27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÖRT CUMHURIYET 29 HAÜRAN 197S DEPREM ZEYYAT SELİMOĞLU " " * l.? « »Müaeak çeydır aslında. Oketi, pantolo nu, butun uzennde olması gereken eşyası nevse iste, girdığl evın duyannda asılıdır. Ayaklarında olması gereken ayakkabıla rı öıle, duvann dıbinde duruyordur. Çırılçıplak kalmaktan ku*rulmak umudunun kıvancıyla duvara doğru atıhr hemen Taylan atılır, ama ne var. onun üeri atıldığınca duvar da gerilir karşısmüan, gerılır. Taylan'ın öne dogru uzanen ve giysiye ulaşmayan ellen, gerileyen duvarla birlikte UMklaşan esyası şu < u = şu duvan... duvan... giysi... giysi... eline... eline bır geçirse'" elıne... e l r a . e kaçıp uzaklaşan giysi içinden. kendi ceketinln içinden, gme kendisi gibi çırıiçıplak bir kadın çıkagelir ceketinin ıçınden. Bir kadın! Çirkm bir gülüşle açılan afsında kırık seyrek ve çürük dişleri görünen, yüzü gözü rastık ve bayafı boyalara bulanmış, kirli, akçıl saçları yapagı gibi, içleri boşalmış gogus'.erı ueuzundan deriler gibi sarkık; karnı. bosalmış bir çuval gıbı inçecik bacaklarının üzenne sarkıp kalmış, bin yaşında bir kadın: Ein yaşında bir kadın! Karabasandan kurtulâcagım sanan Taylan, yeni bir karabasanla karşı karşıya gelir. Giysinin önüne geçen acuze kadın, kollarını açarak Taylaa'ı buyur eder. Gel bana, gel bana delikanJı, bana gel! Ben... şeyi... giysimi... ben giysimi istiyorum. Giysin mi? Evet, arkanızda duruyor. Bin yaşında bir kadının kıkırdayıp gülmesi: Çıngırak. zil ve yılan ıshğı, yırtılan bir teneke, gıcırdayan kundura, bir dükkin kepenginin açüıp kapanması, söndürülen kireçten çıkan hışırtılı ses... Kadın halâ kıkırdayıp gülüyor. Kanının üiüdügunü duyar Taylan damarlannda, sırtı titreyerck ürperîr. Giysini ıstiyorsun, öyle mi? Evet, verin, giyip gideyim. O giysi senin değil. Benim... benim diyorum, benim! Defil, senin degil o giysi. Uzatmayın artık, verin gideyim. Derileri pörsümüî, sarkmıs, gevıemis tnceçik kollânnı Taylan'a doğru uratır bin yaşındaki kadın, ve güler. Onu sana veririm, ama bir şartla. Nedir? Benimie yatacaksın, aşkın en sıcağım btnimle t*d da bir jtttr, gel bana, gel güzelim, güzel çocuk, gelsene: Bir tiksinti dolaşır Taylan'ın çınlçıplak sırtında, eli ayagı buz kesilir hemen o anda. Öyleyse zorla alacagun giysimi, sizi dinlemem artık. Dur bir dakka, önce beni dinle, bana iyi kulak ver. Bu giysi senin değil. Babanın parasıyla alınmıştır bu fiysi. Senin olmayan bir parayla alınmış, sen de rahatça sırtına geçirip benimsedin bir güzel. Çırıiçıplak döneceksin evine, nasıl dogdunsa öyle. Defol git! Bu son açık kapıydı, kendi ellerinle yıktın onu mahvettin, defol, gözüm görmesin seni! Kairak karı... diye haykırarak ilerı atıhr Taylan, ellerinl kâcunıu pCrsumüs boynuna geçırerek sımsıkı, ve sıkmağa başlar buıiin eücüyle düşünde bir slire öyle... ve kanter içinde uyanır ki yattığı yatağında, ellerini önündeki yorganma geçirmis, yorganı sıkıyordur. Sabaha karşı, agaran giln, Taylan'ı sıkıntılı, huzursuz ve tedirgin bulur işte böylece. Geceki sıkıntıü düşten yansımış kara bir ısıkla başlar yeni gUnü Taylan'ın. Bir sabah gün dogarken, Karadeniı Bogazuıdan içeri giren posta gemisi Sefer'i getiren. bogazın sulannı açarak iki yana, dillere destan kentin nhtımlanna dogru yaklaşıyor yolu keserek. Sefer, tepeden tırnağa merak kesilmiş, ön güverte Uzerinde, tepelerden göge dogru uzanan parmak parmak mınareler karşısında kendinden geçti geçiyor. Oyy anam, bu nasıl bir diyar ki, cami minareleri bulutlarla bajabaş, göğü tutup çekmis aşağı, kendine tavan yapmış. Bizim köyde bulutlar çok yukarda dururdu. gökler ulaşılmaz kadar uzakta. Buranın bulutu gögü başka, insanlan eziyor. Yanlış bir adım mı attım yoksa, gurbete çıkarak ben?. Bir seksene yakın boyuyla Mitarüi delişmen Sefer, gittikçe küçüldüftünü duyuyor büyüklügü karşısında bu yabanıl diyarın. Yalnızlıgı artıyor ama, adım atılmıştır artık geri dönmek yoktur hesapta. İ ' < .»•'•' Î I Güneşin ilk ışınları limanm sularında oynaşırken teknelerın bordasında ve düdük sesleri arasında koşuşan römVrkB^ler, motorlar ve kayıklar çoktan uyanmış. Posta gemisi makineier stop yavaş yavaş ilerleyip kendine yol açarak, palamarlar çoktan hazır bekliyor ve gemi, büyük kentin rıhtımına yanaşıyor çok geçmeden. Bagırıp çağırmalar, koşuşma ve telaş, gürültülü limandan gelen deniısi ve deniz kokan seslerin yükselip alçalması, büyük bir deniz kentinin soluk alıp vermesi. Yaklaşan uzaklaşan ve artan eksilen uğultular Sefer'in yeni bir dünyaya ayarlanan kulaklarında, güvertede itilip kakılan dalgın bakışlı Sefer'in gözlerine yansımış yepyeni renklerin keşmekeşi. Kollarını açmış bekliyor İstanbul denen yosma. Tahtadan çantasını eline alan Sefer. gemiden çıkanlann arasına katılıp, merdivenden iniyor. Bir iki saniye sonra. işte nhtımda! Gözleri çevresinde dolanıyor bir süre. Yanında önünden geçenlerin arasında dolanıyor gözleri sağlı sollu ve soldan sağa dogru gözleri. Birden. kuşkulu yüzünde birden. bir aydınjık dolaşıyor yüzünde. GUltimseyen göz ve yüz. aradığı adam işte orada, btede, ötesinde az bir şey, işte şurada. o da gördü. o da gördü Sefer'i beni gördü beni Hızır'ın Memiş gördü. bana doğru geliyor, kalabalık arasından bir yol açıp kendine, bana dogru geliyor iki adam birbirine atılan! Memiş kollar Sffer kollar nhîımda buluşuyor. iki hemşerinin sarmaş dolaş kolları, kucakiaşân iki adam nhtımda! Sefer ho$ geldin Sefer. çok iyi gördüm seni. Sağol Memiş, hoş bulduk. Yolculuk nasıl geçti? îyiydi, yaramazlık olmadı. EvdeHleı nasıllar? Anan, kardaşın, yengem, çocuk. nasıliar? Eh işte, iyidirler. Desene sonunda sen de çıktın bizim gibi gurbete. Öyl«! oiau. Burada ne iş tutmak niyetin? Bilmem ki... ne olursa yaparım. Para getirtin de n# olurES olsun, yaparım. Efcnek arslanın ağzındadır burada. Arslanın ağzındaki ekmekten sana pay düşmüyor mu? Çok küçük bir kırıntı, bir tırmata. Ben kayıkçıhkta ka!dım. öteye gidemedim. Vengenin babadan kalma bir evi var bereket, az bir şey de geliıi. Yoksa geçinemezdik. Buraya ilk geldiğimde. baktım Uollarımdan başka bir şey yok bende. Okuma yok. yazma yok. Kafa desen. bu büyük kentin yasasma uymuyor. Sefer... çok kurnaz olacaksın burada. çok akıllı. Yakanı bir kaptırdın mı boş bulunup bu keme, bir daha kurtulmak yoktur on.u bilesin. Göreceksin, çok büyük bir bataklık! Kocaman yapılan. geniş. uzun sokakları. taşları. duvarlan seni aldatmanialı. Büyük bir bataklıfm üzerine kurulmuştur bu diyar Bütün gördüklerinin altmda derin bir bataklık var. Mınareler beni şaşırttı. camileri herhâl çok büyük. Öyledir da, günahı büyük olanın camisi de ona göre olmalı. Guıısh işîenîeyenler canıiyi ne edecek? Şuradan geçelim, şöyle geç Sefer, şöyle... Rıhtımı geride bırakıyor. yolcu salonunun içinden dolaşarak caddeys çıkıyorlar. Ytllar öncesinin iş kesimi yerdeler. Sefer büyük bir şaçkın, nereye bakacağını bilemiyor şu ânda. tş hanları. dükkânlar. hızla gidip gelen insanlar, birbirıni yalayarak birbirinin yanından geçip giden insanlar. Limana girerlerken duvduğu korku yeniden yapışıyor Sefer'in yakasma, içine oturuyor: Buralarda yokolup gider insan hiç farkma varmadan, Batakhktır. dedi yanımdan yürüyen Memiş. yoksa başladım mı batınağa, baayor muyum yoksa su almaga başlamış bir teknenin eşi miyim ben artık? Yanlarından, dalgın dalgın yürümekte olan Sefer'in hemen yanıbaşından. ks'a bir Özel oto hızla geçiyor rüzgârım tokat gibi çarparak Sefer'in suratına. Büjükkentin uyansı ilk tokat: Sefer ancak fırsat buluyor kendisini kenara atmak içın, canını zor kurtanyor arabamn nışmından. Kimdır bu? Kim bu geçen, ölümlü b:r hı?ım gibi. yayalar' kenarlara savurarâk bu geçen kapkara oM kimdir. kimindir? Sefer hırla dönüp ardma. arabayı izliyor uzak b:r köyden gflmiî kente yaban gözleriyle bir 3üre. (DEVAM1 VAR) lr a tanIlk Evet BEYRUT CEHENNEMl Beyrut cshennem. B«yrut tünıüyl« kan kokuyor artık. Kentin dış dünya ile ilijkiai bütünüyle kesik on gündur. Havaalanı ka palı. Sayda'dan, Sofar'dan Tripoli'den ve Beyrut dogusundaki Beka vadisinden gelen hab«rler giderek kötüleşiyor. Çok büyük çârpışmaların, bombalamaları.ı başiayac«Sını anlıyoruz. Isler ka rışıyor. Bizse kapalı kalmış du rumdayız. Nasıl çıkacagız B*yıiıftan? Nereye gidebiliriz? Ko yu koyu düsunüyoruz. Sayda'ya gitmeye çalısan bir İ=veçli ve bir Fransız gazetecinin makinaları ellerinden almmjş. Suriye askerleri tarafmdan biraz tartaklanrruşlar. Amerika:ı ve îngiliz teleriıyonculan giinlerdir filmlerini yollayamıyor İar Beyrut'tan. Her tabah erkenden biniyorlar bir taksiye, iki üç saat sonra filmlerle birlikte gen dönüyorlar. Bir gün Beyrut'taki Fransız kolonisinin Suriye'nin izniyle kenti terkettiğini ögreniyoruz . «Tüh... Belki bizi de ahrlardı yan lanna» diyoruz. Kuzeydeki Tripoli ile Kıbrıs arasında vapur seferleri sürüyormuş. Ama Tri poli'ye nasıl gidebiliriz? Tripo li'ye gitsek bile. gemiler Kıbrısın Rum bölümüne sokuldu gundan. Türk gazetacisi olarak ızın falan almadan oraya da sok mazlar bızi. O umut da bo»a gidiyor. Sonunda btiyük bir rastlantı sonucu. bir taksi şoförU ile kar şılaşıjoruz. Büyuk bir para kar şılıgında bizi Beyrut'tan Şam'a götürebilecegini söylüyor. Hiç düşünecek zaman yok. Aeele et mek gerek. Çünkü o yolun da kapanabiiecegini söylüyor »oför. O sırada iki genç k « da katılıyor bize. Onlar da haftalar dır kapalı kalmışlar Beyrut't*. Birisi İtalya'ya, öteki de Am«rika'ya okullanna dbneoeklermiş. Her taraf kapandıgı için çı kamamışlar Beyrut'tan. Aykut SAĞANAK Telefona çıkâna Büyükelçiyl soruyorum. îstirahat ettiğinl söylüyor. O zaman kendisin* derhau haber verin. Ben Cumhuriyet Gazetesinden Aykut Sağanak. Beyrut'tan zor bela kaçabildim. Buraya geldim. Şımdl sınırdayım. Fakat Suriye"ye sokmuyorlar beni. Lütftn Elçi!i|inıiz ilgilensin ve bir şeyler yapsuı. Çok zor durumdayım. Geri dönemem. Şam'a gelemiyorum ki gerekli yerlerden izin falân alayım» diyorum. Nejrede olduğumu soruyor telefondaki görevli. Ben de süzbâsıya sorup öğreniyonım. Jezzina sımr kâpısıymış. Adam aclirnı ve neci olduğumu yeniden sorup not ediyor. Ve ilgiienecegini söylüyor. Telefonu kapatıyoruz. Yüzbaşı kibar, çay, kahve ikram ediyor. Yanında siril glyımli birisi daha var. O iyi îngilizce konuşuyor ve biz bekliyoruz. On beş dakika sonra telefon yeniden çalıyor. Yüîbaşı bir şeyler konuşuyor. Sonra da gülerek kapatıyor. Türkije Eçiliginden aramıslar. Ve orada bir Türk gazeteci varmış. Galiba tutuklamışsııuz. Neden acaba diye »ormuslar. Yünbaşı da Türk gazetecisini tutuklamadık yalnıa Suriye'ye sokamıyoruz. Gen«l Kurmay'dan izin alması ger#k demiş. Bekliyoruz. Çıldıracafcım. Y» izin vermezlerse. Ya orada ktlırsam. Ne yaparım. Kızlara dönüp • Eğer beni sokmazlarsa Beyrut'» falan dönmem. O iki sınır arasmdaki bölgeye gider yerlejirim. Siz $âma gidince Türkiye iie iliski kılrar, gnzeteme olanlan anlatırsuuz. Birleşmıs MUletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim'e, Suriye Devlet Faşkanı Hafız Esat'a telgraf çeker durumumu onlara da bildirirsinte» diyorum. Kızlar ürkek fakat gülerek bunu yapabileceklerini aöylüyorlar. Hatta «Protesto için biz de girmeyia Sunye'ye» diyorlar. Konuşuyoruz böylesinft bir saat kadar. Sonunda telefon bir daha ç*l'yor ve yüzbaşı gülerek pasaportumu istiyor. Suriye'ye girrn»mıze izin vermişler. Gıriş işlemini yapıp damgayı basıyorlar. Kurtuluş bu. Çılgın gibi Saın'a gidiyoruz. Açhktan da ölmek üzereyiz hepimiz. Şoföre önc« bizi iyi bir yemek yiyebilec«ğimiz bir yere götürmesini söylüyoruz. Şam'ın en iinlü lokantasının «Ali Baba> olduğunu söylüyor ve bizi oraya götürüyor. İstanbul'u anımsatan Şam traöginden geçerek lokantaya gidiyoruz. Ve aklımıza ne gelirse hepsini birden ısmarlıyoruz. Lokantada bir de Türk birası görünce kcyfim bütünüyle yerine geliyor. Daha oradan Türkiye Büyükelçiliğine telefon edip elçi Şefik Penmen'le konuşmak istiyorum. Gece geç olmasına ragmen arayıp konuşuyoruz elçl ile. Tesekkür ediyorum ilgisine. Bizi bekledigini, konuşmamız gerektiğini söylüyor. Fakat buna zaman yok ben derhal yola çıkmak istediğimi, Türkiye'ye bir an önce dönmek istediğimi söylüyorum. Vedalaşıyoruz. Şam'da kalmamtz olanagı yok. ÇUnkU tiım oteller dolu. Beyrut'tan kaçan ne kadar insan varsa hepsi Şam'da aylardır. Üstelik dogru dürüst bir otelin bır gecelik fiyatınm 500 600 lira olduğunu ögreniyoruz Oysa ki o kadar para ile bir taksi tutup Halep'e gitmek mümkün. Yemekten sonra biz de öyle yapıyorur va hemen yola çıkıyoruz. Şam Halep yolu mükemmel. 400 kilometre yolu 5 saatte alıyoruz. Ortalık aydınlanmaya başlarken bu Halep'deyiz. Taksiden inip kalacak bir yer arıyoruz. Sarda bir zamanlar Liibnan'ır en Util yok artık böjle Bugttn Wr yer. KONTtOl VAI Yarım saat İçinde ejyalarunın toplayıp yerleşiyoruz arabsya. Şoför çok acele ediyor. 9am yo lu doglıda oldugu halde biz güneye doğru yol alıyoruz. Sayda yonüne. İki gün önce çok »iddet li çârpışmaların geçtigi Halde'den geçıyoruz. Halde Beyrufun turistik mahallelerinden birisi imiş o güne kadar. Ama Halde diye bir yer yok artık. Silinmis yeryüzünden. O küçük jirin de niz kıyısı matıallesı yangın yerine dönmüs. Yollarda her iki, üç kilometrede bir kontrol var. Kimlikleri mizi, pasaportlarunızı kınSh jfe'" netlecügini bilmiyoruz. Ve ^V^ karak uzatıyoruz. Yarım" saat sonra Sayda'dayız. Küçük kasaba gerilla dolu. Bir hafta sureyle Suriye birlikleri ile ElFetih ve öteki ılerici güçler burada çarpısmışlar. Suriye birlikleri bir türlü girememiş kasabaya. Kasabamn ortasında onlarci yan mış tank görüyoruz. Koca tânklar ezilmiş konserve kutularına dönmüs. Filistinlilerin elinde, tankları yoketmek için RBG adı verilen roketler var. Taşınması, kullanılması kolay. l.î yaşında bir çocuk bile kuüanabiliyor. Ve dev gibi tankları çıra gibi yakabiliyorlar bu roketlerle. Sayda'dan sonra şoför arabayı dağlara doğru çeviriyor. Çok kötü bir yoldan ilerliyoruz. Yol gerçekte yoîluktan çıkmış. Köstebek >iıvasına dönmüs. Biraz ilerde ayni yolda hızla ilerlemeye çalışan Birleşmiş MUletler konvoyuna rastlıyoruz. Tüm eş yaları ve insanlan kamyonlara doldurmuşlar. Her araca koca koca Birleşmiş Milletler bayra gı asmışlar. îlerde bir yerlerde karısıklık çıkabilir diye düşüue rek BM konvoyunu geçiyoruz. Hava gittikçe ısınıyor. Belki de bize öyle geliyor bilmiyoruz. Fa kat ilerde ne olup bittigini anlamak için çok şeyler verebilecek haldeyiz. Birdenbıre çatışma alamna. savaş alanmın tam ortasına düşmek işten biîe degil. Hem hızla ilerüyor. hem de gözümüzü dört açıyoruz. Bir de kızlar var arabada. Aca ba iyi mi yaptım diyorum onlan da yaruma almakla. Başımıza bir şeylsr gelirse, bir de onların sorumlulugunu yüklenmiş olur muyum acaba? Denetleme nok talan sıklaşıyor. İlerde bir şey ler var mı diye soruyoruz. Evet Suriyeliler var diyorlar. O kadar. Artık El Fetih ve öteki müslüman gerillalar yerlerini, Teğmen Hatip'in Lübnan Arap ordusu askerlerine bırakıyor. Hemen hemen her 500 metrede bire iniyor denetlemeler. Dur kalk dur kalk cammız sıkılıyor. • Koca tanklar ezilmiş konserve kutularına dönmüs. Filistinlilerin ellerinde tankları yoketmek için RBG adı . verilen roketler var • Gazeteci olduğum için Suriye'ye sokmuyorlar beni. Genelkurmay Bşk.lığından izin almam gerekliymiş. Sınır kapısında bekleyip duruyoruz; Bevrut ve yoresı bir harabeden farksız artık... tfuü^A ^ * ^ ••'^ **.. Bryrut'tan kaçırnruz. Cehcnnrmden daha dofcrusıı. Bizim (tfbl olansk hulan hir çok kl?i de herşejlerini kamyonlara yüklemlsler kaçıyorlar cehennemden. V# birden denetlemeler kesiliyor. Uzun süre asker, gerilla görmüyoruz. Buna karşılık yolda bazı yerlerin mayınlandığını yer yer gördügümüz kablolardan ve baıı özel işaretlerden an lıyoruz. Birden çok kalabalık bir asker grubuna rasüıyoruz. Bir yana da bir tank yerleştirmisler. El Ferıh mı bunlar yoksa Teğmen Hatip'in askerleri mi? diyorum yammdakilere. Sussss.. diyorlar. Ve pasaportları uzatı yonız. Bir asker uzun uzun inceliyor. Gözümde gözlük var. Çıkar eözlügünü diyor bana. Yanımdakılere dönüp «Söyleyin» diyorum pasaportumdaki iorog raf da gözlüklüdür. Ama yine de çıkanyorum gözlügümü j;o ziimden. Denetleme bittikten sonda ara banın geçmesine ıziu veriyorlar. Yammdaki kızlar ancak ondan sonra bana dönüp, askerlerın Su rıye as';eri olduğıınu söylüyorİar. Korkııdan ödüm patlıyor. Ya El • Fetih Murabitun ve öteki ilericı müsiümar. örgütlerden aldığım izin belgeit ini pasaportun içinde unutsaydım. Şoföre kızıyorum. «İnsan önceden hab^r verir» diyorum. «Ben nereden bileyim» diyor. «Suriyelilerin nere de olabileceğini. Kimin kun olduğu beili degil ki zaten» Gerçekte biraz rahatlamış du rumdayız. Suriye askerlerinı geç tigimize göre savaş alanından çık tık demektir diye düşünüyorum Ama bunlar belli bir bölgeyi ele geçirrmş Suriye birlikleri de ola maz mı? Beklemekten re hızla ilerlemekten başka yapılacak şey yok zaten. İlerde Suriye askerlerı ve ordu araçları giderek çoğalı yor. Tamam bıttı bu İş kurtul riuk diyorum. Savaş alanının dı şına çıktık. Şoför ae arabayı dur duruyor. Bir su .cavnagı bııiup su içiyoruz keyifle. Başımızı yıkı yoruz. scrinlemek :çin. Tam o sırada aklımıza geliyor pabahtan bori bîr ş?y vemedigi miz. Saate bakıyorum, roıa çık«İ! .î saat olmuş. <(Daha ne ka dar var» diyorum şoföre. «iki s»at sonra Şam'da oluruz» di yor. «N"e vapalım» diye soruyorum kızlara. «Bir yerlerden bır şeyler bulmaya ^alışalım mı?» «Bulabiiırsek r.e Alâ» diyorlar. Yola devam edij'oruz. = Birden şoför, «I^ts» diyot atru ra geldık. Ama ben çevrecie bir iki metruk y^ıpı ile Sıınve zırhlı araçlarından baçka bir şey göre miyorum. ı'apüajın bulunduğr yere geiiyoruz. Hepsı bombos. ÇocukJar oynuyor \'almzca içer de. «Hani» diyorum, «Nerede si nır?» «Burası Lübnan sınır kap1. sı» diyor şoför, terkedılmış tabii. Suriye, Lübnan topraklarına gırince. tüm görevuler terketm'ş görevlerini. îlerliyoruz. Ve Den hemen 5060 mctre ilerde Sur:5Te smıı kapısmı be!;liyorum. Oysa ki 89 kilometre kadar gidivoruz Ne Surıye sının var ne bir şey. Somm da geliyoruz. Sınır kapısı gıbı bir yere. Bu ış bitti artık di>orum. Kurtulduk. Sundan sonr?.sı önemli değil. Sıradan zorluklar çıkar karşımıza belki ?ma. hıç değilse savaş vok. Ölmfk VOK. Perişanhk yok. Herr.en koçuvoruz polıs ve gümrük knrtîrolü ıçın yar>U",in i~î ne. Formları alıp oolduıyyor.v. Ve Suriyeli gcrevlinin önJne üi:a tıyoruz. Kızlar ye şoför :slpri'i ça!ır.:< bitirıyor. Sıra bHr.a jtel:yor. ?•)«Ve yapacagız 34 saat buracU? riyeli pasaportumi bak : p ince.i Ya da izin vermezlerse ne olayor. Kızlarla Arapça bır şeyler cak?» konuşuyor. Bir ıkı kelınıeden ga Bir kanşık ıs ki, Dir zor 15 Ki . zeteci olup olmadığım» soruycr anlaulmacı olanak dışı. sanıj'orum. Içimderj k » kıs gu£n sonunda sınır ıtapısının ^o lüyorum. Elind»kı oasao.rta Da's mutanı ile görüşme ola::agi !.asana be adam diycrum orada :,a luyoruz. Ondan rica ediyoruz. Bır züıî Istersen kürtımı da göstpre şeyler yapın. Akşarrı olou. Puıa yim. diyorum kenai keudime da 34 saat daha beklersek maiı Ve birden kızlar seslerini yük voluruz. Zaten savaştan kaı;;yoseltıyorlar. «Duıun yapmayı»ı ba ruz. Bir de burada bu dert ;:kfi. rada başımıza ış çıkar»aı;ak halYüzbaşı anlayışU bîiKi/or t<7p de degiliz» «Nedir olav anintm fakat elinden t;ır »ey gelmedıjibana» diyorum. V anlaîıyor'.vır. ni, GenelkurTnn^n yerı» rir emri olduğum: rîyiü;vor Gazeteci old ıftum .^ ; n Suriye' ye sokmuyorlarmış beni... SINIR KAP1SINDA Dünya dönüp dönüp yitalıyor «Peki» diyorum, «Hiç de£i:se başıma. Suriy?'ye sokrnı»zlarr.>ı ne yaparım ber?... Geri mi d3ne Şam'daki Türkiye Büyüteelçiliâine veric.) ceğım ysni. Bu olanak dışı. O ••<> telefon etrneme isin Dönüp telefonla bır verlen arıdar dertle gelmişım zaten. Bu yor. Bir şeyler konuşuyor Ve ka de o yolu geri dönmek 1:8? . patıycr. Odasında beklesiyoru/,. «Peki ama neden?» dıjorum «Suriye Genelkurmay Haşka." Kızlardan özür diliyoıum. îstelığından ızm aima;ı ger?km:ş>. ^i lerse araba ile beni bırakıp Ştr»' a gidebileceklerini s.ivlüyoruın. yorlar. Reddediyorlar. «Peki ama ben nasıl 'zm riln'r,i On • on beş dakika sonra telelırdim Beyrut'tn Suriye Ger.eı fon çalıyor. Uzun bağrışmalarkurmay Başkünn|ındai?* dan sonra Yüzbaşı bana işaret «Peki ne yapacagız ş'mdı?)ediyor ve telefonu gösterıyor. «Buradan Şanı'a Genr'kurnid/ Hız'.a fırlıyorum yeriınden ve Başkanlığına soracaklarmış. izin gelirse Suriye've g'.rebiİTekain» telefona sanlıyorum. Çünkü telefon kurtuluş o anda. Hiç değil«Ne kadar sürermis o'.ı iş?» "^4 saat sür=r divorl!1!!» se umut. CİLVECÖZÜ'NH Bir kaç saat uykudan sonra hemen bir taksi daha bulup dogru Türkiye. Halep bizim Cilvegözü sınır kapısına yalnızca yaTLm saat uzaklıkta. Son hızla Türkiye'ye doğru yol alıyoruz. Suriye çıkış kapısuîda yıne bazı zorluklar. Ama önemı yok artık. Hiç bir jey olmazsa ııısan kaçıp girebilir Türkiye'ye. Tuttugumuz taksi bizi Cilvegözü'ne kadar gfttürüyor. Daha içerı gırer gırmez aklımdan yere yatıp toprağı öpmek geliyor. Bitti bütün dertler, sıkıntılar artık. Hepsı geride kaldı. Ve işte sonunda ülkemdeyim. Avrupa ülkelerinden dönüşıe Türkiye'ye daha girer gırmez insan karışıklıkîan ve zorluklardan yakınır bir süre. Oysa ki bu kez Türkiye'ye geliş cennete jelişle eşdeger gözümüzde. İlk kez karşımızda temiz pak polis görüyoruz. Gümrük görevlisi görüyoruz. Dogru dürüst bürolar görüyoruz. Biz kaçtık kurtulduk bu ceheıınemden. Bir zamanlar Orta Dogunun en güzel kentı şimdiyse bir cehennem olan Beyrut'tan. Fakat ya kaçamayanlar. Ya her !Tjn biraz daha haritadan sillnen Peyrut ne olacak. Bütün bunlar artık bir anı İskenderun yolun da bizim için. Kurtuluşumuzu kutluyomz. Türk yoftfr sanki kırk yıllık dostum'jz Biz kurtulduk bır cehennemden ama. cehennem varhgım sürdürüyor daha... V E F A T Merhum Asım v« Büriye oguüarı. Merhum Şevki ve Fatma Kapıcıoğlu'nun damatlan Mukaddes Cebs'ııin eşi. Bülent Csbe'nirı sevgili bahası. I^man Elkırmıs ve merhum Av. Suphi Cebe'nia kardeşleri Refika, Necmi E'.kırmış'ın dsyıları, Av. Işık ve Ytiksel. Arzu Fışkın'ın ararası merhum îhsan İrtan Kapıcıoğlu ile Muazzez ÖZSÜV, Aliye. Adalet, Çetin. Ugur, Aj'şe, Şevki Hâkan'ın eniş r e!»ri Kadri Özsav'ın b«csnagı. CİBALİ FABRİKASI TfTÜN EKSPERLİĞÎ>fT)EN EMEKLt MACtDF İ S K t D A R (CNLtER) ile M ALt VSKt'DAR evlendiler. 27.6.1P7S istanbul RIZA CEBE E Ş t VE OfiLl1 (Başiktaş Reklâm: 00ÖÎ4 6524 Î8.6.19TR günü hakkm rahnıeUne kavuşmuştur Cenazesi 29.6.1976 günü 1BUGÜN1 Üsküdar Yeni Camiinde kılınacak öğle namazuu muteakip Karacaahmst Mezarhgına defnedilecektir. BİTTİ TiFFANY GARTH BUBARA Ş OlDU MU. IVÖB£T V6. 6KM On S t p E T f N l"Cf Nİ VEBPfM N SEC K5O w G evvEL fCEBI GİBDI v e Ql"R S£PETL£ SA«M ,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle