05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 tkinciteşrin 1938 CUMHURtYET Atatürk ve dünya Yazan ; PEYAMl SAFA Atatürkten evvel, Türkiye, biitün dünyada Kızıl Sultanile, feule, çarşafile, İstanbulun köpekleri ve yangınlarile, Eyübün mezarlıklarile meşhurdu. Bugün Atatiirkün zıyaından bahseden biitün dünya gazeteleri onun kurduğu yeni Türkiyenin millî ve medenî harikalarını sayıyorlar: Zaferler, inkılâblar, bozkırlar ortasında yükselen modern şehirler, fabrikalar... Ve bütün dünyaya örnek, yalansız bir sulh politikası. Dün Mustafa Kemali bir «eşkiya reisi».telâkki etmiş olan Avrupa, bugün onu kendi beşerî davasına hizmet etmiş büyük evlâdlarından biri gibi selâmhyor ve kaybolmasına yanıyor. Atatürkten evvel bu memleket yalnız «hasta adam» değil, dostlarınm ağzında bile «can çekişen Türkiye» idi. Bu tabir Loti'nindir ve kitablarından birinin adıdır. Yalan değil, içinde ^lustafa Kemallerin, İsmetlerin ve arkadaşlarınm bulunduğunu bilmiyenlerin gözünde, bu memleket, bütün marazî işaretlerile, can çekişen bir hasta idi. Bu hasta kurtuldu ve en sıhhatli Avrupa milletlerinin arasına sokuldu. Bütün dünya, bu mucizeyi gösteren Millet Şefinin kaybolmasından duyduğu sarsıntı içinde, artık ona karşı ne hayretini, ne de hayranlığını gizliyor. Bütün dünya! Bu şeref hiçbir millete nasib olmuş değildir. Zafer ve inkılâb senelerindenberi, cihan matbuatında ayrı ayrı, parça parça yazılmış yazıları, şimdi bütün dünya gazetelerinde, ayni günler içinde, hemen ayni cümlelerle bir araya toplanmış görüyoruz. Sanki birbirlerinden fersahlarca uzak, yüzlerce, binlerce gazetenin yazıları bir tek elden çıkmıştır. Aralarında o kadar benzerlik ve uygunluk var. Sanki değil, evet, bu yazılar bir tek elden, Hakikatin elinden çıkmıştır. Gözyaşlarile ıslanmış yüzlerimizi ak eden bu Türk hakikatini de keşfeden, ispat eden, bütün dünyaya teslim ettiren en büyük kâşifimiz odur: Atatürk. PEYAMl SAFA IIIIIIIIIIIIIIIIIM1MIIIIMII1IIMIIIII1IIIIIIIII1III1IMII IIIIIMIM1 1II111111 Hl itllHII I11111 lllllllll llllllllll II IICIIIIIIIIIIII r Atatürkün vasıfları: 2 En büyük Türk ideali: Millî Hakimiyet j Atamızın ruhunu şadeden and Yazan; ABİDİN DAVEF Münevver Türk gencliği, evvelki gün, maddeten Taksimdeki Cumhuriyet abicîesi önünde, fakat manen Atanın huzurunda and içti. Gencliğin and içişi, ona şahid olanları iki türlü ağlattı; hazin matem yaşlarile heyecanlı ümid yaşları birbirine karıştı. Büyük Atanın acı ölümü yüreklerimizi dağlarken Türk gencliğinin şuurlu heyecanı ruhumuza teselli ve ferah verdi. Münevver Türk gencliğinin, bu alev gibi heyecanı karşısmda, manevî varhğının bir sıyanet meleği gibi Türk milletinin üzerinden asla ayrılmıyacağına iman ettiğimiz Atamızın ruhu da şad olmuştur. O, daha yıllarca evvel, «Bugün vâsıl olduğumuz netice, asırlardanberi çekilen millî musibetlerin intibaht ve bu aziz vatanın her köşesini sulıyan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk gencliğine emanet ediyorum. Ey Türk gencliği! Birnci vazifen Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebed muhafaza ve müdafaa etmektir...» diye başlıyan büyük hitabesi ki bugün artık Türk gencliği için Atanın mukaddes emri ve unutulmaz vasiyeti olmuştur ile Büyük Eserini, Türk gencliğine emanet ederken hiç aldanmamıştı. Zaten çok uzağı görmek ve görüşlerinde asla yanılmamak, dehasının en yüksek meziyeti olan Atatürkün, Büyük Eserini Türk gencliğine emanet etmekte nekadar haklı olduğunu ve nekadar isabet ettiğini, Türk gencliği şu son and içişile bir daha ispat etmiştir. Bu kadar duygulu, bu kadar heyecanlı, bu kadar vatansever bir gencliğe emanet edilen Büyük Eserin güzelliği, yüceliği, kudreti, temizliği ve asaleti gittikçe artarak ilelebed payidar olacağına en iymansızlar bile iyman etmişlerdir. Atatürk, kendi admı taşıyan neslin genclerine, «îçinizde 20 yaşına girmemiş nice Mustafa Kemaller vardır» derken, yarattığı gencliğin yaratıcılığına herkesten çok inanmıştı. Mustafa Kem^1, eserini yarının Mustafa Kemallerine emanet etmiştir. Büyük ruhu emin ve müsterih olabilir. ABİDİN DAVER llllltllllllllllMIIIIIIIIIIIIIIIIIIMnillMIIMIIIIMIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIMIİIIIIMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIII IIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIII Atatürk gibi kudretli bir şahsiyet, eğer isteseydi daha Sıvasta iken kendi irade ve hâkimiyetine tâbi millî bir idare kurabilirdi. Büyük Türk, hiçbir zaman şahsî bir idare ve hareket fikrine iltifat etmemiş ve millet işlerini hep milletin hâkimiyetine dayanan bir kuvvete istinad ettirerek yürütmek istemiştir. Yazan : YUNUS NADİ tatürk, 19 mayıs 1919 da Samsunda Anadolu karasına ayak bastığı zaman îzmir dört gündenberi düşman işgaline uğramış bulunuyordu. Bu işgale karşı Izmir gerilerinde bu işgalı akim bıraktırmak ve herhalde onun tevessüüne mâni olmak için mahallî ve millî Türk cepheleri teşekkülü de gecikmemişti. Türk tarihink takdıre pek değer kıymetli hamlelerini ifade eden bu millî ve mahallî cepheler ne olsa zayıf ve gayrimuntazam kuvvetlerden terekküb ediyordu. Mustafa Kemal gibi meharetli ve kudretli büyük bir kumandan Anadolu karasında serbest bulununca onun derhal Garb cephesine giderek orada hemen hemen kendiliklerinden toparlanan millî ve mahallî kuvvetleri tensik ve tanzim etmesi, onları bizzat sevk ve idareye başlaması lâzım gelir gibi düşünülür. Nitekim ilk zamanlarda büyük askerin Garb cephesi kuvvetlerinin başına geçmesi mükerreren taleb olunmamış da değildir. Büyük Kumandan bu müracaatlere karşı hemen Garb cephesine koşacak yerde onlara mukavemette teşvik edici cevablar vermekle beraber şark vilâyetlerine çıkarak umumî ve millî bir cephe kurmağa el atmakla işe başlamıştı. Filhakika mütarekenin ilk şaşırtıcı günlerinde memleke tin muhtelif parçaları kendi başlannın çaresine bakmak üzere adeta kendi âlemlerinde ayrılık emareleri göstermeğe başlamış bulunuyordu. Itilâf devletlerinin programlarındaki Ermenistan fikrine karşı şark vilâyetleri bu fikirle mücadele edecek mahallî bir mahiyet almağa yüz tutmuşlar, Karadeniz sahili vilâyetlerinin bir kısmı da Pontos iddîalarına karşı kendılerini korumak için kendi aralarında tedbirler almağa koyulmüşlardı. * Büyük nutkunda büyük bir belâgat ihatasile tasvir olunan bu perişan manzara karşısmda Atatürk ilk yapılacak vazifenin (her Türk bütün vatan için) düsturunu tahakkuk ettirmek üzere bu ayrılık ve gayrılıkları ortadan kaldırmağa lüzum görmüş ve en acele tedbir olmak üzere şark vilâyetlerine çıkarak orada başarılacak ittihadla memlekette tek ve umumî bir cephe yaratmağa teşebbüs etmiştir. Erzurum kongresi bu büyük hareketin mihrak noktasını teşkil ederek muvaffakiyetle de tetevvüc eylemiştir. Erzurum kongresinde temelleri atılan Sıvas kongresine gelindığı zamansa baştanbaşa millî birlık cephesi kurulmuş ve oradan bu kuvvetle îstanbul hükumeti tazyik olunmağa başlamıştır. Memleket dahilinde ve millî camia içinde kendisine bu kadar geniş blçüde bağlılık temin eden Atatürk gibi kudretli bir şahsiyet, eğer isteseydi daha Sıvasta iken kendi irade ve hâkimiyetine tâbi millî bir idare kurabilirdi. Işte Atatürkün baş hususiyetlerinden biri burada kendini gösterir. Büyük Türk hiç bir zaman şahsî bir irade ve hareket fikrine iltifat etmemiş ve millet işlerini hep milletin hâkimiyetine dayanan bir kuvvete istinad ettirerek yürütmek istemiştir. Sıvas kongresi ileride teşekkül edecek bir Millet Mecli'inin bellibaşlı esaslarını ihtiva eden kararlar ittihaz eylemiş ve kongrenin intihab ettiği Temsil Heyeti milletten aldığı bu kuvvetle îstanbul hükumetine karşı kudretle ve muvaffakivetle mücadeleye başIamıştır. Nihayet Damad Ferid hükumeti istifaya mecbur edilerek yerine gelen ve sarayca Sıvasa mülâyim olmasına itina edildiği görülen Ali Rıza Salih Pasalar hükumetile Sıvasın, yani Mustafa Kemal cephesinin arzularına mümaşat olunmuştur. Temsil Heyeti Reisi olarak Mustafa Kemal İstanbuldan tek bir şey istedi: întihabat yapılması ve bunun neticesi olarak milletin islerine hakimiyetle bakacak bir Millet Meclisi kurulması. Bu intihabat yapıldı \e onun neticesinde bir Meclis kuruldu amma onun kuruluşunda Mustafa Kemalin doğru bir düşüncesi yürütülememiş olmaktan dolayı o Meclis akıbet sakıt cenin mahiyetinde birşey oldu. Şöyle ki istanbulun o zaman düşman tesiri altında bulunan vaziyetine göre Mustafa Kemal Meclisin İstanbulda kurulmasını emin bulmıyarak onun herhangi bir Anadolu sehrinde toplanmasını istivordu. Sarayla îstanbul hükumeti bu fikre muvafakat etmedikleri gibi Mustafa Kemalin yanında çalışanlardan bazıları da îstanbul fikrine temayül ve muvafakat gösterdiklerinden Mustafa Kemal tehlikelerini açık söyledıği bu fikrin o suretle tatbikına mâni olamadı ve kendisi îstanbula gelmiyerek Ankarada vaziyetin inkişafına muntazır kaldı. Bu vaziyette onun îstanbulda toplanan Meclis arkadaşlarına mütemadiyen verdiği direktif şuydu: Herhalde orada Meclisi bekliyen tehlikeye karşı mutabassır bulunmak ve tehlikenin tahakkuku ihtimaline karşı da derhal Anadoluya geçmek... Nitekim Büyük Şefin tahmin ettiği tehlike gelip çatmakta gecikmedi: 16 mart 1920 de îstanbul Meclisi basıldı, dağıtıldı ve İstanbul filî düşman işgali altına alındı. Bu vaziyet neticesinde İstanbul Meclisinin nisbetle yarıdan çok az azası Anadoluya geçebilmiş, fakat Büyük Şef hâdisenin vukuunu müteakıb bütü»~ vilâyetlerde icra ettirdiği intihabatla Ankarada toplanacak yeni Meclisin acele içtimaına imkân hazırlamıştır. Görülüyor ki gene meclis ve daima meclis... Filhakika Mustafa Kemalde hâkim fikir buydu. O, milletin iradesini temsil edecek meşru bir meclisin kararlarile iş görmeği en başlı muvaffakiyet şartı sayıyor, ve millî devletin ancak böyle bir temel üstüne kurulabileceğine kani bulunuyordu. Ankarada 23 nisan 1920 de açılan ilk Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan sonradır ki bu Meclisin kararlarile, kanunlarile ilk neferinden başlıyan yeni Türk orduları teşekkül etti, zaferler temin olundu ve inkılâblar başarılarak dünyanın hayret gözü önüne yepyeni bir Türkiye konulmasına muvaffakiyet elverdi. Büyük Başbuğun bu muazzam millet ve devlet işinde takib ettiği metod, millet hâkimiyetine dayanan bir meşruiyet prensipinden ibarettir. Ve bu onun hiç şaşmadan tatbik ettiği bellibaşlı kaide olmuştur. Bu itibarla Atatürkün büyük eserlerinin en büyüğü Türkiye Büyük Millet Meclisidir denilebilir. İşte Teşkilâtı esasiyemizin Meclise aid baş maddeleri: 1 Ç Memlekette teessür ve ıstırab j Ç Memlekette teessür ve ıstırab Izmir, (Hususî) Büyük Şefın ölümünden doğan büyük matem ve iç ıstırabı, hâlâ bütün kuvvetile, şehirde ve mülhakatta bir yas dalgası halinde esmektedir. Hele ilk gün, kara haberin yayıldığı gün şehir yerinden oynamış, bfttün mekteblerde yığınlarla talebe hıçkırıl^arla salonlara fırlamış, muallımler ve idareciler talebeyi zor tutabilmişlerdir. Talebelerden bayılıp hastanelere kaldınlanlar olduğu gibi, evlerinden fırlayarak sokaklarda hıçkıra hıçkıra : Buna inanamayız ! Diye bağıran kadınlar, kızlar görülmüştür. Kövler, kasabalar, şehirler karanlıklara gömülmüştür Bayrakların yarıya inmesini anlatan köy muhtarı bana şunu anlattı: Bayrağı yanya indirmistim ki, köşeden bir ihtiyar kadın sözüktü. Yasını başmı almış olan bu ihtiyar Türk anasmın hassasivetine bakınız. Gözleri açılmış, bana doğru koştu: Ne oluyoruz, neden bayrak yanya indirildi' Dedi. Vereceğim cevabı sasırdım. Fakat o, hassasiyetile mütenasib müthiş bir kavrayışla: Anladım! Diye bağırdı ve sonra avazı çıktığı kadar: Atavı kavbett'k kövlüler! Dive koşmağa basladı. Bunu duyan bir genc: Ne dedin. ne dedin be anam! Dedi ve kaskatı vuvarlandı. Avıltmcava kadar ba^ımıza hal çeldi. Avni vazivet, muhtelif şekillerde diğer yerlerde de geçivordu. Evlerde, carsılarda lâmbalar söndürüldü. Menemen kazasırda erkekler evlerine fitmed'ler; sokaklarda. carsı içlerinde kaldılar. Kadınlar da «ank' dul vı&mlarmıs gibi kam esiklerinde oturup aölamakla sabahladılar. Vapurlar. tramvavlar, otobüsler hıçkı.ıklarla uğulduyordu. Gazeteleri ellerine alanlar, iki satır okuyor ve ondan sonra gazetenin yaprakları arasmda ağlaşıyorlardı. Şehrin en kalabalık, en işlek caddesi olan Kemeraltı, sanki taş kesilip donmuştu... Hiç ses duyulmuyordu. Birbirine bakışan âşinalar, hafifçe: Başımız sağ olsun! Millet var olsunü Diyip geçiyorlardı. Bütün mektebli kızlar, beyaz yakalarını atmışlardı. Herkesin elinde bir gazete vardı. Evlerde. carsıda radvolar açılmış, kalabalıklar radyo başma toplanmıstı. Halkın bu teessür ve hassasiveti, muhte^em bir baghlık ve kadirsinaslıkla beraber Cumhurivet ve inkılâbm artık millî bir suur ve ideal halinde, haricinde tek ferd bırakmıvarak. milletin varlığına sind Şini gösterivordu. Aians ve gazete idarehanelerinin teiefonlan hic durmadan islivordu. Millî vahdetin devammı ^iddetle isteven ve bekleven umumî efkâr. ertesi gün Cumhurreisi intıhabını beklivordu. Yurd ve millet endısesınin gösterdiği tezahür, Türk vatanmın ilelebed garantisi olabilecek bir mahivet ve kuvvet taşıyordu. Türkiye Cumhurıvetinin Atatürkten sonra ikinci reis olarak General İsmet înönünü basa gecirdiği haberi, bütün bu matem havası içinde. büvük bir inşrah. bir sevinc dalgası halinde esti. ^ Milletin İsmet İnönüne karşı gösterdiği muhabbet tezahürleri, şavanı havret derecede yüksek, derin ve sanvmî idi. Radvo başlarmda on binlerce, yüz binlerce kişi : Yasasın, var olsun înönü! Dive bağırışıyor ve bu neticeyi alkışlıyordu. Şimdi herkes, vakıa ve hâdiseleri büvük bir idrak, büvük bir kadirşinaslık ve metanet içinde tahlil edip yeni ve büvük Cumhurreisine tam bir itimadla memleket ve milletin yükselmekte devam eyliyeceği kanaati içindedir. «Madde: 4 Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin yegâne ve hakikî mümessili olup millet namına hakkı hakimiyeti istimal eder. «Madde: 5 Teşri salâhiyeti ve icra kudreti Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder. Ledeliktıza tatbikatta dahi yeri ve ehemmiyeti olan bu maddeler Atatürk Türkiyesine hâs olan en kuvvetli hükümleri ihtiva eder. Atatürk bizim bu devlet teşkilâtımızı anlatmak için: Bizim devlet teşkilâtında başka milletleri örnek tutmağa ihtiyacımız yoktur. Bu işlerde biz yalnız bize benzeriz. Demişti ki gayet doğrudur. YUNUS NADİ Atatürk Dünyanın en bahtiyar fanisi ben olurdum; Sana gelen ölüme, göğsümü bir gereydim! Canımı, varlığımı, diyet olsun diyerek, Azrailin önüne göz kırpmadan sereydim! Hayatım, bir «an» olup, ömrüne katılarak, Kimsenin ermediği bir murada ereydim! Sen ulusun başında kartal gibi yaşarken, Ben başka diyarlarda beyaz güller dereydim! Dünyanın en bahtiyar fanisi ben olurdum, Sana gelen ölüme, ah göğsümü gereydim! M. BENDERU Karsta Kars, 14 (a a.) Atatürkün elim zıaından dolayı ilimizde iki gündür büük bir teessür hüküm sürmektedir. Ankara radyosunun neşriyatmı belediye oparlörü altmda çantası elinde mekteb ;ocuklarından ak sakallılara kadar büün halk saatlerce kan ağlıyarak beklemişler, Büyük Millet Meclisinin celseini takib etmişlerdir. Abdülhalik Rendanm nutku üzerine sokaklan dolduran bütün yurddaşlar beş dakika sükun ile acı hıçkırıklarla büyük hatırayı takdis tmışlerdir. Büj^ük Millet Meclisince İsmet İnönünün ittifakla Cumhurreisliğine seçilmesini duyan halk, büyük ve kuvvetli bir tminan içinde milletin yüksek iradesini alkışlamıştır. Vilâyetin bütün müesseselerinden Büyük Millet Meclisi Reisine, hükumete, Parti Genel Sekreterliğine taziyet telgrafları çekılmiştir. Afyonda Afyon, 14 (a.a.) Halk arasmda, Atatürkün ilk kurtardığı ve kat'î zaferi hazırladığı şehir olan Afyona defnedilmesi arzu edilmektedir. Teessür ve matem derindir. Herkesin çehresinde Atatürkün zıyaından mütevellit hüzün ve İsmet İnönüne bağlılık hisleri okunuyor. Reisicumhur intihabatmm neticesi, İnönünü çok seven Afyon halkını fevkalâde memnun etmiştir. Maraşta Maraş, 14 (a.a.) Ulu Şef Atatürkün vefatı radyo ile haber alındığı günden beri memleketimiz hâlâ derin bir acı içindedir. Herkesin gözü yaşlı, herkesin kalbi acıklıdır. Bütün devairde bayraklar yanya inmiş bir halde hergün asılıdır. Vilâyet gazetesi bu hafta Atatürk hakkında yazılmış yazılar ve onun hatıralarile dolu olarak çıkacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle