23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 Mart 1934» CTJMHURİYET ( TERBİYE BAHİSLERİ ) Çekoslovakya ve Türkiye siyaseti • Dil üzerinde çalışmalpır Isveç mektebi nedir? Kuvvet, sıhhat, ahenk ve tenasübden doğarsa makbuldür Yazan: Solim Sırrı Tarcan Onsekizinct asnn sonlarında büyük kezlerini terbiye eder. Bu sayede irade harblere, ihtilâllere, iğtişaşlara sahne o kudreti bu merkezlerden hangi birisine lan Avmpada bir takım meçhur adam ufak bir tesir icra ederse o merkezin idalar çtkmıştır. Içtimaî hayatta ve fikir sa re ettiği adalelerin hareketi kolaylaşır. Bu hasında inkılâblar vücude getiren ve ta bize hem sây, hem zamandan tasarruf etrihte büyük nam kazanan Ansiklopedist tirir. Çünkü iradî ve şuurî olan hareketler lerin yanmda vücud terbiyesi ile uğraşan ereddüdsüz yapılır. Ondan başka âsab mühim simalar da peyda olmuştu. Bun merkezleri istiklâl ile iş görmeğe ahşırlar. îsveç mektebi en çok ciğerlerin sıhhat lardan biri (Basedow) dur. Almanyada kurduğu beden terbiyesi sisteminin spor ve selâmetini dikkate almıştır. însan düntif bir mahiyeti vardır ki sonradan Al yaya bir şehik ile gelip bir zefir ile gittimanlann meşhur jimnastik babası ( F . ğini gözönünde tutarak her hareketin teL. C. Jean ) ona millî ve askerî bir şe neffüsî olmasına ve göğüs kafesini tazyik kil vermiştir. Avrupada (Jean) sistemi etmemesine itina etmiştir. îsveç mektebi pedagojinin gösterdiği diye tanmmıştır. Diğeri ise ( P . H. Ung) fiziyoloji ve anatomiye istinad eden ter esaslara bağlanmış ve muhtelif yaşlarda biyevî jimnastikleri tesis etmişür. Buna yapılan terbiyevî idmanlarda daima koda îsveç sistemi değil. fakat tsveç usulü laydan güçe, malumdan meçhule, basitten mürekkebe gitmeyi prensip ittihaz etdenmiştir. (Ling) in jimnastikte gayesi vücude miştir. îsveç mektebi genclere büyük cehid ahenk ve tenasüb vermektir. O sıhhat ve kuvveti tenasübde buluyor. O ataletten sarfetmeyi değiK yapılacak işe göre sarfı meydana gelen kusurlan, yalnız makul lâzım gelen cehdin miktannı tayin etmeği hareketler giderir diyor. Bir hareketin ter öğretir. îsveç mektebinde bir hareketin jim biye edici bir mahiyet alabilmesi için şeklinin, miktannın ve şiddetinin iyi tak nastik olabilmesi için uzviyeti yorma dir edilmesi şart olduğunu bildiriyor. Bun dan kuvvetlendirmesi ve vücudün umudan tam bir asır önce 1836 da neçrettiği mî ahengine halel getirmemesi şarttır. jimnastik talimatnamesinde şu kıymetli Gerek esasmda ve gerek vanlan neticede teşrih ve fiziyolojiye uygun olmıyan her sözleri söylüyor: «Vücudün yapacağı hareketlerden nevi hareketlerin îsveç mektebinde yeri hakkile istifade edebilmesi için uzuvla yoktur. îsveç jimnastiğinde hareketler aklî ve nn tabiî vazifelerinin neden ibaret olduğunu bilmek lâzımdır. Bu bilinince ga tahlilidir. Bu itibarla oyun gibi eğlenceli yemizi tayin edebiliriz. Ferdin cemiyet değildir, fakat faydahdır. Fayda ile te bedenî tekemmülü dikkate almırsa sıh zevki birleştirmek içindir ki mekteblerde hatin ilmî kaidelere uygun ohnası, vücu jimnastik derslerine terbiyevî oyun ka dün neşvünümasının fiziyolojik esaslara tılır. îsveç mektebi can sıkıcıdırü diyentevafuk etmesi adalelerin ise bunun ta ler bu usulü anlamamış olanlardir. Hesabiî mihanikiyetine göre işlemesi lâzım bın da, cebir ve hendese derslerinin de can sıkıcı olduğunu iddia edenler vardır. geleceği basit bir tahlil ile anlaşılır. Bu esaslar gözönünde tutulursa talim Can sıkıcı ders değil çok kere müşkül ve terbiyede vukuu melhuz olaa yanlış şartlar dahilinde ders vermek vaziyetin lıklann ve hususile vasıtayı gaye sanmak de kalan muallimdir. gibi tehlikeli ve zararlı telâkkilerin önü Isveç mektebi gencleri hislerine hâkim almrruş olur. Bu hakikat bilinince artık oltnıya alıştmr. Dikkati terbiye eder. kimse jimnastik aletleri denilen şeylere Hareketi disipline tâbi kılar. Adalgjeri vücudünıJ eâr'etmez ve marifet göster tam bir şpkilde işletir. Vücude biçim yemek için zararlı mümareselere kendini rir. Boyu uzatrr ve uzun ömre yardım kaptırmaz. Eğer uzvu harekete baghyan eder. kanunlar bilinmez, ve hareketin tesir deîşte bu kıymetli usulü bir asırdır tat recesi takdir edilmezse o zaman ekseriya bik eden fikir ve ahlâk sahasmda dünyavücud hayatın hakikî ihtiyaclarına ve ya örnek olan îsveçlilerin vâsıl oldukları beden terbiyesinın içtimaî gayelerine uy kemal derecesini gördüğüm için ve Türk gun bir tarzda teşekkül etmez. Vücudün yavrularının sağlam, gürbüz becerikli " terbiye ve takviyesi her şahsın istidad ve uzun Ömürlü olmasını dilediğim için ilhn kabiliyetinin müsaid olduğu derecede yolundan giden bu sağlık vasıtasım membir ahenk ve tenasübe malik olması de lekete getirdim ve yirmi beş yıl konfe ranslanmla, yazılarımla kitabTanmla omektir.» nun bir ıslah edici vasıta olduğunu va Bir usulün makbul ve makul olması için kendisinden beklenen gayeye hâdım tandaşlanma anlatmak istedim. Fikirlerhnde isabet var mı yok mu bunu zaman olması şarttır. gösterecek. Işte bu noktada îsveç mektebi mükemmel bir vahdet ve insicam göstermekte SELİM SIRRI TARCAN dir. Çünkü bütün uzviyette bir ahenk teminine hâdimdir. Suriyeli Vatanilerin îsveç jimnastiği hesab gibi, fizik gibi, beyannamesi kimya gibi tahlilî mahiyette ve beynel Halebden verilen malumata göre Sumilel bir ilimdir. Onun talim ve terbiyede yeri tababetle hıfzıssıhanm yanında riyedeki Vatani partisi bir beyann«ne dır. llimde milliyet yoktur. Bütün uzuv neşretmiştir. Bu beyannamede, 1933 selanmızı tabiî bir şekilde işleten onların nesindenberi geçen siyasî hâdiseler hu lâsa edildikten sonra Vatanî merkezle vazifelerini kolaylaştıran fiziyolojik îs veç jimnastiklerinin de milliyeti yoktur. rinin kapatılmasına ve bazı ricalin nefyeBu ilmî usulü ortaya çıkaran bir îsveçli dilmesine, 18 aydanberi birbirini Ukib olduğu için adına îsveç jimnastiği den • etmekte olan grevlere temas edilmekte ve memleketin siyasî işlerindeki istikrarsız miştir. 1 îsveç mektebi jimnastiği şöyle tarif e lık yüzünden uğradığı iktısadî buhran zikredilerek yüce komiserliğin mektubu diyor: Jimnastik vücudümüzdeki maf sal ve adale grublannın vazife ve ehem ve kabinenin beyannamesi tahlil olun miyetlerine göre tatbiki lâzım gelen ha makta, vaidlerin hep sözde kalmış oldureketlerin şeklini ve miktannı bildiren bir ğu kaydolunarak Suriyenin siyasî, iç iSmaî, iktısadî istiklâli kabul edilmedikçe ilimdir. Fransa ile bir dostluk muahedesi imza Terbiyevî îsveç jimnastikleri dimağı edilemiyeceği bildirilmektedir. mızın kışnndaki âsâbı muharrike mer GüneşDile göre , Klâsiklerin tercümesi DAMAR «Damar» kelimesinin etimolojik şekli şudur: (1) .(2) (3) (4) (ağ + ad | am + ar) (1) Ağ: Ana köktür. Burada iki anlama alınabilir: a) Esas, hayat, söz b) Su, mayi (2) A d : Yapıcılık, yaptıncılık, yapılmış olmaklık anlamlarile ana kök mefhumunu temsil eden ektir. (Ağ + ad = ağad) şeklinde ana kök, kendisini takib eden elemanla kaynaşarak (ad) olmuştur. Bu da ana kökün iki anlamına göre: a) Faal ve müessir bir şekilde hayat ve esas; b) Faal bir halde mayi ve su demek olur. (3) Am: Doğrudan doğruya süje veya obje anlamile ana kök mefhumunu tecelli ettiren elemandır. (4) Ar: Mefhumun muayyen bir nokta veya sahada takarrür ve temerküzünü ifade eden ektir. (Ağ f ad + am + ar = ağadamar) sözünde, ilk önce ana kök kendisinden sonraki elemanla kaynaşmış, sonra da baş vokal düşerek, kelime, son morfolojik ve fonetik şeklini almıştır: Maarif Vekâletinin edebî ve ilmî klâ(1) (2) (3) sik eserleri tercüme ettirmek istediğini (eğ 4 ed 4 em) duyduk. Bu, sevinc veren bir terakki (1) Eğ: Ana köktür. Burada bu ana müjdesidir. Takdir ve iftihar ederiz. kök şu anlamlara alınabilir: Fakat klâsik eserden maksad nedir?.. a) Hayat, esas îşte bu nokta üzerinde durulmak, hem de b) Mayi, su uzun uzun durulmak ister. c) Zaman Bence dilimize geçirilmesi gerekli olan (2) Ed: Ana kök anlamının faal bir klâsik eserler, fikrin derece derece olgunhalde bulunuşunu anlatan ektir. laşmasını, zevklerin merhale merhale (3) Em: Ana kök mefhumunun taal yükselişini, ruh inceliğinin mertebe merluk ettiği süje veya objeyi gösteren ele tebe genişleyişini gösterecek, öğretecek omandır. lan beynelmilel kıymeti haiz bedialar^, Şu analize nazaran (dem) kelimesi dır. Her eski ve meşhur eserin tercüme nin manalan şöyle izah edilebilir: sine kalkışılmak doğru değildir. a) Faal ve müessir bir halde bulunan Fikrimi açık söyliyeyim: Herodot, hayat özünü temsil eden süje veya ob •> klâsik tarihçilerin en ileri gelenlerindenje = kan. dir. Anadolunun, Mısırın, îranın, Ymrb) Faal ve müessir bir mayii temsil e nın ve Makedonyanm tarihini ilk olarak den süje veya obje = kan. o yazmıştır. Fakat bugünün vesikaya dac) Faal ve müessir bir zaman parça yanan tarih usulü, onun rivayetlerini kösı = (dem) in vakit anlamı. künden baltalamıştır, çürütmüştür. O hal isicumhuru M. Benes perşembe gunü elçimiz Yakub Kadri Karaosman oğlunu büyük me rasimle kabul et « miştir. Merasim de yeni Çek Hariciye Nazın M. Krof ta hazır bulunu yordu. İtimad mektu Prag elçimiz bunu takdim eden Yakub Kadri elçimiz; Balkan Antantı tarafından takib edilen ve Milletler Cemiyeti paktına uygun bulunan kollektif emniyet siyasasının Küçük Antant siyasasile hemahenk olduğunu soyliyerek demiştir ki: € Ayni dostlara ve ayni müttefik lere malikiz ve onlarla beraber ayni ideal için çalışmaktayız. Son 20 sene içinde bu idealin tahakkuk ettirilmesi için beynelmilel diplomasi en hararetli ve en faal mesaisini sarfetmiştir.» Türkiye elçisine cevab veren M. Benes şunları soylemiştir: « Çekoslovakya, TürkiyenLn ayni zamanda bizim de dostumuz ve mütte fikimiz olan devletlerle, metodla, enerji ile ve metanetle takib ettiği maksadı tasvib etmektedir. Milletler Cemiyeti prensiplerine bağlı olan Küçük Antantla Balkan Antantı ayni manevî birlik esasma dayanarak, dostluklarını kuvvetlendirmeğe çalışa caklar ve tarihin kendilerine vermiş olduğu mühim rolü oynamıya devam edeceklerdir.> Merasim esnasında Riyaseticumhur saraymın önünde büyük bir halk küt lesi toplanmıştı. M. Benes elçimizi büyük Damar, dam, dem, damla sözlerini etimoloji, merasimle kabul etti morfoloji, fonetik ve semantik bakımdan tahlil Çekoslovakya Re TAMIR DAMAR. Her bir elemanın anlamı birer kelime ile ifade edilecek olursa, ana kökün iki manasına göre şu şekiller husule gelir: a) esas + faal f obje + takarrür b) su + faal + obje + takarrür Ana kökün (a) anlamına göre: Damar: «Faal bir halde bulunan esas mefhumunun üzerinde takarrür ve temerküz eylediği obje» demek olur. Içinde, hayatın esası sayılan kanın bulunduğu vücud uzvuna «damar» denildiği gibi, toprağin içinde bir madenin varlığı kendisinde takarrür eden yerlere de «damar» adı verilir. Ana kökün (b) anlamına göre de: Damar: «Bir mayiin faal bir halde kendisinde takarrür eylediği obje» demek olur ki vücudocki damann manası da budur. Meşhur fare san'atkâr Beş milyon sterlinlik bir mukavele yaptı DAM Not: 1 (Damar) sözünün takarrür ve temerküz ifade eden son elemanı bir tarafa bırakılırsa kelime (dam) şeklini alır. Bunun dilimizdeki manası, binanın üstü, sakıf, doğrudan doğruya mesken,... v. s. dir. Bu anlamlara göre (dam) ın etimolojik şekli şöyle analiz edilebilir: (1) (2) (3) (ağ 4 ad + am) (1) Ağ: Ana köktür. Burada anlamı «sahib, Allah, efendi» mefhumlarıdır. (2) Ad: Yapıcılık, yaptıncılık anlamlarile ana kök mefhumunu temsil eden ektir. Ana kökle kaynaşarak «hâmi, koruyucu» manasına (ad) unsuru vücud bulur. (3) Am: Kök mefhumunun taalluk ettiği süje veya objeyi gösterir. Ana kök kendisini takib eden elemanla kaynaşarak ve baştaki vokal de düşerek husule gelen ( D A M ) : herhangi bir şeyi koruyan, himaye eden, sahabet eden obje demektir. însanı dışarmm soğuğundan koruyan meskene, binayı ve haricden kar, yağmur ve sairenin nüfuzundan himaye eden sakfa (dam) denilmesi, işte bu yüzdendir. Mouse ve babatı Disney Dünyanın en tanınmış sinema yıldızı Mickey, sinema tarihinde şimdiye ka dar akdolunan mukavelelerin en kıy metlisine imza vazetmiş bulunuyor. Mickeyi yaratan artist Walt Disney bundan sonra yaptığı resimlerin neşir ve tabı hakkını Radio Pictures Ltd. şirketine satmıştır. Kontratm müddeti kat'î olarak malum olmamakla beraber Disneyin yaptığı karikatürlerin beş milyon sterlin kadar bir meblâğ getireceği tahmin olunmaktadır. Şimdiki halde VValt Disney senede safi kazanc olarak 120 bin îngiliz, yani 750.000 Türk lirası almakta ve stüdyo sunda çalışan diğer artistlere de haftalık olarak 20,000 lira tevzi etmekte idi. Sekiz dakikalık bir Mickey filmi 60 la 70 bin Türk lirası masrafla vücude getirilmektedir. Bundan sonraki Mickeyler bir saat devam edecek ve biraz daha değişik olacaktır. Demek ister gibi Solmazın yüzüne bakmıştı. Genc kız, başile: Hayır! Dedi; ve kenarda dansa bakıyorlardı. Ali Tunc, kıracak kadar bir şiddetle dişlerini sıkmıştı. Nilüfer de, siyah saçlı, ufaktefek, fakat çok zarif bir gencin kolunda dansediyordu. Yeşil gözlü kadının, yılan gibi kıvrılarak tango oynayışı, görülmeğe değer bir şeydi. Vücudüne sımsıkı sarılı beyaz elbisesinin içinde vücudünün girintileri, çıkmtıları, öyle tatlı ahenklerle kıvrılıyor, geriliyor, süzülüyor, akıyor, toplanıp çekiliyor, çekilip toplamyor, kayıyor, dö külüyor, sertleşip yumuşuyordu ki sey redenler değil, djmsedenler bile bakmaktan kendilerini alamıyorlardı. Kenarlardan başlıyan bu dikkat ve alâka, bir fısıltı, mırıltı halinde etrafa, derinlere kadar yayılmış, geride duranlar yaklaşıyorlar, uzak masalarda oturanlar ayağa kalkıyorlardı. Not: 3. (Damar) kelimesinin birçok Türk lehçelerinde (Tamar) ve (tamır) şekilleri de vardır. Nitekim (dam) kelimesinin de (tam) şekli vardır. îki şekilde fark gösteren yalnız «t d» konsonlandır ki ikisinin de fonetik ve semantik bakımından bir olduğu malumdur. Bu halde (tamır) sözü de (damar) sözünün şekilce ve manaca aynidir. Etimolojik şekillerini karşılaştınnca bu ha kikat açıkça görülür: (1) (2) (3) (4) Damar: ağ 4* ad 4~ am 4 ar Tamır : ağ 4 at 4 am 4" »' DAMLA Not: 4. (Damar) sözünü (damla) ile bir asıldan tutarak, içinde kan damlıyan uzva (damar) denildiğini ileri sürenler olmuştur. îki kelimenin münasebetini iyice görmek için (damla) sözünü de analiz edelim: (1) (2) (3) (4) (5) (ağ 4 ad 4 am 4 al 4 ağ) (1) Ağ: Su anlamına ana köktür. (2) Ad: Yapıcılık, yaptu>cılık an lamlarile ana kök mefhumunu temsil eden elemandır. (3) Am: Ana kök mefhumunun taalluk eylediği süje veya objeyi gösterir. Buraya kadar kelime faal bir halds bulunan bir mayiin taalluk eylediği süje veya objeyi gösterir ki yukarıdaki (dem) kelimesinin analizinin aynidir ve «su» demektir. (4) Al: Kelime anlamının aleitlâk, gayrimuayyen bir sahada tecellisini gösteren ektir. (5) Ağ: Kelimeyi tayin ve ifade eden, tamamlıyan ve ishnlendiren elemandır. Şu hale göre, ana kök kendisini takib eden elemanla kaynaşarak ve baş vokal ile dördüncü elemanın vokali ve son elemanın okunmaz (ğ) si de düşerek husule gelen (Damla) kelimesinin manası, faal bir halde bulunan, yani durgun olmıyan aleitlâk bir su olur ki (damla) dan anlaşılan mana da bundan ibarettir. de Herodotun dokuz kitabını aslından değil de fransızca tercümesinden oku makla biz ne kazanacağız?.. Tarihî klâsikler arasında yer alan Justen, Xenephon, Nepos, Siculus, Plutarque gibi lerin eserleri de böyledir. Fakat llyada, Odise, Teogoni şiir âleminde birer fecir temsil ederler. Eşilin «Yalvaranlan> ı, Zincirler içinde Pro metesi, Sofuklisin Antigonu; Virjilin, Horasın, Ovidin eserleri de öyledir. îngiliz, Fransız, Alman klâsikleri ise bütün bunlardan daha canlıdır, daha uyandıncıdır. Lâkin sayısı yüzleri geçen bu eserlerin enfesini nefisine, ehemmini mühimmine tercih ederek seçmek ve güzelliklerini bozmadan, inceliklerini kabalaştırmadan tercüme etmek bir meseledir. Şimdiye kadar yapılan tecrübelere bakarak ben bu işin kolaylıkla başarılamıyacağını sanıyorum. *** Ya bizim klâsiklerimiz?.. Bugünün diline uydurularak basılması millî hars namına borc olan Türk eserleri yok mu?.. Yusuf Hacibin Kudatkobiliğini, Aybetülhakayıkı, Süleyman Atanın eserlerini, Nizamülmülkün Siyasetnamesini ve bunı' lann eşitlerini genclerimize anlıyacaklan dille okutmak gerekmez mi?.. Yoksa bunlar, Rasinin klâsik sayılıp ta bir Türkü güldürmekten başka birşeye yaramı yan Beyazıd piyesi kadar da kıymet taşımıyorlar mı?. Bu, benim görüsüme göre, düşünülmeğe değer bir noktadır. Af. TURHAN TAN Turfanda çilek geldi Son senelerde Karadeniz( Ereğlisin de turfanda çilek yetiştirilmeğe başlan mıştı. Bu cümleden olarak dün ilk defa Ereğliden îstanbula çilek gelmiştir. Bunlar, Ereğlide Halid isminde bir meraklı tarafından yetiştirilmiştir. Bu çalışkan müstahsili tebrik ederiz. DAMLAMAK Not: 5. Ayni kelimenin sonundaki beşinci (ağ) elemanı, (am) a çevrilerek ve sonuna (ak) getirilerek (damlamak) kelimesi husule gelir. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (1) (2) (3) (4) (5) (6) (ağ 4 ad 4 am 4 al 4 am 4 ak) Bu analizdeki ilk dört elemanın fonetik ve semantik izahları (damla) kelimesindekilerin aynidir. (5) Am: Aleitlâk, gayrimuayyen bir su mefhumunu üzerine alan süje veya DEM objeyi gösterir. No: 2. Yukanki kelimenin vokali (6) Ak: Kelimeyi tamamlar ve isimdeğişerek husule gelen (dem) kelimesi lendirir. nin etimolojik analizi şöyledir: Böylece (damlamak) kelimesinin de Kimin nesi acaba? Bu, yeni doğan bir yıldız! Çok kibar bir kadın olduğu mu hakkak! Yalnız kadınlarla erkekler, hükümle rinde, reylerinde ayrılıyorlardı. Ali Tunc, kadınların fısıldayışlannda, gizli bir hased duyuyordu: Bütün salona hâkim olarak yüriiyüşü, tuhafıma gitti. Pek gururlu bir kadın! Benim de boynumda, kulaklanmda, kolumda, eşine az raslanan zümrüdler olsa, ben de salona hâkim, herkese kafa tutarak yürürüm. Fakat zümrüdler, gözlerinin rengine ne güzcî uyuyor! Doğru! Yalnız, anlamadığrm bir şey var. Küpeleri, kolyesi, bileziği zümrüd de,' sol elinin orta parmağmda, niçin yakut yüzük taşıyor? Hakikaten şaşılacak şey! Bu W dar eşsiz zümrüdleri olan bir kadının zümrüd yüzüğü olmaması, olamaması ihtimali var mı? Yok, tabiî! Yunanistan kuzu ithalini menetti Atina 7 (Hususî muhabirimizden) Yunanistanm Ziraat ve îktısad Neza retleri yerli kuzuların rekabete maruz kalmaması için Türkiyeden kuzu ithalini rrenetmişlerdir. Bu karar iki dost devlet arasında imzalanıp bugün mer'i olan ticaret mukavelenamesine mugayirdir. durgun olmıyan aleitlâk bir su varlığının bir süje veya obje üzerinde tecellisinin| ismi olduğu anlaşılır. Îşte «Güneş Dil» analizleri, kelime lerin manalarını bu kadar vüzuh ile or* taya çıkarmaktadır. /. N. DtLMEN Şu halde? Kimbilir, belki de yakut yüzük,'| onun «fetiş» idir. Pek «uğur» a kıymet verecek kadına benzemiyor. Müsaadenizle bunu kabul edemiyeceğim. Avrupada, en lüks kadmla mutlak birer «fetiş» i vardır. «Uğur» denemek te, lüks kadınlığm süslerindendir^ Dikkat ettin mi? Neye? Giyinişindeki sadeliğe ve asor. t ye... Saçlarile kirpikleri simsiyah; gözlerile zümrüdleri uygun... Dudaklarile de parmağındaki yakut yüzük, eş... Beyaz mat tenile de beyaz mat elbisesi... Doğru! Ali Tunc, bunlan dinlerken için için titriyordu. Erkeklerin mırıltılarına kulak verdiği zaman, onlan da ayni lezzetle dinliyordu: Ne kadın, yarabbi! Ben, bu kadar sadelikle kibarlığı, zenginliği bifleştinni kadın görmedim. Aşk ve macera romanı ( OÂlU kuvvetinden korktuğunu duydu. Salona girdikleri zaman, Ali Tunc, etrafına cesaretle bakamıyordu; biraz ilerilediler. Cabzand, bir tango çalıyor du. Dans yeri, birden doluverdi; renk renk, çeşid çeşid tuvaletli, her yaşta kadınlar; fraklı, smokinli, her yaşta erkeklerin kolunda, baygın salıntılarla dönmeğe başladılar. Ali Tunc: Dansa girelim mi? Yazan: MAHMUD YESARt 3 5 Ali Tunc, içinden: Ben de anlamıyoruml Nişanlısını kolundan tuttu:: Salona girelim mi? Sen bilirsin, Ali Tunc! Ali Tunc, niçin salona girmek istiyordu? Acaba, yeşil gözlü kadını, uzaktan olsun görebilmek hazzı, zevki için mi? Ali Tunc, enerjisine güvenmesine rağmen bunu kendi kendine bile itirafa çekiniyordu; ve genc adam, ilk defa, kendi kuvvetinden şüpheye düştüğünü, kendi Ali Tunc, kalbin, göz, kaş, ağız, el gibi dışarıda görünür bir vücud parçası olmadığma şükrediyordu; yoksa onun çarpıntısmı gizliyebilmek için, irade, denilen kuvvetin de kâfi olmadığını, olamıyacağmı anlıyordu. Ali Tunc, gözucile nişanlısma baktı; Solmazın yüzündeki dikkat, alâka çizgilerini, herkesinkine benzetemedi, biraz garib buldu. Genc kızm kaşlarının arası kınşmış, soluk gözleri yanıyordu. Ali Tunc, etrafındaki kadın, erkek, herkesin ağzından, hep ayni fısıltılan, mırıltılan duyuyordu: Bu kadın kim? Ben, ilk defa görüyorum. Bir ecnebiye benziyor. Ne güzel tango oynuyor. Sadeliği içinde, gözden kaçmıyan, gizlenemiyen bir zenginlik var. Gecen sene, Kızılay balosunda gördüm gibi geliyor. Gibi geliyor, diye tereddüdle hatırhyorsan, o, olamaz. Çünkü, bir kere görüldükten sonra unutulacak kadın değil. (Arkan vecr)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle