyla para toplama çağrısının halka arz, dolayısıyla ticari senetlerin (poliçe, bono) menkul kıymet sayılıp sayılmayacağı, îartışma götürür hale getirilmiştir Bu tartışma kapısının kamu yönetiml tarafından bir an önce kapatılması ve konuya açıklık getirilmesi tasarrufçu bakımından çok önemli hale gelmiştir Temel Noktafar 2499 sayılı SPY, tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katıimasını sağlamak amacıyla, sermaye piyasasının güven, acıklık ve kararlılık içinde çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasını düzenlenıek ve denetlemek amacıyla çıkarılmıştır. (Md.:1). Buradan anlaşıldığına göre SPY, münhasıran menkul kıymetlere bağlı bankerlik işiemlerine uygulanacaktır. Aynı yasa, 3/b maddesinde menkul kıymetleri şöyle tanımlamıştır: «Ortaklık veya clacaklılık sağlayarak beîü bir meblağı temsil eden, hisse senetîeri, tahviüer ve hazine bonoları gibi kıymetlerdir. Bunlar dışında kalan kıymeîli evrak iie mali değerieri temsil eden veya ihraç edenin mali yükümlüiüklerini içeren her türlü evrakın halka crz ve bu yolla satışı da menkul kıymetler hükümlerine tabidir.» tespit ve denetleme yetkisi verilmlştir. Ayrıca, bu kuruluşların reklamları da Merkez Bankasının izin ve denetimine tabi kılınmıştır. özde bu yasanın da ağırlık kazanan yönü «Denetim»dir Bu iki yasa arasında sorun, menkul kıymetlerin satışına aracılık edenlerin de ÖPVİK'na tabi kılınmış olmasında çıkacaktır Şu günkü düzenlemelerden anlaşıldığına göre, menkul kıymetlerin alım satımına aracılık eden ve aslında SPY'na tabi olan kuruluşlarda ÖPVİK'na tabidir. Bu ikili uygulamanın SPY'mn yürürlüğe girmesinden sonra da devam edip etmeyeceği belli değildir. Görüldüğü gibi, serbest bırakılan para ve faiz pazarları devletin müdahalesine ve denetimi altına girmiş bulunmaktadır. buna uyum göstermemek durumundadır. Faiz ve yukarıda kısaca açıklanan gelişmeler bunun tipik örneği olmuştur. Şöyle ki, sermaye piyasasında iki yıldır başiayan gelişmeler ve serbest faiz sisteminin getirdiği yüksek faizler BankaBanker rekabetini getirmiş sermaye piyasası Bankacılık sistemini zorlayınca, bankalar devletin sermaye piyasasına müdahale etmesini istemeye ve zorlamaya başlamışlar ve sonucda SPY, çıkartılmıştır. Bankalardaki serbest faiz sistemi, bankalar arcsı toplantı ve anlaşmalar ile sulanmış ve serbest faiz sistemi bu defa Devletin değil bankaların kendi araiarında anlaşarak tesbit ettikler sınırlı faiz sistemine dönüşmüştür. Bunun serbest piyasa ekonomisi içinde yerini bulabilmek pek zordur. Giderek, sermaye piyasası (borsa bankeri) para piyasası (para alıp satanlar) ayırımı içinde, sermaye piyasası para piyasasının yüksek faizlerinden rahatsız olmuş ve sınırlayıcı hükümîer ile devlet müdahalesini ister hale gelmiştir. Sonuçda ÖPVİK da değişiklik ve denetim getirilmiştir. Okumanın Sakmcaları... j stanbul, Türkiye'nin en büyük kentidır; kültür mer1 kezidir; aydın şehridir; sanat odağıdır. Şehir Tiyat'* roları da Istanbullunun çck sevdiğı ve kuşaktan kuşağa benimsediği bir kuruluştur. Şehir Tiyatroları denince akla ilk gelen ad Muhsin Ertuğrul'dur. Muhsin Ertuğrul'un tiyatro yaşamı 20'ncl yüzyılın ilk çeyreğinden başlar. Özyaşamını incelediğiniz zaman şunu görürsünüz: Muhsin Ertuğrul ckuyan adam dır. Okumuştur, okumuştur, okumuştur. Son yıllarınckHarem'de oturduğu apartımanının en üst katındaki öc iresinde işi gücü okumaktı. Sekseni aşmış bir dev, Türk tiyatrosuna damgasını vurmuş sanat adamı. ölünceye dek okumaktan ve yazmaktan vazgeçemedi. Ne zaman kendisini görmeye gıtsem; ya yeni okuduğu bir yazıdan, ya da kitaptan söı açar; konuşmanın ufuklarını birden geliştirip genişletiverirdi. Yarım yüzyıi önce Darülbedayi'nin, kırk yıl önce Devlet Tiyatrolarının yönetmeni böyle bir adarndi: Yani okuyan adam.. A Peki, yarım yüzyıl sonra nereye vardık? Banka Sekförü Lehine Aslında toplanan para birim maliyetlerinin, reklamlar ve yönetim gibi genel giderler dikkate alınınoa birbirinden pek farklı kalmayan bu piyasalar, birbirleriyle rekabet içine girmişken Devlet, tercihini banka sektörü lehine kuîlanarak haksız rekabet ortamı yaratmış bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, tüm para sektörleri tasar rufçunun koruyuousu imiş gibi tavırlar takınmış, reklamlar yapmış ve birbirlerini sınırlayıçı, Devletin dsnetimini isteyen yasalar istemişlerdir. Devlet de bu taleplere uyumlu bir terçih içine girmiş bulunmaktadır. Oysa aslında Türk tasarrufçusunun bilinçsiz olduğunu söylemek çok zordur. Devlet bu bilinci beslemek, ve tüm tasarruf değerlendirme alternatiflerinin piyasada serbestçe oluşumuna imkan sağlamak durumundadır. Nitekim kısa vadeli, yüksek faizli ve vergiden muaf devlet tahvili uygulaması bunun tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Bu, alternatif seçim imkanlarının yaratılmasının ötesi, serbest piyasa ekonomisinin, kendi içeriğinden gelen sorunlardır ve kendi içinde çözümlenmelidir. . Tartışılması Gereklî 24 Ocak kararları açısından bu sonuç ise, ciddi düzeyde tartışılmalıdır. Önce şunu vurgulamak gerekir ki, Türk İş Adamının henüz kendisi serbest piyasa ekonomisini bilmemekte ve buna hazır bulunmamaktadır. Bankaların devletleştirilmesi, yatırım yapacak şirketlerin merkezi planlama organınca saptanması ve giderek bankaların serbest faiz poütikasına karşın yine de ortak faiz hadleri tesbit etmelerine yönelik fikir vs tartışmalar, iş adamlarından gelmiştir. Türk İş Adamı, serbest piyasa ekonomisi firma bazında kendisine yararlı olduğu sürece kabul ediür görmekte, rekabet işlevi ortaya çıkarak fiyat mekanizması kendisini göstermeye başlayınca, toplumu korumak, işsizliği önlemek gibi sözlerle, Devletin piyasaya rnüdahalesine cağrı çıkarmaktadır Öncelikle Devlet Borsa BankerinS Denetlemek SPY, özde 17 vd. maddelerinde düzenlediği sermaye piyasası kurulu vasıtasıyla bu piyasaya bir denetim tarzı getirmekte ve bu yasaya tabi kuruluşlar ve yöneticilerine cezal sorumiuluklar getirmektedir. Cok kısa bir şekilde yasanın ağırlık kazanan yönü borsa bankerlerini denetlemektedir. 