Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET ^ 28 İkincikânun 1936 Onlar köyde evleri biribirine pek yakın iki koşmuydular, sade evleri yakın değildi; düşünüşleri, görüşleri, ve bunun neticesile hayatta insanlar ve hâdiseler hakkında felsefeleri itibarile de aralannda mümkün olduğu kadar yakınlıklar vardı. Onun için, hemen her bahiste fazla çekişmeğe lüzum bırakmaksızın, tam bir anlaşma ile biten musahabeleri, her fırsatta tekerrür eder, tatil günlerinin uzun boş saatlerini ikide birde birinin başlanmış cümlesini ötekinin: «Doğrudur!», «Hakkınız var...» diye takib eden mukabelesi doldururdu. Bu derece sıkı anlaşma, mesleklerinin de biribirile çarpışacak kadar yakın olmıyarak, temas eden noktaları mevcud olmasmdan ileri geliyordu. Tıbbın bilhassa sinir ve beyin hastahklarma aid kıs mında uğraşan İbrahim Demirle felsefenin daha ziyade ruhiyat mebhaslerine merak eden muallim îsmail Akyürek biribirinin müşahede ve mütalealannı tasvib etmek için daima hazırdılar. Bugün haziranın sıcak sabahmda gene buluşmuşlardı. Muallim eski dostu tabibi bahçesinde yalnız bulmadı. Onu, yanmda, uzun boylu, geniş omuzlu, dolgun kara kaşh, biraz ihmalle fakat oldukça temiz giyinmiş bir gencle konuşuyor gördü. Ev sahibi yanmda yer göstererek: Buyurun!.. dedi, fakat daha o oturmadan raisafiri gence de bir küçük işaret yaparak: Bir dakika!.. diye müsaade jstedi. O ve misafiri beş on adım öteye doğru yürüdüler, hakikaten bu müsaade bir dakikadan pek fazla bir zaman için istenmemiş oldu, anlaşılan onlar konuştuklan şeyin sonuna gelmişlerdi. îsmail Akyürek, İbrahim Demirin kendisine göstermekten içtinab ediyor zannedilen bir ihtiraz hareketile cebinden cüzdanını çıkardığına, ve, gence bir para, galiba bir beş liralık, verdiğine, istemeksizin şahid oldu. Genc ihtiram ve şükranla iğildi; tabibin bir elini yakalayip öptü, onunla kanaat edemiyerek öteki elini de kavrayıp dudaklanna götürdü; ve sonra yetişilecek yere vaktinde varmak için acele eden bir adam telâşile koşarcasına çıkıp gitti. Tabib İbrahim Demir yorucu bir iş bitirmişçesine geldi, hasır koltuğa çöktü: Ah, efendim, ah!.. dedi. Bu cümle. onun pek sık kullandığı birşeydi. Bunun altında ya can sıkacak bir vak'anm elemi, yahud şn elK yıllık ee^id çeşid müşahedelerinden doğan alışkanhğa rağmen onu hâlâ şaşırtan bir tesadüfün hayreti, daha ziyade hayatın insanı her adım başında hırpalıyan engellerinden birinin gene ayağına dolaşmış olmasından ileri gelme bir üzüntünün ifadesiydi. Muallim İsmail Akyürek bunu bilirdi. Hemen giden genc misafirle bu cümlenin arasında bir bagın mevcud olacağına hüküm verdi, ve, gene bilirdi ki dostu bir kere o cümle ile ilk teessür soluğunu savurduktan sonra onun tercemesini vermekte gecikmiyecektir. Nitekim gene öyle oldu. Şuradan buradan görüştükten sonra, bir aralık tabib, demin çıkanlıp içinden para alınan cüzdanının yanından bir mektub çıkararak dostuna uzattı. Bunu yaparken gülümsüyordu: Bu nedir, bilir misiniz? dedi. Muallim birdenbire belki bir saygısızlık yaptığına dikkat etmeksizin: Misafirinizin bir rica mektubu olacak; diye kendisini zaptedemiyerek cevab verdi. Bu sefer tabib açıkça ve sinirlice gulclü: Hayır!. dedi. Ben bu mektubu okumadım, onu üç gün evvel almıştım ve zarfı yırtar yırtmaz anlamıştım ki bu, arasıra sizi, beni, sizinle benimle beraber azçok iyi yaşıyan, temiz bir ömür süren, hayet kendisine hayatta bir mevki yapabilmiş olan şunu bunu, tokadlamak, hasedlerinin, kinlerinin, kendi mezellet ve meskenetlerinin uluyuşlannı yüzlerine fırlatmak için takib eden isimsiz, imzasız bir mektubdur. Ben bunlardan epeyce aldım, daha mektebde iken başlıyarak ömriimün L KUçUk Hikâye Saklanan düşman Halid Ziya Uşaklıgil her safhasında bunlardan beni kovalıyan, murdar iftiralarile, miskin tehdidlerile beni endişede bırakmak istiyen türlü örneklerini aldım. İlkönce üçünü, beşini okudum, ve gördüm ki bunlan okumak onları gönderenlerin maksadma hizmet etmek demektir. O kadar kudurdum, o kadar kızdım, ve öyle sinir buhranlan içinde uykularımın perişan olduğuna dikkat ettim ki nihayet elime gelen her mektubda en evvel imzaya, sonra ilk satırlara dikkat eder, ve eğer bu mektub o neviden bir mülevves kâğıdsa onu yırtıp atar, ve yakar oldum. Muallim burada dostuna gene mutad olan ibare ile mukabele etti: Hakkınız var, dedi. Bu suretle onlar sanki yazılmamış, sanki size kadar gelmemiş demektir, yani hiçbir suretle var olmuş değildir. Zaten bunlan yazdırtan duygu tahlil edılince bunun ilk saikı olarak kıskanclığı, başkalarının eğer varsa saadetlerini, maişetlerini, mevkilerini çekememezliği, kendi mahrumiyetlerinin acısından doğmuş bir oç çıkarmak ihtiyacını buluruz; eğer biraz daha derkıletmek, Muallim sabredemedi: Bu, mu incelemek zahmetini alırsak bu ilk saikın hakkak, size, ve tabiî imza konmıyarak, bir delılık tohumundan ileri geldiğinde kimbilir, ne murdar şeylerle dolu bir artık şüphe edemeyiz. mektubdu. Tabib gülümsiyerek dostunu dinliyorTabib: İyi keşfettiniz! Ertesi gün du, o mütaleasını bitirmiş görününce, bu mektub bana geldi, ve artık merakımı kendisi de mutad olan tabiri kullanarak: yenemiyerek baştan aşağı okudum, ta Doğrudur, dedi; bu azçok saklanan, savvur edılemiyecek kadar pis, alçakça bir vesile zuhur ederse hemen patlamak iftiralarla dolu, bütün hayatuna, aileme, üzere bekliyen bir deliliktir. îşte §u gör dünyada neye maliksem onların hepsine düğünüz genc! Ona ergeç bir delilik avuc avuc atılmış çamur!.. Ve dikkat etmuntazırdır, pususunu kurmuş muvafık memek mümkün olmadı ki hususiyatım bir fırsat beklemektedir. Bir gün belki en dan neye vâkıf olabilmişse bunlann hepbeklenmiyen bir zamanda onu çıldırmış sini tahrif eden, hepsini kirletip bozan göreceğimden eminim, zaten bugün ona bir muhayyile ile, en temiz, en yüksek bir hasta nazarile bakmaktayım. şeyleri en pis, en zelil bir hale sokan bir Elinde duran mektubu salladı: îş icadı var. Artık anladım ki bir müddette bu mektub onun gizlenmiş, birçok tenberi bana sık sık gelen mektublar hep harflerine acib ekler takılarak biçimi de onun çamur ruhundan çıkmıştır, ve bütün ğiştirilmiş bir yazı ile yazdığı isimsiz, im bu hücum, bu kin, kendisine bir ekmek zasız mektublardan biridir. Bunu okuma parası buluvermiş olmakhğımdan doğdım, okumıyacağım, şimdi ona para verip maktadır. Kendisinde nekadar zillet, ne gönderdikten sonra bunu yırtıp yakaca kadar sefalet varsa, ona mukabil kendiğım. Fakat içindekileri tahmin ediyorum, sine uzanan ele saldırmış bir köpek kuçünkü bunlardan birini bir kere okumuş durganlığile, kendi alçaklığının intîkamıtum. Bakınız nasıl oldu: Bu genc benim m benden almak için yenilemiyecek bir ötedenberi tanıdığım, bütün hususî hal ihtiyacın kamçısı önüne düşmüştür. lerini, hastalıklannı, geçirdikleri buhranlan birer birer bildiğim bir ailedendir. Bu ailenin muhtelif azasında geçmişlerinin bıraktıklan bir tereddi dfamgası,' kanlarının içine akıttıklan bir zehir damlası vardır. Içlerinde belâhetle malul olanlar, açık bir cinnetle taşanlar, hayatta mukavemet sermayesini teşkil eden azim mayasından mahrum ruhlannın bir tuğyanına mağlub olarak intihar edenler, yahud içlerinde mevcud kurdu uyuşturmak için ilâclar kullanıp neticeye daha çabuk adımlarla koşanlar gördüm. Ve bu genc işte onlardan biridir. Onu küçük yaşmdanberi müşahede altında tutuyorum: Hangi mektebe girdiyse, hangi işe sevkedilmek istendise takib fikrinden nasibesi olmıyan mizacı ona tahammül edemedi; nihayet türlü dolaşık yollann arasından geçirerek onu hukuk tahsiline sevkedebildik. Devam ediyor mu? Hiç zannetmem, zaten devam da etse muvaffak olabilir mi, bunu da farzetmiyorum. Fakat orada mukayyed olmak ona askerliğini ilsriye bıraktırmak imkânını veriyor. Bir yandanda hayatını kazanmak, kendi yükünii taşıyamıyacak bir halde bulunan ailesinden azçok müstakil bir dayanacak nokta bulmak mecburiyetindedir. Ona birçok vesilelerle olduğu gibi bu işte de ben yardım ettim. Yeğenimin dava vekili olduğunu, yazıhanesinde birkaç memur ve kâtib bulundurduğunu bilirsiniz. Ona rica ettim, mademki bu da hukuk tahsil ediyor, bir münasebet te var. İhtiyac olduğu için değil, fakat tavsiyemi tervic etmek için yeğenim onu yanma aldı; bir senedir orada, bir miktar para kazanıyor. Fakat, demin gördüğünüz gibi arasıra bana da müracaat eder; ben de onun tanıyordu. Yeh Ling Valtersi mutlak görmüş olacaktı. Uşak, tam fenerin altında iken onun yanmdan geçmişti. Fakat Çinli tanıdığım ifade eder hiçbir hareket yapmamış, yoluna devam edip gitmişti. Böyle de Valters yeni bir endişeye düşmekten kurtulmuştu. *** Çinli sokağın öbür ucuna kadar Valtersin yolunu takib etti, sonra yan sokaklardan birine saparak karanlık ve küçük bir evin önünde durdu, kapıyı çaldı. Kapı derhal açıldı. Uzun ve zifiri karanlık bir koridordan geçti. Sonra seslenerek çince birkaç kelime söyledi. Kendisine gene çince ile cevab verildi. Harab bir merdiveni çıktı ve küçük bir odaya girdi. Oda dört mumla aydınlatılmıstı. Ye gâne döşemesi kir köşede duran kocaman bir minderdi. Bu minderde ihtiyar bir Çinli oturmuş, ayaklarının arasına koyduğu fildişi bir levhayı hâkke uğraşıyordu. Kısaca selâmlastılar. Yeh Ling sordu: Lev Fo, yabancî sıhhatte mi? Muallirft gene mutad ibaresile mukabele etti: Hakkınız var; dedi. Bu bir ruhî halettir ki deliliktir, ve muhakkak rju genc bir gün açıkça çıldıracaktır. Bu saklanan düşmanlar!.. Hayat bunlarla doludur. Sizi karanhkta, köşebaşmda bekler, elinde kamasile, yahud bu bir kudurmuş köpektir ki ummadığınız bir dakikada bir hendekten fırlar ve bacaklarınıza saldınr. O zaman yapılacak şey tekmelerinizin olanca kuvvetile, ökçelerinizin olanca hızile onun zehirli salyalarını akıtan ağzma vurmak, dişlerini kırarak oraya sefil bir lâse gibi atıvermektir. Ona mukabil, siz?. İşte bunu anlamıyorum. Tabib: Oh! Siz ki bir ruhiyat mütehassısınız, bunu hele dimağ hastalıkları mütehassısı olan bir tabib tarafından anlamalısınız. Kuduz köpek teşbihimzi ben de bırakmıyarak diyeceğim ki o köpeği yakalamak, size zarar veremiyecek bir yere hapsederek müşahede altına almak, ve hastalığın bütün safhalannı birer birer, saati saatine görmek ne büyük bir zevk, fen namına, ilim namına, hele bu vak'ada olduğu gibi, hasta beşeriyet namına ne müfid bir iştir. îşte ben de arasıra bu sadakayı verirken, he!e o murdar şeyleri yazan ellerin ellerime yapışarak onîan dudaklanna götürdüklerini görürken öyle bir itminan duyuyorum ki üzerinde kırmızı kurşunkalemile «müstaceldir» kay dile gelen mektubun intikamını fazlasile almış oluyorum. İki dost uzun uzun biribirine baktılar, aralarında tek bir kelime ilâve olunmadı, ikisinin de zihninde yalnız bir: Biçare beşeriyet!.. dive «izJıvan bir elem var çibivdi. HALİD ZtYA USAKLIGİL ;Sıhhatte.. Öğleden sonra hep uyudu. Üç çubukla gönderdiğiniz viskiyi kâmilen içti. Yeh Ling minderin üzerine birkaç para atarak: Onu görmek istiyorum! dedi. İhtiyar hakkâk mindere atılan paraları tophyarak ayağa kalktı. Gene dar ve karanlık bir koridordan geçerek beraberce başka bir odaya gittiler. Burada şömine üzerinde küçük bîr gaz lâmbası yanıyordu. Yerde eskipüskü bir şilte ve bu şiltenin üzerinde boyluboyunca yatan bir adam vardı. Üzerinde yalnız bir gömlek ve bir pantolon bulu nuyordu. Ayaklan çıplakb. Yanıbaşında bir tepsi duruyordu. Üzerinde bir sucuk, yan boşalmış bir içki bardağı ve bir saat vardı. Bu adam Vellingtondu, Çinden ge len, Trasmerenin eski kâtibi, yahud şenki Vellington. Vellington Brovn sarhoştu. Ayak seslerini duyunca vavaş yavas döndü ve gelenlere baktı. Gözleri garib bir ışıkla par hakkımda ne duyduğuna tamamile vâkıf olmakla beraber, yardım etmekten çekinmem. Belki birinci defa olarak muallrm dostunun bu sözünü: Doğrudur, yahud, hakkınız var!.. diye karşılamadı. Bilâkis: Anlamıyorum. Dedi. O, anlatacağmı ima eden bir hareketle devam etti: Ben onu yeğenimin ya nına yerleştirdikten sonra her vakitten sık şu gördüğünüz mektubun yazısile mektublar, saklanan düşman mektubları al mağa başladım; ve bermutad okumuyordum. Bir gün bir mektub vermek için postaneye uğramıştım. Önümde bu adamı almış olduğu pulu bir zarfa yapıştınrken gördüm. Onun arkasındaydım, beni görmüyordu, omuzuna dokunmak ve: «Ne haber?» demek üzere iken onun, yalnız kendi işile meşgul, cebinden bir kırmızı kurşun kalemi çıkararak zarfın üstüne «müstaceldir!» diye yazdığmı gördüm. Kendi kendime: «Ne manasız şey!.. Bunu yazmaktan ne umuyor? Bu ihtann ne posta memurlan, ne de müvezzilerin üzerinde bir tesir yapacağına mı zahib dir?..» mütaleasında iken orada bulunduğumu haber vermekten, nasılsa, çekinmeğe lüzum gördüm. O da mektubunu alıp beni görmeden pullanmış mektublann atıldığı yere doğru ileriledi. Bugün matinelerden itibaren HENRY GARAT YILDIZ SiNEMASINDA ve SEVİMLİ PRENSES Muhteşem operetinde göreceksiniz. JANET GAYNOR'u RADVO Bu aksamki program j ISTANBUL: 18 dans musikisi; plâk . 19 haberler • 19.15 Ayda ve Favstdan parçalar 20 keman solo, piyano refakatile. Studyo san'atkârlarımız tarafından 20,30 stüdyo caz tango ve orkestra grupları . 21,35 son h a . berler. Saat 22 den sonra Anadolu Ajansının ga. zctelere mahsus havadis servlsl verilecektir. VİyANA: 17.10 muhtelif milletlerin halk şajlalan18.05 konusma 18.35 şarkılar . 19,05 konuş. malar. fransızca ders, haberler. hava rapo. ru ve salre 20.15 ulusal yayın 20.35 konuşma 21,05 konser 22,40 haftanın bö. lemi . 23,05 haberler 23,15 musiki 24,05 konusma . 24,15 gramofon 24,40 konuş ma . 24 55 cazband takımı. BERLIN: 17,05 musiki 17.35 karışık yayın ve şar. kılar 18.35 edebî yayın 19,05 Munihten . 21.05 haberler 21,15 piyes 22,15 Müruhten 23.05 haberler . 23,15 atlı spor haber. leri 23.35 Hamburgdan. BUDAPEŞTE: 18 35 orkestra konseri . 19.55 bonferans 20,25 musiki . 21.35 haberler 21,55 gramofon . 22.20 filim parçaları 2,45 Macax oda musikisi . 23.50 Alman edebiyatmdan24.05 cazband takımı . 1,10 haberler. BUKREŞ: 18.05 gramofon . 19.05 konferans 20,05 haberler 20,20 Romanya korosu 20 55 piyano konseri 21.20 senfonik konser . 22.25 haberler. sonra musiki 23 50 fraru sızca ve almanca ahberler 24 haberler. LONDRA [Regionall: 20.05 haberler . 20 35 salon orkestrası . 20,55 org konseri . 21.20 eğlenceli İngıliz musikisi . 22,05 konser: Bethovenl neser leri 22.50 çifte piyano ile konser . 23,05 or>«stra konseri 24.15 dans orkestrası . 1,05 gramofonla dans musikisi 1,20 Droit. wich. PARİS [P. T. T.]: 19.05 senfonik musiki . 19.35 konferans20.05 senfonik musiki . 20.35 haberler . 20.40 senfonik musiki . 22.05 konferans 22.35 opera yayını 24,35 haberler. ROMA: 17,25 Asmaradan nakil . 17,40 gramofon18,20 yeni plâklar . 19,30 yabancı dillerde yaym 20.05 haberler, ingilizce konfera.ns20.25 ingilizce haberler 20,50 fransızca haberler 20,55 Yunanistan için yayın . 21,10 havadis . 21,20 haberler . 21,40 operet 23.50 haberler. İlâveten: FOX JURNAL canh resimler, bir çeyrek saatlik ^m HAENDEL musikisi, sonatlan, aşkları, samimiyetleri... ^ m " Maskeli kadın ,, ve "Bir aşk böyle bitti,, filiaılerinin unutulmaz yıldızi PAULA VESSELY' ye Venedikte yapılan beynelmilel müsabakada kadın artistler arasında Dünya birinciligini kazandıran filim: l YARALI KUŞ M E L E K Y eni S i N E M A S I N I N o l a c a k t ı r bir z a f er i LüKRES BORJİYA Roma'nın Borjiyaların zulmü albnda inlediği ve her türlü sefahatin hüküm sürdüğü zamam gösteren mua2zam filim Perşembe akşamı bilyUk gala olarak SUMER sinemasında Telefon: 42859 Öldüğünü zannettiginiz muthi^ canavar yasıyoıl O bir kadın istiyor! Aeaba hanfi kadın l Yerlerinizi evvelden aldırınız. FRANKEŞTAYN'ın NıŞANLISI olmak cesaretini gösterecek? B O R İ S K A R L O F F tarafından temsil edilen bu fransızca sözlü dehşet ve heyecan filmini ^ A L K A Z A R sinemasında göreceksiniz. w^ önümüzdeki en Yarın akşamdan itibaren S A R A Y filmini görecek seyircilerin fazla gülmekten fenalaşanların imdadına koşmak üzere bir teyyar hasta arabası ile bir miktar hastabakıcı bulundurmak mecburiyetinde kalacaktır. MISIR ESRAR s on ve en eğlenceli E D D i E perşembe akşamı göstermeğe başlayacağı S i N E M A S I C A N T O R ' u n Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar. dır: İstanbul clhetlndekiler: Aksarayda (Etem Pertev), Alemdardi (Eçref Neş'et), Bakırkoyünde (Merkez), Beyazıdda (Belkis), Emlnönünde (Salih Necati), Fenerde fEmilyadi), Karagümrukte (Suad>, Küçükpazarda (Hasan Hulu . si), Samatyada (Teofılyos), Şehremıninde (Nâzım), Şehzadebaşında (Asaf). Beyoğlu cihetindekiler: Besikjtaşta (Nail), Hasköyde (Yenl Tür Wye), Karaköyde (Hidayet), Kasunpasa . da (Yeni Turan), Kurtuluşta (Necdet Ek. rem\ Pangaltıda rKaraMn Kürkçuyan), Taksimde (Kanzuk). Tepebaşında (Güneş). Usküdar. KadıkBy ve Adalardakiler: Büyükadada (Mehmed), Heybelide (Yusuf), Kadıkoy Pazaryolunda (Rifat), Modada (Sıhhat), Üsküdar, İmrahorda (İmrahor). Fransız Tiyatrosu Nöbetci eczaneler Halk OpereH Bu akşam saat 20 30 da 2 saatlik neşe ve kahkaha •HALK OPERETİNDE Zozo Dalmas ve Kofinyotlsle' ÇARDAŞ gösterilmekte olan 31 ikİDcikânun perşembeden itibaren FURSTiN DENIZ HAVASI Büyük operet son hafta Perşembe akşamı: Zozo Dalmas ve Kofinyotisin iştirakile ÇARDAŞ FÜRSTİN Bu hafta Türk Sinemasında filminde güldüğü kadar Istanbul halkı beş senedenberi gülmemiştir Sözlü filimleıin icadındanberi bu derece Fransız nükte i bir film görülmediği gibi uzun zamandanberi bu kadaı güzel musiki ve şarkılar dinlenmemiştir Oynıyanlar; FERNAND GRAVEY & BlıTTY STOCKFELD. ilâveten: Almanyada Olimpiyad hazırlıklan Büyük spor filmi Usküdar Hâle sineması KONSERVATUAR KOROSU Şef: Orkestra ile Muhiddin DASIK ve AŞK BANDOSU 29 sonkânun çarşamba saat 15 te Taksimde Cumhuriyet rınmın tatbikatı meydanında, Elektrik Şirketi sergisinde, elektrik fıgösteailecek, ve bu meyanda gelenler arasında kur'a çekilerek, bir Koro: Handel. Gluck. Schu mann. Haydn Program: Kuartet. Mozart CEMAL REŞİD Ali Sezin KUARTETİ 29 ikincikânun çarşamba saat 21 de Gişe önünde beklememek için biletleri şimdiden alınız. O sokağa çıkmak ister, fakat gene kalır. Aldırmayın. Ben kendisini gayet iyi tanırım. Çinde vaktile bir odada tam üç ay kaldı. Onun yanmda daima viski ve afyon bulundurunuz. Sözlerime itaat ediniz!. Yeh Ling bu sözleri söyliyerek geldiği yoldan geri döndü ve sokağa çıktı. Oradan evine gelinciye kadar yalnız bir defa arkasına dönerek baktı. Gördügü şeyden şüphelenmiş olacak ki adımlannı sıklaştırdı. 