01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Çok yürümeyi göze alın Waterloo savaş canlandırılması her yıl 18 Haziran’a en yakın hafta sonu yapılıyor. Elbette bu tarihler dışında da bölgeyi ziyaret etmek mümkün ama asıl heyecanlı kısım olan canlandırmayı izlemek. Fakat bunun için çok önceden internetten bilet almak gerek. Bu yıl tüm biletler mart ayında bitmişti. Ben üyesi olduğum SCIJ (Uluslararası Kayakçı Gazeteciler Kulübü) yaz toplantısı nedeniyle Valonya Turizm Ofisi'nin davetlisi olarak izledim. Yıl boyunca Wellington Müzesi, Aslan Tepesi, Napolyon’un son konakladığı ev toplam 19 euro’ya gezilebiliyor. Yıldönümünde ise bivouc (bivak) denilen kamp alanları 6.75 euro, gösteriler ise 15.75 euro’dan başlayan fiyatlarla izlenebiliyor. Gösterilerinin hakkını verebilmek için çok ama çok yürümeyi göze almak gerekiyor. www.waterloo1815.be Waterloo gerçekleri: f 2015 kutlama canlandırması için 5 bin 253 kişi rol aldı. Ayrıca cephe gerisinde 973 kadın ve çocuk canlandırıcı vardı. Orduda 100 top, 4 ton barut ve 360 at kullanıldı. Atları beslemek için her biri 125 kiloluk 240 balya saman, 300 kiloluk 200 balya sap ve 15 bin litre su tedarik edilmiş. Bunun gerçek savaşın onda birini bile temsil etmediği düşünülürse iki yüz yıl öncesinin cehennemi ortamı daha iyi anlaşılır. f Waterloo belki de kazananından çok kaybedeni ile anılan tek savaş. Bu savaş Napolyon’un sonu olmuşsa bile her zaman onun adıyla anılıyor. f Waterloo Savaşı aslında Waterloo kasabasında gerçekleşmemiş. Olayın geçtiği arpa tarlaları aslında Brainel'Alleud kasabasında yer alıyor. Wellington Dükü savaş alanlarına bir gece önce kaldığı yerin ismini verdiğinden bu paye Waterloo kasabasının olmuş. Brainel'Alleud sakinleri bu duruma fena halde bozuluyorlar ama kendi isimlerinin kolay telaffuz edilemeyeceğinin de hakkını veriyorlar. Ne de olsa savaş Wellington Dükü Arthur Wellesley tarafından kazanıldı ve o da bir İngiliz olarak Waterloo adını tercih etti. f Waterloo Savaşı’nı asıl kazanan veya kazandıranın Prusya kuvvetlerinin başındaki Wahlstadt Prensi Gebhard Leberecht Von Blücher olduğu söylenir. Kısaca Mareşal Vorwärts olarak anılan komutan, adını söylemek zor geldiğinden olsa gerek en sık verdiği emir “Vorwärts!” yani “İleri!” lakabıyla anılır. Mareşal Vorwärts önceleri büyük bir kayıp verip geri çekilmişse de son anda beklenmedik bir şekilde savaşın orta yerinde ortaya çıkacak ve Fransız ordusunu perişan edecektir. f Waterloo Savaşı sayesinde bu adı benimsemiş dünyada tam 52 Waterloo kasabası var. f Waterloo adını alan önemli noktalar arasında öne çıkanlar Londra’da yer alıyor. Londra metrosundaki Waterloo durağı adını savaştaki İngiliz zaferine borçlu. Thames Nehri üzerinde bulunan Waterloo Köprüsü ise 1817 yılında inşa edilmiş. Köprüye ilk olarak Strand Köprüsü adı verilse de Wellington Dükü, Napolyon karşısında kazandığı zafer anısına adını Waterloo olarak değiştirmiş. 1848 yılında açılan tren garı ise köprüye olan yakınlığı dolayısıyla Waterloo Tren İstasyonu olarak adlandırılmış, buradan geçen metro durağı da adını buradan almış. 21 komutan sofralarında var. Besbelli ki üst düzey ordu komutanlarının sofralarından biri bu, epey de hararetli bir sohbetin içinde gibiler. Fırında rosto sanırım domuz etinden, yanında patates ve kırmızı lahana yemeği var. Çadırın içine burnumu fazla sokunca kapıda bekçilik yapan görevli beni ensemden çekip çıkarıyor. Acıkmış olarak kamplarda yemek durumunu incelemeye devam ediyorum. Patates tüm sofralarda ağırlıkta sanki. Kuyrukta askerler ellerinde metal tabaklar veya ahşap kaselerle bekleşiyorlar. Sırası gelen kumanyasını alıp yerde yiyor. Biraz önceki gibi havalı sofralar da yok değil. Aslında yenen yemekler üç aşağı beş yukarı aynı ama çadırdan çadıra sınıf farkı ister istemez oluyor. Gerçi biraz sonra hepsi temsilen ölünce arada fark kalmayacak diye aklıma düşmüyor değil. Biraz da Fransız cephesini görelim diye onların kampına yöneliyoruz ama mesafe yıpratıcı. Kampları gerçekte oldukları yerlere kurdukları için kilometrelerce yürümek gerek. Vardığımızda kamp toplanmaya, yürüyüşe geçmeye başlamış. Uzaktan gelen bir ritim giderek yakınlaşıyor. Yerine göre ıslık, yerine göre trampet ile birlikler tempo tutturuyor. Kimi birliğin başında ise marş marş tempo veren biri var. Bazı birliklerin aşırı yorgun ve bezgin görülmesi boşuna değil, katılımcılar hakikaten helak olacak kadar yoruluyorlar. Bunun canlandırmayı gerçekçi 28 HAZİRAN 2015 kılmak için bir numara olduğunu da sonradan öğreniyorum. Birden karşımda Napolyon beliriyor. Savaşı kaybettiği halde muzaffer bir havası var. Aslında bu daha çok ünlü komutanı canlandıran Fransız avukat Frank Samson’un zaferi. Tam on yıldır bu rolü kimselere kaptırmayarak tam bir zafer elde etmiş durumda. Napolyon’un peşi sıra askerlerle kalıp biz de yorgun argın savaş alanına yöneliyoruz. İki yüz yıl önceki savaşın, altı saat sürmüş Fransız saldırısı bölümünü canlandıracak ve telef olacaklar. Biz de iki saatlik bu gösteriden fotoğraf yakalama savaşı vereceğiz. TARİH TEKERRÜR ETMEZ İNŞALLAH Belçika’dan Türkiye’ye karışık hislerle dönüyorum. Waterloo güya Avrupa’ya ve dünyaya barış getirmişti. Oysa tam yüz yıl sonra, biraz ötesinde Flanders tarlalarında, Bastogne ormanında Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı çarpışmaları yaşandı. Belçika tarafsız kalmıştı ama en fena yara alan ülkelerden biri oldu. Bir yüz yıl daha sonrasında aynı kuvvetler Ortadoğu’da bambaşka bir savaş sürdürüyor. Bu kez Irak ve Suriye cefayı çekiyor. İnşallah kaderimiz Belçika’ya benzemez diye düşünüyorum. Yakın geçmişte 18 ay hükümet kuramayıp hükümetsiz yönetilmeyi (veya yönetilememeyi) becermiş Belçika’yı örnek almayız umarım. Yoksa acaba tarih gene tekerrürden ibaret mi olacak? 2005 yılından beri Napolyon canlandırmasını kimseye bırakmayan Fransız avukat Frank Samson bu işe fena kaptırmış. Napolyon rol çaldı Waterloo Savaşı’na damgayı vuran 200 yıl sonra gene Napolyon oldu. Fransız komutanı canlandıran Frank Samson bu işi biraz fazla ciddiye alıyor gibi, bir şekilde gündemi işgal etmeyi beceriyor. Napolyon nasıl Büyük Fransız İmparatorluğu’nu kurmakla kafayı bozmuşsa, Frank Samson da Napolyon olmakla kafayı bozmuş, tam 2005 yılından beri Napolyon rolünü üstlenmeyi hiç kimseye kaptırmıyor. Aslen Paris’te avukat olan Samson tıpkı Napolyon gibi Fransızcayı Korsika aksanı ile konuşuyor, onun gibi ceketinin kolunu çekiştirip duruyor ve her yıl kampa Napolyon dönemi mobil tuvaleti (kısacası lâzımlık) ile geliyor. Askerlerini ucuz Çin pazarından aldığı sahte altın paralarla ödüllendiriyor. Bu son seferde trafik polisi tarafından durdurulunca biraz bozulsa da sonradan iş tatlıya bağlandı. Doğrusu bravo Frank Samson’a, savaşı kazanan Wellington Dükü rolünü üstlenen Yeni Zelandalı Alan Larsen asla bu kadar ilgi çekemedi. Tıpkı gerçek savaştaki gibi savaşı kaybeden Napolyon herkesin aklında kalan oldu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear