17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 10 24 EKİM 1981 Istanbulda günde 7 0 0 bin simit satılıyor îstanbul Haber Servlsi Kıyıda köşede kalmış, en mütevazi bir lokantada bile 100150 liradan aşağı karın doyurmanm olanaksızlaştığı İstanbul'da, aç kalanlar 1981 yılınm iki katı bir hızla simide hücum ediyorlar. Kısa adı Un İş olan simit imalatçılan Derneği Genel Başkanı Cevat Baykal, 1980 yı lında günde ortalama 350 bin simit yenen Türkiye'nin en büyük kentinde, 1981 ortalamasınm şimdiden 700 binin üzerine çıktığını belirtiyor. Kentin yoksul yörelerinde büyük miktarda simit tüketildiği biliniyor. Gaziosmanpaşa, Zeytinburnu, Gültepe, Ümraniye gibi semtlerdeki simit tüketimi olağanüstü artış gösterirken, simitçiler, «Nişantaş, Maçka, Teşvikiye, Şişli gibi yerlerde de hanımlarm özellikle saat 1617 sıralarında kendilerinden beşer onar simit almalannı hayretle karşıladıklarını» söylüyorlar. Türkiye'den uzun süre ayrı kalanların, «Ah, şimdi bir simit olsa da sıcacık bir çayla yesem» dedikleri bu nesne en yüksek gelirli kesimlerde de rağbet görüyor. İstanbul'a, 1979 yılında 100, 1981 yılında 120 ve 1981 yılında da 150 fırmîa simit dağıtan simitçiler, günde 700 binin üzerinde simit sattıklan için sevinecekleri yerde büyük üzün tü içindeler. Bu üzüntüler, simit maliyetiyle ilgili. Eir kaç yıl önce 71 kiloluk bir çuvaı una 850 lira verirken şimdi 2 bin 600 lira veren simitçiler zararına satış yaptıklarını söylüyorlar. Yurttaşlar simide hücum eder, imalatçılar maliyet yüksekliğinden yakmırlarken, simit satıcıları büyük bir rahatlık içinde. Simitçiler arasmdaki yeni moda, simit tezgahım ortada bırakıp başka işlerle ilgilenmek, bu arada örneğin bir işportada maı satmak. 'Simit tezgahından simit almak isteyenler artık tezgah başmda simitçi görme meye alıştıklarından, 10 lirayı bırakıp simidi alarak gidiyörlar... Riyadda kadıolor bankası AyseU USLUATA Hırsızlığm en ağır biçimde cezalandırıldığı, Şeriatın faizi yasakladığı Suudi Arabistan'da, evde para saklamanm ya da üstte taşımanın güvenlik açısından bir sakmca yaratmayacağını duyduğum için bankalara döviz değişimi dışında pek iş düşmeyeceği kanısındaydım. Bu nedenle bir kaç kez gittiğim bankada çalışanlar ile müşteriler arasında tek kadın olmanın garipliğini, sıkmtısını duyduktan sonra, bir gazetedeki ilandan kadınlara özgü banka şubelerinin açıldığını öğrenmek beni gereğinden çok heyecanlandırdı. Çoşkuyla, ancak olanaksızlığını bile bile, gazetede yayınlanacak bir konuşma yapmak istediğimi bildirmek için ilandaki numaraya telefon ettim. Sekreterin isteğimi müdüreye iletmesi uzun Arapça konuşmalara yolaçtı, ardından adım ve yazının basılacağı gazetenin adı, benim telefon numaram, adresim almdı ve gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra sonucun bana bildirilecaği belirtildi. tlginin beni şaşırtmasına karşm, olayı tümüyle unutmam gerektiğini düşündüm. Çünkü Suudi Arabistan'da da Türkiye'deki gibi «Biz sizi ararız» dendiği an o iş olmayacak demektir. Ardına düşmedikçe, doğru kışiyi bulmadıkça işler yürümez. Hele onlar hiç aramazlar. Ancak gerçek şaşkınlıga ertesi sabah erKen saatlerde çalan telefondan sonra düştüm. Müdüre hanım beni o gün bekliyordu. Fotoğraf makinemi birlikte götürmeye çekinerek, namaz saatini de iyi ayarlayamayarak, büyük, modern bir binanın önünde arabadan iniyorum. Bankanın ilk katındaki erkekler bölümünde namaz saatinin bitimini bekleyen erkeklerin oluşturduğu kalabalığı geçip binadan içeri giriyor ve asansörle üçüncü kata çıkıyorum. Sağda «Kadınlar Bankası» yazısını görerek, oraya yöneliyorum. Kapınm önünde koltuğa oturmuş, uzun beyaz giysisi içindeki Suudlu, eşini bekliyor olmalı. «Yalnızca kadınlar» di yen bir başka yazı daha var kapınm üstünde. Kapıyı açınca pırıl pırıl geniş, serin bir salonda buluyorum kendimi. Ma salan çevreleyen rahat koltuklar, evine girmiş duygusunu uyandırıyor kişide. Veznedeki genç kızla konuşmasını bitiren Suudlu hanım dışarıda bekleyen beyin yanına gidiyor. Masalan başında çalışan BÖ/LE ÇAUSTI& kanm açtığı eğitim merkezinde eğitiliyor. Eğitim süresi İse personelin bilgi düzeyine ve öğrenme yeteneğine bağlı. Çalışmaya başlayanlar yetersiz görülürlerse yeniden eğitilmeye gönderiliyorlar ya da izin, hastalık gibi durumlarda oir başkasının görevini de üstlenebilmeleri amacıyla dsğişik konular üzerinde eğitim görüyorlar. Böylece müşteriye hizmet aksatılmadan sürdürülüyor. Kaduı müşterilerin bankalarına ilgi gösterdiklerini söyleyen Suzan Aziz, onlara her türlü bankacılık hizmetini verdiklerini belirtiyor. Faizin yerini alan kazanca ortak olma kavramı da tasarruf hesabı açmayı çekici hale getiriyor. Karıkoca, ayrı katlarda da oJsa, ortak hesap açabiliyorlar ve bilgisayarh düzenin sağlaiığı kolaylıkla isteyen istediği yerden her an para çekebiliyor. Kadmların açtığı kişisel hesaplarda kişiyeözel ilkesine dayanılarak kimseye bilgi verilmiyor. Banka ticarete başlıyacak hanımlara kredi de veriyor. Bu arada tîcarete girişen Suud'lu hanımlarm sa yılarının giderek arttığını da öğreniyorum. Bankalara daha çok kadm müşteri çekebilmek amacıyla banka müdüreleri okullarda, hastanelerde, butiklerde sürekli konuşmalar yapıyor ve kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Ne de olsa kadın bankalarmın oir yıllık bir geçmişi var. Suudi Arabistan Para Ajansı, SAAMA, bankaların kadınlar için özel şubeler açabileceklerine karar verince, başvuruda bulunan bankalar izin almışlar ve ilk kadınlar bankası Riyad'da 26 ocak 1980 tarihinde açılmış. Simdi sadece kadınlara açık 5 banka şubesi var. Suzan Aziz, bana çalışmaları hakkında aynntılı bilgi verdi, kısa sürede ok!ukça çok sayıda müşteri kazandıklarmı belirtti bu arada dilersem Türkiye'ye bankaları aracılığıyla para gönderebileceğimi söyledi, kendisine asansör başmda başarılar dileyerek, beni almaya gelecek arabayı kadmsız geniş caddede beklemeye koyuldum. Troy Antlqre'de sergilenen Japon küpleri. Buparçalann klasik Japon porseleninin son ürün olduğu belirtiliyor ve gerçek öeğerleri de uzmanlarca incelendikten sonra anlaşılmış durumda. Arka planda görülen reslmlerden sağdakl Hoca Ali Paşa'ya, soldaki ise Şevket Dağ'a ait l e r i n d e n Antikacılığı bilmiyoruz Selim YALÇINER «Hemen herkesin evinde esld bir vazo, tabak, tepsi, resim, minyatür, çatal, kaşık bulunabilir. Yurttaşları, ellerindekl parçaların kıymetinl anlamaya çalışmalan için uyarıyoruz. Çünkü, çok değerll antikalar, değerleri saptanamadığı için yokolup gidiyor. Geçenlerde, yaşlı bir hanunın değerini bil• DEĞERİ ANLAŞILAMAYAN BİRGOK PARCA YOKOLUP GİDİYOR. ANTİKACILAR, YURTTAŞLARI ELLERİNDE BULUNAN PARÇALARIN KIYMETİNİ ANLAMALARI İÇİN UYARIYOR. gösterdikleri ilginin azlığmdan yalunıyorlar. Antikaya gereken önemin verildiği ülkelerde yapılan müzayedelerde, Türkiye'de bir çok kişide bulunan ve «sıradan» sayılan parçaların büyük paralar karşılığı el değiştirdiğini vurgulayan antikacılar, özellikle Osmanlı împaratorluğu döneminden kalma eşyaları olanların mutlaka bu eşyalarının ne olduğunu, nerede yapıldığını ve antika değerinin bulunup bulunmadığmı araştırmaları, öğrenmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Troy Antique yöneticilerinden Can Kerametli'nin verdiği bilgilere göre, pek çok antika parça, sahipleri tarafından kıymetleri anlaşılmadan ya bir köşede ya da tavanaralarmda duruyor. Kerametli, bir resmin nasıl keşfedildiğini şöyle anlatıyor: «Bir gün, toz toprak içinde bir tablo getirdiler. Tablonun kıymetli olduğunu tahnıin ediyor, ancak kesin bir belirleme yapamıyorduk. Nuruilah Berk resim üzerinde çalışmalara başladı. Sonunda, imzasız olan tablonun, Türk resrainin Batıya açılışuıdaki önemli sanatçılardan Halil Paşa'ya ait olduğunu saptadı. İlk müzayedede de, bu resim 70 bin liraya alıcı buldu ve değerlendi, üstelik korundu». Padişah tarafmdan Paris'e askeri eğitim amacıyla gönderilen askerlerden bir bölümünün sanata merak gösterdiklerini ve «Primitif» Türk ressamlan arasında yer aldıklarını anlatan Kerametli, ellerinde asker Türk ressamlarımn eserleri bulunanlarm mutlaka bu tabloları bilenlere göstermeleri gerektiğini söylüyor. «...Bir seferinde de, gene bir yurttaş tarafından getirilip bırakıknış olan bir tabloyu sergiliyorduk. Birden, imzasız 'olan tabloyu gösteren birinin, (Bu resim babam Osman Asaf'uıl Kaç sene benim odamda asılıydı) dediğini duyduk. Bize, çeşitli kişilerden geçerek ulaşan tablo, gerçekten de ünlü ressam Osman Asaf'ındı ve aniden değerlendi» diyen Kerametli, Mahmut Yesari'ye ait bir delair (Küçük dua kitabı)'in de 350 bin liraya satıldığını ifade ederek şöyle konuşuyor: «Eski yazılar, hatlar giderek önem kazamyor. Öyle ki, antika değeri olduğu sanılmayan yazüarla modern ressamların bazıiarının resimleri arasında denge ve uyum bakunından bü yük yakınlıklar görülüyor. Örneğin Franz Kline ve Jackson Pollock'un yapıtlarıyla bazı hatlar arasında önemli benzerlikler var. Uluslararası sanat çevrelerinde eski yazıların çok büyük paralarla satıldığını yurt taşlar bilmeliler...» Kendilerine getirüen parçalarm; seramiklerin, porselenlerin, cam ve kristallerin, çinilerin, gümüşlerin, altınlarm, bakırlarm, tombaklann, el yaz ması kitap ve levhaların, mühürlerin, resimlerin, heykellerin, gravürlerin, saat ve silahlaruı, mobilya ve halılann Kemal Çığ (Topkapı Sarayı Eski Müdürü), Nuruilah Berk (DGSA öğretim üyesi), Can Kerametli (Türk İslâm Eserleri Müzesi eski Müdürü), ve Mukaddes Pazı (Topkapı Sarayı MÜzesi Eski Müdürü Baş Yardımcısı) tarafından oluşan kurulca incelendiğini açıklayan Kerametli, her yurttaşa yardıma hazır olduklarını büdirdi. KADINLAR BANKASINIM KAP1SİNDA «YALNIZCA KADINLAR» YAZISI VAR. EŞLER ORTAK HESAP AÇABİÜYOR, ANCAK AYRI AYRI KATLARDA YAPILIYOR İSLEM. genç hanımlara bakarken telefonla konuştuğum banka müdüresini arıyor gözlerim. Bana doğru gelen çok genç, narin yapılı, güzel hanımı sekreter sanıyorum. Birlikte camlı bölmeyle ayrılmış odaya girdiğimizde masanın başına geçince, şaşkınlığımı gizleyemeyip, «Yok sa siz misiniz müdüre?» diye sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Evet, Suzan Aziz, öğrenimini Kahire'de yapnıış bir Mısırlı hanım. Arapça, İngilizce ve Fransızca biliyor. Akıcı bir Ingilizceyle bana banka üzerine bilgi vermeye başlaymca, işini tam anlamıyla kav ramış, ne yaptığını bilen bir insanla karşı karşıya olduğumu anlıyorum. Masasında gördüğüm Samuelson'un «İktisat»! ders kitabıymış. Kocası ile birlikte geldiği Riyad'da, 1977 yılında, o zamanki City Banfc bugünkü Suudi Amerikan Bankasına, kadınlar şubesi açılmadan önce, girerek çalışmaya başlamış. 1980'in temmuzunda Banka, «Kadınlar Şubesi»ni açmca, Suzan Aziz'i Atina'ya 6 aylık bir eğitime göndermiş. Suzan Aziz, Atina dönüşünde Kadınlar Bankasınm müdüresi olmuş. ÇALIŞAN 12 KADINDAN 2'Sİ SUUDLU Suzan Aziz'le birlikte Bankada 12 madın çalışıyor. İkisi Suudlu, bunlardan birisi, Salwa, üniversiteyi Londra'da bitirmiş, öteki Riyad'da okumuş, geri kalanlar Mısırlı ya da Lübnan'lı. Tümü Arapça ile İngilizce biliyor; Suzan Aziz, Salwa ve sekreter ayrıca Fransızca da biliyorlar. Sabah 8.3012.30, akşam 17.0019.00 arasında dönüşümlü çalışıyorlar. Çocuklu Mısır'lı ve Lübnan'lı hanımlar akşam çalışmayı özel,,likle tercih ediyor. Çünkü on 'lar çalışırken işlerini bitirip eve gelen eşleri çocuklara bakıyor. Suzan Aziz bankada çalışmak için başvuruların giderek arttığını, dosyanm kabardığmı belirtirken, yeni çalışma alanları arayan Suud'lu kadınlara bankacılığm çekici geldiğini açıklıyor. Başvuruda bulunan Suud'lular arasında çok sayıda evli kadın bulunduğunu söylüyor. tşe yeni alınan personel Ban meden salata koydu&u tabak, antika olduğu rasgele anlaşılınca 80 bin liraya satüdı...» Antikacılar, yurttaşların genel olarak antika parçalara Mustafa EKMEKCİ Taşıma Suyla Dönen Değirmen.., ahkahalarıyla ünlü bir eski Bakan anlattı fıkrayı, şöyle: Biri, bir adamı öldürüp ağaca asmış. Sonra yakalanmış. Yargıç sormuş: Adamı ağaca niye astın? Boynunu büküp karşıhk vermiş: Çakallar yemesin diye! Dünyada dertsiz olur rauî Herkesin bir derdi var elbet. Anam: Herkesin bir derdi var, değirmencinin de su derdi var! derdi. Doğa insana dertlerini unutturuyor mu ne? Pazar günü birkaç arkadaş Eymir gölüne gittik. Eymir gölü çamlığı ODTÜ'nün. Yollarda yürüdük birkaç saat.. Bu çamları da Kemal Kurdaş mı dikmişti? Onbinlerce çam.. Yalnız, artık bakımsızlıktan, çamlar yer yer kurumaya yüz tutmuş. Her yıl, «Ağaç Bayramı» adıyla göstermelik bayramlar yapılır, yeni çamlar dikilirken, «eskiler ne oluyor?» diye bakmamışlar demek. Bir tepenin üstüne çıkıp, akşamüstü Eymir gölünü seyrettik. Sonra döndük gerisin geriye. Pazar günü Yunanistan'da seçimler vardı. Akşam telefonla Yunanistan Elçiliği Basın Ataşeliğini aradım. Sürmelis'le konuşup, haberleri soracaktım. Yardımcısı Bayan Mako çıktı telefona. Tanımıyordum: Bay Sürmelis yurt dışındal Nerede? Atina'ya gittt Yurt dışına değil, yurt içine gitmiş diye düşündüm O da seçimleri izlemeye mi gitti acaba? Niye gittiginl sormadım. Bana ne? O, onların sorunu.. Bayan Mako'yu tanımıyordum ama, o söyledi: Bay Ekmekçi, siz telefonunuzu verirseniz ve seçimlerle ilgüi gelişmeleri merak ederseniz size bildirebilirim... Çok sevinirim.. dedim. Bayan Mako'nun ilk verdiği haberden seçimleri, Papandreu'nun partisinin kazandığı anlaşılıyordu. Uykusuz geçirdiğimiz seçim gecelerini düşündüm.. ...Demokrasi tümümüzün sorunu çünkü.. Pazartesi akşamı, AST'ta Tjmur Selçuk'un konserl vardı. Ona gittim. Güzel çaldı, söyledi Timur Selçuk. Mü1 nir Nurettin'den söylediği şarkılarda bir Münir Nurettin, bir Timur Selçuk vardı yer yer. Hasan Esat Işık, Prof. Sadun Aren, Emre Kongar, tutukevinden yeni çıkan Nedim Tarhan da vardı konserde. Orada öğrendim; îsmail Hakkı Öztorun trafik kazası geçirmiş, yatıyormuş. Aradan sonra, solumdaki bayan sordu: Mustafa Ekmekçi siz misiniz? Evet. Dün akşam sizinle konuşmuştuk, ben bayan Mako! Nasıl sevindim. Emre Kongar, arka sıradan takılıyordu: Ekmekçi, dünya ile banşıktar! Timur Selçuk'tan dertlerimi unutmuş olarak mı, yoksa dertlenerek mi ayrıldım bilmiyorum. Devlet Tiyatrosu sanatçılannın başlanna gelenler geliverdi usuma. DevletvTiyatrolarının yirmi yıl boyunca, genel müdürlükte oturmayı başaran genel müdürünün son işlemleri.. 1978 haziranmda, genel müdürlüğe kısa bir süre de olsa, Ergin Orbey getirilmişti. Tiyatrod» bir «çağdaşlaşma» ve «gelişme» umudu, tüm sanatçılarda bir sevlnç, bir coşku yaratmıştı. Sanatçüarm sevinci, coşkusu kursaklannda kaldı. Yeniden eski genel müdür başlanna geliyordu. Ergin Orbey'in DTÇF gibi dar olanaklı bir yerde sergilediği, «Kurtuluş Savaşından Belgeler»ini düşündüm. Bir de, yeniden göreve gelen eski genel müdürün tutumunu. Yeniden göreve gelince, ne yapsa iyi? Kendisine «karşı» saydığı tüm kurum mensuplarına giriştiği, yıldırma politikası, disiplin kovuşturmalan, geçici uzaklaştırmalar, sözleşme fesihleri, sürgünler birbirini izledi. Sanatçılardan bazıları, istifa yolunu seçtiler. Şimdilerde, bir «turne» uygulamasına geçildi. Kültür Bakanlığınca, «Bölge Tiyatrolan» olarak tanımlanan, Ancak genel müdürlükçe, «Adana, Elazığ ve Eraurum turneleri» diye adlandınlan bu uygulama, sanatçüar arasında yeni kaygılara yol açtı. Şimdiye değin, turne programlarmda gidiş ve dönüş tarihleri belirlenir ve duyurulurdu. Duyuruldu, duyurulmadı değil. Ama, nasıl? On günlük programlar diyelim, uçak gidiş parası veriliyor, dönüş parası yok. On gün sonra. bir on gün daha uzatılır mı, uzatümaz mı? Adana grubu daha önce gitti, Elazığ grubu dün yola çıktı. Sanatçüar, şu sorulara yanıt aradılar kafalannda: Nereye gidiyorum? Ne zaman gidiyorum? Dönüş ne zaman? Yoksa gittiğim yerden başka bir yere de mi gideceğim? Yoksa, temelli orada mı kalacagım? Askere giden bile, görevinin olağan koşullarda ne zaman sona ereceğini bilerek gider... Sanatçüarm gönülleri alınmaya çalışılıyor: Evladım, on günltik paranızı veriyorum. Dönüşte belki otobüsle getiririm, niye merak ediyorsunuz? Biri çıkıp da sorsa: Ayten hanım niye çıkmıyor? Deniz hanun neden Çitmiyor da, belirli kişiler, sürgüne yollanır gibi gönderiliyor turnelere? Dökme suyla değirmen mi döner? Ayten hanımm «nasıl becerdi?» reklamı da, sürüp gitmekte. «Bağdat Hatun»u oynamış bir sanatçıya haksızlık bu. Hemen ardından reklama çıkması eleştiriliyor. Ayten hanımı kim harcıyor böyle? Reklam programı çok eski bir anlaşma besbelli. Ama, sanatçı, kendi sanatına, geleceğine de dikkat etmeli değil mi? Sanata, sanatçıya vazık olmuyor mu? K Otomobilini günde iki kez yıkayıp da binemeyenler var.. 2Yazımızın Iklnci konuğu is e tıir banka müfettişi. İşinin gereği sık sık İstanbul dışına yolculuk yaptığından, binbir güçlükle aldığı araba sını pek kullanamıyormuş. Anladığım kadarıylo, benzin masrafı olmasın diye İstanbul'a aondüğünde de, cok zorunlu kalmadıkça binmlyormuş arabasına. Bay müfettişin son günlerde en kız dığı olay, Amerikan dolarının değer kazanmasıymış. Nerdeyse doların, Türk lira3i karşısında değer kaybedip, akaryakıt fiyatiarının ucuzlaması için dua edecek. Parayı bu denli sevmesinin yanısıra, arabasına da gözü gibi bakıyormuş. Günde iki kez' yıkayıp da, aynı gün içinde arabasına hiç blnmediği bile oluyormuş. Ama ylne de en büyük korkusu, arabosını hırsızlara kaptırmakmış. Bunun icin Alman ya'dan özel bir otomobi! alarmı getirmiş. Arabanın ka pılarının açılmasından tutun da, en küçük bir sarsılmay la bile alarm çalmaya başlr yormuş. Komşulannin bu olaydan rahatsız olmalarına pek kulak asmamış ama, mahallenin cocuklarından çektiği kadar da hiç bir şey den çekmemiş. Küçük bir ı sarsılmayla arabanın alarma geçtiğini öğrenen mahal lenin yaramaz cocukları, gü nün belirli belirsiz saatlerinde arabayı sallayıp kaçıyorlarmış. Alarm sesinı duyan banka müfettişinih, çok kez don gömlekle sokağa fırladı ğı bil 0 oluyormuş. Araban mı var, Dcrdin var Ali ACAR ve kaç kilometrede olduğu nu sorduğumda, bay müfettiş henüz bir yaşında ve 1500 kilometrede olduğu ya nıtını verdi. Şaşırmıştım, 1500 kilometrede demek, ye ni motorun henüz acılmaması demekti. Hemen aklıma «zinde ve ince yaşam» İçin her sabah köpeği ile birlikte yürüyüşe çıkan kapı komşum geldi. Günde or talama 5 kilometre yol yürüdüğünü varsayarsak bir hesap yaptım kendi kendime. Günde 5 Km. yürürse, ayda 150 Km. yılda da 1800 Km. yapar. Bir başka deyiş le, köpek Vılda 1800 Km. yol yaparken, bay müfettişin otomobilinîn 1500 Km. yol yaptığı hesabını çıkardım. Bu İnce hesaplan kendislnln yapıp yapmadığını bilml yorum ama, arabasıyla yola çıktığı için haber olabilecek bir gün, başından çok llglnç bir olay geçmiş. Bir gece Küçükyah'dan bir arka daşmdan dönüyormuş' Gece geç saat olduğundan sıkıyö netim güvenlik güclerine ya kalanmamak icin acele ediyormuş. Yolda birden bir ka labalık görmüş. Biri polis, öç kişl durdurmuşlar araba yı. Bir başka adamın kollarında da kanlar içinde yatan bir kadın varmış. «Bizi en yakın bir hastaneye götün» demişler ve binmlşler arabaya. Gerçi bizim müfet tişte «kan tutma hastalığı» varmış ama, o gece kandan pek etkilenmemiş. Çünkü ak lı, kan gölü haline gelen arabasındaymış. Derken, en yakın hastaneye vardıkların da, kadın daha sedyeye alın madan rahmetli olmuş. Bay müfettiş olaya cok üzülmüş ama gözü hep saatindeymiş. İşin lcinde sıkıyönetim yasağı varmış. «Benim jşim bltti, ben gidiyorum» demek istemiş, bu kez hastanenin polisi yapışmış yakasına. Ifade vermeden bir yere gi demeyeceğinj söylemiş hastane polisi. «Ama benim ka rım, çoluk, cocuğum var git mezsem beni merak ederler» diyecek olmuş, sözünü dlnletememiş. «Gidersln, gl demezsin» tartışmaları sürüp giderken, sokağa cıkma yasağı başlamış. Sonuçta, hastanenin polis odasında Ifade vermekle geçirmiş geceyl. iş bununla da bitmemlş, olaya tanıklık yapmak İcin, oturduğu Bakırköy'den Ikl, üc saat uzaklıkta olan Kartal Adliyesi'ne iki kez gitmek zorunda kalmış. hediyeSik eşya fuarı 4 kasımda açılıyor İstanbul Haber Servisl * «Armağan 81» hediyelik eşya fuarının 4 Kasım 1981 günü aCilacağı bildirildi. Ev kadınlarının ail e bütçelerine katkıda bulunmak icin neler üretebilecekleri konusunun inceleneceği konferansların da yer alacağı fuarın Marmara Etap Oteli'nde 8 Kasıma kadar sabahtan,akşama kadar acık kalacfağı ve 50'nin üzerinde hediyelik eşya firmasının standlarında ceşitli el ürünü ve imalat malının sergileneceği acıklandı. Orjinai mum yapımı konusunda Melika Pehlivanoğlu ta rafından ve makreme yapımı ile minyatür tezgâhlarda kilim dokuma konusunda Sibel Aker ve Esra Teker tarafından sunulacak konferansların dd fuar süresince devam edeceğf belirtildi. TOMBALACILAR TARTIŞMASINDA 1 KİŞİ ÖLDÜ 2KİŞİYARALANDI tstanbul Haber Servisl Erenköy Çaddebostan'da bulunan Beyaz Köşk eklentilerinde kalan tombalacılardan Metin Soyer, Sevfettin Esenboga ve Hü seyin Tan, çıkan tartışma sonu cu Etem Akaim'in bıçakla ya ralanmasma yol açtılar. Yakalanan sanıklarla ilgili soruştur ma sürüyor. îstinye'deki evinde öncekl ge ce 20 sıralannda karnmdan kur şunla vurulmuş olarak bulunan evlet Güzel Sanatlar Aka demisi öğrencisi Ahmet Aziz Erdoğan kaldırıldığı hastanede öldü. Erdoğan'ın evinde yapı lan aramada 1 silah ve boş ko vanla mermiler bulunduğu öğre nildi. % Doç. Edîp Kürklü, delil yetersizliğinden beraat etti. Istanbul (a.a.) Vakıf Guraba Hastanesi göğüs kalp, damar hastalıkları bölümü şefi bulunduğu sırada hastalarından hizmet karşılığı para aldığı iddiaları ile hakkında dava açılan Doç. Dr. Edip Kürklü, 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki dünkü duruşmasmda beraat etti. Doç. Dr. Edip Kürklü hakkında açılan davada, Kürklü'nün hastalarma para karşılığında ameliyat etme veya tedavilerini yapma teklifinde bu lunduğu, bir hastasından da kitap istediği öne sürülmüştü. Doç. Dr. Edip Kürklü ise bu iddialann siyasi görüşü nedeniyle kendisine kasıtlı olarak yöneltildiğini söyledi. Dünkü duruşmada mahkeme Doç. Dr. Edip Kürklü'nün delil yetersizliğinden beraatine karar verdi. Durduğu yerde masral Hem bu yöntemle başa cı kamayacağını anlayan, hem de İstanbul dışına çıktığında aklı, kapısının önünde du ran otomobilinde kalan ban ka müfettişi, bu kez arabasını 3500 lira kira karşılığı bir garaja koymuş. Garaj sa hibinden, kendisi yokken arabasının kesinlikle bir baş Arabanızın durduğu yerde aylık masrafı 810 bin lira kası tarafından kullanılmayacağına da 8öz alınca, |çl biraz olsun rahatlamış. Ne var kl, banka müfettişi yurt taşımız masraftan kaçarken, arabanın durduğu yerde para yediği gerçeği ile karşı karşıya kalmış. Gara| kirasıydı yıllık kasko slgortasıydı, taşıt vergisiydl ve Amerikan dolarına kızarak na dir de olsa deposuna koydu ğu benzindi. arabanın aylık masrafı ortalama 8 10 bin liraya gelmeye başlamış. Arabasmın kaç yaşında HASTANEYE GÖTÜRÜLÜRKEN KAÇTI Bayrampaşa cezaevinde cina yet suçundan yatan Rifat öz güncem, Çapa Tıp Pakültesi hastanesine tedavi için götürü lürken, jandarmalarm dalgmlı ğmdan yararlanarak kaçtı. Diş Doktoru Dosdoğru'nun yargılanmasına devam edîldî İstanbul, (a.a.) Diş Doktoru Püryet Dosdoğru'nun Maçka ilkokulu öğretmeni, Muazzez Paçacı'yı öldürdüğü iddiasıyla yargılanmasına devam edildi. 4. Ağır Ceza Mahkemesinde dün yapılan duruşma, mahkeme heyeti üyelerinin sürekli değişmiş olması nedeniyle dos yanın tetkiki için 11 aralık cu ma gününe ertelendl. YARIN: «Change» olayı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle