28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 Mart 1937 CUMHURİYET Istanbul sokaklarında çürüyen bir nesil Mekteb zamanlarında kaldırımlarda kayarak oynıyan ve boyuna tramvaylara asılan bu çocuklara karışacak bir salâhiyet sahibi yok mudur? Fantoma Mehmed Meşhur hırsızın parmak izi Ankaraya gönderildi Meşhur kasa hırsızlarından Fantoma Mehmed, geçenlerde bir gece Gaîatada Pandispanyan müessesesine girerek ka sayı soymağa teşebbüs etmiş ve yakalanacağını anlayınca kaçmıştır. O sıralarda mahallinde tetkikat yapmış olan zabıta memurlan kasanm yanmdaki masanm camı üzerinde bir takım parmak izlerine raslamış ve mevcud parmkizi sicillerirde yapılan tetkikat neticesinde bunun Fan toma Mehmede aid olduğu anlaşılmıştır. Bu hususta maznun olarak muhakcne edilmekte olan Fantoma Mehmed, mahkemede parmakizlerinin kendisine aid olmadığını ısrarla iddia etmiş ve bu işin fennî bir şekilde tetkikini istemiştir. Bunun üzerine heyeti hâkime diğer üç sabıkalınm daha parmak izlerini mah kemeye getirtmiş ve Fantoma Mehıne dm de ayni büyüklükte parmakizlerini çıkartarak bir seri hazırlamıştır. Bu îerinin, hiç isim yazılmıyarak, kasa etraf nda bulunmuş olan parmak izlerile bir likte Emniyeti Umumiye müdürlüğünün teknik bürosuna gönderilmesine ve şüpheli parmak izlerinin bu seriden hangi Adım başında gorulen bu mamara karsısında içlniz sulamaz mı? Fransızlann Maginot istıhkâmlarına dair temsilî bir resim iine aid olduğunun fennî bir şekilde tesIstanbul sokakları ne zamandanberi kasketini kapıyor. Moskovada çıkan Izvestia gazetesi, son dik. Bunun kapıları açıkn. îçeride askerbirer açık hava mektebine döndü. Derhal ağlamağa başlryan çocuk yal bit ettirilmesine karar verilmiştir. günlerde dünya matbuatında ehemmiyet ler gramofon çalıyorlardı. Burada ku Muhakeme, Ankaradan cevabın gelAna caddelerden, büyük meydanlar varıyor: li akisler bırakan Sovyetlerin Maginot mandan bize şu izahatı verdi: mesine tehir edilmiştir. « Tövbe ağabeyciğim... Bir daha dan tutun da kenar mahallelerin çıkmaz yani müstahkem hattı hakkmda bir ma«Şu içinde bulunduğumuz yer bir sokaklanna kadar her tarafta, günün yapmam, ver kasketimi..» kale neşretmiştir. Havrada çocuklara ders s^ğınaktır ve bütün bu mmtakada bunun her saatinde ve bilhassa ders zamanlaVe biletçi dayanamıyor, kasketi fırlaSovyet Maginot hattmm esrarını anla gibi birçok sığınak vardır. Buraya gelirrında kafıle kafile çocuklara rasgelme t;p atıyor. veriyormuş br mahiyette olan bu yazıyı iktibas edi ken geçtiğiniz saha toplar ve mitralyöz mek mümkün olamıyor. Çocuk bir hamlede tramvaydan ath Kuledibindeki Musevî havrasında Işsiz güçsüz, mekânsız büyüklerin ser yor, atlıyor amma, biçare biletçiyi de küçük çocuklara ders verildiği haber yoruz. Bu makalede, muharrir, bu müs lerle doludur. Müdafaasız bir kanş topseri diye takibe uğradıklan bir devirde, ağzı açılmadık bir küfür yağmuruna bo alınmış ve dün bir cürmü meşhud ya tahkem mevkii ziyaretinden hasıl olan rak yoktur. Şimdi farzedelim ki harb başlamış bulunuyor. Gözcülerimiz, düşma pılarak kanırna karşı harekette bulu intibalannı şöyle naklediyor: kaldırımlarda sürünen okuma çağmdaki ğuyor. nan Mişon admda Balatlı bir Musevî «Otomobilimiz, güzergâhına, tam ma nm filân veya falan mıntakada bulun başı boş çocuklarm yolunu kesecek, yakaBu çocuk Istanbul sokaklarında biı yakalanmıştır. nasile