18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Aralık 1953 CITMHURÎYKV FİKİR VE SANAT İngiltereden Notlar Jeasî Jacques Rousseau ve "itiraflar,, ı Yazan: Mustafa Baydar 7eanJacques Romseau, yalni2 Fransanın değil, belki bütün dünyaıun en orijinal eserini yazdı. «Les Confessions» (İtiraflar) adım taşıyan bu kitab, gerçekten tetkike değer. Rousseau bu enteresan kitabını hayatımn son demlerinde yazmıştır. Insanlık tarihinde hemen hemen ilk defa bir dâhi, o zamana kadar alışılmamış bir topyekunculuk ve çıplak bir gerçek aşkı ile kendi üzerine iğilerek bütün hakikati olduğu gibi yazmaktan çekinrnemiştir. Bu hakikat bazan okuyucuyu endişeye ve korkuya düBürecek kadar acıdır. Bu eserin, büyük mütefekkiri kötülemek istiyen Rousseau düşmanlarına fırsat verdiği muhakkaktır Fakat Kousseau bu hususta der ki: «Kendime verdiğim ehemmiyet (kendimden çok hoşlanınm) ne olursa olsun, hemcınsimin hakikati öğrenmesine verdiğim ehemmiyet kadar olamaz.» Rousseau İtıraflar'ına şöyle başLyor: «Şimdiye kadar bir ömeği görülmemiş, bundan sonra da taklidcisi çıkmıyacak olan bir işe girişiyorum. Hemcinslerime bir ineanı bütün gerçeği ile göstermek istiyorum. Bu insan, kendim olacağım. Ben gördüğüm insanlann hiç birıne benzemiyorum. Onlardan daha iyi değilsem de, bambaşkayım28 haziran 1712 de Cenevrede dünyaya geldim. Babam İsaac Rousseau saatçı idi. Anam Suranne Bernard ile uzun zaman seviştikten sonra evlenmiştl. Babam, tek kardeşimin doğumundan sonra, çağırıldığı İstanbula gitmiş, saraya saatçi olmuş, fakat,çok geçmeden aynlığa dayanamıyarak dönmüştü. Ben, bu dönüşün acı meyvası oluyorum. On ay sonra cılız ve sakat bir halde doğarak anamın hayatına maloluyorum. Doğuşum başıma gelecek felâketlerin ilki oluyor. Yan ölü bir halde doğmusum, yaşıyacağıma kim•e ihtimal vermemis. Yıllann arttırdığı rahatsızlığı (İdrar tutukluğu) dünyaya gelirken getinni|im. Londra Müzelerinde bize dair eksikler Yazan: Cenab Osanhan metlerimizi tanımamalanndan, da> ha doğrusu tanıtılmamasından ılerl geliyor. Halbuki Madame Tussaud'nun müzesinde geçmiş asırlarda yaşamış tanınmış simalar meyanında Mussohni, Hıtler gibi XX nci asrm despotları var. Ancak asırların yetiştirebileceği mikyasta muzaffer bir kumandan ve yapıcı bir devlet adamı olan Atamızın ne bir resmini, ne de 'Grevın» müzesinde mumdan yapılmış «muhteşem» dedikleri Kanunî Süleymanı ve Fatıhı de gözler boşına anyor. Ote yandan Napoleon, Marie Antoinette, XVI. LouU, Ami ral Nelson, Robespiyer, Marat, SaintJuste, Danton sıralanıp g.diyor.. Gönül yabancı diyarlarda Türklükten parçalar görmek ister.. İngilteredeki eksikîerimizden biri de Türk sigaralarını satrpak ' için hiç bir faaliyette bulunulmayışı .. Londrada, Amerikan ve Fransu sigaralan bulunduğu halde Türk sigarası yok. Bir ecnebi firmanm tütünlerimizden imal ettiği sigaralar Türk mah dıye satılıyor. Paketin üstündeki fesli arabın hakkımızda yanlış bir fikir vermesi de ayn bir mesele teşkil ediyor. Bu bakımdan yabancıların kafasında beliren yanlış fikri söküp atmak için uğraşmak lâzım... Bir İngilizin; «Sizin memleketiniz çöl mü, arablar var mı?ı> diye soruşunun müsebbibinin kimler olduğunu kestıımek zor değil. Bir yandan yeni bir memleket ve aydm bir zihniyet demek olan Tü'ki^ ye varken, öbür taraftan hâlâ bede. vî zannedilişimiz hakikaten acı .. *** Londrada tam manasile bir hiirrivet havası esiyor. Bu havayı ciğerlerine bol bol çekip. istedik'eri şekilde fikirlerini ifade eden Ingilizler. memleketlerine gelenleri adeta eritiyorlar. Kendılerinden son derece emin ve bildiklerinden saşmıyan bu insanlar, her hanei bir itiraz karşısında gayet nazik«Efendim InçiltereHe bu'unuyorsunuz » diyorlar. Bu memlekette ra cizm yok. Fakat İngılizin baska b^r göriişü vai" Bu milletteki kütlece mukavemet, ferdlerinde de müşahede ediliyor. Şöyle ki; «Hvde Park» ta. bir hatib ister hıristivanlığın, ister kapitalizmin, ifter soayalizmin propa^andasını yapsın; eğer dinlevenfn kafası bunu kabul etmiyorsa zerre kadar tesir etmek. . kopuşanı sükunetle dintl1 tl yor, hem da ayaklarına kara su ininciye kadar.. Fakat oradan aynlırkpn şövle sövtuvor: «Neden TU a<3am bu kaHar konuştu da boğazuıı ağrıttı?» Evet. İngilizlerin, baş ka Avrupa memleketlerine benzemiven taraflan var... Beş alb yaşıma kadar ne yaptım, okumayı nasü öğrendim, farkında değilim. Anamdan kalma romanlar vardı Akşam yemeklerinden sonra, babamla beraber bunlan okumaya koyulurduk. Okumaya alışmam için, işe eğlendirici Bundan sonrasını gene Rouskitablarla gihşmiştik. Fakat çok berabergeçmeden bu iş beni öyle sardı ki seau'nun İtiraflar'ından bir babam, bir ben, hiç ara verme ce okuyahm: «Artık günlerim, genc ve güzel den sabahlara kadar kendimizi okumaya vermiye basladık. 1719 yazında kızlara musiki dersi vermekle ge•nnemin bıraktığı romanlar biticce j iyordu. Öğrencilerimden birinin babanun kitablarına geçtik. Bous anası benimle fazla ilgileniyorduBuet'yi, Plutarque'ı, Ovide'i, La Her gidışimde boynuma sarılarak Bruyere'i, Fontenelle'i, Moliere'i udağımdan opüyordu. Ben bu hasezemiyecek okumıya koyulduk Bilhassa Plu «ketlerin mânasını tarque, elimden düşmüyordu. Plu adar saftım. Bana yaptıklarını tarqueı okuya okuya, bende de ılme de Warens'e bön bön anlatıhür ve cumhuriyetçi bir ruh belir ordum. Mme de Warens, işi ciddi. Baş lğmemeye, boyunduruktan iye aldığmdan artık bana çocuk baçlamışh. ve kölelikten nefret etmiye başla özü ile bakmamaya Bir gün beni bir köşeye çekerek, dım. Babam, aleyhine açılan haksız ızun uzun konuştuktan sonra dübir hakaret dâvası yüzünden Ce iüncesinl açmakta gecikmedi. Hiç nevreden ayrılmak zorunda kalın latırıma getirmediğim teklif karoldumca, amcam Bemard'ın vasiliği al ısında kabıma sığamaz tna girdim. Bir müddet sonra am Beni delikanlıhğın tehlikelerinden camın ben yaştaki oğlu ile birlik uzak tutmak için vücudünü istekte. yatılı bir köy okuluna vcril erime hazır bulunduracakü. Tesit ettiği günlerde, hayatımda ilk dik.» Bilâhare Bernard amca Rous defa olarak bir kadını, hem de eeau'yu bu okuldan alır ve san'at layranı olduğum bir kadını kolladğrensin diye onu bir hakkâkin rımın arasmda sıkıyordum. Duyyanına çırak olarak verir. Usta duğum zevki ağır bir üzüntü takib sından günde birkaç defa dayak etti. Kendimi kııılbaş sayıyordum. yiyen Rousseau, dükkâmn yanın O ise ne kederli, ne de ateşli idi, daki bahçeden meyva çalmaktan hep aynı sakinliği muhafaza edibir türlü vazgeçmediğin'len buıa ordu. Mme de Warens, bir erkeği dan kovulur. Amcası bu tefer ço bir kadına bağlıyan en kuvvetli cuğu bir rabıt kâtibinin yanına bağın vuslat olduğuna inanmıştıverir. J. J. Rousseau buradan da Bunun içindir ki kendine bağlakoynuna kapı dışan edilir vc bir sokak ço mak istediği erkekleri alıyordu.» cuğu vaziyetinde dolaşmıya baj J. J. Rousseau, ihtiyarlık yıllarında nım sanıyordum. Mavi gözlü, berrak tenli, otuz yaşlarında genc ve güzel bir kadınla karşılaşınca afalladım, ne yapacağımı şaşırdım. Böyle misyonerlerin yaydığı bir din, ınsanı cennetten başka rıereye goturebilirdi? Ne yazık ki bu güzelliği doya, doya seyredemeden, katoliknğin esaslarını kavramam içın Torınodaki bir manastınn yolunu tutmam icab etti.» Rousseau bundan sonra gene işsiz guçsüz kalır. Bir müddet sonra bir kontesin yanma uşak olarak girer. Buradan aynldıktan sonra soluğu gene Mme de Warens'in evinde alır. JJelikanhlık çağının en hararetli devresinde olan Rousseau'nun bu güzel dul kadına karşı kam kaynanuya baslamıştır. Rousseau buradan bir papaz mektebine girer. Mektebden çıktıktan sonra gene Mme de Warens'e koşar. Bu iyi kalbli kadın Rousseau'da musikiye karjı bir sevgi olduğunu görünce onu M. Le Maitre'in korosuna yazdınr. Rousseau, Le Maître ile birlikte Lyon'a kadar gider ve tekrar Mme de Warens'e döner. Madamı bulamayınca Parise gider, orada da bannamayınca Lyon'a yollanır. Para kazanmak için nota kopyacılığı yapmıya karar verdiği bir urada Mme de Warens'in Chamberide olduğunu öğrenir. Rousseau, buraya geldikten hemen sonra kadastroda bir memuriyete girer. Fakat o, bu eıkıcı işe dayanacak mizaçta olmadığindan bu vazifeden çekilerek musiki öğretmenliği yapmıya karar verir. Geçen yazımda Londranın gale | ri ve müzelerınden bahsettım Nüfusu 7,5 milyonu bulan bu muaz1749 yılındaydık. Gözaltına alman zam beldede yabancılan alâkalandostum Diderot'u görmiye gıdiyor dıran o kadar şey var ki... Taç dum. Elımde «Mercure de France» giyme merasimi sıralarında Bridergisi vardı. Dıjon Akademisinin başka; Lrlandadan, gelecek yıl için açtığı müsabakaya Avrupadan gelenlerle insan sayısı gözlerim ilişti. «İlimlerin ve sanat 14 mılyona yükselmış. lann geLşmesi, insanların yaşayıŞehrin «Pıccadilly Circus», «Oxşını bozmuş mudur, saflaştırmış ford Street» yahud «Regent Street» mıdır?» dıye soruluyordu. Bun gıbi kalabalık semtlerinde değil, ları okur okumaz hemen değişıver j a w e s t Kensington» da bile dündım. Aklıma kaybetmiş bir halde ' yanın her tarafından gelmiş insanDiderot'nun yanına vardım ve lara rastlanıyor. Bunlann arasınkendisine bir meşenin gölgesin da Hindliler, Zenciler, Japonlar, de kaleme aldığım satırları oku Fransızlar, Amerikahlar ekseridum. Diderot, bu fikirleri genış yeti teşkil ediyor. Italyanlar, Alleterek, müsabakaya girmemi scy mar.lar. Türkler ise nisbeten daledi. Ben de öyle yaptım. Ertesi ha az. Fakat bütün azhklanna rağyıl, yazdığım nutkun birinciliği men Londrada bulunan yabancılar, kazand'ğını haber aldım. Diderot, aralarında birer cemiyet yahud kuNutku bastınnca iş değışti. Eserım lüb gibi topluluklar meydana geumulmadık bir ilgi ile karşılandı. tirmişlerdir. Halk kitabırru kapışırken edebiEğlenceyi seven Fransızların yatçılar da elbirliği ile üzerime Piccadilly yakınlarında bir gece çullandılar. Artık günün adamı kulübü var. Sevmek, dans etmek, olmuştum.» şarkı söylemek düsturunu bu inEMİLE'İN YAKILMASI sanlar kadar hiçbir Avrupah tatbik Rousseau'nun diğer mühım bir edemiyor. Üç şilin 120 kuruşeseri de Emıledır. Emile'de ılerı vermek suretile âza olmak her sürülen terbiye tezi, tabiî hisle millete mensub şahıs için rıüınDiğer taraftan, Lichteınsrin emırlerıne uygun olarak çocu kün. ğu yetiştirme esasına dayanır. tein'lılar dahi bir birlik yaratmışRousseau bu eserinde o zamana lar. Fakat bizim hiç bir teşekkıilükadar kökleşmiş olan terbiye ve müz yok. Kıbrıs Türklerinin böy [ jlmaları ahlâk prensiplerini altüst ediyor le bir teşebbüse g«çmış du. Emile eseri 1762 yılında Sor yanında, Türklüğün esasmı teşkil bon tarafından mahkum edildığin eden İstanbulluların, Ankaralılade yakıldı ve bu yüzden muhar nn, Adanahlann yahud Diyarbariri ilkin İsviçreye, oradan da İn kır ve İzmirlilerin, kısacası Türgiltereye kaçmak zorunda kaldı. kiyede yaşıyanların hiç bir topluRousseau, Emile'in macerasuıı İti luğu yok. Ingiltereye herhangi bir sebeble gelen Türkler bu kalabalık raflar'ında aynen şöyle anlatır: «Emile'in yayınlanması, düş memlekette âdeta kayboluyor.. 13u manlanmı arttırmıştı. Candan dost bakımdan Londradaki resmi malar sayesinde, hapse atılmadan kamlarımızdan müzaheret '4ÖnniFransadan kaçmıya vakit bulabıl yen Türkler, biraz da şahsf tesebdim. Fakat o gittiğim İsviçrede de büsün azlığı sebebile bir eser vüİngiliz toprahata kavuşamadım. Kendi vata cude getiremiyorlar. raklanna ayak basan talebelerinımda bile bana diş bileyenler az değildi. Kuvvetli koruytiuulanm mizin mesken ve mekteb bakımmolmasaydı ezileceğim muhakkaktı. dan resmi makamlardan alaka ve «Dağdan Mektublar» kötü niyetli kolaylık görmediklerini, kendıleleri büsbütün azdırdı. Nerpdeyse rile her karşılaşılan yerde ışitmek taşlanacaktım. Öz vatanımdan da mümkün. En büyük bayıamımız aynlmak zorunda kaldım. Halk olan Cumhunyet Bayramında aynı Londıada me^hur \\ estnıınster de BıgBer Beni, dinsizin, imansızın biri sayı kanı taşıyan kardeşlerimizın, yabancı bir memlekette gariblik acıİngilizlerin bizi tanımayışı mem Türk kadınlan nasıl giyinıyor? anlatmak bizim için en büyuk ze\k yordu.» sını duymalan hakikaten acı . İn leket ve milletimiz hesabına aynca Gözlerinden başka her taraflan ör ve başlıca vazifelerden biri o'du. sanın gurbette vefa arayıp da bu üzüntü Türkiye hakkında en u tülü imiş değil mı?» Bu suale ce İşte bu gibi durumlar karşısında. Büyük fikirler büyük insanlann lamaymca hayal kınklığına uğra fak malumatları olmıyan Insilizlar vab vermek, Türkiyeyi tanıtmak, Ingilterenin eski Ankara büyük eleserleridir. Ölüm, büyük eser sa maması kabil mi?. sayısız denecek kadar çok... Bütün vazifeli makamlara düşerken; In çisi Sır David Kelly'nin cşınin dahiblerin«4#ima yenilmiştir. İfte memleketımin propagandksını £9ffl"9!ymne' bTFiaffe onlar fla" bizi giltereye gezmek veya tahsil mafc hi Rousseau . Hâlâ taptaze ve canlı mekle vaktile yaptıklarını affet başı fesli, üstü entarili, eli çubuk sadıle gidenler bu işi yapıyor. Te yapan birçok konferanslar verdığibir şekilde bütün dünya aydınları tirmiye çahştılar. Aynı şekilde Is lu zannediyorlar. Bizi sadüfen tanıdığımiz birkaç Ingil'.z nı hatırlamamak elde mı?. gıbı gıyınmi^ • gontmt Bugünkv., Türlttyeve ^aır nemen uiçralilar de Leman gölü kızına Türkivenin aeçirmiş oKluğu Rousseauyu biraz geç anlıyan da. yıllarca önce penceresini taş «Türkleri başka kıyafette talısy inkılâblan, bugün büyük Atalür hiç fikri olmıyan İngilizlerin rrüFransızlar ona Pantheon'da Vol ladıklan adam için bir heykel dik yül ederdik» diyorlar. Hele kadın kün tabiri ile '«milletimizin muasır zelerinde de hiçbir Türk Hüyüğü taire'in mezan karşısında yer ver tiler. ların ilk sualleri şu oluyor: «Peki medenıyet seviyesine ulaştığını» yer almamış. Bu da tak'kî kıy j ı ı | Teyzem nasıl evlendi?... Yazan: J. Caubet Dünyada sevmediğim biri varsa, o da Aglae teyzemdir. Annemin ölümü üzerine hayli bedbaht olan ve şasırıp kalan babam, teyzemi yanına çağırmıstı. Bu kadın çok geçmeden evde sıkı bir disiplin kurdu. Her §ey artık bir saat gibi âyarlanmıstı. Gelişi güzel ya^amasını seven zavallı babam bile bu kanuna boyun eğmek necburiyetinde kalmıs ve tey •emin tahakkümüne kendini ı eslim etmişti. İlk mektebi bitireceğim sene Aglae'nin birdenbire dei$mesi hepimizi hayretler icinde bıraktı. Acık sacık bir rob diktirmiş ve saçlanm kesirmişti. Endişeye kapılan abalarım: «Aglae teyze babamızı ssviyor. Onunla evlenmenin çarelerini arıyor» diyorlar dı. Ben, bu lâflara omuz veriyordum. Bir kasım ayı aksamı mektebden mahzun mahzun dönerken yanıma bej paltolu bir adamın yaklastıSını Sördüm. Adam, koluma girdl ve beni yan sokaklardan birine çekti. Bana bak. oğlum. sen. karamelâ sever misin? diye sordu. Severim ama... Teyzem almıyor ki. dedim. Adamcağız gülmege başladı. Toparlak, iyi bir siması var dı. Sen. akıllı bir seye benziyorsun. Sorduklarıma cevab verirsen çok memnun kahrım. Acaba Matmazel Aalae Fournier'i tanıyor musun? Nasıl tanımam. teyzem. Mükemmel. Bana biraz ondan bahsedemez misin? Nasıldır? Vallahi doğrusunu ister seniz Mösyö. onu cok çirkin buluyorum. Yaslıdır. burnu uîundur, berbad bir tabiati variir. Di^çiden çıkmaz. Ağzmda di$ namma bi»" sevler vok' Çok şeker; çocuksun... Adam b^ımı oksadı ve devam °tti: «Teyzen vaslı mı dedin? \cab=î kaçında var? Otuz dordünü geçti! Evlenmekten bahsetmivor TIU' Öyle bir niyeti yok mu? HIKÂYE Çeviren: M. K. cı değildi... Buna rağmen ben kararımı verdim... Teyzem atıldı: Tabiî, sende katakter var Ama, benim halckımda fena sövliyeni bir elime geçirirsem, çekeeeği var... Aglae ile nişanlısı üçe doğru sokağa çıktılar. Ben korkumdan nefes bile alamıyordum. Kapıdan çıkarken başçavus bana sordu: eKaramelâları gene sevıyor musun?» demek büıyordu. Ne ise Allah razı olsun, Aglae'ye bir şey soy'f'Tiemıştı. Ama, kan koca arasında gızn ba«ilı uıur mu? SeKiz a> sonra Aglae, yalnız başına bızlerı gormeğe gelıiııştı. Noel munasebetile ellerı hediyelerle dolu ıdı. Ablalarım memnun dular. Fakat bana hedıye yoktu. Bunun sebebini anlamakta gecıkmedım. Teyzem beni bir köşeye çekerek: Senı huysuz yaramaz senı, dedı, az kalsın evlenmeme mâni olacaktın. Aman ne iyi etmışım de seni vaktile dövmüşüm... Hem şunu da iyi bil Bundan böyle sana bes para vermıyeceğım. Oh olsun! Vermezse vermesın'. . Umurumda bile değildi Fakat çok geçmeden Allah benim de gönlumü yaptı. Doğum vıldonümümde. eniştemden bir kutu karamelâ ve 500 frank geldı.. Adamcağız, kartının uzerıne sunları da yazmayı unutmamıstı: «Senin sözlerine lâzım gelen kıymeti vermediğimden dolayı duyduğum teessürlerimle .» lar. Bir gün arkadaşlarile oynaRousseau, bundan sonra ânf odıktan sonra eve döndüğü zaman larak hastalanır ve yatağa düşer. kapıyı kapalı bulur. Demek Ber Mme de Warens'e şehirden çıkanard amca da onu artık sokak or rak sayfiyeye gitmeyi teklif eder tasına atmaktan bajka blr çare ve bunun üzerine Charmettes debulamamıştır. nen yere taşınırlar. Rausseau buJ. J. Rousseau, artık başının ça radaki hayatuu şöyle anlaür: «Hayatımın en mes'ud, en knyresine bakmıya karar verir. Sırtındaki dağarcığından başka bir gısız dakikalannı burada geçirdim. geyi olmıyan bu çocuk, serseri bir Kır havası eski sıhhatimi geri \ t r Warens'le vaziyette yollara düşer. Köyden mediyse de Mme de köye, şehirden şehire dolaşmıya başbaşa kalmak bana her aayı uLock'u, Malebaşlar Bu dolaşmalar sırasında nutturuyordu. Descanes'i Rausseau, hüviyeti belli olmıyan branche'ı, Leibniz'i, birçok kimselerle yol arkadaşhğı burada okumıya koyuldum Bunyaptığından onlann tesiri altında lan devrettikten sonra geometnye kalır. Beş yıl kadar böylece dolaş geçtimse de bu bilgi dalında fazla tıktan sonra nihayet 1728 de bir ilerleyemedim. Lâtincemi de, lâgece Annecy şehrinde gene bir tince yazanları şöyle rahatça okubahçede yatarken bir papaz tara yabilecek kadar ilerlettim. Tarıh, Vakit fından uyandırılarak şehrin fıka coğrafya ile de uğraştım. rasever bir kadını olan Madamı buldukça din kitablan okuyordum. Musiki tarihini ve nazariyatını da de Warens'e teslim edilir. ihmal etmiyordum.» MADAM1E DE WARENS Bunu müteakıb Rousseau dpha Rousseau İtiraflar'ında Madanu de VVarens'le tanışmasını şöyl bırçok dönüp dolaşmalardan sonıa Parise gelir ve hayatımn sonuna anlatır: «Annecy'ye giderek, katolikliğı kadar yanından aynlmıyacak o'an yeni gırmiş olan Mme de Warens'l Therese Le Vasseur isimli genc bir tanıştım. 16 yaşlarında idim. Öyl kadınla tanışır. Rousseau'nun bu pek güzel bir çocuk olmamakl kadından beş çocuğu olur ve bunberaber, kısa boyuma rağmen ya lar öksüzler pvine bırak\lırlar. kışıkh say.hrdım. Küçücük ayak ı EDEBİYATA GİRIŞ larım, düzgun bacaklanm, csnlı j Rous^e?u, edebıyata girişini ve bir yüzüm, ince dudaklarım vardı, ' meşhur oluşunu da şöyle anhtır: kaşlarım ve saçlanm siyahtı. I «Diderot ile sıkı fıkı dosttuk. CorıBen Mme de Warens'i aksaçh, dillac ve D'Alembert de görüştüburuşuk yuzlü, yaşlı başlı bir ha 1 ğüm kimseler arasına girmişti. » o İgveçte çıkan Aftonposten gazetesi Ailah tanıdıklarına göre, bütOh ! 20 kasım 1936 tarihli nüshasında, •iinler en başta diğer dinlere hürmemleketımize aıd olduğunu ıddıa metı telkin etmektedir .. Orta bir ettiği, fakat hakikatte orta Asya kviltüre sahib insanlar dahi olguflbeldelerinden aldığı bazı resimıen luk ve müsamaha ile diğer dinleri neşretmektedir. mütalea edip. vıcdan hurrıvetine , Resmin binnde camide oturmuş ı saygı gösterirken, Aften posten j j bir adam görülmektedir. Gazete bu gazetesınde neşredilen fotograt ve' resmi anahtar deliğinden aldığını yazıları ne dostîuğa, ne de insankğ yazmaktadır. Halbuki fotogral ca yakıştırmadım . Isveç efkân umk miin veya mescidin penceıesinden miyesine Türk kadınını ve TurJ dinini geri tanıtmak g^yesile neş.' çekilmiştir. Diğer bir resimde de, apartıma redilen bu resın.ler, iyi tetkık enın üst katından sepet indirerek so dilirse ne kıyafetleri. ne de fizyokaktan alıjverij eden bir kadın nomüeıı Türk ırkile alâkalı değil, görülmektedir. Resmin altında Türk Şarkî Asyadan getirilmiş ve tahrikadınının evde hapsedildiği, dışan fat yapılmış yazılarla bize mal edilmek istenmiştır. Bugünkü Türçıkamadığı yazılıdır. Gazetenin bu nüshasını bize ge kiye hiç bir suretle İsveçten geji tiren Cahide Divitçi bu münasbet bir manzara ifade etmemektedir." le bize demiştir ki: Isveç gibi bir memlekette efkân c Türk ksdını evinde mahpus umumıyeye hıtab eden bir neşır oçtur, diye ifade eden bu gazete İs ganı, uydurma haberleri ve esash veç gibi yüksek kültür seviyesine müşahede ve tetkiklere istinad etve olgunluğuna sahib olarak tanı miyen yazıları bu gazeteyi gülünç dığımız bir memleketin ne kaüte hale getirmiştir. Değil evinde have karakterde olursa olsun, bir ne pis olmak. Atatürk guneşınin ışığmşir organında mazur görülemiyecek, da amszonlar gibi medeniyete kohakkımızda,, çok basit ve iptidaî gö şan ve yükselen Türk kadını Aften^ rüş mahsulü ve kindar gayelere â posten gazetesıne bu haberi ulaşj let edildiğine şüphe olmıyan bu tırmak ister: yaayı, bir Türk kadını olarak hayTarihteki şanlı sahifelerile, en retle okudum. Bu yazıda, Müslüman yakın (Kore destanı) ile insanlığa dini de, tamamen yanlış ifade e dersler vermiş büyük bir milletin dilmektedır. kadınlan, küçücük Aftenposten ga Yeryüzunde mevcud insanların zetesine teessüfü bile çok görmekmuhtelif yollardan da olsa, bir tek tedirler.» Bir gazete nasıl giilünc mevkie düşer? Ablalarım babama var mak ıstediğini sovlüyorlar ama babam deli değil. Aferin çocuğum... Tesekkür ederim.. Adam ceblerime karamelâ doldurdu. Eve döndüğüm zaman teyzeme. babama ve ab lalarıma başımdan geçeni katiyen anlatmadım *** Bir kaç ay sonra bir gün sofrada idik. Havada bir felâketin geleceğini sezdiren gö rünmez emareler vardı. Birden Aglae teyze «Yakmda evlenivorum'» dedi. Babam sasırmistı: Yok canım? Kiminle evleniyorsun? Kıpkırmızı kegilen teyzem Emekli bir bascavusla. dedi. Bunu söylerken de hepimize meydan okur gibi bir hali vardı. Bir askerle evleniyorum. Tam yirmi sene miistemlekelerde hizmet görmüş İyi para alıyor. Eh. benim de ti gördü .. Ama söyledikleri oldukca dünvalıgtm var... A pek narlak. pek cesaret veri ma ne oluyorsunuz kuzum? Benim evlenmem o kadar garib bir şey mi? Benim de mesud olmağa hakkım vok mu? Aklıma. bana karamelâ veren bei paltolu adam geldi. Herhalde o idi nisanlı Fakat yanılmısım. Aglae'nin bize tak dim ettiği bascavusun o adamla alâkası voktu. Memnun oldum Cl">rıkÜ. SÖ' 1 < "^ i t 1 ~'" ; " J°T1 utanıyordum. Babam, adama karsı çok nazık davr.^üdı ve Aglae'nin bascavusla nasıl tanıstığını anlamak istedi. Adamcağızın saklısı gulisi yoktu: İlân yolile tanıstık. deHi Ken'' : "' rn\ vairi'z 1 I : =P diyordum Bir sevgiye ihtiyaç j cım vardı. Bir hayli mektub ' teati ettik. Nihayet Fransaya dönen bir arkadagtan malumat almasını rica ettim... Kıpkırmızı olmuştum Saklanacak delik anyordumArkadasım bu hizme Boş vaktimizi hoş gecirmek için Noktalı yerleri karalayın, bakalım ne cıkacak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle