17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 îkincîkâmm 1938 CUMHURtYET M Ü S A B A K A M I Z Tarihte TUrkler için İtalyanın blzden bir ricası Bazî Amerikan filimleri sansiir edilecek Söylenen büyük sözler GüneşDil teorisine IBUGUN DEBU..1 göre topomonik tahlil Fikir adamı mı? Türk en eski millet ve Türk dili ana dildir Dil üzerinde çalışmalar Lord Beaconsfieldin fikri «Türk yaşamıya kabiliyetli olduğunu hayrete değer bir bahadırlıkla ispat ediyor. Onun ezelî meziyetlerini, faziletlerini inkâr etmiyelim.» «1853 te bir diplomatımız bize Petresburgdan korkunc bir proje ve güliinç bir kelime getirdi. [/] Bu proje Osmartlı Imparatorluğurtun nasıl paylaşılması lâzım geldiğini gösteriyordu. O kelime ise Türkleri hasta adam olarak tarif ediyordu. Biz, Si vastopol harbinde Türklerin yaTtında yer alarak o projeyi suya 'düsürdük. Hasta adam da o harb sırasmda ve sona erip er mediği henüz kestirilemiyen son savaslar içinde diri ve gerçekten diri olduğunu gb'sterdi. «Ben, Osmanlı împaratorlu ğunun tıfıra inen kudretinden bahsetmiyorum. Türkün hasta olmadığınt söylemek istiyorum. Fena bir idare, sürekli bir ba • kımsızhk, içli dışlı ihtiraslar ba asil milleti belki hasta gösteri yor, lâkirt o, canlı ve yaşamıya kabiliyetli olduğunu her fırsatta hayrete değer bir bahadırlık la ispat etmekten geri kalmı • yor, benim kanaatim, Türklerin 'Av,rupa muvazenesi için gerek li bir unsur oldukları merkezin dedir. Berline de bu kanaatle gidiyorum. Türkün ezeli meziyetlerini, tarihî faziletlerini, yüksek kabiliyetlerini inkâr etmi yelim.T* 12 Bazı Amerikan filimlerinde Italyan milletinin izzeti nefsini rencide eden kı 6 sımlar bulunduğunu gözönünde tutan Zenith «semtürreis» yüksek, yücelen Katlı has isimler ve Italyan hükumeti mevzuubahis filimlerin miş olmak anlamını vermektedir. Sümercede redoublement Italyaya karşı olan kısımlarının çıkarılBüyük Türk Lugatine göre: masını hükumetimizden de rica etmiş Güneş demek olan (at; ad) kelimesi Par = «Altaylarda» vücud, varlık tir. üzerindeki tetkikimizi bitirirken onun etiPur = «Çovaşçada» vücud, varlık Öğrendiğimize göre, bu münasebetle molojik şekli ile (ağ f at) yani kudret demektir. hükumetimize verilen listede şu filimlerin sahibi olduğunu tekrarlamak faydalı olaBu mânalara göre (Berber) ve (Bar•caktır. İlk Türkler için kudret ve kuvvet isimleri vardır: bar) has isminin yalnız (bar) kısmmın Continental, Anna Karenina, Brevs sahibi yalnız Güneşti. Sümerliler de ön analizini yapalım. Kelimenin etimolojik ter's Millions, Enchanted April, Have celeri yani Fars denizi kıyısmda ilk Sü şekli şudur: a Heart, Dangerously Yours, The man mer sitesi olan (Eridu) ve doğru söyle(D (2) (3) mesile Uruduk şannı kurduklan zaman in bleu. Ber = ığ + cb f er (Velse göre Miladdan 6000 yıl evvel) Italyanm hükumetimize müracaati (1) eğ = ana kök, parlaklık, yüksekbütün kudret ve kuvvetin kaynağı güneş hüsnü netice verdiğinden, yukarıda isimlik mevcud ve kudretli varlık anlamına yani (ut) ve etimolojik şeklile ( u ğ + u t ) leri geçen filimlerin îtalyaya karşı olan idi her iki şeklin başmdaki ağ köküne dır. kısımlarının kesileceği anlaşılmıştır. Güneş Dil teorisi (ana kök) ismini ver(2) eb = ana kök mefhumunu tecelmektedir... İlk insanlar bütün bu (konk li ve tecessüm ettiren radikal köklerdenDevrimi tamlıyacak re ve apstre) varlıklan Güneşe verdikleri dir. Burada affiks olarak ana köke bağisimle biribirine anlattılar. Türk dilinin lanmıştır. Bir kurum: kökü olan bu isim (a = ağ) olmuştur. (3) er = ektir; herhangi bir nokta Dil Akademisi m. (Basmakaleden devam) ki bu hâdiseleri yalnız hartalar üzerinde sathî bir takible kalmıyarak onlan doğurmuş olan amilleri de en derin sebeblerine kadar araştırmağa sevkedilmiş bulunmaktayız. Ankara fakültesinde biribirine sıkı aIâkalı bu üç konu, bir müstehase üzerinde çalışmak kabilinden yalnız geçmişe aid bilgi elde etmek maksadile okunacak ve okutulacak değildir. Ankara Fakültesi meşhur eski dillerin yanında bellibaşlı modern dilleri de okutmak suretile geçmişin geniş ve dağınık tarihini şimdiki hayatımıza bağlıyan telleri ve kanallan aydınlatmağı da ehemmiyetli bir madde olarak programı içine almış bulunmaktadır. llim bakımmdan Fakültenin üzerine aldığı vazife çok büyük olduğu kadar çok asıldır da. Onun muhakkak çok verimli olacak çalışmalarını büyük kıvanclarla ve büyük başanğ dileklerile ugurlarken kendi dilimiz bakımından tek kalmış eksiğe işaret etmek isteriz: Kendi dilimizin akademisi. Bu kullanmakta olduğumuz dılin hergün daha güzel olmasını amaclıyacak olan bir parça daha başka türlü bir kurumdür, ve ' bunun hedefî geçırtişten ziyatfe gelccektir. Hakikatihalde tıpkı millet gibi canlı bir unsur olan dil kendi hayatındaki tekâmülünü kendisi temin etmek suretile adeta kendi kendine yaşar ve büyürse de onun istikametini daima gözönünde tutarak inkışafında doğru bir yol gütmesine ve bellıbaşlı kaıdelerınden şaşmamasma nezaret edecek bir heyet asla faydasız olamaz. Meselâ şunu isteriz: Münevverlerin yazı dili halkın konuşma dilinden ayn gayn birşey olmamalı, dilin güzelliğini onun zenginliği üzerindeki kullanma şekilleri tayin etmelidir. Böyle bir esas üzerindeki dikkatlerimiz bize tabiatile bir takım kaideler keşfettirecektir. Böyle kaideleri kendilerinde ençok toplıyan yazılan güzel yazılar olarak ayınr ve ilân ederiz. Nihayet giderek dilin sarf ve nahvile kelimelerini bir araya toplanz. Bu mütehassıs bir heyetin nesiller uzunluğunca üzerinde çalışacağı bir iştir. Bu düşüncelere dayanarak bir de akademi teşkil edersek Atatürkün bu alanda açtığı büyük devrimi tamamlamış olacağımıza hükmediyoruz. Büyük îngiliz diplomatı Lord Beaconsfield 1814 te Gladstonu düşürerek yeniden Başvekâlete geçti. Kraliçe, bu sefer ıs rar etti ve ona Lord Bikonsfild ünvanını kabul ettirdi. Bu ad, Ingilterenin Buc kıngham eyaletindeki küçük bir kasabanın isminden alınmadır. Lord Bikonsfıldin büyük bir emeli vardı: îngiltere Krallannı Hindistan împaratoru yapmak. O emeline bu seferki Başvekillikte erdi, Kraliçe Viktoryayı parlak bir törenle Hindistan împarato riçesi ilân ettirdi ve büyük kıt'ayı Ingiltereye sıkı sıkıya bağlamış oldu. Bikonsfild, Hersek ve Karadağ ihtilâlleri, Bulgaristan kanşıklıklan yüzün den 1876 da patlamak üzere bulunan Osmanlı Rus harbinin Önüne geçmek için çok çalıştı, Yıldız sarayınm iltizami hatalan yüzünden muvaffak olamadı. Fakat harb çıktıktan sonra her fırsatta Türklerin lehinde bulundu, Pilevne müdafaası vesilesıle hararetli nutuklar ver dı ve Ruslann en nihayet galib gelerek ikinci Abdülhamide Ayastefanos mua hedesini imza ettirmeleri üzerine bütün nüfuzunu kullandı, o muahedenin zararlarını azaltmaya uğraştı, Istanbula do nsnma gönderdi, Avusturya ile Alamanyayı ele aldı, Berlınde bir kongre toplanmasını temin etti. Onun bu müdahalesidir ki 1913 te tahakkuk eden Rumeli nin zıyaı faciasını otuz beş yıl kadar geciktirmiştir. Lord Bikonsfild (1881) de büyük bir edib ve kudretli bir diplomat şöhreti bırakarak ölmüştür. Agdad kelimesinde (ağ) ana kök kendisini göstermektedir. Halbuki Sümerce (adad) ta ilk (ad) kökü ile kaynamış bulunuyor. Türkçede olduğu gibi Sümercede bu kaynaşma daha ziyade (redoublement) yolile olmaktadır. Has isimleri gözden geçirirken bu şekillerle karşılaşacağımız için Sümercenin (Re doublement) nini anlıyalım. (Redoublement) isimler için çokça kullanılır. Her dilde olduğu gibi cemi yapmanın normal tarzlarından biridir. Fiiller için; çokça bir işin tekrarlandığı nı gösteren bir vasıtadır. Ve prensip olarak kökün tam şekilde tekrarı lâzımdır. Babar esasta bar f bar ve gigir gir f gir idi [ 2 ] . Not: Afrikanın şimalinde bilhassa Atlas dağlan arasında yaşıyan bir Türk kavminin, (berber) lerin adile en eski Anadolu otoktonlan olan Eti (Hitit), (Hittite) lerin adı bu redoublement kaidesinin parlak birer misalidir. veya sahada mefhumun müspet olarak takarrür ve temerküzünü ifade eder. Şu halde (eğeber) = ber, parlaklığın yüksekliğin üzerinde temerküz ettiği süje veya obje demektir. Burada kasdedilen şahıs olduğuna göre kendisinde yükseklik veya parlaklık temerküz ve tecelli eden şahıs demektir. Böylece (ber f ber) in de bu evsafta şahıslar grupuna isim ve hüviyet olduğu anlaşılır. Hitit has ismine gelince onun da eti molojik şekli şudur: Hitit: ilmem hangi bir Ingiliz mecmuasında okudum: Romancı Eıdgar Wallaceın iki tane daktilosu varmış. Bunlardan, bir gün biri, öbür gün öteki, muntazaman iş saatlerinde gelirler, üstadın takrir ettiği hikâyeyi, ro manı, mektubu, makinelerin üzerinde tıkır tıkır zaptederlermiş.. Edgar Wallacem, belki yıllardanberi eline kalem aldığı, hokkasınd^ mürekkeb, çekmesinde kâğıd bulundurduğu yok muş.. Öyle ya, ne lüzumu var?. Modern yazı tekniğinin sayesinde, muharrire ancak düşünmek zahmeti kalıyor. Bir de bu adamla kendimi kıyas ediyorum. Tevazua mahal yok: Wallace kâbında bir muharrir değilsem de ben de «tel ehli» yim.. Ben de şunun şurasında entellektüe] (fikir adamı) geçiniyorum. Benim de mesleğim yazıcılık, benim de geçimim kalemime bağlı! Fakat günüa birinde, sağ koluma, elime, parmaklarıma bir romatizma ağnsı girse, hapı yuttum sayıhr. Zira benim kâtibem, daktilom yoktur. Ben, makalemi, hikâyemi, romanımı yazabilmek için, kâğıda da, kaleme de, mürekkebe de ve bilhassa kolumun, elimin ve parmaklanmın tutmasına, işle mesine muhtacım. Hit (D (2) (3) = iğ + ih it f (1) iğ = ana köktür. Asıl esas, efendi, hâkim mânalannadır. Lord Beaconsfield Lord Beaconsfield kimdir? Ondokuzuncu asırda adı en çok anı]an Ingiliz diplomatlanndan biridir. Yahudidir, asıl ismi BünyamJn îzrailidir. (1805) te doğdu, ilkin edebiyata inti sab etti, güzel hikâyelerle şöhret kazan !dı. Alamanyayı, ttalyayı, Türkiyeyi, Mısırı dolaştı, Habeş iline kadar gitti, îdönüşte «Genc Düka» adlı bir roman ve nefis bir seyahatname neşrederek bütün Ingiltereye kendini tanıttı, saylav seçi lerek parlamentoya girdi. Kalemindeki belâgat kadar lisanında da talâkat var dı. Bu sebeble avam kamarasında da çarçabuk parladı, muhafazakâr fırkasının lideri oldu. Bünyamin Izrailinin kabineye ilk girişi 1852 dedir ve Maliye Nazırı sıfatiledir. O tarih, Kınm harbini hazırlıyan siyasî dağdağaların alıp yürüdüğü devre tesadüf eder. Büyük diplomat bir aralık yerini muhaliflerine terkettikten sonra 1859 da gene ayni sandalyayı işgal ederek kabineye girdi. Plamerston ve Clads ton gıbi şöhretli siyasılerle iç ve dış po litikada parlak mücadeleler yaptı, 1868 <Je birinci defa olarak Başvekil oldu. Liberal partiye karşı mağlub olarak bu makamı bırakınca kalemi ele aldı, Lut her adlı meşhur hikâyeyi yazdı. Kraliçe Viktorya siyasette ve edebiyatta gerçekten bir yıldız olan Bünyamin Izrailiyi mükâfatlandırmak istediğinden kendisine lordluk payesi verecek oldu. Ethb dip Iomat bu iltifatı zevcesi namına kabul edebileceğini söyledi ve bu suretle ken disi gene Bünyamin îzraili olarak kaldı, karısı Ledy oldu. Candan sevdiği zevcesinin 1812 de ölmesi üzerine mustarib günler geçirdi ve M. T. T. (1) 1853 senesi ikincikânun ayınm dokuzuncu gecesi Petersburg kış saraymda verilen bir müsamerede Çar Birinci Nikola tngiliz elçisi Sir Hamilton Seymuru bir köşeye çekti, Türkiye işlerinden söz açtı: Kollarımız arasmda, dedi, ağırca hasta bir adam var. Mirasım şimdiden paylaşmalıyız. Elçi: «Hasta bir adamı korumak, kerim ve kuvvetli olanlara şeref verir» demekle beraber Çarın projesini de öğrenmekten geri kalmadı. Bu proje. ye göre tngiltere3re Mısırla Girid verilecek ve Rusya Eflakla Buğdanda, Sırbiye ile Bulgaristanda teşekkül edecek prenslikleri himayesi altına alacak, İstanbulu da muvakkat kaydile işgal edecekti. Lord Bikonsfild, işte bu muhavereye işaret ediyor. YUNUS NAD1 Efgan Dış Bakanı yarın geliyoı Efgan Dış Işleri Bakanı Feyz Mohammed Han yarm sabah Istanbula gelecektir. Muhterem misafirimiz için Perapalas otelinde hususî bir daire hazır'anmıştır. bakış bir terzi makası kadar keskin olacak, karşısındaki adamı tepeden tınağa kadar süzecek ve simasmı kendi zihnine nakşetmekle beraber, zabıtaca aranılan, maruf bir sabıkalının eşkâlile mukayese ediverecek. Diğer taraftan, ve belki en gücü de budur, bu mütecessis bakışm, nazan dikkati celbetmemesi lâzımdır; zira casus, tarassud ettiği şahsa karşı kendi hüviyetini asla izhar etmemelidir. Lâkin, benim herif bu hususta büyük bir mümarese sahibiydi; halkın arasına lâkayd ve dalgm bir tavırla sokuluyor ve itilip kakıldığı halde hiçbir aksülâmel göstermiyordu. Maamafih, arada bir, ağır gözkapaklannı bir fotoğraf makinesi perdesi süratile kaldınp bir zıpkın darbesi kadar keskin bir nazar fırlatıyordu. Etraftakilerden hiç kimse onun ne yaptığma dikkat etmiyordu ve bu mubarek nisan günü benim tecessüs günüm olmasaydı ve ben de bu derece inadla, bu kadar zaman gözetlememiş olsaydım, farkında olmıyacaktım. Esasen, bu zabıta (2) ih = ana kök anlamını kendin de tecelli; tecessüm ettiren süje veya objeyi gösterir unsurdur. (3) it = ek olarak, yapıcılık, yaptıncılık yapılmış olmaklık ifade eder. Şu hale göre: Barbar (berber) Autranm da işaret (îğ + ih + it) = (hit), (it) kenettiği gibi (bar j bar) yani iki defa disinde büyüklük, efendilik, hâkimlik parlak, çok ışıklı demektir. Sümercede vasfı müessir ve tam bir şekilde mevcud (par ve bar) tıpkı bizde parlamak ve olan bir süje demektir. Yeni bir (Hit f Hit) = (Hitit) bu vasıftaki barlamakta olduğu gibi ışıldamak, zıya insanlardan mürekkeb bir içtimaî heye neşretmek anlamlarını verirdi. Süveyş kanalı tin hüviyetini ve vasıflannı gösteren ve P. Anton Deimel (Sumerich Akka(Baç taraft birinci sahifede) redoublement kaidesile yapılmış kompodisches glossar) adlı kitabmda bar keliki siyasî vaziyetin aldığı son şekil îngilj ze bir isim olmuş olur. terenin Süveyş kanalma olan itimadmii mesinin çeşidli anlamlan arasında bir de: ff Hasan Reşid TANKUT sarsmıştır. Mısır arazisinden geçen vei Bar = açık, parlak (yazı değişimile (1) Etimolojik, morfolojik ve fonetik mevcud muahedelerle tahkim edilmesi va? par) yüce olmak (ışık yukandan, gökten bakımından Türk Dili S. 9 10. kapatılması menedilen Süveyş kanalı yegelir) mânasını ve (bar bar ra) şek(2) Autran, Sümerien et İndoeuro rıne îngiltere buna müvazi diğer bir ka| peen, S. 57. line de nal yapmağa hazırlanıyor. Bu kanal Akabe ile Akdeniz arasmda açılacaktır. Rusya, komşuları ve Avrupa vaziyeti Böyle bir kanâlın açılması teknik ci hetinden müşkül olmıyacaktır. Bu kanal (Baş tarafı birinci sahifede) lır bir maksad tahtında Polonya ve BalKalenin geçen yıhn ekonomik netice tık ülkelerinde yapmakta olduğu propa Fransızlann da büyük hissesi bulunan Süveyş kanah gibi beynelmilel bir şirkete lerini izah ettikten sonra, Molotof ta ya gandayı takbih, ve Japonyanın ademi tedeğil doğrudan doğruya Ingiltereye aid bancı devletlerle olan münasebatı gözden cavüz andlaşmasını imza etmediğine te olacaktır. essüf etmiş ve yegâne korunmak vasıtası geçirmiştir. îngiltere kanalın Bahriahmer met Mumaileyhin ifadesine göre, Edenin olan ordunun kuvvetlendirilmesi lüzumuhalini teşkil edecek Akabeyi ve Akde ziyaretinden hâsıl olan neticeler öyledir nu tekrar eylemiştir. nizdeki methalini istediği gibi tahkim ki, iki devletin esaslı meseleler üzerinde Bundan sonra, Sovyetlerin, daha Ital debilecektir. uzlaşmalarına artık mâni kalmamıştır, yan Habeş davasının başlangıcmda, îngiltere bu noktalan Cebelitank denilebilir. her türlü tecavüz ve sömürge harbi aley Singapur mevkii müstahkemleri gibi Almanya hakkında, Molotof demiştir hine cephe aldıklannı habrlatarak: hale koyacaktır. ki: îngiltere Filistin ile Maverayişeria «Milletler Cemiyeti, faşizmin Afri« Sovyet hükumetinin Almanya ile kadaki tecavüzünün önüne geçecek ted zerindeki mandalannı refederek bu iki daha iyi münasebetler tesis etmek istediğini birler almadığı için takbih edilmelidir.» memleketi Ingiltereye tâbi yan müstakil açıkça söylerim.» Dedikten sonra Habeş davasının bir bir Arab hükumeti haline getirecektir. Fakat Almanyamn mütekabil hüsnü Bu yan müstakil Arab hükumeti tam niyetinden şüpheye düşen komiser, şu dünya harbi tehlikesi uyandıracak ma istiklâlini almağa hazırlanan Mısıra benhiyet almasından korktuğunu, fakat Sovsözleri ilâve etmiştir: zemeyip îngiltereye daha fazla bağlı o« Almanyamn yakın bir atide hare yetlerin, başlıca bir emniyet âmili bulu lacaktır. kete geçmeğe hazırlandığı ve Alman hü nan Kızılorduyu kuvvetlendirmekle be Bugün Ingiliz mehafilinin en büyük kumetinin, memleketi bir istihkâm haline raber sulh prensiplerini müdafaadan da düşüncesi Süveyş kanalına müvazi ve biran geri kalmıyacaklannı ilâve etmiş İngiltereye tamamile tâbi bir kanal yapgetirdiği kimin meçhulüdür?» Molotof Almanyamn, kolayca anlaşı tir. roaktır.» memuru usta birşey olacaktı. Kuşbazlığını sezdirmemek için, bir serserinin kıhğını, kıyafetini, hal ve tavnnı o ne büyük bir gözbağcısı meharetile taklid et mişti! Ekseriyetle, sivil zabıta memurlarını yüz adım öteden tanımak kolaydır. Zira ne şekle girmiş olurlarsa olsunlar, bu efendiler, bir türlü, küçükzabit tavnndan fariğ olmazlar. Vücudlerini dimdik tu tarlar, omuzlan uzun zamandanberidir sefaletin yükü altmda çökmüş insanlann korkak ve hakir vaziyetini takınmak ellerinden gelmez. açgözlü farenin, elbiseyi behemehal ke narlarmdan başlıyarak kemirmekte olduğunu herhalde biliyordu. Hele bu berbad kılık, bu aç sima ile, bu çok san'atkârane yapıştırılmış seyrek bıyıklarla, bu uzamış tıraş ve bu dağnık saçlarla ne de güzel imtizac etmişti! Bütün bunlar, işin hakikatini bilmiyen bir adama, bu herifin geceyi sokakta, bir peykenin üzerinde ve yahud ki polis karakolunun parmaklığı arkasında geçirmiş olduğuna yemin ettirirdi. Bundan başka, bazan elile bastınnağa çahştığı kesik bir öksürük, yazlık pardesüsüne sannmak için yaptığı bir üşüme hareketi, ayaklarında kurşun varmış gibi sürüklene sürüklene attığı adımları da kale alacak olursanız, nihaî dereceye gel miş bir verem hastasınm bu hakikate çok uygun timsalini üstad elinden çıkmış bir mükemmel eser addetmekte tereddüd göstermezdiniz. tını bulduğumdan dolayı heyecan için deydim. Bununla beraber, böyle tebdili kıyafetli bir memurun, herhangi bir biçareyi bu parlak nisan güneşinden, bu masmavi gökyüzünden kopanp ta, bu şaşaalı bahardan uzak bir hapisaneye sevkettirebilmesini, içimden, çok şeni bulu yordum. Fakat ne de olsa, bu, müheyyic bir temaşa idi, ve ben bu adamm hareketlerini gittikçe artan bir dikkatle takib ediyordum, ve her yeni birşey keşfettikçe çocuk gibi sevinc duyuyordum. Lâkin birdenbire, sevincim, üzerine güneş vurmuş kar gibi eriyiverdi. Koy duğum teşhise uymıyan, beni tatmin et miyen birşey vardı. O saat içimde bir şüphe doğdu. Acaba bu şahıs gerçekten bir polis hafiyesi miydi? Bu garib adama dikkatle baktıkça bu sefalet manzarasının, bir polis tuzağı olabilmek için çok tabiî, çok hakikî olduğu kanaatine varıyordum. Bunlardan biri aksadığı gün, benim bir sıvacıdan, bir nakkaştan ne farkım kahr? Öyle iken, biz de kendimize mu harrir, fikir adamı diyoruz. Ve bu sözii söylerken, hüviyetimizi beyan ederken, duyduğumuz gururun payanı yoktur. Mesleğimizden bahsettiğüniz vakit adeta küstah oluruz. Kendimizi o kadar üstün görürüz ki, başımız adeta gök kubbeye değer.. Fikir adamı.. Biz miî öyle mi.. Bırakm da kahkaha ile güleyim! Birazıcık başağnsı, bir iki gün süren bir sıtma, ufak bir kaza.. Bizleri de bir anda, içimizden bazılannın o beğenmediği, kendisinden ayn tutmak istediği işçi tabakasile bir seviyeye hem de lâhzada indiriverir. Hayır; yanıhyonraı.. affedersiniz!" Biz, sözümona fikir adamlan.. Feleğin en hafif bir cilvesine maruz kalmayı göre lim: Öyle bir yıkılınz ki, işçi kısmı, tepemizden, bizlere bakakalır! Ercümend Ekrem TALU BİR SAN'ATIN İÇYÜZÜ Çeviren : E. Ekrem Talu yok. Herkesten korku ile kaçıyor gibi sin, ve bakışlarında garib bir hicab ve kuşku var. Kimsin, be sinsi herif?. Gözlerimin önünde ne dolablar çeviriyorsun? Gittikçe artan bir dikkatle, onu tarassuda devam ediyordum; ve bu san soytarinin niyetlerini keşfetmek arzusu bende ihtiras halini aldı. Ve nihayet buldum: Bu bir polis haf iyesiydi! Evet; bir sivil polis.. Ben burfun bir denbire farkında oldum. Belli belirsiz bir hususiyet, onun, her yolcuya atfetti ği seri ve yan bakış, her polis memuru nun daha mesleğe girer girmez elde etmeğe mecbur olduğu deşici nazar yok mu? İşte o beni ikaz etti. Bu bakışı edinmek kolay değildir. Bu Yazan : Stefan Zweig Ne işin var burada > diye söyleni yordum. Ne arıyorsun? Sen bir dilenci değilsin; dilenci, kimsenin elini cebine götürmeğe vakit bulamıyacağı böyle kalabalığın en kesif noktasına sokulmaz. Amele değilsin; amelenin böyle, güpegündüz saat onbirde aylak aylak dolaşmağa vakti yoktur. Herhalde, bir kadın beklediğine de ihtimal vermem, zira nekadar yaşlı ve ne derece çirkin olursa olsun, senin gibi bir zavallıdan hoşlana cak kadın yoktur. O halde, kim olabilirıin? Bir köşeye çektiği adamlara yenle rinin içinden açıksaçık resimler çıakrıp gösteren ve taşralılara Sodom ve Go morranın bütün şehevî zevklerini vadeden tellâllardan birisin belki? Hayır: Bu da değilsin; çünkü hiç kimseye sokulduğun Fakat buna, doğrusu aşkolsun! Ko kusuna varıncıya kadar, kopuğun bitli halini ifade edebilmiş ve serserinin simasını en ufak teferruatına kadar incelemişti. Bu kanarya sansı pardesü ile, son bir zarafet kaygusile hafifçe yan oturtulmuş bu kahve rengi şapkada o ne hakikat, ne psikoloji idi! Ve sonra, paçalan liyme liyme olmuş pantalon da ne derin bir yokUtanmadan itiraf edebilirim: Hakikî sulluk ifade ediyordu! Bu kurnaz adam avcısı, sefalet denilen bir polis hafiyesini tarassud etmek fırsa (Arham N T )
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle