17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 tkincikânun 1936 CUMHURİYET M Ü S A B A K A M I Z Tarihte Türkler için Habeş harbi daha 30 sene sürebilir! Söylenen büyük sözler Güneş Dil teorisi notlan IBUGUN DEBIÜ Balıkçının dedikleri oğaziçinde oturduğumuz za mandan tanınm. Ben çocuk • ken o delikanlıydı. Şimdi o, benden genc göriinüyor. Denizin iode dolu sağlam havası, muntazam ve daima açıkta geçmiş bir hayat, ihtiyarlığm pen çesinden onu korurnuş. Dedesi, babası balıkçıymışlar. Zenaatini onlardan miras yemiş. Kulaklan lâkırdılan ayanbeyan seçmeğe başladığı anda, ilk duyduğu kelimeler balık isimleri olmuş. Fena havalarda, babasının ala manasile denize açılamadığı günler, evde ağ örmek, olta yapmak, zoka parlatmak: a oyalanmış. Boğaziçinin öylesine kaşarlanmış kurdu ki, Balıkçılık Enstitüsünün en koda ^ man profesörünü Karadeniz Boğazmal kadar götürür, tek bir istavrit avlandır madan geriye getirir. Hangi balığın, hangi mevsimde, hangi! sularda gizlendiğini bilir. Lüferi, kalka ni, pisiyi, levregi, barbunyayı, tekiri, heristediği anda elile koymuş gibi bulur. Bir zamanlar hali, vakti yerindeydi. Oturduğu evi, yalnız bir mevsimde tuttu;u uskumrunun parasile satın almıştı.. Hey gidi günler, hey! türkçe «Yavruv» kökünden gelen birkaç lslavca kelimenin «Güneş Dil Teori si» bakımından etimolojik analizini göstermiştik. Bu makalemizde «Yasnıy = Yasen», ve «Zara = Zora» kelimele rini tetkik edeceğiz: Önce bu lslavca kelimelerin manalannı tesbit edelim: Yasnıy = Yasen: Parlak, açık, va zıh, beyaz, aydın [ 2 ] . Zara = Zora: Tan, fecir; ufukta hâsıl olan ışık, kızıllık, parlaklık, par lak [31. «Yasn» ve «Casın» kelimelerinin kökü olan türkçe bir söz olduğunda şüphe yoktur. Dil üzerinde çalışmalar Pittin fikirleri Merd ve civanmerd Türklerin yegâne sevdikleri şey hak ve hakikattir «Afuırı kartarmaya çalışırken yalnız Hind yolunu açık bulundurmayı düşünmüyoruz, Türk • lerin hoyratça çiğnenmis olan haklarım da miidafaa ettnek istiyoruz. O Türklerin ki yegâne sevdikleri şey haktır, hakikattir ve hiç bir haksızlık yapmadık ları halde haksızlığa uğramts lardır. «Biz, küstahça tahrik oluna • rak girişmiş olduğumuz mücadelede kuvvetli olduğumuzu ergeç ispat edeceğiz. Fakat haklı ol • duğumuzu da herkese anlatmalıyız. Korsanca davranıp Mısıra girenler, geçmiş asırlart Eh ramların tepesinden ba korsanlığı seyre davet ediyorlar. Biz de ayni şeyi yapacağız, tarihi gür sesle çağıracağız; fakat ona merd ve civanmerd Türklerin yantnda yer aldığımtzı göster mek ve onu hak namına, hakikat namına, adalet namına mahzuz ettnek için!» William Pitt 4 Dört İtalyan tankı Habeş Güneş mefhumlarile bağlı olan İslâvca «Yasnıy *skerleri tarafından nasıl Yasinu» ve «Zara Zora» kelimelerinîn etimolojisi zaptedildi? Bundan önceki makalemizde [ 1 ] dır. «Yasn» kelimesinin kökü türkçe (Boitarafı 1 inci sahifede) William Pitt sonra Fransaya el uzatmak mecburiye tinde kalan Türklere harb açıp îstanbula karşı yaptığı saldırışlar malumdur. Pilt bu kansık vaziyette ilkin Türklerin dos tuydu. Meşhur Volney: «Fransızlar Mısırı almalıdır, o yolla Hindistana varmalıdır» düsturunu bütün Fransızlara kabul ettirmişti ve Napolyon Mısıra girmek le o düsturu hakikat haline koymuş oluyordu. lşte Pitt, bu emeli Fransızların yüreğinden koparıp atmak ve o milletin bir daha ayni düşünceye düşmemesi için de belkemiğini kırmak istedi, milyonlarca masraf yaptı, akla sığmaz dalavereler çevirdi, Fransanın temelini kundakladı. Pitt kimdir? Milâddan 234 yıl önce doğup 89 yaşmda ölen Caton, herhangi bir iş için kendinden fikir soranlara o iş hakkındıkı düşüncesini söyledikten sonra birden heyecanlanır ve: «Cependant, je pens qu'il faut detruir Cartchage bununla beraber ben Kartacenin yıkılması fikrindeyim» dıye haykınrdı. Milâddan 1759 yıl sonra doğup, kırk yedi yaşınd» ölen William Fıtt te IVapolyon Dunapartın düşmesini, Fransa ihtilâlinin kısır kalmasını ülkü edinen, bu uğurda durup dinlenmeden didinen, bütiin Avrupayı da kendi mera jinına hizmetkâr edip arkasmda sürükliyen büvük diplomattır. Pitt, ayni adı taşıyan ve Ingiliz inadcılığının tarihî örneklerinden biri olan şöhretli siyasinin oğludur. Babası, Ameıika istiklâlini tasdik ettirmemek için ö lüm döşeğinden sürüne sürüne kalkmış, düse kalka parlamentoya gelmiş, sızlıya sızlıya ve bayılıp ayıla nutuk söylemiş ve bu çırpınma arasında can verip git mişti. Pitt, babasmın iyi ve kötü biitün huylarına, istidadlarına, kabiliyetlerine varis oldu, henüz yirmi iki yaşındavken saylav seçildi ve yirmi üç yaşında nazır. bir yıl sonra da başvekil oldu. Fransanın, Mısırdan uzaklaşması için Jonanmasız kalması lâzımdı. Pitt bu işin başarılmasını Amiral Nelsona havale etti ve o da: «Mademki bu donanma su yüzündedir. Mutlaka bulacağım» diye rek denizi taramıya girişti, nihayet Ebukırda düşmanı yakaladı, mahvetti. Pitr, sevincmden çıldırıyordu, Amirala Baron de Nil unvanını verdi, lstanbuldan ona gönderilen elmas çelengin kabul edilme lara hücum edemiyor ve boğazların sarp, sine de müsaade etti. kayalıklarla dolu yamaçlanndan inemiO, bir yandan bu işleri görüp gördü yor. Ilk tayyare bombardımanlannın Ha rürken, Avrupayı da Fransa aleyhine abeşleri ürkütmüs olmasma mukabil, tankyaklandırmıya uğraşırken Hindistan me selesini de kökünden halletmeği ihmal ct larHan çekinen Habeş askeri yoktur. Imparatorun askerleri, ellerinde bı miyordu, Richard Vellesley adlı bir vali ç'iklarla tankların üstüne hücum ediyor elile orada Ingiliz hakimiyetini kanlar dökerek, sehirler yıkarak, tahtlar devire lar. italyan tanklarından dört tanesi, Harek kökleştiriyordu. beşlerin eline bu şekilde gecmiştir. Bu Fakat hakikî ülküsüne ermeden, ere meden: Napolyonun ortadan kalk tanklardan ikisi, istikşafa çıkmıstı. Bir Amerika ihtilâli Fransa ile İngiltereyi tığını görmeden, göremeden genc kac saat yol aldıktan sonra, içindeki efrad, insandan hâli gibi görünen bir mevdüşmanlaştırmıştı. Pitt, babasından miras [ yaşında öldü (1806). Şu kadar kide, tanktan cıktılar, fakat on metro kakalan bir hıncla Fransaya yan bakıyor \ki ümidlerinde husrana uğramamış du. 1789 ihtilâli üzerine başlıyan büyük tı, Napolyonun kendi çizdiği yol dar açıhnca, Habeşler tarafından kuşafırtınayı vesile saydı, Fransa aleyhine da yüründüğü halde Ingiliz kudretine tıldılar. GöSüs gösse şiddetli bir çarpışentrikalar çevirmeğe koyuldu. Hürriyete yenileceğine kanaat getirerek gözlerini ma oldu. Bu sırada, tank şoförlerinden kavuşmanın, büyük bir devrim yapman.r. dünyaya kapamiştı. Onun bu kanaati bırisi kaçmağa ve tanga sığınmağa mu sarhoşluğile büyük emeller beslemeşe, dokuz yıl sonra gerçekleşti ve Napolyon, vaffak olmustu. Tangı hareket ettirdi. Fakat üç Habeş askeri derhal tangın üsderin hulyalar taşımıya başlıyan Fran İnsiliz yumruğu altında göçtü. tüne sıcradılar ve öndeki pencereden usızlar, Napolyon Bonapartm kumandası Yukanya aldığımız sözler, Pittin altmda Mısıra bir ordu gönderip te o bü 1 798 de ve Mısırın Fransızlar tarafından zanarak askerin kafasmı kesiverdiler! Aksama doğru, kavbolan tankları ayük ülkeyi işgal ettirince Pitt, maskesiz isgali sırasında söylediği bir nutuktandır. olarak harekete geçti, Kartaceyi yıktır Büyük ve inadcı diplomat, Fransızlar a ramağa çıkan diğer iki tank, hemen hemak istiyen Caton gibi amansız davrana leyhine açtığı harbin siyasî zaruretlere men buna benzer bir usulle Habeşlerin rak Fransayı yıkmak çarelerini aramağa olduğu kadar insanî düşüncelere de isti eline eecti.» koyuldu. nad etti&ini söylemek istiyor ve Napol havkırmasma da cevab veriyor. Pittin Türklerle Ruslan birleştirerek yonun Mısırda: «Asker! Şu ehramm tePitt, eşi az gelir devlet adamlarındanAkdenizde, Mısırda oynadısı roller ve pesinden kırk asır sizi seyrediyor» dive dır, yaman bir sahsiyettir. Af. T. T. balannı İntransigeant gazetesinde şöy le pnlatmaktadır: Zara = Zora «İtalya ile Habeşistan arasında, harb, Miklosich'e göre bu kelimenin kökü otuz sene sürebilir. « Z E R » dir. «Parlaklık, fecir, tan, u Gülmeyiniz. fukta görülen kızıllık, göz bebeği, görBütün Habeş arazisi üzerinde uçtum; mek...» gibi mânalan ifade eden birçok Ogaden ve Tigre mıntakasını gözden lslavca kelimeler bu kökten türemiştir. peçirdim; her iki ateş hattımn da yanınFakat bu «Zer» ve «Zara» kelimelerinin dan geçtim; tabiatle cenkleşen, bütün menşei tayin edilemiyor. kuvvetlerile uğrasan ve ellerindeki rno dern silâhları kullanan irısanları gördüm. Biz, bu kelimenin de «Güneş Dil Şiddetli muharebeler, İtalyan ileri hatTeorisi» bakımından etimolojik analizi Yasnıy = Yasen Urında kanlı vuruşmalar oldu. Fakat, ni yapalım: benim, gökyüzünden baktığım zaman Miklosichin «İslav dilleri etimoloji (D (2) (3) (4) keşfettiğim şey, bana, her türlü taarruz lugati» nde izah edildiğine göre Yasnıy ağ f az f ar f ağ dan daha vahim göründü. ve Kasen kelimeleri «Yasınu» kökün (1) Ağ: Köktür; doğrudan doğruya Habeşistanm şimali, 2,000, 3,000 met dendir. Eski İslavcada «Yas'n» zıya ve güneş veya aydınlık anlamınadır. roluk sonu gelmiyen dağ silsilelerinden parlak mânasına gelir. Yeni îslovence (2) Az: Kök mefhumunu henüz olve içinde orduların gömülüp kalması iş ve bulgarca «Yasen», sırpça «Yasan», dukça uzak bir sahada bulunduğunu anten bile olmıyan derin boğazlardan mü çekçe «Yasnı», rusça ve okranyaca latarak bu mefhumu üzerine alır. «Yasnıy» dır [4]. Kelimenin menşeı rckkebdir . (3) Ar: Aydınlığın bu uzak sahada Cenubu ise, alabildiğine uzayıp giden belli değildir. Bütün îslav lugatçileri bu takarrürünü bildiren ektir. (4) Ağ: Manayı tamamlar, tayin ecollerden ibarettir. Burada, sanki mem kelimenin «Aryanî» bir kökten geldiği der. leketin içerisine kimseyi sokmamak için ne inanırlar. Delil filân aramazlar... Şimdi biz bu kelimenin «Güneş Dil Bu halde (Ağ f az + ar + ağ = enine boyuna yetişmiş yabani ormanlar Geçenlerde, Balıkhanenin oralardal Teorisi» usullerine göre, etimolojik ana ağazarağ = Zara) = oldukça uzak sa rasladım. Keyfi pek yerinde gibi değildi.i vardır. hada güneş aydınlığının takarrür etmiş hal, hatır sordum: Fransada bile misline tesadüf edile lizini yapalım: olduğunun ifadesidir ki fecir zamanmda (1) (2) (3) (4) miyecek kadar mükemmel olan tek yol, Kulak asma! dedi. Bizim işler bo| da güneş henüz görünmemiş ve oldukça zuldu. (Ay f as f ın + ly) Kabeşistanı, Ingiliz Somalisine bağlıyan (1) Ay: Köktür. Burada doğrudan uzak bir sahada kalmış ise de gelen ışıklar yoldur. Amerikan kamyonlan bu yolda Neden? Balık çıkmıyor mu? onun orada temerküz ve takarrürünü 80 kilometro süratle seferler yaparak, doğruya «parlaklık» anlamınadır. Çıkıyor amma, para ettiği yok. (2) As: Parlakhğın oldukça geniş tnevdana çıkarmıştır. Habeşlere Ingiliz ve Belçika mah silâh Yiyen mi azaldı? bir sahada tecellisini gösterir. lslavca «Zaro» kelimesile karşılaştırave cepane taşıyorlar. Besbelli öyle. Muharebede halkıal (3) In: Ektir. Bir süje veya objenin cağımız türkçe kelimelerin mânalannı Italyanlann Tigrede yaptıklan ileri ağzınm tadı bozuldu.. Hâlâ o bozuk!uk[ hareketi yüz kilometrodan fazla değildir. j bitisiğinde bu geniş parlakhğı ifade eder. tesbit edelim: (4) ly: Geniş aydınlığın bitişiğine Sarık: Parlak, aydın, şafak, fecr tur gidiyor. Modern, motörleştirilmiş bir ordunun Parasızlık. [11]. önünde, aşılmaz bir sed gibi yükselen gelen obje veya süjeyi gösterir. «Güneş Dil Teorisi» nin kanunu, bi Yok! Ahalide para olmasma, parai Sara : Tanyeri ağarmak [12]. bu dağ silsilesi, Atlas sıra dağlarile bile ze bu lslavca kelimenin türkçe bir kök var. Bizden baska bütün esnaf azçok ijj S a r î : Fecir, tan, şafak [13], kıyas edilemez. görüyorlar. Lâkin balık yiyen kalmadı. Carık: Zıya, aydın, dünya [14]. Buralarda ağır, yıpratıcı bir hava var. ten geldiğini ispat ediyor. Fakat, bizim teorimiz yabancı dillerde bulduğu Türk Bunlann ve evvelki yazımızda «zıya, Hararet derecesi gölgede 55 derece. Sebebi nedir acaba? Sen ne düşiij Külliyetli bir kuvvetle, tam cepheden köklerini tetkik ederken yalnız etimolojik nur» anlamına geldiği izah edilmiş olan nüyorsun? hücuma geçmek imkânsızdır. Tayyare analizle kanaat etmez. Tevsik için Türk «Yaruğ» kelimesinin etimolojik analizle Insanlar yemek yemesini unuttu lerin faaliyeti mahduddur. Transalfin lehçelerinin geniş vtîlığı içinde benzer rile «Zara» yı karşılaştıralım: lar. Eski zamanın ince zevkli, ağzmın tatayyareler için hedef yoktur. Köyler, ça kelımeler arar. (J) (2) (3) (4) dını, midesinin kıymetini bilir adamlar Bu yolda şu kelimeleri gösterebiliriz: murdan yanılmış kulübelerden ibarettir. Zara : ağ { az \ ar f ağ kalmadı. Şimdikiler ne olsa atıştınyorlar| Yas: Yıldmm, şimşek [ 4 ] . Tahrib edilecek sevkulceyş noktası, bomYarug: ağ + ay 4 ar + ug Iyiyi kötüden ayırd eden yok. Eski ev ka^ Yaşm: Yıldırım, şimşek [ 5 ] . ba atılacak cepanelik, imha edilecek ihCarık : ağ \ ac 4 ar + ık dınlan kocalannı eve, kendilerine boğaz'j Yaşık: Güneş [6], tiyat malzeme mevcud değildir. Sank : ağ + as f ar 4 ık lanndan bağlarlardı. Mevsiminde, bil Ağ Ayas = Ayas Han: Parlak gök Sarı : ağ 4 as f ar 4 ığ Cibuti Adisababa demiryolu mukadmayonezli levrek, bir kefal dondurmasi Görülüyor ki bu lslavca «Zara» yal bir lüfer iskarası en zorlu karıkoca kav des gibidir. En süratli ve idaresi en kolay ilahi [ 7 ] . Ayas: Açık, bulutsuz gün (hava) nız semantik itibarile değil, fonetik ba gasını bastırırdı. Şimdi.. tanklar, güçlükle manevra yapıyor; dağ 18]. Ayaz: Ay aydınlığı, aylı gece, par lak. açık [9J. Yaşna: Şimşek çakmak, parlamak [10]. Bu türkçe kelimelerle Islavcadaki «Yasnıy», «Yasinu» ve «Yasen» keli melerini karşılaştıralım: lslavca sözler: (0 (2) (3) (4) Yasnıy: ay f as f ın \ ıy Yasmu: ay f as | ın f uğ Yasnıy: ay f as ~ ın f ıy Türkçe sözler: Yaşna : ay + aş f an f ağ Yaşm : ay f aş f ın f . Yaşık : ay + aş f . + ık Ayas : ay 4 as f . f . Ayaz : ay az + . f . Görülüyor ki bu kelimeler arasında mâna itibarile hiçbir fark olmadığı gibi, etimolojik analiz itibarile de fark ancak son iki ekin bulunup bulunmamasında ve (ş, s, z) seslerinin tebadüllerindedir ki bunun da kelimenin asıl analizinde bü yük bir ehemmiyeti yoktur. İslav dillerinin etimolojisini yazanlar bu «Yasn» kökünün nereden geldiğini kestiremiyorlar. Yakut tiirkçesinde Ateş ilâhının sı fatı, yıldırım ve şimşek ilâhmm adı olan «casın» kelimesi [*] de dikkate şayan Içini çekti.. Şimdi.. Boğazdan kesip süse, ziy nete veriyorlar. Barbunyayı tekirden, kumruyu kolyozdan. izmariti istrongilo dan farkeden beri gelsin! Kalmadı, kal; madı, vesselâm! Gün oluyor.. Sana yalan, bana ger çek.. Tuttuğum balığı gerisin geriye de nize atıyorum. Neden? Zira nadan kir selerin eline düşecek, kıymeti bilinmiye cek, ziyan olacak ta ondan. Öyle 3 yemesini bilmiyen, pişirmesini nereden (1) «Ulus» gazetesinin 21/12/1935 ta lecek?. rihli nüshasma bakınız. Elile, orada, sokağın kenannda yıgl (2) Dal Kamusu, IV, 702; Miklosich, torikleri işaret edip devam etti: Etym. Wörter, der slaviçhen Sprochen, Nah! Bugünün insanlanna yakış S. 101. (3) Dal. I, 644 648; Miklosich, 401. balık! Allah ta böyle takdir ediyor k?. (4) Radloff Lugati III, 213, «Karayim bundan baska birsey tuttuğumuz yok bugünlerde.. Ah, eski insanlar!. Eski balık lehçesi>. (5) Radloff Lugati III, 264; Divanı merakhları!.. Haydi, Allaha emanet ol!. Lugat it Türk, I, 200. Ve yürüdü, gitti. (6) Radloff Lugati III, 248, 257 «ÇaErciimend Ekrem TALU ğatay, Uygur lehçelerit. (7) A. V. Anuhım. Materili po Şa (*) Pekarski, Yakut Dili Lugati, s. 801 manstvu u Altaytsev, S. 72: «Ey ateş, (11), (12), (13) Pekarski, Yakut Dili sen Ayas hanm, Güneşin bir parçası Lugati, 2112, 2110, 2094. sen»; Verbetskiy. «Altaylılar> 48. (8) Radloff, I, 214; Divanı Lugatit(14) Radloff, IV, 29. Türk, I, III. (15) B. Vldimirtsev. Moğol yazı di(9) Radloff, I, 215. linin mukayeseleri grameri, Leningrad (10) Radloff, III, 250. 1229, S. 321. kat'iyyen merak etmeyin. Ben icab edeni yaparım! *** kımından da bu türkçe kelimelerin aynidir. Miklosich'in dediği gibi kök Z E R ise bu da, eski devirlerde Türklerden kültür alan moğolcadaki Zarâ «Sar» (ay) [15] kelimesinin İslav ağzına seçmiş şeklinden başka birsey değildir. Fars çadaki «Zer» (altın) kelimesi de bu kökten çıkmıştır. Türkçedeki «sarı. sa rığ» kelimeleri de sünesin ve fecrin ba riz rengi olması itibarile ayni kökten gelmislerdir. Yazan : Stefan Zweig LEOPORELLA Küçük roman : A 6 ' EE ^TaIll Bu iş senin de hoşuna gitmedi amma, Cenzi.. dedi; ne yapalım? Başa gelen çekilir!. O dakika, Crencencein altüst olmuş ve durmuş simasında bir hareket oldu. Ta canevinden kopan şiddetli bir ıspazmos la, solgun yanaklarına yeniden renk geldi. İçinde haşin nabız atmalarile yavas yavaş teneffüs edilen birsey yükseliyordu. Sarfettiği gayretin zorile göğsü tit riyordu. Nihayet, o yükselen şey dudak lanna kadar çıkabildi. Dişlerini kısarak, ıslık çalar gibi: Var.. Yapılacak iş var, amma.. diye mınldandı. Bu söîler ,tüfek namlusunundan fırlıyan bir kurşun hızile çıkmıstı. Ve he men bunu müteakıb, yüzü öyle fena, öyle karanlık bir enerji ile takallüs etti ki, Baron, gayriihtiyari geriledi. Fakat Crescence artık çekilmiş ve eline geçirdiği bakır bir havanı oğmağa başlamıştı. O kadar hırsla ki parmaklarını kıracak sanırdınız. *** Madamın dönmesile beraber, evin içinde yeniden fırtınalar koptu, kapılar vuruldu, odalar çmladı, geçen günlerin ılık ve ferah havası dağıldı, gitti. Ya konukomşunun dedikodulan, ya hud ki imzasız mektublarla, kocasının çapkınlığından haberdar edilmiş olduğu için ve belki de onun, ademi memnuniyetini gizlemiyerek kendisini fena karşıla mış olması yüzünden yese düşen kadmın gergin sinirleri üzerinde iki ayhk sanatoryum hayatınm hiçbir tesiri olmamış gi biydi. Gene ağlama buhranları, tehdid ler ve hiddet sahnelerile eskisi gibi terafük ediyordu. Kankoca arasmdaki münase bat gittikçe, dayanılmaz bir hal almıştı Bununla beraber, karısının sitemkârane hücumlan karşısında Baron, mutad nezaketinden ayrılmıyor ve karısı, ailesine yazıp şikâyet etmek ve yahud ki kendi sini bırakıp kaçmakla tehdid ettikçe ya cevab vermekten içtinab' ediyor ve ya hud ki onu teskin için elinden geleni ya pıyordu. Ancak bu tarzı hareket, kendi ni hâmisiz bilen ve muhitinde gizli bir husumet hisseden bu kadının asabiyetini son haddine çıkarıyordu. Crescence'a gelince, evvelce olduğu gibi sükutiliğini ele almıştı. Lâkin bu seferki sükutilik mütecaviz ve tehlikeli ol muştu. Evvelâ, hanımı geldiği zaman, mutfağından dışarıya kat'iyyen çıkmak istememiş, ve o, gelmediğini görüp te kendisini çağırınca, bu defa da selâm vermekten imtina etmişti. Omuzları, saldırmağa müheyya bir halde ileriye doğru çıkık, dimdik durarak, madamın sualle rine öyle ters ters karşılık vermişti ki kadın, sinirlenip başını çevirmişti; ve tam bu esnada, kindar bir bakışın kendisini 5irtından hançerlediğinin farkmda bile olmamıştı. Madam geldi geleli, Crescence, hak larının çiğnenmiş olduğuna kaildi. îçine bütün ruhile bütün ihtirasını kattığı hu dudsuz bir inkiyadın tadını tattıktan sonra, tekrardan mutfağma iade edilmiş ve fazla olarak o sevimli Leoporella adından mahrum bırakılmış değil miydi? Zira, Baron, karısının önünde Crescence'a en ufak bir teveccüh nişanesi göstermekten tabiatile müçtenibdi. Maahaza bazan, çok şiddetli bir kavgadan sonra, Üç gün sonra Baron, aldığı bir telgraf^ üzerine avdan döndü. Istasyonda, ken disini amcasmın oğlu karşıladı. Onun sinirli ve üzüntülü halinden, hoşa gitmiyecek bir vak'anın hâdis olmuş olacağını anladı. Kısacık bir girizgâhtan sonra, kansının o sabah yatağmda cansız ola rak bulunmuş olduğunu öğrendi. Öîüm, havagazile tesemmümden ileri gelmişti. Amcasmın oğlu: «Maalesef, buna kaza; dır denilemez zira mayıs aymdayız ve] çoktanberidir de havagazi sobasmın kul| lanıldığı yoktur..» diyordu. Biçare ka ] dının bir gece evvel veronal yutmuş ol ması da kendi canına kasdetmek husu sundaki niyetini teyid ediyordu. Bundan başka, o gece evin içinde bir başma kalmış ve geç vakit, şüphesiz gaz musluğunu açmak maksadile, sofalarda doîaşan hanımının ayak seslerini duymuş olan ahçı karının şehadeti de intihar şüphesini kuvvetlendirecek mahiyette idi. Bu se Artık bu kadarı fazla! Biran içinde Crescence tabiî halini al bebledir ki, vak'a mahalline gelen tabiDiye bağırdı ve kapıyı vurduğu gibi, mış, boğuk bir sesle, teklifsizcesine mınl bi adli de, kaza ihtimalini red ve rapo bütün camları şangırdatarak çıktı. Olbn danıyordu: runda intihardan bahseyelmisti. j ca kanı başına çıkmış, öfkeden tirtir tit Güle güle gidin mösyö... Ve (Arkan var) j biraz nefes almak ihtiyacını duyduğu za rer bir halde kendini mutfağa attı ve man usulcacık mutfağa girip, bir iskem kurulmuş bir yay gibi ihtizaz eden Cresleye kendini atarak: «Öf! Artık illâl cence'a şu emri fırlattı: lah!.» dediği oluyordu. Şimdi bavubmla tüfeğimi hazırla! Fazla bir tazyikm yükü altında, ta Bir hafta için ava gidiyorum. Bu cehenpındığı efendisinin, kendisine iltica eyle nemde şeytan olsa oturmaz. Buna bir diği bu anlar, Leoporella için en mes'ud nihayet vermeli! anlardı. Hiçbir vakit cevab vermek, yaCrescence hayran, yüzüne baktı: Ehud ki bir teselli kelimesi söylemek cür'e fendiliğini gene eline almıştı!. Ve güle tini göstermiyordu. Yalnız bazı defa, rek: merhamet dolu nazarlarını mabuduna Haklısımz, mösyö! dedi. Bu haltevcih etmekle iktifa ediyor ve bu sakita lere. gerçekten, nihayet vermek lâzım! ne bakış ona da iyi geliyordu. Lâkin BaPürtelâş, o odadan o odaya koştu, doron mutfaktan uzaklaşınca Crescence'ın labların içinden, masalann üzerinden, ealnında yeniden bir hiddet çizgisi beli fendisine neler lâzımsa topladı, yerleş riyordu ve o zaman, o, hantal ellerile ya tirdi. Sonra da, bavulla tüfeği arabaya bir et parçasmı mıncıklıyor, yahud ki öfkesini, hırsla ovduğu tencerelerden alı kadar bizzat taşıdı. Lâkin Baron kendiçine teşekkür etmeğe hazırlanırken, bir yordu. denbire, bakışlarına bir ürkeklik geldi Böyle bir hava içerisinde, nihayet, iş Hizmetçi karının büzülmüş dudaklann olacağma vardı: Beklenilen fırtına kopuverdi. Hassaten şiddetli bir kavga esna da, her seferinde kendisini böyle ürküten sında, biçak kemiğine dayanan Baron ve şikânnın üzerine atılmağa hazırlanan her zamanki muti ve mütevazı çocuk hayvanlann takallüsünü hatırlatan sinsi bir tebessüm dolaşıyordu. tavrını terkle hiddetten köpürerek: J
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle