26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 CEZAYİR CEZAYİR 9 GEZEKALIN Mustafa Balbay [email protected] ANAFARTALAR’DA Zaman fakirliğini zenginliğe dönüştürmek diye buna denir. Kasım ortasında Çanakkale Atatürkçü Düşünce Derneği’nin konferansına davetliydim. Hazır gitmişken deyip, birkaç yıldır dolaşmadığım Gelibolu yarımadasını tekrar turlamayı düşündüm. Zaman darlığını da gözeterek yardımcı olacak arkadaşlardan en verimli ve kapsamlı turu en dar zamanda nasıl yapabileceğimi sordum. “Gün doğmadan başlarız” dediler. Öneri çok güzeldi: 24 Nisan 1915’de Anzaklar’ın Gelibolu’da çıkartma yapmaya giriştiği koyda Anzaklar’ın çıkartmayı başlattığı saatte orada olmak... Yani 05.30 sıralarında... Sabahın alacakaranlığı bile başlamadan yola koyulduk. Denizin yüzeyinin çok ince bir tül perde gibi aydınlanmaya başladığı saatlerde rehber arkadaş, çıkartmayı anlattı. Arkada Gökçeada, önümüzde koy, tam karşımızda Arıburnu... Bu yolculuğumu en az birkaç Gezekalın’a bölüp anlatmak istiyorum. Anzak koyu bu kadar!!! Gün henüz ağarmadan Anafartalar’a geçtim. Şehitliklerin arasından yürüdüm, yumuşak toprağa basışımızı nasıl anlatmalı? Sanki milyonlarca yan yana dizilmiş insan bedenine basıyor gibiydim. Toprak öylesine yumuşak, öylesine canlı, öylesine ürpertici duruyordu. Çevresindeki her şeyin yaşıyor olduğu hissine kapıldım. Çevremdeki her şey sanki canlı gibiydi. Anıtmezar sütunları, kayalar, ormanlar, toprak, kıyıdaki taş parçaları... Anafartalar köyünde taş duvarları bayraklı evlerin arasında bir tur attıktan sonra yeni açılan kahveye geldik. Köyün ışıkları yanık tek yeri burasıydı. 23 gün doğumcusu, bir masanın etrafında toplanmış, çayını yudumluyordu. Aralarına katıldık, iki çay içimi öykülerini dinledik. Ayrıntılarını sonra anlatırım. Oradan Atatürk’ün karargahının da bulunduğu Bigalı köyüne geldik. Bigalı köyünün evleri restore edilmiş, her evin sokağa bakan duvarına bir bayrak yerleştirme bölmesi konmuş, kırmızıbeyaz bayraklar günü selamlıyor. Bigalı köyünde Atatürk’ün Çanakkale savaşlarını kısa bir süre komuta ettiği küçük ev var. Evi çok güzel restore etmişler, o günden kalan parçaları çok güzel korumuşlar. Atatürk’ün oturduğu sandalye, çalışma masası, gaz lambası, az önce söndürülmüş gibi duruyor. Ev mütevazı, içinde çok fazla bir şey yok, ama her parça önünde dakikalarca durmaya değer. Atatürk’ün evinde fazla kalmış olmalıyız ki, Bigalı köyünden çıkarken köyün ilkokul çocukları usul usul evlerinden çıkmış, okulun yolunu tutuyordu. Kestim önlerini, tanıştım, öptüm onları. Birinin adı Aleyna, öteki Buket. Bu köyün anlamını sordum, şu yanıtı verdiler: “Atatürk’ün köyü!” Gezekalın... Afrika’da bir Akdenizli Yazı ve fotoğraflar Timur Özkan ünyada Pakistan’dan başka Türklerin D çok sevildiği bir ülke Cezayir. Oysa Türkiye Fransız egemenliğine karşı bir buçuk milyon vatandaşını kaybederek 1962’de kazandığı özgürlüğünü o zaman tanımayarak küstürmüştü Cezayir’i. Bu küskünlük halk arasında pek hissedilmiyor ama belki de bu yüzden komşuları Fas ve Tunus Türklere vize uygulamazken Cezayir oldukça katı bir vize rejimi uyguluyor. Türkiye’nin üç katı büyüklüğünde yüzölçümüne rağmen yarısından daha az bir nüfusa sahip Cezayir topraklarının büyük kısmı çöl, önemli şehirler Atlas dağları ile Akdeniz arasındaki kıyı bandında yer alıyor. Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin başkentinin adı da Cezayir. (El Je zair) Cezayir’in batısında eski başkent Oran, doğusunda tatil kenti Annaba bulunuyor. Kolonyal yapılar, Katolik katedrali, Arapça’ya girmiş çok sayıda Fransızca kelime, Fransızca tabelalar, baget ekmekler, 300 yıl süren Osmanlı egemenliği çok gerilerde kalmış, bey, paşa, reis gibi bazı yer isimleri ve birkaç cami dışında o dönemden pek iz yok. Kelime anlamı “Adalar” olan Cezayir aslında yüksek tepelerle çevrili bir körfez. En yüksek tepede Makamı Şehit. Büyük bir parkın içinde yer alan 100 metre yüksekliğindeki Şehitler Anıtı kentin her tarafından görülebiliyor. Kentin doğusundaki Boumedienne Havaalanı’nı kente bağlayan sahil yolu da Makamı Şehit’in önünden geçerek, önce kent merkezi kabul edilen tarihi Büyük Postane’nin bulunduğu meydana ulaşıyor. Gerek mimarisi gerekse iç süslememeleri ile özgün bir bina olan postane binasının önündeki meydan; yaya bölgesi ve açık hava amfisinin yanı sıra burada ring yapan karayolu trafiği ile birlikte kentin kalbi ise ciğerleri hiç kuşkusuz hemen arkasındaki Kasbah Mahallesi. Merkezi Kasbah’a bağlayan yol, Cezayir’in ulusal kahramanı Emir Abdülkadir’in heykelinin bulunduğu küçük ve Cezayir Ulusal Tiyatrosu’nun bulunduğu büyük diğer bir meydandan geçiyor. Adı Osmanlıca’dan Arapça’ya geçerken mi “kasbah” olmuş yoksa Osmanlıca’ya “kasaba” olarak mı geçmiş bilinmez ama kuruluşlunun Osmanlı’ya, Barbaros Hayreddin dönemine uzandığı biliniyor, öyle ki Kasbah’ın dar sokaklarında yaşayan yerli halk kendilerini Türk soyundan geldiğine inandıklarındanbir çeşit asilzade kabul ediyor. Cezayir’in balıkçı lokantaları da burada, esasen diğer Arap ülkeleri gibi etyemezlerin kabusu bir mutfağı var Cezayir’in. Milli yemekleri etle servis edilen bir çeşit pilav olan kuskus, bol baharatlı kebap çeşitlerinin yanı sıra her yerde döner de satan pizzacılar karşımıza çıkıyor. Sanıldığını aksine içki serbest ama çok yaygın değil, buna karşılık şekerli olarak demlenen çay çok yaygın ve içine nane yaprağı atılarak servis ediliyor, şekersiz veya az şekerli çay için poşet çaylara razı olmak gerekiyor. Sahilin bu bölümünde yolcu limanı, batıya doğru devamında önce spor tesisleri daha sonra plajlar aralarda balıkçı limanı ve deniz kuvvetleri tesisleri yer alıyor. Civarda pek çok eski otel de bulunuyor ama Cezayir’in devlet tarafından yaptırılan modern turistik tesisleri kentin bir saat kadar doğusunda Sidi Fredj’de. Bu tarafa giderken yol üzerindeki bir diğer önem li yapı olan Notre Dame d’Afrique’i görmeden olmaz. Bologhine Ibn Ziri veya St Eugene diye de bilinen ve İsa ile Meryem’in siyah tasvir edildiği bu Fransız katedrali, misyonerlerin Afrika’ya yaklaşımının simgesi olarak dikkat çekici. Az sayıda da olsa etrafta görülen zenciler bir Afrika ülkesinde, yine az sayıdaki türbanlı kadınlar bir İslam ülkesinde, cellabeleri ile dolaşan erkekler bir Arap ülkesinde olduğumuzu hatırlatsa da çoğunluğu çağdaş giyimli insanların oturduğu kaldırım kahvelerinin bulunduğu yaya bölgeleri daha çok bir Akdeniz ülkesine benziyor. Cezayir’de 90’lı yıllarda yaşanan isyan ve çatışmalar bugün artık çok gerilerde kalmış, biraz Arap, biraz Fransız, biraz da Osmanlı, öte yandan ne Akdeniz, ne Afrika, hiç biri veya hepsi, burası Magrib, kısacası görülecek çok şey var Cezayir’de…
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear