26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 1 Nisan 1937 Hasta Bilmem nasıl oldu, Joseph Cenio ile konuşurken, doktor Lenzuand'nın ismini söyleyiverdim. Garib bir eda ile: Ah! Doktor Lenzuand mı? dedi. Onu tanıdınız mı? Evet, tanıdım. Çok evvel değil, hem pek yakından. Bak nasıl tanıdım: « Hastaydım. Nem vardı, bilmiyorum. Her tarafım ağrıyordu. anlaşılan makine bozulmuş olacaktı ve bütün makinistler, doktorlar demek istiyorum. Hastalığımı bir türlü teşhis edemediler. Biri beni hablarla tedavi edeceğini söyIüyor, beriki iğne tavsiye ediyor, bir üçüncüsü masajla hiçbir şey kalmıyacağını ilâve ediyordu. Velhasıl vakit sarfediyorlardı ve paramı da beraber. Yataktan kalkamıyacak, yere ayak basamıyacak bir hale gelmistim. Bir kere ayağa kalkmak istedim, olduğum yere yığılıverdim. Biliyorsun ki ben bekânm. Evde hizmetçi kadından başka kimse yoktur. Bu hizmetçi kadın, bir gün bana dedi ki: Beyefendi, ben bir doktor bilirim. Öyle allâme değildir. Size iğne yapmağa gelen o gözlüklü küçük doktor gibi küstah değildir, çok para da almaz. Sadece bizim mahallenin emektar bir doktorudur; bizim mahallede mucizeler yaratmıştır. Mademki öyledir, git çağır, dedim. îşte bu suretledir ki doktor Lenzuand odamdan içeri girdi. Ufak tefek, şismanca, beyaz sakallı bir adamceğız, değil mi? Şapkasını masarun üstüne bıraktı, eldivenlerini çıkardı ve bana sualler sormağa başladı. Çok yıpranmış, kesik bir sesle soruyordu. Dördüncü katta oturduğumu ve bizim apartımanda asansör olmadığını da söylemem lâzım. Peki, dedi. Sizi muayene edeceğim. Nabzıma baktı, evvelâ arkamı, sonra göğsümü dinledi. Sahne gözünün önüne gelsin: Ben, yatağımda biraz doğrulmuş, gömleğim çözülmüş, deriaden teneffös eder bir vaziyette. O, karyolanın fcenannda, üstüme iğilmiş ve kulaklan göğsümde. Birden.. Birdenbire muvazenesini kaybetti, başı göğsümün üstüne yuvarlandı ve üstöme düştü. Aman doktor, dedim, ne oluyorsunuz? Ne olacak, bayılmıştı. Bu doktor, hastası nezdinde hasta olmağa gelmiştL Hemen seslendim, hizmetçi kadın koştu. O da bağırmağa başladı. Hizmetçi kadına: Ne duruyorsun, dedim. Üstümden alsana şunu, görmüyor musun, ezileceğim altmda. Zavallı doktor. Kimbilir, belki de onu yatırmak lâzım. Evet, evet, şu iki koltuğu birbirine yanaştır ve uzat kendisini oraya. Bu, dile kolaydı. Agathe (hizmetçi kadın) zayıf, cılız bir kadındı, halbuki doktorun şişmanlığı ve ağırlığı malumundur. Onu kaldıracağı zaman kendisi de düşmesin mi? Hem az kalsm benim üzerime. Ona yardım edecek halde değildim. Ben kımıldanmaktan âciz bacaklanmla yatağıma mıhlanmıştım. Bana yardım etmez misiniz beyefendi? Siz çekin, ben de iterim. Yatağa uzatabiliriz belki. Ne? Yatağa mı? Benim yanıma ha? Agathe devam ediyordu: Ancak yatakta rahat edebilir. Hem yatak geniştir beyefendi. Yatağım genişliğine genişti doğrusu ve birçok defalar iki kişi