Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 Akademi 19 Nisan 2017 Çarşamba Çağımızda yabancılaşma Ali Yalçın Göymen Kapitalist toplumda yabancılaşma, emeğin yaşamını üreten bireylerin kişisel özelliklerinden bağımsız olarak her türlü üretim aracından koparılması ve bu sayede “toplumsallaştırılması” sayesinde mümkün olur. Üretim araçlarına sahip olan kapitalistler ile bunların mülkiyetini yitirmiş olan işçiler arasındaki işbölümü yabancılaşmanın ve yabancılaşmanın bir ürünü olan özel mülkiyetin temel koşuludur. Emeğin yabancılaşması, insanın özünü oluşturan toplumsallık ile güç ve ihtiyaçlar arasındaki dengenin parçalanması anlamına gelmektedir. Toplumsallık belirli bir sınıfın egemenliği halini almakta, güç ve ihtiyaçların gelişimini sağlayan ilişkiler de insanların kendi güç ve ihtiyaçlarından uzaklaşmalarının ve sömürülmelerinin birer aracına dönüşmektedirler. Emeğin yabancılaşması, çeşitli alanlarda sonuçlarını göstermekle birlikte asıl olarak üretim sürecinde ve bunun akabinde ortaya çıkan ürünün akıbetinin belirlenmesinde ortaya çıkar. İşçinin neyi, kimin için ve nasıl üretileceği meselesinden tamamen soyutlanmış olması onu üretim sürecinin teknoloji ya da toprak parçası gibi sıradan bir parçası gibi görülmesine yol açar. Üretim sürecindeki yabancılaşma bu nedenle üretimin insanların kendilerini gerçekleştirdiği bir alan olmaktan çıkıp onların kendilerine yabancı bir mantığın tahakkümü altında soyut birer varlığa dönüşmeleri halini alır. Emeğin ürününe yabancılaşması ise işçinin kendi emeğinin yaratımı olan ürünlerin mülkiyetinden koparılmış ve yaşayabilmek için bu ürünlere ihtiyaç duyuyor olması nedeniyle bu ürünlerin kontrolü altına girmesi anlamına gelmektedir. Yabancılaşma türümüze ve kendimize ait olan güç ve ihtiyaçlarımızı yeniden şekillendirerek bizleri kendi varlığımızı şekillendirme kapasitemizden alıkoyar. Ve bunu bizleri sermayenin üretim, yönetim ve bilinç alanlarındaki çıkarlarına uygun bir biçimde yaşayan özneler haline getirdiği ölçüde başarır. Arzularımız, bilincimiz, eylemlerimiz, gündelik yaşamımızı ve ötesini belirleyen her şey, üzerimize biçilen ve Yabancılaşma Yabancılaşma* teorisi kısaca insanların özlerinden ayrıştırıldıklarını, özlerini biçimlendiren kapasitelerinin kendilerinin aleyhine kullanılması sonucu özgürlüklerini yitirdiklerini anlatır. Burada bir tür kapasite olarak tanımlanan öz, her daim topluluk içerisinde var olan insanın biyolojik ve toplumsal ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları karşılamak için kullandığı bireysel ve toplumsal güçleri ifade eder. İhtiyaçların giderilmesi güçlerin gelişimini, güçlerin gelişimi ise yeni ihtiyaçları orta ya çıkarmaktadır. Böylece zaman içinde ortaya çıkan her toplulukta birbirinden farklı ihtiyaçlar ve bunları gidermek için kullanılan farklı güçler var olurlar. Tüm bu hikâye aynı zamanda insan doğasının değişimini ve dönüşümünü anlatmaktadır. İnsanın varoluşu onun kendi yaşamını üreten faaliyeti, güç ve ihtiyaçların değişimi ve dönüşümü etrafında örülmüştür. Bu faaliyetin işbölümü nedeniyle farklı bir niteliğe erişmesi sonucu yabancılaşma ortaya çıkar. bize yabancı bir rasyonalite tarafından şekillendirilmeye çalışılır. Hayatımız çoğu zaman farkına varmadığımız ancak dışsallığını daima huzursuzca fark ettiğimiz bu sürece direnmekle geçer. Ancak ne yazık ki benzer konumdaki milyonlarca insandan kopuk oluşumuz nedeniyle genellikle bu direniş mağlubiyetle sonlanır ve bu bize tatminsizlik, agresiflik, depresyon, uyumsuzluk vs. olarak yansır. Kapitalizmin neden olduğu yabancılaşma kişisel yaşantımızda, ilişkilerimizde ve bilincimizde daima bir yarılmaya neden olmaktadır. Bireycileşmenin hüküm sürdüğü bir toplumda “kendimiz” olmaya çalışırız. Erişilmesi mümkün olmayan böylesi bir hedefin peşinden koşmak yetmiyormuş gibi bir yandan da bizde öfke, ıstırap ve nefret gibi olumsuz duygular uyandıran “uyumlulaştırma”ya maruz kalırız. Yani belirli davranış kalıplarına sokulmaya çalışılırız. Bizleri kendi kişisel “şeytanlarımız”la boğuşmaya iten ve önümüze öfke ve nefretimizi yönlendirecek nesneler koymaktan geri durmayan kapitalizm, hayatın doğal bütünlüğü yerine kendi işleyiş yasalarını yine kendi ürünü olan toplumsal ayrışmanın doğurduğu alanlara egemen kılar ve böylece sanal, sahte bir bütünlük inşa eder. Bu toplumdaki öznel varoluşumuz, gerçekten var olamadığımız, gerçekten müdahale edemediğimiz ve değiştiremediğimiz bir sahte hakikat bataklığı içine çekilip boğulmamız, yutulmamız anlamına gelir. lNeoliberalizm: Teori ve pratiğin tuhaf bileşimi David Harvey neoliberalizmi uluslararası kapitalizmi yeniden örgütlemeye çalışan ütopik bir politikekonomik pratikler teorisi ve buna bağlı olarak iktidarı ekonomi seçkinlerine teslim edip sermaye birikimi için gereken koşulları yeniden oluşturmaya yönelen siyasi bir proje olarak tanımlar.1 1970’li yıllarla birlikte sermayenin girmiş olduğu birikim krizini aşmak için yürürlüğe sokulan neoliberalizm projesi, pratikte her şeyin finansallaştırılarak, devlet aygıtı ve gündelik yaşam da dâhil olmak üzere, sınıf iktidarının yeniden tesis edilmesi anlamını taşır.2 Harvey’in dile getirmiş olduğu tespitler neoliberalizmi tanımlayan iki temel dinamiği ortaya koymaktadır: Sınıf egemenliğinin sermaye lehine yeniden tesisi ve finansallaşma. Sınıf iktidarının yeniden tesisi ve finansallaşma iki temel dinamik olarak karşımıza çıkar: Bir yandan sermaye birikiminin önündeki engellerin, örgütlü emeğin yarattığı politik engellerin ve emek maliyetinin uluslararası rekabet üzerindeki etkisinin ortadan kaldırılmasını sağlar. Diğer yandan sermayenin yeni bir bileşim çerçevesinde kendisini var edebilecek birikim koşullarını oluşturmasını mümkün kılar. Bu yüzden birlikte değerlendirilmeleri gerekir. Finansallaşma tüm bu sürecin nesnel yönünü ifade eder. Sermayenin yeni bir bileşim çerçevesinde kârlılığını ve birikimini artırmak için toplumsal ilişkilerin geneline kendisini bir zorunluluk olarak dayatışı anlamına gelir.3 Sınıf iktidarının yeniden tesisi ise sürecin öznel yönünü ifade eder. Finansallaşmanın dayattığı zorunluluklar çerçevesinde emeğin ve sermaye sınıfının ?KİMDİR Ali Yalçın Göymen, 7 Şubat 2017 tarihli 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. Yıldız Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde çalışıyordu. Doktorasını 2013’te tamamladı. Siyasal Düşünce Tarihi ve Siyaset Felsefesi çalışıyor. birbirleri ile üretim, gündelik yaşam ve siyaset gibi alanlarda girdikleri somut ilişkilerin dönüşümünü tanımlar. Bu iki süreç toplumsal yaşamın tamamen ekonomikleştirilmesini, modern öznenin kendisini bir sermaye olarak gören, verdiği kararların sorumluluğunu üstlenen ve bu konuda kamudan tamamen bağlaşık olan bireye dönüşümünü beraberinde getirir. Bu özne anlayışı homo economicus olarak adlandırılır. lNeoliberal çağda gündelik yaşam ve yabancılaşma Gündelik yaşamımız yabancılaşma nın bir yandan deneyimlendiği diğer yandan içselleştirildiği bir biçimde karşımıza çıkıyor. Aslına bakılırsa insanların siyasi, sanatsal ve benzeri yaşam alanlarından soyutlanmış bir gündelik yaşam içinde varlıklarını sürdürmelerinin yabancılaşmanın mevcudiyetini dile getiren bir gösterge olduğu da söylenebilir. İnsanların en özgün, en yaratıcı ve tam anlamıyla kendileri olmaları ve kendiliklerini bir bütün olarak hissetmeleri gereken yerde birbirlerinden ayrışan toplumsal ilişkilerin kurbanı olarak var olmaları ironik bir durum yaratmaktadır. Kapitalizmin ayrıştırmakta olduğu tüm toplumsal ilişkilere kendi mantığını egemen kılarak damgasını vurduğunu ve böylece sahte bir toplumsal bütünlük anlayışı yarattığını belirtmiştik. Toplumsallığımızın anonimleştirilmesini, özgünlüğümüzün, eylem ve düşüncelerimizin bu ayrışmanın yansımasına indirgenmesi izliyor. Sahte >> Akademi 19 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA SAYI: 8 Tek sayfa için boşluklu 6 bin 500, çift sayfa için boşluklu 13 bin karakterlik yazılarınız için adresimiz: akademi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu l Yayın Yönetmeni: Özgür Gökmen l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Danışmanı: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: (0212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. Danışma kurulu l Ali Tayfun Atay, Antropoloji ve Sosyoloji l Ayşe Erzan, Fizik l Beliz Güçbilmez, Tiyatro l Gençay Gürsoy, Sağlık Bilimleri l Haldun Gülalp, Siyaset Bilimi l İbrahim Ö. Kaboğlu, Hukuk l İlhan Uzgel, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika l Korkut Boratav, İktisat l Necmiye Alpay, Dilbilim l Nilgün Toker Kılınç, Felsefe l Özdemir Aktan, Sağlık Bilimleri l Reşit Canbeyli, Psikoloji l Sefa Feza Arslan, Matematik l Uygur Kocabaşoğlu, Tarih ve İletişim l Zeliha Etöz, Sosyoloji ve Siyasal Antropoloji