erimiş bir kar yağmuru serperek, duğunu bize haber verirler. Zifiri karanlarma yapışacak, onlardan hesab soracak tane, beş tane, hatta beş yüz tane olsayiki katlı küçücük evleri geride bıraktı. hk gece de olsa, kalm bir sis tabakası ile kimse yok mudur ? dı, susulabilirdi belki. etraf örtülü de bulunsa, bir veya iki işaîsterseniz, bugün bu işi bir tetkik edeSolda, otuz kilometro kadar uzaktaki Fakat bugün tstanbul sokaklarında lığımı vermez..» ret, meselâ bir ağacın numarası veya b<r Ve birden ahşab bir evîn kapısı önün hududa doğru uzayan cılız ağaclardan lim. böyle bir nesil harab oluyor. taş yığınınm üzerindeki rakam, nereye de dumyoruz. Işte Taksim meydanmda, abidenin etibaret bir koru görünüyordu. Bu çocuk yasağa karşı geliyor, yalvaatış yapacağımızı bize göstermeğe kâfi rafındaki asfalt kaldırımlarda kaydırak rarak, ağlıyarak merhamet dilenryor, yaKapıyı ben çalıyorum. Bize bu hududdan gelecek tehlike ne dır. Bir tek işaretle hatasız atış yaparız oynıyan bir grup. Çocuğun aandırmak istiyen bakışları olabilir? Şu olur ki, zifiri karanhk bir lan söylüyor, küfür ediyor, kaldınmlarda ve dakikada 100 metre murabbaı sahayı Yedi sekiz yaşmdaki bu bacaksızlar, sürünüyor... ve böyle yuvarlanıp gidiyor. gözlerimde. gece, yeraltı garajlarmm ve hangarları 10,000 kurşunla yağmur gibi taranz. ikide bir oyundan yorulup, küçük bir seAna, beni görünce şajkın şaşkın bakı nın kapıları açılır; kuvvetli ışıklar neşreYa sonra ne olacak? Periskopta 3 numara ile gösterilen şu yahate çıkmağı ihmal etmiyorlar, ve genıyor: den fenerlerin ziyası altında siyah kuşlar Samatyada tramvaydan iniyor ve bekyarığı görüyor musunuz? %90 nisbetinlen geçen tramvaylara asılarak bilhassa « Hemşire, diyorum, bu çocuğu ve çelik kaplumbağalar ileriye atılarak liyorurn. Harbiye yolunu tutuyorlar. böyle sokaklara bırakmak... şarka doğru ilerlemeğe başlarlar; içi asker de zayiat veren düşman, sığınmak için Saat üç... Kimse ses çıkarmıyor. Ne sokağı, oğlan mektebden ge • dolu otomobiller yola atılırlar; süvari buraya iltica eder. Biz de ateşi keseriz. Mektebler henüz tatil edilmemiştir. Ve onlar, gülüşerek, eğlenerek, bağnkuvveti ayni yolu takib eder ve topçu, Fakat bu sefer yanımızdaki posta ateş Iiyor..» İşte bir alay çocuk daha... açar ve oraya saklanan düşmanı imha eşarak o tramvaydan ötekine atlıyarak giVe aklı başma gelmiş gibi oğluna dö erkânıharbiyesinin tesbit ettiği sevkulceyş Bunlann arasından üstübaşı tertemiz, der. dıp geliyorlar. noktalannı işgal eder. nüyor: hali düzgün görüneni yakalıyorum: İstanbulun en işlek caddesi... Bu sefer düşman, tanklannı saldınr. İşte, Ukrayna'nm istilâsı plânı, yüz « Yoksa gene tramvaylann peşinde « Ne anyorsun sen sokaklarda?.. İyi amma, sade burada değil ki. Tanklar bize 500 metro yaklaşmcıya kalerce kilometro uzunlukta bir saha üze mi dolaşıyordun?» Bana bir cadde gösterin ki, orada ya Haydi yürü bakahm eve.» dar bırakınz ve o zaman toplanmızı faa Benim yabancı olduğumu anlıyan ço |tinde, birkaç dakika içinde böylece tatBirden, beni bir aile dostu sanryor ve nm saat olsun çocuklarm asılmış olduğu liyete getiririz. Bir tek tank bu ateşten bik edilecektir. cuk, oesaretle atıhyor: süklüm püklüm yürüyor. tramvaylan görmeden durabilelim. Bu takdirde, düşman, karşısmda ne masun kalamaz, hepsi arka arkaya te « Yok anneciğim, mektebden geli« Neden mektebe gitmedin? Beyazıd meydanmdaki üç büyük saal bulacaktır? Boş hissi veren tarlalar, fe kerlenir, son kalanlar kaçar ve saha teyorum. Yalan söylüyor.» Sabahleyin gittim amca.. te ikiye on var. fazla cür'etkâr efradı güçlükle koruya mizlenmiş olur. Kadm bana çıkışryor: Ya öğleden sonra?.. Bütün mektebler öğleden sonra bir buDüşmanm ağır toplan yeraltı tesisab « Sen kimsin?. Ne karışıyorsun â bilen birkaç cılız ağaç gövdesi. çukta derse başlarlar. Arkadaşlarım kandırdılar... Trammıza zarar veremez ve bu toplar nekaKumandan, bize: lemin çocuğun a.. Halbukı burada, işte ellerinde çanta vaylara bineriz, gezeriz dediler. Giriniz, dedi. Alçak bir kapı gı dar büyük olursa o nisbette çabuk yıp Fakat az daha tramvayın altında larile kaldırımlann üzerlerine tebeşirlerle Gezdıniz mi bari?» cırdıyarak açıldı. Arkasında bir başka ranır. Hedefi dövebılmek için de, böyk kalryordu.. Günah değil mi?» resimler yaparak vakit geçiren çocuklar Ellerile uzaklan göstererek: kapı göründü. Bu kapı da* bir kasa ga bir topun 200 ilâ 250 mermi atması iâAna çouğun kulağma yapışryor: var. « Çook... diyor, ta Fatihe kadar, zımdır. « Ben sana tramvay hızlı giderken pağı gibi aheste aheste döndü. Bunun arÜşenmeden bir kenarda duruyor, u oradan da Şişliye gittik. Tayyare kuvvetine gelince, düşmanın kasmdaki üçüncü bir kapıdan girdik. binip inme demedim mi?» zun uzun onlara bakıyorum. Tam yirmi Paran var mıydı?» Girdiğimiz yerde, insan kendisini bir 500 kiloluk bombalar attığmı farzetsek Kadm hâlâ orada duruşuma mâna dakıka böylece vakit geçiriyorlar, sonra Gafletime gülüyor: bile, yeraltı kazematlanmıza hemen hiç veremiyerek, nihayet kapıyı yüzüme ka denizaltı gemisinde zannediyordu. Kar bir Edirnekapı tramvayınm arkasına, ka« Ne parası amca... Anafor... Asışımızda bakırdan bir takım âletler pırıî isabet veki olmryacağını söyliyebiliriz. pılarına asılarak uzaklaşıyorlar. lıyoruz.. Yoksa ona para mı yetişir.. Sa parken, her şeyi göze alarak soruyorum: Gazlerden de korkumuz yoktur. Ka « Demek ki tramvaylara asılmasını pırıl yanıyordu. Tavana bir periskop göÇocuklar için tramvaylara asılmak ar de Taksimde inen bir müşteri biletini mülmüştü. Beride bir telefoncu, bir ta pılanmızm sağlamlığı ve hava filitreleritık bir âd^et haline gelmiştır. verdi, onunla Harbiyeye kadar içeride hoş görüyorsunuz?» kım emirler vermeğe hazırlanıyordu. miz gazin girmesine mânidir. Kazemat Beni şirret, aksi bir sesle azarlıyor: Aksaraya iniyorum. oturdum da gittim.» « Azad olunca elbette binecek... Periskoptan dışarıyı seyretmek iste lanmız çok sıkı kapalıdır ve içerideki haOrada da ayni hal. Görüyorsunuz ya, biraz dilenmeğe de Çocuk bu, gezsin eğlensin... Sana ne o dim ve gözümün önünden, boş kırlann va bilkimya tasfiye edilmektedir. ElimızYedikuleye giden bir tramvaya ath alışıyoruz. deki ihtiyat erzak ve cepane sayesinde luyor...» yor ve sahanlıkta duruyorum. Çocuk birden duruyor: kasvetli manzarası ile beraber rakamlar burada ilânihaye kapalı oturmak müm Vakıâ bir bedagog değilim. » İki dakıka geçmeden dört çocukluk bir « Amca ben gideyim artık... ve çizgiler arasmda, bir ağaç, bir tepe, bir kündür. kafile kaşla göz arasmda kapılara yapı Fakat bir nesli kökünden kemirerek ve Yoo eve kadar beraber gidece kütük, bir taş yığını geçti. Esasen düşman, yeraltı sığmaklannm şıyorlar. yalandan başhyarak kötülüklerin enva ğiz.» Kumandan, bu gördüklerimi aklımda bir hattını işgale muvaffak olsa dahi, oına sürükliyen bu yaman salgınm derhal « Mekteblisiniz, ayıb değil mi?« Boynunu büküyor, yalvanyor: önüne geçilmesini istemek için, basit bir tırtmamı tenbih ertikten sonra yeraltı gemi nun arkasından diğer bir hatla karşıla « Sana ne?.. Tramvaylar babanın « Anneme birşey söyleme ama... vatandaş olmak bile yetmez mi? sinden çıktık ve biraz ötede, gene toprak şacak, işe yeniden başlamağa mecbur omalı mı?» Korkuyor musun, döver mi? Tam o sırada yelişen biletçi birinin Yoo... dövmez ama, yann harç KANDEM1R altında gizli bir nevi köşkün önüne gel lacaktır.» Rusların Maginot iıattı . Ukrayna hududunu koruyan tahkimat Izvestia gazetesi bu müdafaa çemberinin geçilemez halde olduğunu iddia ediyor «İyi saatte olsunlar» a dair! arendede üç beş gene toplanmışlar, cin denılen şeyin ne olabıleceğı hakkmda münakaşaya girişmişler ve tabiatile müspet bir neticeye varamayınca beni hakem yapmağa karar vermişler!.. Darende muhabirimiz M. T. Baykal kısa bir mektubla keyfıyeti bana bildirdi. Bu, bir kere daha çizmeden yukarı çıkmakhğıma sebebiyet veren bir teklıf olmakla beraber işte düşünce Ierimi yazıyorum: Cin meselesi naklî, tefsirî ve aklî olmak üzere üç cepheden tetkik olunabilir. Naklî cephedeki senedimiz, Kur'andaki ayetlerdir ki benım bildiğime göre yedi tanedir ve sure sırasile şu mealdedir: 1 Ey cinlerle insaniar cemaati! Size ayetlerimi nakleden peygamberler gelmedi mi? 2 Ondan önce cinni dumansız ateşten yarattık. 3 De ki: înler ve cinler bir araya gelseler Kuar'nın eşini meydana getiremezler. 4 Süleymanın inden, cinden, kuştan mürekkeb ordusu toplandı, bölük bölük dağıldı. 5 Cinlerden bir kısmı Süleymanın önünde işlerlerdi. 6 Cinni halis alevden yarattı. 7 Ey ins ve cin cemaati! Yerin kenanndan çıkıp kaçabilirseniz haydi kaçın!.. Bu ayetler muhtelif surette tefsir olunmuş ve meselâ Süleymana hizmet eden cinden maksadın yabancı işçiler, yedinci ayetteki cin cemaatinden maksadın da din düşmanlan olduğu söylenilmiştir. Fakat cinnin Kur'ana göre hakikî mahiyeti üzerinde ittifak edilememiştir. Yalnız lugat bakımmdan cin, makul surette izah olunabiliyor. Çünkü cin maddesi örtmek manasına mevzu olup ayni asıldan iştikak ettirilen veya ona benziyen kelimelerin hepsinde bu mana vardır: Delilik demek olan cinnette aklm kapalılığı, cenin kelime sinde çocuğun ana karnında kapalı bulunuşu görüldüğü gibi!... Şu halde, cin göze görünmiyen mahluk oluyor. Nitekim onu izaha çalışan dil âlimleri şöyle diyorlar: «Cin, gözle görünmiyen ruhaniyyuna ıtlak olumır, ins mukabilidir ve bu mefhuma meleklerle şeytanlar da dahildir. Lâkin her melek cin ise de her cin, melek değıldir. Çünkü cinlerin iyisi vardır, kötüsü vardır. Melekler ise mutlaka iyidir ve hayra memurdur. Cinnin aklî bakımdan en güzel izahını yapan büyük Türk âlimi İbni Sinadır. O, bir takım hastalıklann cinler vasıtasile adamdan adama, hatta memleketten memlekete geçtiğini söylüyor. Yedi sekiz asır kadar sonra onun cin dediği seye fen, mikrob adını verdi. Ibni Sina, bin tanesinin hacmi ancak bir topluiğne başma tekabül eden mikrobları gözile göremezdi, fakat ferasetile teşhis etmekte •güçlük çekmedi. Ben, Darendeli gene okuyuculanmı cevabsız bırakmamak için bu saürları yazdım. Omzuma yükletilen hakemlik vazifesini müspet surette yaprp yapamadığımı bilemem. Bildiğim birşey varsa o da bu gibi bahislerde «iyi saatte olsunlar» diyip susmanın daha muvafık ola cağıdır!... M. TURHAN TÂN 23 Nisan Size çocuğu düşündürecek haftanın baslangıcıdır. fakat kimse evine almaz. Nihayet bu mektebe yalvanrlar işte.Üç gün evvCİ koydurdular. Sen işe bak. O kannın bir haftadır mektebe gelmiyen oğlu, dün bir, bugün iki, gelip te Tahsini burada gö rünce ilk işi, sınıftan çıkar çıkmaz: «Eşek Türk!» diye bağırmak olmaz mı? Hatta üstüne de yürür. Tahsin de yer den taşı kaptığı gibi, suratınm ortası budur diye yapıştırır. Oh olsun. Keşki gözü çıksaydı... Anladın a... Nereden nereye... Şimdi içime giriyor, oğlanı kovarlar diye. Müdür zaten bin nazla aldı. Cemil de hatırlı talebe. Muavinle sermuid de senin aleyhinde kazan kaynatıyorlar. Fırsat bu fırsat. Yükle necekler zavallı Tahsinle senin üstüne. Sen dayanırsın ama, gelgelelim o oğlan ne yapar? Orhan arkasını duvara dayadı ve cebinden tesbihini çıkararak tanelerile oy namağa başladı. Şimdi meseleyi biraz daha iyi anlıyordu. Meğer Cemilin Tahsine söylediği o iki kelimenin bir tarihi varmış. Ih&anm anlattığı şeyler, hâdise üzerine, Orhanm pek az tanıdığı, fakat bahsini çok duyduğu kozmopolit Türk ailelerinden birinin mazisile kendi müşahedesi arasındaki münasebeti, aldığı ilk intibalara tamamile uygun bir sebebiyet çerçevesi içine sokan, bol bir aydmlık serpiyordu. lArkası varl Cumhuriyetin edebî tefrikası: 14 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Değil mi? Eş,ek Turk dıyea Tahsin, Cemil değil... Daima başı önüne iğilmiş duran muavin, yalnız kaşlarını ve gözlerini kaldırarak mınldandı: Öyle galiba... Orhan sesini yükselterek: Hayır! dedi, bana Cemil itiraf ettî, annesi de söylüyor. Hakareti yapan Cemildir. Düşününüz ki Tahsinin hem şahsına, hem de milliyetine, kendisinin de, hepimizin milliyetimize... Müdür Orhana arkasını dönerek yaylı sandalyesini muavinin tarafma çe\irdi ve ayak ayak üstüne attı. Arkasına yaslanmıştı. Bir sigara daha yakarak muavinc dedi ki: Beni teferruatla uğraştırmayınız, tartkîkat yapınız, inzıbat meclisini toplayınız, müzakere ediniz, başmuallimin ve çocuklarm mes'uliyet derecelerini tayin ediniz, ben neticeye göre birşey düşünürüm. Celâl doğruldu ve yere bakarak: Ba§üstüne! dedi. Orhanın odadan daha evvel çıkmasını bekliyordu. Fakat sözü yarıda kalan Orhan yerinden ktmıldamadı. Celâl bir yere, bir de ona bakıyordu. Müdür ikisinin de bu noktadaki sessiz mücadelelerini, ikisinin de kendisine birbirlerinin gıyabmda birşey söylemek istediklerini anlıyarak sigarasmdan bir nefes daha çekti ve tercih etti: Celâl Bey, sen kal azıcık, gitme! dedi. Orhan bir kelime söylemeden dı^an çıkmıya mecbur olmuştu. Müzakereye indiği zaman teneffüs çanı çalmıştı. Sınıfın kapısı önünde Orhanın hiçbir ıhtarına lüzum bırakmadan kendi kendilerine tabur olan çocuklar, biraz evvelki azgınhklarmın tam tersi bir intizam içinde yürüyorlardı. Bu, kırk beş dakika süren bir haşanlığın verdiği yorgunluğun, yahud da, muallimlerinin büyük sıkıntısını derhal sezerek ona daha az yük olmak gibi çocuklara hâs bir rikkatin tezahürü müydü? Küçükierin ayn bir teneffüshaneleri ol madığı için, bunlar, hava karardıktan sonra, büyüklerin bahçesine giden ve elbise askılarile "mekteb bakkalının bulunduğu taşlıkla kendi bölüklerini birleştiren koridor üstünde vakit geçirirlerdi. Orhan ara kapısının eşiğinde durdu ve gözlerile Tahsini aradı. Biraz evvel taburun en arkasında kalarak saklanmıya çalışan çocuk şimdi tamamile ortadan kaybolmuştu. Orhan onun nerede olduğunu arkadaşlanndan birine sorarken, gündüz Cemilin yanağındaki kanı silmek için kendisine yardım eden Muid lhsan, yanma yaklaştı. Daima biraz yan giydiği fesinin arkasından taşan kabank saçlarını yatıştınnak için bir elile her zaman yaptığı hareketi tekrarhyarak: Aramızda kalsm, dedi, bu oğlanı kovacaklar diye ödüm patlıyor. Dilim yok ki söyliyeyim. Yann öğle teneffüsünde inzıbat meclisi toplanacakmış. Bana sorsalar da gık diyemem. Celâlle atışmak işime gelmez kardeşim. Bursada, nah şu boy, iki tane yumurcağım var. Buradan ayda altı kâğıd alacağım da tütün parasmı ayınp gerisini oraya yollıyacağım. Fakat sen benden daha cesursun. Çoluğun çocuğun da yok. Ben anlataynn da sen gene benden bilme. Bu oğlan yok mu, Tahsin, billâhi yürekler acısıdır bu çocuğun hali. Bütün köy ara ya girip te mektebe parasız soktular. Geceleri kayıkların içinde uyuyordu bu. Aç açına. Babası hapiste. Orhan Ihsanın kuru küçük gözlerine bakarak: Ne yapmış? dedi, sen meseleyi biliyor musun? Merak etme, ben tahkikat yaptun. Buraya üçüncüdeki üst dudağı delık çocuğun uşağı son dersten yarım saat kadar evvel gelir, bakkalın önüne sandalya atar, bekler. O bana hepsini anlattı. Köyün kırk senelik adamımış o. Biliyor. Bak, nedir. Bu Tahsinin babası Mustafa, Halim Beylerip yalısında dört senedir kayıkçı imiş. İşin aslına bakarsan Mustafa daha üç yaşmda iken anasile bu yaLya gehniş. Kadın verem olduğu için kovmuşlar. O da ayn hikâye. Halim Bey, bil mem nere başşehbenderi, o zaman sağmış. Cemilin babası. Anlıyorsun değil mi? Bu Halim Bey de zaten alafranga mizaç bir herifmiş. Evine ecnebiler dolarmış. Harbde Boğaza şey geldiği zaman, o Alman zırhhsı, Göben, ziya fetler filân... Halim de karısını alıp zırhlıya gidermiş. Fakat karı daha fazla ecnebi meftunu.. Bak namusu için bir şey söylemiyorum ha... Vebali boynuna... Kadm, yalnız, adeta Türklere düşman. İngilizler, Fransızlar buraya gelince, Halim Bey de vefat etmiş, kadın yalıya doldurur ecnebileri..* Dahası var, bak nereden nereye, yalıya Fransız bayrağı çeker. Kim? Kadın. Cemilin anası. Suratı ya nlan çocuğun anası. Ya... Dinlesene... Fransız bayrağı... Kahbenin zoruna bak... Tövbe istağfirullah... Bütün köy birbirine girer. Kulübün gencleri yalmm camlarını taşlarlar. Fransız polisi tahkikat yapar. Neler de neler... Sen îbra himi dinle, öteki çocuğun uşağını. Uzun hikâye. Asıl mesele şu: Bu kadm, yalıda ahçıya, uşağa, kayıkçıya hep «eşek Türk» diye çıkışırmış. Mustafanın ana smdan yana hıncı var. Bu yazm kan gene Mustafaya «vahşî Türk, eşek Türk» filân diye söylenirken kavga bahçede oluyor Mustafa kendini tutamaz, yumruğu kannın sol gözünün üstüne çalar. Hıncını alamaz, bir de saçlanndan tu tup başını yalının köşe tahtasma vurur. Bağırma, çağırma, kıyamet, polisler, Mustafayı çalyaka götürürler. Kan'ar akar. Zavallı adamı Beyoğlunda Arabyan hanına atarlar, basarlar köteği... Çünkü kannın ecnebi ahbabları var. Sonra muhakemeler, bir şeyler, bilmem kaç sene hapis. Anladın ya. Mustafanın karısı iki sene evvel ölmüş. Çocuk açıkta kalır. Spor kulübünden biraz yardım ederler. Öteki berıki beş on kuruş verir,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle