Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 Akademi 10 Mayıs 2017 Çarşamba Neoliberal üniversite Çağlar ?KİMDİR Güven 20. yüzyılın ortalarından beri dünya üniversiteleri gitgide artan baskılarla karşı karşıya. Üniversitenin ne yapacağına dair karar alma imkânı daralıyor. Öte yandan bilgiyi aktarma, yeni bilgi üretme ve yayma işlevleri arasındaki dengeler daha da sorgulanır hale geliyor ve gelecek. Bu yazı üniversitenin geçirdiği evrime ekonomik ve sosyal açılardan bakmaya ve bugün hâkim olan koşulların gelecek için arzettiği tehlikeleri tartışmaya çalışacak. Son otuz küsur yıldır ekonomiyi düzenleyen yegâne ve şaşmaz araç olarak dünyaya dayatılan piyasa mekanizmasının etkileri ekonomiyle sınırlı değildir. İnsanlık pratiğini piyasa mübadelelerine indirgeyen bu anlayışın yol açtığı sorunlar yaşam dünyasının her alanını kapsar; ama belki de en derin tahribat eğitim alanında ortaya çıkmıştır. 20. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar üniversitenin insanlara eleştirici düşünce ve sorgulama kabiliyeti kazandıran bir kurum olduğu kabul edilirdi. Öyle ki 19. yüzyılın sonunda J.S. Mill gibi liberaller üniversitenin meslek edindirme gibi bir amacı olamayacağını dahi söylüyorlardı. Üniversitenin fildişi kuleye benzetilmesi bu anlayışın sonucudur. Eleştirici düşünce ve sorgulama kabiliyeti akıl yürütme süreç ve yöntemlerine hâkimiyet gerektirir. Geleneksel üniversite müfredatı da başlangıçta buna göre tasarlandı. Oxford’da 19. yüzyıla kadar yazılı sınav bile yapılmıyor, öğrencilerin verilen herhangi bir konuda tezlerini sözlü olarak savunmaları bekleniyordu. Koşullar zamanla değişti. Newton devriminden sonra profesyonel içerik gitgide önem kazandı, zamanla içerik ve yöntem arasında bir denge oluştu. Ancak 20. yüzyılın üçüncü çeyreğinde dengenin içerik lehine büsbütün bozulduğu görülür. Bunun başlıca nedeni 1970’li yıllarda tüm dünya ekonomisini değiştiren gelişmelerin zamanla üniversiteyi de değiştirmesidir. lBurjuvazinin yükselmesi 18. yüzyılda mal ve hizmet üreti mi çok sayıda küçük işletme tarafından gerçekleştiriliyordu. İşletmelerin fiyatları etkileyecek güce sahip olmayışı nedeniyle fiyatlar Adam Smith’in deyimiyle piyasanın “görünmez eli” tarafından belirleniyordu. Sanayi devrimi ile birlikte koşul J.S. Mill gibi liberaller, üniversitenin meslek edindirme gibi bir amacı olamayacağını söylüyordu. Neoliberalizmin hegemonyası kurulana dek üniversitenin insanlara eleştirici düşünce ve sorgulama kabiliyeti kazandıran bir kurum olduğu kabul edilirdi. lar değişmeye başladı. Bilimde ilerleme sanayiye, yani artan ölçüde bilim ve bilgiye dayanarak üretim yapmanın yolunu açtı. Yeni bir sınıf doğdu. Bilim ve teknolojiden yararlanarak zenginleşen burjuva sınıfı toprak sahibi aristokrasiye tanınan hakları kendisi için de talep etti. Böylelikle kapitalizmle birlikte demokrasi de gelişti. Burjuva sınıfının önderlik ettiği bu devrim sanat, edebiyat ve felsefenin de önünü açtı. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak uzmanlaşma ve ölçek ekonomilerinin etkisiyle büyüyen işletmeler fiyatları belirleme kabiliyeti kazanmaya başladılar. Ekonomilerin yapısı da değişti, rekabetin kâr hadlerini eriteceğini fark eden firmalar oligopolcü stratejiler geliştirdiler. Bugün dahi firma stratejilerinin ortak amacı rekabetçi güçleri zayıflatarak pazarı paylaşmaktır. İşin ilginç yanı bütün bunlar olur ve serbest rekabet rafa kalkarken kapitalizm serbest piyasa söylemini kamu müdahalesinin önünü kesebilmek için ideolojik bir kalkan olarak kullanmayı sürdürdü. l20. yüzyılda piyasanın hâkimiyeti Yeni ekonomik düzen, teknoloji ge liştirme kabiliyeti kazanan işgücü talep ediyordu. Bu talebi karşılamakta başı çeken Alman üniversiteleri zamanla diğerlerine model oldular ve üniversiteler bilimsel içerik ve araş tırmalara gitgide daha fazla ağırlık verdiler. Bu gelişmeler müfredatta içeriğin öne çıkmasına yol açtı. Gerçi 1800’lü yılların sonunda J.S. Mill hâlâ zihinsel gelişmenin önem ve önceliğini savunuyordu ama, o bunu yaparken üniversite yeni düzenin ekonomiteorik mesnetlerini oluşturmaya koyulmuştu bile. 20. yüzyılın belirleyici vasfı, teknolojinin insanın hükmettiği bir güç olmaktan çıkarak adeta insana hükmeden bir güce dönüşmesidir. Bu duruma yol açan, işgücünü sermaye ile ikame eden teknolojik gelişmenin kâr hadlerini artırarak sermaye birikimini hızlandırmasıdır. Bu dönemde teknolojiyi en etkili şekilde kullanan ABD global kapitalizme öncülük etti. Kitlesel üretim yöntemi 1960’lı yılların sonuna kadar başarı ile uygulandı. ABD’nin hâkimiyeti zamanla Avrupa ve Asya ülkelerinin artan rekabetçi baskısı ve ihtiyaç ötesinde biriken üretim kapasitesi nedeniyle zorlanmaya başladı. ABD kapitalizmi, kârlılığı sürdürebilmek için yeni stratejiler geliştirdi. Finansal imkânları genişletebilmek için altın standartından vazgeçildi, dolar dalgalanmaya bırakıldı. Daha da önemlisi, kitlesel üretimin yerini bilgisayar kontrollü esnek üretim yöntemleri almaya başladı. Doların serbest kalması finansal ekonominin yükselişi ile sonuçlandı. Sermaye birikimi için yepyeni alan Çağlar Güven, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ, Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden aldı. Bilgiişlem alanında çalışırken yöneylem araştırmasıyla tanıştı. Bu alanda ODTÜ Matematik Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. TÜBİTAK Yöneylem Araştırması Ünitesi’nde çalıştı. 1975’te Lancaster Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. 1976’da öğretim üyesi olarak önce ODTÜ Yöneylem İstatistik Bölümü’ne, daha sonra ODTÜ, Endüstri Mühendisliği Bölümü’ne katıldı. Halen aynı bölümde emekli olarak ders veriyor. İlgi duyduğu alanlar arasında enerjiekonomi planlaması, sistem düşüncesi ve yöneylem araştırması metodolojisi öne çıkar. lar açıldı. Merkezden yönetilen kitlesel üretimin terk edilmesi ise ademimerkeziyetçi süreçleri devreye sokarak çalışanların bir anlamda yönetime katılmalarına yol açtı. Bu gelişme derin ve köklü sonuçlar doğurmuştur. Sermaye sahipleri ayrıcalıklarından ödün vermeksizin çalışanlara bir çeşit özerklik tanıyarak yaygınlaşan bilgi ve becerilerden daha çok yararlanmanın yolunu buldular. Katılım, özerklik, iş memnuniyeti, otonom takım çalışması gibi sol kavramları çağrıştıran yeni bir dil gelişti; sol söylem büyük ölçüde sağın eline geçti. Bu dönem neoliberal politikaların devreye sokulduğu ve kamu düzenlemelerinin kaldırıldığı dönemdir. Sovyetler Birliği çöktü ve dağıldı. Neticede bütün önemli kararların piyasalar tarafından alınması eşyanın tabiatı gereğiymiş gibi genel kabul gördü. l Yeni bir üniversite Bu gelişmeler üniversiteleri derinden etkiledi. İnsanlık pratiğine yön veren tercihler piyasalar tarafından tayin edilecekse üniversitelerin sorgulama ve eleştiriye öncelik vermelerine gerek kalmıyordu. Önemli olan piyasadaki fırsatların değerlendirilmesiydi ve üniversiteler piyasa talimatlarını en düşük maliyetle, en kısa sürede yerine getirecek eleman yetiştirmeliydi. Üniversiteler bu yeni görevi üstlenmekte fazla tereddüt göstermediler. Müfredat daha da değişti. Sorgulama ve eleştirici düşünce >>