25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 Mart 1936 CUMHURÎYET [ TARiH ARAŞTIRMALARI j Biz blze Yahudi düşmanlığı Iki kişi konuşuyordu; ben de dinliyordum. Yahudilikten bahsediyorlardı. Nedense bu Yahudilik, binlerce senedenberi, sonu gelmiyen bir münakaşa mevzuu olmaktan kurrulamadı. Zaman zaman, şurada veya burada Musanın oğullanna karşı hastalık halinde bir düşmanlık başlar, bazı günahsızların boş. yere ıstırab çekmelerine sebeb olduktan sonra hafifler; ve bir müddet için uykuya çekilir. Bu arasıra azalan, sonra çoğalan düşmanlığın sebebleri derindir; zaten bunun içindir ki, Yahudilik meselesi hiçbir zaman halledilemiyecek gibi görünüyor. Fakat münakaşa eden ıki kişi, temas ettikleri mevzu nekadar derin olursa olsun, onu halledebilecekleri iddiasındadırlar. Benim dinlediğim arkadaşlar da bu imanın verdiği hızla kendilerinden geçmiş bir halde idiler. Bir tanesi uzun uzun derd yandı: Asırlardanberi ikide bir nükseden bu illet, her defasında insanhk için yeni bir utanc oluyor. Oteki sinirlenmişti: Evet hakkın var. Dedi. Oldu olacak, şu hastalık bir adamakıllı nüksetse de biz de kurtulsak artık. Hiç olmazsa son defa utanmış oluruz... Münakaşanm burasında, iki kişiyi yalnız bıraktım. Macar istiklâl hareketi kahramam: Bem Murad Leh generali sıkışınca bize iltica etmiş ve Müslüman olarak ferik rütbesi almıştı 1848 de Macar istiklâline çalışan Kossuthla beraber Lehistan İstiklâli uğ runda yüksek kahramanlıklar gösteren General Bem Lehistanın en yüksek simalarmdandır. General Bemin Transilvanyada ka zandığı zaferler mühimdir. Yedi sekiz bin kişi ile bu kanlı savaş esnasında Kronstadt üzerine hücuma hazırlandı ğını Fuad Paşa Sadarete gönderdiği tahriratta bütün tafsilâtile anlatıyor. General Bem, bütün muvaffakiyetle rinden sonra Buğdan ahalisine de bir beyanname neşretti. Bu beyanname şu cümlelerle bitiyordu: « Le secours de la Haute Porte ne se îcra pas attendre, car elle sentira çue l'emancipation de la Moldavie e t de la Valachie qul veulent rester sous sa souverainete exclusive, comme ellea l'ont ete autrefois, peut seule assurer son existence politique luture appelee par le Czar de jour en jour davantage. > Ve maiyetinde bulunan Macar askerile Buğdana girdi. General Bemin bu beyannamesi, Türkiyenin o zamanki siyasetine uygun değildi. Fuad Paşa (o zaman Fuad Efen di) Babıâliye yolladığı tahriratta: «General Bemin ilânnamesinde filhakika devleti aliyye tarafından guya Macarlara bazı guna müsaadeyi ima eder lâkırdılar olup halbuki ne Rusya ve Avusturya devletlerinin ve ne memle keteyn ahalisinin öyle bir zanna düşürülmesi kat'a caiz olmadığından generali merkumun yazdığı keyfiyatı üs lubu hakimane ile cerhedecek surette birşey kaleme alınarak îstanbul ve Eflâk ve Buğdan gazetaJerine bastırıl ması» tavsiye edildiği gibi, <Macar askerinin generarî olan Bemin ele geçmiş olan evrakı içinde memleketeyn hakkında olan tasavvuratı sahifelerini mübeyyin Kossuth tarafından Beme ya zılmış olan bir kâğıdın sureti> de gönderildi. Bu esnada General Bemin esir edil diğine dair bir şayia etrafa yayıldıysa da aslı