Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Akademi 28 Haziran 2017 Çarşamba Yürümek bir ‘hesaplaşma’ ihtimalidir... Murat Sevinç Yürümek, insanın evvela kendisiyle hesaplaşmasıdır... Yürüyüşün, hele ki uzun yürüyüşün sonsuz yararları var insan ruhu ve bedeni üzerinde. Sağaltıcı etkileri. Yürümenin de türleri var tabii. Nerede, nasıl, kiminle, hangi hız ve amaçla yapıldığına göre sınıflandırılabilir. Konumuz uzun yol yürüyüşüyse eğer, söylemedi demeyin, bu en güzelidir. Belki siz de rastlamışsınızdır, şehirlerarası yollarda, yol kenarında, yüklü sırt çantası ve elinde bir değnekle yürüyen insanlara. Belli ki uzun yoldan gelmişler ve hadi tahmin edelim, yabancılar! O yol kenarında, biraz da kilometrelerin etkisiyle artık ziyadesiyle “ermiş” görünen, saçı sakalı birbirine karışmış, yürüyücü. “Yabancı” olduğunu tahmin edebilmek için, ten ve göz rengine, kılık kıyafeti ve sonunda konuştuğu dilin bilgisine muhtaç değiliz. Böylesi işleri “yabancılar” yapar, mesele bu. Çok mu önyargılı oldu! “Yürümek” sözcüğü üzerine şöyle bir düşünün, “uzun yürümek” üzerine. Spor amaçlı, orman bağ bahçe ya da Likya yürüyüşünden söz etmiyorum. Ülkeden ülkeye, şehirden şehre, karayollarında öylece yürümek. Kim gelir aklınıza? Kapı komşunuz mu? Zor. Bir arkadaşınız mı? İmkânsız değil ama yine de büyük sürpriz olur! Şöhretli biri, sanatçı, siyasetçi? Hayır. Şöyle bir düşünün, “uzun süre yürümek” denildiğinde aklınıza neden bu topraklardan biri gelmez kolayca. Protesto amaçlı yürüyüşlerden de söz etmiyorum; misal, yıllar önce Zonguldak’tan başlayan o tarihi yürüyüşten. Sıradan, çok sıradan bir “uzun” yürüyüş. Yalnızca yürümek için yapılan bir yürüyüş. lYalnızca yürümek Ne demek, yalnızca yürümek için yapılan bir yürüyüş? Ve neden yabancılar gelir aklımıza, özellikle de fazlasıyla dertsiz tasasız görünen Batılılar. Mesela bir Alman ya da Belçikalı. Yadırgamayız değil mi? Elinde Emil Zátopek (19222000). Çek Lokomotifi. Adı, “uzun mesafe” deyişiyle birlikte anılır. değneğiyle Boğaz Köprüsü’nden geçtiğini görsek. Karadeniz sahil şeridinde. Ege kıyılarında. Hatta yağmur altında, uzun yağmurluğuyla. Yalnızca yürümek. Türkçeye Yaban olarak tercüme edilen Wild adlı filmi izlediniz mi? JeanMarc Vallee’nin yönettiği bir eser (2014). Reese Witherspoon’un canlandırdığı kadın, yaşamında her şey ters giderken yaşadığı derin bunalımdan çıkış için ani bir kararla ABD’nin en uzun (ve riskli) Pasifik Crest Yolu’nu yürümeye karar verir. Tek başına yürüyecektir. Sıcakta, soğukta, yağmur ve buzda, çadırı içinde, kendi yemeğini yaparak. İyileşmeyi, yaşadığını hissetmeyi ister Cherly. Tehlikeler atlatır. Ayağı yaralanır. Büyük zorluklar yaşar onlarca gün ve sonunda, bitirir. Yürümek, iç yolculuktur ve o yolculuğa gereksinim duymuştur. Başka bir yolla yapamayacağını bilerek çıkar yola. Yürür. Yalnızca yürür. Büyük bir coğrafyada, o yolu yürümek dışında bir derdi yoktur. Bu derttir (!) onu sağaltacak olan... Zorlu, fiziksel güç gerektiren böylesi işlere girişenler, bir derdi oldu ğu için yapar çoklukla. Spor yanı var kuşkusuz. Buna mukabil spor için, “sıkılaşmak” için yüzlerce kilometre yürünmez. Uzun bir yolda yürümek, diğer mukavemet gerektiren etkinliklerden farklı. Dağcılık örneğin ya da vadi boyu yürüyüşler, uzun mesafe yüzmek. Tümünün insanı olgunlaştıran, kendini sınamasını sağlayan bir tarafı var. İnsan, o esnada sınanıyor olmaktan haz alır. Sınayan bir başkası değil, kendi iradesidir. Dağcılık örneğin, yalnızca “Oraya da tırmandım” demek için mi yapılır? Evet, profesyonel bir yanı var ama o aşk yalnızca “başarmak” ile ilgili olamaz. Burçak Özoğlu Poçan’ın arkadaşlarıyla birlikte yaptığı tırmanışını kaleme aldığı Hazır mısın Everest?1 adlı kitabı okuduysanız eğer, o “zorunlu” profesyonelliğe nasıl bir “arzunun” eşlik ettiğini fark edersiniz. Fiziksel eylemin esin kaynağı, arzu. Uzun mesafe koşu, örneğin. Kısa mesafe ile arasındaki fiziksel fark ne denli belirgin değil mi? 100 metrecilerin olağanüstü bedenleri ve hızları. Maratoncular, öyle değil ama, olamazlar. Yalnızca fiziksel değil aralarındaki fark. Türkiye henüz ?KİMDİR Murat Sevinç, 7 Şubat 2017 tarihli 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. Meslekten Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, namı diğer Mülkiye Anayasa Kürsüsü’nde çalışırken, Anayasa ve hukukun bilinen evrensel ilkelerine aykırı biçimde atılmıştır. Geçen dönem SBF ve Boğaziçi Üniversitesi’nde derse girecek ve Batı, OsmanlıTürk anayasa hukuku/tarihi anlatacaktı. Son kitapları Dr. Dinçer Demirkent’le birlikte kaleme aldığı Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası: 1921 Anayasası ve Tutanakları (2017) ve Türkiye’nin Anayasa İmtihanı: Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Tartışması’dır (2017). Turgut Özal kasırgasıyla tanışıp çok sesliliğe ve renkliliğe geçmeden önce “sıkıcı” olduğu iddia edilen yılların “kaliteli” tek kanalı TRT’de yarışlar özenle yayımlanırdı. Olimpiyatlar ve diğer şampiyonalar. Hepsini pür dikkat izlerdim. Kısa mesafelerde heyecanlanırdım, ota mesafede daha çok ama! 100 metrede Carl Lewis’i izlemek büyük zevkti, gel gör ki Steve Ovett ve Sebastian Coe arasındaki mücadeleye daha büyük hayranlık duyardım. Orta mesafenin o kontrollü başlangıcı, yarışmacıların birbirini denemesi ve sonunda gelen “öldürücü” ataklar. Evet güç gerekiyor ancak daha ziyade ruhsal durum hazırlığı. Son elli metrede geçilen atletin moral bozukluğu, çaresizce yanındaki atlete bakışı. Mesela, Sergey Bubka’yı biraz antipatik buluyordum, insan gibi gelmiyordu bana. Hâlâ kırılamayan rekorun sahibi, diğerlerinin hevesini kırıyordu. Kalan yüksek atlamacılar yalnızca ikincilik için mücadele ediyordu ki bana kalırsa spor ahlakıyla bağdaşmıyordu bu ölçüde bir olağanüstülük! Her neyse... İşte o günlerde her bir yarışı izlerken, en çok maratonda >>