2520 sayılı yasa ile «... Faizden para kazanmak için ödünç verme işleriyle uğraşan ve menkul kıymet'erin satışına aracılık eden gerçek ve tüzei kişiler»in Maliye Bakanlığından ruhsat alma zorunluluğu getirilmiş ve yine aynı bakanlığa bu işlerle uğraşanların sermayeleri, çalışma usulleri ve faiz oranlarını Bugün İstanbul Şehir Tıyatrolcrı Genel Sanat Yönetmeni Vusfi Rıza Zobu'dur. Sayın Zobu'yu tiyatroseverler tanırlar. Ben de bazı oyunlarda kendisini izlediğim için az çok tanıdığımı sanırdım. Ancak Milliyet Gazetesi'nin 27 Eylül pazar günlü ek'inde Scyın Vasfi Rııa'nın bir konuşmasını okuyunca çok şaşırdım; gözierime inanamadım. Bu konuşmanın en çarpıçı iki bölümünü okurlarıma aktarmak ıstiyorum. «Şehir Tiyatroları Yönetmeni Vasfi Rıza»ya Milliyet Sanat Yazarı Saym Zeynep Ora! yeni tiyatro mevs'ıminin açılışı nedeniyie soruyor. « Geçen yıl tiyatrorian çıkarılanların arasında yeniden tiyatroya dönenîer olmuş galıba...» Vasfi Rıza Zobu yanıtlıyor: « Bir tek Bilge Zobu yeniden îiyatroya girdi. Zaten onun çıkarılması zühuldandı (yani yanlışlık). Büge Zobu hiçbir şeye karışmaz, ne okur, ne kimseyi tenkit eder, ne de başka birşey yapnr. Roiünü ezberîer, oyrıar, o kadar. Biliyorsunuz ki buniar iki partide çıkarıidı. Birinci partide voktu Bilge Zobu. Yok eîendim tlyaîroda dramaîurgmuş, bsş senedir bütün o solcu piyesieri o oynatmışmış dedüer oğlan için. Oysa okumaz etmez. Bence hıno almak için, hani barta kızdrlar ya, beni sıkıyöneîim kumandanı sandılar ya, ondan, benden hınç almak için oğlanı jurnal eîtüer, ondan çıkarıidı ikinoi partide...» İstanbul Şehir Tıyatrolarından kimler çıkarılmış neden çıkarılmış? Bu soruiar konumuzun dışındadır. Ne var ki Sayın Vasfi Rıza Zobu'nun açıkiamasına bakarsanıı tiyaîro oyuncusunun okuması sakıncalıdır; sanatçı şu nitelıklerı taşımalıdır: 1) Bir tiyatro oyuncusu okumamalıdır. 2) Hiçbir şeye karışmamalıdır. 3) Kimseyi tenkit etmemelidir. 4) Ne de başka birşey yaprnalıdır. Saym Vasfi Rıza Zobu, tiyatro oyuncusu ve yeğenı Sayın Büge Zobu'yu şöyle savunuyor (ya da övüyor): « Oğlanı jurnal ettiier, oysa okumaz, etmez.» Burhan 1 ARPAD Sorumlu Var mı? Şehrin gözde semtlerinden birinde geçenlerde bir apartman yıkıldı. Sekiz katlıydı. Yıkıldı değil, bir anda yanlamasına boşluğa uçtu. İki sokakta sıralanmış apartmanların daha önce yıktırılıp arsaların buldozerle bir çok kat derinleştirilmesi sonucu toprak çatlamış ve bütün taban dayanağını yitirmiş sekiz kaîlı apartmanın bir kanadı boşluğa uçmuştu. Sekiz katta oturanların ev eşyası. buzdolapları, çamaşır makineleri, radyoları, televizyonları tuğla yığınlarının üstüne saçılmıştı. Kimdi sorumlu?... Kimlerdi sorumlular?... Eski yapıyı çürük yapan mı ... Statik hesaplarını gereği gibi inaelemeyen yetkili kişi mi?... Yeni yapıda buldozer kullanıp sürekli titreşim ve sarsıntılara yol açanlar mı?... Eski ve yeni yapılarin projelerini gereken titizlikle denetlemeyenler mi?... Yıkılan yapıdckiler, buldozerle kazının yıkıntıya yol gçtığını iieri sürüyorlar. İki katlı yeraltı çarşısıyla sekiz katlı iş hanı projesini uygulayanlar, uzun süredir sızan suların apartman temelini çürütmüş olduğunu söyliyorlar. Bir başka sav da var. Yıkılan apartman yığma tuğla tekniğiyle yapılmıştı. Yığma yapılar için en çok 5 kata izin vardı. Bir süredir yürürlükte olan deprem yönetmeliğine göre ise sadece üç kat yapılabilir. Oysa, yapılışta, o günlerin imar yönetmeliğine uygun olarak beş kat yığma tuğla olan yapı bir süre önce üç kat daha yükseltilmiştir. Karşılıklı sorumsuzluklar örnekleri ileri sürülen şu son yıkılış olayı, İstanbul'da yapı işlerinin nasıl da başı boş, oan ve mal güvenliğinin ne denli hiçe sayıldığını bir daha kanıtladı. Yakında unutulur. SorumİLiların bir bölümüne göre «İmar aksaklıkfarı'n dan söz açmak, «Kabak tadı» verdi amma, yinelemeden edemeyeceğim. İstanbul Belediyesi zaman zaman kiml semtlere yeni yapı yükseklikleri verir. Oralarda oturanların sayıca arttığı varsayımıyla. Sözgelişi, o güne kadar en çok beş kat olan yapı yüksekliği bir kalemde kâğıtta sekize yükseltilir. Bunu yaparken eski ve yeni yapıların statik açıdan korunması kaygusu hiç düşünülmez.. Altyapı tesisleri hesaba katılmaz. Statik büro sorumlularının çoğu genç elemanlcrdır. Oysa. statikcilik meslek deneyiminde uzun süre ister.. Statik hesapları yapanlar ve bunu kâğıt üstünde denetleyen'er şehrin jeolojik yapısını gözönünde tutmazlar. Zira yerüstü planı bir türlü bitirilmemiş istanbul'un yeraltı. haritası, yani toprakların niteliğini gösterir güvenilir bir harita yoktur. Böyle olunca, sözgelişi, İmar Bakanlığına bağlı Deprem Enstitüsü, yönetmeliğin açık hükümlerine rağmen yararlı olamamaktadır. Enstitünün genç müdürü Yarar'ın içtenlikli sözlerini hep hatırlarım: Kimi mimar ve mühendis arkadaşlar, Deprem yönetmeliğinin zorunlu saydığı ölçünün çok üstünde malzeme kullanıyorlar. Fakat yapıyı oturtaoakları toprağın niteliğini saptamadıklarından, boşuna oluyor. Bu arada kâ ğıt üstünde gösterilen miktarların uygulanıp uygulanmadığı da ayrı bir sorun. İstanbul gibi ikinoi deprem bölgesi olan bir yerde yapılar çok daha ciddi ele alınmalıydı. Söz konusu sekiz katlı apnrtmanın yıkıldığı günlerde İstanbul'da milletlerarası ieologlar kongresi vardı.. Yüzlerce bilim adamı katıldı. Dahası var. Bilebildiğim kadarıyla, İstanbul Inşaat Fakültesine bağlı betonarme, yapı statiği, zemin mekaniği, Mukavemet, yapı malzemesi kürsüleri ve Maden Fakültesine bağlı ieoloji kürsüsü var. Var amma, ne eskileri yıkarken, ne de yenileri yükseltirken, o kürsülerde öğretilenler gereğince uygulanmıyor. Bilim ve teknik günlük hayatımıza yerleşmiş ve statik hesaplarının yerini çıkar ölçüleri almamış olsaydı, 8 katlı apartman çökmez, bir çok apartmanı yıktırırken eski yapılan tehlikeden korumak için önlemler alınır, en azından kazıda buldozer kullanılmazdı. Sorumlu. ya da sorumlular! Boşuna aranmayın.. Var mı?... Bütün işlemler, projeler, statik hesaplar, ruhsatlar ve herşey «Uygun»dıır. Kâğıt üstünde olmak koşuluyla.. B nsanı bütün ötekl canIlılardan ayıran, özgünlü•ğünü sağlayan en temel özelliği düşünebilme ve buna bağlı olarak da üretme, yaratma yetileridir. Düşünme yetisinin temel koşulu da özgürlükîür. Bir başka deyişle, düşünoe olgu sunun sağlıklı biçimde gerçekieşmesi, onun özgürçe ger çekleşmesi demektir. Düşün me süreçlerinde kendini bas kı altında duyan insan, zihinsel yaratma yeteneklerinl ve giderek tümüyle zihinsel sağlığını yitirmeye başlamış demektir. Baskılar, siyasal, top lumsal, kişisel, psikolojik v.b olabilir. Sonuç aynıdır. Düşünceye konulan yasak, insanın var olma, kendini var etme olanağına, yaşama ve yaratma vetilerine yasak ko nulmasıyla eş anlamlıdır. Düşünme süreçlerinde kendini baskı altında duyan, özgürçe düşünme yetisini yitirmeye başiayan insan, ikiyüzlü, sinik, korkak, edilgen, sus kun v.b. özellikler göstereoek tir. Böyle bir insana sağlıklı insan, böyle insanların oluşturduğu bir topluma sağlıklı toplum denilemeyeoeği açıktır. Düşünme süreçlerinde kendini baskı altında duyan insa Sanatsal ürlüğü SANATÇI SİYASAL FELSEFÎ VB. ALANLARDAKİ DÜŞÜNCELERİ GÖZETİLMEKSİZİN, SANATSAL YARATI, DÜŞLEM YARATI ALANINDA TAM BİR ÖZGÜRLÜĞE SAHİP OLMALT. Âtaol BEHRAMOĞLU nın, üretimin bütün alanlarmda da başarısız, uyumsuz olacağını söyleyebiliriz. İnsanı makinadan, robottan ayıran başlıoa özelliği, yapaoağı işe kendi dışındaki güçlerin zorlamasıyla değil, kendi özgür istemiyle inanması, karar vermesidir. Üretimin bütün alanlarında başarının gizi insanın özgür isteminde, Inanoındadır. özgür istem ise ancak özgür düşünme ve tartışma ortamında söz konusu olabilir. Düşünce özgürlüğünün doğal koşulu ve sonucu, düşünçeleri özgürçe söyleyebilme, anlatabilme olanağına sa hip olmaktır. Düşüncelerin öz gürce söylenemediği, açıklana madığı bir ortamda, düşünce özgürlüğü yok demektir. Sanaisaı yaratı. insanın dü şünsel üretiminin öze| bir bi cimidir. Sanatsal yaratıyı salt "lüşünsel üretimden ayıran te ne! özelliğı, onun düşîemle fantezi) bağıntısıdır. Bu bakımdan, sanatsal yaratı alanındaki baskı ve yasaklar, in sanın sadece düşünme yetisine değii, düşlem yaratma yetisine de yönelmiş demektir. Düşlem yaratma yetisine yönelmiş baskı ve yasak ise inscnın tüm duygusal yaşGntılarını, ruhsal yaratma zenginliklerini, yaratma ve yaşama sevincini yok etmekle eş anlamlıdır. Sanatçı, siyasal, felsefi, vb. alanlardakj düşünceleri gözetıl meksizin, sanatsal yaratı. düş lem yaratı alanmda tcm bir özgürlüğe sahip olmalıdır. Sa nat yapıtınin en acımasız ve yanılgısız yargısı, halk ve za mandır. Dünyanın bütün ülke lerinde ve bütün yüzyıllarda, yaşarken nice baskılara uğ ramış, itilip kakılmış nice sanatçının (bilim ve kültür ya ratıcısının) daha sonraki zamanlarda insanlığın kültür ve özgürlük tarihinde hakları olan yeri aldıklarını görüyoruz. Tersine, şu ya da bu nedenle z.amanında göklere cıkarıl mış niceleri de, gerçek bir de ğere sahip değülerse, zamanla unutulup gitmişlerdir. Sanat yapıtı (içerdiği düşün çeyi ister doğru ister yanlış sayalım) eğer gerçek bir sanat yapıtı özelliği taşımıyorsa, düşlem gücünden ve zenginliğinden yoksunsa, ilgj gör meyecektir. Böyle bir ürün, sanatsal olmayan herhangi bir düşünce ürünü (siyasal bir inceleme v.b.) kadar da etkiü olamayacaktır. Bu durumda, sanatsal gücü zayıf bir yopıta karşı yöneltilmiş baskının anlamsızlığı kendiliğinden ortadadır. Sanatsal değer taşıyan bir yapıta, içerdiği düşüncelerden ötürü yöneltilmiş baskı ise, yukarda acıklamaya çahştığım gibi. insanın varolma, düşlem yaratma özgürlüğüne ve sonuçta da toplumun sağlıklı ve yara tıcı gelişimine engei olmakla eş anlamlıdır. Sanat yapıtının en aoımasız ve yanılgısız yargıçı halk ve zamandır dedik. Sanat ya pıtında, doğasının gereği olarak, dar anlamda düşünceyi her zaman aşan bir yan vardır. Onu salt ve dar anlam da (propagandaya yönelik v.b.) bir düşünce ürünü olarak görüp yargılamak, üstelik de bu yargılamayı günlük siya sanın genellikle dar çerçeveli isterleri doğrultusunda vapmak, insanın en temel değerleri olan düşünme ve düşlem yaratma özgürlüğünü zedeleyecek, böylece de tek tek yaratıct kişiliklerin ve bütün bir toplumun sağlıklı oluşumu ve gelişimi güçleşecektir. Ben okuduklarıma inanamadım. İstanbul Şehir TlyatroİGrınm yönetmeni böyle konuşamaz. Milli Güvenlik Konseyi yönetımi Türkiye'de «okuma yazma seferberliği» açarken okumanın bunca sakıncalı oiduğunu savunarnaz. Doğrusu şaşırdım kalüım. Aına dahası var: Sayın Vasfi Rıza Zobu, tiyatroyu nasıl yönettiğinl fVUlliyet Gazetesi'ne şöyle açıklamış: « Çağdışı mı ne diyorsunuz, işte öyle idare ediyorum bu tiyatroyu...» Ve sonra kahkahayı atmış. Biîmem ki, biz de güleüm mi? Ağlıyalım mı? Yoksa bir açıkiama bekiemek iyimserliğini koruyalım mı? ÇAĞDAŞ YAYINLARI 29 EYLÜL 1831 Terkos satm almıyor Ankara 28 (Telefonia) Terkos şirketi hakkında teîkikat icrası ile meşgul bulunan Nafia Vekaleti Terkos müessesesinin alınmasını muvafık görmüş korarını Vekiller heyetine sevketmiştir. Kararın Veküler Heyetinin yokın toplantılarındar» birinde tasdik edilmesi beklenümektedir. Gazi Kz. ve JaDonlar Japon sefareti askeri ateşesi M. İimora'mn Gazi Hazretleri hakkında bir eser meydana getirdiğini yazmıştık. Kendisi bu eser hakkında bize şu izahatı vermiştir: « Eserimi basıimak üzere Tokyo harp akatiemisine gönderdim. Eserim de Gazi Hazretlerinden başka en yakın mesai arkadaşları olan Fevzi ve İsmet Pasa Hazretlerinden de bahsettim. Kiiapta Gazi Hazretleriyle ismet ve Fevzi Paşcların hayatları, askerlikleri, nasıl yeüştiklerı izah edilmiş ve bir çok resimleri basılmıştır.» Japon'lar Türkiye ve Gazi Hnzretleriy'e çok yakından alakadar olmaktadırlar. Bu kitap, Japonya'da «Mustafa Kemal» hakkında yazılmış ilk eser oiacaktır. Kısa siırede tükcncn bıı kıtabın DOKTOR EDERİ YİNE 150 LÎIL4 ISTEME ADRSSI: CAĞALOĞLU TÜRKOCAĞI CAD. NO. 3941İSTANBUL Hastalannı Kadıköy, Bahariye Caddesi, Eahariye Apt. No: 96/3'de açtığı muayenehanesinde kabuie başlamıştır. TEL: 58 23 22 BEKLEYÎN Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik l.A.Ş. adına NADîR NADİ Genel Yayın Müdüru HASAN CEMAL Muessese Müaürü EMÎNE UŞAKLIGIL Yazı Işleri Müdürü GKAY GÖNENSİN Basan ve Yayan : Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetacilık T.A.Ş. Cağaloğlu Turkocağı Ccd 39 41 Posto Kutusu : 246 İSTANBUL Te! : 20 97 03 BÜROLAR: • ANKARA: Konur Sokak 24/4 YENİŞEHİR Tel : 17 58 25 17 58 66. İdare : 18 33 35 • JZMİR : Halıt Ziya Bulvarı No: 65. Kat: 3.' Tel 25 47 09 13 12 30 9 ADANA: Atatürk Cadaesı Türk Hava Kurumu i$ Hanı. Kat 2 No: 13. Tei • 14 550 19 731 T A K V İM ' 2!» EYLÜL 1981 tmsak Güneş ö£Ie İkindi Akşam Yatsı 5.10 6.52 13.04 16.25 18.56 20.27