Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
pek çok insan, içtiği ya da kullandığı suyun bir mal gibi satılmasına karşı çıkıyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB), 2009 tarihli Su Raporu’na göre, son 20 yıllık süreçte gelişen ve suyu metalaştıran küresel politikalar sonucunda dünya nüfusunun yüzde 5’i, suyunu uluslararası şirketlerden alıyor. Bu şirketler suyu, yaşam için gerekli bir varlık olarak değil, pazar mekanizmalarıyla yönetilecek ekonomik bir kaynak olarak görüyor. 35 ÜLKE KAMULAŞTIRMAYA GERİ DÖNÜŞ YAPTI Buna karşın özel şirketlerin taahhütlerini yerine getirmemesi sonucu, dünyanın pek çok ülkesinde sular yeniden kamulaştırılıyor. Son 15 yılda, 35 ülkede, en az 180 bölgenin suyu, yeniden belediyeleştirildi. Bu hizmetlerin yeniden belediyeleştirildiği büyük şehirler arasında Accra (Gana), Berlin (Almanya), Buenos Aires (Arjantin), Budapeşte (Macaristan), Kuala Lumpur (Malezya), La Paz (Bolivya), Maputo (Mozambik) ve Paris (Fransa) bulunuyor. Türkiye’de de ise temiz su varlığının sınırlı oluşu, iklim değişikliği sonucu kuraklık tehdidi, derelere yapılan devasa HES’ler ve artan kirlilik, suya erişim yollarını daha da dolambaçlı hale getiriyor. Suyun bir piyasa değeri olması karşısında yaşam hakkını savunanlar, özelleştirilen suların yeniden kamulaştırılması için çaba gösteriyor. Sosyal Değişim Derneği, Hasankeyi Yaşatma Girişimi, Küresel Eylem Grubu ve Sosyal Demokrasi Vakfı, 2012’den beri yürütükleri imza kampanyası ile, sudan kâr elde etmenin temiz suya erişim hakkını ihlâl etiğine dikkat çekiyor. Kampanyaya katılan yaklaşık 6 bin kişi, "Kâr için değil, yaşam için su” diyor ve taleplerini dile getiriyorlar: "Su hakkı anayasal güvence altına alınsın. Temel ihtiyaçlara yetecek miktar ve kalitede su ücretsiz olarak verilsin. Temiz, güvenilir ve içilebilir nitelikte su, şebeke sularından sağlansın.” SUYU TİCARİ YAPAN YASALAR KALDIRILSIN Türkiye’de suyu ticari bir meta haline getiren pek çok yasa var. 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Üretikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesi, suyu ticarileştiren düzenlemelerden sadece ikisi. Birinci düzenleme, suyun bedava veya indirimli dağıtılmasını suç olarak belirliyor. İkincisi ise suyu kullanan vatandaşlardan suyun temizlenmesi ve evlere kadar getirilmesi gibi her türlü işlemin 12 50 bin Konya Ovası’nda ruhsatlı 30 bin kuyuya karşılık 50 bin ruhsatsız kuyu var. Bu yüzden yeraltı suları kullanılamayacak duruma geldi. masrafına ek olarak belirli oranda bir kârı geri almayı şart koşuyor. Yani suyu ticaretin metası, belediyeyi de ticarethaneye dönüştürüyor. Su Hakkı Kampanyası, su tarifesinin belirlenmesinde kârı esas alan bu iki düzenlemenin de yürürlükten kaldırılmasını talep ediyor. Temiz suya erişim hakkının engellenmesi aynı zamanda sağlıklı yaşam hakkının engellenmesi anlamına geliyor. Faturasını ödeyemeyen vatandaşın suyu kesilip, su sayacı sökülüyor. Dolayısıyla evine kadar gelen suyun parasını ödeyemeyenler, sağlıklı bir yaşam hakkından da mahrum bırakılıyor. TEMEL İHTİYAÇ İSE BEDAVA OLMALI İSKİ, Ocak ayından bu yana az su kullanandan (10 m³’e kadar) daha az ücret alma yöntemini hayata geçirdi. İzmir, Mersin, Kocaeli gibi bazı şehirlerde de uygulanan bu yöntem suyun tasarrulu kullanılması açısından iyi bir uygulama olsa da, Su Hakkı Kampanyası’ndan Akgün İlhan, yaşamsal ihtiyacı karşılayacak belirli bir miktara kadar suyun ücretsiz sağlanması gerektiğini söylüyor: ”İstanbul’daki suyun yüzde 82,16’sı meskenlerde kullanılıyor. Vatandaş evindeki suyla içme, temizlik gibi temel ihtiyaçları karşılıyor. Burada ticari amaçlı değil, su hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir kullanım söz konusu. Dolayısıyla bu tip kullanımın belirli bir miktarı, belediye tarafından ücretsiz sağlanmalı. Ticarethane, sanayi ile inşaat tipi aboneler ise yeni kademeli tarifelendirmeden muaf tutuluyor. Dolayısıyla suyu mesken tipi abonelere göre çoğu zaman daha şiddetli biçimde kirleten abone grupları, su tasarrufu sorumluluğundan sıyrılmış oluyor.” İSTANBUL’UN SUYU YURTDIŞINA SATILIYOR Türkiye kişi başına düşen bin 519 m³’lük su miktarı ile ”su sıkıntısı çeken” ülkeler arasında. Artan kentsel nüfusla birlikte, içme suyu arzında sıkıntı yaşanırken, büyük v şehirlerde ortaya çıkan sıkıntılar, havzalararası su transferiyle giderilmeye çalışılıyor. Bu sıkıntılar nedeniyle Melen Çayı’ndan su transferi gibi su ihtiyacını uzak coğrafyalardan sağlamaya çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, diğer yanda kendi şirketinin işletiği Hamidiye A.Ş. kanalıyla beş kıtada 42 ülkeye içme suyu ihraç ediyor. Türkiye’de, en fazla su, yüzde 73 ile tarım sektöründe kullanılıyor ve bu sektörde suyu verimli kullanan sulama yöntemleri yaygın değil. Gerek salma sulama gibi yanlış sulama yöntemleri, gerek suyun hatalı yönetilmesi ve aşırı kullanım, yeraltı su seviyesinin giderek düşmesine neden oluyor. Konya Ovası’nda 30 bin ruhsatlı kuyunun yanında 50 bini aşkın ruhsatsız kuyu nedeniyle yeraltı suları kullanılamayacak duruma geldi. Hükümet, yeraltı sularının aşırı kullanımını engellemek için 2016 yılından itibaren yeraltı suyu kuyularına sayaç taktırmayan çitçilerin kuyusunu kapatma kararı aldı. Bu uygulama, çitçinin ne kadar su kullandığını kontrol etmekle birlikte, sulama suyunun da içme suyu gibi ücretlendirileceği anlamına geliyor. Su Hakkı Kampanyası’ndan Akgün İlhan, ”Bu durumda, parası olmayan çitçi sulama yapamayacak ya da kredi alacak” diyor. 42 İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kendi şirketinin işletiği Hamidiye A.Ş. kanalıyla beş kıtada içme suyu ihraç etiği ülke sayısı. Yaşam hakkı şişeye girdi Türkiye’de nüfusun yüzde 99’u su hizmetini kamu kurumlarından alıyor. Ama bu oran, ne musluktan akan suyun paralı olmasını ne de içme suyunu damacanayla satın almayı engellemiyor. Yaşam hakkı şişeye giriyor ve ambalajlı su piyasası, giderek daha fazla şirketin iştahını kabartıyor. Ambalajlı Su Üreticileri Derneği’nin (SUDER) rakamlarına göre, 2008 yılında Türkiye’de damacana ve pet şişe su pazarı hacmi 8,7 milyar litreyken, 2013 yılında 10,3 milyar litreye ulaşmış. Toplam ciro ise yaklaşık 3 milyar liradan 4,1 milyar liraya yükselmiş. 2009 yılında yıllık ambalajlı su tüketimi kişi başına ortalama 124 litreyken, 2013 yılında yıllık kişi başına ortalama tüketimi 135 litreye çıkmış. 22 MART 2015