koyun koyuna yatmamış değildik. Fakat şimdiye kadar koynuma hep güzel kadınlar girmişti. Hiçbir doktorum bu arzuyu izhar etmemişti. Maamafih başka bir şey yapamazdım da. Bu ihtıyarcığı böyle bırakamazdım. Mecbur oldum çekmeğe ve Agathe de itmeye. Ve doktor, hastasının yanına uzatıldı. Agathe'e: Çabuk, dedim, telefona koş, bir T«rk irfkılâbının j«nilikl;rini kendi mü dafaa eder bir Lava Cjtf'Tus olmasıdır. Yazısır'itj çn cnirime ^okunt» i?rafı da bu, oldu. Ihtıyaî """ÖıV "»ofesBı' inkılâb aleyhtarı da, Istanbulun eskısı gibi kal madığma yanıp yakılan Fransız kadını, bu mürtecie karşı inkılâbımızın müdafiü... Madam Claude Eylan, kendisine Fes kalktıysa da tesbih duruyor amma sakın bunu yazmayın, sonra tesbih kullanmayı da menedcn bir kanun çık ması ihtimali vardır. diycn dostuna nasi hat veriyor: Eski adetler kayboluyor. Çare yok. Ne yaparsak yapalım, çark dönüyor Şükrü Beyefendi. O zaman ihtiyar profesör, yanıbaşlannda tramvay bekliyen Üniversiteli genc kızların bu «beyefendi» sözünü işitmelerinden korkmuş, Aman, dcmiş, rica ederim, bundan sonra, bana Bayan Şükrü Rusnu ckyiniz. (Evet bay değil bayan!) Ç Tarihî Bibliyoğrafya Nâbî'nin Surnâmesi (Mehmed IV in iki oğlunun sünnet diiğünü) Halkevinde bir gece RADYO Büyük Şefin genclikle ulvî bir musahabesi IBaşmakaleden devam} Bursa mektebinde geçirdim. Hepiniz bilirsiniz, Bursada Türk çocuğunu okutup yetiştirecek bir hayli kıymetli ilim mües seseleri vardır; daha demin bu Halkevinin sahnesinden o mekteb âlemlerinin muhtelif safhalannı projeksiyonla gös tererek hauralarımızı tazelediler. Ancak, arkadaşlar, bu yalnız Bursaya münhasır bir duygu değildir. Memleketimizin hangi parçası; millî hayatunızın hangi safhası gösterilse biz ayni heyecanı duyarız; çünkü sahibi olduğumuz memleket hür in lanların malı olan müstakil bir topraktır. Ancak, biz bu topraklara hakikaten tam tnalik miydik? Hayır. Onun bir zamanlar nekadar feci bir istilâya uğradığını, düşman ayaklan altmda nasıl insafsızca çiğnendiğini hepimiz bilir ve hatırlanz. Bugün kavuştuğumuz hürriyet, bugün Türk topraklannm nail olduğu istiklâl Atatürkün ona kazandırmış olduğu bir hürriyet ve istiklâldir. «Demin söze başlarken Bursadaki talebelik hayatıma işaret etmiş ve Bayan Fakihe benim de hocam olduğunu söylemiştim. Fakat ben ondan sonra daha büyük, en büyük bir hocanm talebesi ol dum. Ve bundan sonradır ki ben de hocahk edebildim. Bu hoca, bu en büyük hoca beni bilgilerimin her safhasmda yetiştiren Atatürktür. Gerçi bütün millet, bütün Türklük, inkılâblann hepsinde onun peşisıra, onun hocalığı ve idaresi altındaydı, buna şüphe yoktur; ancak ben onun daha yakın talebeliğini yapmak jerefine nail bulunuyordum; onun tarih talebesi olmuştum. Ondan bu feyzi aldıktan sonradır ki ben de mekteblerde tarih hocalığı yaptım. Ondan öğrendiklerimin verdiği görüş ve anlayış kabiliyetile şimdi hakikaten seziyorum ki bu millette Ata türkün bulduğu cevher varlık safhalan nın hepsinde tebarüz etmektedir. Bursa denilince hatıra evvelâ bir yurd parçası, sonra da Osmanh İmparatorluğunun ilk pa>ntahh mefhumu gelir. Fa kat Atatürk bana öğretti ki Bursanm tarihî evsafı yalnız Osmanlı İmparatorlu ğunun payitahtı olması değildir. O, daha eski devirlerde büyük bir Türk merkeziydi. Ve bütün yurd parçalan gibi o da Türkün ezelden malıydı. Halbuki tarih kitablan bize böyle öğretmiyorlardı; o kitablar bizi buralara sonradan gelip yerleşmiş bir ırk olarak tasvir ediyorlardı. Bugünün tarih bilgisi ise bize yurdun her köşesi öz bir Türk merkezi ve malı olduğunu gösteriyor. Bu öz Türk yurdunun her tarafmda çok eski bir Türk medeniyet ve kültürünün belgeleri meydana çıkmaktadır. Bu sebebledir ki Bursa olsun, Ege olsun, Van olsun Türkün her tarafı birbirinden aynlmaz tek bir malın, tek bir camianın parçalarıdır. Atatürk bu büyük yurdun tarihini böyle bulup yaz mış ve onu Türk gendiğine hediye et miştir. Hepimiz bütün genclik ve millet bu irfandan aldığı hızla ve tükenmez bir imanla yürümekteyiz.» önüne düşen Anzavurun Bursaya hücum edeceği anlaşıldığından buna karşı mü dafaa ve mukavemet tertibatı alınması yazılı bulunduğundan ve bu emrın nasıl tatbik edildiğini hikâye etti. Celâl Bayar, heyecandan titriyen bir sesle, kendilerine Türk adı veren bir takım vicdansız ve namussuz adamlann düşmana delâlet ederek Türk vatanını yabancı or dulara teslim eüirmeleri ne büyük bir eza ve azab olduğunu ve hayatınm bu en büyük azabınm kendisi Bursa istilâsın dan duyduğunu söyledikten sonra tarihin en büyük kumandanı olan Atatürkün eşsiz bir celâlet ve bükülmez bir azim ve kuvvetle bütün bir husumet dünyasma karşı şahlanarak Anadolu ortasından verdiği bir emirle düşmanları İzmir kıyıla rında nasıl denize döktüğünü anlath ve: Arkadaşlar, dedi, bu zamanı id rak ettiğinizden dolayı hakikaten bahtiyarsınız. Sizleri candan tebrik ederim. Ancak, yüksek müsaadeleriyle söyliye yim ki Atatürk te bahtiyardır; çünkü o da tek bir emri, tek bir işareti üzerine nefsini, hayatını, çoluğunu çocuğunu, varuu yoğunu, hulâsa bütün mevcudiyetini, tereddüdsüz fedaya hazır bir milletin Şefi, Ulusu, Atası olduğunu ve milleti nin kendisine böyle bir iman ve itaatle bağlı bulundugunu biliyor.» Celâ] Bayann sözlerini gençler alkıs ve itaat tufanı ile teyid ettiler. Atatürk çok müteheyyiç görünüyordu. Salonda bir dakika derin bir sükut hüküm sürdü. Sonra Atatürk tekrar gençliğe hitab ederek, gürbüz ve kahraman bir belâgat çağlıyanı halinde şu sözleri söylediler: « Gender, benim müstakbeldeki emellerimi tahakkuk ettirmeği taah hüd eâen gender... Hakikaten, Ba yann dediği gibi bir gün bu memle keti sizin gibi beni anlamış bir gencliğe tevdi edeceğimden dolayı çok memnun ve mes'udum. Buna cidden sevinmekteyim. Fakat beraber yaşa • dığımız müddetçe benim hedefime yürümenizi hepinizden taleb etmek meşru bir hakkım olarak tamnmalı dır.» * * * Andre Birabeau'dan doktor çağır. Doktor Fayette'i mi? Hangisi olursa olsun. Yeter ki hemen gelsin. Ancak yirmi dakika, bana bir asır kadar uzun görünen yirmi dakika sonra geldi. Odaya girer girmez: Hayrola, dedi. İğnelerim tesir etmedi mi? Biraz canım sıkılmış olarak: Hayır doktor, dedim. Kendim için değil, doktor için sizi çağırdım. Doktor Fayette gözlerini alabildiğine açarak: Ne? dedi. Meslektaş oldukları ve ayni mahallede oturdukları için tanıştıklaruu zannediyordum. Beni muayene ederken bayıldığını itiraf etmek zaruretinde kaldım. Doktor Fayette dudaklannı ısırarak: Ya! dedi. Onu siz çağırmıştınız, değil mi? Ve artık bana bakmadı, bakmaz göründü. Doktor Lenzuand göz. kapaklannı aralanuştı ve yavaşça nefes alıyordu. Başmın altına bir yastık ister. Bir yastık vardı, o da benim başımın altında idi. Başımın altından çekerek yatak arkadaşmm başını üstüne koydum. Doktor Fayette bir kâğıda bir şeyler karalamıştı. Agathe'e uzatarak: Eczaneye koş. Bunu hastaya verirsiniz. Agathe odadan çıktı. Doktor Fayette şapkasını aldı. Gidiyordu, gidiyordu. Bu kadar mı doktor dedim. Bu an için bu kadar. Fakat.. Fakat mümkün değil.. Ayıltnıyacak mı? Gitraiyecek mi? Adamcağızın kımıldıyacak hali mi var? Ne? Demek burada, yatağımda kalacaktı? Olamazdı. Onu hemen gotürmek lâzımdı. Doktor Fayette: Peki, dedi. Şimdi bir araba gönderirim, evine götürürler. Doktora yalvardım. Aman doktorcuğum, çok gecikmesin. On dakikadan fazla sürmez. Belki de hakikaten on dakikadan fazla sürmedi. Fakat sen bir de bana sor.. Yatağımda zor nefes alan bu ihtiyarla yapayalmzdım. Mümkün olduğu kadar yatağm bir ucuna büzülmüştüm. Ona yan gözle bakıyordum. Yağmur yağmış olacaktı. Pardüsüsü ıslak yün kokuyordu. Arasıra, uyanık olduğunu aannederek, soruyordum: Nasıl doktor? Bir parça iyileştiniz mi? Sade nefes bana cevab veriyordu. Gayrimuntazam bir nefes. On dakika mı? Ah kahrolası on dakika! Birdenbire ellerinin büzüldüğünü, göz kapaklarmın yana kaydığını görür gibi oldum. Ve aramızda yirmi beş santimetrelik bir mesafe vardı. Ne? Ölüyor.. Can veriyor.. diye kendime seslendim. Bir sıçrayışta yataktan fırladım. Ve dostum, bacaklarım, aylardanberi beni yatağıma mıhlıyan bacaklarun beni kapıya kadar ve kapınm da ötesine kadar, bu yataktan uzaklara taşıdılar. taşıyabildüer. Doktor Lenzuand hakikaten yaman bir doktordu. Beni iyi etmeğe muvaffak olmuştu. Bu aksamki program J İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadis 13,05 muhtelif plâk neşriyatı 14,00 son 18,30 plâkla dans musikisi 19.30 konferans: Doktor Fahreddin Kerlrn. İrade zafi 20,00 Sadi ve arkadaşları tarafından Turk musikisi ve halk şarkıları 20,30 Omer Rıza tarafından arabca söylev 20,45 Sa * fiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Saat ayan 21,15 orkestra 22,15 Ajans ve Borsa haberleri ve ertesi günün programı 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları 23,00 son. VIY ANA: 17,05 KONSER 18,20 şan 18,40 piyano konseri 19^0 havadis 18,45 Brezilya musikisiruîen parçalar 19,35 konferans 20,10 gramofon plâkları 21,20 varyete 22,30 KONSER 24 DANS MUSİKİSİ. BERLIN: 17.45 şan 19 konser 20 konferans « 20,15 şan konseri 21 havadJs 21,10 ko medl temsili 23 havadls 23,30 Stutgarttan naklen DANS MUSİKİSİ. PEŞTE: 18.30 RUS ŞARHILARI 19,40 piyano konseri 20.20 konferans 21 havadls 22 hafıf musiki 23,20 Peşte orkestrası tara fından konser 23,30 ÇİGAN ORKES TRASI. BUKREŞ: 19,10 gramofon plâkları 20,20 piyano konseri 20,45 şan 21,15 SENFONİK KONSER 22 DANS MUSİKİSİ 23,45 havadis 24 hafif musiki. LONDRA: 18,15 askert bando 19 gramofon plâk • ları 21 KEMAN KONSERİ 22 şan 23 havadis 23,10 FİLÂRMONIK ORKES c TRA. PARİS: 19 İngilizce şarkılar 19,50 konferans • " 20 KONSER 21 Org konseri 22,25 gramofon plâkları 22,30 havadis 22,50 var • « yete 23,30 temsil. ROMA: 18,15 DANS 18,15 spor haberleri 19 gramofon plâkları 19,50 TÜRKÇE NEŞ > RİYAT 20 yabancı dillerde neşrlyat * 20,49 Yunanistan için neşriyat 21,40 as kerî bando 22 komedi temsili 22,40 as kerl bando 23 DANS MUSİKİSİ. Üniversite kütübhanesi turkçe yazmalan arasmda T. 1774 numarada kayidli bulunan Hâkün risalesinin 40 mcı varakının İkinci sahifesinden 58 inci varakının birinci sahifesine kadar, saiıife kenarlarmdaki boş yere yazümış, Mesnevî tarzında 589 beyit. Hâkim risalesinin bu nüshası (12,5x21) santim büyüklüğünde olup yazı kısraı (7yl9) santim eb'admda, manzumenin işgal ettigi yer (3,5) santim genişliğindedir. Hat, güzel bir nesih. Surnâmeler, geçmiş asırlardaki Türk hayatını göstermek bakımından, tarihimizin en kıymetli kaynaklarından bir kısmını teşkil eder. Şair Nâbî, bu manzum Surnâmeyi, Dördüncü Mehmedin emrile kaleme almıştır. 32 beyitlik bir girizgâhtan, 22 beyitlik bir nimetten ve 32 beyitlik bir methiyeden sonra «îbtidayi vakayii suru hümâyun> diye mevzua giriyor: Hicrî 1086 yıhnda, Dördüncü Mehmed, Edirnede iki büyük düğün yapıyor: Oğullan Mustafa ile Ahmedi sünnet ettiriyor, kızını da sevgili gözdeki ikinci vezir Kuloğlu Mustafa Paşaya veriyor. Düğün hazırlıklarmdan bahseden şair, bu vesile ile vezirlerin padişaha ve şehzadelere takdim ettikleri hediyeleri de kaydediyor: Sadrıazam Köprülüoğlu Fazıl Ahmed Paşa; Dördüncü Mehmede mücevher cildli nefis bir Kur'an, Şeyh Nizaminin nefîs bir «Mahzenülesrar» ını, mücevher takımlı bir küheylân, murassa bir altm kâse, bohçalarla kıymetli kumaşlar; büyük şehzadeye: Mücevher bir Kur'an, Caminin nefîs bir «Tahfetül'âhrar> mı, eşsiz bir mürekkâ, bir de varakları oymalı nefîs bir kitab, fevkalâde güzel bir şehname, mücevher takımlı bir küheylân, üç sade at, bir elmaslı sorguç. üç aded şuh ve dilâra gılman, beş bohça kıymetli kumaş; ve ikinci şehzadeye de buna benzer hediyeler sunuyor. Veziri azamdan sonra ikinci vezir Musahib Mustafa Paşa, üçüncü vezir diğer Mustafa Paşa, Defterdar Ahmed Paşa, beşinci vezir Yusuf Paşa, nişancı ve müverrîh Abdi Paşa (1) ve diğer devlet ricali mevkilerine göre kıymetli hediyeler veriyorlar. 1086 daki bu sünnet düğünü on beş gün sürmüştü. Nâbîden, o devrin büyük muharriri ve artisti Evliya Çelebinin seyahatnamesinde bahsettiği îstanbulun oyuncu kollarının düğün münasebtile Edirneye götürüldüğünü öğreniyoruz: Biri Mıme4 kolu tibir çlpnur, ( Mihir, hubantnt görse, tulunur (2) NOBETCI ECZANELER CEVAD SADIK Ingiliz tayyarecileri Birkaç gün evvel tayyare ile memleketimize gelen İngilterenin tanınmış simalarmdan Lady Lodge, beraberinde îngiliz hava yüzbaşısı olduğu halde dün Ankaradan İstanbula dönmüştür. Suriye yolue Kıbrısa gitmek istiyen İngiliz tayyarecileri, programlarını değiştirerek îstanbula dönmüşler ve dün sabah Romanyaya hareket etmislerdir. man muallimlerin sözlerine istinaden Türk gencliğini, orada kendisini hayrette bırakan bir «radiesthesiste» 1 ] Türk doktorunu fevkalâde methediyor. Bu doktor, kadını muayene etmiş ve onun Paristeki doktorunun koyduğu teşhislerin aynini koyrnuş. Bayan muharrir, bunu Türk doktoruna söylediği zaman o, hiç şaşmadığı gibi, iftihar da etmemiş! Bu noktayı da ehemmiyetle kaydettiğine göre, ma damın kendisi bir Türk doktorunun böyle şeyler bilmesine pek şaşmış olacak. Muharririn, Ankarayı methetmesi tabiî hoşumuza gitti; fakat, yazısında ho şumuza gıtmiyen öyle bir hava var ki Istanbulu yeni rejime muhalif, mürteci bir muhit gibi tevehhüm ederek öyle göstermeğe çalışıyor. Meselâ, hepsi Türkiye Cumhuriyetinin memurları olduğu halde, Ankaradaki memurlan methederken îs tanbuldakilere şiddetle hücura ediyor. Garib zihniyet! Birisi dahi Cevahtr koluAvr, \ İçi mehpârelerle doludur.. (S) Nihayet, İstanbuldan gelen bu kollardan başka bir tane de «Edirne kolu» olduğunu ve bir «Mısır oyuncusu> olduğunu görüyoruz ki, Nâbî, bu kolların naklebazan, suretbazan, tasbazan ve kâsebazanları ile sair hünerbaz ve pehlivanlarile halkı eğlendirdiğini söylüyor. Nâbî, bu manzum Surnâmesinde verilen ziyafetlerden, eğlencelerden, geceleri tertib edilen donanmalardan ve fişek şenliklerinden ve hatta tiryaki koşulanndan bahsederken, bu on beş gün içinde 2000 kadar çocuğun sünnet edildiğini ve şehzadelerin de bunlardan sonra düğünün on birinci günü sünnet olduklarını kaydeder. Bu meyanda tertrb edilen bir de «Şeker alayı> nı anlatır. Şekerciler, her birini üç, dört adamm taşıdığı şekerden 200 den fazla fil, at, balık ve sair hayvan suretleri yaparak alay gösterirler. Şair, Surnâmesini, ceBayan Âfetin bu yüksek duygulu ve miyet nihayete erdikten birkaç gün sontemiz ifadeli hitabesinden sonra Celâl ra da büyük bir at koşusu tertib edildiBayar, Bursa muhiti içinde çerçeveliyeğini anlatarak bitirmiştir. jeği bir iki hahrayı anlatmak üzere UIu Bütün bu Surnâmeler, üzerinde derin Önderden izin aldı. Celâl Bayar düşman tetkikler yapılmağa değer eserlerdir. istilâsma karşı şahlanan Atatürkün ya Reşad Ekrem Koçu nına ve yardımma koşmak üzere Ana (1) Cumhuriyet, Tarihî Bibliyoğrafya doluya giderken ailesini görmek üzere biı arahk Bursaya uğradığı sırada Ankara2431937. (2) Pehlivan Ahmed kolu, Evllya, 1, 046. da Mustafa Kemalden bir telgraf emri (3) Cevahir Kolu, Evliya, 1, 648. aldığını ve bu emirde düşman kuvvetleri Bu akşam şehrin muhtelif semtlerindo nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Mehmed Kâzım), Beyazıdda (Asador), Kuçükpazarda (Hikmet Camil), Eyübde (Mustafa Arif), Şehreminin •* de (Hamdl), Karagümrükte (Arif), Sa • matyada (Teofilos), Şehzadebaşmda (Hamdit, Aksarayda (Şeref), Fenerde (Emilyadis), Alemdarda (Sırrı Rasim), Bakırköyde (Lstepan). Beyoğlu cihetindekiler: istiklâl caddesinde (Kanzuk), Bostanbaşında (Itirnad), Galata, Mahmudiye cad desinde (İsmet), Taksimde (Nizameddin), Şişlide, Kurtuluş caddesinde (Necdet), Haskoyde (Barbut), Kasımpaşada (Vasıf), Beşiktaşta (Nail Halid), Sarıyerde (OsTürk gençliği, Ankara Halkevinde man). Usküdar, Kadrtcöy ve Adalardakiler: güneşli bir gece geçirmiştir. Üsküdarda (İmrahor), Kadıköy, Söğfldhmail Müstak MAYAKON lüceşmede (Arman Hulusi), Büyükadada (Şinasi Rıza), Heybeüde (Halk). Hayat bilgisi tedrisab hakkında bir konferans Şehrimizde bulunmakta olan Antalya Maarif müdürü, mekteblerde okutulmakta olan hayat bilgisi mevzuu etrafında dün Üniversite konferans salonunda bir konferans vermiştir. Hayat bilgisi tedrisatı yapan bütün muallimler konferansta bulunmuştur. Kemal Kaya ilk evvel, hayat bilgisi tedrisatından gayenin ne olduğunu izah etmiş ve bu mevzu hakkındaki tedrisattan verimli neticeler elde edilebilmesi için evvelâ çocuğun muhitindeki eşyadan istifade ederek programm tatbikatına girişilmesinin doğru olacağını, hatta uzun masraflara mütevakkıf ders aletleri olmadan, her muallimin kendi elile yapabileceği bir takım basit şekillerle arzu edilen neticelerin elde edilebileceğini söylemiştir. SAMSUNDA Halk Kitabevi Cumhuriyet Gazetesinin ve bütün mekteb kitablan, kırtasiye, mecmua ve gazetelerin tevzi yeridir. En son model daktilo ve fo toğraf makinelerini de burada bulursunuz. Samsun Gazi caddesi Haydarpasa Niimune Hastanesi Baştababetinden: 150 çam hediye etmek suretilo hastanemiz bir kısım bahçesinln çam or > manı haline konulabilmesine büyük yar drmları dokunan eski İstanbul saylavı General Süreyya İlmene âlenen beyanı teşekkür olunur. Tesekkür İFEGARAveSTANGALil Terzihanesi nisaoın 8 ine kadar elbise ve şapkalarını sattnaktadır. Karagömlekliler ihtılâli Mütercimi Haydar Rifat Yeni çıkb 1OO kuruş İRTİHAL Ankara Yüksek Ziraat Enstitüleri mu temedi Kadri Binyıldızm eşi ve mütedavil sermaye muhasibi mes'ulü Ragıb Binyıldızm kardeşinin karısı Müeyyed Binyıldız tedavide bulunduğu Gülhane hastanesinde dün vefat etmiş ve cenazesi yakın akrabaları ve sevdikleri tarafından kaldırılarak Merkezefendide aile mezarlığına defnedilmiştir. Tedavide bulunduğu müddet zarfında Gülhane hastanesi sayın profesörleri ve doktorlarile idaresi heyetinin gösterdikleri yüksek şefkate ve cenazeye iştirak etmek lutfunda bulunanlara açıkça minaet ve şükranlarımızı sunarız. Yüksek Ziraat Enstitüleri mütedavil sermaye muhasibi Ragıb Binyıldız Yüksek Ziraat Enstitüleri mutemedi Kadri Binvıldız BAĞDAD BÜLBÜLÜ n Şehzadebaşı H i l â l S i n e m a s ı nda yarından Türkçe sözlü ve şarkıh orijinal film I Mevlid Ordu Valiliğinden mütekaid merhum Bay Nazım Akyüreğin rühu için 4 nisan 937 pazar günü saat üçte Kızıltoprakta Zühtüpaşa camisinde Mevlid okutturulacaktır. Arzu eden bilcümle akraba ve dostlarm teşrifleri rica olunur. Bu akşam i P E K v e ROMEO ve JULIET Sevenlerin ve sevilenlerin Aşkı tanıyanların filmi. Baş rollerde : Sinemacılığın 40 senede yarathğı e n güzel, e n nefis v e ş a h a n e filmi ~ ^" I 1™ WJF sinemalarında birden başlıyor. NORMA SHEARER LESLIE HOVARD JOHN BARRYMORE Bu akşam için bieilerinizi evvelden ald.rınız. Telefon : MîiLEK. 40868 iPEK 44289 Bugün matinelerde Melek'te; SON RUMBA ipek'te: KARANLIKTA UÇUŞ Fransa, bir türlü bizi tamyamıyor, diVEFAT ye şaşmıyalım. Memleketimize gelen Nal Fabrikatoru Bay Bu yazıda birşey nazan dikkatimi celNİKOLA DİMKOF muharrirleri, bir türlü bizi anlıyamıyor ki betti. Fransız kadını, îstanbulun aley bir kaza neticesinde vefat etmiştir. CeFransa, bizi tamyabilsin! hinde bulunduğu ve Istanbulu anlamadığı naze merasimi bugün saat 14 te Bakırhalde, Ankarayı methediyor ve hakikaköyünde Ayayorgi Rum ortodoks kiliten Ankarayı, çok daha iyi anlamış gö sesinde icra olunacağmdan son teşyi va1] «Radiesthesie», vücudün ışıklara karş; zifesinde bulunmak istiyenlerin teşrifrünüyor. Şehri, meydanlan, binaları, resolan hassasiyetinden, ışıkların vücud üzemî daireleri, memurlan pek beğeniyor. rindeki tesirinden bâhis fen. «Radiest eri rica olunur. Ziraat Enstitüsünü, bu müessesedeki A1] hesiste» bu fenle meşgul olan mütehassıs. ŞEHiRLER ALEV İÇİNDE VARTM AKŞAM T Rejısör : TURJANSKI'nin büyük eseri Fransizca Artistler : GEORG RIGAUD GABRIEL GABRIO JOSELIN GAEL SUZI VERNON ve MAXUDIAN Avrupanın en büyük filim şirketi olan UFA tarafından yüz bİDİerce lira sarfile yapılan bu muazzam film Meatopolis'den yüz defa heyecanhdır. Bütün bir şehıin cehennemî alevler içinde yıkılışı, binlerce halkın felâketi, yüzlerce petrol kuyularının infilâkı, tasavvurun fevkinde heyecanlı dehşet ve ihtiras sahneleri... » P * '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle