11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 25 Arahk 1973 umhuri;pfin 19 Arahk 1973 günlii sayısında. bir haber vardı. aynen şöyle: «İzrr.ir TARİŞ yemeklik zeytinyağı fiyatlarına ;eneke başına ortalama 60 liralık bir zam yapmıştır. Bu artışa rağmen TARİŞ yağları serbes? piyasa fiyatlan altında bulunmaktadır. Zamlı tarifeye göre TARİŞ'in Riviera tipi zeytinyağlann teneked 305, ekstra ekstra Natürel yemeklik yağların fenekesi 310, Natürel sızma yağların tenekesi 315 liradan satılmaya başlanmıştîr. Daha önce ekstra eksfra Natürel yemeklilc yağların tenekesi 252 lira idi. TARİS vetkilileri, yağlarıa serbest piyasadan ucuz oîduğuna dikkati çekmekte örnek olarak Natürel sızma yağlarının piyasada 325 liradan satıldığını, buna karşılık kendi yağlarının zamma rağraen 315 lira olduğunu 1leri sünr.ektedirler». C Olaylar ve görüşler Aracıyı Kayırma Politikası Arslan Başer KAFAOĞLU diışarda bir çok endüstri ürününün hammadde fiyatları ve bu nedenle de ürün maliyetleri artmışken fabrikaların fiyat zamlarını dondurmuştur. İstenen yeni fiyatlar gerekli komitelerden ÇIKmamakta kararlar gecikmekte, bunun sonucu olarak da fiyatlar giiya sabit tutuimaktadır. Aslında bu da bir aldanmacadır. Hiç bir sanayici dünya piyasasından, aşağı ya da maliyetlerine Türkiye koşullanr;a uygun bir kâr (tabii Türkiye koşullarrna uygun kâr oranı oldukça yüksektir) koyrnadan bir malı sat.maz, satmaz. O vakit gelsin fatura oyun'arı Diyelirn. bir malın fiyatı 600 kuruş ve bu malm 1972 yıh satıs fiyatı 400 kuruş. Şimdi fiyat komitesinde 600 kuruşluk zam kararı gelmedi diye, satıcı 400 kuruşa mı mal satacak? Diyelim ki sattı, bunun topluma sağladığı yarar ne? Konuya ikinci sorunun cevabını vererek başlayalım. Bir malın ülkedekf fiyat dü.eyi içindeki önemi 600 kuruş düzeyinde ise bu mal bu değeri mutlaka bulıır. tlk imaiâtçıdar, 400 kuruşa malı alan bir f:rma hiç duraksamadan eğer bu mal hammadde ise bir imalât riskine girmeden bunu hemen değeri fiyatma devretmek ister. Bunu enjrellevece!: hükümet dünyacia yoktur. kurulmamıştır. Durum bu olunca yapılacak şey imalâtçı • aracı • ikinci imalrtçı (mamul hammaddeyi ijleyen) arasında bu malın Uretim ve tüketim süresindeki kâr oranlarını akıllı bir şekilde ayarlamaktır. Akıllı şekil sanayiciye prim veren bir çözüm şeklidir. Hükümetin seçtiğj şekil ise sanayiciye değil aracıya prim veren. onu toplumun en çok kayırdıgı zümresi haline getiren bir çözüm şeklidir. Tabii sanayicinin aracıya göre, hammadde Ureten saııayicinln Hiketim malı üreten sanayiciye göre daha çok kayıfıldığı düzen, ekonomiye hem dirlik ve hem de akılcı bir tutum getirecektir. Aslında perçek değeri. riaha iyi bir deyimle toplumdaki fiyat düzeyi içindeki fiyatı, 600 kuruş olan bir malı sanayici de 400 kuruşa elden çıkarmaz. Ve hele bu sanayici. sarıayi hammaddesi imal ediyorsa ya 600 kurusa satar, 200 kuruş açık tan alır. Bu yolda hem hükümet denetiminin bir başks olumsuz yönü ortaya çıkar: Vergi kaçakçı lıfmı teş\ik!.. Ya da fatura fiyatı ile 400 kuruş serçek değer 600 kuruş arasındaki farkı aracılar'.a kınşır. *?urda da yine vergi kaçakçıhğı özendirilmiş olur. De' let kesiminde fabrikalar bunu vapamaz. kayıtlar ve resmiyet taşıyan unsurlar bunu engeller. Ama orada da mal koparma yolundakl çabaîar. çeşitli d^dikodulara. devlet örsütlerinde bo7ulmalara kaynak olmaktadır. örneğin demir tahsis'eri ve uu tahsislerden elde olunan yararlar derinden derine ve oldukça yaygm dedîkodulara, kuşkular" kaynak olmuştur. Enflasyonist baskı ve fiyat nikselmeleri sürüp giderken imalatçıya kâr haddi kısıp. aracıyı zengin eden yol şüregitmektedir. Bu yol uyarılara karşın şüregitmektedir. 20 aralık 1972 giinkü sazetelerde PetKim ürünlerirıde Devlet kunıltışunca istenen zammın kısmen yerine getirildiğini gösteren b'.r haber çıkmıştır. Bu karar geç kalmış bir zam karandır ve geç kalışı ile Pet Kim ve bir kısım sanayicinin sırtından haksız yararlanma durumuna sokmuştur. Şimdi yapılan zam ayrıca yetersizdir, bu niteliğiyle de haksız ıen<*<i!eşmeler devam edecektir. Anlaşılan hükümet ve yönetim kadrolanmız, Pet Kim alanında >'up bitenden tamamen habersizler. Fet Kimiıı ürettiği ya da ithal ettiği mallar arasında diye biliriz ki dışarda fiyatı yüzde 300 artmış olan maddeler vardır. Pet • Kim ortalama yüzde 98 oranmda zam is f erken haklıydı. Şimdi demir ve zeytinyağında oldıığu gibi bir gerçek fiyat. bir devlet fiyatı olacak burda.. Böylece de arada oartiyi vuranlar, devlet ve sanayici sırtından zengin olanlar ortaya çıkacaktır. Altı yazıdan beri sürege'.en ye pahalıhkla îlgfli incelemeterimize burada son venrken nzetle püdülmesi perekli politikanın ana unsurlarını da önermek isteriz: jOkuyucu Mektupları TUTVKLAMAYASAĞl Saym Keruk Erem «Tutuklama ' Yasağı» başlıklı vazısı fl« kanayan r;r yaraya parmak bastı. Benim gibi haitsız tutuklamalara ınuıuT kalmışlar bir kez daha eski günlen ansıdlar. Bana yap.lan haksız uygulamayı sütunlara geçirmek Erem Hoca' nın yazısır,: mı örnekler, yoksa •biz de az çekmedık bani b : . rader^ tavn mı olur? Karar veremiyorum. Buna okurlaı karar vers:n. , 12 Mart'm hemen ertesinde sahibi bulunduğum kitapçı dük kânım. sivil ve resmi polisler tarafından basıldı. Haklannda hiçbir yasak kararı olmavan kı taplarım ve ben tutuklandık Tutuklamışlardı ama ne vapacaklarını bilemiyurlnrdı. Neyse Adana Sıkıyönetim K.lığına götürdüler. O zaman 1402 sayılı yasa yok. Mersin sıkıvönetim bölgesi dışı 3 gün kaldık kitaplanmla Adana'aa. Ve vetki dışı görerek serbest bıraktılar. Geldik Mersin 1. Sube' ye. 1938 tarihli bir .Bakanlar Kurulu kararına istınaden» Nâ Üsküdar Paşakapısı Cezaevinzım'ın kitaplarını tuttular. gede'yatan 617 mahkum ve tutukrisini verdiler. lunun ailesi ve yakınları yüzMersin çalkalaruyordu. Dük lerce imzalı bir dilekçe hazırkânımda dinamit Dulunmuştu. layarak parlamenterlere «af koBütün anarşi hareketlerinin nusunda» çaârıda buiunmuşlarMersin lideri idim. V.S Erern dır. Dilekçede şöyle denilmekHoca'nın dediği «Fakat her tu tedlr: • tuklamanm halk nazarında bir «THuhterem Milletvekili ve suçluluk karinesı dogurduğu Senatörlerimizin., önümüzdeki bir gerçektir» hafit kalmışu. günlçrde Tcutlayacağımız yeni Halk kendi kafasından «suç» yıllarını ver mübarek Kurban yaratıyordu. Bayramlarını, 50. yıl ve Şeker Tutuklama yetkişıne gelince; Bayramında olduğu gibi, bu 2 Dükkânıma sol kitap sattıgım bayramdaj ,da unutulmuş olmagerekçesi ile bir saldırı olaca nın mutsuz ve umutsuzluğu içer ğını haber almış ve ounu va sinde tebrik eder, gazeteniz ara liye iletmiş. olacakiardan ken cılığı ile rrfutluluklar dileriz. dilerini sorumlu tutachğımı yaı Not: 15 dakikada bir kanun zılı olarak bildirmiştim. Buydu suçum. İlânların işine çıkarıldığını, istepirse bu mutkarışmıştım. İlâhlar da «kari lulu^a hçp birlikte kavuşabilne» ile halk arasında ben' «suç memizinimkân dahilinde olacağı, haddimiz olmayarak hatır lu» durumuna düşürmüşlerdi. latıhr. Mehmet Oğuzcan Türkiye cezaevlerinde yatan KiUpçı (Dostlar Kitabevi) mahkum ve tutuklularla bunlaMersin rın aile efratları adına, istiap haddi 340 olan, Istanbul, Üsküdar Paşakapısı Cezaevinde bulunan 617 mahkum ve tutuklunun aile ve vakınları.» Tariş yetkilileri tarafmdan verilen açıklama <Jo»nıdur. Yapılan zamma karşın, yine de TARİŞ zeytinya*lan piyasadaki öbür zeytinyağlarından ucuzdur. Zaten devlet kesiminde ya* da koopsratiflerlt devlet kuruluşlarının işbirliği yaptıgı birliklerde (TARİŞ. FİSKO. CTJKOBİRLİK / gibi) düzenlenen ve saptanan fiyatlar hep, piyasa fiyatınm altındadır. Karabük demiri dünya fiyatlaruîdan çok düşük bir düzeyde satılıyor. Ereğli Demir Çeîik ürünieri uzun süre dünya fiyatiannm çok altında satıs işlemi görmü?, sonradan bir zam yapılmışsa da yine de bugiinkü fiyatlar düiiya fiyatlannın epeyce altında kalmıştır. Yani devlet kuruluşlan fiyatlan piyasa fiyasa fiyatımn altında Jtahyor. Bu ne demektir? Bu mallan alan kişiler hiç işlemeden devredebilirler ve piyasa fiyatı ile alım fiyatı ara?ındaki farkı cebe atabüirler. demektir. Yukandaki örnekte yolunu bulup 325 lira piyasa fiyatı olan zeytinyağlan Tariş'ten 315 liraya büyük miktarlarda satın alan kişiler 320 liraya bir toptancı tüccara daha Tariş'teyken devretme olanağını bulacaktır. Buradan zeytinyağını alacak bir toptancı yine 325 ile 320 lira arasır.daki farkı yani 5 lirayı kazanacaktır. Demir'de dunım bundan farklı değildir. Kâğıt böyle. çe!ik böyle. PVC (bir petrol kimyası ürünü) böyle... Yanj devlet fabrikalan bir ulusa değil de bir avuç aracının çıkarlarına göre ayarlanıyor. Önerilerimiz 1 Bu jiüardaki pahalılık 1938'den bu yana süreselenlerrien genis ölçiide farklıdır. Bizde fiyat'ar artarken dısarda da artmaktadır. Ortava eskiler gibi bir döviz kıthğı ve dış ticaret bunalımı çıkarmıj değildir. 1 Bu nedenle klasik enflâsyonla savaş şekillerinden ayrılmak ve zaten enflâsyondan zarar gören ki.şi ve kurumlann daha fazla zarar görmesi sonucunu verecek vollardan sakmümahdır? Bu nedenle sanayici^•e. işçiye. köylüye ve memura baskı yerine. ma! miktanm. üretimi ve gelirleri artıncı bir yol <nidulmelidir. 3 Bu maksatla simdiki pahahlıkta büyük rob'i olan • karşılıeı Türk parası i'.e ödenrii»i ve mal aîımı yaratmadığı için döviz rezervlerinden i$e başlamalıdır. Bu rezervler pivasaya tüketim malı. yatınm malı ve sanayi hammaddesi getirilmekte ku'lanlmahdır. 4 Bu arada artan mal arzmı karşılamak üzrre de. pahahhğm en büyük ytikünü çekmiş olan memu maaşlan. gösterge 10'a çıkarılmak suretiyle avarlarmalıdır. 5 tsçilerin gelirlerini arttırma yolundakl sendikal çabalara vurulan köstekler kaidırılmahdır. Özetle hükümet kararlı ve adaletli bir fiyat dengesini dar gelirlilerin ezilmeyeceği yüksek bir fiyat düzeyinde aramalıdır. Bu şekilde ıstikrar tedbirlerinin gelişmeyi enge!leme?i de önlenmiş olacaktır. Aracı değil gerçek üretici özendiriîmiş duruma gelecektir. PAŞAKAPISI CEZAEVİNDE YATANLARIN AİLELERİ PARLAMENTERLERE AF ÇAĞR.SINDA BULUNDU Özel Kesim de.. Devlet kesimi böyle de. özel kesim farklı mı? Burada ıla başka bir kaçak şekli var. Hükümet, SENDİKALAR VE POLtTİKA Engin ÜNSAL Istanbuı Milletveluli Osmanlılık Değil, Türklük Bilinci.. ürk sözcügünün Türkçe bir kaynaktan gelmediğini, Sümer dilindeki «Dıngır» (Tann) sözcügünün değismiş bir transkripsiyonundan ortaya çıktığını okudum İsmet Zeki Eyuboğlu"nun «Tanrı Yaratan Toprak Anadolu» adlı yeni yayımlanan kitabmda: Yazar, Türklerın hangi çagda ken dilerine «lürk» dediklerinin, bunun iikin ne anlamda kullamldığmın da bilinmediğini söylemektedir. Ayrıca Çin tarihlerinde «Türk» lere «Tik», Eski Yunan, Lâtin kaynaklannda «Turcae» denildiğini, «Divanü LugatitTürk»e göre, bu insanların Nuh peygamber soyundan geldiklerini, Farsçada «Türk» sözcügünün «Aydınlık», «Güzel», «Parlak», «Güçlü» gibi anlamlar taşıdığıru belirtmektedir. Bu ilşnnç yazıda Ebu Haj>asah Hdmdaki bir Arap yazannın 1312'de yayımladığı KKİtâb al îdrâk li Lisân al Etrâk» başlıklı yapıtma değinilerek, «Türk» sözcügünün «Araflftnt. gayri» diye açıklandığı anlatılmaktadır. Yazının sonlarına doğru Eski Türklerin kendi soylarından gelmeyenlere «Japan», «Ja pon», «Capan», «Capon» gibi birbirine benzer ama değişik adlar taktıklannı, bunların giderek günümüz Türkçesinde «Yabancı» sözcügüne dönüştüğünü, Türk. halk dilinde «TUrk» köküyle ilgili «Türe» (Gelenek). «TUremek» (Yeniden ortaya çıkmak), «Türük» (Keçi kılından yapılmış azık torbası) gibi sözcüklerin bulunduğunu ileri sürmektedir. Î S er.dikalar politika dışında kalabilirler mi? Çağdaş demokrasi anlayışı bireylerin ve kurumlann mümkün olduğu kadsr yaygm bir biçimde ülke yönetimine katılmalannı öngörrnektedir. Bunun için uygar demokratik ülkelerde 18 yaşını bitirmiş gençlere oy hakkı veriJmekte yine bunun için aynı ülkelerde çejitli çıkarları örgütleyen kurumlann ülke yönetiminde söz sahibi olması ve politika yapması doğal olarak karşılanmaktadır. OSMANLI, «EFENDİMİZ» DEDİĞİ PADİŞAHINI TANRI'NIN GÖLGESİ SAYAR, TÜRK'Ü VE ÖBÜR ETNİK KİTLELERİ AŞAĞI GÖRÜR. Doc. Sırrı AKINCI lantıya mı bağlıydı? Yoksa köklü bir nedene mi dayanmaktaydı? Pek çok tarihçinin özdeş tutum. da olmaları. bir rasgelelikle açıklanamaz. Öyleyse kuşkusuz bir nedeni vardı. Bunu anlıyabilmek için, önce •Osmanlı>nın ne olduğunu biraz incclemek gerekir. ğunda, o artık cTürk» değil, Müslüman bir «Osraanlı. olurdu. Evinde Türkçe konusurdu ama, J'a pıtlannda fetvalarında kullandığı Türkçe değil, karmakarışık, abuK sabuk bir dil olan Osmanlıcaydı. Bunun gibi Sırbistan'nın tSokoloviç» kasabasından devşirilerek, • Enderün>a getirilen bir Sırp ço cuğu, eğitilip. öğreülip çeşitli gdrevlerden geçirildikten sonra, sadaret katına otvırtulduğunda, bu da artık ne bir Sırp, ne de bir Tam bir «Osmanlı» olan «So kullu» ya da «Tavil Mehmet Paşanydı. Sözün kısası Imparatorlukta üstün bir «Askeri» gücün temsilcisi olan «Padişâhı Âlempenâh» tahtta oturmaktaydı. Gerçekte boş bir kavram olan ama. vicdanlara kök saldıgından çok saglam gibi görünen «Hilâfet» de onun manevî payandasıydı; «Reâyâ»yla «Berâyâ» denilen, kökenleri çeşitli uluslara dayanan yığmlarsa «Halk»tı. Korkunç bir sömürii düzenine dayanan imparatorluktaki, bu insanların dolmayan çilesini. ünlü bir ozanımızın «Köylünün göz nuru zeâmet, alın teri timâr idi» dizesiyle pekâlfi belirtebiliriz. İşte bu iki uç arasında «Halk»tan kcparak uzaklaşmış, «Osmanlı Padışahı»na iyice yakmlaşmış toplumsal sımf «Osmanhsydı. Onun bireylerinin kendine özgü giyimi, kuşamı, konağı, yalısı, dili, diyeleği vardı. Toplum olarak da bir edebiyatla musiki yaratmıştı. Uzmanlar birincisinde Arap, Fars, ikincisinde Ermeni kilise musikisinin etkisinden söz ederler. «Osmanlı» «Efendimiz!» dediği padişahım Tanrı'nm gölgesi saymaktaydı. «Menem diğer nist» (Benden başkası yoktur) esprisini taşıdığından yalnız «Türk»e karşı değil, öteki etnik öğelere de tepeden bakmaktay Demokrasinin hu ülkede kökleşmesi ve toplum yararına işîeyebilmesi için onun oluşturulmasma bireylerin ve kurumlann en az başka ülkelpıdeki kadar ortak olması gerekir. Çağın dinamik yapısını ve sosyo politik gelişmesini gerektiği gibi değerlendiremeyen ülke yöneticileri yasalara koydukları bazı kısıtlamalarla bu oluşumun önüne geçmek istemişler ve özellikle kurumlann bu tür girişimlerini önlemek için Dernekler Yasasına ve Sendikalar Yasasına bazı hükümler getirmişlerdir. Biz bu yazımızda bu yasa'.ann demokratik anlayışa ve çağın gerçeklerine uygun olup oimadıkları üzerinde durmak istemiyoruz. Bizim beliıtmek istediğimiz özellikle scndikaların politikanın dışında kalamayacaklan ve bu yolda gerek topluma, gerek üyelerine karşı demokrasinin bu toplumda kökleşmesi için kesin sorumluluklan olduğudur. B'jgün yürürlükte bulunan yasalara göre özellikle 274 sayılı SendiksTar Kanunun» göre bir sen4ikaıun üyelerini belli bir siyasî parti yararına çalışmalarda bulunmaya çağırması ya da üyelerinden belli bir siyasi partiye oy vermelerini istemesi suç mudur? 274 sayılı yasanın 16. maddesinin bu konuda getirdiği yasak aynen jöyledir: •Bu kanuna göre lcurulan meslekl teşekküller: Siyasi Partilerden veya onlara bağlı tesekküllerden herhangi bir suretle maddi yardım kabul edemez ve onlara maddî yardımda bulunamaz ve onlann teşkilâtı içerisinde yer alamazlar; bir siyasi partinin adı altında meslekî teşekkül kurulamaz.» Sendikaların siyasi partilerle olan ilişkileri konusunda 274 «ayılı yasanın getirdiği yasak açıktır. Buna göre sendikalar siyasî partilerden maddi yardım alamazlar ve onlara maddî yardım yapamazlar. Ayrıca sendikalar bir siyasî partinin teşkilâtı içinde yer alamaz. Durum böyle olunca ülkemizde bir sendikanın herhangi bir siyasî parti yararına eylemde bulunması 274 sayılı yasanın yukarıda anılan hükmüne hiç bir biçimde aykırı düşmez, çünkü sendikanın üyelerine yapacağı çağrı ya da bir siyast parti lehine yapacağı kamuoyu oluşturması hiç bir zaman bir siyasi partiye yapılan maddî yardım niteliğinde değildir. Maddî yardım deyiminden bir siyasî partiye yapılacak parasal yardımın anlaşılması gerekeceği ia* çok açık biçimde belirtilmiştir. Aslında bu konuda Batı ülkelerindeki tıygulamaya baktığımızda bizdeki bu kısıtlamanın o ülkelerdeki uygulamanın bir hayü gerisinde olduğu ortaya çıkacaktır. Tüm Batı ülkelerinde sendikalar açıkça kendi düşüncelerine uygun düşen, işçi çıkarlarını savunan siyasi partileri desteklemekte seçimlerde onlann yararma çaba göstermektedirler. Öyle ki bazı ülkelerde örneğin Ingiltere'de sendika üyeleri Ingüiz İşçi Partisine para yardımı yapabilmekte. parti aidatını sendika aidatı ile birlikte sendikasına ödemekte, bu para sonradan sendikaca partiye intikal ettirilmektedir. Çoğulcu demokrasinin ortaya koyduğu uygulamalardan birisi çeşitli çıkar gruplarının kendi çıkarlanna uygun bulduklan siyasi partileri paraca desteklemeleri biçiminde olmuştur. Örneğin özel sektörün liberal görüşleri savunan özel sektöre olanaklar sağlayan siyasi parti veya partilere para yardımı yaptıklan bir gerçektir. Böyle bir durum karşısmda emeği savunan, emekçilerin çıkarlannı korumayı öngören siyasi partileri de işçüerin ve onlann örgütlerinin maddî yönden desteklemeleri doğaldır. Batı demokrasisi işte bu noktadan hareketle gerek sendikalann ve gerekse işveren örgütlerinin siyasi partilere yardım yapmasını kabul etmektedir Ülkemizde yöneticilerin sendikalann eylemlerine ve demokrasiyi güçlendirme çabalanna saygı duymak zorunluluğu vardır. İşveren örgütlerinin açıkça taraf tuttuğu bir demokratik düzende sendikalann da taraf tutması ancak doğal olarak karşılanabilir ve saygı duyulması gereken bir eylem olarak nitelenebilir. Osmanlı Nedir? F. Köprülüye göre «Osmanlı«, • Etnik. değil «Siyasal» kökenl; bir sözcüktür; JSkRİete bağlı, onun parasal, malsal gelirlerinden aldığı paylarla geçinen, egem»n, yönetici» bir «Sınıftır. N. Berkes de «Osmanh» için, «Devletin halktan ayıvıp yararlandığı kullardır» diyerek. aşaâı yukarı öncekine benzer bir tanımı vermek tedir. Demek ki «Osmanlı» Imparatorlukta halktan kopma sürecinin bir flrüniiydü. Benzetiş yerindevs* toplumsal bir ,ınomaliy di. Ekonomik nedenlere bağlı bir • Sınıflaşma» onu ortaya çıkarmış tı. Yine bu «sınıflasma»nın yarattığı iki örgüt, deyim yerinde olursa onun tezgâhlarıydı. Bunlar dan biri «Medrese»yse öteki «Enderuntdu. Birincisi halktan aldığı kişileri «Hanefi. mezhebinde bir • Müslüman» yapar, ikincisi de im paratorluğun geniş, sayıca çok Hıristiyan ülkelerinden devşirilen ço cuklarla Özellikle Balkanlı Bogomiller 'Medrese»den aldıkla rını «Osmanlı» yapardı. Örneğin Çorumlu bir Türk olan Mehmet, medresede emsile, binâ. maksut, hesap, ilmi hikmet, eşkâli te'sis. heyet. isagoci, belâgat, kelâm, fîkıh. akaid, tefsir gibi skolastik dersleri okuyup, medresenin bilimsel rütbelerini aştıktan sonra, • Âlimül Ülemâyil Mütebahhirin» (Bilginlerin bilgini) ünvanını kazanıp, sırtına «Fervei Beyzâ» 'Be yaz samur kürk> geçirip, «Şeyhülislâm Ebussuud Efendi» oldu dı. O, devletinin yükseliş dönemmden kalnıa boş bir gururla daima dolup taşmaktaydı. Devletine »Bofaziçinin hasta adamı» denildiği zaman bıle gururu bırakamıyordu. Çok eskiye gitmeye pek gerek vok. bunun en ripik prneğini Namık Kemal'de görmekteyiz. Üstat yaşadığı XIX. yüzyılda, Osmanlı İmparatorlugu ha yıkıldı ha yıkılacak durumdadır. ama o hâ!â bir düş görürcesine: «Biz ol nesli ksrimi dudei Osmaniyânız kim/'Muhammerdir serâpâ mâyemiz huni şehâdet'den / Biz ol a'lihimem, erbâbı ciddu ictihâd'ız kim / Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşirefden» biçimindeki dizeleri sıralayıp durmaktaydı. Öte yandan da idealıst görüşle yazılmış tarihinde, Türkleri Tatarlarla birleşip, İslâmhğı yıkmaya çahşan «Barbarlar» olarak göstermekteydi. «Osmar.!ı»nın dünj"» görüşü İslâmcıdır. Bunun dışına çıkmak r. Batı ülkeler: bunj ötürü «Divârı Küfür», Batılılarda ıKüffâr» dır. O, îslâmın «Hanefi», «Şafii», «Hambeli», «Mallkl» mezheplerinden yalnız birincisini yeğ tutardı. îslâmın «Rafızl» (Sapık) dediği mezheplere bağlı ya da eğilimli kişileri düpedüz «Zenadıka»dan (Zındıklar) sayardı. «Osmanlı» nın «Türk» ü hor görmestnin başka bir nedeni de Anadolu'daki baıı Türklerin, söylediğimiz dört mez hebin dışında bulunmalanydı. XVIII. yüzyılda yaşamış, Abbas Vesim adındaki bir Osmanlı hekimi, yazdığı tıp kitabının son sözünde «Görüp bir kimse rüyasında Adem âtayı/Sual etmiş ki neslinden midir etrâki bedpeymâ/Cevabında demiş izhârı unf ile eğer etrâk / Benim neslimden ise benden üç kere boş olsun Havvâ» demektedir. Uygar Araplar, çöl Araplarına küçümseyici anlamda «A'rabi» ya da «A'râp» derler; «Etrâk» sözcüğünü de yaratan bunlardır. Ama «Osmanlı» da onu severek benimsemiş, tıp kitaplarına bile sokmuştur. Çünkü bu sözcük de bir küçümseyişi göstermekteydi. SAHİPSİZ GALATASARAY LİSESİ Yıllardır ünlü kişiler ;. eti?tirmiş olan Galatasaray Lısesi, maalesef halen sahipsiz iurum dadır. Bu lıseye giren çıkan be lirsizdir. Bütün her tarafı gazin dolaşın hiç kimse ne istedlğinizi sormaz. Siz bir «ey danışmak için bir sorumlu '.işi ararsınız maalesef bir tek ki;i bulamazsınız. Genellikle bu durum cumartesi, pazar ve ça>'şamba günleri olmaktadır. Bir düzensizlik, başı boşluk «îürüp gitmektedir. Şayet bir sorumlu kişi bulursanız sizin söylediği nizi bile dinlemez, başınd?n savmaya çslışır. Okulun çat'.sı onarılmamıştır. akar, öğrenciler yas yataklarda yatarlar ilgilenen l ^ ^ Bu liâferteftij etmekle îörev li kimlerse onlara sesleniyonım. Lütfen ilgilensinler bu du rumların önüne geçilebilir. Bir Vell ATATÜRK KİTAPLIĞI Cumhuriyetimizin 50. jnhnı kutlarken Atatürk'ün kurmus olduğu Halkevieri olarak «Atatürk Kitaplıgı» kurmak arzusundajnz. îçeriği «Atatürk, Cumhuriyet, Devrimler ve 50 yıldald gelişmeler» ola bu kitaplığımız için en önemli sonın ğerekli kitapların teminidir. Sınırlı gelirlerimiz dolayısıyla bu kampanya için gerekli fonu bulamamaktayız. Bu durumda bizim 1çir» yapılacak tek yol Atatürkçü kuruluşlarımızdan bu konu ile ilgili kitapları istemektir. Anlâyışla kar$ılaf)acağımızı umar, yapacağınız yardımlara şimdiden teşekkür ederiz. Saygılanmızla. FATtH HALKEVÎ Başkanhği İSTANBÜL Bayram Günlerinde " Yurdumuzun her yerinde okuyabileceğiniz gazete Bu güzel olduğu gibi öğreticl yazıyı tarih kitaplariyle dolu bir odada okudum. Belki bundan ötürü olacak bende bir çağnşım yaptırdı: Acaba eski vakanüvislerimizle tarihçilerimiz «Türk» için ne diyorlardı? Osmanlı Devleti'nde vakayinâme'yle tarih yazan görevliler, Osmanlı düşününü (Zilmiyet) benimsemiş. hiç değilse böyls görünmek zorunda olan kişilerdi. Bundan dolayı yazılannda nesnellikleri (Âfâkıyyât) değil, çogu kez öznecilik (Enfüsiyye) ağır basmaktaydı. Başka türlü olması da duşünülemezdi. Örneğin «Solakzâde Tarihi» ni rasgele açıp, karşımıza çıkacak satırlara şöyle bir bakalım: «Hânımânı Türkmân'ın aşına zehri mâr katıp, bunlann vucudı hâbâset âludlarm ve cem' iyeti fesâdâtın târ ü mâr irtiğidir» (Türkmenlerin aşına yılan zehiri katıp, bunların evlerini, ocaklarını, kötülüklerle dolu vucutlariyle fesat yuvası topluluklarını dârmadığın ettiğidir), «Velhasıl ol ne\ahinin etrâki nâpâki derdmendin başına üşüştüler» (Sözün kısası o bucaklann pis Türkleri dertli kişinin başına üşüştüler), «Vilâyeti Teke'nin etrâki bîidrâk'i bu tedbirin husulünü mukarrer zan itmeyip hidmetine can attılar» (Antalya'nın anlayış yoksunu Türkleri, bu tedbirin ortaya çıkmasını kararlaştırılmamış sa nıp hizmetine can attılar), «Karamanoğlu dedikleri kaltaban ve bîiz'ân yine izhârı isyân edüb, hevâsına tebî olan etrâki cehele ile beraben» (Karamanoğlu dedikleri düşüncesiz kaltaban ytne başkaldırmaya yeltenip, bu isteğine eğilimli, yandaş cahU Türklerle birlikte) v.ö. gibi. Bu anlatımlardaki «Vucudı hâbâset âludlarm» (Kötülükle dolu vucutları), .Cemiyeti fesâdâtın. CFesat toplulukları» gibi bileşik sözcüklerle «Etrâki nâpâk» (Pis Türkler), «Etraki bîidrâk» (Anlayışsız Türkler), «Etrâki cehehele» (Cahil Türkler) deyimleri, Osmanlı tarihçisinin Türkleri kötüleyen betimlemeleridir (Tasvir). Bu yalnız «Solakzâde Mehmet Hemdeml Çelebi» (? 1658) de değil, imparatorluğun ötek: vakanüvisleriyle tarihçilerinde de görülen bir tutumdur. Yazı yerimiz sınırlı olduğu için, başka örnekler veremiyeceğiz. Ama Âsık paşazâde'den başlayıp Idrisi Bitlisi. Lütfi Paşa, Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Naima. Lütf; Efendi. Sânizâde Atâullah. Namık Kemal. Cevdet Paşa'ya dek araHa söylemeriiklerimizle birlikte, Osmanlı tarih yazarlannın tümünde gözlemi yapılan bir tema dır bu. Acaba bu kötülemeler bir ras İSTANBÜL BAYRAM GAZETESldir tlân vererek yüksek /egâne gazete tirajından yararlanabileceginU İSTANBÜL BAYRAM GAZETESldir ADRES: Gazeteciler Cemiyeti, Cağaloglu Istanbul Tel. 22 12 *2 22 54 88 26 80 4» (Cumhuriyet: 10680) VEFAT Muazzez Çiller'in eşi, Tansu Çiller'in babası, Yük. Müh. Ozer Çiller'in kayınpederi, Mert Çiller'in dedesi, Avukat Selâmi Savran, Avukat Hayati Sa\Tan, Orman Yük. Müh. Kudduşi Savran, Emekli Öğretmen Nigâr Sarmat ve Nezahat Oztarhan ile Dr. Nebahat Soykan'ın dayılan, Istanbul Belediyesi Eski Reis Muavini ve Emekli Valilerden Milâs'lı Ata'nın Çizdiği Mustafa Kemal Paşa, 23 nisan 1920'de Türkiye Büj'ük MU let Meclisini kurduğunda, onun adına «Osmanlı» sözcügünü katmadı. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, imparatorluğun za ten çökmüş olması; ikincisiyse daha önerrüi Osmanlılıktan kurtulma isteğiydi. Bu uluslaşma sürecinin hem fiilen hem hukuksal bakımdan başlangıcıydı. Gazi Mustafa Kemal Paşaysa cumhuriyetin X. yılındaki ün lü söylevini «Ne mutlu T ü r küm diyene!» tümcesiyle bitir mişti. Bu söylev Türk ulusunu pozitif bilimin öncUlüğUnde, çağdaş uygarhğın üstüne çıkarma çabasının gönülden iste ğini dile getirmektedir. Ancak söylevde önemli bir noktaya definilmemiştir. Çağda? uygarlığm Ustüne çıkanlacak, «Dünyanın en mamur yurtlanndan biri haline» getirilecek Türkiye'nin toplumsal düzeni ne olacakü? Bunu da o yıl gönüllerden taşıp, dillere destan olmuş bır marştan öğTeniyorduk: «Imtiyazsiz smıfsız kaynaşmış bir kütleyiz!» Evet, ayrıcalıksız, «sınıfsız» bir toplum düzeni. Bu toplumsal plâtformdan çağdaş uygar lığın üstüne çıkmak. Büyük Adam'ın gelecekle ilgili devrimci planı böyleydi. O"nun bedence ölümünden son ra bu plan gerçekleşti mi? Ne gezer! Türk toplumu sınıflaşma bataklığının belki en cıvığına saplandı. Bu vetmiyormuş gibi, bu sınıflardan biri, Atatürk'ü de Atatürkçülüpfl de hiç anlamamış basit DOlitikacıların elinde. kapftalist pmperyalizmle sarmaş dolas oidu. Tarih ne tekerrür eder ne de geriye drtner Bir Osmanlı fmparatorluğu fcurulamıyacagı Kibl. Türkiye Cumhuriveti de Os manlı împaratorlugiına dönilşemez. Gerisi bilim dışı boş sözlerden ibarettir. HÜSEYİN NECATİ ÇİLLER 7/ I 7/ 7* ASISTAN ALINACAKTIR Kamu Yönetiminin muhtelif dallanna Doktorasını yapmış asistan ahnacaktır. tlgilenenlerin 8/Ocak/1974 akşamın» kadar Enstitüye başvurmaları duyurulur. Türkiye ve Ortadoğu Amme îdaresi Enstitüsü Genel Müdürlüğü Bankacı Sokak No: 15 AKAY ANKARA 7/ I «I 7/ yefat etmiştir. Cenazesi 25 arahk salı günü Şişli Camiır.de ikindi namazından sonra Zincirlikuyu mezarhğında'ly ebedî istirahatgâhına tevdi edilecektir. AÎI.ESt Cumhuriyet 10685 Dz. K. K. Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığına »TTTTTTTTTT» Çay Kurumu Genel Müdürlüğünden 1 Kurumumuz ihtiyacı bulunan aşağıda miktarı ve muhammen bedeli yazılı Altmbaş çay kutusu imal işi kapalı zarf usulü İle ihale edilecektir. Bu miktar bölünmek suretiyle bir veya birkaç lirmaya da ihalesi yapılabilir. Miktarı 8.000.000 Birimi Adet Birim fiyatı 1.00 Muhammen bedeU TL. 8.000.000,Geçici J teminat TL. 3 250.000, I Personel Ahnacaktır TEKNÎK HÎZMETLER SINIF1 D E V L t l Kadro nıiktan ve branşı: Bir Jeofczikçi veya Jeoi. Müh. (Erkek) Bir Jeoiog veya Jeo. Müh. (Erkek) Bir Bivulog (KrKeK) İki Fızifc MUhendisi (Erkek) iki Teknisyen (Erkek Sanat Enstıtasi) Martıaa veya Resim Bölümü Mezunu) Dört Harita Çizgi Ressamı (Kız veya Erkelr Sanat Enstitüleri Resim Bölümü Mezunu) GENEL İDARİ HİZMETLER SINIF1 DEVLET MEML'Rü MiMUKU Kadro derecesi B lü .' 8 11 ve lS 8, 10 vc 12 (Basın 27988) 10577 Kesin teminat geçici teminatın iki katıdır. 2 Bu işe ait idari ve teknik şartnameleriyle nümuneleri Çay Kurumu Genel Müdürlüğü • Satınalma Müdürlüğü • RlZE, Çay Paketleme Fabrikası Kuruçeşme Istanbul ve Çay Paketleme Fabrikası Çiftlik • Ankara adreslerinden ücretsiz olarak temin edilebilir. 3 Teklif mektupları 11/1/1974 günü saat 12.00'ye kadar «Çay Kurumu Genel Müdürlüğü RÎZE» adresinde bulunacak şekilde makbuz mukabili teslim edilecek veya iadeli taahhütlü olarak postalanacaktır. Zarflar aynı gün saat 14.00'de aynı yerde açılacaktır. 4 Tekliflerini partiler halinde verenlerin teminatlarını sartnamedeki nisbetler dahilinde yatırmalan gerekir. Postada vaki gecikmeler dikkate alınmaz. 5 Kurumumuz 2490 sayılı kanuna tabi olmayıp ihaleyl yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbesttir. (Basın 27834) 10676 î Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu Müdürlüğünden 1 Okulumuzda açık bulunan Fransızca dersleri için bir öğretim üyesi ahnacaktır. 2 Taliplerin fakülteler filoloji bölümü mezunu bulunmaları, 3 Orta dereceli okullarda en az 6 yıl iyi sicille öğretmenlik yapmış veya bir yüksek okulda halen öğretmen bulunmaları gerekir. 4 Master veya doktora yapmış olanlarla ikinci bir fakülte veya yüksek okul bitirmiş olanlarda 2. ve 3. maddeler hükmü aranmaz. 5 Taliplerin 19 Ocak 1974 günfi mesai saati bitimine kadar müracaatları ilân olunur. (Basın: 28026) 10674 L E Bir Harita Y. Müh. veya Müh. (isrfcek) Bir Elektronik Y. Müh. veya Müh. (Erkek) AÇIKLAMALAR : 1 tsteklilertn 29 Arahk 1973 tarihıne kacUı İstanbul Çubukhı'daki 1$ yerine şahsen müracaatları. 2 Memur alımı 657 ve 1327 sayılı Uevıet Memurıan Kanunu ilgili hükümlerine göre yapılacak ve srictk eaemanlarda askerlik hizmetini bitirmis olma sajtı aranacaktır. 3 işçi statüsünde alınacak personele M S B ue TtirkHARPİŞ Sendikası arasında ırnzalanan i. NOiU U Sözleşmesi uygulanacaktır. 4 Teknik Hizmetler Sınıfmda çalışamara »ran öaeme verilecektir. (Basın: 27936) 10671
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle