24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Büyük Usturalar Şakir BALKI 15 Solufc alın. derinden... Ah Duktcr Bey. işler bildiğıniz srfb! defli h!ç Denı.den soluk alın1... Yukarıda ne varsa, yukanda.. Şımai nefes almayın.. Tansiyon... Doktor Bey, n« oluyorsa namus belâsına oluyor bu dllnvada! Tans.yonunuz ile solunum sisteminiz iyi. Ama sinlrlısınia, çek simriisıniz!.. Sinirleriniz çok bozuk. Beyelendi adamın bin bovr.uz bırakmış, amı bır türlü saka! bırakmamış. Dedim ya, sinirleriniz çok bozuk. Bakm ara sıra saçrn»lıyorsunuz, değil mi? Ah Doktor Bey. yukarıda:.. Tabii, tabıi .. Yukanda... Bu ilâçları hemen kullamn. Giyinıp kuşandı Tarihçi. Ama hâlâ konuşuyordu Hikmet Bey» •Yukar.da. doktorcugum, yukanda... Kapıya dek ugurladı Kikmet beyı Doktor Fermani. O durmadan • yukanda!» diyordu. Doktor Fermani, Hikmet beyin ardır.dan «Adam tarih manh derken. fıttırmış, dedi onu akıl hastanesine gönderrr.ek vardı ama, neyse başka zaman. Adamın aklını .yukanda» sözcüğü alrr.ış » Bır türlü durumu kendishıe anlatamadılar. Yıldız kahvesıne gelen Fırüdak Nuri aniatıyordu: Ne ettiysek para etmedı. Adam hep dört ayak üstün» dilşüyordu. Bu Zampik Zeyr.el göz göre göre doktorun evine girip çıkıyordu. Bu adam hâlâ kav çakıyordu. Sözü getirip karısınm durumunu anlatıyorduk o blze politikadan dem vuruyordul Hele bır ara bize •Efendim, dedi, eger ben mebus olursam bu Zeynel beyin yüzünden olacağım. Bu Doktor Fermanî bu Zeytıel Bey ile enı konu dostluğu arttırınca, tüm yalancı oldu gitti. Bıie büe yals>n atmaya başladı Doktor. Ayak üstü kırk yalan atlyorcııı. Varmış bır köye «iki aya vamıaz, denıiş, köyünüze televi» yon gstırecegim.. Yahu yalan olur ama, bu kadarına da pes dojrr.Sıi. Köyde su yok, elektrik yok, yol yok. okul yok, ebe yok, ama bizımkisi televizyon getırecekmiş. Köylünün biri, «Ben yalar.cı gbrmodim, demiş. Bu adam bu kadar yalanı nereden bulup uyduruyor aca'oa?.» Fıııldak sözierini şöyle sürdürdü: Hiç sormaym, dedi, yahu insan yalandan hastalanıp doktora gider mı hiç? Ama biz günlerce Fermani'ye taşındık durduk. Xe o. karısının durunmnu anlatacagız ha? Yok canım. bizim psrtide böyle adam ne kadar dayanır bilmem. Az mı para kaptırdık doktora?.. Ama bizimkine akılsızlık denir. haybeye talim rienir. Bu Tarihçi Hikmet Bey kı ona durumunu anlatamadı, bız havd; haydi anlatamayız... Doktora hafif yollu olan bitenîeri anlatıyorsunıız. inadma bize Zeynel 3eyi öviip duruyor.. Akıl alır gibı dejiî ya, hayırlısı... Bekçi Ramazan Efendi: « Kavdi bLz bu Dr. Fermani'ye derdimizi bir türlü anl»tamadık. Ya bizirn ilçenin eşrafından sayılan Toptancı öküzüne ne dersıniz^ Ele güne karşı güzel kansı Dürdane. Ze>Tiel deni'.en kopukla basıldı da herifin kılı bile kıpırdamadı:. Neymij efpndim. Zeynel Bey karısına Ingilizce dcrsleri venyormuş. Tüm yalan canım, vallahi yalan... Bu yaştfln sonra ranp da Ingüja diii mi ögrenecejHz? Bu dilde «yes» «mes» sözü vardır ama, inFaf carnm «I love jou..» ne demek? îngiliz dilinde böyle bir söı r.e aezer? Aklınca bizl kandıracak Zeynel. Goz göre göre bizl uyutacak'. Bız:m ilçenin ba$ma çorap örenlerin Ijaşında demir tüccan Dolak Davut geliyor sanıyorduk, yoo yalan.. Bu olan bitenlerd» onun bır günahı yoktu. Hasan Basan yok mu, bu Zeynel Beyi ba çımıza o sarmadı mı? Ne demek e'endim, böyle şey olur mu hiç^ Fu Hasan'm ya yatacak veri mi var ki? tld paralık etti tüm üçeyi. Yahu bu adam ne soysuz kopukmuş.. Baktık ki olacak gibi değıl. vardık Hasan Basan beye. Hay Al'ph. yahu bu da olur mu? Hasanın yanmda Zeynel Bey yolc muydu?.. Bız bir hoş bulduk, eh dedik, şansa bakm bizde!. Bizi göriir görmez Ze>nel, hemen bir bir boyunlanmvs sanlmaz mıT Hadi boyunlarım'.za sanldı, yanklanmızdan da öpmez mi? Hem bızi öpüyordu, hem de «Hiç icusururrrjza aldırmaym. Hasan Bp.?an beye nutuk dersleri veriyordum!» Tövbe dedik. Neüzübiüah dedik. . Hasan beyi anırtıp duruyordu.. «Sayın vatandaşlar. Partiiimiz!..» Sonra öğrendik ki, nutuk dersi dedigi yalan söyiemekmiş, adam kandırmak ders:ymiş! Zeynel'in vermiş olduğu dersler hemen etkisinı gösterdi. bu Hasan bize birkaç giln sonra. r.e desp beğenırsıniz? Amer;ka Başkanı Jansın'm elinl sıkmışmış . > Yahu olur ama bu kadar da kuyruklu yalan olmaz, efendim' Kahvede oturuyorduk, eiinrie bir çanta önümüzden geçiyordu. bizi »örür görmez 'Ah ne kadar yoruldum bilemezsinız. dedi. Parıs'tpn dnnüyorum. üç gündür NATO toplantısı vardî. oradan geliyor\ım.» Ülen namussuza bak hele, kuyruklu yalan buna denirdi. Haydi biz btınun yalanlarına pek inanmıvoruz. ama millet inanıyordu. İlçede herkesin ağzmda Hasan Basan.. Ne o, Jansın'la baş başa yemek yemiş, ne, o NATO'da nutuk atmış .. Kem küm. yahu adama nutuk dersi mes» »opası gibi sprmış da bi,im haberimiz yoktu. Bi^ olan bitenler karşısmda sersem tavuklar gibi olmuştui. Canımız sıkılıyordu. Fınldak Nuri: Böyle pis pis düşünmenin bir ısydası mı var kl, dedi, bir de bu bızim Pehana gidelim. Vardık evine Pelvanm.. Anasınm ikl gözü ikl çeşmeydL «Aman ana. dedik, ıki gözün iki çeşme, bir kötülük mü T&r?» Pelvanm anası: (DEVAMI VAR) ÇOCUKLAR INSANDIR YAŞARKEMAL Çizpiler: Turhan SELÇUK Fotoğraflar: Ara ÜÜLER Metin'e yemek ısmarladım, "Ben az yemettyim, zaten çok az yemek yer/m,, ded O'na göre, orospulann başları hep belâda olurdu. 0 duruşlarına bakıp aldanmamalıydı insan, Metin, onları çok görmüştü, onlar hep ağlarlardı.. frlr» durgunlsşh. snpsan fcesilrniş yuzü, gene öyle sapsarıydı. Gittikçe mat bir hal alıyordu. Basını kaldırdı, ytfgın, bıİDnuş, küs bir sesle: «Ablaya ayıp ettik değil mi,» dedi. «Yazık değil ml? Onua başı zaten kimbilir nasıl da belada. Orospulann başı her z*. man beladadır. Böyle durduklanna bakmaym onların. Ben otılan çok gördüm. Onlar hep ajlarlar...» Şoförden, balıkçılardan, kunv cudan, kime sövmüşse hepsindea teker teker özür diledi. O, kötil bir insandı, önüne gelene, suçsuz insanlara nedense çok çok kızıyor, sonra da... Sonra da... köpekler gibi pişman oluyordu. Pişman olduktan sonra da neden pişman oldum, diye gen» kızıyor, kendlnden utanıyordu. Birden küçücük, yakalanmış, yakalanmca gözleri büyümüa kuşlara geçti. Gene coşkuyla başladı, yuzü kedere kestL Nerdeyse ağlavv cak. «Yakalıyorlar,» dedi. «Aaaaah. yakalıyorlar. Yüreğim parçalanı .t yor bu küçücük kuşlara. Deli"' oluyorum. Bir de görsen onlan yakalandıkları zaman.. Aman aman, bir görsen. gözleri fıldır fıldır. Deli gözleri hepsınln de gözleri. Bir titriyorlar yakalandıklan zaman, titremekten uçuyorlar, ölüyorlar, değil mi? Çok gördün değil mi? İnsan yüreği nasıl dayanır, ben dayanamıyorum. Bir de güzeller, bir de güzeller. Çok merak ediyonım da, hep dolaşıyorum, nereden gelip nereye gidiyorlar, yuvalan var mı. nerede yumurtluyorlar, civcivlerini nasıl besliyor, nasıl uçu ruyorlar, bilemiyorum. O pis çocuklar her gün her gün bin tane, iki bin tane yakalıyorlar, çoğu da hastalanıyor, korkudan uçamıyorlap, Selim gibi, Selim var ya, benim arkadaşım, surların kovuğunda yaşar Selim. Küçücük bir çocuk Selim, Selim de bu kuşlar gibi korkuyor. Selim öyle çok korkuyor ki, Selim herkesten korkuyor, Selim kuşlardan bile korkuyor. Gece olunca Selim hiç dışan çıkamaz. Selimi bir görsen. Selim kadar korkan insan gelmemiştir bu dün yaya. Bu kuşlar da Selime benziyor. Bu kuşlar yakalanınca var ya, öyle korkuyorlar ki, kuşlann gözleri de Selimin gözlerins benziyor. Selim nereli mi? Selim Haran ovası diye bir çöl varmış, Selim oradan ta buraya kadar yürüyerek gelmiş. Selim yalan da söylüyor. Hep korkudan. Selim her şeyi korkudan yapıyor. Yankesicilik yapıyor. korkudan, hırsızlık, söğiişçülilk yapıyor, hep korkudan. Selim korkunca var ya, hep bir şeyler, en olmadık şeyler yapıyor. O korkunca yaptıklanm en büyük bir insan bile yapamaz. Geçen yıl bir adam gördü, kocaman bıyıklan vardı adamın, kolunda göğsünde de hançer döğmeleri, kocaman mor hançerler, adamın gözleri bıçak gibiydi. Selim onu görünce korktu, ödü bokuna bir karıştı ki. ne demezsin. Korkudan dizlerinin bağı çözüldü, ormanm orada kalakaldı. öyle kaldı orada. Haran ovasından ylirüyerek gelmiş. Yolda bir adam onun boynunu sıkmış. Gözleri dışanya fırlamış. Selimin gözleri kov kocaman daha dışarıya fırlamış. Hep gözleri fırlak fırlak dolaşıyor daha.. Fır fır fır fır... Fır fır gözleri... Korkudan bir daha yerine oturamamış gözleri, öyle dı»arda. Yaaa, kuşlara yazık. Selime d» yazık değil mi? Kuşlara Kuş tutanlara öfkeleniyor ve kuşların haline yuregı burkuluyor.. yüreğim yanıyor. Aaaaaah, yamyor.» Yanıyor, derken hep bana bakıyor. Alay ediyor muyum, diye. Neden alay edecekmişim, insan kuşlara, Selime acımaz mı? Kuşkulu Metin, kuşlardan söz ederken. Acımasmda bir uydurmalık var mı? Ben böyle düşünüyonım. O da öyle düşünüyor. Bir uydunnalık, uydurma bir acımak mı? Kuşlar da kuşlar. Hem de intanın baş parmagı kadar. Hera de cıvıl cınl renkli, hem de dellrmiş korku gözlU. Hem de yuvalan yok. Her güz nereden g«lirler de nereye giderler? Ne kadar uzak yerlerden buraya kadar uçarlar, yorulmazlar mı? KUçücük kanatlanyla o kadar uzak nasıl uçarlar? Yuvalannı nasıl yaparlar? Hasta olunca onlar» kim bakar, Uşümezler ml? Birden kusiara da sövmeg» başladı, birden de bıraktı, hemencecik de bana itç» bakarak kendini toparladı. güldü. Arkasmdan gene dudaklan titredi, ki2dı, kısılmış sesiyle bağırmağa başladı. Bu sefer kuşlan yakalayan çocuklara ver yansın etti. Çocuklann ne analan kaldı, ne babaları, ne süîaleleri... Ne alçakhklan, ne namussuzluklan ne cellatlıklan. Gene birden kesrl, (jene güldü, yaltaklanır bir hal aldı. Üşür gibi oldu. Metin bayağı üsüyor büzülüyordu. «üşüyor musun Metin?» «Ben çok üşüriim » dedi. «Kuç lar da çok üşürler. Benden beter titriyorlar, kuşlar da titriyorlar, hem korkudan, hem üşümek ten. Vallahi ya, üşümekten. Ben hiç hiç bir şeyden korkmam.» Karşıda pırJ pınl bir araba duruyordu. Ona gözleri gitti. Ara ( > A Metln, keadi balloe dctil, kuylara »cıjordu banın lçinde bir kızla bir ericek fingirdeşiyorlardı. Bir süre onlara baktı baktı, bana döndü: «Bak,» dedi, «Ben şimdi istersem pider şu arabanın tekerlerinin dördünü de bıçaklarım, istersem. Korkmam. O adam var ya, arabadan ininceye kadar... Beni yakalarsa bile, yanıma yaklaşamaz. O kocaman adam benden korkar. Herkesin benden ödü kopar, biliyor musun?» «Ben senden korkmuyorum.» «Sen korkmazsın,» dedi. «Ben »eni biliyorum, sen hiç korkmaasın. Korkarsın ya az korkarsın. Benden de hiç korkmazsın.» «Neden ki o?» «Neden olacak, ne bileyim, korkmayan insanlar da var ya, sen onlardansın, çoğunluk korkuyor benden. Sen neden korkmazsın benden acaba, ne bile>im ben.» «Bana yag yapıyonun lan hergele.» Birden kızar gibi yaptı, dudaklan titredi, belki de kızdı. Sonra güldü toparlandı: «Ağzını bozma olur mu,» dedi. «Arkadas arkadaşa ağzını boamaz.» «Sen bana bozdun va..» Düşündü kaldı. Neden »onr» basını kaldırdı. gülümsedi: «O hiç,» dedi. «O sövme, ağzv m bozma değil ki...» «Ne ya?» Gene düşündü kaldı Metin. D»rin, zor bir düşüncedeydi. «O öyle bir şey işte.» dedi, lşin lçinden sıyrıldı. Sırtından agır bir yiikü atmıştı. Ama hep üşür gibiydi. Birşeyleri de ben çakmıştım. Çaktıg:mı anlayınca gene kuşlara döndü. Şimdi artık saçma sapan konuşuyordu. Kuşlar üstüne hayal kuruyor, düşlüyor, düşlerini anlatıyor, kuşlara aoıyor, kızıyor. Mıymıntılar, dlyordu, mıymıntılar. Ne var, kü m ı kOme gellp »flann lcine (rlriyorlar. Gözlerinin önünde arka daşlan yakalanıyor, görüyorlar, hooop, gene giriyorlar. Eşşekler, eşşekler, eşşoğlu eşşekler. hem de ne eşşekler, aptallar ki, bu kuşlar Kibilerini. gibileriniiiii, dünya Rörmemiştir. ölüyorlar, oh ki oh öldUruyor o ahmaklan çocuklar.. Gittikçe halsizleşiyordu. Belliydi. «Haydi gidelim,» dedlm. Yürürken sallanıyordu. Belli etmek lstemiyor ama ayakları ayaklanna dolanıyordu. Bu kadar öfke, boşalma, onu bitirmiş gibi geliyordu bana. Fevzinin lokantasının önünden geçerken içeri dalıverdik. Ne o bir şey söyledi ne ben, öylesine içeri dalıverdik. Içerde yüzü allak bullak oldu, oturmak istedi oturamadı. kapıya baktı, dönüp kaçmak ister gibi bir hal aldı, kaçamadı. Gözlerini bana dikti, hüzünlü. Yutkundu bir süre, bir şey söyleyecek oldu söyleyemedi. Zorla, ağzından dökülürcesine, özür dilemede: «Benim param hiç yok ki...» dedi. «Aldırma.» dedim. «Ne olacak paran yoksa. benim var,» dedim. «Şöyle bir karnunızı doyuralım da..» «Ben az yemeliyim,» dedi. «Ben raten çok az yemek yerim. Ben az yerim her zaman. Ama istersen yiyelim. Senin sahl... paran var mı...?» Kısık, kesl'î kesik konuşuyordu. İkircik içindeydi. Şaşkmlığa donüştü her hali. «Demek. demek.. Demek ki... Senin.. şimdi.. öyle mi?» Bir sayıklamadaydı. «Ne olacak, aldırma,» dedim. Birden yüzü aydınlandı. «Küçücük kuşlar,» dedi.. «Ama ne kadar da küçücük. Sen d« acıyor musun kuşlara?» «Kim acımaz kuşlara değil ml Metin?» Kuşku lçindeydi. Al»y etmenv den ödü kopuyordu. «Kim acımaz ki kuşlara, değil mi? Sesi yan alaylıydı. «Kim acımaz, kim acımaz ki, hele beeeeeen..» Sabahattin geldl: «Ne istiyorsunuz, bugün Cyl» bir dana pirzolası var ki, taptftze, yumsak.jı Metin: «Dana pirrolası,» dedi. hemen, elinde olmadan. Sonra da pişman oldu acelesine. Sonra gen» sürdürdü. «Dana pirzolası, ekmek, kuru fasulya.» «Bana da Metin'in istediklerinden.. Çoban salata da yap Sabahattin. Bol bol.. Limonlu..» «Limonlu salatayı geverim,» dedi Metin. Ağzından kaçırdı. «Ben hiç salata yemedim ki...» «lyi ya yersin.» dedim. Ekmek geldi, göz açıp kapayıncaya kadar Metin ekmekleri bitirdi. Ben görmezlikten geldim. Ekmeği bitirdikten sonra, farkında mıyım, diye beni kas altından şöyle bir dikizledi. Baktı ki farkında değilim, kimse de farkında degil, yüzü ıçıdı. ilk olaraktan bir çocuk yüzü oldu. Tuhaf, şimdi Metinin yüzü hiç sabahki, az önceki yüzü degildi. Şu insan yüzü andan ana, koşuldan koşula ne de çabuk değişiyor. Salata geldi, Metin gene kuş kulu, yöreyi şöyle bir kolacan ettikten sonra salataya saldırdı, hemencecik salatayı, da götürdü. Gene bana baktı, Ben başımı dışanya çevirmiş, dalgın, denizin kıyısındaki sıra sıra teknelere bakıyordum. İşte buna çok sevindi Metin. Sevindiğini, öylesine taşkın bir sevinç olacek ki, sevincini yüzünü (törmeden sezlyordum. Belki kıpırdanışından, belki toluk alısındân, belki biz» bakan Insanlann yüz%iden a yordum. Pırzola da geldl. baktım, Metin gene almış gö' müş pirzolayı. Az sonra ben bitirdim. Metin sonra beyaz nir istedi. Arkasından kavun, dından da karpuz. Bir daha vun istedi, bir daha peynir. S ra doymuş olacak. ellerini aı sma atıp uzun uzun gerindi. ' dan kalktık Floryadaki Wi çitlenbik ağacının yanına var Metin ne kuşlara. ne kuşçuli ne de Florya düzlüğüne ba çitlenbik agacının altına otv oturmaz başı göğsüne düşti di, hemencecik uyudu. Onu şının altına bir tutam otu ka yatırdım. Akşama doğru ağı altına vardım ki Metin daha ı yor. üyandırdım. Derin bir içinde gibi, şaçkın şaçkm y ye bakıyordu. üyurgezer gibi ğa kalktı... beni ammsamağa ( şıyor bir türlü de kim, nesi o gumu çıkaramıyordu. Kuşçu: doğru yöneldik. Bir çocuk luluguna vanrken durdu. yi me baktı baktı, birden güliir di. se\indi: «Amma da uyu şum be arkadaş.» ripdi. Nedt bundan sonra ^îetin bana arkadaş, dedi. Bana arkadaş mesi noşuna gidiyordu. «İr rahat olunca işte o zaman u hemen yakasına yapışıyor.» I şıdan pırü pınl koskocaı bir otomobil geçli son hızla, bastım küfrii. bastım küfrü. tin oralı bile olmadı. Sankı bahki küfürlerin hepsini u muştu. Sanki snbahleym ver« fe. dünyaya in^^na d?'.ic°: a£zı köpıirmüş sn*en kisi M değüdi. Dejıldi de benim kvf' rimin caresizlığine kulak bile mıyordu. î A B I N: Arkadaşlık üstüne DiŞi BOND A CEZAEVI TiFFANY JONES POP A/UJZJGJ VİNE. DUYU AQ&SIA LARINO6 Ll GECVETTEDt'P
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle