01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUHHUKim 28 Şubat (976 BJ E Bir kahve, bir püav Azra ERHAT 194T yılımn bir bahar günüydü, saat 11 suiannda, Ankara'da, Sakarya Caddesindekl bir dükkindan çıkıyordum. Yüz gram kahve almıştım. O zamanlar kahve kıttı Türkiye'de, bulmustum nasılsa bir azıcık ve dükkândan çıkarken elimdeki pakstçigi burnuma götürmüş kokluyordum. O sıra iki göz yüzümü deler gibi oldu, bir ses «Oh:> çekti. Gözlerirni kaldırdım baktım ki Kasan Ali Yücel, yürü gülüyor, bakışları alaylı alaylı, bir «Oh!» daha çekti. V« durduk, karşılıklı güldük gülüştük. El sıkıştıktan sonra, birkaç adım daha yürüdük, kahveden, kahvenin tadından söz ettik. Ben Fakülteden kovulmuş, o da Bakanlıktan ayrılmıştı, aynı karalama kampanyası ikimia için de başlamıştı, kara bulutlar kaplıydı ufkumur, ama ne o, ne ben deginmedik bu konulara. Bir sıcaklık yayılmıştı içıme. kahveyi yudumlar gibiydım. Ayrıhp eve gidınce, kahve pişirip içmedim, ama masama oturup çalışmaya koyulduğumu ammsıyorum. Ondan sonra YUcel beni nerede görse bir «Oh!» çekiyor, kahve kokusundan bu kadar haz duyan bir kişiye ancak o gün rastladığını anlatıyordu ballandıra ballandıra. Destanlasmıştı benim yüz gram kahvem. Gene yıllar geçtl, 1yi kötü. iyiden çok kötü. güç yaşama dönemleri, kara güçlere yenilmeyip benligini kanıtlama, bu arada da ekmegini taştan çıkarma çabasıyla dolu yıllar. Homeros'un ılyada'sını çevirmeye başlamıstım A. Kadir'le. DaJ gibi biiyüyordu bu iş gözümde, olacak, sonu gelecek bir ugraş değildi bu. Koca îlyada'nıı nasıl Ustesinden gelecek, haydi geldik diyelim, kim basacaktı. Tercüme Bürosu listesinin başında bulunduğu halde, yılUr yılı kimsenin yapmağa girişemedigı. ama ben çevirip versem dt bana düşman kesümiş olan Milll Efltim Bakanhğının basmayacagını bildiğim destanı?. Çalıjıyordum umutsuz, keyifsiz, gögümdeki yogun bulutiaj dagümamıştı daha, dağılaeajta da benzemiyordu. Bir gün gene mi bahardı? Yücel telefon etti evıme, llyada'yı çevirdiğimizi ögrenmiş, benimle konusmak istiyormuş. Sevinçle buyrun dedim. ertesi günü ögle yemeğine çağırdım. Aldı mi bizl bir teliş ? Sabahattin'e haber saldım, onun da gelmesinı istedim, annem hazırlığa koyuldu söylene söylenr. «Aman kınm, koca vekili çagınrsın da hiç dUjünmezsin ne pişireceğiz, ne yedireceğiz!» tyi ahçı degildi benim anneciğim, nazlı âlışmış. baba evinde ahcılarla büyümüstü, yemegi tarif etmesmi bilir ama kendi yapmasını pek beceremezdi. Yine de ne yapar yapar, kime pi$irtirse pişirtir, ince, nefis yemekler çıkartırdı soframıza. Bu kez de eski günlere yakına yakına giristi hazırlığa ve ertesi günü öğieyin masaya oturduğumuzda ayna gibi bir zeytinyağlı enginar ile bir Uvuklu pil»v koydu önümüze. Yücel ile Eyüboğlu konujruyorlardı. şıırdan burdan, Bdebiyattan, gazetecilikten, yeni yayınlardan. Tavuk ve pilftv sofraya gelince. Yücel bu lâflann hepsini kesip attı, anneme dönerek ömründe bu kadar lezzetli bir pilâv, böyle kıvammda pişmiş bir ta\uk yemedigini söylemeğe koyuldu. Annemin yanakları pembeleşmiş, gözleri sevinç parıltıları saçıyordu. Pilav da pilâv... Başka söz edilmedi yemeğin sonuna dek. Hazdan dört köge olmuştuk hepimiz. Homeros, llyada tınutulmuş, ama pilâvla birlikte o da pisirilmiş tot&nlmı«.tı sanki. îki ay gibi kısa bir zamari' '''• • Içinde ük altı böliimü, uzun bir önsözle birükt* üazırlayıp Çituris matbaasma vereceğimizi oillyordum. Tercüme Bürosunda bizlere kanat taktınp birkaç hafta içınde en güç yapıtlan ülimize çevirten o itici hız, o akıncı, ilerletici îüç tavuklu pilâvlı soıramıza da yayılmış, fcörüklemekteydi yaratıcılık atejimizi. Geldiğl Sibi gitti Hasan Âli Yücel güle oynaya, jakalar yapa yapa, yüzünün ve soylu bedeninin tüm deviniminden etkileyici, esinleyici ınlamlar saça saça. Annemin pilivı... O günden sonra nerde görse benı. bizde yediği pilâvı ınlatıyordu. Pilâvı da destanlaştırmıştı. Bir akşam, bahara erışememiştik daha, Hâkkiye ECoral hanımefendinin evinde toplanmış, dogum günü söleninde bir lenger dolusu, anneminkmden bln kat daha lezız bir iç pilâvı yemeğinden kalkmıştık ki kötü haber geldi: Hasan Âli Yücel bıraz önce Tevfik Sağlam Paşanın evinde can i'ermiş... Haber söyiendi, yayıldı, durdu. Acı değil, sızı değil, başka bir şey duydum, durdu bir şey, durdu içimde. Pıyanonun bulunduğu salonda duvara bakındım, saat mı vardı da flurmuştu? Bır sey durmuştu birden, tak diye bir sesle. Sonradan anladım nenin durduğunu. nenin bir bıçakla kesılır gibi kesildığını: Hasan Âli Yücel'in o akıncı, o ilerıye iticı, o cana can katıcı gücü yitmiş gitmişti aramızdan. Ama kahve • pilâv destanı çınlıyordu kulaklanmda, o cânım büyük adamın kırçıl kaş göz Hasan Ali Yücel'i 15 yıl önce yitirmiştik Sanat Edebiyat 17 aralık 1897'de doğan Hasan Âli Yücel, Posta ve Telgraf Müfettişliğinden emekli Ali Rıza Beyin oğludur. Vefa Lisesi son sınıf ofrencisiyken seferberlik ilân oHmunca (1915) askere alındı; üç buçuk yıl sonra mulazım rütbesiyle terhis edildı. Öğrenünini Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümün de sürdürdü, Darülmuallimmı Ahye'ye (Yüksek Oğretmen Okulu) girdı. İlk görevi Edebiyat Fakültesi inzibat memurluğuydu (1921). Bir yıl sonra Izmir Oğretmen Okulu Edebiyat öğretmenliğine atandı. Ertesi öğrenim yılında Istanbul'a alındı. Danilfünun Coğıalya ve Tarih müzelerı memurluğu yaptı, Kuleli ve Istanbul Liselerındekı felsefe ve edebiyat öfretmenliğini Galatasaray'da sürdürdü, Milli Eğıtinı Bakanlığı Müfettişlığine getırildi. Bakanlık t2rafından incelemelerde bukmması ıçin Parise gönderılişi (1930) bu görevi sırasındaciır. Bır yıl sonra dönüşunde Gnzi Eğıtim Enstitüsü Müdürlüğü ysptı, Ortaögretim Genel ^'.üriü^lüğüne atandı (1933 35), bunu İzmir milletvekilligi izledi. Celâl Bayar'm kurdus:u hüknmette Milli Egitim Bakanı olarak görev aWı (1938). Bakanlıgı 1946 ya kadar sürecek. bu dönemde Türk kültürü ve efitimi alar.larında birçok önemli girişim baçlatılacaktır. O sıralar Ilköğretim Genel Miidürü olan Ismail Hakkı Tonguç'un Köy Enstitülerinin kuruluşunu (1940) gerçekleştirmesinde. kuskusuz Bakan Hasan Âli Yücel'in payı büyüktü. Bir yü sonra Millî Egitim BakanhŞına baglı olarak kurulan Tercüme Bürosu da onun eseriydi. Cumhuriyet'ın ilânmdan sonra ilk kez planlı bır çevıri çalışmasına sirişiliyor. 1946'ya kadar dünya klasiklerınden 500 yapıtm Türkçeye kaandırılması programlanıyordu Türk ve İslâm ansıklopedilerinin yayımı da başlatılmıştı. Ama egemen güçleri rahatsız eden çalışmaları, çıkar çevrelerinin gerek meclıste gerekse kamuoyunda onu yıpratmak ıçin yoğun bir uğraşa girmelenne yol açar. Ağustos 1946'da görevınden aynlmak zorunda kalır. 1950'de ise seçimı kazanamaz ve îstanbul'a yerleşir. Fir bakıma köşesine çekilmiştir. Cumhuriyet'te «Köşemden. başlığı altında çeşitli konulara ılişkın haftalık yazıları yayımlanır îş Bankası Kültür Yaymlan yöneticıligi de 195560 yıllan arasındadır. ÜNESCO Milli Komisyonu Genel Kurul üyelığıne spçilır (19.58). Kurucu Meclis'te görev alır (1961). Prof. Tevfik Saglam'ın evinde geçirdigi bir kalp krizi, bu, yurdunun eğitim ve küitürünün gelışmesine 0 ZAMANLAR KAHVE KITTI... DÜKKÂNDAN ÇIKARKEN, KAHVE PAKETiNi BURNUMA GÖTÜRMÜŞ KOKIUYORDUM. 0 SIRA iKi GÖZ YL'ZÜMÜ DELER GiBi OLDU, BiR SES ALAYLI ALAYLI «OH!. ÇEKTİ. BAKTIM Ki HASAN ALi YÜCEL... YÜZÜ GÜLÜYOR. BAKIJLARI ALAYLI ALAYLI, BİR «OH!» DAHA ÇEKTİ. DURDUK; KARŞILIKLI GULDÜK, GÜLÜJTÜK... Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim Hayatta ben en çok babamı sevdim. Karaçalılar gibi yardanbitme bir çoruk Çarpı bacaklanyla Iıa düştü, ha düşecek Nasıl koşarsa ardından bir devin, O çapkın babamı ben öyle sevdim Bitmezdi ki nturduğumuz semti. Ocldi mi de gidici hep, hep acele işü Çağın en güzel ;özlü nıaarif müfpttişi Atlastan bakardım nereye citti, öyle öyle ezber ettim gurbeti. Sevinçten uçardım hasta oldum mu, 4O'ı çeçerse ateş, çağ'rırlar îstanhul'a, Bi holâllaşmak ister elbet, die'mi. oğluyla! Tifoyken başardım bu aşk oy'nııııu, Oh dedim, göğsüne gömdüm burnnmu. En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devln, Daha başka tür aşklar, genlş sevdalar için Açıldı nefesim. fikrim, canevim. Hayatta ben en çok babamı sevdim. CAN YÜCEL (Bir Siyasinuı Şiirleri'nden) VE EGEMEM CÜÇLER RAHATSIZ OLDU Hasan Âli Yücel'in kültür ve eğitim alanlanndaki çalışmaları bu kadarla kalmaz. Ankara Fen ve Tıp Fakültelerı, tzmır Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu. Balıkesır ve Edırne Ortaögretmen Okullan onun döneminde açılır; YUksek Mühendislık Mektebi, Teknık Üniversite'ye dönüştürülür; Üniversite Kanunu çıkarılarak bilim ve kürsü özgürlügü sağlanır. Sanat Edebiyat çevresinden 12 Mart döneminde bir ara işsiz kalan Demirtaş Ceyhun, Harbiye'de bir kitabevi açarak geçimini sağlamaya çalışmıştı. Sanatçıların da uğrak yeri olan kıtabevim geçenlerde kapattı Ceyhun. Vedat Dalokay'ın danışmanı şimdi. Sanatçmın mimar oldugunu bilenler sonunda eski mesleğine döndüğünü sandılar önce... Oysa Ceyhun, Dalokay'ın bir efitımöğretim tasarısını gerçekleştirmeyl yüklendi. tstanbul'da oturacak yine. Bir ayağı da Ankara'da olacak. Yeni romanı üzerinde çalışma olanağı da arttı kitabevinı kapatınca. • • • Ülkemizde yazarlık, henüz geçim kaynagı sayılabilecek bir meslek olmadığı ıçin sanatçılar değı.şik işler yaparak yaşamlarmı sürdürmege çalıjırlar. Eskiden yazarlıkla uzp.k yakın ilişkisi bulunmayan ışler olurdu bunlar. Son yıllarda, kapitalist ekonominın daha çok tüketim ilkesinin dogurdugu reklam şirketleri geçim kapısı oldu yazarlarımız için. Şair Süreyya Berfe de metin yazarlığı yapıyordu bir sür« önce reklâm şirketlerinde. Şimdi, bir yayınevinın çocuk kitapları çıkaran bölümunde çalışıyor. • •• Şair Ece Ayhan da yeni bir iş bulanlardan. Sanatçı, îsviçre'de tehlikeli bir beyin ameliyatı geçirmi», uzun süre Dr. Gazi Yasargil'in gözetiminde kalmıştı. Yurda dönünce bir süre dinlendi. Ama geçim derdi. daha tam iyileşememıç sanatçıyı çalışmaya zorladı. Tam gün çalışmak da yorucu geldiğinden bir reklâm şirketınde yarım günlilk is buldu. Edebiyatla ilgisinl çevıriyle sürdüren Nazar Büyüm'ün yanındaymış. zı Istanbul'a uzanarak dostlanyla öîlsm giderir. Geçende yine Istanbul'daydı. Türk Dill dergisinin «Romanımızda Kurtuluş Savaşı» »zel sayısı için bir mceleme hazırlıyormuş. Bir yayınevi için de. Lukacs" ın, Çernişevski'den başlayarak daha çok Rus gerçekçilerini konu alan bir yapıtını çeviriyor. Tolstoy, Gorki. Balzac gibi romancıların mcelendiği yapıt. gerçekçiliğin gündemde oldugu tartışma ortamımız için büyük önem taşıyor • • • Melih Cevdet Anday'ın sayrılığını kendi yazısından ögrenmişti okurlar. Dış görünüşündekı küçük degişımlenn ötesınde önemli bir sonuç doğurmamıştı bu sayrılık. Yatağa çivilenmemişti Anday. En önemlisi düyünebiliyor, yazabiliyordu. Tedavı için Isviçre'ye, Dr. Gazı Yaşargil'e gitmişti Anday da. Son haberler, sayrılığın ameliyatı gerektirmedıgi biçıminde. • •• Mehmet H. Dogan lzmir'de oturur. Hava Kuvvetlerinden emeklidir. Ege Üniversitesı'nde de îngılizce okutmanıdır ayrıca. Ara sıra edebiyatın nab adanmış hayata son verir (26 şubat 1961). Hasan Âli Yücel, yalnız devlet adamı ve eğitimcı olarak değil, sanatçı kışılıgiyle de bır düşunür, dılcı ve edebiyatçı olarak tanındı. Türk Ocağı, Halkevleri, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi örgütlerde emefi geçmiş; meslekî kitapları dışında şiır. denemeeleştirı, edebiyat tarihi alanlannda eserler vermıştır. tlkin Dergâh ve Yarın'da yayımlanan (1921 • 22) şiirlerinde öncelerı aruzu denerse de, sonra heceye yönelir. Ama asıl, şiırleruıden çok düzyazılarıyla anılır. Bir yazısında, «Bugün anlaşılmıştır ki, Türkçe, kendi öz unsurlannı kullanarak. üreyebılir, türeyebilir. Türk kültürü, ancak batılı bır anlayışla, sırasında ve lüzumunda bu kaynaklardan da faydalanarak mıllileşır.» diyen Hasan Âli YUcel için, «Tonguç Yolu» adlı kitabmda şunları söylüyor M. Başaran: .Öijretmenliği, kitapları, devlet adamlığı efsaneleştırmişti Hasan Âlı'yı. Bir çağı dolduruyordu eğitim tarihimizde. Yüzümüzü ağartan bir çagdı. Onu asıl tanıtan «Dava»sı oldu. Kim onun kadar yalnız bırakümış, öylesine hesap vermiştir ulusu önünde?» Jean Paul Sartre ve "Purumlar,, Nedim GÜRSEL Yirminci uüzı/tlın son çeyreğine girdiğimiz şu günlerüe Fıansa, ualmzca kendi uluslannın kültürünü değil çağımnı da etkilemış bir yazar Luidğının, yapıtiannı tamamlarıa haz\r\ığ\na tamk o'.du. Aragon geçen yıl yay\m\anan tTheaira > Roman* adlı ilginç anlatıst ıçin oon Tomavım* demişti. Şi.n'iıyse vakıtle yarışırcasınv, hcm 1970te yıUrdıği eşi Elsa Trirfel'nin hem kendisinin *Bütün Yapı!hın»m düzeltme işlemiyle uijrcMyor. Ondan altı yaş küçük clan Jean Paul Sartre !ıif snre önce tPleıade bir aömüt tiîictr, canh canh pömdürmek islemem Jcenriimı» diyerek k'Asikleri yayımlayan bu ünlü t/iınnevince bastlmaya pek yanaşmamışlı. Oysa bugün, j/etmi? yaiinı dolâurmuş, kendi deır.miyle tyo\un sonuna pe/mış» bir ı,j:ir olarak romanlanndan başlana'i üzere «Bütün Yapttlarıtmn plcicıde'da çıkmasına göz pumuyor. Haüa Michel Contat'yla ııaptığı konuşmaya bakıhrsa iocukça btr sevinç büe duyuyor bnndan. Artık ktâsik yazarlar arasmda anüacağım. ydz yıl r.nnta da okunmak istedığinı aç'Mamaktan çekinmiyor. Türkçeye de çevrüen bu komışmayı geçen u:l cLe fiouvel Observateur» dergmnde yayınlamış. (Türkçesi ıçin bkz. Soyut S4 ve 85. sayı'ar, çev: Bertan Onaran). Arıık yazmasmın söz konusu olamayacağından bütün dünyasımn yıkı'.dığını, bundan böyle konuşmaıar ve televizyon programlan arac\hğ\y\a düşünsel etkinliğini iuTdCrmeye çahşacağını beHrtiyyrdtt. Gerçekte, o zaman birçoklannuı ı'mc sürdüğü gibi stoacı bir davrav.} değildi yaptığı. Bu *olmaya.ı Taurıya* başkaldırmaktansa aynı d.nruma düşünce iniihar etien Montherlant gibi varoluş nedeni szydığı yazma eylemini bir başka zy'.evn' dönüştürmekti. Ama Franaız te'.evuyonu, bu yıl oöiterilmesi gereken *Tarihe Bakişt prograrmnı yasaklayarak Sartre'm yeni eylem bicimmi engelledi. Arttk beyaz kâğıda yanaiyan bi'.T.rımr. sözcükleriyle değil Kar?,hklı konuşmalarla gerçek'snecek bu «özfü» yap\Umn b'r laşka örneğiyse, basma uygulanamadığından yayımlandı ve büyük ;!;•! gördii Daha önceden çeşitli dergilerde çıkmx$ söy'.eşileri içeren bıı kiiapta yukarda sözettığim koruşmanın tam metni de yerahyor. Sartre tkinci Dünya Sava;ı'ndan bu yana edebiyat, 1eU*1e ve politika üstüne yazdık1'arının önemli bir bölümünü tDurum/ar» başhğı altında toplamtştı. <Pol.uka ve Özyaşam öykünü (Autobiographie)» adını taşıyan söyleşi kitabı <Durumlar*ın onunaı ve son ciidini oluşturuyor. Birinci bh'.'imde politikaya değoin doıi ügmç metin var. Bunlardan 'fctsi Sartre'm kör olmadan önce 'jazdığı son yazılar arasmdan :eçılmt4: Gisele Halimi'nin *Burgos üaı;osı» ad.'ı kitabımn önsözüyle, liit'Z Fransa baskanlık seçımierindei önce <Les Temps Moderne'o de yayımlanan tSeçim Tuzağı* başb.kh yazı. Bu ifcincisi seçimleri boykot eden Maocularm dışmda, Komünist Partisi de dahit bütün sol örgüüerce eleştirümiş, aîirt/ıfc ve sorumsvzlukla suçlanmısti. Sartre Halimi için yazdiğ: önsözdeyse Burgos'da yargılantp Franco yönetimince ö'üme mahkum edilen, ama demokra'.ik kamuoyunun basktsıy'a kursuna dızümekten kurtulan Bask devrimcilerinı saKttmıyor. Simone de Beauvoir'la kadın hakları ve özpürlüğü üstüne ycatığı söyleşi de *Fransa'da Maoculart, «Dgfiet ve Tiize* başlığ'm /a?ıyan'nr gibi daha çok poiiftfc re toplunsnl konulara yöneltk. Flaubert iç'iı bvzdiğı dev yapıtm Vk cildi tAilemn Budolasnm anlatırken Sartre'm jjcüden edebiyata döndüğünde, marxçı re tınçözümsel yöntemle'i kul'.anarak bır yazarın içinde yararlığı tarihsel dönemle bi(::iça(tı arasındaki ilişkıyi butür karmaşıkhğıyla temnüeiıdırmeye çalıslığma tanık ol'rıoruz. «Dı/rum!ar»i7i yıllarra önce yaınmlonan ük dldi.i'le Nauriac, Dos Passos. Faulkne, Gıradoux Sızan, Camus gibi yazarlar değerlendiriliyordu. Bunlardan özelb.kle o dönemin ,in.Si .4meriJean edebıyaUnı Fransa'da tanıtan Dos Passos ve Faulkner incelemeleri önemliydi. Sonra. Cezayır Savaşı'mn başlamasına dek(19i4) edebiyat sorunlarım somut ayrıntılara girmeden. kuratnsal düzeyde ele aldı Scrtre. UEdebıyat Xeâir* De yaymlan, çev: Bertan Onaran) Ardından Vietnam'dan tsraüArap anlaşmazlığma, göçmen işçiler sorvnundan aydının tammlanmasına değın (eDurumlar VUL' t çok gentş bir alant kaplayan otekı cütler geldi. Çoğu kuramsal duzeyüe yazılmakla birlikte Mhtik işleri olan kitaplardı bunlar. Russell Mahkemesi. Ge'smar'ın tutuklanması, öğrenci gösterileri yahudı sorunu, v.b cibi kunıuan içeren, çağımum olaylarmı tarıhm afctjı yönunde kavramaya ve çözümlemeye önc^ık tnmvnn ürünlerdi. Genç kuşaiın en çok okumasmı diledıği yapıtlan arasında saydığt, thim polilık hem leisefi' olarak niteledipı «Durumlartm bu son cildıni bitirırken yine kend'.ne dönüyor Sartre. tSözcüklertde (De yayınevi, çev: Bertan Onaran) yakalamaya çahştığı bu aerçeği. neden bır baskası detjil de tkendısh yani Sartre oldıığunu hlichel Contat'mn sorulanyla yeniden duşünüyor. Ama ıetnisindeki Sartre, yazarak üne crme düşlcri kuran tSözcükler*in çocuk Sartre'ı kadar bir bakıma tanıdık, bir bakıma da alabildınme yabancı ueliyor ona. Claude Roıt'nm ••Sartre. Sartre oiduğur.u bilmiyorı sözü anımsalılınca. tGerçeklen hiç bilmiyorum* karsüıa'nı ıcrıyor. tSözcüklertde tHerhamji bir insan da benim kadar deperlidir> demişti. Bugünse, ya.;<j'iımm sonuna doğru bakışmı kend'".a yönelttiği vakit kişiliğinin derin'.ıklerinde «herkes için geçerli CHiünler» bulduğunu söylüyor. Sartre'm başamt, kendini ve ötisiincesini her durumda yeni\sr>uş, eleştireb'lmış olması. biraz da bu alçak gönüllülüğünun sorıucudur belki. Sanatçılar birleşmelî.v Erdinç BAKLA Sanatçılar, bir ülkenin en önemli kişileridir, hatta, politik adamlann hemen ekserıyetınden dana onemlıdır dersek, acaba tazla bır aoartma yapmış olur muyuz? Hayır. hiç de olmayız. Şöyle bır tarihimıze, hatta daha ıyısı günumuze bakınız, ülkemızi gerı kalmışlıga ıtenler, aldatanlar, somürenler hep o polıtikacılar değıı mi? Işte bunun ıçin en önemli kişıdır sanatçı, çünkü o. toplumunu aldatmaz. sömürüy* araç olmaz, aksıne ışık tutar, yol gösterır, çağının gerçeklerıni toplumuna iletır. Sanat Urünlerinın varoluş nedenl toplumsal ilişkılerdır. Bu Uışkiler oldukç3 sanatçı bu kutsal görevi yerıne getırecektır. İşte toplumda böyle bır öncülük görevmi üstlenmış bulunan sanatçılar. tarihin bundan öncekı dönemlenndft oldugu gibi Rünumüzde de, toplumla ılişkilerinı kesmek. etkısız bırakmak için bir Kenara itılmekte, yasal hakları çığnenmekte, zor yaşam koşullanyla karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu kurgu, pek tabıidır ki ülkenin bıraz daha sömürülmesi, bellı bir kesımin zenginligme, daha zenginlikler katmak içındir. Hangı sanatçı gerçekleri yansıtıyorsa, halkını uyarıyor, vol gösteriyorsa adı •Komümst>e çıkmış, cezaevlerinin bildik kışısı olmuştur. Hangı eser toplumuna bu gerçeklerı aniatmaya çalıştıysa topiatılmış. sansür konmuştur. Geçmışe bakmaya lüzum yok günümüzde bu böyle degil midirî Adını kültürden aldığı halde, kültürümüze önemli hiçbır hızmette bulunmamış bır bakanlık kurulmuştur. Yalnız ülkenin ünlü birkaç zengininm, organizatör vasfının ne derece üstün oldugunu ispatlamasına devlet imkanlan seterber olmuş, ancak kalburüstü tabakanın izleyebıldigi, halktan kopuk sanat festivalleri düzenlenmış, şım diye kadar hiçbir Türk sanat olayına bu ölçüde açümamış olan devlet kasaları, sanat tellalhğına paralar dağıtmıştır. Türkjye'nın en büyük sanat olayı olan Devlet Serpisi ise bir düzene sokulamamış, yaşlı kuşakların «Bu sene ben, seneye sen» düzeniyle ödül dagıttıkları, devlet daırelerine her sene hep belli kişilerın eserlerinin satın alındığı, sanatçı eserlerini sıgortalamak kimsenin akhna gelmedigi veya maddi külfet sayıldı»ı, dolavısıyla şehirlerarası nakliyede çogu eserlerin hasar gördügü. devletin yönettiği bir «Sanat düzensızliği. haünde bırakılmıştır. Gelir vergısı kanunu 18. maddesiyle sanatçılara tanman telıf haklan, kanun maddesmın kabul tarihi olan 1960 vılından bu yana hâlâ 10 bın TL. dır. Belli kesimlere sonsuz haklar tanınırken (Örneğın tüccarlara vergı ıadeleri düzenlenir, yabancı sermayelere yurt kapılan açılırken) sanatçmın telıf haklan böyle çagdışı bir oranda mı tutulmalıdır? Ru kasıtlı bir yöntem değil midır, bir baskı değil midır? Pek tabiı. sanatçı alttyüz dönüm topragı olan «Küçük çiftçi. degildir ki yıllık gelirinden 90 bın lirası vergiden baÇışık olsun, Ustelik balıkçı da değildir ki gelirinden 120 bin lira tRİif haklnrı için ayrılsın. Sanatçıya geretten önem vb saygıyı gösteren birçok ülkede, sanatçmın telif hakiarı böyle eülünç oranlarda olmaması bir yana, sanatçıyı aynca korumak için, devlet ihalesi olan yapılarda yüzde 3 oranında zorunlu olarak sanat eserlerinin konulması kanunla.şmış, avnca devletin açtığı konkurlara girecek mımarî ekip ıçindp bir heykeltr&ş ve bir seramikçının olması da zorunlu hale getirilmıştır. Işte devletin sanatçıya arka çıkması budur. Bütün bunları, sanatçılar daha ne kadar sineye çekeceklerdır. Bu konularla ugrasan sanat, çılar olmaktadır, fakat bunlar tek seslerden öteye gidememektedir. En güçlü ve tek çare. birle;. Şip güçlü bır sesle gerekli çıkıslar vapmaktır. Yoksa bu haklar verilmeyecektir. Cünkti. bu haklann verilmemesinde başka keslmlenn çıkarlpn vardır. Hele. sanatçıların kendi sorımlarmı kendileri takip etmedikten sonra. bu yasal hakların kendi kendine eelişmesini beklemek saflıktan başka bir şey değildir ve öyle olırmştur da. Ge<M»1miz av içinde bu gereksinmeyi duyan Istanbul sanatçıları. sanatçm'n nnunınıı konı(üevamı y. Savlada) devinimleriyle içimde. Akıncılığı, ülkücülügil bızimdi artık, canı bizım canımıza ekli. saat bir an durmuş. yeni baştan işleklığe koyulmuştu. İşlemesi hiç durmayacak da. KÎTAP.. KÎTAP.. KİTAP.. KİTAP.. Atillâ ÖZKIRIMLI Nizım Hlkmct, Tüm Eserlcri J, Haz. Asım Bezird, Cem Yayınevi, 320 %., 25 Lirı.. Kitap, NAnm Hikmefin cBenercl Kendlnl Niçin Oldürdü?ı, «Taranta Babuya Mektuplar» ve «Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin» adlı yapıtiannı kapsıyor. Oaha önce yayımlanan ilk iki ciltte Ise, «İlk Şiirler / 135 Satır / Sesini Kaybeden Şehir / Jokond ile Siyau / Varan 3 / 1 + 1 : Bir / Gece Gelen Telgraf / Portreler» y«r alıyordu. Kufkusuz, bu kısa tanıtma Nazım Hikmet'in »iirlcrini değerlendirme amacını gut müyor. Hem olanaksız, hem oe gerekıiz bu. Yalnız Şerif Hulusı nin başladığı, onun »lümü üıerine de (H71) Asım Beıirci'nin lürdurdujü derlcmedüıenlema çalışnıası ivülmell. Şiirlerin derlenmesinde g«nellikle tk batimlar temel alıonıış, sonraki basımlarla karşılaştirılmiş, aradaki ayrımlar ya da şiirlerle llgili açıklayıcı bilgiler ciltlerln sonuna «klenmi». Böylec* biyegrafik /t bibllyografik ayrmtılarla ı«nginle«en i\ı\ ayrı bir değer kazanıyor. 3. kitap »alt Asım Sczirci'nin emeğiyle 9lu;muş. Notlarla yatinmlyor Bezlrcl. Yapıt tarın niteliği uıerinde cıruvsr, yayımlan{lığ> yıllarda uyandırdığı yankılara, hakkın"Js yazılanlara da yer veriyor. Nâıım Hikmct'i larihtcl bağltmı içinde veren kutlanacak bir çalıjma. $afak, Sevgl Soynl, 284 s., 20 Uira.. Bilgi Yayınevl, sonra üçüncii romanı. Adana'da geçen ve bir aksam yemeğinde başlayıp şafakla biten roman, ihbar sonucu yapılan bir baskın ve emnlyettekı sorgu üzerine kurulmuş. Birincı bölümde yer ye. geriye dönüslerle roman kişilerini; ikinci bölümde de kişilerinin gerçeklerine bağlı kalarak bir döneml sergiliyor yazar. Romana adına vtrtn üçüncii bölümde Ise, safak, salt bir zaman birimi değil; bir simge. Yeni, ama bu kez bilinçli bir başlangıç. Hem bireysel, hem toplumsal açıdan. Böylece Sevgi Soysal, bir sürgünün yasamasından çıkardığı kesitle, temelde 12 Mart olgusunu didikleyen, çözümlemeye çalışan, bu olguyu olusturan unsurları elestirel bir süzgeçten geçircn, insana, toplumsal gerçeklik içinde, ama kendi gerçeğini de gözden uzak tutmadan yanasan bir bütünü kucaklıyor. Altı çizilmesi gereken şu: Sevgi Soysai'ın kişileri tıpkı hayatın kendisi gibi değişken. liişklleriyle var oluyorlar, gerçeklikleri bu ilişkilerin niteliğine ve gelişimine bağlı. Duyguları, düjünceleri hem kendi gerçekierinden bağımsız değil, htm de yaşadıkları olayların içinde biçimleniyor ve davranıjlarına yansıyor. Kısacası, okunması gerekli bir roman Safak. Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976, Tekin Yayınevi, 912 s., M üra.. Bir edebiyat yıllığına duyulan gerek»iniml karşılamak ve Nesin Vakfı'na her yıı yan Dir gelir sağlamak amacıyla yayım lanan Yıllık'ı benzerlerinden ayıran en belirgin özellik salt edebiyata yönelik olması. 1975in siir, hikaye ve roman, elestirideneme, halK edebiyatı, çocuk edebiyatı verimleri değijik yazarlarca değerlindiriliyor; Radyo ve TV'deki edebiyat programları, armağanlar, bdüller, yarı^malar özetleniyor; çevlri ysyınları ve sorunları üzerinde duruluyor. Ayrıca yıl içindekl dnemli edebiyat tarfışmalarına, edebiyatçı konuklarla yapılan konusmalara, ö n e m l i edebiyat olaylarma da yer verilmiş. 1î75'te yasdönümlerinin yuvarlak yıllarında olan edebiyatçılarla yapılan konuşmalar da Yıllık'ın belgelik değerini arttırtyor. İlk olmanın rioğurduğu zorunlu «ksiklere karsın, niteliği ve kapsamı açısından önemli bir boşluğu dolduruyor Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı. Kaynak yapıt olmasınm yanısıra, geçmis bir yılın edebiyat birikimini de yansıtıyor. Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Pref. Neşel Çağatay, A.Ü. İlahiyat Fak. Yay., 202 s., 40 Lira.. Neşet Çağatay, Ahillği «XIII. yüzyılın ilk yarısından başlayarak X X . yüzyılın baslarına dek Anadolu şehir, kasaba ve hatta köylerindeki esnaf ve sanatkarlar kurumtarının eleman yetişMrme, islayis ve kontrollarını dütenleyen bir kurum» biçiminde tanımlıyor ve fütüvvetahi iliskilori üzerinde durarak Ahillğin dinseldüşüntel temellerini açıklıyor. Ayrıca konuyu sosvoekono mik niteliğini vurgulayarak tarihsel gelisimi içine oturtuyor. Ahilik, hem gdçebelikten yerlesikliğe geçisi hızlandıran bir kurum olması; hem toplumsal yaşayışı örgütlemesi, hem de bu temele dayalı bir kültürü oluşturması açısından, Türk toplumunun tarihsel gelisim süreclnde önemli bir yer tutar. Ne»et Çağatay'ın çalısması, Abdülbakl Cölpınarlı'nın Iktisat Fakültesi Mecmuasında kalan uzun arastırmasından sonra, konuyu derinlemesine inceleyen tek yapıt. Konuyla özelllkle ilgilenenler için, bir bakıma AhlMğin tücük ya da yönetmeliğ! diyeblleceğlmlz fütüvvetnâmeler konusunda «yrıntılı bilginln ve belli baslı fütüvvetnSme metinlerinin Gölpınarlı'nın makaleslnde bulunduğunu blirtelim (c.XI., s. 14, 19491939). YAKINDA Bir ses Yükleyıp kendini umudun rüzgârına Dolaşıyor bütün sokakları, dağ başlarını, koyaklan Bunalan, bahtsız tarlaları Yorgun fabnkalan, bezgin evleri Ve bir haber bekleyen herkese Fısıldıyor usulca: Yakmda Bir genç kız sessizce ağlıyor Camaşır yıkarken dere kıyısmda Düşen her damla yaşla ürperiyor su: Yakında Bir gurbetçi otel odasında Beşincı kez okuyor mektubunu Yürümeye başlamış en küçük çocugu: Yakında Sıkılıyor kby kahvesinde bir delikanlı Bungun, daralmış, uzaklara bakıyor: Yakında Öfle moiasında bir ırgat Sogan kınyor ekmeğinln yamna: Yakında Makinasmm başında Bır memleker türküsü söylüyor Işçinin biri Dokunaklı axna diri: Yakında Bir ses YUkleyip kendini umudun rüzgârına Dolaşıyor bütün sokakları, dağ başlarını, koyaklan Bunalan. bahtsız tarlalan Yorgun fabrikalan, bezgin evleri Ve bir haber beKleyen herkess Pısüdıyor usulca: Yakında tsmall LTAROĞLÜ ŞafaV, S«vgi Soysal'ın, cYürüm*k» ve 1*74 Orhan Kemal Romjın Armağanı'nı kazanan cYenischir'da Bir Öğle Vaktunden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle