29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 İkincitcşrin 1938 CUMHUKİYET BEYNELMİLEL PORTRELER Yan Sirovi Çekoslovakya Başvekili Orta Avrupa tarîhinde, ihtiraslann, sefaletlerin, karmakarışık yaşıyan ırklar kaynaşmasınm arasıra ortaya çıkarthğını gördüğümüz neviden bir kahraman. Tehlikenin ne olduğunu bilmiyen, yalın kılıc, at sırtında ülkeler fethetmeği göze alacak kadar cür'etkâr, enerjileri diriltip kendi peşinde koşturacak derecede teşkilâtçı; yarattığını kendi ömrü kadar olsun yaşatmağa muktedir tiplerden biri. Çok mütevazi bir aile çocuğu olduğu için, daha pek genc yaşmda, alnmın terile bir dilim kuru ekmek kazanmak mecburiyeti onu alelâcele bir i§ bulmak zaruretinde bırakmıştı. Çahştı. Fakat, ayni zamanda mimarlık tahsil etmeğe muvaffak oluşunu, nasıl bir mucizeye, daha doğrusu ne büyük mahrumiyetlfre medyundur, bilinmez. Bu mesleğe karşı duyduğu alâkanın kuvveti, yahud yapıcıhk vasfmın bir tezahürü diye kabul edebilcceğimiz bu muvaffakiyetten sonra Sirovryi, Rusya yolunda buluyoruz. Memleketi clan Moravyada onun zevkile, emellerile, gayelerile mütenasib, yapılacak iş yoktu. Bugün ismi sık sık dillerde dolaşan Rutenyadan geçerek, Okraynada bir müddet aylak dolaştıktan, midesi yarı boş, kafası hayalle dolu bir hayli zaman yaşamağa çalışnktan sonra büyük şehirlere, kalabahk içlerine gitmek lüzumunu hissetti. Çalış; maktan yılmıyan, sinesi ateş dolu, icâbında aç kalmasını bilerek, selâmet bellediği hedefe doğru durmadan koşan kendi âyarında insanlar için, kalabahk merkezler de elbet sığınacak bir köşe bulunurdu. Ve Yan Siravi, bu fikirde karar kıldığı gün bir kere daha yola çıktı, Varşovaya gitti. Tahmininde aldanmamıştı. Varşovada ona bir iş verdiler. Mesleğinde bir kademe yükselebilecek kadar bir iş: Mühendis muavinliği. Ufak bir isim, ufak bir vazife, fakat Sirovi o tarihte henüz gencdir ve bu ilk adım, ne kadar mütevazi olursa olsun, ileride atacağı büyük hatveler için iyi bir başlangıcdır. Sirovi'nin asıl şahsiyeti, Büyük Harbin başlaması üzerine ortaya çıkar. Orta Avrupa bir volkan krateri gibi ateş püskürmeğe, hâkim vaziyetteki devletlerin tatbik ettiği disiplinlerin arasından, dipçikle susturulmuş milletlerin asırlık kinleri sırıtmağa başlamıştır. O zaman, yirmi altı yaşındaki bu mühndis muavini, fırtma ortasında kendini gösteren bir denizci gibi, bütün cür'etile ileri atıldı. Hakikî denizcilerin değeri, göklere çıkan dalgalarla çarpışmak icab ettiği vakit anlaşılır. Polonyada ve Okraynada kalan Çekler, silâha sarılmağa can atıyorlar. Düşmanlan olan Almanlara ve Avusturyalılara, Avusturya ordusundaki Çeklerin de iltihakile, saldırmak azmindedirler. Harb saflarında yer almak için, her taraftan, hatta Amerikadan bile, koşup gelmek isteyenler var. Sirovi bunu hissediyor, biliyordu. Elele vermek, bir araya toplanmak istiyen bu ırkdaşları bir kadro içine almak, onlara bir doktrin telkin etmek, bir disiplin vermek lâzımdı. Bunu, bir Çek lejyonu şeklinde, temin etmek kabildi. Sirovi, önce bu işe birkaç kişile başlıyacak, o bir kaç kişiyi ufak mikyasta tensik edecek, silâhlandıracak, ele alacak; sonra, bu özün etrafma, tasarladığı lejyonu toplıyacakDediğini yaptı. Lejyonu teşkil eden gönüllüleri Stefanek isminde bir heyetşina; Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Dilsizden gevezeye Orta Avrupanm ruh hastahklan mütehassısı doktorlar, tıb âleminde pek nadir tesadüf edilen neviden bir hastalıkla malul bütün bir aile efradı karşısında şaşkma dönmüş bulunuyorlar. Baba, ana, oğul ve kızdan mürekkeb bu dört kişilik Macar ailesi, günün birinde, anî surette dilsiz olmuş, bir köy halkını, onlarla beraber bir yığın doktoru telâşa düşürmüştür. Bu, sizofreni denilen bir dimağ hastalığıdır. Şıfa bulmaz değıldir. Fakat dört kişinin birden ayni hastalığa tutulması garib görüldüğü için, doktorlar vaziyeti ciddî surette ele almışlar, bir hayli uğraştıkİngiltere Romanya Kralı Karol ve Veliahd Prens Mişel Londraya tan sonra oğulu, bir müddet tedaviden son vaki son seyahatlerinde hava meydanında kendilerine resmi selâmı ifa eden Yan Sirovy ra da kızı iyi etmişler, yalnız babalarını askeri teftiş edıvorlar. başta olmak üzere bizzat Sirovi ve diğer kurtaramamışlardır. Adamcağız, yavaş iki arkadaşı kumanda altına aldılar. yavaş umumî felc haline gelen hastahğıBöyle başlıyan mesleklerde, ya ölüm, nın sonunda ölmüştür. ya yararlıkla yükseliş vardır. 1917 de, Hâdisenin iki garib tarafı var. îyi olanÇek lejyonu, mütemadiyen gelen gönüllülar, dilsiz kaldıkları müddet zarfında olerle büyümüş, ehemmiyet almış, tekbaşına lan biten şeyleri kat'iyen hatırlamıyorlar, Galiçya cephesini tutmuştu. Rus kıtaatı da sanki dili tutulan kendileri değilmiş gibi, ılıyordu. O tarihte Generalliğe terfi etmiş hastalıkları hakkında anlatılan şeyleri, keolan Sirovi, bu rütbeye lâyık olduğunu mali hayretle dinliyorlar. Zborov'da kazandığı zaferle ispat etti. İkinci garibe, çocukların anasıdır. Dili Fakat, Brest Litovsk muahedesi, Çek çözüldükten sonra, tıpkı çocuklan gibi, lejyonunu, birden bire açıkta bırakıverdi. hastalığı zamanındaki hayatını kat'iyen haMaamafi, hiç hesaba katılmıyan bu vazitırlamıyan bu kadın, sanki dilsiz geçen günyet karşısmda Çek millî konseyi tereddüd lerin acısını çıkarmağa karar vermiş gibi, etmedi. Sirovi'ye, derhal hareket etmesi durmadan konuşmağa başlamıştır. emrini verdi. Vladivostok'a gidecek, oradan Fransız cephesini tutacaktı. Bu emir, on bin kilometrelik mesafeyi, Körün istediği bir yüninemiyecek kadar bozuk yollardan, göz yerine Allahm nakJl vasıtaları bulmak imkânsızhğile dıbazan iki göz verdidişerek, Bolşeviklerin düşmanca emellerigini söyleyen bir darle çarpışarak, açlıkla mücadele ederek, bı meselimiz vardır. Misır Kral Faruğun geçenlerde dunyaya gelen çocuğunun takımdahilî harblerin kana boyadığı mıntakalarNevyorklu doğrama lannı hazırlamağa Kahirenin Amira Fovkia mektebi talebesi tayin olundar. aşarak, sitmaya, susuzluğa ve steplenn cı Yudson isminde 64 muştu. Yukanki resimde talebelerin hazırlamış olduklan muhteşem parçaöldürücü soğuğuna göğüs gererek geçmek yaşında bir ihtiyar, darbı meseldeki kör larıdan bir kısmı görünüyor. demekti. Sirovi ve dostları, tam bir sene gibi bir yerine iki... durun baştan anlatabu sefaletle mücadele ederek nihayet Vla yım: Bu Yudson, çoktan beri bekârlığın divostok'a geldikleri zaman lejyon bîtab, sultanlığma karşı duyduğu inanı kaybettiği harab ve fakat şanh günlerde olduğu ka için, dünya evine girmeğe karar vermiş. Bu niyetini gazetelerle ilân etmiş, gelen cevabdar manen kuvvetli idi. Sirovi'nin, sağ gözünün bosjuğunu örten ları sıraya koymuş, en münasib iki talibi siyah bir bez parçası, bu korkunc seferin seçmiş. 1 numaralısını bir mektubla çağıhâtırasıdır. Fakat, bütün bu sefaletlerin rıp bir hafta evinde tnisafir etmiş. Sonra 2 sonu gene hiçe müncer olmak mukadder numarahyı çağırmış, bir hafta da onu alıkoymuş. miş... Tokyo Japonyanın meşhur Ta karazuka operaşından bir kadm artist trupu Avrupada ve Amerikada temsiller vermek üzere yola çıkmışür. Yukarıki resimde, her tarafta büyük bir alâka ile beklenen maruf Japon trupunun baj aktrisi Madmazel Amatsu Tone'u şarkı söylerken görüyorsunuz. Diğer iki kadın erkek elbiseleri giymişlerdir. Körün istediği Fas Fransız Mareşalı Lyautey'in heykeli büyük merasimle açılmıştır. Yukarıda Fransa Hava Nazırını, Fas Sultanım ve Fransız komiserini bu merasim esnasmda görüyorsunuz. Yan Sirovi, o tarihten sonra, faaliyetini gene askerî sahada, fakat daha başka şekillerde sarfetmeğe balşadı. Lejyonun büyütülmesi, daimî ve sağlam bir ordu haline getirilmesi, başına, modern askerlik san'atıni bilen âmırler konulması icab ediyordu. Sirovi, cesur bir muharib olduğu kadar, mahir bir teşkilâtçı olduğunu da ispat mevkiinde idi. Harbiye Nazırı, Erkânı Harbiye Reisi, Ordu Umumî Müfettişi sıfatile işgal ettiği mevkilerin her birisinde, zekâsmın, yalnız orduları düşmana karşı sevketmekten ibaret bir zekâ olmadığını göstermiştir. Çekoslovakyanın son yaptığı seferberlik, Çekoslovak ordusunun bugünkü salâbeti, her türlü ihtimale karşı ne kadar kuvvetle hazır bulunduğunu gösteren vaziyeti, Sirovi'nin, mühendis çırağı olarak kalmamasındaki hikmetin mânasını vuzuhile gösteren delillerdir. Yn Sirovi, Başvekil ve Reisicumhur vekili olarak hükumetin ve devletin başına geçtiği gün, üzerine aldığı vazife, değme kimsenin başaramıyacağı kadar ehemmiyetli idi. Milleti, yepyeni siyasî ve iktısadî esaslar üzerine yeniden teşkilâtlandırmak; kuvvet karşısında, dövüşmeden baş eğmeğe mecbur kaldıüh için, bütün hırsmı yüre Aradan on gün geçmiş. Doğramacıdan ses çıkmayınca, 1 numaralı talibin sabrı tükenmiş, herhalde kendisinin, seçildiğine emin, pılısını, pırtısını toplayıp, evlenme muamelesini de hazırladıktan sonra, doğramacının evine gitmiş. Fakat kapı açılıp da 1 numaralı talib, ayni fikirle ve ayni kararla oraya gelen 2 numaralı ile karşılaşınça ikisinde de hoşafın yağı kesilmiştir. Işte o gün bugün, 1 numaralı talible 2 Fransa Vindsör Dükü ve Düşesi Pariste kendisini ziyarete gelen karnumaralı talib, ihtiyarlığında tam mânasile deşi Glauchester Dükü ve Düşesile bir arada. rahata kavuşan doğramacının etrafmda birer pervane. Biri mutfakta yemekle, bulaşıkla, çamaşırla meşgul; öteki, evin içinde, harıl harıl silip süpürüyor. Kıyasıya bir mü sabakaya girişmişler, bakalım hangisi kendini daha fazla beğendirecek! ğine gömmüş bir milleti sükun ve itidal içinde muhafaza etmek; kiminin ısrarlı isteğine, kiminin ihtiraslarına, kiminin tamalarına mukavemet etmek, bu müşkül vaziyeti doğuran işlerin en başında geliyordu. Sirovi, bu cephede de, harb meydanındaki kadar kahramanca döğüştü. Yan Sirovi, memleketi için bugüne kaAmerika Kalıforniyada yapılan küçük otomobiller yarışında arabadar yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının yanında pek küçük işlerden sayıla lardan bir tanesi ateş almıştır. Bir anda alevler içinde kalan otomobilin cak derecede bir devlet adamıdır. şoförü, Fred Friday, ağır surette yaralanmıştır. Peki öyleyse, şimdi beni dinle... Ben Serabı deli gibi, dünyayı arkaya atacak kadar çılgmca seviyorum. Bunu ona açmış mıydın? Hayır. Niçin? Ne olacağım belli değildi. Meçhul bir talihe bağlı başımın, ona ıstırab vermesinden korkuyordum. Şu halde demin niçin soğuk karşıladın? Kabaca bir başkasını beklediğini söyledin. Kimdi o beklediğin? O dakika onu söylemenin sırası mıydı? Beklediğim ondan başka kim olabilirdi ki Nafiz. Niçin beni anlacnak istemiyorsun? Lâkin düşünmüyor musun ki kör olmaktan korktuğum için ona soğuk davranmağa mecburdum. Doktorun içi tekrar burkuldu. Bu genc kızda ne vardı ki insan ruhlarına hüktnediyor, telkin ettiği aşkın yanında en çetin fedakârlıkları da yaratıyordu. Ahmedi o kadar iyi anlıyor ve ona o kadar acıyordu ki... Ahmed, sevdiği kızı kırip yanından uzaklaştırmakla onun saadetine ve hayahna bulut düşürmemek istiyordu. Kendi varlığının, gözünde hiç kıymeti yoktu. Elini, arkadaşının kemikli ellerinin üstüne koydu. Onu teselli etmek, içindeki zehiri boşaltmak ona biraz ümid ve kuvvet vermek istiyordu: Seni anlıyorum Ahmed, diye başladı. Onu anladığım gibi seni de çok iyi anlıyorum dostum. Ve... Ve sevginizle ıstırabınız karşısında ben de sarsılıyorum. Ne demek istiyorsun Nafiz? Lâkin, yani o da beni seviyor mu demek istiyorsun? Elbette Ahmed. Henüz bunu anlamamışsan çok garib. Sevgi, genc kız gözlerinde bir rüya gibi canlı seçilir. Onu o kadar severim ki, yüzüne dalan bakışlarımın kamaşması içinde ondan gelen hiçbir şeyin farkmda olamadım. Zaman zaman nihayetsiz bir ümide kapıldığım oluyordu. Sesinin sıcaklığmı, bakışlarının manasmı, hareketlerindeki tatlıhğı hayalimde canlandırdıkça heyecanla titriyordum. Onda da bana karşı bir sempati var, dediğim dakikalar çok oîdu. Fakat seven bir insan, sevdiği tarafından sevildiğine kolay kolay inanamaz dostum. Onu o kadar erişilmez yüksekliklerde görüyordum ki, hiçbir zaman onun sevebileceğini aklıma sığdıramıyor dum. Onu tanıdıkatn sonra geçen hayatım, kitablara sığmıyacak kadar çok safhalara ayrılır. Bir kalb dolusu sevginin arkasında neler vardır dostum. Bunu an lar mısın Nafiz? Eğer sen de sevmiş olsaydın, senin de kalbinde sonsuz bir aşkın sesi uyanmış olsaydı, bir gönül sıtmasına, bir his fırtınasına tutulmuş olsaydın benim neler çektiğimi tam mânasile anlıyabilirdin. Doktor Nafiz acı acı güldü. Seraba olan aşkı affedilmez bir günahmış gibi onu ölünciye kadar kalbinde saklamağa, hiç kimseye bu muhal sevginin sesini duyurmamağa mahkumdu. Serabın içli mazisini nasıl bir sır olarak saklıyorsa, gönlüne damlatüğı ateşi de ayni titizlıkîe sakhyacaktı. Dünyada uzak, yakm hiç kimse, hatta annesi, hatta bu aşkını yaratan genc kız bile birşey bilmıyecekti. Ahmed kanayan yüreğinin bütün sızısı ve şikâyetile birçok şey söylüyor; savaşın en çetin safhaîarında enerjisini artıran, ömrünün karanhğını ışıldatan ve hayatının mânasını değiştiren genc kızdan bahsediyordu: Düşün ki, diyordu; anamla babamı görmediğim o hazin saatte bile Serabın hayali bana kuvvet verdi. Onu düşündüğücn zaman her derdi, her yorgunluğu u Almanya Berlinde yapılan 1938 senesi dans şampiyonluğu müsabaka sında yukarıda resmini gördüğünüz bir İngiliz çifti birinciliği kazanarak Avrupa dans şampiyonu ilân edilmigtir. nutuyordum. Hem sen sanırsm ki Serab benim için birkaç yıl önce tanınmış bir insandır. Halbuki o benim ayni zamanda çocukluk aşkımdır da Nafiz. Çocuk ruhiyatını bilirsin. Çocuklar da severler. Hem öyle severler ki tesirini uzun yıllar hayatlarında kuvvetle hissederler. Bir ağrı, ince sızılar veren bir hastahk gibi onu yüreklerinde taşırlar. Ortada uzun tneseleler var Nafiz. Henüz herşeyi bilmediğin için bu genc kızı bu kadar çabuk sevmiş olmamı belki tenkid edersin. Söyle beni çok gülünc mü buluyorsun? Lâkin şimdi hepsi bitti. O, hiçbir zaman kalbimde yaşıyan büyük hissin manasmı anlamıyacak, nekadar sevildiğini, nasıl sevildiğini öğrenmiyecek. Onu nasıl sukutu hayale uğrattığın. hâlâ niçin anlamak istemiyorsun? Böyle olduğu daha iyi. Çünkü unutmasına yardım eder. Serab, o yaratılışta bir kızdır ki, kalbine aldığı birisini muayyen bir zaman için benimsemez. Onda herşey ebedidir Ahmed. Sevgi de, ıstırab da... Buna nasıl hükmediyorsun? Baştan koca bir yıl beraber yaşamıştık. (Arkast var) Tefrika : 32 ATEŞTEN DA Yazan: MÜKERREM KÂMlL SU Menfi olanı. Peki... Şu halde daha birşey soracağım. Serabla aranızda bir kalb meselesi var mı? Doktor titredi. Ettiği yemine rağtnen bunu, kendi kalbinde yanan o gizli ateşi arkadaşına sıçratmağa cesaret edemiyecekti. Mademki genc kız kendi aşkına cevab vermemisti. Şimdi bir taraflı bir itilâ haHni alan bu hissi, açığa vurarak hasta arkadaşının hayaline gölge düşürmeğe sebeb yoktyı. Hayır, Ahmed... Mazur gör Nafiz. Buna pek inanacağım gelmiyor. O kadar güzel, ince, hisli bir kızla uzun zaman beraber yaşanır da ona gönül verilmez mi? Doktor, sesini idare etmeğe çalışarak: Sen de çok çocuklaştın dostum, diye daha kuvvetli davrandı. Her güzel kız, insanm gönlünü harekete getirseydi, insan kalbleri Japon adalarına dönerdi. İşi alaya alma. Ben yalnız şekilden bahsetmiyorum. Serabın iç yaratılışı, üstünde durulmağa değer bir hazinedir. Onun ruhundaki temizliğe, derinliğe karşı lâkayd kalabildin mi? Nasıl ki güzellik telâkkisi nisbî bir şeydir azizim. Her insana göre değişir. Ruh meselesi de böyle. Sana ince gelen bana duygusuz, sana ıçlı görünen bana soğuk gelebilir. Serabı severim. Beğenirim. Birçok meziyeti vardır ki, çok takdir ederim. Fakat o kadar... Onu bir kalb arkadaşı olarak hislerime karıştırmadım. Böyle birşey bir an bile hayalimden geçmedi. Hem niçin sana açık söylemiyeyim. Ben ona, uzun yıllar hep sana aid birşey gözile baktım. Onda, senden kalan birşey vardı. O, senin emanetindi bana... Ahmed, ellirini uzatarak, arkadaşının ellerini bulmağa çalıştı. Sesi titriyordu: Ne iyi kalbli bir çocuksun Nafiz, diye sevincini ifade etmek istedi. Ne büyük ruhlu, ne namuslu bir adamsın...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle