Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8C müzik GLOBAL POLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU 18 TEMMUZ 2008 CUMA Nostalji tadında yeni şarkılar S ahnelerin emektar sesi Saro ilk albümü O Gece’de 1960’ları, 70’leri andıran duygulu aşk şarkıları söylüyor Hatice TUNCER Müzik dünyasının adı çok duyulmayan emektarlarından biri olan Saro’nun ilk albümü “O Gece” TMC Müzik tarafından yayımlandı. Saro, ilk albümünde 17 yıllık sahne deneyimini aktarırken 1960’lar tadında şarkılar söylüyor. Müzik yaşamında soyadını kullanmayan Saro Secikyan, henüz 56 yaşlarında duyduğu şarkıları çalmaya başlayarak müzik yeteneğini ortaya koymuş. Özel Pangaltı Lisesi’nde okuyan Saro, bu yıllarda hobi olarak akerdeon ve piyano çalmış. Piyanist olan ancak halen baba mesleği tekstil işini sürdüren ağabeyi dışında müzisyen bulunmayan ailesi, Saro’nun müziği meslek edinmesini sıcak karşılamamış: “Rahmetli babam tekstil ile uğraşıyordu. Annem 50 yıl özel terzilik yaptı. Ülkenin genel şartlarının getirdiği kaygılarından dolayı her aile çocuğunun belli bir maddi geliri, masa başında iyi bir işi olsun ister. Ailemin de böyle kaygıları vardı ama benim ciddiyetimi, müziğe sarılışımı gördükçe zaman içinde en büyük destekçim haline geldiler.” Geleceğe Dönüş – II bir siyasi sorun kaynağı olarak hep gündemde kaldı. 1998 sonunda ülkenin ekonomik koşulları ağırlaşır, IMF de facto bir ambargo uygulamaya başlarken bu toprak reformu, bu kez iktidar partisinin muhalefet karşısında gücünü koruma çabasının bir parçası olarak yeniden gündeme geldi. Gelmesiyle birlikte başta İngiltere ve ABD olmak üzere Batı’nın, Zimbabve’ye tavrı hızla sertleşmeye başladı. Mugabe hükümeti 2000 yılında sömürgecilikten kalma yerleşimci beyaz çiftçilerin ellerindeki toprakları alıp siyah köylülere dağıtmaya başladı. ÖMÜRGECİLER GERİ GELMEYE HAZIRLANIYOR… Batı basını zaten otoriter eğilimlerinden, yolsuzluklarından dolayı kolay bir hedef olan Mugabe’yi yeniHitler olarak sunmaya başladı. Ancak Mugabe, o sıralarda gündemde olan ikinci yeni Hitler adayı Saddam’ınkinden çok farklı bir rejimin üzerinde duruyordu. Örneğin 2001’de ABD Temsilciler Meclisi Zimbawe Demokrasi ve Ekonomik Kurtarma Yasası’nı geçirdiğinde, ABD Kongre üyesi, Cynthia McKinney, “Neden genelde demokratik özellikler gösteren bir Afrika ülkesine ambargo uygulamak istiyorsunuz” diye soracak ve ekleyecekti, “Zimbabve Afrika’nın iki demokrasisinden biri. Çok partili rejimi, parlamentosunda muhalefet grubu, yönetimi kıyasıya eleştiren bir basını ve bağımsız yargıçları var”... Ancak ok yaydan çıkmıştı. Batı hükümetleri ve uluslararası kurumlar Zimbabve’ye ekonomik yaptırımlar uyguladılar, dış kredi kaynağını kuruttular, yabancı yatırımcıları korkuttular ve ülkedeki krizi kaosa ittiler. Geçen mart ayında yapılan parlamento ve başkanlık seçimlerini Mugabe kaybetti. Ancak iktidarı terk etmiyordu. Böylece yönetimin ülke içindeki meşruiyeti hızla aşınmaya, zaten çok yaşlı olan Mugabe’nin rejimi çöküşe doğru hızla ilerlemeye başladı. İşte bu noktada Batı ikinci önemli müdahaleyi yaparak muhalefet lideri Tsvangirai’yi tabanda, çoğunluğu kendisini destekleyen halka dayanarak demokratik ve kitlesel eylem yollarıyla mücadele etmektense, Mugabe hükümetini soykırımla suçlayarak Batı’ya sığınmaya ikna ettiler. Böylece yukarıda değindiğim bir taşla iki kuş vurma şansı oluştu. Batı, özellikle İngiltere ve ABD, Zimbabve’ye doğrudan müdahale edebilecek. İkincisi, Zimbabve halkı devreden çıkarılarak pasifleştirilecekler, demokratik kültürlerini geliştirme şansı ellerinden alınacak, yeniden “çocuklaştırılacaklar”. Böylece geçmişte sömürgeciliğe baş kaldırmış olan bir halk daha ezilmiş olacak. De nobis fabula naratur! ergin?tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com S ahnelerde 16 yıldır romantik zamanların şarkılarını söyleyen Saro, geniş Türk pop müziği arşivi yapmış. Saro, “Eskiye düşkün bir insan olduğum için çocukluğumda dinlediğim şarkıları bugüne taşımayı seviyorum. Benim zamanımın da şarkıları bunlar” diyor. 7 YILDIR TERAS’TA Marmara Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü’ne bir süre devam eden Saro, piyano ve çello eğitimi görmüş. Bir yandan da kendi kendine gitar çalmaya öğrenen Saro, gece çalışmalarına 1990’lı yıllarda başlamış: “Babamın hastalık döneminde ve onu kaybettikten sonra maddi sıkıntılarımızdan dolayı katkım olması için okuldaki kaydımı dondurup restoranlarda, barlarda çalıştım. 7 senedir Set Otel’de Teras Restoran’da aralıksız çıkıyorum. Bu 16 senelik sahne yaşamı içinde en fazla 56 yerde çalışmışımdır. Çalıştığım yerlerde süreklilik sağlamam benim için avantaj oldu.” Sahnede izleyicilere nostaljik bir program sunan Saro, Tanju Okan, Alpay, Özdemir Erdoğan, Ajda Pekkan gibi Türk pop müziğinin ünlü seslerinden 60’lı70’li yılların sevilen şarkılarını söylüyor. Sezen Aksu şarkılarına da özel bir yer veren Saro, günümüz pop şarkılarını da istek gelirse okuyor: “Plak devrinin son zamanlarını yakalamış ve iyi bir arşiv yapmış bir insan olarak, o şarkıların özel bir büyüsü olduğunu hissediyorum. Eskiye düşkün bir insan olduğum için çocukluğumda dinlediğim şarkıları, bugüne taşımayı seviyorum. Benim zamanımın da şarkıları bunlar. Öyle özel büyüleri var. Çünkü günümüzde üretilen 23 ay içinde unutulup giderken ben doğmadan önce yapılmış bir şarkıyı bile ben hâlâ okuyup dinleyicilerden güzel tepkiler alıyorum.” Doğru zaman doğru şarkı “O Gece” albümünün müzik yönetmenliğini ve aranjörlüğünü yapan Febyo Taşel ile Saro’nun arkadaşlıkları, ilk sahne çalışmalarına başladıkları 1989 yılına kadar gidiyor. Beraber çalışmaya başladıkları yıllardan beri Saro’nun yazdığı sözlere Taşel müzik yapmış ve sonunda yıllardır biriktirdiklerini ortaya çıkarmaya karar vermişler: “78 yıldır albüm yapmak istiyordum ama doğru zaman değilmiş ya da doğru insanlarla karşılaşmamışım, belki de doğru şarkılar yoktu. 36 yaşındayım, ‘Çok geç mi kaldım?’ diye bazen kendi kendime soruyordum. Ama önemli olan doğru işi yapabilmek. 60’lar, 70’ler gibi ama günümüz sounduyla çok güzel bir iş yaptığımıza inanıyorum. Tamamen canlı sazlarla, bilgisayar desteğinden uzak, onun için de biraz daha zahmetli, uzun yürüyen bir iş oldu.” Enrico Macias havası aro’nun sözlerini, Febyo Taşel’in müziklerini yazdığı “Tahta Ev” ile albüme duygulu ve hoş bir başlangıç yapılıyor. Gitarla güzel bir giriş yapılan şarkıyı Saro “Biraz orient kokan, biraz hafif bir Enrico Macias tadında” diye niteliyor. Albüme adını veren, Saro’nun yazdığı “O Gece” salsa havasında, hareketli bir şarkı. Yaz günlerine uygun bu Latin parçada Şenova Ülker’in trompet solosu da dikkat çekiyor: “Türkçe pop arşivini iyi incelemiş biriyim. Buna güvenerek O Gece’nin, Türkçe sözle yapılmış ilk salsalardan biri olduğunu düşünüyorum.” “Bir Kadeh Daha” kadeh tokuşturmaları, gülüşler, konuşmalarla bir meyhane ortamından seslerle başlıyor ve Saro’nun ıslığıyla şarkıya giriliyor. Akordeon ve buzukiyle biraz Rus ve Grek motifleri içeren şarkı, Tanju Okan’ın söylediği şarkıları çağrıştırıyor: “Genelde bana bir Tanju Okan benzetmesi var. Ses tınımız benzememekle birlikte kalın bir erkek sesi böyle bir müzikle duyulduğunda, böyle bir benzetme oluyor. Zaten son zamanlarda böyle kalın, dolgun bir erkek sesi de olmadığı için hemen akla Tanju Okan geliyor.” S azartesi günü, ABD hegemonyasını, Clinton döneminin “uluslararası topluluk” , “insani amaçlı müdahale” kavramlarına dönerek, bir “emperyalist yönetişim projesi” üzerinde anlaşan blok oluşturarak restore etme çabalarından söz etmiş, çok değerli enerji ve mineral kaynaklarına sahip Afrika kıtasının, hem bu projenin oluşması sürecinde katalizör hem de hedef olacağını ileri sürmüştüm. Eğer, ABD İngiltere ekseni, “uluslararası topluluğu”, “kurtarma sorumluluğu” konsepti bağlamında, bazı Afrika ülkelerine doğrudan müdahale etmeye ikna edebilirse, hem ABD “liderliğini” yeniden kanıtlamış, hem de müdahale edenler bir taşla iki kuş vurmuş olacaklar. Birincisi, klasik emperyalist güçler Afrika’ya doğrudan müdahale etmeye başlayabilecekler. İkincisi, emperyalist ideolojinin, sömürge siyasetini meşrulaştıran en önemli iddiasına geri dönülmüş olacak: Siyah adam çocuk gibidir, kendi kendini yönetemez. Beyaz adam bu sorumluluğu yüklenmelidir. Bu müdahalelere hedef olabilecek iki ülke belli olmaya başladı. Bunlardan biri Zimbabve, diğeri de pazartesi günü Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tarafından, devlet başkanı, ülkedeki meşru muhalefet güçlerinin itirazlarına, uluslararası gözlemcilerin ve uzmanların, “krizi daha da derinleştirir iç savaşa yol açar” itirazlarına karşın “soykırım” gerçekleştirmekle suçlanan Sudan. ICC’nin, 10 yıl önce kurulduğundan bu yana hep Afrika ülkelerini hedef almış olmasının olası etkilerini, petrol kaynaklarıyla ilgisini bir başka yazıya bırakıp, burada kısaca Zimbabve’ye bakmak istiyorum. Çünkü Zimbabve önce destabilize edildi, bir iç siyasi ekonomik krize itildi, sonra hedef tahtasına çıkarıldı. Sürekli, sömürgecilikten söz eden bir liderliğe sahip olması da Batı açısından ayrıca can sıkıcıydı. P S ÖMÜRGE MİRASI ÜZERİNDEN ZORLA KRİZ… Afrika’da sömürge sistemi çökerken, şimdiki Zimbabve’de iktidarı elden kaçırmak istemeyen beyaz azınlık (yerleşimciler) 1965’te Ian Smith’in önderliğinde bağımsızlık ilan ettiler. İngiltere sömürgesini kaybetmiş olmasına karşın askeri bir müdahaleyi gündemine almadı. Ancak siyah halk Zanu ve Zapu örgütleri yoluyla bir ayaklanma, gerçek bir bağımsızlık savaşı başlattılar. Bu örgütler bağımsızlığı 1980’de kazandı ve ülkenin yönetimi siyahların eline geçti. Ancak, yeni devletin kuruluşu sırasında liderlik, nüfusun yüzde1’ini oluşturan beyazların elindeki, ticari olarak önemli toprakların yüzde 70’ini kapsayan mülkleri kamulaştıramadı. Diğer bir deyişle bağımsızlık savaşının en temel ekonomik talebi karşılanamadı, dahası potansiyel S BESTE VE SÖZLERİ Sahne çalışmaları sırasında beste ve söz çalışmaları da yapan Saro’nun, 1998 yılında yaşamını yitiren Kerim Tekin’in ilk albümündeki “Bana Bir Zevce Lazım” ve “Çapkın Yaz” şarkılarında imzası var. Birçok sanatçının seslendirdiği şarkıların sözlerinin yanı sıra Funda Arar’ın söylediği “Affet”, “Bu Sabah Güneş Doğmuyor”, “Beni Benle Böyle” ve “Son Dans” şarkılarının sözleri de Saro’ya ait: “Sözlerde güzel Türkçeyi doğru kullanmaya çok dikkat ediyorum. İçimden geldiği gibi yazıyorum ama yine de bir kontrol ediyorum. Çünkü argo kullanmayı sevmiyorum. Günümüz pop müziğinde, gündelik hayatta kullanılan ağızla şarkı söylemek hoşuma gitmiyor. Neredeyse artık küfür edilecek hale geldi, ben bu tarza kesinlikle karşıyım.” Piazzola’nın Oblivion tangosu Tanju Okan’ın unutulmaz ‘Hasret’i S aro, Yunanlı sanatçı Antonis Vardis’in “Mi Fonazis” adlı bestesine Türkçe sözler yazdığı “Akşamüstü” şarkısında pop müziğin güçlü sesi Funda Arar ile düet yapıyor. Klarnet solosuyla başlayan şarkı Yunan curası denilen 20 cm’lik minik bir çalgı ve buzukilerle EgeAkdeniz tınılarında devam ediyor. Sözlerini yine Saro’nun yazdığı, müziği kanun ustası Herman Hallaçoğlu’na ait olan “Tek Kanatlı Sevda” adından da anlaşılacağı gibi güzel bir romantik eser. “Unuttum” Saro’nun Türkçe sözler yazdığı, dünyaca tanınan Arjantinli besteci ve akordeon sanatçısı Astor Piazzola’nın Oblivion tangosu. “S aatleri Sayıyorsun,” sözlerini bu yıl şubat ayında yitirdiğimiz Aysel Gürel’in yazdığı, müziği Febyo Taşel’e ait bir şarkı. Yunan asıllı müzisyen George Moustaki’nin bestesi ve Türkiye’de Tanju Okan’ın yorumuyla Türk popunun unutulmazları arasına giren “Hasret” şarkısını bir kez daha yorumlayan Saro, tam bir nostalji havası estiriyor. Söz ve müziği Saro’nun olan “Kal” şarkısı Türkiye’nin sayılı akapella gruplarından Vokaliz’in katkılarıyla albümdeki diğer şarkılardan farklı bir tarzda duruyor. Kal şarkısının düzenlemelerini üstlenen Febyo Taşel’in kardeşi müzisyen Daniel Taşel, blues ve funk tarzları bir arada kullanarak ilginç bir çalışma çıkarmış. eleneğimizde siyasal şiirin güçlü bir yeri vardır. Osmanlı’nın çöküş dönemlerinde Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in şiirleri, yurt ve insanlık sevgisini yücelten yanlarıyla çağdaş toplumumuzun kurulmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Siyasal tavır ve söylem, Cumhuriyet dönemi şiirininse ana izleklerinden biridir. Nâzım Hikmet’in toplumcu dünya görüşüyle tanıştırdığı şiirimiz, 1930’lardan 80’lere dek güncel siyasetle yoğun bir ilişki içinde oldu. Kimi zaman lirik söyleyişlerle, kimi zaman epik destanlarla, kimi zaman da ironik yaklaşımlarla siyasal mücadele içinde yer aldı. ??? 1980 yılına girilirken, ülke siyasal mücadele ve çatışmalar içinde allak bullak olmuşken, dönemin yeni parlayan genç şairlerinden Yaşar Miraç’ın üç kitabı birden yayımlanmıştı. Bu kitaplardan “Trabzonlu Delikanlı”, Karadeniz geleneksel söyleyişlerini çağdaş bir duyarlığa dönüştürmesiyle 1980 yılının Türk Dil Kurumu şiir ödülünü kazanmıştı. Ozanın aynı G DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ yıl yayımlanan “Gül Ekmek” adlı kitabı işçinin, alın terinin güncel şiirlerinden; “Taliplerin Ağıdı” ise, öldürülen TÖBDER’li öğretmen Talip Öztürk’le, canından olmuş çok sayıda yurtsevere yakılmış ağıtlardan oluşuyordu. Aynı yıl bir darbe ile iktidara gelen dönemin devlet başkanı Kenan Evren, bu şiirlere, söylevlerine konu edecek kadar çok kızmış, sıkıyönetim mahkemeleri genç ozanın peşine düşmüşlerdi. ??? Bütün bu baskılardan mı nedir, şiirimiz bu tarihten sonra hızlı bir içe kapanma sürecine girdi. Günümüzde ne alanlarda şiir okuyanlar kaldı ne de şairlerden böylesi şiirler bekleyenler. Toplumla bağı kopan şiir, yayınevi programlarından da, kitapçı raflarından da kaldırıldı. Siyasal Şiirde Yeni Bir Örnek O dönemde beş bini aşan satışlara ulaşan Yaşar Miraç bile şiirlerini bastıracak yayınevi bulamaz duruma geldi. Neyse ki gerçek ozanlar, ülkenin, dünyanın ya da kendilerinin başına gelenlerle şiirlerini, tutumlarını değiştirmiyorlar. Kendilerini dinleyen, okuyan olsa da olmasa da doğru bildiklerini söylemeyi sürdürüyorlar. Çünkü ozan sözü günlük değildir; bugün değeri bilinmez, yarın bilinir. ??? Sözcükler dergisinin temmuz sayısında Yaşar Miraç’ın yeni bir şiiri yayımlandı: “Hrant’a Mektuplar”. 19 Ocak 2007 günü, çalıştığı gazetenin önünde öldürülen Hrant Dink’e yazılmış 12 mektuptan oluşuyor şiir. İlk mektuplarda ozan, kendi yaşamöy küsüyle Hrant’ın yaşamöyküsü arasında kurduğu benzerlikler ya da benzemezlikler yoluyla Anadolu insanlarının ortak yazgılarına dikkat çekiyor. Sonraki şiirlerde ise bir yakın tarih çözümlemesine ya da yorumuna geçiliyor. Burada ozan, tarih ve sınıf bilinciyle, tek tek tarihsel olayların üstüne çıkıp insan kimliğiyle tarihi şiirleştiriyor. 12. son mektupta ise, güncel bir siyasal sloganın nasıl çarpıcı bir şiire dönüşebileceğinin çok etkileyici bir örneğini veriyor. Yaşar Miraç’ın “Hrant’a Mektuplar” adlı şiirinin önemi, bir yandan uzun süredir varlığı duyulmayan siyasal şiir alanında yeni, gür bir ses vermiş olması; öte yandan da ülke ve dünya sorunları üstüne şairlerin söyleyecek sözlerinin olduğunu, olması gerektiğini yeniden anımsatması. Belki hepsinden de öte şairlerin de bir tarih yazıcıları, hem de kimsenin yazamayacağı biçimde birer tarih yazıcıları olduğunu göstermesi. Böyle bakınca, “Hrant’a Mektuplar”ın günümüz şairleri, şiiri ve okurları için uyarıcı, uyandırı etkilerinin olmasını umalım. turgay?fisekci.com Başak Yavuz yarışmanın beşincisi Kültür Servisi Finlandiya Lady Summertime Caz Vokal Yarışması 2008 sonuçlandı. Yarışmanın galibi Alman şarkıcı Anne Czichovsky oldu. Türkiye’den “Nardis Jazz Club Genç Caz Vokal” birincisi olarak katılan Başak Yavuz ise aralarında Almanya, Rusya, Estonya ve Litvanyalı şarkıcıların da bulunduğu ilk altıya girerek 17 yarışmacı arasından başarıyla sıyrıldı ve 5. oldu. Lady Summertime 2008 yarışmasının açılış ve kapanış konserlerini ise eğitimini halen ABD’de sürdüren geçen yılın birincisi vokalistimiz Meltem Ege verdi. Seçici kurul üyesi olarak orada bulunan gitaristimiz Önder Focan’ın ‘Marian Petrescu Trio’ ile verdiği konser ayakta alkışlandı. 1980 Ankara doğumlu Başak Yavuz, müzikle ilkokulda piyano dersleri alarak tanışmış; 2006’da Sibel Köse’nin caz vokal atölyesine katılarak ve Genco Arı’dan aldığı özel kompozisyon dersleriyle müzik yaşamına devam etmiştir.