çıkmadı. Fakat General Lie dersin Karlsburg civarında General Bemle muharebe ederek üç kol asker lerinin Banata doğru ilerledikleri ha ber alındı. Macarların Türkiye topraklarma girdikleri takdirde kendilerine karşı ne türlü hareket etmek lâzım ge leceği nazarı dıkkate alındı. O zaman lar Türklerin Küçük Eflâkta sekiz ta bur piyade ve üç buçuk alay kadar süvari kuvvetleri vardı. General Bem, kırk bin kişi ile hâlâ çarpışmakta devam ederken Kossuth Türk toprağma iltica etti. Fuad Efendi Şevval 1265 tarihli tahriratmda diyor ki: «Merkum Kossuth Macar ihtilâli nin ruhu mesabesinde olduğu halde böyle meydandan kalkmış olması Ma car ihtilâlinin hitamma dal olarak her nekadar General Bem ve Görgi ku mandalarında kırkar bin kişi asker o lup bununla mukaddemki rivayet üzere Banat tarafına doğru hareket edecekleri mervi ise de artık şu hale girdik ten sonra bir iş göremeyüb bunların dahi müteferrik ve perişan olmaları ak rebi melhuzattandır>. Filhakika Fuad Efendinin dediği çıktı. General Bem maiyetindeki askerlerin bir kısmı Avusturyaya, bir kısmı da dağlara sığındılar. Bütün askerler yanlarında bulunan topları Turla nehrine attılar. Bu malumatı veren, gene General Bemdi. Nihayet kendi de ilticaya mecbur oldu. «Asakiri nizamiye kışlasmda> kay makam Yakub Beyin odasına yerleştirildi. General Bem Türkiye toprakla rına iltica ettikten sonra müslüman oldu. Adı Bem Murad Paşa kondu. Bu hâdise Avrupada epeyce dedikoduyu mucib oldu. Sadaretin tezkerei maruzasmda: <General Bem ile sair bazılarımn muahharen şerefi islâm ile teşerrüfleri diğer lerinin tebdili din etmeğe icbar olunacakları ve müslüman olmadıklan hal de devleteyne teslim kılınacakları vehmine düşürmüş olduğundan ve bu ise münasib olmıyacağından merkumların olsuretle temin olunmaları lâzım gele ceği» arzolundu. General Bem Şumnuya geldi. Kendi zaten yaralı olduğundan hastalandı. Türkler artık ona Murad Paşa diyorlardı. O sırada, îngiltere sefiri Kostaki Mussurus Beyden bir tahrirat geldi. Bu tahriratta General Bem hakkında: «Bükreş caniblerinden birkaç kişiye vâsıl olan mektublar bilcümle Bem ve Demhinski ve daha birçok Macar ve Lehli mültecilerin islâmla müşerref olduklarını tekid edip Prens Schvartzenbergin kullarına okudukları bir kıt'a tahriratta Bem şimdi Murad Paşa ismile müsemma olarak tarafı eşrefi haz reti tacidariden bir ordunun müşürlü ğün'e nasb buyurulmakla Ziya Paşa Hazretleri aşın nüvaziş ve tazimle tebrik edip hatta tahriratm mealince Paşayi müşarünileyh Bemin elini öpmüş> deniyordu. Bu sırada Avusturya konsolosounun yanına birkaç Hırvat geldi. Bunlar General Bemle Kassuthu öldüreceklerdi. Hatta alenen de itiraf etmişler: Bizler, bizim düşmammız ve üzerlerinde kanımız olan General Bem ve Kassuth ve sairleri öldürmğee geldik, demişler. Fakat hükumetin aldığı tedbir üzerine birşey yapamadılar. Avrupada şayialar gittikçe çoğaldı. Tekmil mülteci Macarlarm müslüman edilerek Murad Paşanın maiyetinde istihdam olunacaklarma dair ortaya bir havadis daha çıktı. O esnada Murad Paşa Halebe gönderilmiştL Murad Paşaya Haleb emvalinden her ay tam ferik tayinile yedi bin beş yüz kuruş verıldi. Fakat aradan çok geçmedi. Murad Paşa 6 safer 1266 senesi salı günü Halebde vefat etti. Haleb esnafına otuz altı bin dört yüz seksen altı kuruş borcu vardı. Yirmi sekiz günlük maaşı ile tayinat bedeli olan on bir bin kuruş borcunu kapatamadı. Hemşerisi îsmail Paşa cbu misillu şecaat ve gayretle ipkayı nam etmiş olanlann badelvefat emvali metrukesi müzehanelere vazo lunmak üzere Avrupalular beyninde muteber tutularak ziyadece baha üe» satılmakta olduğu ileri sürüldü. Eşyasının defteri sadarete gönderildi. Bu defter hazinei evraktadır. Maamafih Murad Paşanın cenazesine hürmette kusur edilmedi. «Müteveffayı mumaileyh Avrupalu indinde şöhretşiar bir zat olup sayei saltanati seniyeye iltica halinde tekmili enfası hayat eylediği cihetle masrafı mal sandığından verilerek» mezarının başma gayet muzeyyen bir taş dikildi. Macar istikldl harbinde bütün azmile çalışan Ceneral Bemin ömrü de bu suretle hitama erdi. AHMED REFlK Fiziyolojinin babası Ivan Pavlof öldü Rus âliminin hayatı ve eserleri Geçen şubat ayınm 27 sinde, Rusyada, yalnız Rus yada değil, yeryü zünün bütün medenî milletlerinde büyük bir fiziyolog olarak tanınan Ivan Petroviç Pavlov öldü. Yeryüzü basını, bu ölümden acındıkla rını yazarken onun yaptığı büyük işleri de sayıp döktüler. İvan Pavlov kimdi? Adını ve yap hklarını bilenlerimiz vardır. Fiziyoloji ile uğraşmış olanlan mız, onu bilmemiş olamazlar. Halbu ki, böyle bir adamı, yalnız. tıbcılar, fizi yologlar değil, belki bütün bilgi adamları da bilmek, eserleri hakkında bir fikir edinmek durumun tvan Petroviç Pavlof dadırlar. İvan Petroviç Pavlov, 1849 eylulü Demek ki çan sesile yiyecek fikri, ruhî nün 27 sinde Riozan [1] da doğmuş bir aksülâmel husule getirecek kadar tur. Önce şehrinin papaz mektebinde, birbirile birleşmiş oluyordu. Işte buna medresesinde okumuş, tabiat ilimlerinin «Şartlı conditionnel Reflexe» denildi. Bu o sırada uyandırdıgı büyük ilgiye kapı tecrübelerden ortaya Reflexeologie de larak 1870 de Leningrad Üniversitesi nilen yeni bir ilim çıktı. nin Tabiat İlimleri Fakültesine girmiştir. Pavlov, bir takım zoologlarca ileriye Orada ünlü fiziyolog Cyondan ders o sürülen köpekten ve hatta insanlardan kudu. 1874 te, ilmî çalışmalanndan do salya akmasının psikolojik amillerden layı altın madalya aldı. Üniversiteyi biileri geldiği teorisini kabul etmez. O. psitirince 1875 te Askerî Tıb Akademisikolojik amiller yerine, kazanılmış veya nin üçüncü sınıfına givdi. 1878 de, «Tavirsiyetle geçmiş olan şartlı Reflexeleri şanlarda pankreas kanalını bağlamanm koydu. Bunu göstermek için de birçok neticeleri) admdaki ilk eserini almanca bekçi köpekleri üzerinde tecrübeler yapbir mecmuada bastırdı. 1879 Askerî Tıb Akademisini bitirdi, 1883 te (Kalbin tı. Bu köpeklerin laboratuarda, bir ya anilmerkez sinirleri) üzerine yazdığı bir bancı görünce üzerine atılıp ısırmak istetezle, tıb doktoru ünvanını aldı. 1884 te melerinin sebebi neyid? Bu, üç sebebden Tıb Akademisine agreje (yaröğretmen) ileri geliyordu: 1 Köpek bağlı olacakoldu, iki yıl için Avrupaya gönderildi. tı; 2 Mahdud bir saha içinde bulıına1890 da hem Varşova Üniversitesine, caktı; 3 Sahibi bu sahanın bir ucunda hem de Petersburg Askerî Tıb Akade duracaktı. Bu şartlar yerine getirilmiye misine profesör oldu. [891 de, Tecrübî cek olursa, köpek sanki o vahşi halini Tıb Enstitüsünde fiziyoloji şubesi şef kaybetmiş oluyor, ziyaretçiye yaltakla liğini aldı. Bir yıl sonra Askerî Tıb A nıyordu. kademisi fiziyoloji kürsüsünü elde etti. Bunun üzerine Pavlov, bu köpeklerin îşte böylelikle ilmî araştırmalanna bas pek eski, ilk insanın onu tutup bağladığı, ladı. Durup dinlenmeden tam 58 yıl çayanmda alıkoyduğu, kendine ramettiği lışan Pavlov, birçok memleketlerin akazamanlardan kalma irsî bir Reflexele demilerinde aslî veya fahrî azadır; otuz hareket ettiklerini anladı. Köpeğin bağyıldanberi de en büyük fiziyoloji okul lanıp sahibinin yanında alıkonulması, larından birinin başıdır. 1910 da fiziyokendisinde o çok eski irsiyet hatırasını uloji Nobel mükâfatını almıştır. yandırıyor, onun ilk yırtıcılığmı ortaya Pavlov, (Reflexe conditionnel teori koyuyordu. Pavlovun, fiziyolojide daha si) ni yaratmıştır. Bu teori nedir? başka buluşlan da vardır; fakat bu şartlı Pavlovdan önce fiziyoloji, hatta psi Reflexe teorisinin ilerisi, ilim bakımından koloji, beyin sinirlerinden ileri gelen ira pek önemli görünmektedir. deli hareketlerle belkemiği sinirlerinden Bu Reflexeleri terbiye etmek, hatta yaileri gelen giyriiradî harketler (Reflexc) ratmak mümkün olunca, çocuğun terbiarasında mutlak bir sınır hattı cizerdi. yesinde de bir takım yeni usullere yol aHalbuki binlerce hayvanlar, hele köpekçılacağı anlaşılmaktadjr. Bizim fiziyo ler üzerinde yaptığı tecrübelerden sonra loglanmızm bu yolda çalışmalarını gör Pavlov, bu ayırmanın uydurma olduğunu, Reflexein, iradî hareketlerimiz gi meği nekadar isteriz. Böyle bir makaleyi bi, terbiye edilebileceğini, geliştirilebi ben değil, tabiblerimiz yazmalı, Pav Ieceğini, güdülebileceğini gösterdi. Bu lovun ölümünden duyduklan acıyı, onun Reflexe, fizik bir amille değil, pisişik bir ilmî çalışmalarını bize anlatmalıydılar. K.AZ1M NAMl DURU amille yaratılabilir. [1] Rusyada bir il merkezi. Ilmin kaybettiği sima Çürüklük nerede? Nasrettin Hocanın gülünc ve manasız görünüp te halk felsefesi bakımından çok ince nükteleri ve halk terbiyesi noktasından kuvvetli öğüdleri ihtiva eden fıkralarından biri de: «Oturduğu dalı kesmek» esasına dayanan meşhur hikâyedir. Herkesçe bilindiği üzere Hoca, bir gün odun tedarik etmek üzere bir ağaca çıkmıştı, elindeki balta ile bindiği dalı kesiyordu. Görenlerin «yapma, eyleme» deyişlerine kulak asmadı, kestiği dalla birlikte yere yuvarlandı, ve bu hâdiseden dilimize «bindiği dalı kesmek» sözü yadigâr kaldı. Hoca, binilen dalın kesilmesinden doğacak akıbeti bilmiyecek kadar alık değildi. Bu işi yapmaktan maksadı hemşerilerine müşahhas bir ders vermekten ibaretti. Çünkü bindikleri dalı kesmekten çekinmiyen kısa görüşlü insanların her yerde ve her devirde bulunabileceğini düşünmüştü. * * * Avrupaya ceviz satan bir tacirin veya bir müessesenin nümuneye aykın olarak çürük mallar hazırladığını ve bu işin Türkofis tarafından sezilerek tahkikata başlandığını gazetelerde okuyunca Nasrettin Hocanın yukanya koyduğum fıkrasını hatırladım. Fakat gülerek değil, içim sızhyarak hatırladım. Çünkü herhangi bir müstahsilin herhangi bir müstehlike veya müşteriye kötü mal sunması, üzerinde oturulan dalın kesilmesi demektir ve bu hareketin sonu sukuttur. Fakat o müstahsilin bu yakışıksız işi yabancı bir ülkeye karşı yapması, milîî ticaretin dayandığı doğruluk, temizlik ve iyilik ağacını kökünden baltalamak olur. Zira yabancı memleketler, Alinin veya Velinin değil, Türk malının müşterisidirler. O adın telkin ettiği itimadla herhangi bir müstahsilin malına talib oluyorlar. Bu itimadı kaldırdığımız gün bütün müstahsiller müşterisiz kalır. O takdirde şu çürük ceviz meselesine azamî ehemmiyet verilmek icab eder. Böyle yapılmazsa cevizin çürüğünü ya bancı piyasalara sürmeğe yeltenen ve bunun binilen dalı kesmek demek olduğunu bılmiyen çürük kafalılann millî ticarete Retirecekleri zarann önüne geçilemez. Evet. Şu işte çürüklük cevizden ziyade kafada görünüyor. Ona göre davranmak gerek! M. TURHAN TAN N. Liman işleri Kolaylık için birçok tedbirler alınıyor Liman Umum müdürlüğü tarafından ihrac edilen yumurtaların vapurlara zedelenmeden yüklenmesi için yaphnlan platformlann inşaatı bitmiştir. Yakında icab eden yerlere konacaktır. Idare bundan başka vapurla gelen seyyah otomobillerini, vapurdan ahp gene vapura yükliyebilecek elektrikli vinçler yaphrmağa karar vermiştir. Bu hu susta tetkikat yapılmaktadır. Liman idaresi, rıhtıma yanaşan va purlann seyyar fişler vasıtasile şehir telefonuna bağlanmalarını temin için ha zırlamakta olduğu projeler tamamlan mıştır. Yalnız ücret meselesi halledilememiştir. Liman idaresile Telefon idaresi arasmda bu hususta bir görüşme ve anlaşma olacaktır. SOSYETELERDE Yeni tramvay hatlan îstanbulda yapılacak yeni tramvay hatları meselesi hakkında Nafıa Vekâletile temasta bulunmak üzere Belçikadan gelen murahhaslar birkaç güne kadar Ankaraya gideceklerdir. Tramvay şir keti bilet ücretlerine bugünkü şartlara uygun şekilde münasib bir zam yapılmak şartile îstanbulda bazı yeni hatlar tesisini istiyecektir. Bundan başka şirketle Vekâlet arasında henüz muallâkta bulunan diğer meseleler de görüşülecektir. Belediye reisimizin bir mektubu Dün Vali ve Belediye reisi Muhiddin Üstündanğdan aldığımız mektubdur: Sayın gazetenizın 4 mart 936 tarihli nüshasında ve (Soruyoruz) başlığı al tında ve Şişhanedeki feci tramvay hâdisesi hakkında bir yazı çıktı. Bu yazı Belediye erkânından birine izafe edi len beyanata istinad ediyordu. O günden bugüne kadar yaptığım tahkikatta bu tarzda beyanat yaptığı iddia olunan zatın kim olduğunu anlamağa muvaffak olamadım. Buna mukabil bu beyanat esas tutularak ileri geri bir takım neş riyat hâlâ devam etmektedir. Belediye namına en salâhiyettar söz sahibi sıfatıle böyle bir «beyanat> yapılmış ol masına imkân ve ihtimal göremiyorum. Gazeteniz ya Belediyenin manevî şahsiyetini müşkülâta sevkeden bu söz lerin sahibmi bildirmeli ve yahut bu sözlerin her gün yeni bir takım hükümlere esas tutulmasına mahal olmadığmı ilân etmelidir. Bu vesileden istifade ederek saygıla rımı tekrarlarım. Vali ve Belediye reisi Muhiddin Ustündağ CUMHÜRİYET Bu beyanat vaki dir; fakat muhterem Vali ve Belediye reisimizin müsaadelerile arzedelim ki kimin tarafından verildiğini söyleme mize gazeteciliğin meslekî icabları mânidir. şındı. Bu, hoşuma gitmemişti değil! Ben, kendini beğenen insanları, hiç sevmem. Bu, kendini beğeniş, sana, yaraşıyordu. Kuvvetli insanlan, severim. Fakat sen, bir kaç cepheden kuvvetlisin! Bu mu hakkak... Çelik sertliğile parlıyan zümrüd ye şili gözleri, şimşekler çakıyordu: Sen kimsin? Bir kere onu anlıyayım. Şoförle arkadaşsın. Senin tanıma dıkların bile, seni tanıyorlar; seni, sayarak seviyorlar. Lâubali göründüğün halde, onlara hâkimsin.. Bu neden? Dişlerini sıkmış.solur gibi söylüyordu: Makineden, elektrikten anlıyorsun, ve Avrupada tahsil görmüş bir mühen dismişsin. Durdu, sesini yavaşlattı: Fakat me=leğin gazeteci!.. Sesi, uzaklardan gliyor gibiydi: Hem öyle gazeteci ki, yazı yazacağı, havadis bulub çıkaracağı yerde otomobille kadın kovalıyor... (Arkan var) (MVERS/TEDE Konferanslar kitab halinde neşredilecek Perşembe günleri Universite profesörleri tarafından verilmekte olan konferanslann daha istifadeli olması için Üniver site, bunlann kitab halinde neşrine karar vermiştir. Köprüdeki kaza (Sevim) vapurunun Köprüye çarpması hâdisesi Deniz Ticaret müdürlüğünce tahkik edilmektedir. Kazanın, geminin süratini çok azall mış olan kaptanın sulara ve dümene hâ kim olamamasından ileri geldiği söylen mektedir. Dün kaptanın ifadesi ahnmıştır. Yan bodoslamasından yaralanan gerai nin zaran (1500) lira kadar tahmin e dilmektedir. Gemi sahibi, Köprü için istenen beş bin lira zaran çok görmekte ve tamira tın beş yüz lira ile kabil olabileceğini id dia etmektedir. Bakmız, Pavlov bu tecrübeleri nasıl yapmış: Bir müddet, sıçanlara her yiyeAnkara 17 (Telefonla) Vekiller Heyeti askerî muallim ve hâkim yetiş cek verilişte küçük bir çan çalmdı; biraz tirilmesi hakkmdaki talimatnamenin o sonra, yiyeceği uzaktan gösterip çan çanuncu maddesini şu suretle değiştirdi: lınınca, sıçanlann salya bezleri salya a «Üniversite talimatnamesine göre kakıtmağa başladı; daha sonra, yiyecek yidleri silinenler hakkında 2505 sayılı kanunun hükümleri tatbik olunacak gösterilmeksizin çan calınınca, salya beztır.» lerinin gene salya akıttıklan görüldü. Gene kadın, doldurduğu öteki kadehi aldı, bir solukta içti, kanmamış gibi yutkundu;zümrüd yeşili gözleri, ateşte kızdırılmış çelikler gibi parlıyordu. Kadehi tekrar doldurdu ve gene bir solukta içti. Göksü daralmışta soluk alamıyormuş gibi ağzını açtı, kapadı ve sonra başını ağır ağır eğdi, Ali Tuncun başına yaklaştırdı ve sinirli parmaklarile onun saç diplerini koparacak gibi kaşıyor, çekiyordu; ve sayıklar gibi tekrar ediyordu: AlijTunc usta!.. Demek böyle, Ali Tunc usta!... Yavaş yavaş parmaklan gevşedi, so luklarının ateşi soğudu, gözlerinin alevi söndü, göksünün darlığı genişledi, içinin yumuşaklığı sertleşmiş gibiydi. Eli ile Ali Tuncun başını, dizlerinden itecekti, baktı... Kıyamıyormuş gibi içini çekti: Demek böyle Ali Tunc usta... Ve birden silkindi, Ali Tuncu, dizlerile itti, ayağa kalktı: Evet, böyle, yavrum!. Ali Tunca iğildi, haykırdıJ \ Kalk... Seninle konuşacaktım, sana soracaklarım var. Gene adam, sendeliyerek kalkmıştı, fakat gene kadının, kızarmış yüzünden, zümrüd yeşili gözlerinin meşum alevin den ürktü. Gene kadın, tekrar bir kadeh şam panya doldurmuş, içmişti; durdu, kollarını kavuşturdu ve Ali Tuncu karşısına çekti, kaşlarının arası buruşarak baktı: Şimdi, bana anlat, Ali Tunc usta! Sen kimsin? Ve benden ne istiyorsun? Sesi, hınçlı, hiddetli değildi; gizli ihtiras doluydu: Evvelâ, söyle, beni, ne sanıyorsun? Bir kokot mu? hayır! Bir kokot olmadığımı dakikadsmda keşfedecek kadar zekisin.. Şimdi karşıda boş bir torba gibi duruyorsun! Afalladın, sersemledin mi? hayır! Sen, kolay afallar, kolay sersemler misin? Fakat benim cür'etim, seni şaşırttı. Evet, benim cür'etim, pervasızlı ğım, senin hesablanm altüst etti. Bunu, bu kadarını ummuyordun değil miî Seni, kendi tanıdığım bir yere çağırsaydım, Askerî muallim ve hâkimler M. Mamburinin konferansı Galatasaray Lisesi muallimlerinden profesör Mambury yarın saat 18,30 da Unyon Fransezde Türk mimarisinin Rumen mimarisi üzerindeki tesirleri hakkında şayanı dikkat bir konferans verecektir. şüphelenecektin... Muhakkak şüphelenecektin... Işte, senin bildiğin senin tanıdığın bir yere geldim... Hem mahsus öyle istedim de geldim. Sebeb de, hiçbir şeyden çekinmemen, korkmaman herşeyi açıkca söyliyebilmen için... Sinirli sinirli gülüyordu: Ben de, neler söylüyorum. Sen, çekinecek, korkacak adam mısın? Sen, neden, kimden çekinir, korkarsın ki... Fa kat bu.şahsın için böyle... Sonra... Ali Tunc, her şeyi aklından geçirmişti, fakat gene kadının, hem de bu şekilde hucuma geçeceğini ummamıştı. Nilüferin mat beyaz yüzü, alev alev yanıyordu: Ben de senden korkmıyorum. Maksadını açık söyle.. Seni, ilk defa Zülfüşahinin evinde gördüğünü hatırlı yorum... Bir kadın, kendisine bakan gözlerdeki manaları derhal sezer. Senin bakışlarını da sezmiştim. Fakat ben, bakışların her çeşidini gördüğüm için, fazla aldırış etmemiştim. Yalnır leni öbürlerinden ayıran şey, kendine güvenerek bakı Afk ve macera romanı Yazan: MAHMUD YESARÎ 45 Ali Tunc usta!.. Parmaklarını geçirdiği saçlan, koparacak gibi diplerinden çekiyordu: Bana şampanya ver... Ali Tunc, kalkacaktı, gene kadm, onun başım elile dizlerinin üstüne bastırdı: Hayır.. Kalkma... Bir elinle masayi tut, çek.. Ali Tunc, sağ kolunu gerdi ve masanın tek ayağını yakaladı ve msayı sars madan agır ağır çekti. Gene kadın, Ali [Tuncun saçlarını bıraktı jampanya jişesini aldı, bardaklara doldurdu ve aldığı bardağı Ali Tunca uzattı: Içelim... Başını yukan kaldır... Ali Tunc, başmı yukan kaldırmıştı, gene kadm da başını eğdi ve ikisi ayni kadehe dudaklarını yapıştırarak şampanyayı içtiler. Gene kadın, yavaş yavaş başını doğrultmuştu, boş kadehi bir müddet havada tuttu, baktı, sonra duvara fırlattı. Ka deh duvara çarpmış bir avuc su gibi serpilerek yere dökülüvermiîti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle