Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHUBİYET 18 tkincikânun 1937 Duymadıklarımız bilmediklerimiz Bürhan Felek şimdi de Profesyonelleri hor görmiyelim; ileri gelen futbolcu başka terane tutturdu larımızın da bir kısmı yarı profesyoneldir Bürhan Felek iki gün evvel Tan gaIstanbula gelen ecnebi takımlarile yaptığımız müsabakadan sonra bazı gazeteler «profesyonel Avrupalılara karşı bizim amatörlerin bu kadar dayanmaları da şayanı memnuniyettir» gibi bir teselli türküsü tutturmayı itiyad edinmişlerdir. Bu defa Rumenlerle oynadığımız maç tan sonra da öyle oldu. Bu yanlış görüşün üç sakat tarafı vardır. Bunları birer birer tetkik edelim. A Ecnebi profesyonellerine karşı istihfafkâr ve yukandan bir bakış, B Profesyonellere karşı iyi derece alamamakta kendimizi haklı görüş ve C Futbolda hakikî vaziyetimizi ya bilmemek yahud da bilmek isteme mekten ibarettir ki üçü de açıkça münakaşası icab eden meselelerdir. A Bizde epey eski ve garib bir spor zibniyeti vardır ki profesyonelliğı ayıb ve günah nev'inden birşey telâkki eder. Futbol oynamak için para almak, resim yaparak, yahud yazı yazarak para kazanmaktan hangi bakımdan farklıdır ki bunlardan ilki menfur dememek i çin mekruh, ikinci ve üçüncüsü makbul ve mergub evsaf arasına giriyor! Sporun vücud ve zekâ kudretini bir birine ahenkle mezceden bir hüner ve meharet olduğunu kabul etmemekten başka birşey olmıyan bu düşünce tarzına şu noktadan da itiraz olunabilir ki sporun şimdiki derecelere yükselebilmesindeki yegâne amil profesyonellik olmuştur. En yüksek futbolcuların, pehlivanların, güreşcilerin, tenisçilerin velhasıl şunlann ve bunların profesyonel oluşlarındaki sebeb ve hikmet aranacak olursa profes yonelden amatöre nazaran daha yüksek bir meharet derecesi istenmiştir de ondan profesyonellik ortaya çıkmıştır; denilebilir. Şurasını da işaret etmek lâzımdır ki oyunun, sporun kalitesi bakımından yükselişine mukabil, profesyonellik te sportmenlık ve sportif evsafından da hiçbir şey kaybetmesı icab etmez. Buna en bariz misal olmak iizere İngiltere futbolu, dünya boks ve güreş şampiyonlan ve saire gösterilebilir. Hiç şüphe edilmemelidir ki futbol Ingilterede olduğu kadar dünyanın hiçbir tarafında temiz ve centilmence oynan mamaktadır. Hatta daha ileri giderek şu da söylenebilir ki, profesyoneller de amatörler kadar sıkı bir disiplin altmda yaşarlar ve onkrın da, amatörler kadar ahlâkî vasıfları kuvvetlidir. Esasen bu nun aksi varid olabilseydi, halk profes yonellerin müsabakalarına rağbet etmez, profesyonellik te kendiliğinden söner giderdi. Bu izahatla ecnebi profesyonel takımlara istıhfafla bakmanın doğru olmadığını kısaca anlatmış olduk. B Biz ne olursak olalım, müsabakaya giriştiğimiz takımlar profesyoneldi de onlarla ondan başa çıkamadık gibi bir nazariyenin sporda ve bilhassa fut bolda yeri yoktur. Yeri yoktur çünkü, müsabaka için davet ettiğimiz takımlar, bizimle oyun oynamak için yalvarıp ya karmıyorlar; biz onlarla dostça uyuşuyor ve çağırıyoruz. Onların profesyonel olduklannı evvelden bildiğimiz halde yenildikten veya berabere kaldıktan sonra profesyonel olduklan için böyle oldu demek ne profesyonel, ne de amatör sporculuğa uygun olmıyan bir muhakeme tarzıdır. C Kaldı ki, biz de ister maalesef diyelim, ister maalmemnuniye şu son günlerde beynelmilel spor teşkilâtının amatörün tarifine pek uyacak bir halde değiliz. Romanyanın C. F. R. futbol takımı, işittiğimize göre oranın şimendifer idaresine mensub memurların teşkil et mekte olduklan yarı profesyonel bir takımmış. Romanya futbolculannı şimen difer idaresinin himaye etmesile Türk futbolcularını kulüblerin himaye etmesi arasında ne fark vardır? Ortada himaye mevzuu bahsoldukça tam amatörlüğün kıldan ince tarifi çerçevesinden çıkanlar, ister Romanyah, ister Çekoslovakyalı olsun; bu evsafı kaybetmişler demektır. Benim gibi bu işin içyüzüne vâkıf olan yüzlerce ve binlercemiz pekâlâ biliyoruz ki îstanbulda önde giden kulüblerin birinci takım oyunculannın hepsi değilse de bu, kulübe göre değişmektedir birçoğu ya tamamen yahud da kısmen futbol yüzünden geçinmektedirler. Birinci sınıf oyuncular içinde çok azı vardır ki doğrudan doğruya para mukabili olmasa bile maddî bir menfaat için top oynamasın! Bu menfaati ortadan kaldmrsak futbolu bırakıp bırakmıya caklan bence tetkike değer bir mesele değildir. Esas mesele mademki futbol bizde de daha ziyade himaye şeklinde bir menfaat kapısı açmıştır, bu hakikate göz yumarak başkalarını profesyonel diye kötülemek hiç te sporcu merdliğine yaraşır birşey değildir. Bundan başka futbolumuzun profes yonelliğe doğru gidişini sezinlememek ve hakikati görmemek te birçok mahzurlan ihtiva eden bir yoldur. Her işte muvaffakiyetsizlik amillerinden başhcası, ha kikî vaziyeti bilmemek ve hayal üzerine iş görmektır. Biz, bu kaıdenın ıstısnasını teşkil edemiyeceğimize göre birinci lik şimdi buna millî küme diyeceğiz futbolumuzun bu gidişini görerek ona göre çareler ve tedbirler alsak, acaba daha faydalı olmaz mı? Bu mütalealarla bizde henüz Ingilterede olduğu gibi sırf futbol oynamakla hayatını kazanır bir profesyonellik ıhdasını ileri sürdüğüm zannı hasıl olmamalıdır. Bu şekil, bizde değil; Avrupada bile kabil olamamaktadır. Fakat şurası da kabili inkâr değildir ki Avrupa fut bolile boy ölçüşecek kudrette bir mıllî takım vücude getirmek istiyorsak futbolu daha fazla ve daha sistemli bir şekilde himaye etmemiz kat'î bir ihtiyac halini almıştır. Buna nekadar evvel başlarsak o kadar vakit kazanmış oluruz. Bunun aksini iddia edeceklere de berveçhipeşin arzetmek isterim ki ben hakikati olduğu gibi görmekten korkan ve Türk futbolunun adamakıllı himaye tarzında profes yonel olmasmdan memleket futbolu namına hiç endişe edenlerden değilim. Çünkü himaye genişledikçe futbol kalitemizin yükseleceğine eminim. Bu bahistc söyliyeceğim bir nokta daha var ki o da, futbol birinci kümesinin en başında giden kulüblerimizin derece derece yarı profesyonel futbolcularla çalışmalarına mukabil, öteki kulüblerimizin tam amatör çocuklarla oynamak ve bittabi çok fena neticeler almak mecburiyetinde kalmalandır. İşin fikrimce asıl fena tarafı işte budur. zetesinin «Allo! Allo!» sütununda du rup dururken bana da tarizde bulundu. Hani meşhur atalar sözüdür; «Can çı kar, huy çıkmaz!» derler. Felek te sağa sola çatmak ve başkalanna isnad et tiği «işi şahsiyata dökmek» illetine kendisi müptelâ olduğundan, şimdi de bana iftira atıyor. Bundan bir buçuk sene kadar evvel yaptığımız bir kcsıuşmada ben kendisine guya: « îşler çok yolundadır. Size karşı yazmış olduğum yazılann yüzde ellisinde haksızım. Affedersiniz!» demişim. Hepimizin yanında AJımed îhsanla yaptığı telefon konuşmasını ne dereceye kadar tahrif ettiğine bizzat şahid oldu ğumdan şimdi buna da şükrediyorum. Öyle ya; Felek benim için pekâlâ: « Geldi ayaklanma kapandı.» fa lan da diyebilirdi. Felek yazısmm sonunda da şöyle di yor: «Acaba bu genc son tarizinin yüzde nekadar haksız olduğunu tetkik etti mi? Ettiyse haksızhk nisbetini bana ne zaman itiraf edecektir acaba?» Ben Amerikalı antrenörü tenkid eder ken hiçbir zaman Feleğe çatmadım. Ve böyle birşeyi aklımdan geçirmedim. Felek bir zamanlar Atletizm Federasyonu riyasetinde bulunmuş, bir takım yanlış işler yapmış! Bu yüzden o reislikten uzaklaştırılmıştır.. Bunlar artık mazi olmuş şeylerdir. Geriye değil, ileriye bakmak lâzımdır. Nitekim ben o yazılarımda bu bilgisiz antrenörün ne şekilde angaje edildiğini yazmadığım gibi, bu nun mes'ulleri üzerinde de durmadım. Felekten de sadece son yazımda ve üstü kapalı bir şekilde «Antrenör Lewis eski Federasyon reisini metetmiştin> şek lınde bahsettim. Bir insan için o adamı metettiler demek kendisi için bir tariz midir? Profesyonellik bahsi Hangisi Bir iftiraya cevab Sovyet Anayasasında yapılan değişiklikler Stalin, yeni Sovyet kanunu esasisi, dünyanın en demokratik kanunu esasisidir, diyor 2 Sovyet ana yasasmda yapılan deği • iikliği izah edcn bir yazının ilk kısmını fransızca Illustralioridan naklen gazetemizin 16 ikincikânun tarihli saymnda neşrelmiştik. Bu yazmın ikini ve son kısmını da bugün neşrediyoruz: Filhakika, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri îttihadı Yüksek Şürası, Merkezî îcra Komitesi gibi, Sovyetler Şurasiie Milliyetler Şurasının, umumî âra ile teşekkül eden bu iki meclisin içtimaındar. vücude gelmektedir. Öyle ki, işçi meb uslan Sovyetleri ancak mahallî kuvvet leri temsil etmekte ve Lenin'in meşhur «Bütün iktidar Sovyetlerindir» düsturu terkedilmiş bulunmaktadır. Fakat, M e r kezî lcra Komitesi gibi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri îttihadı Âli Konseyi He bütün sene hali içtimada bulunmıyacak Adaleti tihtilâl müsavatı» tabirile ifade tır. Pek kısa olması muhtemel iki devre etmiş olan Lenin lik içtima yapacaktır. bahsedilmektedir. Sây bir haktır, fakat En büyük değişiklik, hiç şüphe yok ki, ayni zamanda ifası elzem bir vazifedir. kasabalarda içtima edecek olan işçi meb Hiç kimse çahsmadan yaşıyamıyacak uslar şurasından Sovyet Sosyalist Cum • tır. «Sâyın kemiyetine ve kefiyetine göhuriyetleri îttihadı Yüksek Şurasını teş re ücret verilmesi» ni kabul eden 118 in" kil eden teşriî meclislere varıncıya kadar, ci madde oldukça şayanı dikkattir. Aydoğrudan doğruya intihab usulü tesis e ni derecede dikkate şayan yeniliklerden dilmiş olmasıdır. Bu suretle, eskiden, ka birisi de, din aleyhinde propaganda idesi müntehibler kütlesine istinad ettiği hürriyetinin kabul edilmesine rağmen halde, yükseldikçe, kasaba, köy ve mın mezheb hürriyetidir. En mukaddes va taka Sovyetlerinden geçtikçe daralan eh zife vatan müdafaasıdır. Hiyaneti vataramvari teşkilât ortadan kalkmış oluyor. niye ve firar idamla cezalandırılmakta Ilga edilen usullerden biri de, köylü sını dır. Ve nihayet, haricde en fazla akis fının zaranna olarak işçi smıfına verilen yapacağı tahmin edilegelen yeniliklerden imtiyazlardır. Şehir Sovyetleri mümes birisi de, temel yasasmda matbuat, söz, silleri, şimdiye kadar beher 25,000 mün içtima, cemiyet ve nümayiş serbestisir:n tehib için bir mümessil olarak seçiliyor, mevzuubahs bulunmasıdır. Filhakika Sta" buna mukabil, köylerden 125,000 münlin, bugün Rusyada, bir tek sınıf, bina * tehib için bir mümessil çıkarılıyordu. enaleyh bir tek fikir mevcud olduğunu iBundan sonra, gerek şehirler ve gerek leri sürmüştür ve bunu ele alarak, hü * köyler, 300,000 nüfus için bir mümessil kumetle bir fikirde olmıyanların işçi »ı " intihab edeceklerdir. Sovyet hükumetı, nıfının düşmanı olduğunu ve o suretle köylülerin yeni rejimi kâfi «jerecede hazmuameleye müstahak bulunduğunu id • mettikleri kanaatinde bulunsa gerektir ki, dia etmek gayet tabiî bir neticedir. kendilerine müsavi haklar bahşetmekte Stalin'in sözlerine bakılır ve inanılır ve bunlara karşı olan itimadını, el kal sa, yeni Sovyet kanunu esasisi «dünyanın dırmak suretile verilen açık reyin yerine hafi rey ikame edecek kadar ileri götür en demokratik kanunu esasisi» dir. Zahirî şeklinin de demokratik olduğuna haki mektedir. katen şüphe yok. Fakat, unutmamalı ki, lcra kuvveti gene Halk Komiserleri Rusyada «partisizler» milletin % 98 i« Şurasının elinde bırakılıyor; fakat, bu ni temsil etmektedir. Komünist partısî şuranın istiklâli nisbidir. Zira, Sovyet mensubları, 170 milyon nüfusta 3 mil " Sosyalist Cumhuriyetleri Ittiha£)ı Yük yondan ibarettir. Halbuki, 126 ncı madsek Şurası tarafmdan intihab edilen Halk de, Bolşevik partisini «gerek sosyeteye, Komiserleri Şurası gene onun tarafmdan gerek devlete mensub bilcümle işçi orga* ilga edilebilecektir. nizasyonlarını idare eden merkez »diye Demokratik bir yenilik daha vardır ki, tarif etmektedir. 141 ini madde ise, o da, Halk Komiserlerinin, bir meb us Yüksek Şura seçimlerinde namzedleri tarafmdan vaki olan istizaha üç gün zar temsil etmek hakkını, komünistlerin ek * fmda cevab vermeleri mecburiyetinin kaseriyeti teşkil ettikleri bu taazzuvlara inbulüdür. hisar ettiriyor. Bunun gibi, köylüler» Adlî teşkilâta müteallik olan fasıldı, bahşedilen temsil müsavatı da lâfzı mu" Lenin'in «Ihtilâl müsavatı» tabirile ifade rad bir haktan ibarettir. Çünkü Kol • ettiği «adalet» kelimesinin tekrar ortaya hoz'lar, aded itibarile hiç ehemmiyeti olçıktığı görülüyor. Hâkimlerin istiklâli tamıyan teşekküllere mensubdurlar ve se • nınmakta ise de, âli mahkeme ile müd çim nisbeti 300,000 de bir olduğuna gödeiumumî, Yüksek Şura tarafmdan ta re bunlar namzed gösteremiyeceklerd'r. yin edilmektedir. Maamafih, birçok ıs lahat sayesinde ve şayed bu ıslahat tat Yüksek Şuraya gelince, onun rolü de, bik edilecek olursa, suçlular daha fazla kararnameleri tasdikten ibaret kalacak " emniyet altmda bulunacaklardır. Bu ıs tır ve komünist parrisinin siyasî bürosu " lahat, halk mahkemelerinin bizzat halk nun nüfuzu altında bulunacaktır. Binaenaleyh, bizim anladığımız ma * tarafmdan intihabı, bir nevi yeminli a vukatlık ihdası, meskenin taarruzdan ma nada demokrasi, burada yalnız zahiren suniyeti, ferdî hürriyetin himayesi, tevkif mevcuddur. Stalin Rusyasının burjuva müzekkeresi olmadıkça tevkifat yapıl laştırılması, zarurî bazı sosyal şekillerin masının ve muhakemesiz mahkumiyet ka ihyasmdan ibarettir. Diktatörlük tama • men proletarya diktatörlüğü değilse de, rarlannın men'i gibi şeylerdir. «Yurddaşların hukuk ve vezaifi» yeni hep komünist partisi diktatörlüğü olarak temel yasasmda uzun uzadıya mevzuu kalmaktadır. mesi de temin olunmuştu. Maksad valiyi bu tenha lokantada herhangi bir suikasdden muhafaza idi. Yiyecekleri yemekleri bile kontrol etmekti, diğer taraftan iki sivil memur da belli etmeden motosik letle valinin arabasını takib edecekti. Elimde bulunan raporlara göre bu program pek iyi tatbik edilmiş ve valinin yemeği pek asude ve emin geçmiştir. Vali lokantaya Hasan Azmi Beyden pek az zaman sonra gelmiş, iki dost, yemeklerini iştahla yemişler ve aralarında mühim birşey konuşmadıklan uzaktan hareketlerini takib eden memur tarafın dan kaydedilmiştir. Memurumuz onla rm pek tabiî bir surette, son derece sakin görüştüklerini bildiriyor. Yalnız kahveleri geldiği zaman Fikret Bey garsonlardan kendilerini yalnız bırakmalarını ve hiçbir suretle rahatsız edilmemelerini istemiş, oraya memur ettiğimiz polisin baş başa iki dostun ne konuştuklannı da öğrenmesi lâzımdı. Fakat bizim teşkilâtı mız ve vesaitimiz böyle dakik işlerde pek iptidaî kalmaktadır. Bütçemiz her tedbiri almamıza müsaid değildir... Başka memleketlerde böyle bir muhavereyi, gizli mülâkatları işitebilmek için (mikro) kullanırlar. Mülâkat odasının veya masasının başına bir vazonun içine, ya hud masanın altma gizlenen mikro yan daki kısımda saklanan memurlara herşeyi işitmek imkânını temin eder. Maalesef biz henüz bu vesaitten mahrumuz. Bi naenaleyh Fikret ve Azmi Beyler arasmdaki muhaverenin mevzuundan bile ha berdar değiliz. Fakat bir saat sonra ayrılırken iki dostun gösterdiği hal ve vaziyete bakılırsa bu muhavere son derece dostane geçmiştir. Bildiğimiz bundan ibaret.. O da bir tahmindir, neyse... Evvelâ şirket müdürü çıkıp gitmiş, onun arkasından vali bey, tekrar lokantaya girerek telefon başına geçmiş ve daire müdürüne telefon etmiştir. Bu telefon muhaveresi beş altı dakiİca sürmüş, bu müddet sonunda Fikret Bey tekrar masasına döndüğü zaman kendisini bir kanapeye atmış ve feryada başlamıştır: «Aman, yetişiniz... Ölüyo rum.... Aman sancı... Hemen doktor... Zehirlendim.» Bu feryad, evvelâ bizim memuru telâşa düşürmüş. Hemen koşarak ora doktorlanndan birini getirmiş •> ler. Bu doktor yağ ve kâfuru şınngasî yapmış ve hastanın bir hastaneye naklini emretmiş... Hasta vakit geçirilmeden en yakın bir Şişli hastanesine kaldınlmışür. (Arkası var) îspanya köyle rinden birinin civarmda, yüksek tevettürlü elektrik tellerinin bağh bulunduğu bir direğe büyük bir levha asılmış ve üzeri ne, muhavvile me kezlerinin üstünc' olduğu gibi şu ibr re yazılmıştır: «Bu tellere dokunmayınız. Derhal yanar, kömür olursunuz.> Bu korkunc ihtarın altında bir satır daha: «Bu ihtara muhalif hareket e denlerden 500 peçeta para cezası alı nır.» Acaba hangisi doğru? GözlUküller cemiyeti Amerikada en mebzul şey cemi yetlerdir denilse hata olmaz. Ame rikalıların cemiyet kurmak merakı, bir parça da rekabet saiİcasile oluyor denilebilir. Evliler bir cemiyet teşkil et seler, bekârlar mutlaka mukabele eder, bir cemiyet te onlar kurar. Şişmanlara, zayıflar; esmer lere, sarışınlar; uzun boylulara cüceler mukabele eder. Nitekim, geçenlerde bir «Entari Giyenler cemiyeti» tesis edil miş, ona karşılık, pijama taraftarları derhal bir cemiyet halinde toplanıver mişlerdir. Bu kabilden olarak, Amerikada, en son, Gözlüklüler cemiyeti teessüs etmiş bulunuyor. Cemiyetin daha ilk günle rinde azası 30,000 kişiyi bulmuştur. Gözlüklüler bir araya toplanıp ta ne yapacaklar diyeceksiniz değil mi? Maksad, her azaya, ödediği aidata mukabil, her sene, Amerikanın en meşhur göz mütehassısı tarafmdan muayene olunmak ve bedava bir gözlük satm almak imkânı bahşetmekmiş. Gözlüklüler cemiyeti azalan, bir sene zarfında verecekleri aidatm belki onda birile bu işi herhalde görebilirler. O halde cemiyete ne lüzum var? Amerikalı oldukları nereden anlaşı lacak? Feleğin şahsıma karşı yapmış olduğu tarize kıymet vererek bu satırlan yazmağa lüzum görmiyecektim. Fakat en zi yade gücüme giden nokta, Feleğin beni mi. yoksa ortaya çıkmaktan korktuğunsiper ederek arkadaşlarıma ve Cumhuri dan mıdır, bir türlü kestiremiyorum. yet ailesine çatmasıdır. MURAD SERTOGLÜ Bürhan Felek şunu iyice bilmelidir ki Cumhuriyet tahrir ailesi; karşısmda an cak hürmet beslenecek bir topluluktur. Burada hiçbir ferd, hiçbir şahsî kini ve iğbirarile haksız yere bir kimseyi tenkid etmiyeceği gibi velev arkadaşı dahi olsa kendi şahsiyetini başka birisinin hesabma feda etmez. Halbuki Bürhan Felek diğer taraf tan, bana çatmak, iddiamı sözde çürüt mek için elinden geleni yapmaktan geri kalmıyor. Nitekim Lewis hakkında yazdığım yazı silsilesine cevab verebilmek için bir takım çoluk çocuğa gazetesinde yazı yazdırıyor. Atletizm kelimesinin A harfini bile bilmiyen bu «Eşapmanlı» çocuklann yazı larının ne dereceye kadar çüriik ve hiç bir mana ifade etmekten uzak olduğunu burada tekrarlamağa tenezzül etmem. Yalnız bir türlü mana veremediğim nokta, bu Amerikan Yahudisini, Feleğin niçin merdce ortaya çıkıp müdafaaya gi rişmemesidir. Böyle hareket etmesi de perde arkasında rol oynamak hevesinden Kasımpaşa kulübünde yapılan güreş müsabakaları Kasımpaşa kulübü kendi azası arasmda bir güreş müsabakası tertib etmiş, müsabakaya kulübün 50 genc güreşçisi iştirak etmiştir. Alınan neticeler şunlardır: 56 kiloda 1 Emin, 2 Hamdi, 3 Hayri. 61 kiloda 1 Basri, 2 îzzet, 3 İbrahim. 66 kiloda 1 Ahmed, 2 Hikmet, 3 Eşref. 72 kiloda I Saim, 2 Ahmed, 3 Nesim. 79 kiloda 1 Rızzık, 2 Hikmet. 87 kiloda 1 Şinasi, 2 Ismail. Derece alan pehlivanlara madalyalar verilmiştir. Kendi mütevazi köşelerinde çalışan bu kıymetli sporcuları tebrik ederiz. Beşiktaş takımının kalecisi Hayati Ankaraya gitti Beşiktaş birinci takımında çok defalar oynıyarak istikbalde hiç şüphesiz Türkiyenin en namdar kalecisi olmağa namzed bulunan Hayati kulübünden kendi arzusile aynlarak Ankaraya gitmiştir. Bu itibarla Ankaralılar güzide bir kaleciye kavuşmuş olacaklardır. lardı. Bu içtima sonunda ilk iş matbuata bir suikasdin imkânsız ve ihtimalden uzak olduğunu gösteren bir tekzib göndermek oldu. Fakat bu tekzibi yapmakla beraber toplananlar bazı hakikatleri kendilerinden gizlemeğe muvaffak olamamışlar, ancak meseleyi bütün açıklığile ortaya çıkaramamak korkusu ve acele bir ipucu elde etmek ümidile bu tekzibe lüzum görmüşlerdi. İçtima esnasında mütaleasına ve malumatma en çok istinad edilen polis müdürü, vak'a hakkında hiç te habersiz olmadığını gösteren bir emniyetle dedi ki: Beyefendiler, vazifem bir hayli müddettenberi beni vali beyin harekâtını yakından takib etmeğe mecbur ediyordu. Çünkü belki siz de işitmişsiniz, Fikret Bey bazı ticarî muamelelere tavassutu yüzünden etrafında mühim bir düşman kütlesi toplamışn. Düşmanlar boş durmuyor, onu takib ediyorlardı. İşte bu sabah Mehmed Fikret Beyin Tarabyada bir lokantada Hasan Azmi Beyle başbaşa yemek yiyeceklerini evvelden öğrenmiş, onlara bir masa ayrıldığını öğrenince oraya bir taharri memuru göndermiştim. Bu taharri memurunun garson kıyafetine gir NÜZHET ABBAS kaydediyorlardı. Mehmed Fikret, Bo ğazıçinde, Karadeniz Boğazma nazır bir lokantada Hasan Azmile karşı karşıya yemek yedikten sonra şehre dönerken Zabıta romanı : 28 Sanki bu koca tayyarenin önüne, bulut mobil bir yerde durup ta İsmail kendisini kazaya uğramıştı. Fakat bazı gazeteler bunun kaza olmadığinda ve valinin bir ların arasına kızıl bir gerde çekilmiş, o kolundan tuttuğu ve toprağa ayak bastığı cinayete kurban gittiğinde ısrar ediyor nun bakışlanndan herşeyi sakhyordu. Bu zaman kendine gelebildi. Açıldı, neş'esilardı. kızıl perde tayyareyi takib ediyor, bütün ni, idrakini, şuurunu tekrar elde etti. etrafmı sarıyor, arada bir, küçük bir Çünkü orada, karşısında kendisine şey Mehmed Fikret kazaya uğrar uğramaz noktadan açılarak Hasan Nuriye denizin tanî bir gülümseme ile elini uzatan dok Şişlide bir hastaneye kaldınlmışür. Hesonsuz maviliklerini gösteriyordu. Kendi tor Samoilof'un yanıbaşmda, makyajının nüz sağdı. Fakat hastanenin başhekimi, hastayı ümidsiz gördüğü için sabah gazekendine: her zamanki haşin çizgileri altında Davuteleri «Mehmed Fikrete karşı bir sui Ah, ya Hasreti öldürdüyse!.. dun gülen gözlerini görmüştü. kasd» veya «Mehmed Fikretin katli» Diye tekrar ederek ve yalnız bunu düProfesörün yanıbaşmda başka birisi serlevhalarını koymakta tereddüd etmi şünerek Yunan topraklanna kadar gel daha vardı. Bir yabancı... yorlardı. di. Bir otomobil içinde Atinaya girdiği Doktor Samoilof hemen ona rumca Bu münasebetle Mehmed Fikretin bazaman, hatta otomobil durarak içinden hitab ederek: zı müesseselerle alâkadar olduğundan, çıktığı anda dahi etrafında olan bitenden Azizim, dedi, size Hasan Azmi haberdar değildi. Kimlerle temas ediyor, hatta bu müesseselerin millî paramız ve Beyi takdim ederim. Sevgili Hasan Aznereye gidiyor, ne yapacak? Hiçbir şey haricdeki ticarî itibarımız aleyhine faami iyi bir seyahat yaptığınızı yüzünüzden düşünmüyor, yalnız Hasreti ve bu zavallı Iiyetlerinden bahsediliyor, bu meyanda anlıyorum; çok memnun oldum, bahtiyakızın akıbetini, o öldürüldise alacağı intiİstanbul Millî Tütün . şirketinin de ismi rım... Size de muhterem meslektaşımız kamı gözlerinin önünden ayıramıyordu. geçiyordu. Zaten vali de Boğazdaki loMösyö Jan Diyamandi'yi takdim ede Otomobilde uşağı Ismailin: kantada Hasan Azmile başbaşa yemek rim... yemiş, sonra bu kazaya uğramıştı... Pilot anlattı, geçirdiğimiz kaza mühimmiş. Nadir vukuattan olarak kendi Mehmet Fikretin ölümü Bu gazete haberlerini ve rivayetleri mizi kurtarabilmişiz. Az daha hayatımız Bu vakayi olup biterken İstanbul ga tetkik etmek üzere vali muavini, polis "hlikeye giriyormuş... zeteleri Mehmed Fikret Beyin ölümü et müdürü ve müddeiumumî bir içtima yaprini de hiç işitmedi. Ancak oto rafında muhtelıf rivayetler ve haberler mışlardı; almacak tedbirleri görüşüyor Köşe minderinin esrarı )