4050 adım ileride birisi peşisıra geliyordu. Yeh Ling Alhn Çatı lokantasma gelince kendisine mahsus kapıdan içeri girdi. Kapıyı kapatınca mektub kutusunun deliğinden iğilerek dışan baktı. O adam karşı kaldırımda durmuştu. Fenerlerin ısığı vücudünü aydınlatıyor, fakat şapkasmı öne iğdiği ve yakasını kaldırdığı için yüzü belli olmuyordu. Çinli kendi kendine söylendi: Tuhaf sey, bu bir polis memuru değil. Acaba kim? SARAY Sinemasında ELEKTRİK ALETİ Hediye edilecektir. (Herkes girebilir)" İçeri girerek adamlanndan birini ça ğırdı. Ona pencereden herifi gösterdi ve emretti: Bu adamı takib et! Takibe memur Çinli bir çeyrek sonra geri döndü. Hiçbir iş yapamamıştı. Herif büyük bir caddede kalabalısra kan* şarak izini kaybetmişti. Bağdad Yolu lıyordu. Yeh Ling, sen misin, çubuk iç mek için mi geldin? Ben çubuk içmem, Hsien (işsiz, tembel adam). Hsien, ha! Ben mi? Pekâlâ! Saat kaç var? Oldukça geçtir. Öyle mi?.. Peki öyle olsun. Ben yarın erken kalkacağım. Vellington bu sözleri söyliyerek tek rar arkasını döndü ve sızdı. Yeh Ling onun nabzraı tuttu. Nabzı hafif, fakat muntazam bir şekilde atıyordu. Çinli bunun üzerine ihtiyar hakkâke: Fena değil, dedi, bunlar iyilik alâmetleridir. Bu odanın havasını her sa bah tecdid etmeli, anlıyor musunuz? lçeri başka afyon içen de girmesin. Vellington burada kalmalı... Ben aksine emir verinciye kadar... Duydunuz mu? Hakkâk itiraz etti: Güzel ama o bu sabah sokağa çıkmak istedi. Yeni zabıta romanımız : 25 iyi Kanlı Bilmece Yazan: Edgar Wal!ace Odasmda iken de merdivenden geîen ufak bir patırdı, yanındaki odadan duyulan hafif bir ses ona birçok korkulu saatler geçirtiyordu. Kendisini işsiz kalmış bir makuıist olarak tanıt mış, tanındığı semtlerden uzakta o lan Rid sokağındaki bu odayı böylece bulabilmişti. Gazeteleri muntazaman takib ediyordu. Bunlardan Vellingtonun 'da zan altında bulunduğunu öğrenerek biraz teselli bulmuştu. Maamafih bu a idamın katil olabileceğine de pek inanmamıstı. Bir gece gene böyle bir gezinti esna sında yanmdan bir Çinli geçmişti. Valters bu adamm Yeh Ling olduğunu tanımıştı. (Altın Çatı) lokantasının sahibi olan Yeh Ling Mister Trasmerenin evine birçok defalar gelmişti. Valters onu pek 15 Tab Holland, gazetecilik nayatında Yeh Linge iki defa tesadüf etmi|ti. Kendisini ilk görüşü maruf ve (Altın Çatı) lokantasının devamlı müşterilerinden bir kadına aid bir skandalla alâkadardı. Ikinci bir defa da yemeklerin kuvvei gıdaiyeleri hakkında yazdığı bir makale münasebetile onunla görüşmek lâzım gelmişti. Holland bu görüşmelerde Çinliyi «on derecede ihtiyatkâr ve esrarengiz bulmuştu. Bu adam hakkında tahrir müdürv Jaktan malumat istedi. (Arhau var)